Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Mehmet Akif ve İslam

  • Konbuyu başlatan mkilic
  • Başlangıç tarihi
M

mkilic

Guest
Yıllar öncesinde Mehmet Akif şiirinde diyor ;

Ey bunca zamandır bize te’dip eden Allah
Ey alemi İslamı ezen, inleten Allah,
Bizler ki senin va’di ilahine inandık
Bizler ki binüç bu kadar yıl seni andık
Bizler ki beşer bir sürü ma’buda taparken
Yıktık o zaman şirki, devirdik ebediyyen
Bizler ki birer hamlede evhamı bitirdik
Mabedlere ma’budu hakikiye getirdik
Bizler ki senin ismini dünyaya tanıttık
Gördükse mükafatını, Ya Rab, yeter artık
Çektirmediğin hangi alem, hangi ezadır
Her anı hayatın bize bir ruz-u cezadır.


Bu şiir 1914 de yazılmıştı.. Aradan bir asıra yakın bir zaman geçti.. İslam ülkeleri ile Hristiyan ülkeleri arasındaki fark biraz daha açıldı.. Afganistan gibi ne kadar fazla İslam, halklara o kadar eza ve cefa oldu.

Bakın Mehmet Akif gene nasıl yakarıyor Allah’a,

Nur istiyoruz sen bize yangın veriyorsun
Yandık diyoruz, boğmaya kan gönderiyorsun.


Mehmet Akif’in ağıtı bununla da bitmiyor. Diyor ki, hep bugüne kadar Müslümanlar yandı, şimdi de biraz Hristiyanlar yansın.

Madem ki, ey ilahi yakacaktın
Yaksaydın a melunları, tuttun bizi yaktın.


İşte böyle yazıyor ünlü şair Mehmet Akif..

Ne dersiniz, İslam ülkelerini Allah mı yaktı, Muhammed mi..? Şimdi faturayı Allah’a çıkarmak, Muhammed’in, Allah adını kullanarak koyduğu esasların peşinden giden akıldan başka hangi mantığın eseri olabilir ?
Tarih sadece birşeyler söylemiyor, bir şeyler de ispatlıyor.. Yazılanlar meydanda.. İnsanlar aya imanla gitmiyor.., en azından bir iman varsa bile bu İslam imanı değil.. Bu gün sizin de kullandığınız bilgisayarı, internet’i ve her türlü beyinsel güce dayanan teknolojiyi geliştiren kafalar imandan değil, akıl ve mantıktan söz ediyor.. Kitabı Kuran olan İslam dünyası, bilime hiç bir katkı yapamazken, dünyadaki hertürlü gelişimi Yahudiler, Hristiyanlar ve Budistler gerçekleştiriyor.. Müslümanlar ise bu gelişmelerden sadece istifade ediyorlar, o da edebildikleri kadar..
Biraz düşünelim..Bu kadar tesadüf olabilir mi..?

ALINTIDIR
 

TiKky

New member
Katılım
18 Eyl 2005
Mesajlar
59
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
118
Dostum Sen Bu Gözündeki Gözlüklerle Hakikati Göremeyecek Kadar Körsün !

Sen git Matrixs İzle Etkisinde Kalmışsın herhalde :D

Sana ne yazsam kabul etmeyeceğin ve Konuyu Devamlı Tartışma pozisyonuna getireceğin için Sana HEEE HEEE .... Diyor ..

Ve Doktoruna Havale ediyorum ... :eek:

ALLAH ISLAHIN MÜMKÜNSE SENİ ISLAH ETSİN :cool: Çıkar Şu Gözlükleri !
 

Filistin

New member
Katılım
16 Eyl 2005
Mesajlar
8
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
selamunaleykum

selamunaleykum

Senin gözlük kullanmadığın kesin fakat at gözlüğü takmışın haberin yok.Sen ne çabukta unutmuşun hristiyanların haçlı seferlerini,ne çabukta unutmuşun amerikanın vede israilin getirdiği zülumları ıraka çeçenistana!yorum yaparken tek taraflı olmak zilletliğe delalettir.cahillikte diyebiliriz.şimdiye kadar hangi yerde yahudilik vede hristiyanlığın huzurunu gördün girdikleri her yerde zülum var cahilll.
Teknoliji kısmına glirsek eğer ;açta tarihe bir göz at bakalım islam alimlerinin buluşlarına..göremessen at gözlüğünü çıkar.belki yardımı olur...
 

Arslanbey

New member
Katılım
11 Eki 2005
Mesajlar
13
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
Konum
Berlin
Dönüsümüz muhtesem olacak

Dönüsümüz muhtesem olacak

Arslanbey´den mkilic`a,

Bre bunak, bre...

