Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Bugün 13 Temmuz 2007 Hicri: 28 Cemâziyelahir 1428 – Rûmî: 30 Haziran 1423 – Hızır 70 İkinci Viyana Kuşatması (1683) – Fransız İhtilali (1789) – Esir Milletler Haftası
GÜNÜN HADİSİ Kim her gece Yasin süresini okursa, küçük günahları bağışlanır.
Hadis (Beyhaki).
HACI BEKTAŞ-I VELİ HAZRETLERİ Hacı Bektaş-ı Velî Hazretleri XIII. asırda yaşamış büyük evliyadandır. Horasan'ın Nişabur şehrinde doğmuş ve Kırşehir yakınlarında vefat etmiştir. Kendisi seyyid olup nesebi Hz. Ali (k.v.)'ye dayanır. Türkistan'dan Anadolu'ya gelerek insanları irşâd ile meşgul olmuş ve birçok talebe yetiştirmiştir. Makâlât isimli bir eseri vardır. Şakâiku'n-Nûmâniye müellifi Ahmed Taşköprizâde (1495-1561) "Zamanımızda bâzı kimseler ona intisap ettiklerini söyleseler de şüphesiz bu büyük zât onlardan uzaktır." demektedir. Makâlât'ından: Şerîatın birinci makamı, îmân etmektir. İkinci makamı, ilim öğrenmektir. Üçüncü makamı, namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak, gücü yeterse hacca gitmek, savaş çıktığı zaman cihâda koşmak ve cünüplükten temizlenmektir. Dördüncü makamı, helâl kazanmak ve faizi haram bilmektir. Beşinci makamı, nikâh kıymaktır. Altıncı makamı, hayız ve loğusalıkta cinsî münâsebeti haram bilmektir. Yedinci makamı, Ehl-i Sünnet ve Cemâat ehlinden olmaktır. Sekizinci makamı, şefkattir. Dokuzuncu makamı, temiz giymek ve temiz yemektir. Onuncu makamı, emr-i bi'l-mârûf ve nehy-i ani'l-münker, yâni iyiliği emredip yasaklanmış şeylerden sakındırmaktır. Marifetin birinci makamı edep, ikinci makamı korku, üçüncü makamı sabır ve kanâat, dördüncü makamı haramlardan kaçınmak, beşinci makamı utanmak, altıncı makamı kendini bilmektir. Nitekim Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Nefsini bilen Rabb'ini bilir." Muhammed Mustafa (s.a.v.) baş parmak, Ebû Bekr-i Sıddîk (r.a.) şehâdet parmağı, Ömer (r.a.) orta parmak, Osman (r.a.) yüzük parmağı, Ali (r.a.) serçe parmağı gibidir.
MANİ Pınara desti koydum Damla damla olacak Benim sevdiğim oğlan Başöğretmen olacak
BİLMECE Hangi yolda trafik kazası olmaz? Cevabı yarın. Dünkü cevap: Ceplerin yerini öğrenmek için!
[FONT=Times New Roman, Times, Serif][/FONT][FONT=Times New Roman, Times, Serif][/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, Serif][/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, Serif]
Bugün 17 Temmuz 2007 Hicri: 2 Recep 1428 – Rûmî: 4 Temmuz 1423 – Hızır 73 Abdülkadir Geylani (k.s.)’nin vefatı (1166) – Fırtına
GÜNÜN HADİSİ Açıktan günah işleyenleri anlatmaktan niçin çekiniyorsunuz? İnsanlar onları ne zaman tanıyacak? Onların kötü eylemlerini anlatın ki, insanlar onlardan sakınsınlar, zarar görmekten korunsunlar
Hadis (Beyhaki).
TESBİH NAMAZI
Tesbîh namazı tevbenin, istiğfarın en büyüğü ve bütün vücûtla yapılanıdır. Hazret-i Resûl-i Ekrem (s.a.v), amcaları Hz. Abbâs'a (r.a.) hitaben teşbih namazı ile alâkalı şöyle buyurmuşlardır: "Ey amca, sana on haslet haber vermekle ikram etmiş olayım ki, onu işlediğin vakit günâhının evveli ve âhiri, yenisi ve eskisi, hatâ ile ve kasden yapılanı, küçüğü ve büyüğü, gizlisi ve aşikâr olanı mağfiret edilmiş olsun... Muktedir olursan bu teşbih namazını her gün kıl. Her gün kılamazsan ayda bir kere kıl. Onu da yapamazsan senede bir, onu da yapamaz-san ömründe bir kere kıl." Tesbîh namazı 4 rek'attir. Bu namazda 300 defa şu teşbih okunur: "Sübhânellâhi velhamdü lillâhi velâ ilahe illAllâh-ü vellâhü ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil-azıym." Bu tesbîh, namaz içinde şöyle okunur: 15 kere Sübhâneke'den sonra (Fâtiha'dan önce), 10 kere zamm-ı sûreden sonra, 10 kere rükûda, 10 kere rükûdan kalkınca ayakta (kavmede), 10 kere birinci secdede, 10 kere iki secde arasındaki oturmada (celsede), 10 kere ikinci secdede, Bu birinci rek'atte okunan teşbihlerin adedi 75'tir. İkinci rek'atte aynı sıralama ile yine 75 defa okunur. Üçüncü ve dördüncü rek'atler de böyle kılınır. Teşbih namazı, kılınması teşvik edilmiş bir namazdır. Bunu alışkanlık haline getirmek müstehaptır. Kılmasını bilmeyenlerin de istifâde etmesi maksadıyla cemaatle de kılınabilir. (Muhtasar İlmihal, Fazilet Neşriyat)
MANİ
Dağda tavuk kümesi
Başında allı fesi
Oğlanlar vezir olsa Yine kızın kölesi
[/IMG]BİLMECE Bir İskoçtan daha cimri ne vardır? Cevabı yarın. Dünkü cevap: Kendilerini akaryakıt varili sandıkları için.
GÜNÜN HADİSİ [FONT='Verdana','sans-serif']Bir zımmiyi (islam topraklarında vatandaş statüsü içinde yaşıyan gayr-i müslimi ) veya can güvenliği verilmiş (vizeli) bir kafiri öldüren kimse, cennetin kokusunu bile duyamaz. Oysa cennetin kokusu 40 yıllık mesafeden duyulur.[/FONT][FONT='Verdana','sans-serif']
Hadis-i Şerif (Buhari).[/FONT]
SEVDİKLERİNİZDEN BAĞIŞLAYIN Bera' bin Âzib (r.a.) "Ey îmân edenleri İnfâkı -gerek kazandıklarınızın ve gerek sizin İçin yerden çıkardıklarımızın- temizlerinden yapın, kendinizin göz yummadan alıcısı olmadığınızın fenasını vermeye yelten-meyln ve Allah'ın ganî, hamîd olduğunu bilin." (Bakara Sûresi, âyet 267) mealindeki âyet-i kerîme hakkında şöyle demiştir: "Bu âyet-i kerîme Ensâr-ı Kiram (radıyallâhu anhüm) hakkında nazil oldu. Onlar, hurma toplama mevsimi gelince, kendi bahçelerinden taze hurma salkımlarını devşirip Resûlullâh'ın mescidinde sütunlar arasına gerilmiş iplere asarlar, fakir muhacirler de bunlardan yerlerdi. Ensârilerden biri, bu kadar çok salkımın arasında bir tane âdî hurmalı salkımın bulunmasını caiz sanarak âdî hurmalarda bulunan bir salkım sokuşturmuştu, işte bunu yapan zât hakkında "Zekâtınızı, bozuk ve kötü hurmadan vermeye kalkmayın." ihtarında bulunulmuştur. "Öyle kötü hurmalar ki, eğer size hediye edilmiş olsaydı (işinize yaramayan bir şeyi size gönderdiği için hissedeceğiniz öfkeden dolayı), sahibinden utanç duyarak kabul edecektiniz." denmek istenmiştir. Allâh-ü Teâlâ, bizim sadakalarımıza muhtaç olmadığını, sadakayı kendi menfaatimiz için yerdiğimizi, öyleyse iyi şeylerden vermemiz gerektiğini ihtar etmiştir. Hz. Ömer'in oğlu Abdullah (r.a.) Arafat'ta hastalanmıştı. "Canım balık yemek istiyor; bulamaz mısınız?" dedi. Aradılar, sonunda bir taneden başka bulamadılar. Hz. Abdullah'ın hanımı da pişirerek onun önüne koydu. O sırada bir fakir gelerek Hz. Abdullah'ın yanına oturdu. Hz. Abdullah ona "Şu balığı ye!" dedi. Bunun üzerine oradakiler "Sübhânallah! Bizi o kadar yordun; bu balığı güç belâ bulabildik. Onu sen ye; bu adama da başka bir şey veririz." dedilerse de o "Ben bu balığı çok arzu ettiğim için bağışlamak istiyorum." dedi.
MANİ Yıldırım vurdu bizi, Dal gibi kırdı bizi, Araya girdi düşman, Dağlar ayırdı bizi.
