Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Namaz üç Vakittir (sabah, Akşam, Yatsi)

Kur'an Ehli

New member
Katılım
26 Ara 2005
Mesajlar
99
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Uzun bir aradan sonra tekrar foruma yazalım. Bugün çok önemli bir konuya değinmek istiyorum.

Namaz vakitleri müslümanlar için tam bir muaamma.bu konuda iki TEMEL farklı görüş var.birincisi ÜÇ vakit diyenler ikincisi 5 vakit diyenler.üç cüler: sabah orta akşam var diyorlar.beş cilerin yorumu ise malumunuz….

Ben bu konu hakkında ciddi bir araştırma yaptım.Çünkü iki görüş de beni tam anlamıyla tatmin etmedi.

Şimdi namaz vakitlerinin geçtiği ayetlere bakıp iki görüşün yorumlarına ve şahsımın yorumuna bakalım.


Namazı bitirdiğiniz zaman ayakta, oturarak ve uzanarak ALLAH'ı anın. Güvene kavuştuğunuzda namazı gözetiniz. Namaz, inananlar üzerine belirli vakitlerde farz kılınmıştır.

Nisa :103


Bu ayet üzerinde herkes ittifak halinde ben dahil.yani namaz belli vakitlerde farzdır.

Güneşin sarkmasından, gecenin kararmasına kadar namaz kıl. Fecir(sabah) vakti Kuran'ı, fecir(sabah) vakti Kuran’ına tanık olunur.

17 İsra Suresi 78


bu ayette de iki farklı yorum var beşciler güneşin sarkmasından gecenin kararması vaktine öğle vakti diyorlar zorlamayla.üçcüler ise akşam olduğunu söylüyorlar.bende üçcülerle aynı fikirdeyim.ayet net akşam işa vaktini işaret ediyor.ayrıca sabah kuran okumak da farz.Bu da ayette belirtilmiş.

Gündüzün iki tarafında ve gecenin yakınlarında namaz kıl. Güzellikler çirkinlikleri giderir.

11 Hud Suresi 114


Bu ayette üççüler gündüzün iki ucunun sabah ve akşam gecenin yakınları ifadesini ise es geçip akşama vurgu olduğunu iddia ediyorlar.Fakat beşciler ise burada üç vaktin belirtildiğini gündüzün iki ucunun sabah ve akşam;gecenin yakınları ifadesinin ise yatsı vakti olduğunu iddia ediyorlar.Bende aynen beşçilere katılıyorum.ayet bana göre üç vakti işaret ediyor sabah akşam yatsı.

Namazları koruyun. Ve vusta (orta, en iyi) namazı da.

2 Bakara Suresi 238


Şimdi kızılca kıyametin kopduğu ayete geldik.vusta kelimesinin orta demek olduğu malumumuz.fakat bana göre iki ekolde bu orta kelimesini manupile ediyorlar.daha öncede belirttiğim gibi beşciler buraya kadar dört vakit çıkardılar sabah öğle akşam yatsı ve bunların ortasıda ikindi yani onlara göre vusta ikindiye işaret ediyor.beşcileri mazur görüyorum çünkü onların en büyük amaçları hadislerdeki beş vakti ne olursa olsun kurana yamamak.

Üçcüler ise bu konuda mantık dogmalarına mağlup oluyorlar.onlar için orta mutlaka gün ortasında olmalı.ALLAH katında zaman kavramının bizim zamanımızdan farklı olduğunu unutarak….ve bu yüzden hud 114 deki açık olan yatsı namazını inkar ediyorlar,çünkü kabul etseler namaz dört vakit olacak ve dördün ortası olmadığından iddiaları otomatikman çökecek ve böylece sırf iddialarını desteklemek için vustanın sabah ve akşam arasında nerde olursa olsun gibi garip bir zaman dilimi içinde olduğunu iddia ediyorlar.ve ayrıca savlarını desteklemek içinde bu ayeti çarpıtıyorlar.

Ey iman edenler! Yönetiminiz altındakilerle, ergenlik yaşına gelmemiş olanlarınız sizden üç vakitte izin istesinler. Fecir(Sabah) namazından önce, öğle vakti elbisenizi çıkardığınızda, işa(akşam) namazından sonra. çıplak olabileceğiniz üç vakittir bunlar.

24 Nur Suresi 58


Fakat bu ayet net bir şekilde sabah ve akşam namazını belirtiyor ancak öğle vaktinde ise bir namaz olduğu fikrine ulaşmak çok zor.benim tanıdığım çıplak namaz kılan tek bir kişi var o da edip yüksel.edip yükselin bu yoruma ulaşması mantıklı fakat diğerlerine ne demeli?

Ben buraya kadar olan ayetlerde üç vaktin ismini zikrettim sabah akşam ve yatsı.o zaman vusta(orta) hangisi tabi ki çok basit yeter ki ön yargılarımızdan kurtulalım.vusta net bir şekilde akşam vaktidir.yani 2:238 ayeti yeni bir vakti değil zaten olan bir vakti akşamı vurguluyor.,isra :78 de olduğu gibi.

Zaten kanımca namazın kaç vakit olduğu ne üçcülerin iddiasına göre önce ikiydi sonra vusta ile üç oldu.nede beşcilerin mirac yalanıyla pazarlık sonucunda beş oldu.ALLAH tek bir ayetle hud:114 le üç vakti verdi ve diğer ayetler sadece bu vakitleri destekledi.

Not: Bunlar tamamen benim görüşlerimdir. Herkes bizzat bu konuyu kendisi araştırmalı, benim dediğime direk doğru ya da yanlış kabul etmemelidir. En doğrusunu Allah bilir.
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
sevgili kardeşim sen fikrini beyan etmişsin inşallah bende kabul etmiş olduğum fikirleri beyan edicem dileyen kabıl eder dileyen etmez biraz uzun olucak ama sabır ile okuyanlar gerek namazın beş vakitinin hiklmetini gerek işin sırrını bence çöezebilirler
KUR’AN:-I KERİMDE NAMAZ BAHSİ

Nisa-103. Namazı bitirince de ayakta, otururken ve yanınız üzerinde yatarken (daima) Allah'ı anın. Huzura kavuşunca da namazı dosdoğru kılın; çünkü namaz müminler üzerine vakitleri belli bir farzdır.

İbrahim-31. İman eden kullarıma söyle: Namazlarını dosdoğru kılsınlar, kendisinde ne alışveriş, ne de dostluk bulunan bir gün gelmeden önce, kendilerine verdiğimiz rızıklardan (Allah için) gizli-açık harcasınlar.

Bakara-3. Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.

Bakara-277. İman edip iyi işler yapan, namaz kılan ve zekât verenler var ya, onların mükâfatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmezler.
Hac-35. Onlar öyle kimseler ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer; başlarına gelene sabrederler, namaz kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah için) harcarlar.

Ankebut-45. (Resûlüm!) Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.

Nisa-142. Şüphesiz münafıklar Allah'a oyun etmeye kalkışıyorlar; halbuki Allah onların oyunlarını başlarına çevirmektedir. Onlar namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah'ı da pek az hatıra getirirler.

Bakara-153. Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir.

