Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Necip FAzıl üstadımın şiirlerinden bir kaçı;

erbatan

New member
Katılım
4 Nis 2006
Mesajlar
397
Tepkime puanı
0
Puanları
0
CANIM İSTANBUL



Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;

Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.

İçimde tüten birşey; hava, renk, eda, iklim;

O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.

Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;

Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.

Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,

Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.



İstanbul benim canım;

Vatanım da vatanım...

İstanbul,

İstanbul...



Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;

Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...

Bulutta şaha kalkmış Fatih'ten kalma kır at;

Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...

Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;

Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare?..

Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;

Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet...



O manayı bul da bul!

İlle İstanbul'da bul!

İstanbul,

İstanbul...



Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;

Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği.

Oynak sular yalının alt katına misafir;

Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.

Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,

Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...

Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?

Cumbalı odalarda inletir "Katibim"i...



Kadını keskin bıçak,

Taze kan gibi sıcak.

İstanbul,

İstanbul...



Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!

Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...

Eyüp öksüz, Kadıkoy süslü, Moda kurumlu,

Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.

Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından

Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından.

Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;

Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...



Gecesi sünbül kokan

Türkçesi bülbül kokan,

İstanbul,

İstanbul...
 

erbatan

New member
Katılım
4 Nis 2006
Mesajlar
397
Tepkime puanı
0
Puanları
0
CANSIZ AT



Bilmem, kaçı kaç geçe,

Bilmem, kaça kaç kala,

Ya erkence, ya geçce,

Sıram gelir hoppala!



Altımda gacır gucur,

Kişner durur cansız at...

İşte servili çukur;

Ve ölümsüz hakikat!
 

erbatan

New member
Katılım
4 Nis 2006
Mesajlar
397
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ÇEK PERDEYİ



Evler döşemekti bendeki tasa,

Yaptım, ettim, nöbet mezara geldi.

Yeter bana üç beş arşın bez olsa;

Beklenmedik mallar pazara geldi.

Penceremde bir gün günlerden bir gün:

Ses baygın, renk dalgın ve ışık süzgün

Belirsiz bir semte insanlık sürgün...

Çek perdeyi güneş nazara geldi.
 

erbatan

New member
Katılım
4 Nis 2006
Mesajlar
397
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ÇİLE



Gaiblerde bir ses geldi: Bu adam,

Gezdirsin boşluğu ense kökünde!

Ve uçtu tepemden birdenbire dam;

Gök devrildi, künde üstüne künde...



Pencereye koştum: Kızıl kıyamet!

Dediklerin çıktı, ihtiyar bacı!

Sonsuzluk, elinde bir mavi tulbent,

Ok çekti yukardan, üstüme avcı



Ateşten zehrini tattım bu okun,

Bir anda kül etti can elmasımı.

Sanki burnum, değdi burnuna (yok)un,

Kustum, öz ağzımdan kafatasımı



Bir bardak su gibi çalkandı dünya;

Söndü istikamet, yıkıldı boşluk.

Al sana hakikat, al sana rüya!

İşte akıllılık, işte sarhoşluk!



Ensemin örsünde bir demir balyoz,

Kapandım yatağa son çare diye.

Bir kanlı şafakta, bana çil horoz,

Yepyeni bir dünya etti hediye



Bu nasıl bir dünya, hikayesi zor;

Mekânı bir satıh, zamanı vehim.

Bütün bir kainat muşamba dekor,

Bütün bir insanlık yalana teslim.



Nesin sen, hakikat olsan da çekil!

Yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam!

Otursun yerine bende her şekil;

Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam!



*********



Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın,

Benliğim bir kazan ve aklım kepçe,

Deliler köyünden bir menzil aşkın,

Her fikir içimde bir çift kelepçe.



Niçin küçülüyor eşya uzakta?

Gözsüz görüyorum rüyada, nasıl?

Zamanın raksı ne bir yuvarlakta?

Sonum varmış, onu öğrensem asıl?



Bir fikir ki sıcak yarad kezzap,

Bir fikir ki, beyin zarında sülük.