Sen hangi dünyada yasiyorsun,
1400 sene Islam üzre yasadi bu vatanda bu millet. Islamin günesiyle besledi iliklerini ve dahi bu millet. Senin gibi..... ler geldi 150-200 sene evvel meydana vatan millet sakarya hakdan hakikatten bi haberdiler.
Oydular bindikleri tekneyi. Osmanliyi dis mihraklar degil icindeki kurtlar yedi.
Allah´dan vardi hala helal süt emmis vatan evladi da kurtardilar elbirligiyle düsman isgalinden vatani.
Mustafa Kemal´yle, askeriyle, hocasiyla, hacisiyla, erkegiyle, disisiyle, ve dahi besikteki evladi bile kalktilar Cihad diye.

Inanmani isterdim, bu gelisimiz Muhtesem olacak.

Siyah bez Üstünde ilahikelimetullah.
Allahuekber sesleri yerde ve gökte
bayragi tutan nebiyyi evlad Mehdi Resul
Arkasinda ordusu

Isa (AS)ile samda bulusur
Deccal ile cölde dögüsür

yakiiin cok yakiin

belki yarin
belki yarindan da yakin



vesselam

Arslanbey
 

E R H A N

New member
Katılım
14 Ocak 2005
Mesajlar
555
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
45
Konum
istanbul
Web sitesi
www.hidayetcagý.com
mkilic' Alıntı:
Yıllar öncesinde Mehmet Akif şiirinde diyor ;

Ey bunca zamandır bize te’dip eden Allah
Ey alemi İslamı ezen, inleten Allah,
Bizler ki senin va’di ilahine inandık
Bizler ki binüç bu kadar yıl seni andık
Bizler ki beşer bir sürü ma’buda taparken
Yıktık o zaman şirki, devirdik ebediyyen
Bizler ki birer hamlede evhamı bitirdik
Mabedlere ma’budu hakikiye getirdik
Bizler ki senin ismini dünyaya tanıttık
Gördükse mükafatını, Ya Rab, yeter artık
Çektirmediğin hangi alem, hangi ezadır
Her anı hayatın bize bir ruz-u cezadır.


Bu şiir 1914 de yazılmıştı.. Aradan bir asıra yakın bir zaman geçti.. İslam ülkeleri ile Hristiyan ülkeleri arasındaki fark biraz daha açıldı.. Afganistan gibi ne kadar fazla İslam, halklara o kadar eza ve cefa oldu.

Bakın Mehmet Akif gene nasıl yakarıyor Allah’a,

Nur istiyoruz sen bize yangın veriyorsun
Yandık diyoruz, boğmaya kan gönderiyorsun.


Mehmet Akif’in ağıtı bununla da bitmiyor. Diyor ki, hep bugüne kadar Müslümanlar yandı, şimdi de biraz Hristiyanlar yansın.

Madem ki, ey ilahi yakacaktın
Yaksaydın a melunları, tuttun bizi yaktın.


İşte böyle yazıyor ünlü şair Mehmet Akif..

Ne dersiniz, İslam ülkelerini Allah mı yaktı, Muhammed mi..? Şimdi faturayı Allah’a çıkarmak, Muhammed’in, Allah adını kullanarak koyduğu esasların peşinden giden akıldan başka hangi mantığın eseri olabilir ?
Tarih sadece birşeyler söylemiyor, bir şeyler de ispatlıyor.. Yazılanlar meydanda.. İnsanlar aya imanla gitmiyor.., en azından bir iman varsa bile bu İslam imanı değil.. Bu gün sizin de kullandığınız bilgisayarı, internet’i ve her türlü beyinsel güce dayanan teknolojiyi geliştiren kafalar imandan değil, akıl ve mantıktan söz ediyor.. Kitabı Kuran olan İslam dünyası, bilime hiç bir katkı yapamazken, dünyadaki hertürlü gelişimi Yahudiler, Hristiyanlar ve Budistler gerçekleştiriyor.. Müslümanlar ise bu gelişmelerden sadece istifade ediyorlar, o da edebildikleri kadar..
Biraz düşünelim..Bu kadar tesadüf olabilir mi..?