BİLMECE Domates nasıl kızarır? Cevabı yarın. Dünkü cevap: Yazık olur
[/FONT][FONT=Times New Roman, Times, Serif][/FONT]
GÜNÜN HADİSİ [FONT='Verdana','sans-serif']Ben tebliğci olarak gönderildim. Zorlaştırıcı olarak değil. [/FONT][FONT='Verdana','sans-serif']
Hadis-i Şerif (Müslim).[/FONT]
TURGUT REİS İmparator Şarlken, Turgut Reis'in yakalanması için Andrea Dorya'ya emir vermişti. Mevsim kış olmasına rağmen Dorya, 60 İspanyol ve Cenova gemisinden mürekkep bir donanma ile Turgut Reis'i aramaya koyuldu. Turgut Reis, Cerbe Adasında (1551 Mart ayı) gemilerini tamir ediyor, eksiklerini tamamlıyordu. Böyle büyük bir donanmanın denize açılacağı hiç kimsenin hatırına gelmezdi. Andrea Dorya, Turgut Reis'i Çerbe limanında hazırlıksız bastırmaya muvaffak olabilmişti. Cerbe limanı ve Turgut Reis'in bulunduğu Cerbe boğazı, hakikatte bir çıkmaz sokakdı. Onun için Andrea Dorya altmış parça deniz kuvvetiyle gelip kuzeyden boğazın ağzını tutunca, Turgut Reis'in artık kapana düşmüş olduğuna kanaat getirmişti. Kaptanlardan biri "Büyük Allah'ım! Bu ne fena talih, herifler hepimizi esir edecekleri" diye mırıldandı. Turgut hiddetle kaptana döndü: "Asla, asla I Şimdi bu sersem heriflere çok yaman bir oyun oynayacağım. Haydi siz şimdi düşmanın üstüne kuvvetli bir ateş açınız. Bakalım karşılamamızı beğenecekler mi?" dedi. İki noktadan çok şiddetli bir top ateşi başladı. Düşman, demirlemiş olduğu mahalden kalkmaya mecbur oldu ve topların yetişemeyeceğı bir yere çıkıp demirledi. Fakat buradan da liman ağzını, kuş bile uçurmayacak surette, tarassut etmeye muvaffak oluyorlardı. Turgut Reis, gece karanlığında, istihkâmları daha ileri bir noktaya taşıdı. Güneş doğunca yeni istihkâmdan düşman donanması üzerine ateşe başlayınca Andrea Dorya, biraz dana açığa gitti. Andrea Dorya limana girmiyor, Turgut Reis'i de limandan çıkarmıyordu. Korkunç düşmanını yakalamıştı ve "Senelerden beri kalplerimizi yakan Turgut'u, bütün gemileri ve maiyeti ile esir ettim!" diye ilân etmiş, adaya çıkmak için bir miktar askere ihtiyaç olduğunu bildirmişti. Dorya, Sicilya'dan gelecek yardımı beklerken bir gemi çıktı geldi. Gemi, heyecanla karşılandı. "Ne haber?" sorusuna kaptan, "Felâket!" diye cevap verdi. Turgut Reis, bütün gemileriyle açık denizde." Turgut Reis, liman ağzına koydurduğu toplarla Dorya'yı meşgul ederken tayfaları, forsaları ve yerlilerden topladığı amelelerle birlikte gece gündüz çalışarak gemileri yağlı kızaklarla Akdeniz'e indirmişti. Dorya'nın "Turgut'u yakaladım!" haberi üzerine birçok asker! ümerâ ile asilzade, bu meşhur Türk'ün Hıristiyan amiraline teslim olduğunu bizzat görmek için, Cerbe'ye gelirken bütün mürettebatı ve asil-zâdeleriyle beraber Turgut Reis'e esir olmuşlardı..
MANİ
Yüzümde çifte benler,
Hayran oldu görenler
Bilmem nasıl vazgeçe.,
Sana gönül verenler.
BİLMECE Deniz niçin tuzlu olur? Cevabı yarın. Dünkü cevap: Yüzüne tokat atınca
Bugün 1 Ağustos 2007 Hicri:17 Recep 1428 – Rûmi:19 temmuz 1423 – Hızır 88 Osman Bey’in vefatı, Orhan Bey’in tahta çıkışı (1326) – Kıbrıs’ın fethi (1571) – Eyyâm-ı bâhûr (en sıcak günler) başladı (7 gün) – Adlî tatilin başlaması
GÜNÜN HADİSİ [FONT='Verdana','sans-serif']Resulüllah bir gün mescide girdi. Orada halka şeklinde oturmuş iki gurup Sahabe ile karşılaştı. Bunlardan bir grubu Kur’an okuyor ve Allah’a dua ediyordu. Diğerleri de, ilim öğreniyorlar ve öğretiyorlardı. Resulüllah şöyle buyurdu: “Bunların hepsi hayır üzerindedirler: Şunlar Kur’an okuyorlar ve Allah’a dua ediyorlar.Bunlar da ilim öğreniyorlar. Ben de ancak bir muallim (öğretici, yol gösterici) olarak gönderildim.” Resulüllah bu sözlerinden sonra ilim öğrenenlerin yanına oturdu. [/FONT][FONT='Verdana','sans-serif']
Hadis (İbn-i Mace).[/FONT]
BAŞKASININ EŞYASINI KULLANMAK Kul hakkı çok mühimdir. İmam-ı Rabbani (k.s.) Hazretleri "Kul hakkı hukukullahtan daha mühimdir. Çünkü Rabbimiz mutlak zengindir. Erhamürrâhimîn ve affedicidir. Kul ise muhtaç ve cimridir. Cenab-ı Hak yarın huzur-ı ilâhîde üzerinde kul hakkı olan kimseyi affetmez." buyurmuştur. Öyleyse hiç kimseyi incitmemek, kimsenin malına izinsiz el sürmemek lâzımdır. Bir kimse başkasının kalemini dahi kullanmak istediği zaman izin istemelidir, izin istediği zaman açıkça (olmaz) demedi ise alıp kullanabilir. Aralarında samimiyet bulunan bir kimse ise hiç sormadanda kullanabilir. Çünkü örf ve âdet delâleti ile izin var demektir. Eğer aralarında samîmiyet yok ise izinsiz kullanamaz.
BAŞKASININ YERİNDEN GEÇMEK Bir kimsenin tarlası veya bahçesi çevrili ise izinsiz girilmez. Çünkü bu, girilmesine razı olunmadığına delildir. Eğer çevrili değil ise oraya izinsiz girilmesi hususunda o beldenin örf ve âdetlerine itibar edilir. Örfen girilmesine izin olan bir tarladan hudâyî nâbit (kendi kendine bitip, büyüyen) otları, kaldırık, gelincik gibi bitkileri izinsiz toplamakta mahzur yoktur. Çünkü hudâyî nâbit otlar ile su, tarla sahibinin değil, herkesindir. Ancak otları kendi yetiştirirse veya sulayıp büyütürse o zaman onun malı olur. Hudâyî nâbit ağaçlar tarla sahibinindir, kesilip alınamaz. Yoldan geçenler yesin diye dikilen meyve ağacından veya umûma vakfedilen bir şeyden zengin fakir herkes istifâde edebilir. Meyve bahçesinden geçen bir kimse meyve ağacından koparıp yiyemez. (Ağacın dalı kendi bahçesine geçmiş olsa yine sahibinden izinsiz koparıp yiyemez.) Eğer meyve yere düşmüş ise ve ceviz gibi dayanıklı meyvelerden ise yine alamaz. Eğer sahibi gelinceye kadar çürüyecek meyve ise sahibi açıkça yasak etmemişse alıp yiyebilir. Fakat toplayıp götüremez.
MANİ Yukarıki dağlardan Yuvarlandı taş geldi Mektubunu okurken Gözlerimden yaş geldi
Bugün 2 Ağustos 2007 Hicri:18 Recep 1428 – Rûmi:20 temmuz 1423 – Hızır 89 Birinci Cihan Harbi’nde seferberlik ilanı (1914) – Irak’ın Kuveyt’i işgali (1990)
GÜNÜN HADİSİ [FONT='Verdana','sans-serif']Mümin, bütünüyle faydadan ibarettir. Birlikte yürüdüğünde, sana (güzel şeyler anlatıp) fayda verir. Kendisine akıl danıştığında, (en doğru ve gerekli bilgiyi verip) sana yararlı olur. Ortaklık kurduğunda (hainlik düşünmez) sana kazanç sağlar. O, her şeyiyle, her işinde (tepeden tırnağa) faydadan ibarettir.[/FONT][FONT='Verdana','sans-serif']
Hadis-i Şerif (Ebu Nuaym)[/FONT]
BULUNAN MAL
Sahibinin asla aramayacağı bilinen, meselâ bir iki elma, bir iki ceviz gibi şeyleri bulan, -zengin bile olsa- alması -caiz olur. Eğer sahibinin arayacağı bilinen bir şey bulursa bu lukata (buluntu mal)dır. Sahibine teslim etmek üzere muhafaza edilir. Artık "sahibi bunu aramaz" diyecek kadar bekledikten sonra fakire tasadduk edilir. Akarsuda bulunan elma, armut gibi meyveleri ve odun parçalarını çok bile olsa almakta mahzur yoktur. Arkadaşının helâl edeceğini bildiği için bağından üzüm yese beis yoktur. Ancak alıp evine götüremez. Sahibinin attığı bir şeyi almakta da mahzur yoktur. Başak yapmak: Kavun, karpuz tarlası veya fındık, elma ve benzeri meyve bahçesi toplandıktan sonra kalanını almayacaksa başkasının gidip toplamasında, (başak yapmasında) mahzur yoktur. Sahibinin almayacağı, örf ve âdet ile bilinir. Bu hususta örf yoksa sorulup izin almak lâzımdır.
