Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Resulullah'tan hİkÂyeler

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
[h=2]HAZRETİ NUH VE BU ÜMMET[/h][h=2][/h]Ebü Said radıyallahu anh, Peygamber aleyhisselâmm şöyle buyurduğunu anlatıyor:

Kıyamet günü Nuh aleyhisselâm çağırılacak ve:

— Buyur, ey Rabbim! diyecektir. Allahü Teâlâ:

— Benim emirlerimi tebliğ ettin mi?? diye soracak. Nuh aleyhisselâm:

— Evet, ey Rabbim, diye cevap verecektir.

Bunun üzerine Allahü Teâlâ, Nuh aleyhisselâm'n ümmetine:

— Nuh size tebliğde bulundu mu? diye soracak. Nuh aleyhisselâmm ümmeti de:

— Hayır, bize akıbeti gösterecek kimse gelmedi, diye cevap verecekler.

Allahü Teâlâ da:

— Ey Nuh, bu hususta sana şahidlik edecek kimse var mı? diye soracak.

Nuh aleyhisselâm:

— Var, ey Rabbim; Muhammed aleyhisselâm ile onun ümmeti, diye cevap verecek.

Bunlar da Nuh aleyhisselâmm tebliğde bulunduğuna şehadet edecekler ve Resulullah aleyhisselâm da size şahid olacaktır, işte «Böylece sizi, insanlara şahid olasınız ve Resul de size şahid olsun diye orta, adaletli ve hayırlı bir ümmet yaptık» (Bakara Sûresi) mealindeki Âyet-i Kerîmenin ifade ettiği şahidlik budur.

(Buharî, Tirmizî)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
[h=2]ELLİ KİŞİNİN SEVABI[/h][h=2][/h]Ebû Ümeyye Şabanî radıyallahu anh anlatıyor:

Ebû Sa'lebe radıyallahu anhe, «Ey iman edenler, kendinize bakın, siz doğru yolu bulunca, sapmış olanlar size zarar vermez.» (Mâide Sûresi) Ayeti hakkında sordum.

Ebû Sa'lebe radıyallahu anh:

— Allah'a yemin ederim ki, bu hususta malûmatı olan bir kişiye sormuş oldun. Çünkü ben Peygamber aleyhisselâma bunu sormuştum da, O da bana şöyle demişti:

— «Muhakkak iyiyi emredecek, kötüyü de nehyedeceksiniz. Tâ ki cimri ve zalimi, insanlar arasında nefsinin nevasına uymanın yaygın hâle geldiğini, dünyanın âhirete tercih edildiğini, herkesin yalnız kendi görüşüne hayran kaldığını görünceye kadar böyle yapmaya devam edin. Bunları gördüğün zaman, insanları bırak, dünya ve âhiret bakımından sana faydalı şeylerle meşgul ol ve haramdan uzak dur. Zira sizden sonra öyle bir zaman gelecektir ki, o zamanda dine sarılan ateşi eline almış kimse gibidir. O zamanda iyi amel işleyene, sizin gibi salih amel işleyen elli adamın sevabı vardır.»

Ashabı Kîram dediler ki :

— Ey Allah'ın Resulü, bizden elli kişinin sevabı mı, yoksa onlardan olan elli kişinin sevabı mı? diye sordular da Peygamber aleyhisselâm:

— Hayır, sizden olan elli kişinin sevabı, buyurdular.

(Tirmizî, Ebû Davud)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
KENDİNİ TEHLİKEYE ATMAK

Eşlem Nucûbî radıyallahu anh anlatıyor:

Bir Rum şehrinde bulunuyorduk. Rumlardan karşımıza büyük bir asker safı çıktı. Müslümanlardan da onların karşısına o kadar yahut ondan daha kalabalık bir saf çıktı. Şehir ehlinin başında Utbe bin Âmir radıyallahu anh, öteki topluluğun başında da Fudâle bin Ubeyd radıyallahu anh vardı. Müslümanlardan bir kişi, tâ yarıp içerisine girinceye kadar Rum safına hücuma geçti.