ALINTIDIR

sevgili kardeşim
ben müslümanım demekle veya nufus kağıdında islam yazmakla mümin olunmaz
Allah kalbe bakar
o saydığın ülkeler islam olduklarını dilleryle söylüyorlar ama Allah kalbi bilir
diyeceğim senin dediğin bu olay asırlar önce kuranda haber verilmiş zaten

DUHAN-10: Fertekib yevme te’tîs semâu bi duhânin mubîn(mubînin).
Göklerin açık bir dumanla kaplanacağı günü gözetle.
DUHAN-11: Yagşân nâs(nâse), hâzâ azâbun elîm(elîmun).
(Öyle bir duman ki;) bütün insanları saracak elîm bir azaptır.
DUHAN-12: Rabbenekşif annel azâbe innâ mû’minûn(mû’minûne).
Onlar "Rabbimiz" diyecekler. "Bu azabı bizden kaldır, çünkü biz müminleriz."
DUHAN-13: Ennâ lehumuz zikrâ ve kad câehum resûlun mubîn(mubînun).
Muhakkak ki onlar öğüt almazlar. Onlara, andolsun ki apaçık bir resûl geldi.
DUHAN-14: Summe tevellev anhu ve kâlû muallemun mecnûn(mecnûnun).
Sonra ondan yüz çevirdiler ve ona “öğretilmiş deli” dediler.

sevgili mkılıc
sen ıraka irana suriyeye afganistana bakarak islamı yargılarsan yanılırsın
islam bu gün yaşanmıyor
eğer yaşansaydı
Fatihin ,selimin, muratın osmanlısı gibi olrdu ülkemiz
en ileri,en modern ve en güçlü
Allah ın anlayana anlatmak istrediği de zaten bu
 

tarikay

New member
Katılım
6 Şub 2005
Mesajlar
93
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
51
O Nuru Gönder Ilahi, Asirlar Oldu Yeter.

O Nuru Gönder Ilahi, Asirlar Oldu Yeter.

O NURU GÖNDER İLAHİ, ASIRLAR OLDU YETER.

BUNALDI MİLLETİN AFÂKI BİR SABAH İSTER.


MEHMET AKİF ERSOY
__________________
OKUMADILAR, MEDRESELER MÜDERRİSİ BU DERSİ.
GÖNÜLLERE YAZILIR BU KİTABIN SURESİ
YUNUS EMRE HZ.

Bu gün Hidayet unutulmuş,Peygamberimiz S.A.V ve sahabenin yaşadığı hayat yaşanmamaktadır
İslam olduğunu söyleyen bu milletlerin içinde bulundukları sefil,geri kalmış ve mutsuz durum,aslında onların gerçekte islam ı yaşamadıklarının kanıtıdır.
Bunun En büyük sebeblerinden bi tanesi Şuan Her millette kendi lisanlarıyla konuşan ,Allah a çağıran,Allah ın tahin ettiği,(peygamber varisleri)İmamlara
tabi olunmaması,ve zamanın diplomalılarına inanılmasından kaynaklanmaktadır.Nefs teskiyesi yapmamış,insanlar kapkara nefsleriyle diplomalarına güvenerek kendilerini din adamı ilan etmiş,yetmez birde Allahın imamlarına iftira atarak halkı yanlış yönlendirmekteler.

osmanlı



Yılmaz Öztuna'nın Büyük Türkiye Tarihi kitabdan alınmıştır.

Bir İngiliz tarihçisi Downey şöyle diyor:

"Osmanlı Türklerini bu kadar küçük bir başlangıçtan, o kadar elverişsiz şartlar altında, bu derece sürekli bir devlet kudretine erişmesi, cihan tarihinin en fevkalâde tezâhürlerinden biridir. İstiklâllerini kazandıkları andan itibaren, 2 asırdan biraz fazla bir zaman içinde, bütün Akdeniz medeniyetini bir imparatorlukta birleştirmeye teşebbüs edecek kudret ve kabiliyetteydiler."

Dünyanın en kudretli devletinin Osmanlı Devleti olduğunu, pek çok hristiyan yazar da yazmaktadır. Avrupa devletlerinin Türk Devleti örnek alınarak ıslah edilmesi fikri ve tecrübeleri pek çoktur. Bunun için Poncet. 1572 de müstakil bir eser kaleme almış ve Fransa Kralığı'nın Osmanlı İmparatorluğu örnek alınarak, nasıl ıslah edilebileceğini anlatmış ve 9. Charles'a bu teklifleri sunmuştur. Poncet'in Fransa Kralı'na sunduğu tekliflerin arasında şunlar mevcuttur:

"İç isyanları önlemek için halka, Osmanlı'da halka sağlanan hayat şatlarını temin etmelidir. Gene hükümdara karşı baş kaldırmaları önleyebilmek için , Osmanlı'da nasıl bunu yapacak asil aileler yoksa, Fransa'da da asilzâdelerin yetkileri kral lehine büyük ölçüde kısıtlanmalıdır."