SEN EVVELKİLERDENSİN
Enes bin Mâlik (r.a.)'ın, teyzesi Ümmü Harâm'dan rivayet ettiğine göre bir gün Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), süt halası Ümmü Harâm'ın hanesinde uyurken gülerek uyandı. Ümmü Haram: "Niçin güldün, yâ Resûlallah!" deyince, Peygamber Efendimiz (s.a.v): "Ümmetimden bir kısmını, tahtlar üzerindeki krallar gibi denizin üzerinde (cihâda gittiklerini] görüp taaccüp ettim." buyurdular. Ümmü Haram (r.anhâ): "Yâ Resûlallah, duâ et ki Allâh-ü Teâlâ beni de onlardan kılsın." dediğinde, Resûl-i Ekrem (s.a.v.): "Şüphesiz sen onlardansın." buyurdular. Hz. Enes (r.a.), teyzesi Ümmü Haram (r.anhâ)'ın, Hz. Ubâde bin Sâbit'le evlendiğini, beraber Kıbrıs seferine katıldıklarım ve orada atından düşerek şehîd olduğunu söylemiştir. Ümmü Haram (r.anhâ) Kıbrıs'ta, Larnaka şehrinin Tuz Gölü kıyısında medfun olup "Hala Sultan" diye bilinmektedir. Osmanlılar Kıbrıs Adasını 1571'te fethedince, Ummü Haram (r.anhâ)'ın kabrini îmâr etmişler, kabri üzerine bir türbe, yanına bir dergâh ve cami yaptırmışlardır.
MANİ Bahar gecesi misin ? Aşkın hecesi misin ? Misk gibi kokuyorsun Çiçek bahçesi misin ?
BİLMECE Kral tacına ne demiş? Cevabı yarın. Dünkü cevap:Çukur
Bugün 3 Ağustos 2007 Hicri:19 Recep 1428 – Rûmi:21 temmuz 1423 – Hızır 90 Estergon Kalesi'nin fethi (1545)
GÜNÜN HADİSİ [FONT='Verdana','sans-serif']Bana 3 özellik verildi: Saflar halinde cemaatle namaz kılmak... Cennet halkına özel olan selamlaşmak... Harun Peygamberden başkasına verilmeyen (Amin) kelimesi... (Hz. Musa dua ettiğinde, Hz. Harun “Amin” derdi.) [/FONT][FONT='Verdana','sans-serif']
Hadis[/FONT]
Bugün 4 Ağustos 2007 Hicri:20 Recep 1428 – Rûmi:22 temmuz 1423 – Hızır 91 Portekizlilere karşı Vâdi's-Seyl Zaferi (1578) - İngiltere'nin Almanya'ya harp ilanı (1914) GÜNÜN HADİSİ [FONT='Verdana','sans-serif']İnsan yasaklanan şeylere karşı hırslıdır, aç gözlüdür. [/FONT][FONT='Verdana','sans-serif']
Hadis (Deylemi).[/FONT]
KONSERVE YAPMAK
Konserve:Gıdaların yüksek ısı altında mikroplardan tesirsiz hâle getirilerek uygun kaplarda uzun süre saklanması işidir. Konserve yapılacak meyve ve sebzeler en az 100°C sıcak suda ve buharda, çeşitli cinste ve hava geçirmeyecek kaplar içinde muayyen zaman bekletilir. Böylece sebze ve meyvelerin bozulmadan uzun süre muhafaza edilmesi sağlanmış olur. Evde konserve:Meyve ve sebzelerin bol ve ucuz olduğu mevsiminde tabiî olarak yetişenlerden yapılacağından aile bütçesine fâideli, meyve ve sebzelerin en iyisi seçileceğinden kaliteli ve tabiî olarak yetişenlerinden yapılacağı için sağlıklıdır. Konserve yapımında lüzumlu olan malzemeler: Isıya dayanıklı cam kavanozlar ile bunların ağzını sıkıca kapatan kapak, tencere ve bunun dibine konarak cam kavanozun kırılmasına mâni olan tel veya tahta ızgaradır. İyi bir konserve için; çürüksüz, normal olgunlukta, sebze ve meyvelerin aynı boyda olanları seçilmeli, çok güzel yıkanmalıdır. Konserve konacak kavanozlar ve kapakları da iyice yıkanıp temizlenmeli ve kullanılıncaya kadar kaynar suda bekletilmelidir. Sebze ve meyveler kavanozlara konduktan sonra, tepe boşluğu bırakmayı unutmamalıdır. Kaynar sudan çıkarılan kavanozlar ağzı ve kapak kenarları, silinerek kapak kapatılmalı ve bir daha kapaklarla oynamamalıdır. Kaynatmadan sonra kavanozların tencerenin içinde soğuması beklenmeli, ısı farklarından cam kavanozların çatlamamasına dikkat edilmelidir. Tencerenin dibine ızgara konduktan sonra kavanozlar konur. Tencere, kavanozların sıcaklığında, kavanozları aşacak kadar su ile doldurulur. Sebze konservelerinde:Tuzlu su kullanılır. Sebzeler önce haşlanırlar. Sebzeler, 110-120°C arasında bir süre ısıtılarak dayanıklı hâle getirilirler. Hazırlanıp, kavanozlara konan sebze, yerleştirilir, dipten îtibâren üç dört parmak sıcak su konur ve kapak kapatılır.
MANİ Mani mani peşine Bak şu feleğin işine Yâre benzer aradım Rastlamadım eşine
BİLMECE Allah yapar yapısını, demir açar kapısını
Cevabı yarın. Dünkü cevap: Minareden aşağı at beni, in aşağı tut beni
Bugün 5 Ağustos 2007 Hicri:21 Recep 1428 – Rûmi:23 temmuz 1423 – Hızır 92 Fransa'nın Cezayir'de katliamı (1945 / 45 bin insan) - Turgut Reis'ib Ponza Zaferi (1552) - Konya fuar GÜNÜN HADİSİ [FONT='Verdana','sans-serif']4 kimse vardır ki, öldükten sonra da sevapları devam eder: Allah rızası için kamuya hizmet ederken ölen kimse; Öğrettiği ilmin gereği yapılan bilgin; Verdiği para ile yapılan faydalı eser ayakta duran hayır sahibi; Ardında kendisine dua eden hayırlı bir evlat bırakan kimse... [/FONT][FONT='Verdana','sans-serif']
Hadis (Müsned)[/FONT]
RECEB AYINDA KILINACAK NAMAZ Receb'in; 1'i ile 10'u arasında, 11'i ile 20'si arasında ve 21'i ile 30'u arasında olmak üzere sâdece birer defa kılınacak 10'ar rek'at Hacet namazı vardır. Bunların her üçünün de kılınış şekli aynıdır. Yalnızca namazların sonlarında okunacak dualarda fark vardır. Bu namazlar, akşamdan sonra da, yatsıdan sonra da kılınabilir. Fakat, cuma ve pazartesi gecelerinde ve bilhassa teheccüd vaktinde kılınması efdaldir. Bu namazı kılanın kalbi ölmez. Bu 30 rek'at namaz Resûlüllah Efendimizin (s.a.v.) berberi, Selmân-ı Pâk (r.a.) Hazretleri tarafından rivayet edilmiştir. Bu namaz, mü'min ile münafığı ayırır. Bu 30 rek'at namazı kılanlar, hidâyete ererler. Münafıklar bu namazı kılamazlar. Kılınış şekli: Hacet namazına şu niyetle başlanır: "Yâ Rabbî, beni, teşrifleriyle dünyayı nura gark ettiğin Efendimiz hürmetine, sevgili ayın Receb-i şerîf hürmetine, feyz-i ilâhîne, afv-ı ilâhîne, rızâ-i ilâhîne nail eyle. Âbid, zâhid kulların arasına kaydeyle. Dünya ve âhiret sıkıntılarından halâs eyle, rızâ-i şerîfin için, Allâh-ü Ekber." Her rek'atte 1 Fatiha, 3 Kul yâ eyyühe'l-kâfirûn, 3 İhlâs-ı şerif okuyup, 2 rek'atte bir selâm verilir. Böylece 10 rek'at tamamlanır. *İlk on gün içinde kılınan namazdan sonra, 11 defa "Lâ ilahe illAllâh-ü vahdehû lâ şerike leh. Lehül-mülkü ve lehü'l-hamdü yuhyî ve yümît. Ve nüve hayyün lâ yemûtü biyedihi'l-hayr ve hüve alâ külli şey'in kadîr" okunup duâ edilir. *İkinci on gün içinde, yâni Receb'in 11'i ile 20'si arasında kılınan 10 rek'atten sonra, 11 defa "İlahen vahiden ehaden sameden ferden vitren hayyen kayyûmen dâi-men ebedâ" okunup duâ edilir. * Üçüncü on gün içinde, yâni Receb'in 21'i ile 30'u arasında kılınan 10 rek'atten sonra da 11 kere "Allâh-ümme lâ mania limâ a'tayte, velâ mu'tiye limâ mena'te, velâ raad-de limâ kadayte, velâ mübeddile limâ hakemte, velâ yen-feu ze'l-ceddi minke'l-ceddü. Sübhâne rabbiye'l-aliyyi'l-â'le'l-vehhâb. Sübhâne rabbiye'l-aliyyi'l-a'le'l-vehhâb. Sübhâne rabbiye'l-aliyyi'l-a'le'l-kerîmi'l-vehhâb. Yâ veh-hâbü yâ vehhâbü yâ vehhâb" okuyup duâ edilir. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)
