..
..
MÜ’MİN OLMAK.
İnsanlar arasında genel bir ayırım var: Allah’a inanmayan kâfirdir,
inanan da mü’mindir. Kalın çizgilerle olay hep böyle
değerlendiriliyor. Oysa ki Kur’ân-ı Kerim, mü’min olmayı, üst
standartlarda bir olay olarak değerlendirmiş. Yani sadece Allah’a
inanmak mü’min olmak için kâfi değil; mü’min olmanın başlangıcını
teşkil ediyor.
Allahû Tealâ’ya yaklaşım kademelerinin tam 14’üncüsünde mü’min olmak,
Kur’ân-ı Kerim’imizde üç ayrı cepheden ele alınmış:
1- Kişinin kalbine imanın yazılması, kişiyi mü’min kılar. Allahû
Tealâ tarafından kişinin kalbine imanın yazılması,
2- O kişinin nefs tezkiyesine, ıslâh-ı nefse, yani amilüssalihata
başlaması onun mü’min olmasını ifade eder.
Ve Allah’ın bütün insanlara emri de zaten budur. Sırat-ı Müstakiym’in
üzerinde bulunmak, yani ruhunu Allah’a doğru harekete geçirmek. Seyrü
Sülûk adlı bir yolculukla Allah’a ulaşmak üzere.
Öyleyse bugün 14’üncü basamakta bir insan mü’min olur. Beraberce
basamaklara bakalım:
Başlangıç basamağı bir insanın etrafındaki olaylardır. Her an
etrafımızda bir takım olaylar cereyan ediyor. Allahû Tealâ herkesin
etrafındaki olayı başkalarından farklı bir şekilde dizayn eder.
Muradı; Allah’ın irşad yoluna doğru olan meyilin bütün insanlarda
oluşmasıdır. O meyilin oluşması için muhtelif idrak kedemelerinde
yarattığı insanların etrafında öyle olaylar cereyan ettirir ki, o
insanları eşit şartlara getirir. Yani, herkes yarış için kulvara eşit
şartlarda girer. İşte bunu temin edecek olan insanların çeşitli
seviyelerdeki muhakeme yetkilerinin eşit noktaya ulaşmasıdır. Bu da
ancak insanların etrafında Allah’ın farklı olaylar yaratmasıyla
mümkündür. Dehr suresinin 3’üncü âyet-i kerime’sinde Allahû Tealâ
diyor ki;
Allah insanlara hidayet yollarını gösterir. Sonra da diyor, dileyen
şükredenlerden olur; dileyen küfredenlerden olur.
İşte biz insanlar etrafımızda olaylar cereyan ettikçe bu olayları
mukayese ederiz. Yani birbirene kıyas ederiz. Ondan sonra daha üst
seviye bir incelemeye gireriz. Bu ikincinin adına muhakeme diyor
Allahû Tealâ. Yani, hüküm istihsal etmek üzere, olaylardan hükün
çıkarmak üzere onları daha ciddi bir değerlendirmeye tâbî tutarız.
Bu muhakemenin neticesinde bütün insanlar için mantık oluşur. Her
insanda da mantık onun tecrübelerine, onun geçirilmiş hayat
olaylarına göre taayyün eder. Böyle bir statü içersinde bir insanın
mantığını oluşması demek ki onun etrafında cereyan eden olaylara sıkı
sıkıya bağlı. Çünkü onun tecrübeleri kendi geçirdiği olaylardan
esinlenerek vücuda gelecektir.
İşte insanoğlu demek ki, mukayeseden, muhakemeden sonra bir mantık
dizaynı içersinde hükmünün veriyor. Bu hüküm iki ayrı standartda
teşekkül edebilir;
Ya insanoğlu Allah’ın irşad yoluna doğru bir meyil duyacaktır,
Veya şeytanın gay yoluna doğru bir meyil duyacaktır.