Fransa'da Poncet'in bu teklifleri birçok menfaati sarstığı için tepki görmüş ve o sırada tatbik edilememiştir.

Güçlü bir otorite, adaletli bir yönetim sahibi olan Osmanlı'nın asırlar boyunca iktisadî bakımdan kendi kendine yeterli, dünyanın belki de tek devleti olduğu bir gerçektir.

Yine Osmanlı için Fernard Grenard'ın görüşleri şöyledir:


"Osmanlı toplumunda itaat etmek bir şeref, âmirin emri altında can vermek, münâkaşa götürmez bir vazife idi."

Moğollar'ın Türkistan'ı istilası sırasında, batıya doğru kaçan yüzlerce gruptan biri de; Kayı Boyu'ndan Ertuğrul Gazi'nin aşiretidir. İstiladan, Moğollar'ın henüz ulaşamadıkları Anadolu'ya gelen bu Türkmenler, Selçuklular tarafından kabul edilip batıya yerleştiriliyorlar ve başlarındaki reislerine Uç Beyi deniliyordu.
Adlarına "Horasan Erenleri" denilen tarikat ehli kişiler, uç beylikleri arasında dolaşarak sohbet edip, insanları Allah'a çağırıyorlardı. Göçebe kitlelerin çoğu, bu erenlere samimiyetle bağlanıyorlardı.

Şeyh Edebâli, Ahmet Yesevî Hazretleri'nin Uzakşark'ta yetiştirip, mürşid, muallim, mübelliğ olarak Batı Türklüğüne gönderdiği Horasan erenleri zincirindendir.

Anadolu, bu şöhretsiz evliyaların ve Hak erenlerinin eliyle şekillendi. Devlet, onların yüzü suyu hürmetine şahlandı.

Osman Bey, Şeyh Edebâli Hazretleri'ni sık sık ziyaret eder, onun tatlı sohbetlerini dinlemekten çok zevk alırdı.

Edebâli Hazretleri, Allah'ın kendisine bildirmesiyle biliyordu ki; Osman Bey'in kuracağı devlet, teslim dînini tüm dünyaya yaymak için yaşayacak, âleme nizam verecek, Allah için savaşacaktı. Bu devletin temelini atma vakti geldiği zaman, Edebâli Hazretleri mübarek eliyle bizzat Osman Bey'e kılıç kuşattı ve Osman Bey adına okunan ilk hutbenin besmelesini de kendisi çekti.

Bununla da kalmadı Edebali Hazretleri, dervişlerine emir verdi:

"Demirci, kalaycı, örscü, marangoz ve sanat erbabı herkes köy köy dolaşacak, Türk boyları arasına dağılıp, boyları kendi içlerinden fethedecektir. Böylece yıllardır Türk boyları arasında süren kavgalar boyların Osman Bey'in buyruğu altına girmesiyle son bulacaktır."

Şeyhlerinden bu emri alan dervişler Anadolu'ya dağıldılar. Sevgi dolu, kardeşlik dolu sohbetleriyle insanları Allah'a çağırdılar, bir olmaya çağırdılar. "Devlet-i Ebed-Müddet"in temelini îmânla sağlamlaştırdılar.

İşte Osmanlı, temelini Allah'ın evliyasının attığı bir devlet, böyle kurulmuştu. Sultan Osman'dan başlayarak her biri mürşidlerine yüzde yüz bağlıydı. Allah'ın padişahlarının yönetimindeki Osmanlı, bir süre sonra Nizam-ı Âlem adını aldı. 400 yıl içinde, bir cihan hakimiyetini Allah'ın yardımı, erenlerin himmetiyle bu küçük beylik oluşturdu.

Onlar, ortaçağdan bu çağlara doğru bütün dünyaya Allah'ı tanıttılar. Allah'ın adaletini temsil ettiler. Allah yolunda fedakarlığı öğrettiler. Osmanlı, fedakarlıkların üzerine bina edildi. Devleti Âliye, Nizam-ı Âlem devlet, o Osmanlıydı. Ve hepsi Allah'a hizmet yolunda; kadın olsun, erkek olsun el ele, gönül gönüle.... Başkalarını imrendirecek bir davranış biçimleri dizisinin sahibi oldular. Kur'ân erleriydiler, sahabe gibiydiler.

Osmanlı, Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve sahabeden sonra İslâm'ı gerçek anlamda yaşayan ikinci topluluktu. Osmanlı, Kur'ân'daki İslâm'ı yaşadı. Osmanlı, "tasavvuf'u" yaşadı.

