Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Resulullah'tan hİkÂyeler

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
«KALBİNİ YARDIN MI?»

Üsâme bin Zeyd radıyallahu anh şöyle anlatıyor::

Resûlullah aleyhisselâm bir seriyye (dört'yüz kişiden fazla olmayan askerî kuvvet) halinde bizi bazı kabilelere gönderdi. Onlar da bizim gelişimizden haberdar olarak kaçtılar. Biz kendilerinden birisine yetiştik. Onu yakalayınca, «La ilahe illallah = Allah'tan başka ilâh yoktur» deyiverdi. Fakat biz kendisini öldürünceye kadar dövdük. Gelince bu hadiseyi Peygamber aleyhisselâma anlattım. Allah'ın Resulü:

— Kıyamet gününde,bu tevhid kelimesi karşılığında sana kim yardımcı olacak? dedi. Ben:

— Ey Allah'ın Resulü, o adam bunu silâhtan korktuğu için söyledi, diye cevap verdim.

Peygamber aleyhisselâm:

— Kalbini mi yardın ki, bunun için veya başka bir sebeple mi bunu söylemiş olduğunu bilesin?! Kıyamet gününde «La ilahe illallah»'ın karşısında kim senin yardımcın olacak? buyurdu. Bu sözü o kadar tekrar etti ki, müslümanlığa o günden evvel girmemiş olmayı arzu ettim.

(Ebü Davud, Müslim)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
GANÎMET BU ÜMMET İÇİNDİR

Ebû Hureyre radıyallahu anh, Resûlullah aleyhisselâmın şöyle buyurduğunu anlatıyor:

— «Peygamberlerden biri savaş etmek istemişti de kavmine dedi ki; «Bir kadınla nikâhlanmış olup zifafa girmek istediği halde henüz girmemiş olan kimse, benimle harbe gelmesin. Bir bina inşâ edip henüz tavanlarını tamamlamamış olan kimse de gelmesin. Aynı zamanda koyun ve gebe develer, inekler satın alıp, onların doğum yapmalarını bekleyen adam da harbe katılmak üzere benimle gelmesin...» buyurduktan sonra harbe çıkmıştı.

Peygamber aleyhisselâm fethetmek istediği şehre ikindi vakti, veya buna yakın bir vakitte yaklaştı.

Güneşe hitabederek:

— Sen bir memursun, ben de memurum, dedi ve Allah'ım, bu güneşin seyrini durdurt, diye niyazda bulundu. Allahü Teâlâ da kendisine fethi müyesser kılıncaya kadar güneşi öyle tuttu. Ele geçirdikleri ganimetleri topladılar. Ganimetleri yemek için bir ateş geldi, fakat yemekten kaçındı.

Peygamber insanlara:

— Aranızda hıyanet var, her kabileden bir adam gelip bana bîat etsin! dedi. Onlar da biat ettiler. Bu adamın eli Peygamberin eline yapıştı.

Bunun üzerine Peygamber:

— Hıyanet sizdedir, senin kabilen gelip bana bîat etsin, dedi. Onlar da bîat ettiler. Bu kabile halkından iki veya üç kişinin eli Peygamberin eline yapıştı.

Peygamber:

— Hıyanet sizde, dedi. Bunun üzerine bunlar Peygambere inek başı kadar bir parça altın çıkardılar, yerdeki malların içine koydular. Ateş de gelip bunu yedi.»

İşte, bizden önce kimseye ganimetler helâl değildi. Allahü Teâlâ za'fımızı ve acziyetimizi gördüğü için ganimetleri bize helâl kıldı.

(Buharî, Müslim)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
EMANETE HIYANET

Ebû Hureyre radıyallahu anh anlatıyor:

Hayber senesinde Peygamber aleyhisselâm ile beraber harbe çıktık. Elbise ve diğer muhtelif mallardan başka, altın ve gümüş nâmına ganimet olarak bir şey elde etmedik. Allah'ın Resulü, Kura Vadisine doğru yöneldi. Kendisine Mid'am isminde bir zenci köle hediye edilmişti. Bu köle, Peygamber aleyhisselâmın hayvanını hazırlarken bir ok isa-betiyle öldü. İnsanlar «Cenneti mübarek olsun!» dediler.