MANİ
Leblebi koydum tasa
Doldurdum basa basa
Benim yârim çok güzel
Azıcık boydan kısa
[FONT=Times New Roman, Times, Serif]♥~~~~~♥~~~ Bugün 6 Ağustos 2007 Hicri:22 Recep 1428 – Rûmi:24 temmuz 1423 – Hızır 93 Magosa'nın Fethi (1571) - Arıların bal yapma zamanı - İlk Atom Bombası Hiroşima'ya atıldı (1945) GÜNÜN HADİSİ [FONT='Verdana','sans-serif']Hz. Peygamber: Biriniz hergün Uhud Dağı gibi bir amelde bulunmaktan aciz mi olur? buyurdu. Buna kimin gücü yeter ki? diye soruldu. Allah Resulü: Hepinizin gücü yeter buna! Cevabını verdi. Nedir o amel? Denildi. Allah Resulü şu açıklamayı yaptı: Sübhanallah sözünün sevabı Uhud’dan büyüktür. La ilahe illallah sözünün sevabı Uhuddan büyüktür. Allahü Ekber sözü de uhuddan büyüktür.[/FONT][FONT='Verdana','sans-serif']
Hadis (Ramuz).[/FONT]
HER KİM AL-I OSMAN'DAN DUÂ ALIRSA Oruç Reis, düşman üzerine gitmek için hazırlandı: O gece sabaha kadar ibâdet edip Allâh-ü Teâlâ'ya yalvardı: "Yâ İlâhil-Alemın! İzzetin, celâlin hakkı içün ve habîbin Muhammed Mustafâ hakkı içün ve cemî enbiyâ ve evliya hakkı içün, ben zayıf kulunu din düşmanı olan küffar-ı hâksâr üzerine mansûr eyle... Fî-sebilillah gazaya niyet ettim. Can ü başımı bu yola koydum... Bismillâhirrahmânirrahîm. Tevekkeltü alellâh." Oruç Reis, bir mübarek saatte gazaya teveccüh edip yola revân oldu. Gemileri öyle yürük çıkmıştı ki kovduklarına kaza yıldırımı gibi yetişirler; kaçtıklarını ise göz açıp kapayıncaya kadar arkalarında bırakıp kaybolurlardı. Oruç Reis, bir gün Pulya'dan Rumeli tarafına geçti. Eğri-boz'a geldi. Burada Terzi Kayası denen limana girmek istedi. İşe bak ki burada Venedik küffârı gemilerinden üç pare kalyon ile bir pare barca varmış. Derhâl hepsi bir araya gelip top ateşine başladılar. Oruç Reis'in gemileri geri çekildi. Oruç Reis bunlara "And edelim, size zararımız dokunmasın" diye haber gönderdi. Amma küffâr, gemilerin limana girmesine razı olmadılar. Oruç Reis askerlerine "İşte gördünüz, bizi limana koymak istemezler. Bunlar bize şöyle demek isterler: "Siz mücâhit kimselersiniz. Gelip bir limanda hazır küffâr gemileri buldunuz. Niçin gelip almazsınız? Bu kadar deryalar geçer, serencamlar çekersiniz, varıp bir şikar buluncaya kadar canınız çıkar. İşte ayağınıza geldik. Şimdi bizi alın!" "Bize top atmaları, başlarına belâ satın almaktır. Biz ahdü aman verelim dedikçe bunlar bizi rencîde ediyorlar. Vallahi ben bunlara "Allah Allah" diye çatarım." dedi. Askerler "Sen bilirsin! Sen ne edersen, biz onu, ederiz!" dediler. Oruç Reis de "Allah cümlenizden razı ve hoşnut olsun." diye cevap verdi. Hemen sancaklar açılıp, Gülbank-i Muhammedi çekilip, toplar atıldı. Asla göz açtırmadılar. Oruç Reis'in dediği gibi, belâyı başlarına satın almışlar imiş. Allâh-ü Teâlâ inayet eyleyip dördünü de aldılar. Ganimetleri teknelere doldurdular. Öyle ki tekneler kaplumbağaya dönüp kımıldamaya iktidarları kalmadı. İslâm askeri öyle tok doyum oldu ki, ancak olur. Hepsi zengin oldular. Nasıl zengin olmayalar ki! Al-i Osman'dan duâ almışlardır. Dünyâda iksîr dedikleri padişah duâsıdır. "Her kim Al-i Osman'dan duâ alırsa, şüphesiz tuttuğu iş kolay gelir. Zira onlar bir ulu ocaktır. (Hayreddin Paşa'nm hatıralarından)
MANİ Dereler çakıl taşı Ördekler yeşil başlı Ben bir yâr sevdim Al yanaklı çatık kaşlı [/IMG]BİLMECE Kolu var, eli yok, karnı yarık karnı yok Cevabı yarın. Dünkü cevap:Anahtar
~~♥~~~~~♥~~~~~♥[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, Serif][/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, Serif][/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, Serif]♥~~~~~♥~~~~~♥~~~~~♥~~~~~♥[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, Serif][/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, Serif][/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, Serif]♥~~~~~♥~~~~~♥~~~~~♥~~~~~♥[/FONT]
Bugün 7 Ağustos 2007 Hicri:23 Recep 1428 – Rûmi:25 temmuz 1423 – Hızır 94 Lala Mustafa Paşa'nın vefatı (1580)GÜNÜN HADİSİ [FONT='Verdana','sans-serif']İnsanlar arasında, iyilik ve hayrın anahtarları şerrin ve kötülüğün kilitleri olan kişiler vardır. İnsanlar arasında şerrin anahtarları, hayrın kilitleri olan kişilerde mevcuttur. Ne mutlu, Allah’ın iyilik ve hayrın anahtarlarını eline verdiği kimselere!... Yazıklar olsun, kötülük ve şer anahtarlarını eline alan kişilere!.. [/FONT][FONT='Verdana','sans-serif']
hadis (Ramuz).[/FONT]
İLİM FAKİRLERİ
Hz. Ali (k.v.) buyurdu ki: "Rabbimi tanımadan, küçük yatta ölüp cennete girmek beni sevindirmezdi. Allâh-ü Tealâ'yı en iyi tanıyan kimse; haşyeti en fazla, ibâdeti en çok ve Allah İçin nasihati en güzel yapandır!" İmâm-ı Gâzâli Hazretleri "Minhacu'l Âbidîn"de diyor ki: İlme duyulan şiddetli ihtiyaca gelince; nefsini ihlâsla ilim talebine vakfet! Talebin, ilmi ezberleyip nakletmek değil, anlayarak öğrenmek olsun. İlim talebinde çok büyük tehlikeler bulunduğunu da bili Kim, insanların teveccühünü kazanmak, idarecilerin meclislerinde bulunmak, görüş sahiplerine karşı övünmek ve dünya menfaati elde etmek için ilim öğrenir ise, onun ticâreti boşa gitmiş ve alışverişi zarara uğramıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadîs-i şeriflerinde "Her kim İlmi, âlimlere karşı böbürlenmek, sefihlerle münâkaşa etmek veya insanların teveccühünü kazanmak için öğrenirse, Allâh-ü Teâlâ onu ateşe sokar." buyurmuşlardır. Bâyezîd-i Bestâmî (k.s.) buyurdu ki: "Otuz sene nefsimle mücahede ettim: İlim ve onun tehlikelerinden bana daha zor gelen bir şey görmedim." Sakın şeytan süslü sözlerle sana şöyle demesin: Madem ki ilimde bu kadar tehlike var, onu terk etmek daha evlâdır! Sakın böyle bir düşünceye saplanma! Zîrâ Re-sûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Miraç gecesi cehenneme muttali oldum ve oradakilerin çoğunun fakirler olduğunu gördüm!" Dediler ki: -Yâ Resûlallâh! Mal yönünden fakir olanlar mı? -Hayır, ilim yönünden fakir olanlar! buyurdu.