Yükselme devri boyunca padişahtan aşağıya doğru herkes, Allah'ın dostuydu. Sultan Osman'dan başlayarak hepsinin mürşidleri oldu. Görüyoruz ki; mürşide yüzde yüz bağlı olan padişah, aslında Allah'ın padişahı oluyordu. Bu dizaynın yukarıdan aşağı inen çatısına baktığımız zaman; önce Allah' ı görüyoruz, sonra Allah' a bağlı mürşid, mürşide bağlı padişah, sonra onun emrinde kim varsa hepsi Allah' a dostlar.

Bu dizayn devleti nereye ulaştırdı?

Osmanlı bir süre sonra Nizam-ı Âlem adını aldı.

Kim Osmanlı'dan yardım istemişse, Osmanlı yardıma koşmuştur. Fransa Kralı yaptığı savaşta zor duruma düşünce, Osmanlı'ya müracaat etti. Osmanlı onu himayesine aldı. Hangi şartlarda olursa olsun, nerede İslâm'a karşı saldırı olursa, Osmanlı ordusu orada olurdu. Onlar Allah için yaşadı ve devleti idare etti

Osmanlı'nın başında hep Allah'ı görüyoruz.

Yeniçeri ocağına hiç bir acemi oğlan, bir mürşide bağlı olmadıkça adım atamazdı. İlk eğitimin verildiği yerde böyle bir hedefe ulaşmak için mutlaka bir mürşide tâbî olmak gerekiyordu. Allah'ın velayet mertebesine ulaşamayan, subay olamazdı. Paşalar, daimî zikir sahibiydi. Kara orduları böyle olan Osmanlı'da, deryada da aynı durum söz konusuydu. Bütün reisler Allah için savaş verirdi.

14 asır sonra İslâm'ı yaşayan topluluk Osmanlı'ydı. Esnaf da aynı standarttaydı, asırlarca evvel lonca sisteminde Allah'ın esnafı olmuşlardı. Hiç bir genç, mürşidin elini öpmedikçe çırak olamazdı, hiç kimse evliya olmadan kalfa olamazdı, daimî zikre ulaşmadan usta olunmazdı.

600-700 yıl evvelki kök boyalarının sırrı hâlâ çözülemedi. O tarihten bugüne kadar, o kumaşların boyası dün boyanmış gibi tazeliğini koruyor. Gidin müzelere dikkatle bakın. Bugün en kalite boyayı kullansanız da kumaşlarınızın boyası çıkıyor. Onların sırrı çözülemedi.
 

tarikay

New member
Katılım
6 Şub 2005
Mesajlar
93
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
51
..

..

1500'lü yıllarda Piri Reis bir harita yapıyor , Grönland' ın üç adadan olduğu kesinlikle anlaşılıyor; aynı harita Kahire' den 30 km yükseklikten çekilen fotoğrafla aynı. Piri Reis nasıl yaptı bu haritayı?

Nasıl oldu da Hasan Celal bundan beş yüz yıl evvel barutu macun haline getirerek füze yaptı ve onunla uçmayı başardı?

Nasıl oldu da Hazerfen Ahmet Çelebi, Galata kulesinden Üsküdar'a kadar uçmayı başardı? Bunların hepsi Allah'ın yardımıyla gerçekleşen şeyler. Öyleyse, Allah'ın indinde Osmanlı Devleti'ne dikkatle bakın.

Hâlâ derler ki; Osmanlı kaçırdığı çocukları sarayda eğitime tâbi tutuyordu. Hayır, öyle değil! Osmanlı'nın gittiği her yere adalet götürmesine hayran olan Batı, "Bu çocukları enderunda okutun, sizin gibi adaleti öğrensinler." diye çocuklarını getirip Osmanlı'ya teslim ediyordu.

O zaman Avrupa'da asillerle halk arasında korkunç bir uçurum vardı. Bir asil, halktan birisini öldürse kimse ona hesap soramazdı. Osmanlı ise padişahını yargılıyor ve kadı, padişahı mahkum edebiliyordu.


Osmanlı adaleti dünyaya örnek oldu. Sahabeden sonra İslâm'ı yaşayan en üstün topluluktu Osmanlı. Kitle halinde, ordu, donanma, esnaf ve halkın çok büyük çoğunluğu tasavvuftaydı. Bu, Osmanlı' nın dünyaya nizam veren temelini teşkil ediyordu. Adalet bütün boyutlarıyla her zaman geçerliydi. Bunun için kadıların adalet dağıtmasına gerek yoktu.