Allah'ın Resulü ise:

— Asla, dedi. Hayâtımı kudreti ile tutan zâta yemin ederim ki, Hayber gününde ganimetler paylaştırılmadan önce, gizlice aldığı örtü, ateş olarak üstünde yanıp parlayacaktır, buyurdu.

Müslümanlar bunu işitince, bir adam Peygamber aleyhisselâma bir veya iki nalın kayısı getirdi ve:

— Bir veya iki nalın kayısı ateşten ibarettir, yani bende kaldığı takdirde kıyamet günü beni yakan ateş olurlar, dedi.

(Buharî, Müslim, Ebû Davût)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
RESÛLULLAHA YAPILAN İŞKENCE

İbni Mesud radıyallahu anh anlatıyor:

Peygamber aleyhisselâm Kabe'de namaz kılarken Ebû Cehil ve arkadaşları da orada oturuyorlardı. Bir gün önce de orada bir deve kesilmişti.

Ebû Cehil arkadaşlarına:

— Kim bu filan oğullarına aid devenin rahimdeki yavruyu saran zarını alıp, secde halinde iken Muhammed'in omuzlarına koyuverecek? dedi. Kavmin en âdisi Ukbe bin Ebû Muayt kalktı ve o zarı alıp Peygamber aleyhisselâm secdede iken omuzlarının arasına koydu.

Bunun üzerine, oradaki müşrikler katıla katıla güldüler. Ben de ayakta seyrediyordum. Bir yerden bir kuvvet olsaydı, o pisliği Allah'ın Resulünün sırtından alıp, atacaktım. Peygamber aleyhisselâm secdede kapanıp kalmış, başını kaldırmıyordu. Adamın biri gidip hadiseyi Hazreti Fatıma'ya haber verdi. O sırada küçük bir kızcağız olan Hazreti Fatıma gelip pisliği Resûlullah aleyhisselâmın üzerinden attı. Sonra o eşkiya topluluğuna dönüp, kendilerine sövüp saydı. Peygamber aleyhisselâm namazını tamamlayınca yüksek sesle o müşriklere beddua etti. Allah'ın Resulü beddua ettiği zaman da, dua ettiği vakit de üçer defa tekrar ederdi.

Peygamber aleyhisselâm yine üç defa:

— Ey Allah'ım, Kureyş'in hakkından gel! diye beddua etti. Ebû Cehil ile arkadaşları bu bedduayı duyunca gülmeyi bıraktılar ve Peygamber aleyhisselâmın bedduasından sus - pus oldular.

Peygamber aleyhisselâm bundan sonra:

— Ey Allah'ım, Ebû Cehil bin Hişâm, Utbe bin Rebîa, Şeybe bin Rebîa, velid bin Ukbe, Umeyye bin Halef ve Ukbe bin Ebî Muayt'ın haklarından gel! diye beddua etti. Bunların yedincisini de söyledi, fakat onun ismi hatırımda kalmadı. Muhammed aleyhisselâmı hak ile gönderen Zâta yemin ederim ki, Allah'ın Resulünün beddua ederken isimlerini saydığı bu şahısları Bedir gününde öldürüldükten sonra alınıp Kalîb-i Bedir denilen kuyuya atıldıklarını gördüm.

(Buharî, Müslim)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
İŞKENCE ETSELER BİLE

Hazreti Âişe radıyallahü anhâ'dan şöyle anlatılır:

Hazreti Âişe:

— Ey Allah'ın Resulü, hayatında Uhud gününden daha şiddetli bir gün geçirdin mi? diye sordu. Peygamber aleyhisselâm:

—; Kavmimin 'bir çok işkencelerine uğradım. Bunların en şiddetlisi Akabe günü maruz kaldığım işkence idi. Hani o gün Abd-i Külâl'in oğlu Abd-i Yâlil'in oğluna îslâmı tebliğ edip müracaatta bulundum. Fakat arzularımın hiç birisine cevap vermedi. Üzgün bir çehre ile âdeta kendimden geçmiş bir halde döndüm. Karn-i Seâlib'e geldiğim vakit ancak kendime gelebilmiştim. Yukarıya başımı kaldırınca, beni gölgelendiren bir bulut ile karşılaştım. Bakınca orada Cibril aleyhisselâmı gördüm.