Bunun üzerine insanlar:

— Subhânellah, kendisini tehlikeye atıyor! diye bağırdılar. Bu sırada Ebû Eyyub Ensârr radıyallahu anh dedi ki:

— Ey insanlar, siz şu «...elinizle kendinizi tehlikeye atmayın...» âyetini öyle anlıyorsunuz. Halbuki, o âyet biz Ensâr cemâati hakkında nazil olmuştur. Allahü Teâlâ îslâmı zafere erdirip, yardımcıları çoğalınca bazımız bazımıza gizli olarak «bizim mallarımız zarara uğradı. Halbuki Allahü Teâlâ artık îslâmı muzaffer kılmış ve yardımcılarını çoğaltmıştır. Biz mallarımızın yanında kalsak da ziyan olanların telafisi için çalışsak!» diye söylemişti. Bunun üzerine Allah bizim bu düşüncemizi reddetmek üzere Resulüne «Allah yolunda mallarınızı harcayın ve elinizle, cimrilik ve israf yaparak kendinizi tehlikeye atmayın; mücahidlere maddî ve manevî ihsan ve yardımda bulunun. Çünkü Allah,'muhakkak iyilik ve ihsanda bulunanları sever» (Bakara Sûresi) mealindeki Âyet-i Kerîmesini inzal etti. Ve bunun üzerine, malların yanında kalıp ziyan olanları telâfi etmek için çalışmak ve savaşa katılmamak tehlike oldu.

Bundan sonra da Ebû Eyyub radıyallahu anh'ta şehidlik rütbesine erip Rum memleketinde defnedilinceye kadar, Allah yolunda devamlı kendisini savaşın ön saflarına attı.

(Tirmizî, Ebû Davud, İbni Mâce)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
RÜZGÂRDAN DA KUVVETLİ

Enes radıyallahu anh Peygamber aleyhisselâmın şöyle buyurduğunu anlatıyor:

Allahü Teâlâ yeri yarattığı zaman yer hareket edip duruyordu. Bunun üzerine dağları yarattı. Dağları yer yüzüne oturtunca, yer karar buldu. Melekler dağların şiddetine hayret ettiler ve:

— Ey Rabbimiz, yarattıkların arasında dağlardan daha kuvvetli olanı var mı? diye sordular. Allahü Teâlâ da:

— Evet, demir, diye cevap verdi. Melekler bu defa:

— Ey Rabbimiz, yarattıkların içinde demirden daha kuvvetli olanı var mı? dediler.

Allahü Teâlâ: "

— Evet, ateş, buyurdu. Bunun üzerine Melekler:

— Ey Rabbimiz, yarattıkların arasında ateşten daha kuvvetlisi var mı? dediler.

Allahü Teâlâ:

— Evet, rüzgâr var, buyurdu.

Melekler bu defa da:

— Ey Rabbimiz, yarattıkların arasında rüzgârdan kuvvetli olanı var mı? diye sordular.

Allahü Teâlâ da buna cevap olarak şöyle buyurdu:

— Evet var, sağ eli ile sadaka verirken bunu sol elinden gizleyerek veren Ademoğlu daha kuvvetlidir.

(Tirmizî)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
ŞEHİTLİK

Câbir radıyallahu anh anlatıyor:

Peygamber aleyhisselâm bana rastladı ve:

— Ey Câbir seni neden üzüntülü görüyorum? diye sordu.

Ben de:

— Ey Allah'ın Resulü, babam Uhud harbinde şehîd oldu. Bir çok kız evlâd ile beraber büyük de bir borç geride bıraktı, diye cevap verdim.