KÂMİL PAŞANIN ÂLİCENAPLIĞI Fuad Paşa, kiracı olarak oturduğu Şehzâdebaşfndaki konak yanınca ricası üzerine, Kamil Paşa'nın De-mirkapı'daki konağına meccânen yerleşmiş idi. Bir gece Kâmil Paşa, konağında müsâfirleri ile sohbet ederken yangın kulesindeki nöbetçilerden biri gelip Demirkapı'daki konağın yanmakta olduğunu haber verir. Paşa, konağındaki müsâfirlerini rahatsız etmemek düşüncesi ile sanki küçük bir kümes yanmış gibi asla telaş ye teessür göstermez. Ertesi gün de onun mülkü yanmış gibi Fuad Paşa'yı taziye ve teselli eder.
MANİ Yukarıki dağlardan Yuvarlandı taş geldi Mektubunu okurken Gözlerimden yaş geldi
Bugün 8 Ağustos 2007 Hicri:24 Recep 1428 – Rûmi:26 temmuz 1423 – Hızır 95 Sultan Dördüncü Mehmet Han’ın tahta çıkışı (1648) – Bitlis’in kurtuluşu (1918) – Eyyâm-ı Bâhûr (sıcak günler)’un sonu
GÜNÜN HADİSİ [FONT='Verdana','sans-serif']Kıyamet gününde şehitler getirilip, hesap için durdurulur. Sadaka verenler getirilip, hesap için durdurulur. Dert verilip belaya uğratılanlar da getirilir, ancak onlara ne mizan kurulur ve ne de divan. Kendilerine yağmur gibi sevaplar yağdırılır. Bela ehlinin elde ettiği bu sonsuz ödülleri gören mahşer halkı, “ah keşke dünyada iken biz de hastalansaydık da cesedlerimizi makaslarla kesseydiler”, diyerek onların elde ettikleri mükafatlara imreneceklerdir. [/FONT][FONT='Verdana','sans-serif']
Hadis-i Şerif (Taberani,Mu’cemul-Kebir).[/FONT]
ÇOCUĞA BİR ŞEY VERECEĞİM DEYİP VERMEMEK YALANDIR Abdullah bin Âmir (r.a.) anlatıyor: Bir gün anam beni çağırdı. Resûlullâh (s.a.v.) de evimizde oturuyordu. Anam; -Gel sana bir şey vereceğim, dedi. Resûlullâh (s.a.v.) anama: -Ona ne vermek istemiştin? dedi. Anam; -Bir hurma vermek istemiştim, cevabını verdi. Bu nun üzerine Resûlullâh (s.a.v.): - Haberin olsun, eğer ona bir şey vermeyecek ol
saydın, sana bir yalan günahı yazılırdı, buyurdular.
SULTAN DÖRDÜNCÜ MEHMED HÂN Osmanlı Devleti'nde Kânûnî Sultan Süleyman Hân'dan sonra en fazla tahtta kalan Sultan Dördüncü Mehmed Hân, orta boylu, beyaz tenli idi. Ata çok bindiği için vücudu öne meyilli idi. Ava, edebiyata, târihe merakı olup; sohbet dinlemeyi severdi. Beş vakit namazı cemaatle kılardı. İçkiyi şiddetle yasak edip, imalâthanelerini kapattırdı. Bid'at-lerin ve hurafelerin kaldırılması için uğraştı. Ava merakından dolayı kendisine "avcı" lakabı verilmiştir. Zamanında Osmanlı Devleti en geniş hudutlarına kavuşmuştur. Sultan Dördüncü Mehmed Hân devrinde, kıymetli ilim adamları ve sanatkârlar yetişti. Her sahada kıymetli eserler yazıldı. Seyyid Feyzullah, Ayşi Mehmed, Hibri Ali, Ebü'l-Bekâ Eyyüb bin Mûsâ, Şuûrî Hasan Efendiler fıkıh, edebiyat, lügat ve diğer ilimlere âit kıymetli eserler yazdılar. Dördüncü Mehmed devrinde inşâsı tamamlanıp ibâdete açılan Yeni Câmî, Osmanlı mimarisinin şâheser-lerindendir. Yeni Câmî yanındaki Mısır Çarşısı, bu camiye vakıf olarak yapılmıştı. 1687'de Osmanlı ordusunun Avusturya cephesinde yenilmesi üzerine askerler arasında huzursuzluk çıktı ve pâdişâh aleyhine, ordu arasında âsiyâne sözler dolaşmaya başladı. Neticede aynı yıl âsiler tarafından tahttan indirilen Sultan Dördüncü Mehmet, 1693 tarihinde vefat edinceye kadar Edirne'de ikâmet etti. Kabri, Yeni Ca-mi'deki annesi Turhan Sultan'ın türbesindedir. (Rahme-tüllâhi aleyhi rahmeten vâsiaten)
MANİ Bahar gecesi misin ? Aşkın hecesi misin ? Misk gibi kokuyorsun Çiçek bahçesi misin ?
Bugün 9 Ağustos 2007 Hicri:25 Recep 1428 – Rûmi:27 temmuz 1423 – Hızır 96 Yarın akşam Mî’rac Gecesi – Çanakkale’de Birinci Anafartalar Zaferi (1915) – Nagazaki’ye atom bombası atıldı (1945)
GÜNÜN HADİSİ [FONT='Verdana','sans-serif']İki Müslüman birbiri ile karşılaşıp birisi diğerine selam verdiğinde Allah’a en çok sevimli olanı, arkadaşına daha çok güler yüz gösterendir. Birbirleri ile samimiyet içinde tokalaştıklarında ise, Allah, onların üzerine ilk elini uzatana 90, diğerinede 10 rahmet olmak üzere 100 rahmet indirir. [FONT='Verdana','sans-serif']
Hadis-i Şerif (Hakim)[/FONT]
[FONT='Times New Roman','serif']
[/FONT] [FONT='Times New Roman','serif'][/FONT]
[FONT='Times New Roman','serif']Mİ'RÂC GECESİ'NDE VE GÜNDÜZÜNDE YAPILACAK İBÂDET[/FONT][FONT='Times New Roman','serif'][/FONT] [FONT='Times New Roman','serif']O Receb-i Şerifin 27'nci gecesi (yarın akşam) Mi'râc [/FONT][FONT='Times New Roman','serif']Gecesi'dir. Yatsı namazından sonra 12 rek'at Hacet na[/FONT][FONT='Times New Roman','serif']mazı kılınır. Beher rek'atte Fâtiha'dan sonra 10 Inlas-ı [/FONT][FONT='Times New Roman','serif']Şerîf okunur. Namaza niyet şöyledir: "Yâ Rabbi, rıza-ı [/FONT][FONT='Times New Roman','serif']şerifin için niyet eyledim namaza. Bu gece yedi kat gökleri ve bütün esrarını göstererek muhabbetin ile müşerref kıldığın sevgili Habîbin Resûl-i Zîşan Efendimiz hürmetine ben âciz kulunu atv-ı ilahine, feyz-ı ilâhîne ve rızâ-i ilâhîne mazhareyle."[/FONT][FONT='Times New Roman','serif'][/FONT] [FONT='Times New Roman','serif']Namazdan sonra:[/FONT][FONT='Times New Roman','serif'][/FONT] ·[FONT='Times New Roman','serif'] [/FONT][FONT='Times New Roman','serif']4 Fâtiha-i Şerîfe,[/FONT][FONT='Times New Roman','serif'][/FONT] ·[FONT='Times New Roman','serif'] [/FONT][FONT='Times New Roman','serif']100 defa, "Sübhânallâhi ve'l-hamdü lillâhi velâ [/FONT][FONT='Times New Roman','serif']ilahe illAllâh-ü vAllâh-ü ekber. Velâ havle velâ kuvvete [/FONT][FONT='Times New Roman','serif']illâ billâhi'l-aliyyi'l-azîym ",[/FONT][FONT='Times New Roman','serif'][/FONT] ·[FONT='Times New Roman','serif'] [/FONT][FONT='Times New Roman','serif'] 100 istiğfâr-ı şerîf,[/FONT][FONT='Times New Roman','serif'][/FONT] ·[FONT='Times New Roman','serif'] [/FONT][FONT='Times New Roman','serif']100 salevât-ı şerîfe okunup duâ edilir.[/FONT][FONT='Times New Roman','serif'][/FONT] [FONT='Times New Roman','serif']Bu namazda, İhlâslar 100 adet okunur veya bu namaz [/FONT][FONT='Times New Roman','serif']100 rek'at olarak kılınırsa; -bu namazın feyz ve bereketiy[/FONT][FONT='Times New Roman','serif']le- huzûr-i ilâhîye namaz borçlusu olarak çıkılmaz.[/FONT][FONT='Times New Roman','serif'][/FONT] [FONT='Times New Roman','serif']• [/FONT][FONT='Times New Roman','serif']Mi'râc Gecesi'nden sonraki gün, mümkünse oruçlu olmalıdır. O gün öğle ile ikindi arasında 4 rek'at namaz
[/FONT][FONT='Times New Roman','serif']kılınır. Her rek'atte Fâtiha'dan sonra 5 Ayetu I-Kursı, 5 [/FONT][FONT='Times New Roman','serif']Kulyâ eyyühe'l-kâfirûn, 5 Ihlâs-ı şerif, 5 Kul euzu
[/FONT][FONT='Times New Roman','serif']birabbi'l-felak, 5 Kul eûzü birabbinnâs sûreleri okunur.