HADİS-İ ŞERİFLERDE NAMAZ BAHSİ
1- Abdullah b. Mes'ud (ra) Resulullah (sav)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etti:
"(İşlediğiniz günahların ateşiyle) yandıkça yanarsınız. Sabah namazını kıldığınızda namaz o ateşi söndürür. Sonra (işlediğiniz günahların ateşiyle) yine yanar, yandıkça yanarsınız. Öğle namazını kıldığınızda bu namaz o ateşi söndürür. Sonra (işlediğiniz günahların ateşi) sizi yaktıkça yakar. İkindi namazını kıldığınızda bu namaz onu söndürür. Sonra (işlediğiniz günahların ateşiyle) yanar kavrulursunuz. Akşam namazını kıldığınızda bu namaz onu söndürür. Sonra (işlediğiniz günahların ateşine) yandıkça yanarsınız. Yatsı namazını kıldığınızda namaz onu söndürür. Günahlarınızı affettirir. Sonra uyursunuz, artık uyanıncaya kadar üzerinize günah yazılmaz." (Tergib ve Terhib 1, 349)
2- Enes b. Malik (ra)'den Resulullah (sav)'ın şöyle buyurduğu rivayet edildi:
"Allah'ın insanlara dinlerinde ilk farz kıldığı ibadet namazdır. Son olarak kalacak olan da namazdır. İlk sorulacak ibadet de namazdır." Allah (cc):
"Kulumun namazına bakın" buyurur.
"Şayet namaz tam olarak kilinmiş ise tam olarak yazilir. Kilinmamiş namazlari var ise" Allah.
"Kulumun nafile olarak kıldığı namaz var mı bakın?" der. Eğer nafile olarak kıldığı namazı var ise farz namazları, bu nafile namazlardan tamamlanır." Sonra Allah (cc):
"Kulumun zekatı tam olarak verilmiş mi bakın?" der.
"Zekat tam olarak verilmiş ise tam olarak verilmiş diye kaydedilir. Şayet tam olarak verilmeyip, noksani varsa;" Allah.
"Bakınız, nafile sadakası var mı?" der:
"Eğer nafile sadakası varsa, farz olan zekatı ondan tamamlanır. (Tergib ve Terhib 1, 359)
3- Sa'd b. Ebi Vakkas (ra) der ki:
"İki kardeş vardı. Birisi diğerinden kırk gece önce öldü. Bunlardan birinin fazileti Resulullah (sav)'ın yanında anlatılınca" Resulullah (sav):
"Diğeri müslüman değil miydi?" buyurdu.
"Müslümandı ve zararı da yoktu" dediler.
Bunun üzerine Resulullah (sav).
"Onun namazının hangi derecelere ulaştırdığını siz nereden bilebilirsiniz? Gerçekten namaz, birinizin kapısı önünden akan tatlı, bol suyu olan bir nehire benzer. Oraya her gün beş defa dalarak yikansa, bu onda bir birakir mi dersiniz? Zira siz namazinin onu hangi derecelere ulaştirdigini bilmezsiniz." (Tergib ve Terhib 1, 362)
4- Katip Hanzala (ra) " Resulullah (sav)'ı şöyle buyururken işittim" dedi:
"Kim beş vakit namazi rükularini, secdelerini tam yaparak vaktinde kilar ve namazlarin Allah tarafindan emredildigini bilirse, cennete girer, veya başka bir rivayette ona cennet vacip olur yahut o cehenneme haram olur." (Allah ona hiç azap etmez) buyurmuştur. (Tergib ve Terhib 1, 368)
5- Ebu Hüreyre (ra) Resulullah (sav)'ın:
"Kul, secde ederken yüce güçlü Rabbine daha yakındır. Bu itibarla (secdede) çok dua edin", buyurduğunu rivayet etti. (Tergib ve Terhib 1, 371)
NAMAZI ILK VAKTINDE KILMANIN FAZILETI
6- Abdullah b. Mesud (ra) der ki: Resulullah (sav)'a:
"Yüce Allah katında hangi amel daha sevimlidir?" dedim:
"Vaktinde kılınan namaz" buyurdu.
"Sonra hangisi?" dedim.
"Ana babaya itaat" diye cevap verdi:
"Daha sonra hangisi" diye sordum.
"Allah yolunda cihad" dedi. (Tergib ve Terhib 1, 380)
CEMAATLE NAMAZ KILMANIN FAZILETI
7- Ebu Hüreyre (ra) Resulullah (sav)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etti:
"Bir zatın cemaatle kıldığı namaz, evinde ve alışveriş yerinde kıldığı namazdan yirmibeş kat daha fazladır. Zira güzelce abdest aldıktan sonra sırf namaz kılmak niyetiyle camiye gitmek için yola çıkarsa, atmış olduğu her adımla rütbesi bir derece artar ve bir günahı silinir. Namazı kıldığında, camide olduğu ve abdestini bozmadığı sürece" melekler ona devamlı:
"Ya Rabbi! Ona rahmet et. Ya Rabbi! Ona acı! Diye dua derler.
"Bu kimse namazı beklediği sürece namazda sayılır." (Tergib ve Terhib 1, 386)
YATSI VE SABAH NAMAZLARINI CEMAATLE KILMANIN FAZILETI
8 - Müslim'in bir rivayeti de şöyledir:
"Allah'a yemin ederim ki, ben bir zata emredeyim müslümanlara namazı o kıldırsın, sonra cemaatle namaz kılmayan kişileri gidip odun demetleriyle evlerini üzerlerine yakmalarını onlara emredeyim, istedim. Onlardan biri semiz bir kemik bulacağını bilse, yatsı namazına gelirdi."
İmam Ahmed bu hadisi şöyle de rivayet etmiştir (Tergib ve Terhib 1, 400)
ÖZÜRSÜZ CEMAATI TERKETMEMEK
9- Ebu'd-Derda (ra) "Resulullah (sav)'ı şöyle buyururken işittim" dedi:
"Şehir veya köyde her nerede olursa olsun, üç kişi birarada olur namazi cemaatle kilmazlarsa, onlara şeytan hakim olur. Öyleyse namazi cemaatle kilin. Zira sürüden ayrilan koynunu kurt yer."
İbn Rüzeyn "Camii"nde şunu ilave etmiştir.
İnsanın kurdu da şeytandır. Başbaşa kalırsa onu yer." (Tergib ve Terhib 1, 407)
NAMAZI KILDIKTAN SONRA DIGER NAMAZA HAZIR OLANIN FAZILETI
10- Enes (ra) der ki: "Bir gece Resulullah (sav) yatsı namazını gece yarısına kadar tehir etti. Namaz kıldıktan sonra yüzünü dönerek:
"Namazı beklediğiniz andan itibaren namazda sayılıyorsnuz" buyurdu. (Tergib ve Terhib 1, 420)
NAMAZLARDAN SONRA ZIKIR ve DUA
11- Enes b. Malik (ra)'den Resulullah (sav)'ın şöyle buyurduğu rivayet edildi:
"Kim sabah namazını cemaatle kılar, sonra güneş doğuncaya kadar oturarak Allah'ı zikreder, sonra iki rekat namaz kılarsa ona tam bir hac ve bir umre sevabı verilir." (Tergib ve Terhib 1, 434)
12- Ebu Zerr (ra)'den Resulullah (sav)'ın şöyle buyurduğu rivayet edildi:
Kim sabah namazının sonunda diz çökerek konuşmadan önce on kere:
"Lailahe illallahu vahdehu la şerike lehu, lehül-mülkü ve lehül-hamdü, yuhyi ve yümitü vehüve ala külli şey'in kadir" derse Allah ona on sevap yazar ve on günahini siler, on derece yükseltir. Bu söyledigi gün akşama kadar bütün zararli şeylerden korunur. Şeytandan gelebilecek zararlardan muhafaza edilir. O gün Allah Taala'ya şirk koşmaktan başka hiçbir günah ona zarar vermez (Tergib ve Terhib 1, 440)
13- Haris b. Müslim et-Teymi (ra) der ki: Bana Resulullah (sav) dedi:
Sabah namazını kılınca dünya kelamı konuşmadan önce yedi defa:
"Allahümme ecirni mine'n-nar" diye dua et. O gün ölürsen Allah ateşe karşi seni himayesine alir.
Akşam namazini kilinca dünya kelami konuşmadan yedi defa: "Allahümme ecirni mine'n-nar" diye dua et. O gece ölürsen Allah ateşe karşi seni himayesine alir." (Tergib ve Terhib 1, 441)
ADABINA RIAYET EDEREK IMAMLIK YAPMANIN FAZILETI
14- Abdullah b. Ömer (ra)'den Resulullah (sav)'ın şöyle buyurduğu rivayet edildi:
Kim bir cemaate imam olursa Allah'dan korksun ve bilsinki, o namazı eksiksiz ve güzel kıldıracağına kefil olmuştur ve kefili olduğu şeyden mesuldür. Güzel kıldırırsa arkasında namaz kılanlar kadar sevap alır. Ve onların sevabında da hiç eksilme olmaz. Fakat namazda bir eksiklik yaparsa günahı kendisine olur." (Tergib ve Terhib 1, 450)
NAMAZDA SAFLAR
15- Enes (ra) "Resulullah (sav) şöyle buyurdu" dedi:
"Saflarınızı sık tutunuz, aradaki boşlukları doldurunuz ve bir hizada durunuz. İrade ve kudretiyle yaşadığım Allah'a yemin ederim ki, şeytanın, kuzu gibi safın boşluklarına girdiğini görüyorum." (Tergib ve Terhib 1, 459)
CEMAATLE NAMAZ KILARKEN VE DUA EDERKEN "AMIN" DEMENIN FAZILETI
16- Ebu Hüreyre (ra)'den Resulullah (sav)'ın şöyle buyurduğu rivayet edildi:
"İmam "gayri'l-magdubi aleyhim vele'd-dallin" dediğinde "amin" deyin. Zira kimin "amin" demesi meleklerin "amin" demesine rastlarsa, geçmiş günahları bağışlanır." (Tergib ve Terhib 1, 473)
ADABINA UYGUN NAMAZ KILMAK
17- Ebu Hüreyre (ra)'den Hz. Peygamber (sav)'in şöyle buyurduğu rivayet edildi:
Biriniz imamdan önce, rükü veya secdelerden başini kaldirdigi zaman Allah'in onun başini merkep başina veya şeklini merkep şekline çevirmesinden korkmuyor mu?" (Tergib ve Terhib 1, 480)
18- Ebu Mes'ud el-Bedri (ra) der ki; Resulullah (sav):
Bir kişinin sirti rüku ve secdelerle düzgün olmadikç namazı eksik kalir" buyurdu. (Tergib ve Terhib 1, 482)
19 - Mutarrif, babasından şöyle naklediyor:
"Resulullah (sav)'ı namaz kılarken gördüm: Göğsünde ağlamaktan meydana gelen ve tıpkı değirmen sesine benzer bir inilti vardı."
Nesai'nin rivayeti şöyledir: - "Resulullah (sav)'ı namaz kılarken gördüm. İçinde tıpkı kaynayan tencerenin sesi gibi ses duyuluyordu, yani ağlıyordu. (Tergib ve Terhib 1, 500)
20- Ebu Hüreyre (ra) Resulullah (sav)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etti:
"Sizden biri, Rabbiyle münaceatta iken (namaz kılarken) kardeşinin önünden geçtiğinde, kedisine ne kadar günah olacağını bilse, olduğu yerde yüz sene durmayı attığı bir adıma tercih ederdi." (Tergib ve Terhib 1, 518)
NAMAZI KASTEN TERKETMEMEK
21- Büreyde (ra): "Resulullah (sav)'ı şöyle buyururken işittim" dedi:
"Bizimle kafirler arasında belli başlı fark, namazdır. Kim namazı terk ederse, kafir olur." (Tergib ve Terhib 1, 521)
AKSAM NAMAZININ SÜNNETI
22- Ammar b. Yasir oğlu Muhammed anlatıyor:
Babam Ammar b. Yasir'in akşamdan sonra altı rekat namaz kıldığını gördüğümde:
"Habibim Resulullah (sav)'ın akşamdan sonra altı rekat namaz kıldığını gördüm. O şöyle buyurdu; dedi:
"Kim akşamdan sonra altı rekat namaz kılarsa günahları deniz köpüğü kadar da olsa bağışlanır (Tergib ve Terhib 2, 6)
VITIR NAMAZI
23- Harice b. Huzafe (ra) anlatıyor. Bir gün Resulullah (sav) yanımıza gelerek şöyle buyurdu.
"Bir namazla Allah (cc) size yardım ettiki. O namaz sizin için kırmızı develerden (kıymetli maldan) daha hayırlıdır. O namaz vitir namazıdır. Onun vaktini size kolay olsun diye yatsı ile tanyeri ağarıncaya kadar uzattı." (Tergib ve Terhib 2, 12)
GECE KALKMA NIYETIYLE ABDESTLI YATMANIN FAZILETI
24- İbn Ömer (ra) Resulullah (sav) şöyle buyurdu dedi:
"Bir kimse abdestli olarak yatarsa geceyi bir rahmet meleği ile geçirir. O kişi uyanır uyanmaz melek: "Allah'ım! Falan kulunu bağışla çünkü o geceyi abdestli geçirdi" diye dua eder. (Tergib ve Terhib 2, 13)
GECE NAMAZI KILMANIN FAZILETI
25- Mugire b. Şu'be (ra) anlatiyor: "Hz. Peygamber (sav) ayaklari şişinceye kadar (gece) ibadet yapardi." Ona:
"Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarini bagişladi (neden bu kadar çok ibadet ediyorsun)" denildi. Resulullah (sav):
"Ben de şükreden bir kul olmayayim mi?" buyurdu. (Tergib ve Terhib 2, 39)
26- Cabir de (ra) "Resulullah (sav)'ı şöyle buyururken işittim" dedi:
"Gece bir saat vardır ki, bu saate Allah'dan dünya ve ahiret işiyle ilgili bir hayır isteyen müslüman kul bu saatte rastlarsa mutlaka istediği kendisine verilir. Bu, her gece olur." (Tergib ve Terhib 2, 41)
27- Ebu Ümame el-Bahili (ra)'den Resulullah (sav)'ın şöyle buyurduğu rivayet edildi:
"Gece ibadetine devam ediniz. Zira o, sizden önceki salih kişilerin adetidir. Rabbinize yaklaşmaya, günahlarin yok olmasina, günah işlemekten uzak kalmaya sebep olur." (Tergib ve Terhib 2, 41)
HACET NAMAZI
28- Abdullah b. Ebu Evfa (ra), Resulullah (sav)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etti:
"Kim Allah'tan veya bir insandan istekde bulunacaksa güzelce abdest alsın, iki rekat namaz kılsan sonra Allah'a hamdetsin, Resul-i Ekrem (sav)'e salavat-ı şerife getirsin sonra şöyle dua etsin: "Hilm ve kerem sahibi Allah'tan başka ilah yoktur. Büyük, arşın maliki Allah'ın şanı ne yücedir. Bütün alemlerin Rabbi Allah'a hamdederim. Allah'ım! Senden cennetine girdirecek bağışlaman için gerekli amelleri yapmamı, bütün iyi amelleri başarmamı, günahlarımın hepsinden kurtulmamı dilerim. Bende bağışlamadığın bir günah, dağıtmadığın bir üzüntü ve razı olacağın yerine getirmediğin bir dilek bırakma. Ey merhametlilerin en merhametlisi!" (Tergib ve Terhib 2, 120)
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
CUMA NAMAZINA GITMEK VE CUMA NAMAZINI KILMAK
29- Ebu Hüreyre (ra) Resulullah (sav)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etti:
"Kim güzelce abdest alır, sonra cumaya gider, hutbeyi dinler ve sessiz durursa, o cuma ile diğer cuma arasında ve fazladan üç gün içinde işlemiş olduğu günahları bağışlanır. Kim hutbe okunurken çakıl ve benzeri şeylerle oynarsa boşa emek çekmiş olur." (Tergib ve Terhib 2, 12)
30- Avf oğlu Amr el-Müzeni (ra)'den Resul-i Ekrem (sav)'in şöyle buyurduğu rivayet edildi:
"Cuma günü bir saat vardır. Kul bu saatte Allah (cc)'dan birşey dilerse Allah (cc) dilediği şeyi ona mutlaka verir." Ashap:
"Ya Resulullah o saat hangi saat?" dediler.
"Namaz kılınmaya başlandığı andan bitinceye kadar olan zamandır" buyurdu. (Tergib ve Terhib 2, 143)
31- Enes (b. Mâlik) radiya'llâhu anh'den:
Şöyle demiştir: Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Secde ederken (secdenizi) yolunda yapınız. (Namaz kılan kimse) kollarını köpek gibi yere yaymasın. Tükürdüğü vakit de ne önüne, ne sağına tükürsün. Çünkü o, Rabbi ile münâcât ediyor. (Buhari 320)
32- Ebû Berze (Nadle b. Ubeyd-i Eslemî) radiya'llâhu anh'den:
Şöyle demiştir: Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem sabah namazını her birimiz yanında oturanı tanıyacak kadar aydınlık olduğu zaman kıldırır, bu namazda altmıştan yüz âyete kadar okurdu. Öğlen namazını güneş (mağribe doğru) meylettiği vakitte kıldırırdı. İkindiyi de (öyle bir saatte kıldırırdı ki,) birimiz (namazdan sonra mescitden) Medîne'nin en uzak yerine gider (evine) dönerdi de güneş henüz dipdiri bulunurdu.
(Ebû Berze) demiş ki: (Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem) yatsı namazını gecenin (ilk) sülüsüne -sonradan deyişine göre yarısına- kadar te'hirde beis görmezdi. (Buhari 324)
33- Abdullâh b. Abbâs radiya'llâhu anhümâ'dan:
Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem'in sabah namazından sonra güneş işrâk edinceye kadar, ikindi namazından sonra da gün batıncaya kadar namaz kılmaktan nehiy buyurmuş olduklarına benim yanımda şahâdet etmişlerdir. (Buhari 346)
34- Ebû Katâde (Hâris b. Rıb'iyy) radiya'llâhu anh'den:
Şöyle demiştir: Bir gece Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem ile birlikde yolculuk ediyorduk. İçimizden biri. "Yâ Resûlâ'llâh, gece sonu emretsen de konak etsek!" dedi. (Cevâben): "Korkarım uyuyakalıp namazı kaçırırsınız." buyurdu Bilâl (radiya'llâhu anh): "Ben sizi uyandırırım." dedi. Yattılar. Bilâl de arkasını râhilesine (yâni bindiği deveye) daya(yıp bekle)di. (Derken) gözleri kapanıp (o da) uyuyakaldı. Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem uyandığı zaman hâcib-i şems gözükmüştü. "Bilâl, dediğin nerede kaldı?" buyurdu. (Bilâl:) "Bana bu güne gelinceye kadar bunun gibi (ağır) bir uyku basmış değil." dedi. (Bunun üzerine) Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Allâhu Teâlâ istediği zamanda ruhlarınızı kabzetti. (Yine) istediği zamanda geri çevirdi. Bilâl, kalk, ezan oku. (Bunun üzerine) Bilâl halkı namaza da'vet etti yâni ezan okudu. (Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem) abdest aldı. Güneş yükselip bembeyaz olduğu vakitte de kalktı, namazı kıldırdı. (Buhari 352)
35- Enes b. Mâlik radiya'llâhu anh'den:
Şöyle demiştir: Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Her kim bir namazı (kılmayı) unutursa (onu) hatırladığında kılsın. Onun bundan başka keffâreti yoktur. (Buhari 354)
36- Ebû Bekre (Nüfey' İbn-i Hâris) radiya'llâhu anh'den:
Şöyle demiştir: (Bir def'a) Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in yanında idik. (Derken) güneş tutuldu. Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem (acele ile ve) ridâ-yı şerîfini ardından sürükleye sürükleye (kalkıp yürüdü) ve (Mescid-i Saâdet'e) girdi. Biz de girdik. Güneş zulmetten sıyrılıncaya kadar (orada) bize iki rek'at (namaz) kıldırdı.
Sonra: "Güneş ile ay hiçbir kimsenin mevtinden dolayı münkesif olmaz. (Bunların böyle münkesif olduklarını) gördüğünüzde başınıza gelen bu hâl zâil oluncaya kadar (hemen) namaza durup duâya koyulunuz" buyurdu. (Buhari 547)
37- Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den şöyle rivâyet edilmiştir:
Resûl-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurmuştur ki:
Sizin biriniz (gece) uyuyunca Şeytan onun boyun köküne üç düğüm düğümler. Her düğüm (yerine): "Senin için uzun bir gece vardır, rahat uyu" (diyerek eliyle) vurur. O kimse uyanıp (Kur'ân okuyarak, tesbîh ve tehlîl ederek) Allâh'ı anarsa, bir düğüm çözülür. Abdest alırsa, bir düğüm daha çözülür. Namaz da kılarsa, Şeytânın düğümlerinin hepsi çözülür. Artık o teheccüd sâhibi düğümü çözük ve gönlü hoş ve neş'eli bir halde sabâha dâhil olur. Fakat zikretmez, ve abdest alıp namaz kılmazsa gönlü kirli ve uyuşuk bir halde sabaha girer. (Buhari 588)