Selam sana haşmetli azap;

Yandıkça gelişen tılsımlı kütük.



Yalvardım: Gösterin bilmeceme yol!

Ey yedinci gök, esrarını aç!

Annemin duası, düş de perde ol!

Bir asâ kes bana, ihtiyar ağaç!



Uyku, katillerin bile çeşmesi;

Yorgan, Allahsıza kadar sığınak.

Teselli pınarı, sabır memesi;

Size şerbet, bana kum dolu çanak.



Bu mu, rüyalarda içtiğim cinnet,

Sırrını ararken patlayan gülle?

Yeşil asmalarda depreniş, şehvet;

Karınca sarayı, kupkuru kelle...



Akrep nokta nokta ruhumu sokmuş,

Mevsimden mevsime girdim böylece.

Gördüm ki, ateş de, cımbız da yokmuş,

Fikir çilesinden büyük işkence.



*********



Evet, her şey bende bir gizli düğüm;

Ne ölüm terleri döktüm, nelerden!

Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm,

Yetişir çektiğim mesafelerden!



Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz;

Yollar bir yumaktır, uzun ve dolaşık.

Her gece rüyamı yazan sihirbaz,

Tutuyor önümde bir mavi ışık.



Büyücü, büyücü ne bana hıncın?

Bu kükürtlü duman, nedir inimde?

Camdan keskin, kıldan ince kılıcın,

Bir zehir kıymak gibi, beynimde.



Lugat, bir isim ver bana halimden;

Herkesin bildiği dilden bir isim!

Eski esvaplarım, tutun elimden;

Aynalar söyleyin bana, ben kimim?



Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa,

Arzı boynuzunda taşıyan öküz?

Belâ mimarının seçtiği arsa;

Hayattan muhacir; eşyadan öksüz?



Ben ki, toz kanatlı bir kelebeğim,

Minicik gövdeme yüklü Kafdağı,

Bir zerreciğim ki, Arş'a gebeyim,

Dev sancılarımın budur kaynağı!



Ne yalanlarda var, ne hakikatta,

Gözümü yumdukça gördüğüm nakış.

Boşuna gezmişim, yok tabiatta,

İçimdeki kadar iniş ve çıkış.



*********



Gece bir hendeğe düşercesine,

Birden kucağına düştüm gerçeğin.

Sanki erdim çetin bilmecesine,

Hem geçmiş zamanın, hem geleceğin.



Açıl susam, açıl! Açıldı kapı;

Atlas sedirinde mavera dede.

Yandı sırça saray, ilahi yapı,

Binbir avizeyle uçsuz maddede.



Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik;

Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur.

İçiçe mimari, içiçe benlik;

Bildim seni ey Rab, bilinmez bilinmez meşhur!



Nizam köpürüyor, med vakti deniz;

Nizam köpürüyor, ta çenemde su.

Suda bir gizli yol, pırıltılı iz;

Suda ezel fikri, ebed duygusu.



Kaçır beni ahenk, al beni birlik;

Artık barınamam gölge varlıkta.

Ver cüceye, onun olsun şairlik,

Şimdi gözüm, büyük sanatkarlıkta.



Öteler öteler, gayemin malı;

Mesafe ekinim, zaman madenim.

Gökte saman yolu benim olmalı;

Dipsizlik gölünde, inciler benim.



Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!

Heybem hayat dolu, deste ve yumak.

Sen, bütün dalların birleştiği kök;

Biricik meselem, Sonsuza varmak...
 

erbatan

New member
Katılım
4 Nis 2006
Mesajlar
397
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ÇIRPINIR



Dinle, kulağını ver de mezara!

Ölüler evlattan yana çırpınır.

Nesiller arası korkunç manzara;

Domuz yavrulayan ana çırpınır.

Kalbten kazıdılar iman sırrını;

Her günün bugünden beter yarını.

Acı rüzgarlara vermiş bağrını

Türk Bayrağı yana yana çırpınır.
 

erbatan

New member
Katılım
4 Nis 2006
Mesajlar
397
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ÇOCUK



Annesi gül koklasa, ağzı gül kokan çocuk;

Ağaç içinde ağaç geliştiren tomurcuk...