Kapalıçarşı'da bir dükkan sahibi, namazdan sonra bir ihtiyacını almak üzere gelen müşterisine istediğini vermiyor ve "Şu karşıdaki dükkanda istediğin şeyden var , ondan al" diyor, adam sebebini sorduğunda ise " Ben, sabah siftahımı yaptım ama o kardeşim yapmadı" diyor ve adam gidip istediğini oradan alıyor. Yabancı olan bu kişi Osmanlı'nın bu adaletine şaşırıp kalıyordu.

Köprünün altından ne kadar sular akmış. İşte Osmanlı' nın en büyük standardı kul hakkına riayet etmekti.

Kanuni Sultan Süleyman zamanında Osmanlı harp kadırgaları, Avrupa'daki bütün kadırgalardan fazlaydı. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul' u aldığında ordusu o dönemin en mütekamil ordusuydu. Son icatların hepsi ordunun içindeydi, en büyük toplar Fatih Sultan Mehmet tarafından döktürülmüştü. Osmanlı sadece Allah'ın yardımına değil, zamanın getirdiği bütün teknikleri kullanabilme stratejisine sahipti.


Osmanlı, Allah'ın indinde başka ülkeleri hiçbir zaman küçük görmemiştir. Bu yüzden Avrupa tebaası Osmanlı'ya hayrandı. Yüzbinlerce akıncının herbiri en az üç lisan bilirdi. O devrin en usta kılıç kullananları onlardı. Avrupa, akıncılar denildiğinde olduğu yerde dururdu.

Allah' ın düşmanları saraya girdikten sonra adım adım gerçek evliyaların yerini cinci hocalar aldı. İlk cinci hoca saraya Kösem Sultan zamanında girdi. Osmanlı'nın şaşası bir süre daha devam etti; ancak cinci hocalar evliyaların yerini alınca Allah'ın dostları devreden çıktı ve şeytanın dostları devreye girdi. Böylece Osmanlı duraklama ve gerileme devrine girdi.

Dünyaya askerlik stratejisini, askerliği öğreten Osmanlı'nın yerini, yabancı ülkelerdeki harp okulları aldı ve Osmanlı da subaylarını onların okullarına göndermeye başladı.

Böylece Nizam-ı Âlem olan Osmanlı'nın yerini Nizam- ı Cedit olan Osmanlı aldı. Nizam-ı Cedit; yeni nizam demek, Nizam-ı Âlem ise Âlem'e Nizam veren. Osmanlı yükselme devri boyunca Âlem'e Nizam veren muhteşem bir hüviyetteydi.


Osmanlı'yı Osmanlı yapan her devirde Allah'ın sevgisiydi, Allah' a duyulan hürmetti. Osmanlı Allah'ı sevdi, O'na aşık oldu, üst boyuta ulaştıklarında ise Allah'a hayran oldular. İnsan-ı Kâmil Osmanlı' nın içinde binlerceydi. Ordu sefere çıktığında her tarafta şenlikler yapılırdı. Sefere çıkmak, şehitlik için hazır bir sistem olarak kabul edilirdi. Herkes şehit olmak için savaş verirdi. Andrea Doria Osmanlı'dan korkmakta haklıydı." Siz hayatta kalmaya ne kadar önem veriyorsanız, onlar da savaşta ölmeye o kadar önem veriyorlar" demiştir.

Osmanlı'da Allah'ın dizaynını görüyoruz, her devirde Allah'ın dostlarına yardım ettiğini görüyoruz.


Öyleyse, Osmanlı'yı Osmanlı yapan, Osmanlı'yı tarihe unutulmaz insanlar olarak tanıtan kimdir? Allah.

Osmanlı tüm dünyaya meydan okuyan bir Allah dostları cennetiydi. Allah dostlarının nelere kaadir olduğunu tüm dünyaya gösterdiler. Onlar Nizam-ı Âlemdi. Öyleyse Osmanlı; evde, sokakta, çarşıda, askerde tüm dünyaya hep örnek oldular.

Osmanlı demek Allah'ın evliyaları demekti. .



