Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Sahabelerin önemini anlamıyan ve tanıyamanlar için...

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Tevbe suresi;

100- Muhacir ve Ensar'dan İslâm'a ilk önce girenlerin başta gelenleri ve iyi amellerle onların ardınca gidenler var ya, işte Allah onlardan razı oldu, onlar da Allah'dan razı oldular ve onlara, altlarında ırmaklar akan cennetler hazırladı ki, içlerinde ebedi kalacaklar. İşte büyük ve muhteşem kurtuluş budur.
 

caferi_humeyni

New member
Katılım
13 Şub 2006
Mesajlar
242
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Sevgili arkadaslar, Ehli Sünnet inancina kisaca bir bakis....


ÖLDÜKTEN SONRA DIRILEN SII (!!!)

1- Din büyüklerinden biri rivâyet eder. Medâyinde bulunuyordum. Her nerede bir kimse vefât etse, varip ona kefen sarardim. Bir kimse gelip dedi ki, Kûfe ehlinden bir kervân geldi. Aralarinda biri vefât etdi. Gelip kefen sarasin. Hizmetçimi kefen almaga gönderdim. Ben o kimsenin ölüsünü görmege vardim. Yanina vardim. Gördüm ki, vefât eylemis. Karni üzerine bir kerp*ç koymuslar. Âniden o ölü kalkip oturdu. Feryâd edip, dedi ki, yaziklar olsun bana, vay bana. Ben dedim ki, (Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah) söyle. Bana dedi ki, bu kelime-i serîfeyi demenin fâidesi yokdur. Zîrâ ben kavmim ile olurken, Ebû Bekr, Ömer ve Osmân hazretlerine dil uzatip, uygunsuz sözler söylerlerdi. Ben de onlara uyar, söylerdim. Sonunda helâk oldum. Beni Cehenneme iletip yerimi gösterdiler. Benim rûhumu geri verdiler ki, halka haber vereyim. Sakin, sakin, o serverlere dil uzatmayin. Bu sözleri temâm etdikden sonra, tekrâr öldü. (Sevâhid-ün nübüvve kitabindan alinmistir.)

ILK ÜÇ HALIFEYI SEVMEYEN SIININ YARASI....(!!!)

2- Hazret-i Alî “kerremallahü vecheh” rivâyet buyurmuslardir. Ebû Bekr, Ömer ve Osmân hazretlerine uygun olmiyan sözler söyleyen bir kimse vardi. Bir gün yüzünde bir yara peydâh oldu. O yara giderek yüzünü tutup, yüzünün temâmi kara oldu. Her dürlü ilâci denediler, sifâ bulmadi. Bütün insanlarin yaninda rüsvay oldu. Sonra bu seklde öldü. Hem dünyâda ve hem âhiretde melâmet oldu [yüzü kara olmak bedbahtligina kavusdu]. (Sevâhid-ün nübüvve)den terceme olunmusdur.

YERYÜZÜNÜN KARARMASI VE ÖMER IN ÖLÜMÜ (!!!)

3- Rivâyet olunmusdur ki, hazret-i Ömer “radiyallahü teâlâ anh” âhirete sefer etdigi ânda yeryüzü kapkara oldu. Hattâ çocuklar korkularindan bagirarak analarina varip, dediler ki, yâ ana, yeryüzü siyâh oldu. Dünyâyi zulmet kapladi, acâyibdir kiyâmet mi kopacak. Analari, hâyir çocuklar, kiyâmet kopma zemâni gelmemisdir. Fekat, hazret-i Ömeri bir bedbaht sehîd etdiginden dünyâyi zulmet kaplamisdir, dediler. (Sevâhid-ün Nübüvve)den terceme olunmusdur.