TEHECCÜD
* Herkesin gaflette olduğu zaman, arkadaşlarınız geceyi bölüp, hiç olmazsa iki rekat namaz kılarak Allah'a yönelmeleri gerekmektedir, Ancak böyle, belaların ref'ine paratoner olunur inancındayım.
* Tabiin döneminde bin rekat namaz, Kur'an 1-1.5 saatte hatmediliyordu. İhtimal bast-ı zaman. Kimisi savm-ı Davud tutar, kimisi hacca, umreye gider ve Allah'ın rızasını arar.
* İki yönüyle zarar. İbadetlerin en faziletlisi, devamlı olanıdır. Mermeri aşındırır. Kırk gün (bir saat) hiç ara vermeden namaz ve içinizi dökün, nasıl ilahi nurların parladığını göreceksiniz. Bu işi kırk sene yapan var. Yoksa büyükleri bilemeyiz, BSNRA'yı tanıyamayız. İlahi nurlar kırk gün.
* En iyi şeylerden bile şüphelenmek gerekir. Evvabin tevbe yapanların kılıdığı namazdır. Teheccüd de kabrin ışığıdır. Fecr vaktinde zikir çekmek, bunların hepsi tavsiye edilir. Allah’a (cc) yaptığımız ibadetlerde bile “acaba çıkarımızı mı düşünüyoruz?” diye düşünmeliyiz.
* Efendimizin namaz farz olduktan sonra ayakları şişinceye kadar namaz kılması namazın önemini gösterir.
* Namaz miraçtır. Ama herkes aynı şekilde hissedemeye bilir. Mümin için namazı her zerresi ile duyup kılmak bir maksattır.
* Teheccüt namazını cemaatla kılın. En az haftada bir tespih namazı kılın Gece namazları berzahın kapısını açar. Berzak kapısı kapalı olan her zata bir şey anlatılamaz. Allah Resulü (sav) buyuruyor:"İbni Ömer ne iyi insandır. Ama bir de gece namazı olsa."
* Namaz ahirette insan şeklinde temessül eder. Binalarda Kabe, insanlarda sevgilimiz (sav.), ibadetlerde ise namaz hususidir. Çok kılmakla namaz zevkine ulaşılır. Bir günlük kaza vasat, l00 rekat arası .En iyi insan kendisiyle uyum içerisindedir. Namazı sakat kılanlar öbür tarafta rahatsız olurlar.
Allah’a yürümenin en kestirme yolu namazdır. Fakat ciddi eda etmek lazım. Etrafını görmeyecek kadar kör olma. Her rüknünde namazın manasını duyma, kurbiyeti hissetme. Yerinde her rüknünde Allah rasat edilebilir. Gece gündüz hakikatleri yakalamaya çalişmak. Cemaat sıçramayı yapacak rampalardan biridir. Namazın bir rüknü gibi bakılabilir. Cemaatsız namaz en iyi deyimle sadece farzı eda etme olur. Hadisin ifadesiyle ağzı, burnu eksik olur
Namazda önemli bir menfez var. En başta namazda görülür ve duyulur. Hareketleriniz namazın ritmine uygun olmalıdır. Namazda dünyayı görmeme, adeta eşyaya gök kapalı gibi. Namazı çocuk ve avrat gibi kılmama .Oruç ve secde de böyledir.
* Namaz derinliği. Birden durup dururken semavi huzur ve huşu olmuyor. İradi olmaz. Zorlama neticesinde ve ciddi bir metafizik gerilimle oluyor.
Namazı aradan çıkarma mülahazası ile değil, zamanımıza gerçek kıymetini ve değerini kazandırıyor., mülahazası ile eda etmek.
Namaz en halis ubudiyettir. O’nu her defasında yeni olarak ele alma ve O insanın bir şeyler bulmak için intizarı olmalı. Engin bir zevk-i ruhani. Namazda insan kendi sıfırlığını O (CC)’nun sonsuzluğunu duymalı. Namazda kıyam ayrı varidatlarla gelir. İnsan ayakta dururken Kur’an’dan beklentileri olmalı.
Evvela namaz yürekten beklenmeli sonra da varidatlarıyla beklemeli.
Namazda sağa sola bakmak şeytanın namazdan ihtilas etmesidir. Kafanız gözünüz tam teslim olmalıdır.
Horoz gibi secdeye başını vurup kalkma, kollarını köpek gibi sermek, eşek gibi başını imamdan önce kaldırmak. Davranışlarda tam konsantrasyonu aramalı ve namazı miraç haline getirmeli. Miracın yolu çevreyi görmeyip tam kalbini ve her kelimeyi duyarak yaşamakla olur. Böyle olursa namazı beklersin.
Melekler ve Allah (CC) senden böyle itkan içinde bir namaz beklerler.
Hızlı kıraat saygısızlıktır ve böyle birinin arkasında namaz olmaz. İbn Hazm, tahiyyatta tevbe istiğfar duası farz diyor.
Sırf teravih 30 dak. dan önce kılınsa, namaz namaz değildir. Efendimiz(sav) her duayı üç defa tekrar ederdi. Hatimle yutarak namaz kıldıracağına, Kevser Suresi ile kıldırma daha hayırlıdır. Araplar namazı ifsad etmeyecek şekilde okuyorlar.
Camiye önce gitmek ve arka safta namaz kılmak daha faziletlidir.
* Kamil insanın kamil ibadeti namazdır. “Namazı huşu içinde kılanlar kurtuldu.” (Mü’minun suresi) Namaz verilip veriştirilecek bir şey değildir. Konsantrasyon Ezanla ayrı teveccüh kametle ayrı tevvecüh ve farza gelince artık tam dolu olarak huşu ile duyarak Kamil namaz gayayi hayal ise vesilelerde stratejilerdir. Herkesin istidadına vabestedir asarı feyzi Namazda huşu ve mükemmeliyet izafidir. Siz zirvedeki namaza talipsiniz uğraşılarınıza rağmen yakalayamadınız niyetimizin karşılığını alırsınız. Hz. Ömerin namazı 3 rekat kılması ve namazda ordu göndermesi Boşlukların niyet doluluğuyla giderilmesi
Namazın çevirici, istiale edici bir yönü vardır. Bütün günahlar hatalar, kul hakkı olmayan şeyler namaz kurnasına döküldüğü zaman yıkanır gider. Konsantrasyon için bir takım şeyleri teşrii kılmış. Sabah ve ikindi meleklerin değişme zamanıdır. Lehvi mahv ve ispata amellerin yazılması Tevbe; Allahın bizim mahiyetimize dercettiği temiz hüşyar, O’nu bilecek, duyacak, görecek, değerlendirecek, tebcil ve takdir edecek duyguların günahla deformasyonuna karşı o duygulara formasyon kazandırma demektir. Namazın her rüknünde Allaha ayrı bir yönelme vardır. Allah hakikatı salate bizi muvaffak etsin (amin) İnsanın insan olmasının şükür vecibesini yerine getirmesinin ifadesi namazdır. Kemali temkinle ve teyakkuzla veda namazı kılıyor gibi susamış bir insanın suyu hissetmesi gibi namaz kılma. Aksi halde hiç bir zaman velayet soluklanamaz, mirac kapıları aralanamaz. Nizami: “başındaki gözüyle gördü” İmamı Rabbani ise “hem kalbiyle hem de gözüyle gördü” diyorlar. Namaz miracın izdüşümüdür.
Her namaz kılan bir insan Kadir gecesi idrak etmiş bir insan gibi 1000 yıllık bir fazileti idrak etmeye namzet demektir. Herkese müyesser olur mu olmaz mı, o gönül safvetini, ihlasını, insandaki bazı latifeleri işlettirmeye bağlıdır. Hakikatı namaz, o erkan içinde Mirac manasının insana açılması ancak insanın namaz helezonunda yolculuğuna bağlıdır. Kamil bir insana, kamil bir zaman ve mekanda ve kamil bir kitapta farz kılınmış kamil bir ibadettir.
Bi’seti seniyenin 8. senesi Kabe’nin yanında .. yerde yatarken alıyor götürüyorlar ve Efendimizin(s.a.v.) namaz hakikatini tam manasıyla duymuştur.
Birisi Kabe’ye yöneldiğinde” Allah(c.c.)’a yöneldim” dese yalan olmaz fakat selefi salihin iltibasa açık olduğu için böyle ifadeleri mahsurlu bulmuşlar.
* Hulusi Abi anlatmış. Üstadı çok iyi tanımadıkları dönemde Üstad Abdullah Çavuş’un evinde kalıyor, gece namazda “la ilahe illa ente sübhaneke inni küntümiezzalimin” diyor. Abdullah Çavuş hanımıyla yatıyor ev lerzeye geliyor. Hanımı “Kalk bey turnayı gözünden vurduk bu adam başka bir adam “diyor.
“Namaz kılarken son namaz gibi kılma” . Namaz kurbu arayanları Allah(c.c.)bir hamlede yakınlığa ulaştırabilir. İç aleminde tam bir konsantrasyona geçme tam manasıyla yönelme.
Kullun Rabbe en yakın olduğu an secde anıdır.
Belki de sabir ziyasını namazdan alıyor. Namaza rahatlıkla sabir gösterilse onun sevabi azalır. Namaz cehd gayret ızdırap ister.
Bizim işimiz Cenabi Hakkla irtibatlı olduğu ölçüde yürür. Nimetler arttıkça marifet artmalı.
Çalımlı başlayanlar safvetlerini koruyamadılar ve yokoldular. Namazı aradan çıkarma şeklinde kıldılar.
Namaz öyle kılınmalı ki miraca davet çıksa zaten ben miraçta idim demeli. Her rüknü yudumlayarak yapmak.
Çok azı müstesna tabiin döneminde sahabe döneminden daha fazla ibadette bulunuldu. Her gece 1000 rekat namaz kılan çoktur. Fudayl bin İyaz, Tavus bin Keysan, İbrahim en-Nehai vb. şunu da belirtmek gerekir ki, bu insanlar sadece ibadet eden insanlar değillerdi.
Esved bin Yezid en-Nehai’nin muhasebe ve murakabesi harikadır. Ölüm döşeğinde tabiinin imamları başındadır. Yatağında kıvrım kıvrım kıvranıyor. İmamlardan birisi “ne o, günahlarından mı korkuyorsun?” diye Sorunca gülümseyerek “ben daha ötesinden korkuyorum, imansız gitmekten” buyurur.
Damın üstünde ibadet ederken komşunun çocuğu gece onu sütun zanneder. Oradan bir gün kaybolunca annesine “sütun nerede?” diye sorar. Annesi “O sütun değil Esved bin Yezid idi” der.
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Üstad der ki: “Muhyiddin İbn-i Arabi gibi büyük kametler niye sahabi gibi olamıyorlar” derdim. Bir secdede iken bana bir hal arız oldu. O halde ömrümde bir defa namaz kılsaydım bütün ibadetlerimi verirdim. O zaman anladım ki bu bir tembih. “Sahabenin bütün namazı öyleydi” diyor. O kıvama ulaşmak çok zor.
Namazda sağa sola bakanlar rabbimin namusuna dokunuyorlar.
Namazı ruhuyla eda etmeden mümin olmak mümkün değildir.
Hepimizin zannediyorum, 50 yaşına geldikten sonra, diyeceksiniz, bir gece kalkıp 100 rekat namaz kılması çok zordur. Fakat o 40 yaşlarına kadar bunu çok rahat yapabilir, her gece yapabilir. Ve aynı zamanda her gece dünya kadar şey okuyabilir. Böyle zamanda müslümanca yaşamak değer de ifade eder. Çünkü şehevani duygularınız, bedeniniz, cismaniyetiniz sizi karanlıklara çektiği bir durumda, bunlara rağmen Allah’la irtibatınızı devam ettirmeniz, bazen yaptığınız hasenatınızı 10, bazen 100, bazen 1000 yapabilir. Bu durumda Şeytan ve nefis, eğer onlara karşı mücadele edilirse, bir avantajdır; aynen öyle de şehevani duyguların güçlü olması da bir avantajdır. İşte böyle bir zamanda insanın iffetini koruması, namuslu yaşaması, tıpkı rampaya binmiş gibi onu velayetin zirvelerine uçurur. Füze gidiyor gibi gider velayete. Yoksa hayızdan, nifastan kesilmiş;hayatı tekke, zaviye hayatına dönmüş insanın dünyadan istiğnası, elindeki keseyi denize düşürdükten sonra sadakama saydım diyen bektaşinin züğürt tesellisi gibi bir teselliden ibarettir.
Ramazan bereketli bir aydır ve namaz insanın yapacağı en bereketli ibadetlerden bir tanesidir. Ramazan-ı Şerifte kılınan namazların, o teravihlerin, o mübarek gecelerin bizim tahminimizin üstünde bir derinliğe ulaşması senenin derinleştirilmesine bağlıdır.
Esved ibni Yezidi rüyada görüyorlar. Peygamberlerle aramda nerdeyse mesafe kalmamıştı diyor. Gecede 100 rekat namaz kılıyor.
İnsanın insan olmasının şükür vecibesini yerine getirmesinin ifadesi namazdır.
Bu işi fıtrat yapan gece namazı kaçırmayayım diye vitir vacibi geceye bırakır.
Şeytan'ın birisinin sabah namazını kaçırdıktan sonra çektiği offun sonucunda afolmasıyla; Muaviye'yi gelip namaza kaldırması.
Diyanet dinin insanın hayatı haline gelmesi.Efendimiz: “Herhangi birinizin hayat arkadaşından duyduğüu zevki ben namazla duyuyorum” diyor.
10 sene yapsın bu işi; her gece 50 rekat namazı kılsın, arpa boyu kadar haklarını helal ettirsin, birinin yarım kelime gıybetini etmesin Allah Resulu'nun namaza duyduğu şehveti duyacaktır, duymazsa gelsin, tekeffül ediyorum

