Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Uydurmamı Değilmi

Uydurmamı Değilmi

  • UYDURMADIR

    Kullanılan: 0 0.0%
  • DEĞİLDİR

    Kullanılan: 0 0.0%

  • Kullanılan toplam oy
    0

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
KÜTÜĞÜN AĞLAMASI



O Server’in mescidi, ilk inşâ edilince,

Hutbe okumak için bir minber yoktu önce.



Peygamber Efendimiz, hutbe okumak için,

Bir “Hurma kütüğü”ne dayanıyordu ilkin.



Bu hurma kütüğünün, "Hannâne" idi adı.

Cansız idi o ama, Resûl’ün âşıkıydı.



Sonra, üç basamaklı bir minber yaptırarak,

Oradan okudular hep devâmlı olarak.



Lâkin ilk seferinde, oldu ki bir hâdise,

Buna şâhid oldular eshâbtan çoğu kimse.



Şöyle ki, Cumâ günü olunca vakit tamâm,

Toplandı o mescitte, cümle eshâb-ı kirâm.



Hutbe okumak için, nihâyet Resûlullah,

Yine minberlerine çıkmışlardı ki, nâgâh,



Eskiden dayandığı kuru "hurma ağacı",

İnlemeye başladı o anda acı acı.



Bir hâmile devenin ağlayışı gibi hem,

Seslice ağlıyordu, hüzünlü ve pür elem.



Cümle eshâb-ı kirâm, mescit içerisinde,

İşittiler bu sesi bir şaşkınlık içinde.



Evet, “Hurma kütüğü” ağlayıp inliyordu.

Cümle sahâbîler de bu sesi dinliyordu.



Hayret içerisinde kalmıştı o an herkes.

Zîrâ kesilmiyordu bu inilti ve bu ses.



O zaman Resûlullah, inerek minberinden,

O “Hurma kütüğü”nün yanına geldi hemen.



Mübârek elleriyle okşayınca bir müddet,

Kütüğün ağlaması kesildi en nihâyet.



Eshâb, “Kuru kütüğün” Resûlullaha olan,

Bu aşkını görünce, ağladı hepsi o an.



Hattâ yemîn ederek buyurdu ki o Server:

(İnip de o kütüğü okşamasaydım eğer,



Bana karşı duyduğu hasret ile böylece,

Tâ kıyâmete kadar ağlardı gün ve gece.)



Sonra da, o kütüğe dönerek Fahri âlem,

Tesellî etmek için buyurdu ki ona hem:



(İster seni dikeyim, bahçedeki yerine.

Tekrârdan dal budak sal, gel önceki hâline.



İstiyorsan dikeyim, Cennete ebediyyen.

Yesin Allah dostları senin meyvelerinden.)



“Kütük” dile gelerek, arz etti dileğini.

Dedi: (Yâ Resûlallah, Cennete dikin beni.



Hiç çürümiyeceğim bir yere gideyim ben.

Ve Allahın dostları yesin meyvelerimden.)



Resûl ve yanındaki sahâbenin cümlesi.

Gâyet açık olarak işittiler bu sesi.



Sonra eshâba dönüp, o Habîb-i kibriyâ,

Buyurdu: (Tercîh etti, âhireti dünyâya.)


Peygamberimizin (s.a.v.) ay mucizesi

Peygamber Efendimizin (s.a.v.) en büyük mucizelerinden biri, Sâkk-i Kamer adiyla bilinen "Ay'in ikiye ayrilmasi"'dir. ZAFER su ana kadar ele alinmaya pek cesaret edilemeyen bu mucizeyi Temmuz 1991 sayisinda incelerken, âyet ve hadislerin yanisira çesitli teknik bilgilere, astronomik haritalara ve uydu fotograflarina yer verdi. "AY MUCIZESI" basligini tasiyan yazida, mucize tahakkuk ettigi sirada Efendimizin (s.a.v.) yaninda bulunanlarin isimleri, mucizenin nasil gerçeklestigi, kimler ve hangi ülkeler tarafindan müsahede edildigi, fakat neden herkes tarafindan görülemedigi gibi hususlara temas edilmisti.