CENNET VE CEHENNEM ANAHTARLARININ EBU BEKIR E TESLIM EDILMESI

4- Hazret-i Resûl-i ekrem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurur ki, arasat meydâninda, Hak sübhânehü ve teâlâ emr eyler ki, Cennetden mahser yerine sari yâkutdan bir taht getirirler. Eni ve uzunlugu yirmi mil mikdâri olur. Ondan sonra, o tahtin sag tarafina bir taht dahâ koyarlar. Eni ve uzunlugu bunun misâli olur. Ondan sonra sol tarafina ak gümüsden bir taht dahâ koyarlar. Eni ve uzunlugu bunlar gibidir. Ondan sonra, sari yâkutdan taht üzerine Ebû Bekr-i Siddîk “radiyallahü teâlâ anh” oturur. Sag tarafinda olan altindan taht üzerine bir güzel melek oturur. Sol tarafinda olan gümüs taht üzerine de bir melek oturur. Sonra, sag tarafinda oturan melek, ayak üzere durup, yüksek ses ile seslenir ki, yâ mahser meydânindaki müslimânlar. Agâh olun ki, Cennet hazînedâri Ridvân benim. Allahü teâlâ bana emr eyler ki, yâ Ridvân! Cennet kapilarinin anahtârlarini al. Habîbim Muhammed Mustafâ “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerine götür ve benim selâmimi söyle. Habîbim kimden râzi ise, hesâbsiz ve azâbsiz Cennete alip git. Ben de Cennetin anahtârlarini alip, Habîbi Ekreme “sallallahü aleyhi ve sellem” götürürüm. Allahü teâlânin emr-i serîfi mûcibince ahvâli arz ederim. Server-i Enbiyâ buyurdu ki; yâ Ridvân! Anahtârlari Ebû Bekre götür. Zîrâ, ben ümmetimin günâhkârlarinin sefâ’atiyle vazîfeliyim. Bu hizmeti Ebû Bekr görsün. Bilmis olunuz ki, hazret-i Ebû Bekre Cennetin anahtârlarini teslîm ederim ve de emrine mutî’ olurum. Her kimden ki, Ebû Bekr râzidir, Cennete alip, giderim. Kimden hosnûd degildir, Cennete koymam; der. Ondan sonra sol tarafda gümüs taht üzerine oturan Melek ayak üzerine durup, seslenir ki, Cehennem hazînedâri Mâlik benim. Allahü teâlâ hazretleri bana hitâb eyler ki, yâ Mâlik! Cehennem kapilarinin anahtârlarini habîbim Muhammed Mustafâ “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerine götür ve benden selâm söyle. Her kimden ki, Habîbim hosnûd degildir; Cehenneme alip, götüresin. Ben de Cehennem kapilarinin anahtârlarini alip, Sultân-i Enbiyâya götürürüm. Allahü teâlâ hazretlerinin emr-i serîfi üzere ahvâli açiklarim. Hazret-i Fahr-i kevneyn “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurur ki, “Yâ Mâlik! Âsî ümmetin ahvâli ile mesgûlüm. Hemen anahtârlari Ebû Bekre teslîm eyle. Bu hizmeti onlar görsünler. Simdi uyanik olun ki, Cehennemin anahtârlarini hazret-i Ebû Bekre teslîm ederim. Ben de emr-i serîflerine mutî’ olurum. Her kimden ki Ebû Bekr-i Siddîk memnûn ve râzi degildir. Süâlsiz ve hesâbsiz, Allahü teâlânin emri ile Cehenneme alip-götürürüm. (Menakib-i Dört Büyük Halife kitabindan)

Bunlara neden itiraz edilmiyor ama Imam Ali hakkinda olsaydi itiraz edilirdi...
 

milwaukee

New member
Katılım
12 Şub 2006
Mesajlar
222
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
bunlar yalan ve şirk caferi.
iki tarafta yalan.
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
EBU UBEYDE B. el-CERRÂH

EBU UBEYDE B. el-CERRÂH

EBU UBEYDE B. el-CERRÂH

(?-18/639)


Emînü'l-Ümme lâkabıyla anılan, ilk müslümanlardan ve aşere-i mübeşşere* 'den olan sahâbî. Asıl adı Amir b. Abdullah b. el-Cerrâh'tır. Kureyş kabîlesinin Fihroğulları'ndandır. Nesebi, Rasûlullah'ın nesebiyle dedelerinden Fihr'de birleşir (İbn Sa'd, et-Tabakat, III, 297; İbnül-Esir, Üsdü'l-Ğâbe, III, 84).