NAMAZ VAKİTLERİNİN HİKMETİDOKUZUNCU SÖZ
Evet herbir namazın vakti, mühim bir inkılab başı olduğu gibi, azîm bir tasarruf-u İlahînin âyinesi ve o tasarruf içinde ihsanat-ı külliye-i İlahiyenin birer ma'kesi olduğundan, Kadîr-i Zülcelal'e o vakitlerde daha ziyade tesbih ve ta'zim ve hadsiz nimetlerinin iki vakit ortasında toplanmış yekûnüne karşı şükür ve hamd demek olan namaza emredilmiştir. Şu ince ve derin manayı bir parça fehmetmek için "beş nükte"yi nefsimle beraber dinlemek lâzım...
Birinci Nükte: Namazın manası, Cenab-ı Hakk'ı tesbih ve ta'zim ve şükürdür. Yani, celaline karşı kavlen ve fiilen "Sübhanallah" deyip takdis etmek. Hem kemaline karşı, lafzan ve amelen "Allahü Ekber" deyip ta'zim etmek. Hem cemaline karşı, kalben ve lisanen ve bedenen "Elhamdülillah" deyip şükretmektir. Demek tesbih ve tekbir ve hamd, namazın çekirdekleri hükmündedirler. Ondandır ki, namazın harekât ve ezkârında bu üç şey, her tarafında bulunuyorlar. Hem ondandır ki, namazdan sonra, namazın manasını te'kid ve takviye için şu kelimat-ı mübareke, otuzüç defa tekrar edilir. Namazın manası, şu mücmel hülâsalarla te'kid edilir.
İkinci Nükte: İbadetin manası şudur ki: Dergâh-ı İlahîde abd, kendi kusurunu ve acz ve fakrını görüp kemal-i rububiyetin ve kudret-i Samedaniyenin ve rahmet-i İlahiyenin önünde hayret ve muhabbetle secde etmektir. Yani rububiyetin saltanatı, nasılki ubudiyeti ve itaati ister; rububiyetin kudsiyeti, paklığı dahi ister ki: Abd, kendi kusurunu görüp istiğfar ile ve Rabbını bütün nekaisten pâk ve müberra ve ehl-i dalaletin efkâr-ı bâtılasından münezzeh ve muallâ ve kâinatın bütün kusuratından mukaddes ve muarrâ olduğunu; tesbih ile Sübhanallah ile ilân etsin.
Hem de rububiyetin kemal-i kudreti dahi ister ki: Abd, kendi za'fını ve mahlukatın aczini görmekle kudret-i Samedaniyenin azamet-i âsârına karşı istihsan ve hayret içinde Allahü Ekber deyip huzû ile rükûa gidip ona iltica ve tevekkül etsin.
Hem rububiyetin nihayetsiz hazine-i rahmeti de ister ki: Abd, kendi ihtiyacını ve bütün mahlukatın fakr ve ihtiyacatını sual ve dua lisanıyla izhar ve Rabbının ihsan ve in'amatını, şükür ve sena ile ve Elhamdülillah ile ilân etsin. Demek, namazın ef'al ve akvali, bu manaları tazammun ediyor ve bunlar için taraf-ı İlahîden vaz'edilmişler.
Üçüncü Nükte: Nasılki insan, şu âlem-i kebirin bir misal-i musaggarıdır ve Fatiha-i Şerife, şu Kur'an-ı Azîmüşşan'ın bir timsal-i münevveridir. Namaz dahi bütün ibâdâtın enva'ını şamil bir fihriste-i nuraniyedir ve bütün esnaf-ı mahlukatın elvan-ı ibadetlerine işaret eden bir harita-i kudsiyedir.
Dördüncü Nükte: Nasılki haftalık bir saatin saniye ve dakika ve saat ve günlerini sayan milleri birbirine bakarlar, birbirinin misalidirler ve birbirinin hükmünü alırlar. Öyle de; Cenab-ı Hakk'ın bir saat-ı kübrası olan şu âlem-i dünyanın saniyesi hükmünde olan gece ve gündüz deveranı ve dakikaları sayan seneler ve saatleri sayan tabakat-ı ömr-ü insan ve günleri sayan edvar-ı ömr-ü âlem birbirine bakarlar, birbirinin misalidirler ve birbirinin hükmündedirler ve birbirini hatırlatırlar. Meselâ:
Fecir zamanı, tulûa kadar, evvel-i bahar zamanına, hem insanın rahm-ı madere düştüğü âvânına, hem semavat ve arzın altı gün hilkatinden birinci gününe benzer ve hatırlatır ve onlardaki şuunat-ı İlahiyeyi ihtar eder.
Zuhr zamanı ise, yaz mevsiminin ortasına, hem gençlik kemaline, hem ömr-ü dünyadaki hilkat-ı insan devrine benzer ve işaret eder ve onlardaki tecelliyat-ı rahmeti ve füyuzat-ı nimeti hatırlatır.
Asr zamanı ise, güz mevsimine, hem ihtiyarlık vaktine, hem âhirzaman Peygamberinin (Aleyhissalâtü Vesselâm) asr-ı saadetine benzer ve onlardaki şuunat-ı İlahiyeyi ve in'amat-ı Rahmaniyeyi ihtar eder.
Mağrib zamanı ise, güz mevsiminin âhirinde pekçok mahlukatın gurubunu, hem insanın vefatını, hem dünyanın kıyamet ibtidasındaki harabiyetini ihtar ile, tecelliyat-ı celaliyeyi ifham ve beşeri gaflet uykusundan uyandırır, ikaz eder.
İşâ' vakti ise, âlem-i zulümat, nehar âleminin bütün âsârını siyah kefeni ile setretmesini, hem kışın beyaz kefeni ile ölmüş yerin yüzünü örtmesini, hem vefat etmiş insanın bâkiye-i âsârı dahi vefat edip nisyan perdesi altına girmesini, hem bu dâr-ı imtihan olan dünyanın bütün bütün kapanmasını ihtar ile Kahhar-ı Zülcelal'in celalli tasarrufatını ilân eder.
Gece vakti ise, hem kışı, hem kabri, hem âlem-i Berzahı ifham ile, ruh-u beşer rahmet-i Rahman'a ne derece muhtaç olduğunu insana hatırlatır. Ve gecede teheccüd ise, kabir gecesinde ve Berzah karanlığında ne kadar lüzumlu bir ışık olduğunu bildirir, ikaz eder ve bütün bu inkılabat içinde Cenab-ı Mün'im-i Hakikî'nin nihayetsiz nimetlerini ihtar ile ne derece hamd ü senaya müstehak olduğunu ilân eder.
İkinci sabah ise, sabah-ı haşri ihtar eder. Evet şu gecenin sabahı ve şu kışın baharı, ne kadar makul ve lâzım ve kat'î ise, haşrin sabahı da, Berzahın baharı da o kat'iyyettedir.
Demek bu beş vaktin herbiri, bir mühim inkılab başında olduğu ve büyük inkılabları ihtar ettiği gibi; kudret-i Samedaniyenin tasarrufat-ı azîme-i yevmiyesinin işaretiyle; hem senevî, hem asrî, hem dehrî, kudretin mu'cizatını ve rahmetin hedâyâsını hatırlatır. Demek asıl vazife-i fıtrat ve esas-ı ubudiyet ve kat'î borç olan farz namaz, şu vakitlerde lâyıktır ve ensebdir.
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
"NAMAZ İYİDİR. FAKAT HERGÜN HERGÜN BEŞER DEFA KILMAK ÇOKTUR. BİTMEDİĞİNDEN USANÇ VERİYOR." DENSE
YİRMİBİRİNCİ SÖZ
Bir zaman sinnen, cismen, rütbeten büyük bir adam bana dedi: "Namaz iyidir. Fakat hergün hergün beşer defa kılmak çoktur. Bitmediğinden usanç veriyor."
O zâtın o sözünden hayli zaman geçtikten sonra, nefsimi dinledim. İşittim ki, aynı sözleri söylüyor ve ona baktım gördüm ki; tenbellik kulağıyla şeytandan aynı dersi alıyor. O vakit anladım: O zât o sözü, bütün nüfus-u emmarenin namına söylemiş gibidir veya söylettirilmiştir. O zaman ben dahi dedim: "Madem nefsim emmaredir. Nefsini ıslah etmeyen, başkasını ıslah edemez. Öyle ise, nefsimden başlarım."
Dedim: Ey nefis! Cehl-i mürekkeb içinde, tenbellik döşeğinde, gaflet uykusunda söylediğin şu söze mukabil "beş ikaz"ı benden işit.
Birinci ikaz: Ey bedbaht nefsim! Acaba ömrün ebedî midir! Hiç kat'î senedin var mı ki, gelecek seneye belki yarına kadar kalacaksın? Sana usanç veren, tevehhüm-ü ebediyettir. Keyf için, ebedî dünyada kalacak gibi nazlanıyorsun. Eğer anlasa idin ki, ömrün azdır hem faidesiz gidiyor. Elbette onun yirmidörtten birisini, hakikî bir hayat-ı ebediyenin saadetine medar olacak bir güzel ve hoş ve rahat ve rahmetir hizmete sarfetmek; usanmak şöyle dursun, belki ciddî bir iştiyak ve hoş bir zevki tahrike sebeb olur.
İkinci ikaz: Ey şikem-perver nefsim! Acaba hergün hergün ekmek yersin, su içersin, havayı teneffüs edersin; sana onlar usanç veriyor mu? Madem vermiyor; çünki ihtiyaç tekerrür ettiğinden, usanç değil belki telezzüz ediyorsun. Öyle ise: Hane-i cismimde senin arkadaşların olan kalbimin gıdası, ruhumun âb-ı hayatı ve latife-i Rabbaniyemin hava-yı nesimini cezb ve celbeden namaz dahi, seni usandırmamak gerektir. Evet nihayetsiz teessürat ve elemlere maruz ve mübtela ve nihayetsiz telezzüzata ve emellere meftun ve pürsevda bir kalbin kut ve kuvveti; herşeye kadir bir Rahîm-i Kerim'in kapısını niyaz ile çalmakla elde edilebilir. Evet şu fâni dünyada kemal-i sür'atle vaveylâ-yı firakı koparan giden ekser mevcudatla alâkadar bir ruhun âb-ı hayatı ise; herşeye bedel bir Mabud-u Bâki'nin, bir Mahbub-u Sermedî'nin çeşme-i rahmetine namaz ile teveccüh etmekle içilebilir. Evet fıtraten ebediyeti isteyen ve ebed için halkolunan ve ezelî ve ebedî bir zâtın âyinesi olan ve nihayetsiz derecede nazik ve letafetli bulunan zîşuur bir sırr-ı insanî, zînur bir latife-i Rabbaniye; şu kasavetli, ezici ve sıkıntılı, geçici ve zulümatlı ve boğucu olan ahval-i dünyeviye içinde, elbette teneffüse pek çok muhtaçtır ve ancak namazın penceresiyle nefes alabilir.
Üçüncü ikaz: Ey sabırsız nefsim! Acaba geçmiş günlerdeki ibadet külfetini ve namazın meşakkatini ve musibet zahmetini, bugün düşünüp muzdarib olmak, hem gelecek günlerdeki ibadet vazifesini ve namaz hizmetini ve musibet elemini, bugün tasavvur edip sabırsızlık göstermek hiç kâr-ı akıl mıdır? Şu sabırsızlıkta misalin şöyle bir sersem kumandana benzer ki: Düşmanın sağ cenah kuvveti onun sağındaki kuvvetine iltihak etmiş ve ona taze bir kuvvet olduğu halde; o tutar mühim bir kuvvetini sağ cenaha gönderir, merkezi zayıflaştırır. Hem sol cenahta düşmanın askeri yok iken ve daha gelmeden, büyük bir kuvvet gönderir, "Ateş et!" emrini verir. Merkezi bütün bütün kuvvetten düşürtür. Düşman işi anlar, merkeze hücum eder; tar ü mar eder. Evet buna benzersin. Çünki geçmiş günlerin zahmeti, bugün rahmete kalbolmuş; elemi gitmiş, lezzeti kalmış. Külfeti, keramete iltihak ve meşakkati, sevaba inkılab etmiş. Öyle ise ondan usanç almak değil, belki yeni bir şevk, taze bir zevk ve devama ciddî bir gayret almak lâzımgelir. Gelecek günler ise madem gelmemişler. Şimdiden düşünüp usanmak ve fütur getirmek; aynen o günlerde açlığı ve susuzluğu ile bugün düşünüp bağırıp çağırmak gibi bir divaneliktir. Madem hakikat böyledir. Âkıl isen, ibadet cihetinde yalnız bugünü düşün ve onun bir saatini,ücreti pek büyük, külfeti pek az, hoş ve güzel ve ulvî bir hizmete sarfediyorum, de. O vakit senin acı bir füturun, tatlı bir gayrete inkılab eder.
İşte ey sabırsız nefsim! Sen üç sabır ile mükellefsin. Birisi: Taat üstünde sabırdır. Birisi: Masiyetten sabırdır. Diğeri: Musibete karşı sabırdır. Aklın varsa, şu üçüncü ikazdaki temsilde görünen hakikatı rehber tut. Merdane "Ya Sabur" de, üç sabrı omuzuna al. Cenab-ı Hakk'ın sana verdiği sabır kuvvetini eğer yanlış yolda dağıtmazsan, her meşakkate ve her musibete kâfi gelebilir ve o kuvvetle dayan.
Dördüncü ikaz: Ey sersem nefsim! Acaba şu vazife-i ubudiyet neticesiz midir, ücreti az mıdır ki, sana usanç veriyor? Halbuki bir adam sana birkaç para verse veyahut seni korkutsa, akşama kadar seni çalıştırır ve fütursuz çalışırsın. Acaba bu misafirhane-i dünyada âciz ve fakir kalbine kut ve gına ve elbette bir menzilin olan kabrinde gıda ve ziya ve herhalde mahkemen olan Mahşer'de sened ve berat ve ister istemez üstünden geçilecek Sırat Köprüsü'nde nur ve burak olacak bir namaz, neticesiz midir veyahut ücreti az mıdır? Bir adam sana yüz liralık bir hediye va'detse, yüz gün seni çalıştırır. Hulf-ul va'd edebilir o adama itimad edersin, fütursuz işlersin. Acaba hulf-ul va'd hakkında muhal olan bir zât, Cennet gibi bir ücreti ve saadet-i ebediye gibi bir hediyeyi sana va'd etse, pek az bir zamanda, pek güzel bir vazifede seni istihdam etse; sen hizmet etmezsen veya isteksiz, suhre gibi veya usançla, yarım yamalak hizmetinle onu va'dinde ittiham ve hediyesini istihfaf etsen, pek şiddetli bir te'dibe ve dehşetli bir tazibe müstehak olacağını düşünmüyor musun? Dünyada hapsin korkusundan en ağır işlerde fütursuz hizmet ettiğin halde; Cehennem gibi bir haps-i ebedînin havfı, en hafif ve latif bir hizmet için sana gayret vermiyor mu?
Beşinci ikaz: Ey dünyaperest nefsim! Acaba ibadetteki füturun ve namazdaki kusurun meşagil-i dünyeviyenin kesretinden midir veyahut derd-i maişetin meşgalesiyle vakit bulamadığından mıdır? Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki, bütün vaktini ona sarfediyorsun! Sen istidad cihetiyle bütün hayvanatın fevkinde olduğunu ve hayat-ı dünyeviyenin levazımatını tedarikte iktidar cihetiyle, bir serçe kuşuna yetişemediğini biliyorsun. Bundan neden anlamıyorsun ki, vazife-i asliyen hayvan gibi çabalamak değil; belki hakikî bir insan gibi, hakikî bir hayat-ı daime için sa'y etmektir. Bununla beraber meşagil-i dünyeviye dediğin, çoğu sana ait olmayan ve fuzuli bir surette karıştığın ve karıştırdığın malayani meşgalelerdir. En elzemini bırakıp, güya binler sene ömrün var gibi en lüzumsuz malûmat ile vakit geçiriyorsun.
Meselâ: Zühal'in etrafındaki halkaların keyfiyeti nasıldır ve Amerika tavukları ne kadardır? gibi kıymetsiz şeylerle kıymettar vaktini geçiriyorsun. Güya kozmoğrafya ilminden ve istatistikçi fenninden bir kemal alıyorsun.
Eğer desen: "Beni namazdan ve ibadetten alıkoyan ve fütur veren öyle lüzumsuz şeyler değil, belki derd-i maişetin zarurî işleridir." Öyle ise ben de sana derim ki: Eğer yüz kuruş bir gündelik ile çalışsan; sonra biri gelse, dese ki: "Gel on dakika kadar şurayı kaz, yüz lira kıymetinde bir pırlanta ve bir zümrüt bulacaksın." Sen ona: "Yok, gelmem. Çünki on kuruş gündeliğimden kesilecek, nafakam azalacak" desen; ne kadar divanece bir bahane olduğunu elbette bilirsin. Aynen onun gibi; sen şu bağında, nafakan için işliyorsun. Eğer farz namazı terketsen, bütün sa'yin semeresi, yalnız dünyevî ve ehemmiyetsiz ve bereketsiz bir nafakaya münhasır kalır. Eğer sen istirahat ve teneffüs vaktini, ruhun rahatına, kalbin teneffüsüne medar olan namaza sarfetsen; o vakit, bereketli nafaka-i dünyeviye ile beraber, senin nafaka-i uhreviyene ve zâd-ı âhiretine ehemmiyetli bir menba olan, iki maden-i manevî bulursun:
Birinci maden: Bütün bağındaki yetiştirdiğin -çiçekli olsun, meyveli olsun- her nebatın, her ağacın tesbihatından, güzel bir niyet ile, bir hisse alıyorsun.
İkinci maden: Hem bu bağdan çıkan mahsulâttan kim yese -hayvan olsun, insan olsun; inek olsun, sinek olsun; müşteri olsun, hırsız olsun- sana bir sadaka hükmüne geçer. Fakat o şart ile ki: Sen, Rezzak-ı Hakikî namına ve izni dairesinde tasarruf etsen ve onun malını, onun mahlukatına veren bir tevziat memuru nazarıyla kendine baksan...
İşte bak, namazı terk eden ne kadar büyük bir hasaret eder, ne kadar ehemmiyetli bir serveti kaybeder ve sa'ye pek büyük bir şevk veren ve amelde büyük bir kuvve-i manevî temin eden o iki neticeden ve o iki madenden mahrum kalır, iflas eder. Hattâ ihtiyarlandıkça bahçecilikten usanır, fütur gelir. "Neme lâzım" der. "Ben zâten dünyadan gidiyorum. Bu kadar zahmeti ne için çekeceğim?" diyecek, kendini tenbelliğe atacak. Fakat evvelki adam der: "Daha ziyade ibadetle beraber sa'y-i helâle çalışacağım. Tâ, kabrime daha ziyade ışık göndereceğim âhiretime daha ziyade zahîre tedarik edeceğim."
Elhasıl: Ey nefis! Bil ki dünkü gün senin elinden çıktı. Yarın ise senin elinde sened yok ki, ona mâliksin. Öyle ise hakikî ömrünü, bulunduğun gün bil. Lâakal günün bir saatini, ihtiyat akçesi gibi, hakikî istikbal için teşkil olunan bir sandukça-i uhreviye olan bir mescide veya bir seccadeye at. Hem bil ki: Her yeni gün, sana hem herkese, bir yeni âlemin kapısıdır. Eğer namaz kılmazsan, senin o günkü âlemin zulümatlı ve perişan bir halde gider, senin aleyhinde âlem-i misalde şehadet eder. Zira herkesin, her günde, şu âlemden bir mahsus âlemi var. Hem o âlemin keyfiyeti, o adamın kalbine ve ameline tabidir. Nasılki âyinende görünen muhteşem bir saray, âyinenin rengine bakar. Siyah ise, siyah görünür. Kırmızı ise, kırmızı görünür. Hem onun keyfiyetine bakar. O âyine şişesi düzgün ise, sarayı güzel gösterir. Düzgün değil ise, çirkin gösterir. En nazik şeyleri kaba gösterdiği misillü; sen kalbinle, aklınla, amelinle, gönlünle, kendi âleminin şeklini değiştirirsin. Ya aleyhinde, ya lehinde şehadet ettirebilirsin. Eğer namazı kılsan, o namazın ile o âlemin Sâni'-i Zülcelal'ine müteveccih olsan; birden, sana bakan âlemin tenevvür eder. Âdeta namazın bir elektrik lâmbası ve namaza niyetin, onun düğmesine dokunması gibi, o âlemin zulümatını dağıtır ve o herc ü merc-i dünyeviyedeki karmakarışık perişaniyet içindeki tebeddülat ve harekât, hikmetli bir intizam ve manidar bir kitabet-i kudret olduğunu gösterir. Œ²*«ž²!«:ö€!«Y´WÅK7!ö*x9öyÁV7«! âyet-i pür-envârından bir nuru, senin kalbine serper. Senin o günkü âlemini, o nurun in'ikasıyla ışıklandırır. Senin lehinde nuraniyetle şehadet ettirir.
Sakın deme: "Benim namazım nerede, şu hakikat-ı namaz nerede?" Zira bir hurma çekirdeği, bir hurma ağacı gibi, kendi ağacını tavsif eder. Fark yalnız icmal ve tafsil ile olduğu gibi; senin ve benim gibi bir âminin -velev hissetmezse- namazı, büyük bir velinin namazı gibi şu nurdan bir hissesi var, şu hakikattan bir sırrı vardır -velev şuurun taalluk etmezse-. Fakat derecata göre inkişaf ve tenevvürü ayrı ayrıdır. Nasıl bir hurma çekirdeğinden, tâ mükemmel bir hurma ağacına kadar ne kadar meratib bulunur. Öyle de: Namazın derecatında da daha fazla meratib bulunabilir. Fakat bütün o meratibde, o hakikat-ı nuraniyenin esası bulunur. (Sözler 269)