***

Söz konusu yazida, bazi arkeolojik kesiflerden de bahsedildi. Meselâ Hindistan'da bulunan bir heykel üzerinde "Ay'in ikiye ayrildigi sene yapilmistir" yazisinin bulunmasi (bkz. Ö.N. Bilmen, Müvezzah Ilm-i Kelâm, 3. baski, s.161) bu delillerden biriydi.

1967 yilinda firlatilan Orbiter-4 uydusundan alinan 67-1805 seri numarali fotograflarda, Ay'in dünyadan görünmeyen ara yüzeyinin, uzunlugu 240, kalinligi ise 8 km olan bir yarik tarafindan kusatildigi belirtilmisti. Bu yarigin bariz bir sekilde yükselmis yan kenarlari, Ay'in ayrildiktan sonra tekrar birlesmesi sirasinda olusmus intibaini kuvvetlendiriyordu.

Ayni yazida ilk defa ZAFER tarafindan ortaya atilan bir delil de, Modern Astronomi ile ugrasan bütün ilim adamlarinca fevkalâde önemli bir kaynak olarak kabul edilen ve ilmi yönü tartisilmayan bircok kitapta yer alan 311 yillik Ay haritasiydi. Italyan gök bilimcisi Cassini tarafindan çizilen bu ay haritasinda, dünyamizdan görülen ay yüzeyinin tamamini kusatan tesadüflerle meydana gelemeyecek kadar muntazaman olan bir çizginin varligi, son derece net bir sekilde müsahede edilmekteydi. ZAFER, bu çizginin ay'in ikiye ayrilip tekrar birlesmesiyle meydana gelebilecegini belirttigi yorumunda, zamanla yapisinda degisikliklerin olabilecegini ortaya koydu. Çünkü ay, her an yogun bir meteor bombardimanina tutuluyor ve 1 gramlik göktaslari bile, en sert kayalarda 30 cm derinliginde, 60 cm çapinda bir çukur açiyordu. Bilindigi gibi bu meteorlardan bazilari koruyucu atmosfer tabakasina ragmen dünyamiza düsmüs, Arizona çölüne düsen bir tanesi çevresi 5 km'ye ulasan 174 m derinliginde bir çukur açmisti.

ZAFER, daha sonra "Ay Mucizesi"'nin dünyadaki örneklerine veriyor ve yaziyi söyle devam noktaliyordu:

"Döllenmis tek bir hücrenin parçalanarak 60 trilyona ulasmasi ve beden üzerinde kusursuz bir sekilde birlesmesiyle vücud bulan insanoglunun, Ay gibi suursuz bir kütlenin parçalanip tekrar birlesmesini inkâr etmesi, gerçekten gülünç ve acinacak bir tablodur"

(VERİLEN CEVAPLARA GÖRE HERKESİN RENGİ BELLİ OLACAK)
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Selamün Aleyküm.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Ay ile ilgili bir yazı görmüştüm. Ayın bulunduğu yere getirilmiş olma ihtimalinden bahsediyordu.

Ayrıca o senelerde AYIN İKİYE AYRILDIĞINA DAİR Dünya' ının farklı yerlerinde gözlemler olmuş. :)
 

müttaki

New member
Katılım
9 Ocak 2007
Mesajlar
203
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
57
2 bakara 138 Allah'ın (verdiği) rengiyle boyandık. Allah'tan daha güzel rengi kim verebilir? Biz ancak O'na kulluk ederiz (deyin).(diyanet vakfı)
 

mhmt

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
2,965
Tepkime puanı
715
Puanları
0
katılmayanlar neden değildiri tıkalmadılar????
1) yeni bi tartışma çıkarmamak için.