Ebû Ubeyde, Hz. Ebû Bekir'in dâvetiyle veya Osman b. Maz'un başkanlığında arkadaşlarıyla Rasûlullah'a giderek müslüman olmuştur (İbn Sa'd, et-Tabakat, III, 298). Habeşistan'a göç edenler arasında ikinci kafiledendir. Medine'de Rasûlullah onunla Sa'd b. Muaz'ı kardeş ilân etmiştir (İbn Hacer, el-İsâbe, IV, 111). Ebû Ubeyde, kahramanlığıyla tanındığı kadar, "Eminü'l-Ümme (ümmetin emini)" lâkabıyla meşhur olmuştur. Rasûlullah onun için: ''Her ümmetin bir emini vardır, bu ümmetin emini Ebû Ubeyde b. el-Cerrah'tır" buyurmuştur (Müslim, VII, 127; İbn Mâce, I, 136). Esasında Rasûlullah'ın bütün ashâbı emanet ve âdillikte eşittir: ancak bir vasfın her insanda aynı derecede inkişaf etmeyeceği tabîidir. İşte Hz. Peygamber, emîn olma vasfının ashâbı içinde en fazla Ebû Ubeyde'de temayüz ettiğini bunun için belirtmiştir. İbn Hibbân, Enes b. Mâlik'ten rivâyet ettiğine göre, Rasûlullah, "Ümmetimin en merhametlisi Ebû Bekir, en şiddetlisi Ömer, en hayalısı Osman en helâl ve haramı bileni Muaz b. Cebel, ferâizi en iyi bilen Zeyd b. Sâbit, en düzgün Kur'ân okuyanı Übeyy b. Ka'b, en emîni Ebû Ubeyde'dir" buyurmuştur.

Ebû Ubeyde de diğer büyük sahâbîler gibi bütün gazalara katılmıştır. Bedir gazasında müşriklerin safında çarpışan ve kâfir olan babası Abdullah'la karşılaşmış ve onu öldürmüştür. İslâm akîdesinin ilk yaygınlaştığı dönemlerde buna benzer olaylar çoktur. Meselâ, Hz. Ebû Bekir oğlu ile, Mus'ab b. Umeyr kardeşi ile, Hz. Ömer dayısı ile çarpışmıştır. Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Allah'a ve âhiret gününe îman eden hiçbir kavmi, babaları, oğulları, kardeşleri, hısım ve akrabaları olsalar bile Allah ve Rasûlüne meydan okumaya kalkışanlara sevgi besler bulamazsın. İşte Allah onların kalplerine iman yazmış ve kendilerini tarafından bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarında ırmaklar akan Cennetlere koyar ve orada ebedî kalırlar. Öyle ki, Allah onlardan onlar da Allah'tan hoşnutturlar. İşte bunlar Allah taraftarıdırlar. İyi bilin ki, Allah taraftarları hep kurtuluşa erenlerdir" (el-Mücâdele, 58/22).

Ebû Ubeyde, Uhud savaşında Rasûlullah'ın yüzüne batan miğfer parçalarını dişleriyle çekerken ön dişleri kırılmış, Hendek'te, Benû Kureyza'da, Rıdvan Beyatinde Hudeybiye'de, Hayber'de, en cesur savaşçılardan biri olmuştur (İbn Sa'd, et-Tabakat, I, 298). Câbir (r.a.)'ın naklettiğine göre Ebû Ubeyde kumandanlığında keşfe gönderilen sahâbe birliğinin bir dağarcık hurması bulunmakta; bütün gün onlar bir hurmâ ile idare etmekte veya ağaç yapraklarını suyla ıslatarak açlıklarını yatıştırmaya çalışmaktadırlar. Arapça'da bu yapraklara habat denildiğinden, ona izâfeten Habat gazası diye geçen bu olayda, üçyüz kişilik birlik, sâhile vardıktan sonra büyük bir balık ile karınlarını doyurmuşlardır (Buhâri, Bâb-ı Gazveti Seyfü'l Bahr, Tecrid-i Sarîh Tercümesi, X, 364-367).