DÖRDÜNCÜ SÖZ
NAMAZ, NE KADAR KIYMETDAR VE MÜHİM, HEM NE KADAR UCUZ VE AZ BİR MASRAF İLE KAZANILIR.

Namaz, ne kadar kıymetdar ve mühim, hem ne kadar ucuz ve az bir masraf ile kazanılır, hem namazsız adam ne kadar divane ve zararlı olduğunu, iki kerre iki dört eder derecesinde kat'î anlamak istersen; şu temsilî hikâyeciğe bak, gör:
Bir zaman bir büyük hâkim, iki hizmetkârını, -herbirisine yirmidört altun verip- iki ay uzaklıkta has ve güzel bir çiftliğine ikamet etmek için gönderiyor. Ve onlara emreder ki: "Şu para ile yol ve bilet masrafı yapınız. Hem oradaki meskeninize lâzım bazı şeyleri mübayaa ediniz. Bir günlük mesafede bir istasyon vardır. Hem araba, hem gemi, hem şimendifer, hem tayyare bulunur. Sermayeye göre binilir."
İki hizmetkâr, ders aldıktan sonra giderler. Birisi bahtiyar idi ki, istasyona kadar bir parça para masraf eder. Fakat o masraf içinde efendisinin hoşuna gidecek öyle güzel bir ticaret elde eder ki; sermayesi birden bine çıkar. Öteki hizmetkâr bedbaht, serseri olduğundan; istasyona kadar yirmiüç altununu sarfeder. Kumara-mumara verip zayi' eder, birtek altunu kalır. Arkadaşı ona der: "Yahu, şu liranı bir bilete ver. Tâ, bu uzun yolda yayan ve aç kalmayasın. Hem bizim efendimiz kerimdir; belki merhamet eder, ettiğin kusuru afveder. Seni de tayyareye bindirirler. Bir günde mahall-i ikametimize gideriz. Yoksa iki aylık bir çölde aç, yayan, yalnız gitmeye mecbur olursun." Acaba şu adam inad edip, o tek lirasını bir define anahtarı hükmünde olan bir bilete vermeyip, muvakkat bir lezzet için sefahete sarfetse; gayet akılsız, zararlı, bedbaht olduğunu, en akılsız adam dahi anlamaz mı?
İşte ey namazsız adam ve ey namazdan hoşlanmayan nefsim!
O hâkim ise; Rabbimiz, Hâlıkımızdır. O iki hizmetkâr yolcu ise; biri mütedeyyin, namazını şevk ile kılar. Diğeri gafil, namazsız insanlardır. O yirmidört altun ise, yirmidört saat her gündeki ömürdür. O has çiftlik ise, Cennet'tir. O istasyon ise, kabirdir. O seyahat ise kabre, haşre, ebede gidecek beşer yolculuğudur. Amele göre, takva kuvvetine göre, o uzun yolu mütefavit derecede kat'ederler. Bir kısım ehl-i takva, berk gibi bin senelik yolu, bir günde keser. Bir kısmı da, hayal gibi ellibin senelik bir mesafeyi bir günde kat'eder. Kur'an-ı Azîmüşşan, şu hakikate iki âyetiyle işaret eder. O bilet ise, namazdır. Birtek saat, beş vakit namaza abdestle kâfi gelir. Acaba yirmiüç saatini şu kısacık hayat-ı dünyeviyeye sarfeden ve o uzun hayat-ı ebediyeye birtek saatini sarfetmeyen; ne kadar zarar eder, ne kadar nefsine zulmeder, ne kadar hilaf-ı akıl hareket eder. Zira bin adamın iştirak ettiği bir piyango kumarına yarı malını vermek, akıl kabul ederse; halbuki kazanç ihtimali binde birdir. Sonra yirmidörtten bir malını, yüzde doksandokuz ihtimal ile kazancı musaddak bir hazine-i ebediyeye vermemek; ne kadar hilaf-ı akıl ve hikmet hareket ettiğini, ne kadar akıldan uzak düştüğünü, kendini âkıl zanneden adam anlamaz mı?
Halbuki namazda ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır. Hem cisme de o kadar ağır bir iş değildir. Hem namaz kılanın diğer mubah dünyevî amelleri, güzel bir niyet ile ibadet hükmünü alır. Bu surette bütün sermaye-i ömrünü, âhirete mal edebilir. Fâni ömrünü, bir cihette ibka eder.
Ey birader! Benden, namazın şu muayyen beş vakte hikmet-i tahsisini soruyorsun. Pek çok hikmetlerinden yalnız birisine işaret ederiz.
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
NEDEN NAMAZIN TERKİ NOKTASINDA BU KADAR ŞİDDETLİ TEHDİT VAR[/COLOR]
Amma Kur'anın, terk-i ibadet hakkında şiddetli tehdidatı ve dehşetli cezaları ise; nasılki bir padişah, raiyetinin hukukunu muhafaza etmek için; âdi bir adamın, raiyetinin hukukuna zarar veren bir hatasına göre, şiddetli cezaya çarpar. Öyle de; ibadeti ve namazı terk eden adam, Sultan-ı Ezel ve Ebed'in raiyeti hükmünde olan mevcudatın hukukuna ehemmiyetli bir tecavüz ve manevî bir zulüm eder. Çünki mevcudatın kemalleri, Sâni'a müteveccih yüzlerinde tesbih ve ibadet ile tezahür eder. İbadeti terkeden, mevcudatın ibadetini görmez ve göremez, belki de inkâr eder. O vakit ibadet ve tesbih noktasında yüksek makamda bulunan ve herbiri birer mektub-u Samedanî ve birer âyine-i esma-i Rabbaniye olan mevcudatı; âlî makamlarından tenzil ettiğinden ve ehemmiyetsiz, vazifesiz, camid, perişan bir vaziyette telakki ettiğinden, mevcudatı tahkir eder; kemalâtını inkâr ve tecavüz eder. Evet herkes, kâinatı kendi âyinesiyle görür. Cenab-ı Hak insanı kâinat için bir mikyas, bir mizan suretinde yaratmıştır. Her insan için, bu âlemden hususî bir âlem vermiş. O âlemin rengini, o insanın itikad-ı kalbîsine göre gösteriyor. Meselâ; gayet me'yus ve matemli olarak ağlayan bir insan, mevcudatı ağlar ve me'yus suretinde görür; gayet sürurlu ve neş'eli, müjdeli ve kemal-i neş'esinden gülen bir adam, kâinatı neş'eli, güler gördüğü gibi; mütefekkirane ve ciddî bir surette ibadet ve tesbih eden adam, mevcudatın hakikaten mevcud ve muhakkak olan ibadet ve tesbihatlarını bir derece keşfeder ve görür. Gafletle veya inkârla ibadeti terkeden adam; mevcudatı, hakikat-ı kemalâtına tamamıyla zıd ve muhalif ve hata bir surette tevehhüm eder ve manen onların hukukuna tecavüz eder. Hem o târik-üs salât, kendi kendine mâlik olmadığı için, kendi mâlikinin bir abdi olan kendi nefsine zulmeder. Onun mâliki, o abdinin hakkını, onun nefs-i emmaresinden almak için, dehşetli tehdid eder. Hem netice-i hilkatı ve gaye-i fıtratı olan ibadeti terkettiğinden, hikmet-i İlahiye ve meşiet-i Rabbaniyeye karşı bir tecavüz hükmüne geçer. Onun için cezaya çarpılır.(Lemalar 190)
NAMAZ, KUL İLE ALLAH ARASINDA YÜKSEK BİR NİSBET VE ULVÎBİR MÜNASEBETTİR
Arkadaş! Namaz, kul ile Allah arasında yüksek bir nisbet ve ulvî bir münasebet ve nezih bir hizmettir ki, her ruhu celb ve cezbetmek namazın şe'nindendir. Namazın erkânı, Fütuhat-ı Mekkiye'nin şerhettiği gibi, öyle esrarı hâvidir ki, her vicdanın muhabbetini celbetmek, namazın şe'nindendir. Namaz, Hâlık-ı Zülcelal tarafından her yirmidört saat zarfında tayin edilen vakitlerde manevî huzuruna yapılan bir davettir. Bu davetin şe'nindendir ki, her kalb kemal-i şevk ve iştiyakla icabet etsin. Ve mi'racvari olan o yüksek münacata mazhar olsun.
Namaz, kalblerde azamet-i İlahiyeyi tesbit ve idame ve akılları ona tevcih ettirmekle adalet-i İlahiyenin kanununa itaat ve nizam-ı Rabbanîye imtisal ettirmek için yegâne İlahî bir vesiledir. Zâten insan medenî olduğu cihetle, şahsî ve içtimaî hayatını kurtarmak için, o kanun-u İlahîye muhtaçtır. O vesileye müraat etmeyen veya tenbellikle namazı terkeden veyahut kıymetini bilmeyen; ne kadar cahil, ne derece hâsir, ne kadar zararlı olduğunu bilâhere anlar, ama iş işten geçer.
«-xTS²X<ö²v;@«X²5«+«*ö@ÅW8ö«:öBu kelâmın mâkabliyle nazmını îcab ettiren münasebet ise: Namaz w<±G7!ö(@«W2öyani dinin direği ve kıvamı olduğu gibi, zekat da İslâmın kantarası, yani köprüsüdür. Demek birisi dini, diğeri asayişi muhafaza eden İlahî iki esastırlar. Bunun için birbiriyle bağlanmışlardır. (İşarat-ül İ'caz 43)
KÂ'BE'Yİ HAYALEN NAZARA ALMAKLA NAMAZ KILMAK
Arkadaş! Vaktin evvelinde, Kâ'be'yi hayalen nazara almakla namaz kılmak mendubdur ki, birbirine giren daireler gibi Beyt'in etrafında teşekkül eden safları görmekle, yakın saflar Beyt'i ihata ettikleri gibi, en uzak safların da âlem-i İslâmı ihata etmiş olduğunu hayal ile görsün. Ve o saflara girmekle, o cemaat-ı uzmaya dâhil olsun ki, o cemaatın icma ve tevatürü, onun namazda söylediği her davaya ve her bir sözüne bir hüccet ve bir bürhan olsun. (Mesnevî-i Nuriye 76)
İMAM-I ALİ (R.A.)’ IN NAMAZDAKİ HUZURA HASSASİYETİ
Kahraman-ı İslâm İmam-ı Ali Radıyallahü Anhü Celcelutiye'nin çok yerlerinde ve âhirinde bir himayetçi istemiş ki, namaz içinde huzuruna gaflet gelmesin. Düşmanları tarafından ona bir hücum manası hatırına gelmemek, sırf namazdaki huzuruna pek çok olan düşmanları tarafından bir hücum tasavvuruyla namazdaki huzuruna mani' olunmamak için bir muhafız ifriti dergâh-ı İlahîden niyaz etmiş. (Emirdağ Lâhikası-2 247)
Mukaddemesi, üç mühim erkân-ı İslâmiyedeki ihmâlimizdir: Salât, Savm, Zekât. Zira, yirmi dört saatten yalnız bir saati, beş namaz için Hâlık Taalâ bizden istedi. Tenbellik ettik. Beş sene yirmi dört saat talim, meşakkat, tahrik ile bir nevi namaz kıldırdı. Hem senede yalnız bir ay oruç için nefsimizden istedi. Nefsimize acıdık. Keffareten beş sene oruç tutturdu. On'dan, kırktan yalnız biri, ihsan ettiği maldan zekât istedi. Buhl ettik, zulmettik. O da bizden müterâkim zekâtı aldı. u«W«Q²7!öj²X%ö²w8öš!«i«D²7«! (Tarihçe-i Hayat 134)
İslâmiyette, imandan sonra en yüksek hakikat namazdır. Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduddur, der. .(Tarihçe-i Hayat 143)
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
İHYA-İ ULIMİ’D-DİN DE NAMAZ BAHSİNamaz, Allaha münacat,gizli yalvarıştır. Gaflet ile münacat olur mu? Bekr ibn Abdullah “Ey Adem oğlu mevlanın huzuruna izinsiz girip tercümansız konuşmak istersen, bunu yapmak senin için mümkündür. Nasıl olur? Diye sorarsan: güzel abdest alır namaz kılacağın yere gidersin, işte müsadesiz huzura girmiş ve tecümansız olarak kendisiyle konuşmuş olursun. (İhyâ-i Ulûmi’d – Din – Cilt: 1 – Rub’ul –İbadat s.412)
Rivayet olundu ki, Hasan-ı Basri, bir kişinin (Namaz kılarken) çakıl taşlarıyla oynadığını gördü ve sonrada “Allah’ım ! beni cennet hurileriyle evlendir” diye dua ettiğini duydu. Kendisine; “Ne fena talipsin bir yandan hurileri isterken öte yandan çakıl taşları ile oynuyor ve mehr olarak onları takdim ediyorsun” dedi. Halef ibn Eyyub’a “Sinekler sana eziyet vermiyor mu, niçin elin ile onları kaçırmıyorsun?” diye sorduklarında: “Ben namazımı ifsad edecek bir harekette bulunamam,” diye cevap vermiştir. “Peki bunların eziyetine nasıl tahammül ediyorsun” diye sorduklarında da: “Padişahların kırbaç cezasına çarpıllan fena adamlar o kamçılara (Muhtelif sebeplerle) tahammül eder hiç ses çıkarmaz ve bununla övünürlermiş. Ya ben Rabbimin huzurunda dururken bir sinekten dolayı çırpınayım mı?” demiştir.