2) .....!

hangisi?
 

muaz

New member
Katılım
9 Nis 2007
Mesajlar
58
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Birden kanım çekiliyor gibi oldu okuyunca.ne demek uydurma(kullamılan kelime korkuttu beni)çok kereler duyduğum efendimizin anısını ki doğruluğundan asla şüphe etmem,anketi yapılıyor...neden? doğruluğundan kesin emin olunan vardır veya ihtilafa düşülenler.bu sizce ihtilaflı mı?
 

nurþeyma

New member
Katılım
7 Nis 2007
Mesajlar
302
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
2 bakara 138 Allah'ın (verdiği) rengiyle boyandık. Allah'tan daha güzel rengi kim verebilir? Biz ancak O'na kulluk ederiz (deyin).(diyanet vakfı)

Bakara Suresi ..... 118 Bilgiden yoksun olanlar dedi ki: "Allah bizimle konuşsaydı yahut bize bir mucize gelseydi ya!..."Onlardan öncekiler de aynen onların dediği gibi demişti.Kalpleri birbirine benzemiştir.Biz ayetleri, gerçeği apaçık bilmek isteyenler için iyiden iyiye açıklamışızdır.

Yunus Suresi 20 .......Şöyle derler: "Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!" De ki: "Gayb, Allah'ın tekelinde. Hadi bekleyin; sizinle birlikte ben de bekleyenlerdenim."
 

khan19556

New member
Katılım
11 Ocak 2007
Mesajlar
992
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
44
Konum
Sancaðýn düþtüðü yerden
Fetih kardeş bari sen yapma!Çoğu manevi tevatür hükmünde ve bir kısmı mütevatir olan mucizelere birilerinin uydurma-haşa- demelerine müsade etme...

Ayetle veya mütevatir hadislerle sabit olan mucizeleri inkar etmek küfürdür. Ancak haberi vahid veya zayıf rivayetlerle gelen mucizeleri inkar etmek kişiyi küfre götürmez.

Alimler, haberleri mütavatir ve âhâd olmak üzere iki kısma ayırmışlardır. Mütevatir haber: Yalan üzere birleşmeleri aklen mümkün olmayan bir topluluğun kendileriyle aynı vasıf ve sayıdaki bir topluluktan rivayet ettikleri haberdir. Bu haber, ravilerin gördükleri veya işittikleri bir şey olmalı, zanna dayalı olmamalıdır. Aynı zamanda ilim ifade etmelidir. Alimlerin çoğunluğuna göre sözü edilen topluluğun belli bir sayısı yoktur; ayrıca müslüman veya adil olma şaı da aranmaz. Bu hususta, usul kitaplarında ayrıntılarıyla izah edilen başka zayıf görüşler de vardır.

Haber-vahid, ise mütavatir hadisin şartlarını taşımayan haberdir. Bu noktada haberi rivayet eden kimsenin bir veya birden fazla olması arasında herhangi bir fark yoktur. Hükmü konusunda ise ihtilaf edilmiştir: Sahabe, Tabiun ve onlardan sonraki muhaddis, fakih ve usulcülerin büyük çoğunluğu, güvenilir tek kişinin (vahid) haberinin şeriatın delillerinden bir delil olduğunu; zan ve ilim ifade ettiğini, bu sebeple onunla amel etmek gerektiğini belirtmişlerdir. Haber-I vahidle amel, aklen değil şeran sabittir.

Her müslümanın, Allahu Teâlâ'nın insanlara zaman zaman göndermiş olduğu peygamberlerinin davalarında sadık ve haklı olduklarını ortaya koyan ve Allah tarafından desteklendiklerini ispat eden mucizeler verdiğine inanması farzdır. Hiç bir peygamber yoktur ki, Hak Teâlâ ona bir mucize ihsan ederek onu tasdik etmiş olmasın. Bu husus, Kur'an'da adı geçen her peygamber hakkında indirilen müteaddid âyetlerle sâbit olmuş ve onlara verilen mucizeler açıklanmıştır. O halde mucize gerçeğine iman; Kitap, Sünnet ve İcmâ-ı Ümmet ile sâbittir. Kur'an'la sâbit olan "İsrâ" ve "İnşikâk-ı Kamer" gibi hissî ve kevnî mucizeleri inkâr, küfrü gerektirir. Her Peygambere mucize verildiğine dair pek çok âyetler olduğu gibi Peygamber (s.a.s)'in şu sahih hadisi de zikredilebilir: "Hiç bir peygamber yoktur ki Ona insanların imanına sebep olan mucizeler verilmiş olmasın. Bana verilen mucize ise, ancak bana vahyolunan bir vahiydir. Onun için kıyamet gününde ümmeti en fazla olan peygamber ben olacağımı ümit ediyorum" (Buharî, Fezâilûl-Kur îın, 1; Müslim, İman, 239).