Çocukta, uçurtmayla göğe çıkmaya gayret;

Karıncaya göz atsa "niçin, nasıl?" ve hayret...



Fatihlik nimetinden yüzü bir nurlu mühür;

Biz akıl tutsağıyız, çocuktur ki asıl hür.



Allah diyor ki:"Geçti gazabımı rahmetim!"

Bir merhamet heykeli mahzun bakışlı yetim...



Bugün ağla çocuğum, yarın ağlayamazsın!

Şimdi anladığını, sonra anlayamazsın!



İnsanlık zincirinin ebediyet halkası;

Çocukların kalbinde işler zaman rakkası...
 

erbatan

New member
Katılım
4 Nis 2006
Mesajlar
397
Tepkime puanı
0
Puanları
0
BU YAĞMUR



Bu yağmur...Bu yağmur...Bu kıldan ince,

Öpüşten yumuşak yağan bu yağmur.

Bu yağmur...Bu yağmur...Bir gün dinince

Aynalar yüzümü tanımaz olur.



Bu yağmur kanımı boğan bir iplik,

Kanımda acısız yatan bir bıçak,

Bu yağmur, yerde taş ve bende kemik,

Dayandıkça çisil çisil yağacak.



Bu yağmur...Bu yağmur...Cennetten üstün:

Karanlık, kovulmaz düşüncelerden.

Cinlerin beynimde yaptığı düğün

Sulardan seslerden ve gecelerden.
 

erbatan

New member
Katılım
4 Nis 2006
Mesajlar
397
Tepkime puanı
0
Puanları
0
BOŞ DÜNYA



Gittiler...Bana dünyam

Birdenbire boş geldi.

Seçilmiş oldu eşyam.

Odalarım loş geldi.



Gözlerim müebbette,

Günü gelir elbette...

Gelir Melek nöbette,

Safa geldi, hoş geldi.
 

erbatan

New member
Katılım
4 Nis 2006
Mesajlar
397
Tepkime puanı
0
Puanları
0
BENDEDİR



Ne azap, ne sitem bu yalnızlıktan,

Kime ne, aşılmaz duvar bendedir,

Süslenmiş gemiler geçse açıktan,

Sanırım gittiği diyar bendedir.



Yaram var, havanlar dövemez merhem;

Yüküm var, bulamaz pazarlar dirhem.

Ne çıkar, bir yola düşmemiş gölgem;

Yollar ki, Allah'a çıkar, bendedir.
 

erbatan

New member
Katılım
4 Nis 2006
Mesajlar
397
Tepkime puanı
0
Puanları
0
DALGALAR



Sarmış deniz kızları gibi dalgalar bizi,

Uzun saçları gümüş, şeffaf tenleri fosfor.

Yumuşak başlarıyla sarsarak teknemizi,

Yolcu, gittiğin sahil nerde diye bağırıyor.



Ne bir kıyıdan eser, ne bir ışıktan eser,

Sulardan daha derin, yolun karanlıkları.

Dalgalar, yürüyünüz, arayalım beraber,

Başımızı dövecek yalçın kayalıkları!..

 

erbatan

New member
Katılım
4 Nis 2006
Mesajlar
397
Tepkime puanı
0
Puanları
0
DESTAN



Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!

Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak:

Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden,

Çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden,

Çekiyor tebeşirle yekun hattını afet;

Alevler içinde ev, üst katında ziyafet!

Durum diye bir laf var, buyurun size durum;

Bu toprak çirkef oldu, bu gökyüzü bodrum!

Bir şey koptu benden, şey, Herşeyi tutan bir şey.

Benim adım bay Necip, babamın ki Fazıl bey,

Utanırdı burnunu göstermekten sütninem,

Kızımın gösterdiği, kefen bezine mahrem.

Ey tepetaklak ehram, başı üstünde bina;

Evde cinayet, tramvay arabasında zina!