Dört yüz sene içinde küçük bir beylikten cihana hükmeden koca bir imparatorluğa dönüştü Osmanlı. Fatih Sultan Mehmed İstanbul'un fethi için aylarca uyumadı. Yavuz Sultan Selim insanı iliklerine kadar kavuran çölü ordusuyla 13 günde geçti. Yeniçeriler, Akıncılar "Allah, Allah" diye koşardı savaşa, huşu içinde, korkusuzca. Ulubatlı Hasan vücuduna isabet eden oklara rağmen kalenin burcuna bayrağı dikti. Hiçbir fetih kuru bir cihangirlik davası uğruna değildi. Sadece ilây-ı kelimetullah için savaş verilirdi. Onların herşeyleri; ama herşeyleri Allah içindi.
Başta Allah'ın bir Mürşidi, ona bağlı padişahı ve bu şekilde uzanan bir zincir içerisinde Âdem-i Merkeziyet sistemi her alanda Allah'a itaati temsil etti. Yıldırım Bayezid'in ordusunun savaşlarda yıldırım gibi hareket etmesinin sırrı, ordunun yüzde yüz itaatinden başka bir şey değildi. Osmanlı ordusu her zaman seri hareket ederdi.

Osmanlı bir zaman dünyayı titretti. Yüzde yüz Allah'ın emrinde bir devletten başka ne beklenebilirdi. İtaat, gayret, himmet, nusret Osmanlı'yı Nizam-ül Alem haline getirdi.

Nizam-ül âlem, Osmanlı'nın tanıtıcı vasfıdır. Osmanlı, nizam-ül âlemdi; yani âleme yön verendi . Âlemin, bütün dünyanın nizamını temin etmekle, Osmanlı kendisini vazifeli görüyordu. Nerede, hangi millet bir diğerine haksızlık etmişse, bu Osmanlı tarafından duyulduğu anda; Osmanlı derhal müdahale ederdi oraya. Haklının hakkını verdirene kadar savaş devam ederdi. Nizam-ül âlem olmak bu demektir. Âlemin nizamı, Osmanlı'dan sorulurdu. Yükselme devresi boyunca Osmanlı buydu.

Her geçen gün Allah'a biraz daha bağlanan, Kur'ân'ı bütün boyutlarıyla yaşayan, ruhlarını, vechlerini, nefslerini, iradelerini Allah'a teslim etmiş; akıncılar, yeniçeriler, Allah'ın askerleri, Allah'ın göklerdeki ordularıyla beraber savaş verirlerdi.

Öyleyse böyle bir dizaynda bu insanlar; nizama, âleme örnek olmuşlardır. Osmanlı, her gittiği yere adalet götürmüştür. Osmanlı, muhteşem bir Âdem-i Merkeziyet Sistemi'ni devreye sokmayı başarmıştır. Uç beylikleri, beylikler, beylerbeyliği bu Âdem-i Merkeziyet Sistemi'nin anahtarıdırlar. Haslar ve tımarlar, fethedilen ülkelerin bir nevi sahibi olmayı ifade ederdi.

O sahip olunan, Osmanlı ordusunun akıncılarıyla elde edilen yerler, onların müdafaası, akıncılara aitti. Ve oranın beyi, akıncıların başındaki kişiydi. Devlete vergisini verirdi; ama o yerin sahipliği ona aitti. Osmanlı adına o yeri işgal eden kumandan, o arazinin sahibi olarak fermanla sahipliğe ulaştırılırdı. Belli bir sayıda akıncı beslemekle görevliydi ve sefere çıktıkça yeni yerlerin tımarlara, haslara, zeametlere katılmasıyla Osmanlı memaliki devamlı büyüyor, adalet bütün dünyaya yayılıyordu.

Sevgili okuyucular, akıncı deyip de geçmeyin. En az üç lisan bilen muhteşem cengâverlerdi bu insanlar. Sadece Allah için yaşarlardı. Hayatlarını Allah'a vakfetmişlerdi. Öyleyse, padişahın bu insanlara ne kadar değer verdiği, bizi alâkadar ettiği için tarihimizin arasından çıkarttık ikinci Murat'ın Evrenos Bey'e gönderdiği mektubu. Orada bir beylerbeyine padişahın bir fermanı var. O fermanda Osmanlı'nın bütün ruhu anlatılmaktadır.

Sevgili okuyucular, Osmanlı yalnız i'lây-ı kelimetullah için (Allah kelimesinin ilelebet devam etmesi için) fetih yapardı. Yani fethin arkası, mutlaka adaletti. Adaletsiz ülkelere adaleti getirebilmek. Ve başarı her zaman geçerli idi. Osmanlı, bu vasfını devam ettirdiği sürece, tarihinin en parlak çağlarını yaşamış, nizam-ül âlem olmakta devam etmiştir.

Yükselme Devrinde Osmanlı, Avrupa'nın her noktasında, Tımar, Zeamet ve Has olarak 3 ayrı grup arazi tespiti yapmıştı. Oradaki kişiler, o toprakların sahibi olanlar, asker beslemek mecburiyetindeydi. O askerlere "Akıncılar" deniliyordu. Akıncı, akın yapan askerdi. Akıncı; öncü, gönüllü, kelle koltuktaydı. İlk, akıncılar akardı atlarıyla düşman iline. Arkadan gelen askerin güvenliğini sağlarlardı. Yolları kontrol altına alırlar, istihbarat toplarlardı.