Peygamberlerin mucize göstermelerinin aklen de mümkün olduğuna en açık delil; mucizeyi yaratan Hak Teâlâ'nın her şeyi yaratacak kudrette bir "Kâdir-i Mutlak" olmasıdır. Çünkü; kâinatta, yerde ve gök yüzündeki canlı cansız varlıklar âlemine dikkatle bakılarak ondaki incelik, şaşmaz düzen ve muhkem nizam incelenip düşünülünce, bütün bunların yaratıcısı olan Hak Teâlâ'nın, peygamberlerini tasdik etmek maksadıyla gerektiğinde, herbirinin elinde, ezelî ilmine ve küllî iradesine uygun olarak mucize adı verilen fevkalâde bir şey yaratmasının aklen mümkün olduğu kolayca anlaşılır. Allah (c.c)'a, sonsuz kudret ve azametine inanan herkes; mucizeye, onun aklen mümkin ve fiilen sâbit olduğuna tereddütsüz iman eder. İnsanlık tarihi bu gerçeğin canlı örnekleriyle doludur.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Kaldı ki; Allah (cc) bir peygamberine mucize vermiş diğerine vermemiş gibi bir zihniyet kabul edilemez. Çünkü bu Allah'ın (cc) "Adl" ismine ters bir anlam yükler ki; Allah (cc) korusun!
 

muaz

New member
Katılım
9 Nis 2007
Mesajlar
58
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
abi sağolasın

abi sağolasın

Fetih kardeş bari sen yapma!Çoğu manevi tevatür hükmünde ve bir kısmı mütevatir olan mucizelere birilerinin uydurma-haşa- demelerine müsade etme...

Ayetle veya mütevatir hadislerle sabit olan mucizeleri inkar etmek küfürdür. Ancak haberi vahid veya zayıf rivayetlerle gelen mucizeleri inkar etmek kişiyi küfre götürmez.

Alimler, haberleri mütavatir ve âhâd olmak üzere iki kısma ayırmışlardır. Mütevatir haber: Yalan üzere birleşmeleri aklen mümkün olmayan bir topluluğun kendileriyle aynı vasıf ve sayıdaki bir topluluktan rivayet ettikleri haberdir. Bu haber, ravilerin gördükleri veya işittikleri bir şey olmalı, zanna dayalı olmamalıdır. Aynı zamanda ilim ifade etmelidir. Alimlerin çoğunluğuna göre sözü edilen topluluğun belli bir sayısı yoktur; ayrıca müslüman veya adil olma şaı da aranmaz. Bu hususta, usul kitaplarında ayrıntılarıyla izah edilen başka zayıf görüşler de vardır.

Haber-vahid, ise mütavatir hadisin şartlarını taşımayan haberdir. Bu noktada haberi rivayet eden kimsenin bir veya birden fazla olması arasında herhangi bir fark yoktur. Hükmü konusunda ise ihtilaf edilmiştir: Sahabe, Tabiun ve onlardan sonraki muhaddis, fakih ve usulcülerin büyük çoğunluğu, güvenilir tek kişinin (vahid) haberinin şeriatın delillerinden bir delil olduğunu; zan ve ilim ifade ettiğini, bu sebeple onunla amel etmek gerektiğini belirtmişlerdir. Haber-I vahidle amel, aklen değil şeran sabittir.