[/FONT][FONT='Times New Roman','serif'](Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)[/FONT][FONT='Times New Roman','serif'][/FONT] [FONT='Times New Roman','serif']İSLÂM BÜYÜKLERİNDEN DÜNYÂYA DÂİR SÖZLER[/FONT][FONT='Times New Roman','serif'][/FONT] •[FONT='Times New Roman','serif'] [/FONT][FONT='Times New Roman','serif']Dünyâda herkes müsâfirdir. Yanındaki şeyler emâ[/FONT][FONT='Times New Roman','serif']nettir. Müsâfirin gitmekten, emânetin ise geri alınmaktan
[/FONT][FONT='Times New Roman','serif']başka çâresi yoktur. (İbn-i Mes'ud r.a.)[/FONT][FONT='Times New Roman','serif'][/FONT] •[FONT='Times New Roman','serif'] [/FONT][FONT='Times New Roman','serif']Dünyâ bir binektir. Binebilirsen seni taşır, binemezsen [/FONT][FONT='Times New Roman','serif']o sana yüklenir ve seni mahveder. (Hasan-ı Basri r.a.)[/FONT][FONT='Times New Roman','serif'][/FONT] •[FONT='Times New Roman','serif'] [/FONT][FONT='Times New Roman','serif']Dünyalık için ne kadar üzülürsen o nisbette âhiret sev[/FONT][FONT='Times New Roman','serif']qisi kalbinden çıkar. Âhiret için ne kadar üzülürsen, o nis[/FONT][FONT='Times New Roman','serif']bette dünyâ sıkıntısı kalbinden çıkar. (Mâlik bin Dinar rn.)[/FONT][FONT='Times New Roman','serif'][/FONT] •[FONT='Times New Roman','serif'] [/FONT][FONT='Times New Roman','serif']Dünyâyı sevene, dünyâya düşkün olana her ne verilse [/FONT][FONT='Times New Roman','serif']doymaz, daha fazlasını ister. (Ebû Süleyman Darani rn.)[/FONT][FONT='Times New Roman','serif'][/FONT]
MANİ Oy gazeli gazeli Dağlar çeker nazeli Orta yerde oynuyor Annesinin güzeli
BİLMECE Minareye çıkan fil ne demiş? Cevabı yarın. Dünkü cevap: Başımın üstünde yerin var
[FONT='Arial','sans-serif']Bugün 10 Ağustos 2007 Hicri:26 Recep 1428 – Rûmi:28 temmuz 1423 – Hızır 97 Bu akşam Mî’rac Gecesi – İki Alman zırhlısı Göben (Yavuz) ve Breslav (Midilli)'ın Osmanlı'ya sığınması (1914)[/FONT]
GÜNÜN HADİSİ [FONT='Verdana','sans-serif']İnsan yasaklanan şeylere karşı hırslıdır, aç gözlüdür. [/FONT][FONT='Verdana','sans-serif']
Hadis (Deylemi).[/FONT]
Mİ'RÂC MUCİZESİ
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v), hicretten 1,5 sene evvel Recep ayının yirmi yedinci gecesi Burak ile Mescid-i Ha-ram'dan Mescid-i Aksâ'ya vardıktan sonra sahradan semâya çıkarıldı. Her birinde peygamberlerden biriyle görüştü. Nice melekler gördü. Cennet ve cehennemi müşahede etti. Sidre-i Müntehâ'yı geçti, melekût-ı ilâhiyyeden bir çok acâibât gördü. Beş vakit namazın farziyyeti emriyle aynı gece geri döndü. Sabahleyin mescide çıkıp Kureyş'e haber verdi. Şaşkınlık ye inkârdan kimi el çırpıyor, kimi elini başına koyuyordu. İman etmiş olanlardan bâzıları dönüp İslâmiyet'ten çıktılar. İçlerinden bir kısmı Hz. Ebûbekir (r.a.)'a koştular: "Eğer o, bunu söylediyse şüphesiz doğrudur" dedi. "Onu buna karşı da mı tasdik ediyorsun?" dediler. O da: "Ben onu bundan daha ötesinde tasdik ediyorum, yâni peygamberliğini tasdik ediyorum!" dedi. Bunun üzerine "Sıddîk" diye isimlendirildi. Kureyş'in içinde Mescid-i Aksâ'yı bilenler Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'e onun vasıflarıyla alâkalı sualler sordular, tarifini istediler. Derhal Resûlullâh'a Mescid-i Aksa tecellî ettirildi, ona bakıp tarif ediyordu. "Gerçi, tarifinde isabet etti." dediler. Sonra "Haydi bakalım, bizim kervanı haber ver. O, bizce daha mühimdir. Onlardan bir şeye rast geldin mi?" dediler. "Evet, filanların kervanına rast geldim, Revha'da idi. Bir deve yitirmişler, arıyorlardı. Yüklerinde bir su kadehi vardı. Susadım, onu alıp su içtim ve yine eskisi gibi yerine koydum. Geldiklerinde sorun bakalım kadehte suyu bulmuşlar mı?" buyurdu. "Bu da diğer bir delildir." dediler. Sonra adetlerini, yüklerini, şekillerini sordular. Bu kere de Resûlullâh (s.a.v.)'a kervan gösteriljverdi ve sorduklarının hepsini haber verdi ve buyurdu ki: "İçlerinde falan ve filân, önde karamtık beyaz bir deve üzerinde dikilmiş iki büyük çuval olduğu halde filân gün güneşin doğusuyla beraber gelirler." "Bu da diğer bir delildir" dediler. O gün bir hızla Seniyye'ye doğru çıktılar. Güneş ne zaman doğacak da onu yalan çıkaracağız diye bakıyorlardı. Derken içlerinden birisi "Güneş doğdu." diye haykırdı, diğer birisi de "İşte kervan geliyor, önünde karamtık beyaz deve ve içlerinde falan ve filân da var, tıpkı dediği gibi." dedi. Böyle iken yine îman etmediler de "Bu apaçık bir sihirdir." dediler.
MANİ Mani mani peşine Bak şu feleğin işine Yâre benzer aradım Rastlamadım eşine
BİLMECE Allah yapar yapısını, demir açar kapısını
Cevabı yarın. Dünkü cevap: Minareden aşağı at beni, in aşağı tut beni
[FONT='Arial','sans-serif']Bugün 11 Ağustos 2007 Hicri:27 Recep 1428 – Rûmi:29 temmuz 1423 – Hızır 98 Fatih Sultan Mehmed Han’ın Otlukbeli Zaferi (1473) – Otranto’nun fethi (1480) – Turksat 1B’nin uzaya fırlatılışı (1994)[/FONT]
GÜNÜN HADİSİ [FONT='Verdana','sans-serif']Resulüllah bir gün mescide girdi. Orada halka şeklinde oturmuş iki gurup Sahabe ile karşılaştı. Bunlardan bir grubu Kur’an okuyor ve Allah’a dua ediyordu. Diğerleri de, ilim öğreniyorlar ve öğretiyorlardı. Resulüllah şöyle buyurdu: “Bunların hepsi hayır üzerindedirler: Şunlar Kur’an okuyorlar ve Allah’a dua ediyorlar.Bunlar da ilim öğreniyorlar. Ben de ancak bir muallim (öğretici, yol gösterici) olarak gönderildim.” Resulüllah bu sözlerinden sonra ilim öğrenenlerin yanına oturdu. [/FONT][FONT='Verdana','sans-serif']
Hadis (İbn-i Mace).[/FONT]
SEYYİD EMÎR KİLÂL (K.S.)