Bir kitap sarayının bin dolusu iskambil;

Barajlar yıkan şarap, sebil üstüne sebil!

Ve ferman, kumardaki dört kralın buyruğu:

Başkentler haritası, yerde sarhoş kusmuğu!

Geçenler geçti seni, uçtu pabucun dama,

Çatla Sodom-Gomore, patla Bizans ve Roma!

Öttür yem borusunu öttür, öttür, borazan!

Bitpazarında sattık, kalkamaz artık kazan!

Allah'ın on pulunu bekleye dursun on kul;

Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul.

Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa;

Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa!

Kubur faresi hayat, meselesiz, gerçeksiz;

Heykel destek üstünde, benim ruhum desteksiz.

Siyaset kavas, ilim köle, sanat ihtilaç;

Serbest, verem ve sıtma; mahpus, gümrükte ilaç.

Bülbüllere emir var: Lisan öğren vakvaktan;

Bahset tarih, balığın tırmandığı kavaktan!

Bak, arslan hakikate, ispinoz kafesinde;

Tartılan vatana bak, dalkavuk kefesinde!

Mezarda kan terliyor babamın iskeleti;

Ne yaptık, ne yaptılar mukaddes emaneti?

Ah! küçük hokkabazlık, sefil aynalı dolap;

Bir şapka, bir eldiven, bir maymun ve inkılap!
 

erbatan

New member
Katılım
4 Nis 2006
Mesajlar
397
Tepkime puanı
0
Puanları
0
BEKLEYEN



Sen, kaçak ve ürkek ceylansın dağda,

Ben, peşine düşmüş bir canavarım!

İstersen dünyayı çağır imdada;

Sen varsın dünyada, bir de ben varım!



Seni korkutacak geçtiğin yollar,

Arkandan gelecek hep ayak sesim.

Sarıp vücudunu belirsiz kollar,

Enseni yakacak ateş nefesim.



Kimsesiz odanda kış geceleri,

İcin ürperdiği demler beni an!

De ki Odur sarsan pencereleri,

De ki Rüzgar değil, odur haykıran!



Göğsümden havaya kattığım zehir,

Solduracak bir gül gibi ömrünü.

Kaçıp dolaşsan da sen, şehir şehir.

Bana kalacaksın yine son günü.



Olursun... Kapanir yollar geriye;

Ben mezarla sirdas olur, beklerim.

Varilmaz hayale isaret diye

Topraginda bir tas olu, beklerim…
 

erbatan

New member
Katılım
4 Nis 2006
Mesajlar
397
Tepkime puanı
0
Puanları
0
BEKLENEN



Ne hasta bekler sabahı,

Ne taze ölüyü mezar,

Ne de şeytan bir günahı,

Seni beklediğim kadar.



Geçti istemem gelmeni,

Yokluğunda buldum seni;

Bırak vehmimde gölgeni,

Gelme, artık neye yarar?
 

erbatan

New member
Katılım
4 Nis 2006
Mesajlar
397
Tepkime puanı
0
Puanları
0
BAŞIBOŞ



Vatanımda sular akar, başıboş;

Herkes, birbirini kakar, başıboş.



Bozkırlardan topal bir tren geçer;

Çocuk, merkep, öküz bakar, başıboş.



Yanmaz da yürekler, güneşe atsan;

Bir kibrit, bir orman yakar, başıboş.



Tarih, kutuplara kaçmış bir fener,

Buz denizlerinde çakar başıboş.



Yirmi dokuz harfte sözde aydınlar,

Yafta yazar, isim takar, başıboş.



Allah'ım sen acı bu saf millete!

Akşam yatar, sabah kalkar, başıboş...
 

erbatan

New member
Katılım
4 Nis 2006
Mesajlar
397
Tepkime puanı
0
Puanları
0
BAHÇEDEKİ İHTİYAR



Yıllar bir gözyaşı olup da kaymış

Nurlu ihtiyarın yanaklarında.

Yapraktan saçını yerlere yaymış,

Sonbahar ağlıyor ayaklarında.