Peygamber aleyhisselâm buyurdu ki:

— Sana Allah'ın babanı nasıl karşıladığını müjdeleyeyim mi? dedi. Ben de:

— Evet, müjdele, ey Allah'ın Resulü! dedim. Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm:

— Allahü Teâlâ hiç bir zaman perdesiz şekilde kimse ile konuş-mamıştır. Ancak babanı diriltip, kendisi ile perdesiz olarak konuştu ve: __ Ey kulum, dilediğini dile de, sana vereyim, buyurdu. Baban:

— Ey Rabbim, beni bir defa daha dirilt de senin yolunda ikinci olarak öldürüleyim, dedi. Allahü Teâlâ da:

— Hikmetim icabı, insanların' öldükten sonra ikinci bir defa dünyaya tekrar dönmeyeceklerine hükmettim, buyurdu, diye haber verdikten sonra şu «Allah yolunda öldürülenleri sakın öldüler zannetmeyin, aksine onlar Rablerinin nezdinde diridirler, cennet nimetleri ile rızıklanırlar» (Âl-i Imran Sûresi) mealindeki Ayet-i Kerîmenin nazil olduğunu söyledi.

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
ŞEHİDLERİN İSTEĞİ

Abdullah radıyallahu anh'ten:

— «Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü zannetmeyin. Aksine onlar Rablerinin nezdinde diridirler, cennet nimetleri ile rızıklanırlar.» (Âl-i Imran Sûresi) mealindeki Ayet hakkında soruldu da o, şöyle cevap verdi:

— Biz de bu hususta sorduk da bize de şu şekilde cevap verildi:

— Onların ruhları cennette yeşil kuşlar içerisinde dilediği yere uçarlar, Arşa asılı bulunan kandillere konarlar, ortadan perde kalkar ve bizzat Allahü Teâlâ kendilerine hitab ederek:

— Nimetinizi artırmamı istiyor musunuz ki, fazlalaştırayım ? diye sorar. Onlar:

— Ey Rabbimiz, neyin fazlalaştırılmasını isteyeceğiz? Cennette bulunuyoruz, dilediğimiz yere uçuyoruz, diye cevap verdiler.

Sonra Allahü Teâlâ ikinci defa kendilerine tecellî ederek:

— Bir şey ziyade etmemi istiyor musunuz ki, ziyade edeyim? diye sordu.

Onlar, mutlaka kendilerine bir şeyin daha verilmesi arzu edildiğini anlayınca:

— Ey Allahım, ruhlarımızı bedenlerimize iade et de, dünyaya dönelim ve bir defa daha senin yolunda öldürülelim, dediler.

(Tirmizî)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
KÂFİRLERE KURTULUŞ YOK

Ebû Hureyre radıyallahu anh, Peygamber aleyhisselamın şöyle buyurduğunu anlatır:

İbrahim aleyhisselâm kıyamet gününde babası Âzer'le yüzü tozlu ve karanlık bir halde karşı karşıya gelecek ve kendisine:

— Ben sana, bana isyan etme! dememiş miydim? diye soracaktır. Babası da:

— İşte bugün sana isyan etmiyorum, diyecektir. Sonra ibrahim aleyhisselâm:

— Ey Rabbim, sen bana, kıyamet gününde beni mahzun etmeyeceğini vaadetmiştin. Hâlbuki babamın perişanlığından daha büyük bir sıkıntı var mıdır? diyecektir.

Allahü Teâlâ:

— Ben, kâfirlere kesinlikle cenneti haram kıldım, buyuracaktır. Biraz sonra da İbrahim aleyhisselâma şöyle denilecek:

— Ey İbrahim, ayaklarının altına bak, orada ne var?

İbrahim aleyhisselâm ayaklarının altına baktığı zaman, orada ayaklarından tutulup cehenneme atılan kanlar içinde boğazlanmış bir hayvan (ki, bu Âzer'dir) görecektir.

(Buharî)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
AHİRETTE ÖLÜMSÜZLÜK

Ebû Said radıyallahu anh, Peygamber aleyhisselamın şöyle buyurduğunu bildiriyor:

Kıyamet gününde ölüm, ak ve kara renkli7 bir koç şeklinde getirilir ve cennet ile cehennem arasındaki sur üzerinde bırakılır.

Sonra bir ses:

— Ey cennet ehli! diye nida eder.

Cennettekiler başlarını kaldırıp bakınca yine aynı ses:

— Şunu tanır mısınız? diye onlara sorar. Cennet ehli, hepsi görmüş oldukları halde:

— Bu ölümdür, diye cevap verecekler. Bundan sonra aynı ses:

— Ey cehennem ehli! diye nida edecek.