Müslim ibn Yesar’dan rivâyet olunduğuna göre, namaz kılacağı zaman, çoluk çocuğuna, siz istediğiniz kadar konuşun. Çünkü ben (Huzur-i İlahide) sizi duymam, dermiş. Yine rivayet edildiğine göre bu zat, Basra’da camide namaz kılarken caminin bir tarafı yıkıldı. İnsanlar gürültüden ne oldu diye camiye koştukları halde kendisinin, selam verinceye kadar bu halden haberi bile olmadı. Hz. Ali (ra) namaza duracağı vakit benzi sararır ve vücüdü titrerdi “Ne oluyorsun? Ya emirel mü’minin?” diye sorduklarında: “Allah’u Tealanın, yerlere, dağlara ve göklere arz edipte onların kabulunden kaçındıkları ve benim boynuma aldığım ilahi emaneti ödeme zamanı gelmiştir, nasıl korkmıyayım?” diye cevap verirdi. Hz. Hüseyin’in oğlu Hz. Ali’den rivayet ediliyor ki abdest alırken rengi solardı. Bunun sebebini sordukların da: “Kimin huzuruna çıkmak için hazırlandığımı bilmiyor musunuz?” diye cevap verirdi. (Abdullah) ibn Abbas (ra)’dan rivayet olundu. Davut (as): “İlahi, beytine (cennete) kim girecek ve kimin namazını kabul edeceksin?” diye vaki münacaatı üzerine Allah’u Teala: “Beytime girecek olan ve namazını kabul edeceğim kimseler, benim azametim karşında tevazu gösteren, (gece ve) gündüzünde beni zikreden, benim rızam uğrunda kendini şehvetlerinden çeken, açları doyuran, gariplere dost olan, müsibetzedelere acıyan kimselerdir. İşte bu gibilerin nurları göklerde güneş gibi parlar. Bunların dualarına icabet eder ve isteklerini veririm. Cehaletlerini hilim, gafletlerini zikir, zulmetlerini ise nur kılarım. Bu gibiler, cennetin en üstün makamı olan “Firdevs” gibidir. Irmakları kurumaz meyvaları solmaz.” buyurmuştur.
Hatem-i Esam’dan, (ra) rivayet olundu ki: kendisinde namazından soruldukta: “Vakit yaklaşınca güzelce abdestimi alır, namaz kılacağım yere gider, orada oturur, aklımı başıma alır, sonra namaz için ayağa kalkarım. Kabe’yi iki kaşım arasına, Sırat-ı ayaklarımın altına Cenneti sağıma, Cehennemi soluma alır, Azrail’i tepemde kabul eder ve bu namazı (ömrümün sonu olduğu için) son namazım diye kabul eder korku ve ümit ile huzur-ı Rabbu l-Aleminde durur tahkik ile tekbir alır ağır ağır ve manasını düşünerek Kur’an okurum, tevazu ile ruku eder huşu ile secdeye kapanırım. Sağ ayağımı diker sol ayağımı yatırır üzerine otururum, namazımı ihlas ile kılarım. Ondan sonra da yine kabul olup olmadığını bilemem korkusunu saklarım.” Diye cevap vermiştir. (Abdullah) ibn (ra) manasını düşünerek huzur ve huşu ile kılınan iki rekat namaz, gâfil kalb ile akşamdan sabaha kadar kılınan namazdan hayırlıdır, buyurmuştur. (İhyâ-i Ulûmi’d – Din – Cilt: 1 – Rub’ul –İbadat s.413-414-415)
“Kişinin kıldığı namazdan kendisine kârı dokunan ancak akıl erdirerek kıldığı kısımdır.” (Yâni aklı başka yerde iken kıldığı namazın kendisine kârı dokunmaz.)
Bu hususun hakikati şudur ki: Hadisde varid olduğu gibi namaz kılan kimse Rabbine müracat etmektedir(Buhari, Müslim, Ebu Hurereyre’den) gaflet ile söylen sözlerin münacat olamayacağı meydandadır. Bunun izahı şöyledir: mesela zekat, insan zekatını gafletle verse de olur, çünkü o hadi zatında isteğe aykırı ve nefse ağır gelen bir ibadettir. Oruç da bunun gibi haddi zatında Allah’ın düşmanı olan şeytanın dostu ve aleti olan nefsin kuvvetlerini kahredip hevayı arzularını kıran bir ibadettir. Gaflet ile olsa da yine bu faydayı sağlar. Hac’da aynı şekilde ağır ve yorucu bir ibadettir. Menasik-i Haccı ifa ederken, kalp ister hazır olsun ister olmasın, nefse elem veren mücahade kendiliğinden hasıl olabilir.
Namaza gelince: Namazda ancak zikr, kıraat, kıyam, rüku, sucut, kuud vardır. Zikr ise Allahu Teala ile muhavere ve munacat, gizli bir yalvarış ve anlaşmaktır. Çünkü namazdan gaye, iki şeyden biridir. Onlarda ye muhâvere, ya münâcattır. Mide şehvet oruç ile, beden hac zahmetiyle, kalb, sevdiği maldan ayrılıp zekat vermekle imtihan edildiği gibi, lisanı da ses ve harf ameliyle imtihan etmektir. Bunun böyle olmasında şüphe yoktur. Zira gafletle söylenen boş laflar ile olan imtihan, amel imtihani değil, belki bunda maksud olan konuşmak olması bakımından harflerdir. Gönüldeki manayı kalıplandırmıyan harfler de nutuk sayılmaz. Gönüldeki manayı harflerin ifadelendirmesi de ancak huzur-u kalb ile olur. Gafil kalp ile: “Bizi doğru yola hidayet et.” (1-Fatiha:6) demekle bunun bir yalvarış ve dua olduğunu kasdetmezse neyi istemiş olabilir? Hele bunu itiyathaline getirildikten sonra da dilini hareket ettirmekte ne güçlük vardır? İşte zikirlerin hükmü budur. Ben derim, bir kimse falancaya gidip teşekkür edecek, onu övecek ve ondan bir şeyler isteyeceğine yemin etse, sonra rüyasında aynen bu dedikerini yapsa yeminini yerine getirmiş sayılmaz. Hatta, karanlıkta, öteki adamın orada olduğunu bilmiyerek gıyabında iminş gibi ona teşekkür ve dua edip ondan bir şeyler istese, yine yeminini yerine getirmiş olmaz. Çünkü onun bu konuşması öteki adamı kalbinde hazır kabul etmediği için ona hitab ve onunla konuşmak sayılmaz. Hatta gündüz aydınlığında ve öteki adamın huzurunda da olsa, aklı başka yerde olup o adamın hazır bulunduğunun farkında olmıyarak bu sözleri söylese, yine yeminini yerine getirmiş olamaz. Çünkü onu muatab olarak kabul etmiyordu. Şüphe yok ki kıraat ve zikirden maksud olan hemdetmek, övmek, yalvarmak ve dua etmektir. Buraada muhatab olan şübhesiz Allah’tır. Kalbi gaflet perdesi ile kapalı olduğu halde, manen Allahu Teala’yı görüp müşahede etmeden ve muhatabından gafil olarak yalnız adet hükmü ile dilini hareket ettirmek, kalbi cilalandırmak, Allahu Teala’nın zikrini tazelemek ve iman bağını tahkim için meşru kılınan namazın gayesinden çok uzakta kalır. İşte zikr ve kıraatin hükmü budur. Hülasa zikir ve kıraatteki bu hususiyetlerin inkarı gayrı kaabildir.
Ruku ve sucuda gelince: Bunlardan gaye, hiç şüphesiz Allah’ı ta’zimdir. Eğer gafletle yapılan rüku ve sucudun ta’zim olduğu caiz olsa idi, önünde put olduğunu bilmiyerek secde eden kimsenin puta ta’zim etmiş sayılması veya duvar ardında secde edenin duvara ta’zim etmiş olması caiz olacaktı (bunlar ta’zim sayılmıyacağına göre gafletle yapılan secdede ta’zim sayılmaz.) Bunlar ta’zim sayılmayınca da ortada beden hareketinden başka bir şey kalmaz kendisiyle imtihanı kastedilen meşakkatten sonra dinin diğeri sayılan, iman ile küfrü ayıran, hac ve diğer ve ibadetler üzerine takdim edilen ve ibadetlerden yanlız onun teki ile katli vacip olan bir şey (namaz) kalmaz.
Benim görüşümle namazın taşıdığı bu ehemmiyet, yalnız zahiri bir ibadet olmazı bakımından değil belki, maksud olan münacat olmasını da buna eklemek lazımdır. Oruç, zekat, hac ve benzeri ibadetler üzerine takaddüm eden, bu münacattır. Hatta serveti harcamak demek olan <<Udhayye>> ve kurbanlar üzerine mukaddem yine bu takvadır. Nitekim Allahu Teala: <<Onların (kurbanların) ne kanı ve ne de eti Allah’a ulaşır, Allah’a ulaşan ancak sizin takvanızdır.) (22-Hac:37) buyurmuştur.
Yani kalbinizi istila edip emre uymaya sizi sevkeden sıfattır ve matlub olanda budur. Ya haraketlerinde bir ehemmiyet olmayan namazda hüküm nasıl olur? İşte bu anlattıklarımız, mana bakımından namazda kalp huzurunun şart olmasına delil olmaktadır.
Şayet <<namazın sıhhatinde huzur-u kalbi şart koşar ve huzursuz kılınan namazın batıl olmasıyla hükmediyorsa, fakihlerin icmaına muhalefet ettin. Çünkü onlar kalbin huzurunu yalnız niyette şart koştu ve bununla iktifa ettiler.>> dersen:
Bilmiş ol ki ilmin bahsinde geçtiği gibi fakihler, batında tasarruf etmez, kalbi yormaz ve ahiret yoluna karışmazlar. Belki dinin zahiri hükümlerini azaların zahiri amelleri üzerine bina ederler. Amellerin zahiren icrası, insana ölüm cezası ve sultanların tazirinden korumağa yeter. Esasen ahirette fayda verip vermemesi fıkhın çerçevesi dışındadır. Aynı zamanda bunun
Üzerine icma yürütülemez (bununla beraber onlara muhalefet edenlerde olmuştur.) Nitekim (Şeriat ile hakikatı toplayanlardan birisi olan) Bişr ibn Haris, Ebu Talip Mekki’nin Kûtü’l – Kulub’unda Süfyan-ı Sevriden naklettiği, rivayetinde “huşu ile kılmıyan kimsenin namazı fasiddir.” Demiş ve Hasan-ı Basriden “huzursuz kılınan namazın, sevaptan daha ziyade ukubete sebep olduğu” rivayet edilmiştir. Yine Muaz ibn Cebel : “Kılarken sağında ve solunda olanları bilmeye çalışan kimsenin namazı namaz değildir” diye rivayet edilmiştir. Yine müsned olarak Peygamber Efendimizden: <<Çok kimseler var ki kıldığı namazın altında, hattâ onda biri de kendisi için yazılmaz. Ancak bilerek huzur ile kıldığı kısmı yazılır.>> buyurmuştur. (Basralı) Abdülvâhid bin Zeyd: “Kul için ancak bilerek huzur ile kıldığı namazın sevabı olacağında ulama ittifak etti” diyerek bu hükmü icma haline getirmiştir. Buna benzer ve bu kabilden, vera’ sahibi olan, bu hususta edille-i şer’iyeye müracat etmektir. Halbuki huzurun şart olmasında haber ve eserler meydandadır. Şu kadar varki zahiri teklifte fetva, halkın kusurları nisbetinde taktir edilir. Bütün namazda huzuru kalbi şart koşmak fetva makamı için mümkün değildir. Tam bir huzuru kalpten insanların ekserisi acizdir. Buna ancak bazı kimselerin gücü yeter. Zaruret sebebiyle namazın tamamında huzur-u kalbi şart koşmak mümkün olmazsa tamamen terk de edilemez. Hiç olmazsa cüz’i bir miktarında huzûr-u kalbin bulunması zarureti vardır. Buna da en elverişli olan ilk tekbirdir bunun için zaruri olarak bu kadar ile iktifa edilmiştir. Çünkü gafletle de olsa namaz kılan, hiç olmazsa zahiri fiile başvurmuş bir an olsun kalbini hazırlamıştır. Nasıl böyle olmasın abdestsiz olduğunu unutup namaz kılan kimsenin abdestsiz olması hasebiyle Allah katında namazı batıl iken, kusûru ve özrü nisbetinde de olsa amelinin mükafatını alıyor. Bu ümit ile beraber bir lahza olsun kalbi hazırlayan ile tamamen huzuru terk eden elbette bir olamaz. Nasıl farkı olmasın. Efendisinin hizmetinde hazır bulunup hizmette kusur eden lüzümsüz hareketler ve sözlerde bulunan ile hizmetten tamamen kaçınan bir olur mu? Korku ve ümidin sebepleri muaraza ettiği ve iş ehemmiyet arz ettiği zaman ihtiyat ve müsâhalede muhayyersin. ( İster tesamüh-ü İslâmiden faydalanır, istersen ihtiyatı elden bırakmazsın). Bununla beraber fukahânın, gafletiyle de olsa sıhhatine fetvasın). Bununla berâber fukahanın , gafletiyle de olsa sıhhatine fetvâ verdikleri hükümlere kimse muhalefet edemez. Yukarıda işaret edildiği gibi bu fetva zaruretindendir. Esra-ı salâta vâkıf olan kimse gafletin ona zıt olacağını bilir. Fakat “Kavâidü’l Akaid” kitabının ilim-i zahir ile ilim-i batını ayıran babında anlattığımız gibi halkın anlayıştaki kusuru şeriatın sırlarından her keşfolunannı açıklamağa mani olduğundan biz bu mevzuyu bu kadarı ile bırakıyoruz. Az da olsa bu miktar ahiret yolcuların ikna için kafidir. Şiddetli mücadelecilere gelince, şimdilik biz onları muhattap kabul etmiyoruz.