Seyyid Emîr Kilâl (k.s.) Hazretleri, Silsile-i Sâdât'ın on dördüncü halkasıdır. Hâce Muhammed Bâbâ Semmâsî'nin (k.s.) ashabının en faziletlisi ve büyüğüdür. Seyyiddir. Sühar'da doğmuş ve orada irtihal etmiştir. Çömlekçilik yapardı. Muhterem valideleri şöyle derdi: "Emîr Kllâl'e hâmile oldu-âumda şüpheli bir şey yesem, bana, şiddetli bir karın ağrısı arız olurdu. Bu karın ağrısı tekerrür edince, ağrının, bu çocuk sebebiyle olduğunu anladım. Ondan sonra, bu çocuğun hayrını ümit ederek lokmalarımda ihtiyatlı davrandım." Emîr Kilâl, gençliğinde güreş İle uğraştı. Seyretmek İçin etrafında büyük kalabalık toplanırdı. Bir gün, onu güreşirken gören bir adam "Böyle şerefli kimselerin bu gibi İşlerle uğraşman nasıl uygun olur?" diye düşünmüştü, Bu sırada kendisine uyku galip geldi. Rüyasında; kıyametin koptuğunu, göğsüne kadar çamura Batıp oradan çıkmaktan da âciz kaldığını, böyle şaşkın bir halde iken, Hz. Seyyld'ln kendisini elinden tutup kolaylıkla çamurdan çıkardığını gördü. Adam uyanınca, Seyyid Emîr Hazretleri, ona dönüp "Biz bunu böyle günler İçin öğreniyoruz." buyurdu. Emîr'deki cevher Hâce Muhammed Bâbâ'nın nazarını cezbetti. Hâce Muhammed Bâbâ Hazretleri, bir gün Seyyid Emîr'in güreştiği meydana uğradı ve bir müddet seyretti. Ashabından birinin aklına, 'Hâce Hazretleri, böyle şeylere nasıl bakar?' diye geldi. Hâce Hazretleri onun aklından geçene muttali oldu ve Bu meydanda bir adam var ki, sohbetinde birçok İnsan kemâl derecesine ulaşacak. Biz buna baktık, bizim bakışımız onun içindir. Biz onu avlamak İstiyoruz." buyurdular. [FONT='Arial','sans-serif']Bu sırada Seyyid Emîr'in bakışları Hâce Hazretleri'nin üzerine [/FONT][FONT='Arial','sans-serif']düştü. Hâce Bâbâ gidince, Seyyid Emîr gayr-i ihtiyarî meydanı terk [/FONT][FONT='Arial','sans-serif']etti ve onu takip etti. Hâce evine vardı, Seyyid Emîr de arkasından [/FONT][FONT='Arial','sans-serif']evine girdi. Hâce Bâbâ ona tarikatı öğretti ve onu evlâtlığa kabul etti. [/FONT][FONT='Arial','sans-serif']Bundan sonra onu kimse, meydanda ve çarşılarda görmedi. Aralıksız yirmi sene onun hizmetinden ayrılmadı. Her pazartesi ve per[/FONT][FONT='Arial','sans-serif']şembe günleri, Sühar'dan beş fersah mesafedeki Semmas'a gelir ve [/FONT][FONT='Arial','sans-serif']o gün geri dönerdi. Kemâl ve irşâd mertebesine ulaşıncaya kadar, [/FONT][FONT='Arial','sans-serif']Hâce'nin terbiyesinde, Hacegân (kaddesellahu esrârahüm) tarikatıy[/FONT][FONT='Arial','sans-serif']la meşgul oldu. Onun dört evlâdı ve dört halifesi vardır. Bunların hepsi kemal erbabı ve hâl ehli idiler. (Kaddesellahu esrârahüm)[/FONT]
MANİ Leblebi koydum tasa Doldurdum basa basa Benim yârim çok güzel Azıcık boydan kısa
[FONT='Arial','sans-serif']Bugün 12 Ağustos 2007 Hicri:28 Recep 1428 – Rûmi:30 temmuz 1423 – Hızır 99 Bulgaristan 250 bin Türk’ü sınırdışı etti (1950)- Pamuk toplama zamanı[/FONT]
GÜNÜN HADİSİ [FONT='Verdana','sans-serif']Hz. Peygamber: Biriniz hergün Uhud Dağı gibi bir amelde bulunmaktan aciz mi olur? buyurdu. Buna kimin gücü yeter ki? diye soruldu. Allah Resulü: Hepinizin gücü yeter buna! Cevabını verdi. Nedir o amel? Denildi. Allah Resulü şu açıklamayı yaptı: Sübhanallah sözünün sevabı Uhud’dan büyüktür. La ilahe illallah sözünün sevabı Uhuddan büyüktür. Allahü Ekber sözü de uhuddan büyüktür.[/FONT][FONT='Verdana','sans-serif']
Hadis (Ramuz).[/FONT]
[FONT='Arial','sans-serif']
[/FONT]
İLK MÜSLÜMANLARDAN AMMÂR BİN YÂSİR (R.A) Ammâr bin Yâsir (r.a.), Suheyb-i Rûmî (r.a.) ile birlikte, Dârü'l Erkâm'da müslüman olmuşlardı. Müşrikler, müslümanların kimsesizlerini ve fakirlerini bulup, eziyet ederlerdi. En çok eziyet görenler, Bilâl, Suheyb, Habbâb ve Ammâr bin Yâsir'dir. (r.anhüm) Ammâr bin Yâsir Hazretleri, Mekke devrinde gördüğü işkenceler üzerine Habeşistan'a hicret etmişti. Ammâr bin Yâsir (r.a.), Mescid-i Nebevî'nin temeli atıldığında, duvar yapılmak için kesilen kerpiçleri çift taşıyordu. Peygamber Efendimiz (s.a.v) Ammâr'ın yanına geldi, mübarek eliyle arkasını sığadı ve buyurdu ki: 'Ey Sü-meyye'nin oğlu! Senin iki ecrin, sevabın, başkalarının bir ecri var. Senin, dünyâda en son azığın, rızkın da bir içim süttür.' Bedir başta olmak üzere, Uhud, Hendek ve Tebük gazası dâhil, Resûlüllâh Efendimizin (s.a.v.) bütün gazalarına katıldı. Hz. Osman devrinde, fitne ve karışıklıklar başladığında halîfe bunun sebebini öğrenmek için Hz. Ammâr'ı Mısır'a gönderdi. Bu büyük sahâbî, fitne ve fesadı ortadan kaldırmak için çok gayret etti. Sıffîn Muhârebesi'ne. katıldı. Muharebe esnasında yanındakilere sordu: "İçecek bir şeyimiz var mı?" Kırmızı halkalı kap içinde süt getirdiler. Bunu gören, Ammâr bin Yâsir (r.a.) dedi ki: "Resûlüllâh Efendimizi (s.a.v) tasdik ederim! Yıllar önce bize, böyle bir kaptan içeceğim sütün, benim dünyâdaki son rızkım olacağını buyurmuştu." Sonra sütü besmeleyle içti. Allah'a hamd etti. Hz. Ammâr bu muharebede 94 yaşında şehîd oldu. Hz. Ali (k.v.), Ammâr bin Yâsir'in (r.a.) şehîd olduğunu öğrenince, çok üzüldü. Cenaze namazını bizzat kıldırdı ve elbisesiyle, yıkanmadan Küfe Kabristanlığına defnetti. Hz. Ammâr bin Yâsir ahlaken yüksek bir zâttı. Az konuşur, çok kerre hüzünlü ve kederli olurdu. Zühd ve takva sahibi olup sâde yaşardı. Gayet belîğ (açık) ve vecîz bir hitabete sahipti.
MANİ Dereler çakıl taşı Ördekler yeşil başlı Ben bir yâr sevdim Al yanaklı çatık kaşlı
BİLMECE Kolu var, eli yok, karnı yarık karnı yok Cevabı yarın. Dünkü cevap:Anahtar
[FONT='Arial','sans-serif']Bugün 13 Ağustos 2007 Hicri:29 Recep 1428 – Rûmi:31 temmuz 1423 – Hızır 100 Ortaokullara din dersi konulması (1956)[/FONT]
GÜNÜN HADİSİ [FONT='Verdana','sans-serif']Din kardeşinin yüzüne gülümsemen senin için bir sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman, bir sadakadır.Yolunu kaybetmiş kişiye doğru yol göstermen bir sadakadır.İnsanların gelip geçtiği yoldan, taşı, dikeni, kemiği, (eziyet verici her türlü nesneyi) kaldırman bir sadakadır. Kuyudan kova ile çektiğin sudan,din kardeşinin kovasına su dökmen, yine senin için bir sadakadır. [/FONT][FONT='Verdana','sans-serif']
Hadis-i Şerif (Kütüb-ü Sitte).[/FONT]
[FONT='Arial','sans-serif']
[/FONT]
ŞABÂN-I ŞERÎF 14 Ağustos Salı günü (yarın) idrâk edeceğimiz Şaban ayı, Resûlüllah (s.a.v.) Efendimizin ayıdır. Bu itibarla bu ayda salevât-ı şerifeye çok devam etmek lâzımdır. Yine mümkün oldukça istiğfar, Ihlâs-ı Şerif okumalı, teheccüd ve teşbih namazları kılmalı ve hatm-i enbiyâ yapmalıdır. Şaban ayı, "Şerefli, ulvî, berâta erdirici, ilâhî ihsana kavuşturucu, mü'mirilere rahmet ve kâfirlere gazap olan ilâhî nura nail edici" bir aydır. Bu ayın birinci gecesinde, yâni bu akşam, her rek'atte bir Fatiha,, üç Âyetü'l-Kürsî ile bir teşbih namazı kılınır. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)
ADALETSİZLİK EDEMEZLER
Meşhur Seyyah Jean de Thevenot, "1655-1656'da Türkiye" isimli seyahatnamesinde, Osmanlı Devleti'n-den bahsederken sözü adalet ve devlet kapısında işlerin çabuk görüldüğüne getirerek: "Burada herkes, hangi tabakadan, hangi din ve ırktan olursa olsun dinlenir. Bir fakir, bir vezirden adalet ister, mahkemede aynı muameleyi görürler. İltimas yapılmaz. Bir Musevî de müslümandan aynı şekilde hak talep edebilir, işleri hemen hâlledilir. Borçlu hemen borcunu verir. Katil hemen cezalandırılır. Hiçbir dâva, hüküm verilmeden dört beş günden fazla bekletilmez. Bir yanlışlık, bir adaletsizlik olacağından hiç korkulmamalıdır. Zîrâ vezirler, kadılar kul hakkından korktukları için adaletsizlik edemezler." demektedir.