Cibril aleyhisselâm bana nida ederek dedi ki:

— Allahü Teâlâ, kavminin sana ne dediklerini, seni nasıl reddettiklerini işitti ve sana dağlara hükmeden meleği gönderdi; kendisine kavmine ne yapmasını emredersin, diye.

Bunun üzerine dağlara hükmeden melek bana nida edip selâm verdikten sonra:

— Ey Muhammed, muhakkak Allah kavminin sana ne söylediklerini işitti. Ben dağlara hükmeden meleğim.. Rabbin beni sana, istediğin şeyi bana emretmen için gönderdi.. Dilediğini emret; istersen Ahşabeyn', yani Ebû Kubeys dağı ile karşısında bulunan dağdan ibaret bu iki dağı onların üzerine yıkıvereyim, dedi.

Peygamber aleyhisselâm ise:

— Hayır, öyle yapmanı istemiyorum; aksine, Allah'ın onların neslinden bir olan Allah'a şirk koşmadan îman ve ibadet edecek kimseleri çıkarmasını istiyorum, buyurdu.

(Buharî, Müslim)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
BEDİR'DE MELEKLERİN YARDIMI

Hazreti Ömer radıyallahu anh şöyle anlatıyor:

Bedir gününde Allah'ın Resulü müşriklere baktı. Onlar bin, Peygamber aleyhisselâmın sahabîleri ise üç yüz on dokuz kişiden ibaretti.

Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm, kıbleye döndü ve ellerini kaldırıp şöyle dua etmeye başladı:

— Ey Allah'ım, bana olan vaadini yerine getir; ey Allah'ım, bana vaad ettiğini ver; ey Allah'ım, müslüman halkından bu küçük topluluk helak olursa, yeryüzünde sana ibadet edecek kimse kalmaz!

Allah'ın Resulü ellerini uzatmış, Kıbleye dönmüş olarak Rabbine yalvarmaya devam ediyordu. Cübbesi omuzlarından düşmüştü. Hazreti Ebû Bekir geldi, cübbesini omuzlarına kaldırdıktan sonra, arkasından tutup kendi göğsüne dayadı ve:

— Ey Allah'ın Peygamberi, yeter Rabbine yalvardın. O sana olan vaadini yerine getirecektir! dedi.

Bunun üzerine Allahü Teâlâ: «Hani Rabbinizden yardım istiyordunuz da, (Muhakak size meleklerden birbiri ardınca binlercesi ile yardımda bulunacağız) diye duanızı kabul buyurmuştu.» (Enfâl Sûresi) mealindeki Âyet-i Kerîmeyi indirdi. Ve Allahü Teâlâ meleklerle Resulüne imdada yetişti.

(Buharî, Müslim, Tirmizî)

İbni Abbas radıyallahu anh anlatıyor:

O gün müslümanlardân bir kişi, müşriklerden bir adamın karşısında güç bir vaziyette kalmışken, birden bire müşrik kimsenin üzerinde bir kamçı darbesinin sesini ve atlının «îleri ey Hayzûm!» dediğini duydu. Karşısındaki müşrike bakınca, adam sırt üstü yere yıkıldı. Bir de baktı ki, adamın burnu kırılmış, yüzü yarılmış, kamçının isabet ettiği yerler mosmor olmuştu. Ensârdan olan o adam bunu gelip Peygamber aleyhisselâma anlatınca, Allah'ın Resulü:

— Doğru söylüyorsun;'bu' üçüncü kat semâdan gelen yardımdır! buyurdu.

(Müslim)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
EMRE İTAATİN ÖNEMİ

Berâ radıyallahu anh şöyle anlatıyor:

Uhud gününde müşriklerle karşı karşıya geldik. Resûlullah aleyhisselâm bir okçu bölüğünü muayyen geçitte bıraktı. Başlarına da Abdullah bin Cübeyr radıyallahu anh'ı kumandan tayin etti ve:

— Mevkiinizden ayrılmayın. Bizim onlara galib geldiğimizi görseniz de ayrılmayın; onların bize galebe ettiklerini gördüğünüz takdirde de bize yardım etmek için çıkmayınız; her hâl-ü kârda bulunduğunuz mevkide kalın! diye emir verdi.

Harp başlayınca, bizim taarruzumuz karşısında müşrikler bozulup kaçmaya başladı. Hattâ müşrik kadınlarını dağda kaçarken gördüm, bacaklarından elbiselerini kaldırmışlar, ayaklarındaki bilezikleri bile görünüyordu.