Hûlasa: Huzûr-u kalb, namazın rûhudur. Artık bundan noksanı olursa helak demektir. Ne kadar çoğalırsa o nisbette namazın cüzleri arasına ruh yayılır nice hareketsiz diriler var ki onlar ölü hükmündedir. Yalnız iftitah tekbirinde huzûr olup, diğer cüzleri gaflet ile geçen namazda son nefeslerini yaşayan hasta gibidir. Allahu Teâla’dan güzel yardımlar niyaz ederiz. (İhyâu-i Ulûmi’d – Din – Cilt: 1 – Rub’ul –İbadat s.437-438-439-440)
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
HUŞÛ İLE NAMAZ KILANLARIN HİKÂYELERİ HUŞÛUN MENŞEİ VE BULUNDUĞU YER
Bilmiş ol ki huşû; imanın meyvası, özür ve Allahu Teâlâ’nın azametini ve kendi kusûrunu idreakin neticesidir. Bunu anlayan, mamâzda, namâz haricinde, yalnızken, hatta ayak yolunda bile huşudan ayrılmaz. Çünü huşu, nerede olursan ol, Allahu Teâlâ’nın sana muttali’olduğunu ve onunun azametini ve kendi kusurlarını bilmeyi gerekli kılar. Asıl huşu bu bilgilerden doğar, bunu için huşu yalnız namaza bağlı değildir. Hatta Allahu Teâlâ’dan haya ve huşuundan 40 sene başını göklere kaldırmayanlar olmuştur.
Rebi’ ibn Heysem gözünü o derece korur ve etrafına bakınmazdı ki bazıları onu kör bile zannetmişlerdir. 20 sene ibn Mesud ile düşer kalkardı. Hatta ibn Mesud’un cariyesi onu görünce, ibn Mesud’a kör dostun geliyor derdi. İbn Mesud’da onun bu sözüne gülerdi çünkü onu içeri almak için kapıyı açtığı zaman gözlerini kapamış ve başını yere eğmiş görürdü. İbn Mesud ona bakınca <<Tevazu ile yalvaranları müjdele.>> (22-Hacc: 34) ayetini okur “vallahi Peygamber efendimiz seni görse sevinirdi” (diğer rivayette seni severdi, diğer rivayettede gülerdi) derdi.
Bir gün ibn Mesud ile demirciler çarşısına gitti, orada körüklerin ateşlerin alevlendiğini görünce cehennem ateşini hatırlayarak düşüp bayıldı. İbn Mesud namaz vaktine kadar başı ucunda beklediysede ayılmadığını görünce onu arkasına alarak evine getirdi ve tam 24 saat baygın kaldı, bu suretle beş vakit namazı kayboldu. Başından ayrılmayan ibn Mesud “işte Allah’dan böyle korkulur” demiştir. Yine bu zat: “Bütün namazlarımda okuduğumdan başka bir şey düşünmem” demiştir. Amr ibn Abdullah’da huşu ile namaz kılanlardan birisidir hatta kendisi namaza durduğu zaman kızı evde tef çalıp kadınlar ile konuştuğu halde kendisinin haberi olmazdı. Namazda aklına bir şey gelirmi diye soranlara, evet, Allah huzurunda muhasebe göreceğim gün ile cennetlik veya cehennemlik olacağım korkusu, diye cevab vermiştir. Bizim hatırımıza gelen dünya işlerinden, sizin aklınıza hiç bir şey gelirmi? Namazda benim aklıma öyle bir şey gelmeden ise süngülerin bana uzanması benim için daha sevimlidir demiştir. Yine bu zat: eğer aradan perde kalksa bile benim (yakinim) de bir değişiklik olmaz demiştir.
Bazı kimseler (Urve ibn Zûbeyr denir) namazını bozacak şekilde ayağını haşarat ısırdığı halde namazını bozmamıştır (Urve ibn Zûbeyr) ayağını ameliyat etmek icabetti, fakat mümkün olmadı. Bu adam namaza durdumu daha bir şeyden haberi olmaz dediler ve hakikaten namazda iken ayağını ameliyat ettiler de kendisinin hiç haberi olmadı.
Diğer bağzıları: namaz ahiret işidir, oraya giren dünya ile alakasını keser demişlerdir. Yine bir zata namazda iken aklına başka bir şey gelirmi? diye sormaları üzerine değil namazda, namaz haricinde bile aklımdan Allah’dan başka bir şey geçmez diye cevap vermiştir. Yine bazılarına bu şekilde soruldukta “namazdan daha çok sevdiğim bir şey yok ki namazda onu hatırlayayım”. Ebu’d – Derdâ (ra) “dünya meşgalesini bitirip huzur içinde namaza başlamak, kişinin fakih oluşundandır” demiştir. Hatta bazıları vesvese korkusuyla namazı kısa keserlerdi. Ammar ibn Yasir bir defa namazı acele kılınca, niçin acele ettin? diye kendisine sorduklarında: “farzlarından eksik bıraktım mı?” diye sordu. Hayır dediler. Bunun üzerine “ben şeytanın vesvesesini kesmek için acele ettim” zira Peygamber Efendimiz: <<Çok namaz kılanlar var ki, ancak namazının yarısı, üçte biri, dörtte biri, beşte biri, hatta ancak onda biri kendisi için yazılır>> buyurmuştur. Yine Ammar, kişiye namazından, ancak aklı başında iken kıldığı yazılır demiştir. Denildi ki (Aşare-i Mübeşşereden olan) Talha, Zübeyr ve bir kısım sahabe, namazı hafif (acele) kılarlardı. Sebebini kendilerinden sorduklarında: “şeytanın vesvesesini kesmek için namazı fazla uzatmayınız” derlerdi. (İhya-i Ulumu’d-Din cilt 1, sayfa 463-466)
TENBİHÜ’L GAFİLİN’DE NAMAZ BAHSİ
Selman-ı Farisi(ra) der ki;
Namaz bir ölçüdür. Kim bu ölçüyü tam tutarsa, kendi amelleri de tam ölçülür. Buna karşılık kim bu konuda eksik ölçü tutarsa, ulu Allah’ın (cc) eksik ölçü tutanlar hakkında ne buyurduğunu biliyorsunuz. (Ten.Gaf. sh:271)
Ebu Derda(ra) der ki;
“Alla(cc) katında en şerefli kullar güneşi ve ayı gözeten kimselerdir” dedi. Dinleyiciler müezzinleri mi kastediyorsun diye sorunca, Ebu Derda, “Namaz vaktini gözetleyen tüm müslümanları “ dedi. (Ten.Gaf. sh:273)
Söylendiğine göre beş vakit namazını devamlı olarak cemaatle kılan kimseye ulu Allah (cc) şu beş imtiyazı bağışlar;
1-Geçim sıkıntısını kaldırır
2-Ona kabir azabı çektirmez
3-Amel defteri sağ eline verilir
4-Sırat köprüsünden şimşek gibi geçer
5-Cennete hesapsız girerler. (Ten.Gaf. sh:274)
Hz. Ali (ra) şöyle diyor;
Öyle bir dönem gelecek ki, islamın sadece adı,Kur’an ‘ın sadece yazısı kalacaktır. O günün camileri gösterişli, fakat hidayet yönünden öksüz ve yıkık olacaktır. O günlerin alimleri, gök kubbe altında gelip geçe en kötü alimler olacak, fitne onlardan doğup onların arasına dönecektir. (Ten.Gaf. sh:275)
Ulu Allah(cc) fermanı ilahisinde mealen;
Allah(cc) munafıkları sadece “namaz kılanlar” diye anmakta, buna karşılık mu’minlerden “namazı dosdoğru kılanlar”diye bahsetmektedir. Namaz kılanların çok, buna karşılık namazı dosdoğru kılanların az olduğunu belirtmektedir.Gafiller işledikleri amellerin Allah’a arz edileceği günü düşünmeden amel yaparlar. (Ten.Gaf. sh:277)
Kaab Ehbar (ra) diyor ki;
Eğer herhangi biriniz iki rekatlık namazın sevabını muşahhas olarak görebilse, onun sıradağlardan daha ulu olduğunu görürdü. Farz namazların sevabı ise hakkında söylenebilecek her sözden daha büyüktür. (Ten.Gaf. sh:528)
Muafi bin İmran (ra) der ki;
Mü’mi’nin izzeti başkalarına el açmamasına, muhtaç olmamasına ve şerefi de geceleri kalkıp namaz kılmasına bağlıdır. (Ten.Gaf. sh:530)
Huzeyfet-ül Yemani (ra) , rukuleri ve secdeleri tam yapmayarak namaz kılan birini görünce “Eğer bu durumda ölseydin, yaratıldığından başka bir canlı olarak ölürdün” dedi. (Ten.Gaf. sh:530)
İbni Mesud (ra) der ki;
Kimin kıldığı namaz kendisine iyiliği emredip onu kötülükten alıkoymazsa kendisine Allah’tan uzaklaştırmaktan başka bir katkıda bulunmaz. (Ten.Gaf. sh:531)
Hakem b. Uyeyne (ra) diyor ki;
Namaz kılar iken sağında solunda kimin olduğunu düşünen kimsenin namazı namaz değildir. (Ten.Gaf. sh:531)
Müslim b. Yesar (ra) ; Ev halkına “Ben namazda iken siz konuştukça dediklerinizi duymuyorum derdi.” (Ten.Gaf. sh:531)
Anlatıldığına göre Rabiat-ül Adeviyye (ra); bir defasında hasır üzerinde namaz kılar iken secdede gözüna çöp battı, fakat namazı bitene kadar bunun farkına varmadı. (Ten.Gaf. sh:531)
Anlatıldığına göre Hatem Tai, bir gün İslam b. Yusuf’u (ks. ecmain) ziyaret etmeye gidince İslam kendisine “Ya Hatem , namaz kılarken haz duyuyor musun?” diye sordu. Hatem “evet duyuyorum” dedi.İslam nasıl namaz kılıyorsun dedi. Hatem (ks);
Namaz vakti yaklaşır iken güzelce abdest alır ve namaz kılacağım yere varıp tüm organlarım duruluncaya kadar dikilirim.Bu sırada Kabe’yi iki kaşımın arasında ve Makam-ı İbrahim’i de göğsümün hizasında görürüm.Kalbimden neler geçtiğini ise Rabbim bilir.Ayaklarımı sırat köprüsünün üzerinde, cenneti sağımda, cehennemi solumda,Azrail’i arkam farz eder ve kılmakta olduğum namazı son namazım olarak düşünürüm. (Ten.Gaf. sh:533)
Ehli hikmetten bir zatın söylediğine göre; “Namaz karşısında insanlar şu iki kısma ayrılırlar;”
1-Avamın namazı; Bunlar gaflet içinde namaza gelirler, cehalet içinde namaza dururlar, nefsin ve şeytanın kuruntuları arısında kılarak emin bir eda ile dönüp giderler.
2-Havas’sın namazı; Bunlar namaza hürmetle gelirler, eksin inanç ve korku içinde namaza durarak onu saygı içinde kılarlar, arkasından da hem ümit hem de korku arası bir duygu içinde dönüp giderler. (Ten.Gaf. sh:535)
AVARİF’TE NAMAZ BAHSİNamaz kul ile Allah (cc) arasında bir kavuşma vesilesidir. Allah ile kulun karşılaşmasında kulun, Rabbi’nin azameti karşısında kulluğunun gereği olarak huşu içinde olması gerekir.Varit olduğuna göre; “Allah’u Teala bir şeye tecelli adince, o şey ona boyun eğer”Namazda sılayı gerçekleştiren kimse tecelli nurlarıyla huşua erer. Felah, namazlarını huşu ile kılanlara mahsustur.Huşuunun bulunmaması felahın da yokluğu demektir. (Avarif sh:375)
Ömer (ra)’ın minberden şöyle dedi;
Adam vardır ki, müslüman olarak ihtiyarlamıştır, fakat Allah için kıldığı tam bir namazı yoktur.” Sordular;”Bu nasıl olur?” Dedi ki;