Bu örnek olay, sahâbenin hangi zor şartlar ve yokluk altında ilâyı kelimetullah için cihada çıktığına sadece bir tek örnektir. Yine Ebû Ubeyde'nin şahsında, kumandanlık için nefsi tezkiye etmenin ve Rasûlullah'a kesin itaatin bir örneğini görmek mümkündür: "Rasûlullah, Beliy ve Üzre kabilelerine Amr b. el-Âs'ı bir grup sahâbînin başında kumandan olarak gönderdi. Amr'ın validesi Beliy kabilesindendi. Amr, Cüzam mevkiinde "Zâtü's-Selâsil" denilen bir yerde durmuş, ilerleyememiş ve Rasûlullahttan yardım istemiştir. Rasûlullah, içlerinde Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'in de bulunduğu bir birliği Ebû Ubeyde kumandanlığında Amr'a yardıma göndermiştir. Ebû Ubeyde'ye: "Amr b. el-As ile aranızda ihtilâf çıkmasın" diye de tenbih etmiştir. Hakikaten Amr ile karşılaştığında Ebû Ubeyde, Amr'ın kumandanlık hususunda bencil davrandığını görünce: "Allah Rasûlü bana 'Amr ile ihtilâf çıkarma' dedi; onun için sen beni dinlemezsen, ben seni dinlerim" demiştir. Ebû Ubeyde kumandanlığa daha lâyık olmasına rağmen bu büyük davranışı göstermiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 196).

Ebû Ubeyde hicrî 9. yılda Rasûlullah tarafından "Eminü'l-Ümme" diye övülerek, Necran hristiyanlarından cizye almaya memur edildi. Rasûlullah Necran hıristiyanlarını Medine'ye çağırarak onları İslâm'a dâvet etti; ancak hristiyanlar, İslâm'ı kabul etmeyip sadece cizye verebileceklerini, bunu da alması için "güvenilir" birini memur etmesini Rasûlullah'tan istediler, Rasûlullah da, "Size hakkıyla emîn bir adam göndereceğim" diyerek Ebû Ubeyde'yi gönderdi. Rasûlullah, Bahreyn ile sulh yaptıktan sonra onlardan toplanacak cizye'yi almaya da Ebû Ubeyde'yi görevlendirdi.

Ebû Ubeyde, Mekke fethinde, Taif muhasarasında, Vedâ Haccı'nda hep Rasûlullah'ın yanında bulunmuştur. Rasûlullah'ın vefâtından sonra meydana gelen Benû Saîde sakifesi olayında Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Ebû Ubeyde birlikte hareket etmişlerdir. Hz. Ebû Bekir, Ebû Ubeyde'nin elinden ve Hz. Ömer'in elinden tutarak ortalarında durmuş, sahâbeye bu iki zattan birisine bey'at etmelerini söylemiş; bu sözlerin hemen ardından Hz. Ömer, Hz. Ebû Bekir'e bey'at edince, Ebû Ubeyde de Ebû Bekir'e bey'at etmiştir. Ebû Bekir, vefât ederken bu olayı anımsatmış ve, "Benû Saide sakifesinde Hz. Ömer'i halifeliğe, Ebû Ubeyde'yi vezirliğe lâyık gördüğünü" söylemiştir (Taberî, Târih, III, 430).

Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh, Hz. Ebû Bekir'in hilâfetinden itibaren Hz. Ömer zamanında cihad hareketinde Suriye bölgesindeki fetihlere katıldı ve kumandan olarak yer aldı. Ayrıca o, Bisan, Taberiye, Baalbek, Humus, Hama, Şeyre, Maarra, Lazkiye, Antarius, Banyas, Selemiye, Halep, Antakya, Menbic, Delul fetihlerinde bulunmuştur.