Bunun üzerine müslüman askerleri:

— Ganimet, ganimet! diye koşuşmaya başladılar. Bu durumu gören okçuların kumandanı Abdullah bin Cübeyr radıyallahu anh:

— Peygamber aleyhisselâm bana mevkiinizi terk etmemenizi tenbih etti, dedi. Fakat okçular da bunu dinlemediler ve ganimet toplamak için yerlerini terk ettiler. Böyle olunca da düşman bundan istifadeyle geri müslümanlara saldırıp galib geldiler. Bu saldırı neticesinde müslümanlar yetmiş şehîd verdiler.

Daha sonra müşriklerin ileri gelenlerinden Ebû Süfyan kalkıp bağırdı:

— Muhammed aranızda mı? Peygamber aleyhisselâm:

— Cevap vermeyin, dedi.

Ebû Süfyan Hazreti Ebû Bekir'i kasdederek:

— Ebû Kuhâfe içinizde mi? diye sordu. Peygamber aleyhisselâm:

— Cevap vermeyin, dedi.

Ebû Süfyan Hazreti Ömer'i kasdederek:

— Hattab'ın oğlu aranızda mı? diye sordu.

Bunun için de bir cevap alamayınca, bunların hepsi muhakkak öldürülmüş, eğer sağ olsalardı cevap verirlerdi, dedi. Bu defa Hazreti Ömer, kendini zaptedemeyerek:

— Yalan söylüyorsun, ey Allah'ın düşmanı, Allah sana perişanlık verecekleri sana karşı yaşatacaktır! dedi. Ebû Süfyan:

— Yüksel Hübel! diye bağırdı. Peygamber aleyhisselâm sahabîlere:

— Cevap verin, buyurdu. Onlar:

— Ne diyelim? diye sordular. Peygamber • aleyhisselâm:

— Allah daha yücedir, o en yücedir, deyin! buyurdu. Ebû Süfyan:

— Bizim Uzza'mız var, sizin yok! dedi. Peygamber aleyhisselâm sahabîlere:

— Cevap verin! dedi. Sahabîler:

— Ne diyelim? diye sordular. Peygamber aleyhisselâm:

— Allah bizim mevlâmızdır, sizin ise mevlânız yok! deyin, buyurdu. Ebû Süfyan:

— Bu gün, Bedir'e karşılık olan bir gündür. Harb nöbetlerden ibarettir, yani bazen sizin, bazen bizim lehimize sonuçlanır. Çirkin bir şekilde öldürülenlere rastlayacaksınız, bunları ben emretmiş değilim. Bu itibarla beni kötülemeyin! dedi.

(Buharî)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
CENNETİN KOKUSU

Enes radıyallahu anh'ten şöyle anlatılır:

Enes radıyallahu anh'ın amcası Bedir savaşına katılmamıştı.

Bu sebeple:

— Peygamber aleyhisselâmın ilk harbinde bulunamadım, Allah, bana Resulü ile beraber bir savaşta bulunmayı nasib ederse, müşriklerle nasıl muharebe edeceğim görülecektir, dedi.

Nitekim Uhud harbinde öyle savaştı ki, müslümanlar hezimete uğrayınca:

— Ey Rabbim, müslümanların bu hareketi yüzünden sana özür beyan eder, müşriklerin yaptıklarından da uzaklaşıp sana yönelirim, dedi ve kılıcı ile ilerleyip, Sa'd bin Muâz radıyallahu anh ile karşılaştığı vakit:

— Nereye ey Sa'd? Ben Cennetin kokusunu Uhud'un ardından duyuyorum! diye bağırdı.

Düşmana taarruz ederek ilerledi ve nihayet şehid düştü. O kadar yara almıştı ki, tanınmaz bir hale gelmişti. Kızkardeşi, kendisini yanağında bulunan beninden ve parmaklarının uçlarından tanıyabildi. Vücudunda seksenden fazla mızrak, kılıç ve ok yarası vardı.