Süzüyor ufukta bir kızıl yeri,

İçi karanlıkla dolu gözleri;

Alnında akşamın ince kederi,

Sessizliğin sırrı,dudaklarında.



Yanan bir kağıtta küçük bir satır

Yazı gibi akşam onu karatır;

Artık o,silinen bir hatıradır,

Bu ıssız bahçenin uzaklarında...
 

erbatan

New member
Katılım
4 Nis 2006
Mesajlar
397
Tepkime puanı
0
Puanları
0
BABADAN OĞULA



Eve dönmez bir akşam;

Ve gün yüzlü çocuğu,

Sorar: Nerede babam?



Bakarlar, oldu, bitti;

Gelir, derler çocuğa,

Baban attaya gitti.



Uzar gider bu atta;

Ve neler neler olmaz

Ve kimbilir ve hatta;



Bir mahşer gerisinde;

Babası döner bir gün,

Oğlunun derisinde...
 

erbatan

New member
Katılım
4 Nis 2006
Mesajlar
397
Tepkime puanı
0
Puanları
0
AZGIN DENİZ



Hangi hissin parmağı dokundu ki, derine,

Düştü bir gizli alev salkımı içerine?



Hangi kabus bastı ki, seni uykularında,

Birdenbire cehennem kaynadı sularında?



Örtüldü baştan başa tenin beyaz bir terle,

Duman duman yayılan incecik köpüklerle.



Hangi dert kaldı, söyle, bağrına üşüşmeyen,

Hangi ölüm şarkısı, bu dilinden düşmeyen?



Hangi öfkeyle yüzün, böyle karıştı yer yer,

Sana yan mı baktılar, bir şey mi söylediler?



Bir şey dinleme artık, artık bir şey dinleme!

Çağır, bütün günahkar ruhları cehenneme!



Karşına, sahil, kaya, insan kim çıkarsa vur!

Vur başına, alemde, kör, sağır, ne varsa vur!



Sal her taraftan, dağdan, gökten, pencereden sal!

Nihayet kala kala dünyada tek kişi kal!
 

erbatan

New member
Katılım
4 Nis 2006
Mesajlar
397
Tepkime puanı
0
Puanları
0
AYNALAR YOLUMU KESTİ



Aynalar, bakmayın yüzüme dik dik;

İşte yakalandık, kelepçelendik!

Çıktınız umulmaz anda karşıma,

Başımın tokmağı indi başıma.



Suratımda her suç bir ayrı imza,

Benmişim kendime en büyük ceza!

Ey dipsiz berraklık, ulvi mahkeme!

Acı, hapsettiğin sefil gölgeme!



Nur topu günlerin kanına girdim.

Kutsi emaneti yedim, bitirdim.

Doğmaz güneşlere bağlandı vade;

Dişlerinde, köpek nefsin, irade.



Günah, günah, hasad yerinde demet;

Merhamet, suçumdan aşkın merhamet!

Olur mu, dünyaya indirsem kepenk:

Gözyaşı döksem, Nuh tufanına denk?



Çıkamam, aynalar, aynalar zindan.

Bakamam, aynada, aynada vicdan;

Beni beklemeyin, o bir hevesti;

Gelemem, aynalar yolumu kesti.
 

erbatan

New member
Katılım
4 Nis 2006
Mesajlar
397
Tepkime puanı
0
Puanları
0
AYNADAKİ HALİME



Akmayan yaşlarla sıcacık yüzün;

Yavrum, bugün seni pek ölgün gördüm.

Gözünde bir küçük noktadır hüzün,

Neş'eni ne bugün, ne de dün gördüm.

Eğri dallar gibi halsiz, yorgunsun,

Birikmiş sulardan daha durgunsun,

Görünmez bıçakla içten vurgunsun,

Seni öz yurdunda bir sürgün gördüm.

Geçti bir cenaze peşinde ömrüm;

Bilemem, vardığın neresi, bugün?

Hergün yürüdüğün kadar yürüdün,

Arkasından kendi ölünün; gördüm.
 
Üst Alt