Onlar da başlarını kaldırıp bakacaklar. Aynı ses onlara da:

— Şunu tanıyor musunuz? diye soracak. Cehennem ehli, hepsi görmüş oldukları halde:

— Bu ölümdür, diye cevap vereceklerdir.

Daha sonra koç yatırılarak boğazlanacaktır. Koç boğazlandıktan sonra aynı ses sahibi:

— Ey cennet ehli, burada ebedîlik var, asla ölüm olmayacak. Ey cehennem ehli, size de ebedîlik var, asla ölüm olmayacak, diyecektir.

Bundan sonra Peygamber aleyhisselâm «Sen onları hasret gününde ilâhî emrin yerini bulacağı ile korkut. Onlar gaflet içindedirler.» Onlar, yani dünya ehli gaflet içindedirler. «Ve onlar halâ îman etmiyorlar» (Meryem Sûresi) mealindeki Âyet-i Kerîmeyi ilâve etti.

(Buharî, Müslim, Tirmizî)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
MÜŞRİKLERLE MÜŞTEREK BAHİS

Yennâr bin Mükrem Eslemî radıyallahu anh anlatıyor:

«Elif, Lam, Mîm, Rum Arap topraklarına çok yakın bir yerde mağlûb oldu. Halbuki Rum mağlûb olduktan sonra, bir Kaç sene içerisinde elbette galib geleceklerdir.» (Rum Sûresi) mealindeki Âyet-i Kerimeler nazil olduğu zaman Fars, yani iranlılar onlara üstün durumda idiler. Müslümanlar Rumların iranlılara galib gelmesini istiyorlardı. Çünkü onlar da müslümanlar gibi, kitap ehli idiler.

İşte Allahü Teâlâ'nın «Rum'un Fars'a galib geldiği günde Allah'ın Rumlara yardımcı olmasına müminler sevinirler, Allah dilediği kimseye yardım eder. Allah düşmanlarına galib, dostlarına rahmet edicidir.» (Rum Sûresi) Âyet-i kerîmesi de bunu ifâde etmektedir.

Kureyşliler ise İranlıların galebe etmesini istiyorlardı. Zira Kureyş gibi onlar da kitap ehli değildiler ve öldükten sonra dirilmeye de inanmıyorlardı. Bu âyet nazil olunca Hazreti Ebû Bekir «Elif, Lam, Mîm, Rum mağlûb oldu...» diye bağırarak çıktı.

Kureyşlilerden bir adam, Ebû Bekir radıyallahu anh'e:

— işte bu, sizinle bizim aramızda olan bir meseledir. —Peygamber aleyhisselâmı kasdederek:

— Sahibiniz, Rum'un bir kaç sene içerisinde Fars'a galib geleceğini zannetti. Seninle bu hususta bir bahse girelim mi? dedi.

Ebû Bekir radıyallahu anh:

— Peki, girelim, diye karşılıkta bulundu. Bu, bahse girmenin haram kılınmasından evvel idi. Bunun üzerine Hazreti Ebû Bekir ile müşrikler bahse girdiler. Her iki taraf yüzer deve koydu.

Hazreti Ebû Bekir'e:

— Âyette geçen bu «bir kaç sene»yi ne kadar tayin edelim. Üçten dokuza kadar olan bu miktarın ortasını sen tesbit et! dediler. Böylece altı sene üzerinde anlaştılar. Rumlar iranlılara galib gelmeden bu altı sene doluverdi. Neticede müşrikler Ebû Bekir radıyallahu anh'ın ortaya koyduğu bu yüz deveyi aldılar, Ancak yedinci sene geldiği zaman, Rumlar iranlılara galebe ettiler. Bu defa da Hazreti Ebû Bekir onlardan, verdiği yüz deve ile birlikte yüz deve daha aldı.

Müslümanlar Hazreti Ebû Bekir'in «altı sene» olarak tesbitini tasvip etmemişlerdi. Çünkü Allahü Teâlâ «birkaç sene» buyurmuştu. Bu da üç ilâ dokuz arasında bir mânâ ifade ediyordu.