(Buharî)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
ALLAH'IN SEVDİKLERİ VE BUĞZETTİKLERİ

Ebû Zer radıyallahu anh, Peygamber aleyhisselâmın şöyle buyurduğunu anlatıyor:

Allahü Teâlâ üç kişiyi sever, üç kişiye de buğz eder. Allah'ın kendilerini sevdiği üç kişi şunlardır:

1 — O kimse ki, bir adam bir kavme gelip, onlardan kendisi ile onlar arasında bulunan bir yakınlığa dayanarak değil, Allah rızası için bir şey istemiş, fakat bu kavim o istediğini vermemiştir. Ancak bu kavim içerisinden bir adam, diğerlerinin gerisinde kalıp isteyen kimseye, Allah'tan ve veren kimseden başka hiç bir kişinin bilemeyeceği bir şekilde, gizli olarak bunu vermiştir.

2 — Bir topluluk yolculuk sırasında gece olduğu vakit, yolculuklarına devam etmişler, uyku kendilerine, karşılığındaki her şeyden daha sevgili olunca, hepsi başını yere koyup uyudukları halde, içlerinden birisi kalkmış ve ona olan sevgisini hissederek Allah'ın âyetlerini okumuş, ibadet etmiştir.

3 — O kimse ki, bir askerî müfrezede bulunmaktadır. Düşmanla karşı karşıya kalmıştır, içinde bulunduğu müfreze hezimete uğradığı halde, bu kimse tek başına şehîd veya gazi oluncaya kadar düşmana taarruz etmiştir.

Allahü Teâlâ'nın kendilerine buğz ettiği üç kişi de şunlardır:

1 — Zina eden ihtiyar.

2 — Kibir sahibi fakir.

3 — Zulüm yapan zengin.

(Tirmizî, Hâkim)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
EN BÜYÜK İYİLİK

Ebû Hureyre radıyallahu anh anlatıyor:

Adamın biri:

— Ey Allah'ın Resulü, insanlardan kendisine iyi muamele yapmama en lâyık olan kimdir? diye sordu. Peygamber aleyhisselâm da:

— Anan, sonra anan, sonra yine anan; bundan sonra da babandır. Bunlardan sonra sırasıyle akraba ve taâllukatından sonra en yakın olan kimsedir, buyurdu.

(Müslim)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
ÇOCUKLARA ŞEFKAT

Ebû Hureyre radıyallahu anh şöyle anlatıyor:

Peygamber aleyhisselâm, torunu Hazreti Hasan'ı öptü. Yanında da sahâbîlerden Akra' bin Habis Teymî oturmaktaydı.

Akra':

— Benim on tane evlâdım var, bunlardan hiç birini öpmedim, dedi. Peygamber aleyhisselâm kendisine baktı ve:

— Şefkat ve merhamet göstermeyen kimseye, Allah da kendi rahmetini ihsan etmez, buyurdu.

(Buharî, Ebû Davud, Tirmizî)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
AKRABALIĞA RİAYET

Ebû Hureyre radıyallahu anh Peygamber aleyhisselâmın şöyle buyurduğunu anlatıyor:

Allahü Teâlâ kâinatı yarattığı zaman, yaratma işini tamamlayınca, «Rahim - akrabalık» kendisine riâyet edilmediği için şöyle söyledi:

— Şu benim halim, küsmüşlüğünden sana sığınan bir kişinin durumudur.

Bunun üzerine Allahü Teâlâ:

— Senin haklarına riâyet edene lütuf ve ihsanda bulunmaklığım, riâyet etmeyen ile de münasebetimi kesmekliğim, seni memnun eder mi? diye sordu.

Akrabalık:

— Evet, ey Rabbim, diye cevap verdi. Allahü Teâlâ da:

— İşte, bunu sana verdim, buyurdu.

Peygamber aleyhisselâm bunu anlattıktan sonra dedi ki:

— İsterseniz «Demek, idareyi ve iktidarı ele geçirdiğiniz zaman, akrabalık münasebetlerini parçalayıp, kesecek misiniz? Onlar, Allah'ın kendilerini rahmetinden kovup, sağırlaştırdığı ve gözlerini de kör ettiği kimselerdir.» (Muhammed Sûresi) mealindeki Âyeti okuyun!

(Buharî, Müslim)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
KOMŞULUK HAKKI

Ebû Hureyre radıyallahu anh anlatıyor:

Peygamber aleyhisselâm buyurdu ki:

— Vallahi îman etmiş sayılmaz, billahi îman etmiş sayılmaz, vallahi îman etmiş sayılmaz!

— Kim, ey Allah'ın Resulü! diye soruldu.