634 yılında (H. 13), Humus'ta Roma İmparatoru Herakleius'un muazzam ordusuna karşı Ebû Ubeyde, Yezid b. Ebî Süfyan, Şurahbil, Amr b. el-Âs ve Halid b. Velid gibi kumandanların orduları birleşerek Ecnâdin'de savaştılar. Müslümanlar üç bin şehid vererek burayı fethettiler. Suriye'nin en mühim ticaret merkezi olan Şam'ı kuşattıklarında Ebû Ubeyde Câbiye kapısından şehre saldırdı. Halid b. Velid Şam'ın kendi tarafındaki bölümünü çarpışarak ele geçirirken, Ebû Ubeyde kendi bölgesini sulh ile ele geçirdi ve hristiyanlarla yapılan sulh antlaşması bütün şehre şâmil kılındı. 635 yılında Fahl savaşı vuku buldu. Roma ordusu müslümanların sayıca üç-dört misliydi. İki ordu çarpışmadan önce Romalıların özel elçisi müslümanların karargahına gelip sulh şartlarını görüşmek istedi. Elçi, burada Ebû Ubeyde'yi komutan olarak büyük bir ihtişam içinde biri sanıyordu. Ancak her tarafta birbirine benzer insanlar ve diğer askerlerden farkı olmayan Ebû Ubeyde'yi görünce çok şaşırdı. Ebû Ubeyde, elçinin, Roma topraklarını terkederlerse askerlerine altın verme teklifini reddetti. İki ordu çarpıştı ve müslümanlar Romalıları yenilgiye uğrattılar. 635 yılında Suriye'nin tarihî şehri Humus fethedildi. Ebû Ubeyde birçok yerleri sulh ile ele geçirip Antakya'ya yönelmişken halife Hz. Ömer'in emriyle askerlerini durdurdu ve Humus'ta yerleşti. 636'da Herakleios Roma, İstanbul, el-Cezire, Ermenistan gibi Roma vilâyetlerinden gelen askerlerle büyük bir ordu topladı ve Suriye'ye hareket etti. Ebû Ubeyde Humus ve diğer fethedilen yerlerdeki kumandanlara mektup yazarak toplanan cizyelerin iâde edilmesini, geri çekileceklerini bildirdi (Ebd Yûsuf, Kitâbu'l-Harac, 81). Daha sonra Şam'a gitti ve dağınık İslâm ordularını toplamak amacıyla Yermük'te karargah kurdu. Hz. Ömer'e sür'atle haber yolladı; Roma ordusunun âdeta yağarak üzerlerine geldiğini bildirdi ve âcil yardım göndermesini istedi. Yardım için vakit yoktu; Hz. Ömer cevabında, "Onları yeneceğinize inanıyoruz" diyordu. Amr b. el-Âs da Ürdün'den Yermük'e gelince müslümanların maneviyatları kuvvetlendi. Yermük'e çok yaklaşan Roma ordusundan bir elçi akşam namazı kılınırken geldiği zaman Ebû Ubeyde'ye sordu: "Hz. İsa için ne düşünürsünüz?" Ebu Ubeyde şu cevabı verdi: Allah buyurur ki: "Ey ehl-i kitap, dininizde taşkınlık etmeyin. Allah hakkında ancak gerçeği söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih Allah'ın peygamberidir. Aynı zamanda Meryem'e ulaştırdığı kelimesi ve kendinden bir ruhtur. Allah'a ve peygamberlerine inanın, "üçtür" demeyin, vazgeçin, bu hayrınızadır. Allah ancak bir tektir. Çocuğu olmaktan münezzehtir, göklerde uçanlar da yerde olanlar da O'nundur" (en-Nisâ, 4/1 71). Romalı elçi bu âyeti duyunca kelime-i şehâdet getirdi ve müslümanlara katıldı. Yermük savaşında müslümanlar inançlarıyla dev gibi Roma ordusunu korkunç bir yenilgiye uğrattı.

Herakleios artık bu yenilgiden sonra Antakya'yı terketti ve İstanbul'a giderken meşhur "Elveda Suriye" sözünü söyledi.