Bu hadise sebebiyle birçok kişiler müslümanlığı kabul ettiler.

(Tirmizî)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
«ALLAH KURTARACAK»

Câbir radıyallahu anh anlatıyor:

Resûlullah aleyhisselâm ile beraber muharebe ediyorduk. Tam öğle vakti bol dikenli ağaçları bulunan bir vadiye indik, insanlar, ağaçların altında gölgelenmek için dağıldılar. Allah'ın Resulü de bir ağaç altına oturmuştu. Kılıcını o ağaca astı ve uyudu. Uyandığı vakit bir de baktı ki, yanında bir adam var. Adamın yanına geldiğinin farkına da varmamıştı. Ancak «kılıcımı bu adam sıyırdı» dedi. Adam, kılıcı kınından çıkarmış olarak «Seni benden kim kurtarır?» dedi.

Ben de:

— Allah! dedim.

Bunun üzerine adam kılıcı kınına sokuverdi ve oturdu. Peygamber aleyhisselâm kendisini afvedip bir ceza vermedi.

(Buharî)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
EHL-İ KİTAB İLE SELAMLAŞMA

Enes radıyallahu anh anlatıyor:

Yahudilerden bir adam, Peygamber aleyhisselâm ile sahabîlerinin yanına geldi ve:

— Es - Sâmu aleykum, dedi.

Orada bulunan insanlar da yahudinin selâmını aldılar.

Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm, onlara:

— Bu yahudinin ne dediğini biliyor musunuz? diye sordu. Onlar:

— Allah ve Resulü daha iyi bilir. O, bize selâm vermişti yâ Resûlallah! dediler.

Peygamber aleyhisselâm:

— Hayır, selâm vermedi, belki size şöyle dedi, buyurduktan sonra, onu bana çağırınız! diye emretti. Yahudiyi çağırdılar. Peygamber aleyhisselâm kendisine:

— Es-Sâmu aleykum (ölüm size!) mi dedin! diye sordu. Yahudi de:

— Evet, öyle söyledim, diye cevap verdi. O esnada Peygamber aleyhisselâm:

— Size ehl-i kitabdan bir kimse selâm verdiği zaman «aleyke mâ külte - sana da dediğin gibi olsun!» deyin, buyurdu ve «Yahudiler sana geldikleri zaman, Allah'ın kendisi ile seni selâmlamadığı bir şekilde selâm verirler.» (Mücadele Sûresi) âyetini okudu.

(Tirmizî)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
KENDİ ÜZERİNE TERCİH

Ebû Hureyre radıyallahu anh anlatıyor:

Bir adam (ki bu adam kendisidir) Peygamber aleyhisselâma gelerek:

— Ey Allah'ın Resulü, bana açlık isabet etti, dedi. Peygamber aleyhisselâm bu adamı hanımlarının yanına gönderdi, ancak adam onların yanında, yiyecekten bir şey bulamadı.

Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm:

— Bu adamı, bu gece misafir edecek bir kimse yok mu? Allah o kimseye rahmetini ihsan buyursun! diye sordu ve dua etti. Ensardan birisi:

— Ben varım, ey Allah'ın Resulü! dedi ve evine giderek zevcesine:

— Allah'ın Resulünün bir misafiri gelecek, neyin var ise çıkar, bir şey esirgeme! diye tenbih etti.

Zevcesi:

— Allah'a yemin ederim ki çocukların azığından başka bir şeyim yok, diye cevap verdi

Ensardan olan o sahabı:

— Çocuklar akşam yemeğini yemek istedikleri zaman, onları uyut ve gel, ışığı da söndür; bu gece kemerimizi sıkarız, dedi. Hanımı da onun dediği gibi yaptı ve misafirlerini ağırladılar.

Ensardan olan o kimse ertesi gün Peygamber aleyhisselâmın yanına vardığı vakit, Allah'ın Resulü kendisine:

— Allahü Teâlâ filan adam ile filan kadına hayran kaldı, yahut güldü, buyurdu. Bunun üzerine Allahü Teâlâ: «Ve onlar başkasını kendi nefisleri üzerine- tercih ederler, ihtiyaçları olsa dahi.» (Haşr Sûresi) mealindeki Âyet-i Kerîmeyi inzal buyurdu.