Peygamber aleyhisselâm:

— Şerrinden komşusunun emin olmadığı kimse, buyurdu.

(Buharî)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
ŞEREFİN SADAKASI

Abdurrahmaa bin Aclan radıyallahu anh anlatıyor:

Peygamber aleyhisselâm:

— Sizden biriniz Ebû Damdam gibi olmaktan âciz midir? diye sordu.

Sahabîler:

— Ebû Damdam kimdir? -dediler.

Allah'ın Resulü:

— O, sizden önceki ümmetler içinde olan bir kimsedir ki,- sabah kalktığında:

«Ey Allah'ım, ben şerefimi, beni söven kimselere sadaka olarak verdim» derdi. (Yani şerefin sadaka olarak verilmesi, bir kimsenin şerefini küçük düşürecek dedikoduları önceden afvetmesi demektir.)

(Ebû Davud)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
YENİLMEZ PEHLİVAN

Abdullah radıyallahu anh'ten şöyle anlatılıyor:

Peygamber aleyhisselâm:

— İçinizde kimi «rekûb» sayarsınız? diye sordu. Biz:

— Evlâdı olmayan kimseyi, diye cevap verdik.

Peygamber aleyhisselâm:

— Hayır, «rekûb» öyle kimse değildir. Asıl «rekûb» âhırete evlâd göndermemiş, yani hiç bir evlâdı vefat etmemiş olan kimsedir, buyurdu. Sonra:

— Güreşte en çok galib gelen kimi sayarsınız? diye sordu. Biz:

— Sırtı yere gelmeyen pehlivanı, dedik. Peygamber aleyhisselâm:

— Hayır, öyle değildir. Asıl, öfkelendiği zaman nefsine hakim olan kişi, en çok galip gelen ve sirtı yere düşmeyen pehlivandır, buyurdu.

(Müslim, Ebû Davud)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
ALLAH İÇİN SEVMEK

Ebû Hureyre radıyallahu anh Peygamber aleyhisselâmın şöyle buyurduğunu anlatıyor:

Bir adam başka bir beldede bulunan bir arkadaşını ziyaret etmek maksadıyla yola çıkmıştı. Allahü Teâlâ, adamın yolunda bir melek vazifelendirip, bekletti.

Adam, o melekle karşılaşınca melek kendisine:

— Nereye gidiyorsun? diye sordu. Adam:

— Şu beldede bir din kardeşim var, onu ziyaret için gidiyorum, diye cevap verdi. Melek:

— Onunla alâkalı yapacağın bir vazife mi var? diye sordu. Adam:

— Hayır, öyle bir şey yok, Allah için kendisini sevmemden başka bir işim yok, dedi.

Bunun üzerine o melek:

— Ben, senin o din kardeşini Allah için sevdiğin gibi, Allah'ın da seni sevdiğini sana bildirmek üzere vazifelendirilen, Allah'ın elçisiyim, dedi.

(Müslim)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
PEYGAMBERLER BİLE İMRENİR

Hazreti Ömer radıyallahu anh Peygamber aleyhisselâmın şöyle buyurduğunu anlatıyor:

Allah'ın kulları arasında öyle kimseler vardır ki, Peygamber ve şehîd olmadıkları halde, kıyamet gününde Allah nezdindeki mevkileri sebebiyle Peygamberler ve şehîdler de onlara gıpta edeceklerdir.

Sahabîler:

— Ey Allah'ın Resulü, bunların kimler olduğunu bize bildirir misin? diye sordular.

Resûlullah aleyhisselâm:

— Onlar, aralarında akrabalık olmadan ve alış - veriş münasebeti bulunmadan, Allah sevgisi ile sevişenlerdir, Allah'a yemin ederim ki, onların yüzleri nurdur ve kendileri nurdan yaratılmış minberler üzerindedirler. İnsanlar korktuğu zaman, onlar korkmazlar, insanlar hüzünlü oldukları zaman da onlar hüzünlü olmazlar.

(Ebû Davud)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
SAADET VESİLESİ

Ebû Hureyre radıyallahu anh, Peygamber aleyhisselamın şöyle buyurduğunu anlatıyor:

Allahü Teâlâ'nın bir kısım melekleri vardır ki, onlar yollarda gezer, zikir ve ibadet meclislerini ararlar.