İşte bu hususlar iki ayrı âyet-i kerime ile anlatılmış:
Birinci âyet-i kerime Araf suresinin 146’ncı âyet-i kerimesi. Allahû
Tealâ diyor ki:
O insanlara Allah âyetlerinin gerçek anlamlarını ifade etmekten sarfı
nazar eder ki, onlar yeryüzünde haksız yere gururla dolaşanlardır.
Onlara Alah’ın bütün âyetlerini söyleseniz inanmazlar; onlar Allah’ın
irşad yolunu gördükleri halde onu kendilerine yol ittihaz etmezler,
onlar şeytanın gay yolunu gördükleri zaman, dalâlet yolunu gördükleri
zaman, cehenneme götürecek olan yolu gördükleri zaman onu kendilerine
yol edinirler diyor, Araf suresi 146’ncı âyet-i kerime.
İşte böyle olan insanlar 2’nci basamaktan asla yukarıya çıkamazlar.
Olayları muhakeme etmişlerdir; mantık süzgecinden geçirmişlerdir. Ama
onların mantığı kendi akıllarının gerektirdiği istikamette bir hüküm
oluşturmuştur. O hüküm de Allah’ın irşad yoluna doğru bir meyil
duymak değildir; ne yazık ki şeytanın dalâlet yoluna doğru, cehennem
yoluna doğru bur ilgi duymaktır, bir eğilim duymaktır. Bu insanlar
bundan sonraki 26 tane basamağın hiçbirisini aşamayacaklardır.
Bir insanın Allah’a yaklaşım basamakları Kur’ân-ı Kerim’imizde 28
tane olarak dizayn edilmiş ve bu dizayn VEL ASR suresinde 4 tane
yedili basamak olarak ifade edilmiş. Şöyle söylüyor Allahû Tealâ:
Vel Asr: Asra yemin ederim,
İnnel’insâne lefiy hüsr: İnsanlar muhakkak ki hüsrandadırlar,
İllelleziyne âmenû: Ama amenu olanlar hariç,
Bir insan amenu oluncaya kadar 7 tane basamaktan geçiyor. Amenu olmak
ilk 7 basamağı ifade ediyor. Devam ediyor Vel Asr suresi:
Ve amilûssâlihat: Ve ıslâh edici amellerde bulunanlar hariç,
İkinci 7 basamakta kişi amenu olmaktan, ıslâh edici amellere
başlamaya ulaşıyor. Devam ediyor Vel Asr suresi:
Ve tevâsav bilhak: Hakkı tavsiye edenler,
Üçüncü 7 basamakta insan ruhu Allah’a ulaşıyor, Hakka ulaşıyor ve
Hakkı tavsiye edebilecek duruma geliyor.
Ve tevâsav bissabr: Dördüncü 7 basamakta da kişinin nefsindeki bütün
afetler yok oluyor. Bu arada sabırsızlık afeti de yok oluyor, yerini
ruhun sabır hasleti alıyor ve kişi sabrı tavsiye edecek duruma
geliyor.
İşte Vel Asr suresi 4 tane 7 basamaktan oluşan bir bütün vücuda
getiriyor; 7, 14, 21, 28 basamak... Amenu oluş, ıslâh edici amellere;
nefs tezkiyesine başlamak, Hakkı tavsiye edecek duruma gelmek ve
sabrı tavsiye edecek duruma gelmek...
Biz şu anda bunlardan ilk 7 basamağı anlatıyoruz. Demek ki bu 7
basamağın iki tanesinde, birincisinde olaylar var; ikincisinde de
olayların muhakemesi, mukayesesi ve bir hükme varış var.
Üçüncü basamak bu hükmün pozitif olması halinde geçerlidir. Yoksa
hiçbir zaman o kişi üçüncü basamağa ve ondan sonraki basamaklara
ulaşamaz. Bakara suresinin 256’ncı âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ
diyor ki:
"lâ ikrâhe fiyddiyni: Dinde zorlama yoktur,