Her müslümanın, Allahu Teâlâ'nın insanlara zaman zaman göndermiş olduğu peygamberlerinin davalarında sadık ve haklı olduklarını ortaya koyan ve Allah tarafından desteklendiklerini ispat eden mucizeler verdiğine inanması farzdır. Hiç bir peygamber yoktur ki, Hak Teâlâ ona bir mucize ihsan ederek onu tasdik etmiş olmasın. Bu husus, Kur'an'da adı geçen her peygamber hakkında indirilen müteaddid âyetlerle sâbit olmuş ve onlara verilen mucizeler açıklanmıştır. O halde mucize gerçeğine iman; Kitap, Sünnet ve İcmâ-ı Ümmet ile sâbittir. Kur'an'la sâbit olan "İsrâ" ve "İnşikâk-ı Kamer" gibi hissî ve kevnî mucizeleri inkâr, küfrü gerektirir. Her Peygambere mucize verildiğine dair pek çok âyetler olduğu gibi Peygamber (s.a.s)'in şu sahih hadisi de zikredilebilir: "Hiç bir peygamber yoktur ki Ona insanların imanına sebep olan mucizeler verilmiş olmasın. Bana verilen mucize ise, ancak bana vahyolunan bir vahiydir. Onun için kıyamet gününde ümmeti en fazla olan peygamber ben olacağımı ümit ediyorum" (Buharî, Fezâilûl-Kur îın, 1; Müslim, İman, 239).

Peygamberlerin mucize göstermelerinin aklen de mümkün olduğuna en açık delil; mucizeyi yaratan Hak Teâlâ'nın her şeyi yaratacak kudrette bir "Kâdir-i Mutlak" olmasıdır. Çünkü; kâinatta, yerde ve gök yüzündeki canlı cansız varlıklar âlemine dikkatle bakılarak ondaki incelik, şaşmaz düzen ve muhkem nizam incelenip düşünülünce, bütün bunların yaratıcısı olan Hak Teâlâ'nın, peygamberlerini tasdik etmek maksadıyla gerektiğinde, herbirinin elinde, ezelî ilmine ve küllî iradesine uygun olarak mucize adı verilen fevkalâde bir şey yaratmasının aklen mümkün olduğu kolayca anlaşılır. Allah (c.c)'a, sonsuz kudret ve azametine inanan herkes; mucizeye, onun aklen mümkin ve fiilen sâbit olduğuna tereddütsüz iman eder. İnsanlık tarihi bu gerçeğin canlı örnekleriyle doludur.

abi sağolasın hissettiklerimin bu güzel bilgilerle ifadesi için teşekkürler ben de yazdım ama dilimin döndüğünce.
 

abraham

New member
Katılım
11 Mar 2007
Mesajlar
6
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx onun getirdiği vahyi yaşamakla olur.
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
kütüğün ağlaması kadar salakça bi durum olurmu.kafayı yemeyin.resulullahı yüceltmek böyle palavralarla olmaz.onun getirdiği vahyi yaşamakla olur.

Merhaba sayın SALAK nerden anladın palavra olduğunu sana özel vahiymi geldi RENGİNİ belli ettin önemli olan bu kendi seçimin
 

nurþeyma

New member
Katılım
7 Nis 2007
Mesajlar
302
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Merhaba sayın SALAK nerden anladın palavra olduğunu sana özel vahiymi geldi RENGİNİ belli ettin önemli olan bu kendi seçimin

Sevgili kardeşim fetih, bir mü'min feraset ve sabır ehli olmalıdır, unutmayın, biz hem tebliğ ile memuruz ve hem de edebi ve adabı yaymaya, bu kelime sanırım kızgınlık anında çıkıvermiş, öyle de olsa şık durmuyor, kaldırmanızı istirham ediyorum, ve inşaALLAH kardeşimle helalleşin, keza insan hakkı ağırdır..
Hayırlı çalışmalar diliyorum..
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Ne demek şık durmuyor hanımefendi ? Onlar yaptığı zaman çok mu şık duruyor. Pısırıklık ile tevazuyu lütfen birbirine karıştırmayın!
 

nurþeyma

New member
Katılım
7 Nis 2007
Mesajlar
302
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Ne demek şık durmuyor hanımefendi ? Onlar yaptığı zaman çok mu şık duruyor. Pısırıklık ile tevazuyu lütfen birbirine karıştırmayın!