Zikir ve ibadetle meşgul olan bir topluluk gördüler mi:

— Gelin, burada aradığınızı bulursunuz, diye biribirlerine çağırırlar. Bunun üzerine dünya semâsına melekler toplanıp kanatları ile onları kuşatırlar.

Sonra kullarının hallerini en iyi bilen Rableri, meleklere sorar:

— Kullarım ne diyor? Melekler:

— Seni teşbih ediyorlar, tekbir ediyorlar, hamd ve tazimde bulunuyorlar.

Allahü Teâlâ: "

— Onlar beni gördüler mi? diye sorar. Melekler:

— Hayır, seni görmediler, derler. Allahü Teâlâ:

— Beni görmüş olsalardı nasıl olurdu? diye sorar. Melekler:

— Seni görmüş olsalardı, daha çok ibadet eder, daha çok tazim ve teşbihte bulunurlardı, diye cevap verirler. Allahü Teâlâ:

— Benden ne diliyorlar? diye sorar. Melekler:

— Cenneti diliyorlar, derler. Allahü Teâlâ:

— Onlar cenneti gördüler mi? diye sorar. Melekler:

— Hayır, vallahi ey Rabbimiz, görmediler, derler. Allahü Teâlâ:

—— Görmüş olsalardı nasıl olurdu? diye sorar. Melekler:

— Görmüş olsalardı, iştiyakları daha çok olur, arzuları daha şiddetli olur, rağbetleri daha büyük olurdu, derler. Allahü Teâlâ:

— Onlar neden bana sığınıyorlar? diye sorar. Melekler:

— Cehennemden sığınıyorlar, derler. Allahü Teâlâ:"

— Onlar cehennemi gördüler mi? diye sorar. Melekler:

— Hayır, vallahi, görmediler, derler. Allahü Teâlâ::

— Görmüş olsalardı nasıl olurdu? diye sorar. Melekler:

— Görmüş olsalardı, ondan daha çok kaçarlar, daha çok korkarlardı, diye cevap verirler.

Allahü Teâlâ:

— Siz şahid olun ki, onları mağfiret etim, buyurur. Meleklerden birisi:

— Mecliste bulunan filan kişi onlardan değildir. Kendisinin bir işi sebebiyle oraya gelmiştir, diye söyler. Allahü Teâlâ:

— Onlar zikir ve ibadet meclisidir; yanlarına gelip oturan kimse de oradakilerin sebebi ile saadete erer, buyurur.

(Buharî, Müslim, Tirmizî)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
EN ÜSTÜN İBADET

Ebû Saîd radıyallahu anh anlatıyor:

Bir adam Peygamber aleyhisselâma:

— Kıyamet gününde, Allah nezdinde en faziletli ibadet hangisidir? diye sordu.

Allah'ın Resulü:

— Allah'ı çok, çok zikreden erkeklerle kadınlardır, buyurdu. Adam:

— Allah yolunda harbeden gaziden de daha faziletli midir bunların derecesi? diye sordu.

Peygamber aleyhisselâm:

— Gazi, kafir ve müşrikler ile kılıca kırılıp kana bulaşıncaya kadar kılıcı ile savaşsa, yine Allah'ı zikredenlerin derecesi ondan üstündür, buyurdu.

(Tirmizî)

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
[h=2]«İKİ CİHANDA İYİLİK İSTE»[/h][h=2][/h]Enes radıyallahu anh şöyle anlatıyor:

Peygamber aleyhisselâm müslümanlardan hasta olan bir kimsenin ziyaretine gitmiş idi. Hasta o kadar zayıflayıp küçülmüştü ki, âdeta bir civciv gibi olmuştu.

Peygamber aleyhisselâm kendisine:

— Bir şey için dua eder veya Allah'tan diler miydin? diye sordu. Adam:

— Evet; «ey Allah'ım bana ahirette vereceğin cezayı dünyada ver!» derdim, diye cevap verdi.

Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm:

— Sübhânellah, yapamaz miydin, yahut beceremez miydin, «ey Allah'ım bize dünyada ve ahirette iyilik ver, bizi cehennemden koru!» deseydin ya?! buyurdu.

Sonra Allah'ın Resulü bu kimseye dua etti; Allahü Teâlâ da sıhhatini bağışladı.

(Müslim, Tirmizî)

* * *
 
Üst Alt