(Buharî, Müslim, Tirmizî)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
BEDİR ASHABININ FAZİLETİ

Hazreti Ali radıyallahu anh anlatıyor:

Peygamber aleyhisselâm beni, Zübeyir'i ve Mikdad'ı gönderdi ve:

— Hah Bahçesine kadar gidin. Orada devenin üzerinde bulunan çadırda bir kadın vardır ki, kendisinde bir mektup bulunduruyor. O mektubu ondan alın, buyurdu. Bu emir üzerine atlarımızla hızla gittik. Orada deve çadırındaki kadınla karşılaşınca:

— Mektubu çıkar, ver! dedik. Kadın ise:

— Bende mektup diye bir şey yok, cevabını verdi. Biz de: — Ya mektubu vereceksin, yahut bütün elbiselerini çıkaracaksın, diye ısrar ettik. Bunun üzerine kadın saçının örgüsü arasından mektubu çıkarıp verdi. Mektubu alıp Peygamber aleyhisselâma getirdik. Bir de ne görelim, mektub eshabdan Hâtib bin Beltea tarafından Mekke'deki müşriklerden bazı kimselere yazılmış. Hâtib bu mektubu Allah'ın Resulünün işlerini Mekke müşriklerine ihbar ediyordu.

Mektup okunduğu vakit, Peygamber aleyhisselâm:

— Bu ne? ey Hâtib dedi.

Hâtib de: .

— Ey Allah'ın Resulü, hükmünü vermekte acele etme, meseleyi arzedeyim, diye söze başlayıp; Ben Kureyş'e mensup birisiydim, fakat neseb bakımından onlardan değildim. Diğer Muhacirlerin ise Mekke'de yakınları vardı ki, bu sebeple onlar, oradaki çoluk çocukları ile mallarımı himaye altında bulunduruyorlardı. Benim ise, onların içinde akrabam bulunmadığından, bu şekilde kendilerine bir iyilik yapmak istedim ki, bu sebeple benim oradaki yakınlarımı himaye etsinler. Bu iği, küfre saptığım, dinimden döndüğüm için yapmadım, dedi ve böylece özür beyan etti.

Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm eshâbı kirama:

— Hâtib size doğruyu söyledi, buyurdu. Hazreti Ömer ise:

— Müsaade buyur da onun boynunu vurayım, Ey Allah'ın Resulü! dedi.

Peygamber aleyhisselâm Ömer radıyallahu anh'e:

— Olmaz, dedi ve:

— O, Bedir harbine katılmıştır, nereden biliyorsun, umulur ki Allah Bedir'e iştirak edenlerin hâlini biliyor da, bunun için onlar hakkında «Dilediğinizi işleyin, ben sizi afvettim» buyurmuştur, diye ilâve etti.

Bu hususta da «Ey îman edenler, benim düşmanlarımla sizin düşmananlarınızı dost kabul etmeyiniz.» (Mümtehîne Sûresi) mealindeki Ayet-i Kerime nazil oldu.

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
KİŞİ SEVDİĞİYLE BERABERDİR

Enes radıyallahu anh anlatıyor:

Bir adam Resûlullah aleyhisselâma:

— Kıyamet ne zamandır? diye sordu. Peygamber aleyhisselâm:

— Kıyamet için ne hazırlık yaptın? dedi. Adam:

— Kıyamet için namazdan, oruçtan ve sadakadan çok fazla bir şeyler hazırlamadım, fakat ben Allah'ı ve Resulünü severim, dedi. Bunün üzerine Allah'ın Resulü:

— Sen sevdiklerinle berabersin, buyurdu.