Hani sövene dilsiz, vurana elsiz gerekti, kendi önceliğinizi sıkıştınız mı kendiniz çiğniyorsunuz, öyle mi, hayır, bu nebevi bir metod değildir, Peygamber Ebu Cehile bile bu tarz sözler kullanmamıştır, bunu kabullenemiyorum, forumda hanımlarında mevcut olduğunu hatırlatarak, küfürvari söylemlerin bizleri ne kadar çok rencide ettiğini sanırım söylememe gerek yoktur..
Lütfen edeb ve adabı muhafaza edelim, lütfen..
Allah yar ve yardımcımız olsun inşaALLAHurrrahman
 

khan19556

New member
Katılım
11 Ocak 2007
Mesajlar
992
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
44
Konum
Sancaðýn düþtüðü yerden
Mescid-i Nebevî ilk yapıldığı sırada minbersizdi. Resûl-i Ekrem, hutbe irâd buyurduklarında kuru bir hurma kütüğüne dayanırdı.
Uzun müddet böyle devam etti. Bilâhare, Ashabın isteği üzerine üç basamaklı bir minber yapıldı. Artık Peygamber Efendimiz buraya çıkıp halka hitapta bulunuyordu.
Resûl-i Ekrem, yapılan minbere çıkıp ilk hutbesini okuduklarında, hamile deve ağlayışını andıran acı sesler ve ağlamalar duyuldu. Baktılar, ortalıkta ne hamile deve ve ne de deve yavrusu vardı. Ağlayan o kuru direkti. Kütüğün deve gibi ağlayışını Peygamber Efendimizle birlikte Ashab-ı Güzin de duyuyordu. Bir türlü susmuyordu. Fahr-ı Âlem, minberden inip yanına geldi. Elini üstüne koyup teselli edince sustu. Hatta hurma kütüğünün deve gibi sızlamasını işiten Sahabîler de göz yaşlarını tutamamışlar, hüngür hüngür ağlamışlardı.
Evet, kuru direk Efendimizden uzak kaldı diye ses verip ağlıyordu. Üzerinde yapılan "Zikrullah"dan ayrı kaldı diye hamile deve gibi enin ediyordu. Kuru direği teselli edip susturan Resûl-i Ekrem Ashabına dönerek şöyle buyurdu:
"Eğer, ben onu kucaklayıp teselli vermeseydim, Resûlullahın ayrılığından kıyâmete kadar ağlaması böyle devam edecekti."1
Resûl-i Ekremin emriyle bu kütük, minberin altına kazılan bir çukura gömüldü. Sonraları Hz. Osman devrinde Mescid yıktırılıp yeniden tamir edildiğinde Übeyy bin Ka'b Hazretleri onu evine aldı ve çürüyünceye kadar sakladı.2
Kuru hurma kütüğünün, cemâatın gözleri önünde ağlayıp sızlaması Hz. Resûlullahın parlak bir mucizesiydi. Evet, cin ve ins Peygamberler Peygamberini tanıdıkları gibi, cansız kuru ağaçlar da onu tanıyor, vazifesini biliyor ve davasını halleriyle tasdik ediyorlardı.
Hasan-ı Basrî Hazretleri, bu mu'cizeyi talebelerine ders verirken, kendisini tutamaz göz yaşları arasında şöyle derdi:
"Ağaç, Resûl-i Ekreme (a.s.m.) meyl ve iştiyak gösteriyor. Sizler o Resûle meyl ve iştiyak göstermeye daha ziyade müstahaksınız."3
Kuru, câmid ağaçlar Kâinatın Efendisine meyl ve muhabbet gösterirlerken, biz şuurlu insanlar ona karşı lakayt davranırsak, acaba o kuru direklerden daha aşağı bir dereceye düşmüş olmaz mıyız?
Ona iştiyak ve muhabbet ise ancak Sünnet-i Seniyyesine ittiba etmekle mümkündür.
Diğer bir rivâyete göre, kuru direk ağlayınca Resûl-i Ekrem Efendimiz elini üstüne koydu ve "İstersen seni daha önce bulunduğun bahçeye göndereyim. Köklerin tekrar bitsin, hilkatin tamamlansın, yaprak ve meyvelerin yenilenip tazelensin. Ve eğer istersen, Evliyaullahın meyvenden yemesi için seni Cennete dikeyim?" diye sordu.
Kuru ağaç, arzusunu şöyle dile getirdi:
"Beni Cennette dik ki, meyvelerimden Cenâb-ı Hakkın sevgili kulları yesin. Hem orası bir mekândır ki, orada çürüme yoktur, bekâ bulayım."
Bunun üzerine Resûl-i Ekrem arzusunu yerine getirdiğini ifâde buyurdu ve sonra da Ashabına dönerek şu dersi verdi:
"Ebedî âlemi, fani âleme tercih etti."4