ŞABAN AYI İÇTİMÂİ, RU'YET VE BAŞLANGICI Hicrî-Kamerî 1428 yılı Şaban ayı ictimâ'ı bugün (13 Ağustos Pazartesi) Türkiye saati ile 02.02'dedir. Ru'yet de yine bugün (13 Ağustos Pazartesi) Türkiye saati ile 18.08 dedir. Hilâlin görüldüğü yerler: Yemen, Afrika kıtasının kuzeyi hâriç tamamı, Atlas Okyanusu'nun orta ve güney kesimi ile Güney Amerika kıtası. HilâPin görüldüğü günü takip eden 14 Ağustos Salı günü de Şaban ayının fi olmaktadır.
MANİ Arabası aynalı Şu oğlana varmalı Oğlan pek güzel amma
[FONT='Calibri','sans-serif']Anası olmamalı [/FONT]
BİLMECE 6.Çat orda, çat burada, çat kapı arkasında
[FONT='Arial','sans-serif']Bugün 14 Ağustos 2007 Hicri:1 Şâban 1428 – Rûmi:1 Ağustos 1423 – Hızır 101 Pakistan’ın İstiklali (1947) – İkinci Kıbrıs Harekatı (1974) [/FONT]
GÜNÜN HADİSİ [FONT='Verdana','sans-serif']İnsanların gelip geçtiği yollarda (caddelerde) oturmaktan sakının.Mutlaka oturacaksanız o zaman yolun hakkını verin.Yolun hakkı ise şunlardır: Harama bakmamak, Yoldan gelip geçen insanlara sıkıntı ve eziyet vermemek, ta’cizde bulunmamak, Verilen selamları almak, İyiliği teşvik etmek, Kötülükten de sakındırmak. [/FONT][FONT='Verdana','sans-serif']
Hadis (Ebu Davud).[/FONT]
[FONT='Arial','sans-serif']
[/FONT]
RESÛLULLÂH (S.A.V.)'İN SÜNNETİNE UYMAK Sünnet; Resûl-i Ekrem (s.a.y.) Efendimiz'in sözleri ile fiilleri ve başkası tarafından yapılan işleri tasvip mahiyetindeki sükûtlarından ibarettir. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz'in bütün mübarek sözleri, fiilleri, ümmeti için en güzel bir imtisal nümûnesidir. Nebiyy-i Zîşan'ın dinî hükümlere ait olan bütün sözleri, birer vahy-i ilâhî neticesidir. Bütün tasarrufları Cenâb-ı Hakk'ın kontrolündedır ve takririnden geçmektedir. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm'de "O hevâdan (kendi arzusuna göre) söz söylemez, onun sözü ancak kendisine tebliğ olunan bir vahy-i ilâhîdir." (Necm Sûresi, âyet 3 ve 4) buyurulmuştur. Binâenaleyh Kur'ân-ı Mübîn, Cibrîl-i Emîn vasıtasıyla tilâvet ve tebliğ edilmiş bir vahy-i ilâhîden ibaret olduğu gibi, haaîs-i şerifler de Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in mübâreK kalbine zahir olan birer vahy-ı ilâhînin, birer ilhamı Rabbânî'nin eseridir. Qnun içindir ki, hadîs-i şeriflere "Vahy-i gayr-i metlüv" adı verilir. İrnâm-ı Şafiî'nin (rh.) Kur'ân-ı Kerîm okunan vahiy, peygamberimizin sünneti de rivayet olunan vahiydir buyurdular. Allâh-ü Teâlâ (meâlen): "Aralarında ihtilaf ettikleri şeyde seni hakem kılıp hükmüne razı olmadıkça, o hüküm sebebi ile kalplerinde darlık bulmayıp, (zahir ve batınlarınca) sana uymadıkça, Rabbln hakkı için mümin olamazlar." (Nisa Sûresi, âyet 65), "De ki: Eğer siz Allah'ı seviyorsanız, bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günâhlarınızı yarlıga(bağışla)sın. Allah Gafur ve Ra-hîm'dlr. De ki: Allah'a ve Resulüne itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz muhakkak ki Allah kafirleri sevmez." (Al-i ımran Sûresi, âyet 132) buyurmaktadır. Sünnetin ehemmiyetini beyan eden bazı hadîs-i şerifleri: "Size iki şey bırakıyorum. Onlara sıkı sarıldığınız sürece yolunuzu şaşırmazsınız: Allah'ın Kitabı ve Resulünün sünneti" "Ümmetim fesada gittiğinde sünnetime sımsıkı sarılan kimseye yüz şehîd sevabı vardır." "Haberiniz olsun! Bana Kitap (Kuran) ve bir de onunla beraber o'nun misli (sünnet) verildi. Uyanık olun! Çok yakında tok (mağrurun) biri, tahtına kurularak: 'Size lâzım olan yalnız bu Kurân'dır. Onda helâlden neyi bulursanız onu helâl edin, haramdan neyi bulursanız, onu da haram kabul edin' der." Şüphesiz ki Resûlullah (s.a.v.J'ın haram kıldığı şeyler, (hükümde) Allâh-ü Teâlâ'nın haram kıldığı şeyler gibidir.
MANİ Ayakkabım var benim Yerler çamur olmasa Çok canlar yakarım Yaşım ufak olmasa
BİLMECE Yeraltında kırmızı pancar. Cevabı yarın. Dünkü cevap:Süpürge
[FONT='Arial','sans-serif']Bugün 15 Ağustos 2007 Hicri:2 Şâban 1428 – Rûmi:2 Ağustos 1423 – Hızır 102 Revan (1538) ve Trablusgarb’ın (1551) fethi – Panama kanalının açılışı (1915) – Gaziantep Fuarı [/FONT]
GÜNÜN HADİSİ
[FONT='Verdana','sans-serif']Allah cemildir (güzeldir) güzelliği sever. Cömerttir.Cömertliği sever. Temizdir, temizliği sever.(İbn-i Adiyy). Allah beni cömert ve mütevazi bir kul olarak yarattı. Hakkı bile bile çiğneyen inatçı (cebbar) bir kimse yapmadı. [/FONT][FONT='Verdana','sans-serif']
Hadis (Ebu Davud).[/FONT]
[FONT='Arial','sans-serif']
[/FONT]
SALAVÂT-I ŞERİFE OKUMAYA DÂİR BİR HİKÂYE
Salavât-ı şerife okumaya devam eden bir zât beş yüz dirhem borçlandı. Bir gece, Aleyhissalâtü Vesselam Efen-dimiz'i rüyasında gördü. Efendimiz kendisine: 'Ebul-Hasan Kisâî'ye git, sana ihtiyacını versin, buyurdular. Vakıanın doğruluğuna nişan isterse; her gece yüz salavât-ı şerife getirirdi. Dün gece unuttu, bunu da kendisine hatırlat.' buyurdular Adamcağız, Ebul-Hasan Kisâî'ye giderek Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'den aldığı emir ve talimat üzerine müracaatta bulunduysa da iltifat görmedi ve onun üzerine: "Siz her gece yüz salavât-ı şerife getirirdiniz, dün gece bunu unuttunuz." deyince Ebul-Hasan Kisâî büyük hayretle, derhal şükür secdesine kapandı. "Bu sırrı Allah'tan başka kimse bilmezdi. Bunu bana sen haber verdiğin için al sana bin dirhem, ayak ücreti olarak da bin dirhem, Hazret-i Seyyidü'l-Beşer'in emri için de beş yüz dirhem veriyorum. Bundan sonra ne gibi bir ihtiyâcın olursa bana gel, karşılayayım." dedi. Bir mektupta veya bir kitapta, Fahr-i Kâinat Efendimizin mübarek isimleri yazıldığı vakit "SallAllâh-ü aleyhi veseliem" lafzının mutlaka ilâve edilmesi lâzımdır. Kûfe'de ahâlînin mektuplarını yazan kâtip Ebû Hafs adında bir zât vardı. Vefatından sonra kendisini rüyada görenler ne hâlde olduğunu sordular. "Rabbim bana ihsan ile muamele buyurdu. Çünkü, her ne zaman Muhammed ismini yazar idiysem, SallAllâh-ü Teâlâ aleyhi veseliem ilâve etmeyi hiç ihmâl etmezdim." dedi: Nitekim hadîs-i şerîfte; "İsmimi yazınca, salavât-ı şerîfeyi de ilâve edenlere (ismim o kitapta bulunduğu müddetçe) melekler istiğfar ederler." bu-yurulmuştur.
MANİ Keten gömlek giyemem Değme yari sevemem Ben güzel bir yar sevdim
[FONT='Calibri','sans-serif']Utanırım diyemem[/FONT]