(Buharî, Müslim, Tirmizî)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
ATEŞTEN BİR ÇUKUR

İbni Abbas radıyallahu anh şöyle anlatıyor:

Ebû Cehil Peygamber aleyhisselâmın "namaz kılmasını kastederek:

— Muhammed, sizin karşınızda yüzünü toprağa sürüyor mu? diye sordu. Kendisine «Evet» diye cevap vermeleri üzerine:

— Lât ile Uzza'ya yemin ederim ki, bunu yaparken kendisini görürsem, boynunu ayaklarımın altındâ ezeceğim, dedi. Peygamber aleyhisselam namaz kılmakta iken yanına geldi. Ancak orada hazır olanları, Ebû Cehil'in geri geri çekilip önündeki bir şeyden korkmasından başka bir şey hayrete düşürmedi. Bunun üzerine kendisine:

— Sana ne oluyor, ey Ebû Cehil? diye soruldu. Ebû Cehil:

— Benimle Muhammed arasında ateşten bir çukur, korku ve kanatlar var, dedi. Bununla alâkalı olarak Allah'ın Resulü de şöyle buyurdu:

— Eğer o bana yaklaşsaydı, melekler kendisini paramparça edeceklerdi.. .

İşte bu sebeple Allahü Teala «Muhakkak ki, insan kendisini müstağni görünce taşkınlık gösterir» âyetinden «Asla ona boyun eğme!» (Alak Sûresi) âyetine kadar olan âyetleri inzal buyurdu.

(Müslim)

Yine Ibni Abbas radıyallahü anh anlatıyor :

Allah'ın Rasulü namaz kılmaktaydı. Ebû Cehil gelerek :

— Ben sana bunu yasaklamamış mıydım? dedi. Peygamber aleyhisselam da kendisine ağır söyledi. Bunun üzerine Ebû Cehil:

—' Sen muhakkak bilirsin ki, burada benim ailemden daha kalabalık bir aile yoktur, dedi. Bunun üzerine Allahü Teala «O, ailesini çağırsın, biz de zebanileri çağırırız...» (Alak Sûresi) âyetlerini inzal buyurdu.

Allah'a yemin ederim ki, Ebû Cehil ailesini çağırmış olsaydı, Allah'ın zebanileri de onu helak edeceklerdi.

(Buharî)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
CEHENNEMDE BİRAZ SU

Abbas radıyallahü anh, Ebû Leheb öldükten sonra, kendisini çok kötü bir vaziyette rüyasında gördü ve kendisine:

— Ne ile karşılaştın? diye sordu. Ebû Leheb:

— Sizden ayrıldıktan sonra bir iyilik ile karşılaşmadım. Ancak Suveybe (Peygamber aleyhisselâmı emziren kadın)yi azad etmiş olduğumdan —baş parmağı ile işaret parmağı arasındaki çukurcuğu göstererek — şuracıkta cehennemde biraz su içirdiler, dedi.

(Buharî)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
EBÜ LEHEB'İN ATEŞİ

İbni Abbas radıyallahü anh anlatıyor:

«En yakın aşiretine onlardan ihlâs sahibi topluluğa da, (dine davet etmek sureti ile) âkibeti bildir.» (Şûra Sûresi) Âyet-i Kerîmesi nazil olunca, Peygamber aleyhisselâm kalkıp Safâ'ya çıktı ve:

— Geliniz, mühim bir mesele vardır! diye çağırdı. Gelip toplandılar. Allah'ın Resulü:

— Ne dersiniz, şu dağın dibinden bir at çıkacak desem beni tasdik eder misiniz? diye sordu, insanlar hepsi bir ağızdan:

— Senin yalan söylediğine rastlamış değiliz, diye karşılıkta bulundular.

Peygamber aleyhisselâm:

— Şu halde şiddetli bir azab ile karşı karşıya bulunduğunuzu size haber veriyorum, dedi.

İçlerinden Ebû Leheb:

— Kuruyup helak olaydın, yuh sana!.. Bunun için mi bizi buraya topladın? dedi. Sonra Peygamber aleyhisselâm kalktı.

işte bunun üzerine -«Ebû Leheb'in iki eli kurusun. Ve ona yuh olsun, kuruyup helak olsun. Onun malı ve kazandığı bir şeyi kendisinden defedemeyecekti. O, alevi şiddetli olan bir ateşte yanacaktır. Odun taşıyan karısı da boynunda bükülmüş bir ip olduğu halde.» mealindeki Tebbet Sûresi nazil oldu.