Namazda ki huşu ve tevazuu tam olmayan ve her şeyi ile Allah’a yönelmeyenin hali, budur” buyurdu. (Avarif sh:379)
İnsan tabiatının körüklediği sür’at ve acele, manevi feth kapısını kapatır.Kul ilahi nefhaların estiği mahalde nasibini bekler durur.İbadetine olan güveni sebebi ile o güzel kokuların tesiri zail olur. Uzlet yolunda vuslata eremeden kalır. (Avarif sh:380)
Cüneyd el-Bağdadi (ra) şöyle buyurur;” Her şeyin en halis olan tarafı vardır. Namazın en iyi anı ve en halis yanı, ilk tekbir anıdır. (Avarif sh:383)
Ariflerden birine sordular ilk tekbiri nasıl alıyorsun;
Allahuekber dediğim zaman, Allah ism-i celilinin elifi ile birlikte ta’zim, lamı ile heybet, hası ile murakabe ve kurb duyguları taşıman gerekir.” (Avarif sh:383)
Havastan biri şöyle der;
Namaza başlayınca beni ilgilendiren tek şey, dilimin söylediğidir.Ondan başkası ile alakam kalmaz. (Avarif sh:388)
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
NAMAZIN ADABI VE SIRLARI
Denilir ki; Kişinin namazda zihnini meşgul edebilecek hacetini gördükten sonra namaza başlaması, onun dini bakımdan ince anlayışını gösterir.
Öfkeli veya çok üzüntülü halde iç dünyası normalden anormale dönüşmüş bir kimsenin bu hali ile namaz kılması adaba uygun düşmez.
Kul, bütün organları tam bir huşu içinde iken namaza başlamalıdır. Namaz kılanın bürüneceği en güzel libas, sekinet, tevazu ve huşu libasıdır.
Haber de şöyle gelmiştir; Yedi şey vardır ki bunların namazda olması şeytandandır; Burun kanaması, uyuklama, vesvese, esneme, kaşıntı,sağa sola bakma,bir şeyle oynama,ek olarak unutma ve şüpheyi de ekleyenler vardır.
Abdullah b. Abbas (ra) şöyle der; Namazda huşuun ölçüsü, sağımda ve solunda bulunanla ilgilenmemek, hatta onların kim olduğunu bile fark etmemektir.
Serrac (ks) der ki ; kulun namazda Kur’an okumaya başlayınca riayet edeceği edebi, sanki Cenab-ı Haktan dinliyormuş gibi kalbin,okunana kulak vermesi veya sanki okuduklarını Allah’a okuyormuş gibi okumasıdır.
Derler ki; Namaz dört şeyle olur; Cesedin seccadede,aklın huzur-u ilahide, kalbin huşu ve azaların hudu ile dolu olmasıyla. Çünkü huzur-u kalp perdelerin kalkmasıdır. Aklın namaza şühud ile iştirakı, ilahi cezayı kaldırır.Nefsin hudu ve tevazuu maneviyat kapılarını açar.Organların itminan ve sekineti, sevaba nail olmayı sağlar. (Avarif sh:396-399)
Musa b. Cafer’e (ra) dediler ki;
İnsanlar sen namaz kılar iken önünden geçerek namazını bozdular. O şöyle cevap verdi;
“Benim kendisi için namaz kıldığım zat bana, benim önümden geçenden daha yakındır.” (Avarif sh:401)
el-Havas şöyle der; Kişi nafile namazlarını farzlardan noksanlarını ikmal niyeti ile kılmalıdır.Böyle bir niyet olmadan kılınan nafile namazdan dolayı sahibine hiçbir ecir yazılmaz. Allah(cc) böyle kullarına; “Sizin haliniz borcu durur iken hediye ile uğraşan kötü insanın haline benzer.”buyurur. (Avarif sh:401)
el-Havas der ki; Halk iki davranış sebebi ile Allah’tan uzaklaşır.Biri nafile ile meşgul olurken farzları zayi etmektir. Diğeri ise,zahiren amel yapıyor görünüp nefse sıdk ve nasihatı yerleştirememiş olmaktır.Allah (cc) sıdk esasına bağlı olmayan amelleri kabul buyurmaz. (Avarif sh:402)
Namaza kalktığı zaman İbrahim (as) ‘ın uzaktan kalbinin atışı duyulurdu.
Cüneyd’ e (ks) sordular; Namazın farzı nedir? Dedi ki; “Dünyevi bağları koparmak, dikkati toplayarak huzur-u ilahiye durmak”. (Avarif sh:402)
KİMYA-YI SAADET ‘TE NAMAZ BAHSİNamazın Hakikati ve Ruhu:
Namaz İslam Dininin direği ve temelidir. Bütün ibadetlerin rehberi (fihrısti) dir.Bu beş vakit namazı şartlarına uyarak vaktinde kılanlar için, hıfz ve emanında bulunduğu Allah-u Teala, büyük günahlardan el çekmesi sebebi ile, o kulun işlediği diğer günahları da affeder.
Bütün bedeni ve azaları adebli olup namaza uygun olmalıdır. Ancak böyle namaz ahiret için azık olmaya layık olur.Tadili erkan yoksa bu, padişahın önüne, kulaksız,burunsuz, elsiz,ayaksız sadece canlı bir cariye getirmeye benzer.Burada kabul edilmemek korkusu çok olur.
Hz .Ali (ra) namaz için kalktığı zaman, vücudunu bir titreme alır, yüzünün rengi değişir ve “Yedi kat göklere ve yere arz edilen ve onların taşıyamadıkları emanetin zamanı geldi” derdi. (Kimya-yı saadet 125)
Hakikaten bilmiş ol ki; yüzü kıbleden çevirince namazın sureti bozulduğu gibi, kalp yüzünü Allah’tan çevirip, başka şeyler düşünmekte namazın hakikatinin ruhunu bozar.Çünkü zahir batının örtüsü, kılıfıdır. Suretle, kılıfla alakalı olan şeyleri kendinde bulundurur. Kılıfın bundan büyük kıymeti yoktur. (Kimya-yı saadet 127)
Kalbin Hazır Olması İçin Çare:
Namazda kalbin gafleti iki sebeple olur, biri zahir, biri de batın ile alakalıdır.
Zahiri gaflet;Namaz kıldığı yerde kalbini meşgul edecek bir şey görmesi veya bir ses duymasıdır.Kalb de göze ve kulağa tabidir.Bunun çaresi hiç ses olmayan bir yerde namaz kılmaktır. Karanlık olursa daha iyidir. Göz bir yere takılmaz. Bir çok zahidler v ebidler kendilerine küçük ve karanlık bir oda yaparlar.Çünkü açık rahat yerde kalb daha çok dağılır.
İbni Ömer(ra) namaz kılacağı zaman gözü takılmasın diye , kılıcı, kitabı, ve örtüyü önünden kaldırırdı.
Batıni gaflet; Bu da düşüncede ve hayallerin dağılmasıdır.Daha zor ve güçtür.Bu da iki şekilde olur;
Biri, kalbi bir zaman meşgul eden bir işten doğar.Çaresi önce işi yapmak, kalbini ondan ayırmak ve sonra namaza durmaktır.
Diğeri kısa zamanda olmayacak şeylerde ve işlerde olur veya adet olup kalbe çeşitli düşünceler kaplar.Bundan kurtulmanın çaresi okuduğun Kur’an-ı Kerim ve tesbihlerin manasını düşünür ve gafletten kurtulur.
Talha (ra) kendi hurma bahçesinde namaz kılıyordu.Ağaçlar arasında güzel bir kuş uçuyor, bir yol bulup çıkamıyordu. Kalbi ona daldı ve kaç rekat kıldığını unuttu. Sonra, Resulullah’ın (sav) huzuruna geldi ve kalbinden şikayet etti. İşine kefaret olarak, o hurmalığı sadaka verdi.
Namazdan önce Allahü Teala’yı hatırlamak kalbe galip gelmiyorsa, namazda da kalbi hazır olmaz.Bunun çaresi dünyaya karşı kanaatkar olmakla olur. O zaman bol bol nafile namaz kılıp kalbi hazır eylemek lazımdır. Böylece farz namazını kalp hazır olarak geçirmeyi elde eder. Çünkü nafileler farzların bağını çözer.
Cemaati beklemek için farzı geciktirmemelidir. Çünkü evvel vaktinde kılmanın fazileti ondan daha fazladır. Ashab-ı Kiram’dan ikisi bir araya gelse, bir üçüncüyü beklemezlerdi. Cenazede bile olsalar beklemezlerdi.Bir gün Efendimiz (sav) geç gelmişlerdi.Geldiği zaman bir rekat geçmişti. Namazı kılınca, kendisini beklemediklerinden sordular. Resul (sav) buyurdu; “İyi yaptınız. Her zaman böyle yapınız.” (Kimya-yı saadet 129)
GULİZAR-I SAMİMİ NAMAZ BAHSİ
Namaz mü’minin mi’racıdır.Namazda: birinci kıyam varlığa ; rüku kötü huylardan temizlenmeye;secde kurb ve fenafillah’a;ikinci kıyam bekabillah’a;tahiyyat temkine;iki tarafa selam vermek de iki dünyadannecat ve selamete işarettir.(Gulizar-ı Samini sohbetler I s:52)
Namazı Huzurla Kılmak
Huzurumuzun korunmasına her vakıt,bilhassa namazda pek ziyade dikkat ve itina etmeliyiz.Çünkü namaz ibadetlerin en büyüğüdür.Cenab-ı Hakk’a münacattır.Hemde kendi sösümüz ile değil,Rabbü’lalemin Hazretlerinin ilahi kelamı ile yine kendisine münacattır.Hele iftitah tekbirinde :”Allahü ekber” dediğimia vakitte fikrimiz başka yerde, başba şeyde olurda yalnız dilimizde “Allahü ekber” dersek hazır olan melekler bize der ki:Yok canım ,yok yalan söyledin.Bu namaz namaz olmadı.Gerçi huzursuz kılınan namaz,şeriat nokta-i nazarından,şer-i şerifin zahiri itibariyle eda olunmuştur.fakat tarikat ve hakikate göre bu namaz,namaz sayılmaz.Namaz kıldığımız vakit,şeytan yanımızdan kaçar.Halbuki biz otuz,kırk seneden beri namaz kıldığımız,ibadet ve taatta bulunduğumuz halde yine adet ve tavırlarımız olduğu gibi duruyor.şeytan yine namazda bizimle beraberdir.Bizden hiç ayrılmıyor.Niye?Çünkü gafiliz huzurumuz yok.Sinekler bir pekmezin başına nasıl toplanırsa ,huzursuz namaz kılanında başına şeytanlar öyle toplanır.Bu kadar şeytanın arasında artık huzurla namaz kılmak nasıl ve şekilde mümkün olabilir?Namaz fahşa ve münker’den kılanı men edecekti.Ayet-i celilenin hükmü böyledir.(bkn.Ankebut 29/45)Halbuki namaz kılıyoruz ,fakat bu namazlarımızın böyle bir te’siri görülmüyor.Çünkü namaz namaz olmuyorki...Bu cihete cok dikkat etmeliyiz.Huzurla kılınan namaz insanı temizler.İnsanı büyük yakınlık ve derecelere nail eder. (Gulizar-ı Samini sohbetler I S:82)
Namazda;Hem Hizmet,Hem Kurbet,Hemde Vuslat Vardır
Bazı veliler buyuruyorlar ki : “Müjde ve saadet o zaataki yuvasından ayrılmaz.”Evliyaullahın bazıları da: “Veyl o kiselere ki yuvalarından ayrılmazlar.”diye buyuruyorlar.Yani yuvasından ayrılmayanlara hem “veyl” hem de “müjde” diyorlar.Zahirde muhalif gibi görünen bu iki emir hakikatte bir manaydır.Zira insanın iki vatanı vardır.Birinci vatanı asli ve hakiki , ikinisi vatanı sani ve arizidir.Vatanı asliyi bilip gönlünde ona mukbil ve müteveccih olana ve O Huzurdan ayrılmayana hakikatan müjde....
Bazı zavat buyuruyorlarki :Namaz’da hem hizmet ,hem kurbet ve hemde vuslat vardır.Hakikaten öyle:Namaz’da aza ve cevahirimizle zahiren emri şerifi ifa ve eda etmek hizmettir.Ve aynı namazda ,batınımızın Cenab-ı Hakka teveccüh ve ikbali de kurbet ve tarikattir.Namazda namazı kılanın “Üns ve huzura” müstagrak olması ise vuslat ve hakikattır.Lakin heyhat...Namaz’ı bu vechile bilip,böylece kılan kaç müslüman vardır bilmiyorum. (Gulizar-ı Samini sohbetler II S:18
Namazda:Hem hizmet,hem kurbet,hem ikbal ve teveccühü Hazret ve vuslat vardır. (Gulizar-ı Samini sohbetler II S:57)
İnsanı Kamil,Namazında öylesine Hakk’ladır ki ,Okuyacağı Suruyi dahi O’nun ilhamı ile okur
Muhyiddini Arabi Hz.Futuhat’ında yazıyor. “Kamiller namazda hangi sure veya ayeti okuyacakklarını tasmim(önceden kararlaştırma) ve tasavvur ve tercih etmezler.Onların göönlüne namazda hangi sure veya ayet gelirse onu okurlar.”(Gulizar-ı Samini sohbetler II S:226)
 
Üst Alt