1. Mektûbat, s.134
2. Tabakât, 1/252
3. Mektûbat, s.135
4. A.g.e., s.135


Bu hadise manen ey beşer! kuru kütük bile Resülü Ekremi (ASM) tanır ve saygı duyarken ; sen tanımaz ve saymazsan "odundan daha aşağı" olmaz mısın! demektedir.

Malumdur ki odunun gayet ehemmiyetli bir vazifesi " yakacak olmasıdır"

Yüksek kalorili insan yakıtına duyurulur...
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Hani sövene dilsiz, vurana elsiz gerekti, kendi önceliğinizi sıkıştınız mı kendiniz çiğniyorsunuz, öyle mi, hayır, bu nebevi bir metod değildir, Peygamber Ebu Cehile bile bu tarz sözler kullanmamıştır, bunu kabullenemiyorum, forumda hanımlarında mevcut olduğunu hatırlatarak, küfürvari söylemlerin bizleri ne kadar çok rencide ettiğini sanırım söylememe gerek yoktur..
Lütfen edeb ve adabı muhafaza edelim, lütfen..
Allah yar ve yardımcımız olsun inşaALLAHurrrahman

O söylediğiniz mantık iseviler için geçerlidir. Yahudil mantıklı hareket edenlerin gelipde burada değerlerimize sövdükleri zaman geçerli değil. Pısırıklık hastalığını ümmet'e aşılamak için söylenilen, yahudi zihniyetlilerin sözüdür.

Ama sadece bir noktada size katılırım, burada bayan kardeşlerimizde var, elbette yazılan çizilenler edep ve ahlakiş boyutları aşmamalıdır. fakat yukarıda söylenilen kaba söz çok da edebe mugayyir değildir. çünkü salaklık bir hastalıktır. Tedavisi zordur.
 
H

hüma-gül

Guest
Hani sövene dilsiz, vurana elsiz gerekti, kendi önceliğinizi sıkıştınız mı kendiniz çiğniyorsunuz, öyle mi, hayır, bu nebevi bir metod değildir, Peygamber Ebu Cehile bile bu tarz sözler kullanmamıştır, bunu kabullenemiyorum, forumda hanımlarında mevcut olduğunu hatırlatarak, küfürvari söylemlerin bizleri ne kadar çok rencide ettiğini sanırım söylememe gerek yoktur..
Lütfen edeb ve adabı muhafaza edelim, lütfen..
Allah yar ve yardımcımız olsun inşaALLAHurrrahman

Arkadasim siz yenisiniz sanirim bu sözü söylediginiz kisiler forumun en edepli ve en konusmasini bilen kisilerindendirler
 

khan19556

New member
Katılım
11 Ocak 2007
Mesajlar
992
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
44
Konum
Sancaðýn düþtüðü yerden
Sevgili kardeşim fetih, bir mü'min feraset ve sabır ehli olmalıdır, unutmayın, biz hem tebliğ ile memuruz ve hem de edebi ve adabı yaymaya, bu kelime sanırım kızgınlık anında çıkıvermiş, öyle de olsa şık durmuyor, kaldırmanızı istirham ediyorum, ve inşaALLAH kardeşimle helalleşin, keza insan hakkı ağırdır..
Hayırlı çalışmalar diliyorum..



"Hiçbir fitne kalmayıncaya ve din bütünüyle Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın" (Enfal, 39)

Fakat edepsizliğe biraz daha edple mukabele edilmesi konusunda hemfikiriz.

Nurşeyma kardeşimi edebiyle tanıdım,İnşallah ihlasıyla aramızda görmeye devam ederiz...
 
Üst Alt