Ebû Ubeyde tekrar Humus'a döndü. Kınnesrin, Halep, Antakya İslâm hakimiyeti altına alındı. Halid b. Velid Maraş'ı fethetti. Nihayet Kudüs 637 tarihinde kuşatıldığında Kudüs halkı ve din adamları şehri, Hz. Ömer'e teslim etmek istediklerini söylediler. Hz. Ömer Cabiye'ye gelerek onlarla antlaşma imzaladı. 638 yılında Halid b. Velid'i başkumandanlıktan azleden Hz. Ömer yerine Ebû Ubeyde'yi tayin etti. Bu sırada Rumlar tekrar yeni bir orduyla saldırdılar. Ebû Ubeyde komutasındaki İslâm ordusu Rumları Humus'ta bir defa daha yenilgiye uğrattı. Ebû Ubeyde, Şam ve çevresinin fütuhâtı tamamlandıktan sonra "Şam emiri, adaleti" deyimiyle Rumlar arasında bile hayırla anılmıştır. Hicretin 18. yılında Hicaz bölgesinde kıtlık başgösterince Ebû Ubeyde Medine'ye büyük miktarda yiyecek yardımı gönderdi. Aynı yıl, veya 17. yılın sonlarında- Suriye, Mısır ve Irak'ı Amvas (Amevas) Tâunu diye tarihe geçen veba salgını istilâ etmiş, birçok sahâbî bu salgında vefât etmişti. Ebû Ubeyde de, Hz. Ömer'in Şam'dan ayrılması ısrarlarına rağmen şehirde kalmış ve vebaya yakalanmıştır. Yerine Muâz b. Cebel'i bırakan Ebû Ubeyde şöyle vasiyette bulundu: "Size bir vasiyyetim var. Onu kabul ederseniz hayra erersiniz: Namazınızı kılın, orucunuzu tutun, sadakanızı verin, haccınızı ifâ edin, birbirinizi gözetin, emirlerinize itaat edin ve onları aldatmayın. Dünya sizi aldatmasın. Bir insan bin sene de yaşasa âkibet şu neticeye varır: Allah insanların alnına ölümü yazmıştır, onun için hepsi ölürler. İnsanların en akıllısı Allah'a en çok itaat eden, âhiret için çok çalışandır. Hepinize Allah'ın selâm ve rahmetini, lütûf ve bereketini niyâz ederim. Haydi Muâz! Cemaate namaz kıldır." Ebû Ubeyde'nin kabri Şam'da Anta köyü civarında Gavr Beysan'dadır. Tarihçilerin nakline göre Hz. Ömer ve ashâb salgın yerine gelip durumu gördükten sonra hemen oradan ayrılmak istemişler, Ebû Ubeyde Ömer'e, "Ya Ömer, Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun?" demiş, Ömer de, "Evet, Allah'ın kazâsından kaderine kaçıyorum" demiştir.

Ebu Ubeyde, züht ve takvâ sahibi, "ümmetin emîni", cesur, savaşçı, adaletle hükmeden, itaatkâr bir sahâbîdir. Diğer birçok sahâbî gibi o da, fütuhat sonunda ele geçirilen mal ve mülke rağbet etmeyerek sade bir hayat sürdü. Hz. Ömer onun odasının eşyasız bir keçe, bir kırba, birkaç lokma yiyecekten ibaret olduğunu görünce ağlamış ve, "Dünya herkesi değiştirdi, yalnız seni değiştiremedi" demiştir. Yine Ömer, "Allah'a hamdolsun, müslümanlar içinde böyle insanlar var..." diye onu övmüştür. Ebû Ubeyde, bir müslümanın kendisine iltica eden birini himaye edebileceğini söylemiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 195). Aşere-i Mübeşşere* denilen, cennetle müjdelenmiş on kişiden biri olan Ebû Ubeyde, Rasûlullah ile devamlı birlikte olduğu halde ondan çok az hadis rivâyet etmiştir. Orta boylu, zayıf, güzel yüzlü, zekî, merhametli diye anılan bu sahâbî, Şam emiri iken, bütün Şam halkı onun âdil bir yönetici olduğunda ittifak etmiştir. Onun az hadis rivâyet etmesi, tıpkı Ebû Bekir, Zübeyr b. el-Avvâm, Abbâs b. Abdülmuttalib gibi birçok büyük sahâbî -Mukillin- gibi, Rasûlullah'ın mâiyetinde bulunmalarına ve onun vefâtından sonra yaşamalarına rağmen, hadis rivâyeti hususunda çok titiz, bunun büyük bir sorumluluk olduğunun bilincinde olduğundan kaynaklanıyordu. Ebu Ubeyde Rasûlullah'tan ondört hadis rivâyet etmiştir (Ahmed Naîm, Tecrid-i Sarîh Tercümesi, Mukaddime, 1, 60). Bu Mukillin ashâb, sünnetin birer uygulayıcısı, canlı birer numûnesi olduklarından, sünneti yaşamaya daha ziyade önem vermişler, sünneti "anlatma"yı ise başka sahâbîlere bırakmışlârdır. Ebû Ubeyde'nin râvileri arasında Câbir, Ebû Ümâme, Abdurrahman b. Ganem bulunmaktadır.
 
Üst Alt