(Buharî, Müslim, Tirmizî)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
DENİZDE BİR ŞEHİD

Ümmü Haram radıyallahü anhâ şöyle anlatıyor:

Peygamber aleyhisselâm bir gün bize geldi ve kuşluk uykusuna yattı. Uyandığında, gülüyordu. Bunun üzerine ben:

— Babam, anam sana feda olsun, ey Allah'ın Resulü, niçin gülüyorsun, diye sordum.

Peygamber aleyhisselâm:

— Rüyamda ümmetimden cihad eden bir kavmin, melikler tahtlarında rahat oturdukları gibi, denizde vasıtaya bindiklerini gördüm, diye cevap verdi.

Ben"

— Allah'a dua et de, beni o kimselerden kılsın! dedim.

Resûlullah aleyhisselâm:

— Ne dua edeyim, sen onlardansın, buyurdu. Sonra yine uyudu. Tekrar, bir önceki hali gibi, güler bir vaziyette uyandı. Ben niye güldüğünü sordum. Allah'ın Resulü aynı rüyasını tekrar anlattı. Ben:

— Allah'a dua et de, beni onlardan kılsın, dedim. Peygamber aleyhisselâm:

— Sen onların önde gelenlerindensin, buyurdu.

Daha sonra Ümmü Haram radıyallahu anhâ ile Ubâde bin Samit radıyallahu anh evlendi ve kendisi ile beraber denizde harbettiler. Ümmü Haram —bir yere geldiği zaman, kendisine bir katır getirildi ve ona bindi. Ancak katır silkerek Ummü Haram'ı düşürdü ve Ummü Haram radıyallahu anhâ şehide oldu. (Şehide olduğu yer Kıbrıs'tır ve Peygamber aleyhisselâmın halası olduğundan dolayı orada «Hala Sultan» diye anılmaktadır.)

(Buharî, Müslim, Ebû Davud, Tirmizî, Neseî)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
AMEL NİYETE GÖREDİR

Ümmü Kays radıyallahu anhâ Mekke'nin hem güzel hem de varlıklı kadınlarından biri idi. Bir adam kendisi ile evlenmek teklifinde bulundu. Ummü Kays radıyallahu anhâ bu teklifi, adam kendisi ile Medine'ye hicret etmek şartı ile kabul etti. Ummü Kays radıyallahu anhâ Muhacirlerle beraber, Allah ve Resulünün rızâsı için Medine'ye hicret edince, bu adam da onunla evlenmek isteği ile Ümmü Kays'a uyarak hicret etti. Ancak adam bu hicretini Allah ve Resulünün rızâsı için yapmış gibi gösteriyordu. Hazreti Ömer'in bildirdiğine göre, bu sebepten dolayı Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu:

— Ameller niyetlere göredir. Kişiye ancak niyetinin karşılığı verilir. Kimin hicreti Allah ve Resulü için ise, hicreti Allah'a ve Resûlünedir. Kimin hicreti de elde edeceği bir dünyalık, veya evleneceği bir kadın için ise, o kimsenin de hicreti o kadınadır.

(Buharî, Müslim, Ebû Davud, Tirmizi, Neseî)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
DEVENİN AĞLAMASI

Allah'ın Resulü, Ensârdan bir kimseye aid bir bahçeye girmişti. Orada bir deveye rastladı. Deve Peygamber aleyhisselâmı görünce, inledi ve gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Bunun üzerine Resûlullah aleyhisselâm devenin yanına gelip ensesini, yahut kuyruğunun üst tarafını okşadı, deve de sustu.

Allah'ın Resulü:

— Bu devenin sahibi kim, bu deve kimindir? diye sordu. Ensâr'dan bir genç gelip:

— Benimdir, ey Allah'ın Resulü, dedi. Peygamber aleyhisselâm:

— Allah'ın sana mülk olarak verdiği bu hayvan için Allah'tan korkmuyor musun? Çünkü bu hayvan bana, senin kendisini aç bıraktığını ve çok yorduğunu söyleyerek senden şikâyetçi oldu, buyurdu.

(Ebû Davud)

* * *
 
Üst Alt