Her biri en az üç yabancı dili, ana dili gibi konuşan; muhteşem cengaverlerdi akıncılar. Çok süratli ve seri hareket ederlerdi, silahı en iyi akıncılar kullanırdı o dönem. Canını pervasızca, yüzlerce kez ortaya atardı her akıncı eri. Bu yüzden akıncılara fedai denirdi, dalkılıç, serdengeçti, deli denirdi. Nasibi olanlar, ak sakal bırakıncaya kadar yaşar; kimiyse yirmi yaşlarında şehid olurdu.

İlk akıncı beyi Gazi Evrenos Bey'dir. Sonraları Mıhaloğulları, Tunahan Bey ve Malkoç Bey akıncıları vardı. Akıncı beyleri doğrudan doğruya padişahtan emir alırdı. Salâhiyetleri çoktu; ama sefere çıktıklarında geri dönmeme emri de alabilirlerdi. I. Murat'ın ilk akıncı beyi Gazi Evrenos Bey'e yazdığı mektubta Osmanlı'nın akıncılara verdiği değer ve Osmanlı ruhu açıkça yansır.

Akıncılar bir ülkeye girdi mi, nerdeler bilinmez olurdu. Nereden çıkacakları kestirilemezdi. Düşman iline girdiklerinde küçük küçük kollara bölünerek yollarına devam ederler; ayrılırken birbirlerine "Kızılelma'da buluşuruz" derlerdi. (Hammer, VI, 264, n.1) "Kızılelma" ise Türk'lerin erişilmesi müşkül bir mefkureleridir. Bu ifade; akıncıların bir daha buluşmak ümitlerinin ne kadar zayıf olduğunu, kendilerinin de bildiklerini gösterir. Ve ayrılırken bu sözü söyleyebilen asker, dünyanın en yüksek millî kültür ve şuûrunu almış askeridir. Ondan mükemmel bir asker yetiştirmek hiçbir akademinin haddi değildir ve her akademinin ideali, zaten böyle bir asker yetiştirebilmekten ibarettir. Ve bir askerin bu cümleyi söyleyebilmesi için, en az bin yıllık bir ıstıfâdan geçmesi lâzımdır.(Yılmaz Öztuna VIX 425)

Bu akıncıları kelle koltukta akına yollayan; fedai, serdengeçti yapan, Allah yolunda ölme şerefinin hayaliyle yaşatan; Allah aşkı değil de nedir? Akıncıyı evinden, ocağından çıkarıp ülkesinden kilometrelerce öteye taşıyan şey; her gün biraz daha fazla insana hidayeti ulaştırabilmek için, i'lay-ı kelimetullah için, Allah için cihad etmekti. Osmanlı'da herkes başkaları için, Allah için bir şeyler vakfederdi; kimi camii, kimi hastane, kimi bu kuruluşlara para getirecek işyerleri, kimi kervansaraylar kimiyse akıncılar gibi hayatlar.

Akıncılar, o yüzyıllar boyunca Avrupa'nın fethinde çok önemli rol oynadılar; ama bir devre sonra; Allah'ın evliyası yerine, cinci hocalar hakimdi saraya artık. Devşirme paşalardan İbrahim Paşa, Akıncıların hepsini yok etmeyi başardı, savaş alanında yalnız bırakarak, çok miktarda düşmanın üzerine özellikle saldırtarak akıncıların yok olmasına sebebiyet verdi. Allah'ın düşmanları, Allah'ın dostlarının kökünü kazımayı başarmışlardı.




Ne zaman ki saraya Allah'ın mürşidlerinin yerine cinci hocalar girdi ve ilm-i nücumla, artık şeytanla ilişkiler kurulmaya başlandı. Osmanlı o noktadan itibaren duraklama devrine, daha sonra da gerileme devrine girdi.

Sevgili okuyucular, Osmanlı için bir korkunç dizayn söz konusu oluyor. Bu devirde Osmanlı, tarihî kişiliğini yitirmiştir ve "Nizam-ül Âlem" olmaktan, "Nizam-ül Cedide", yeni nizama geçmiştir Osmanlı. Ve İbrahim Paşa (bir devşirme Paşa'dır) hâlâ tarihçilerin bilinmeyen sebeplerle diye kapalı tuttuğu bir dizayn içersinde, bütün akıncıları birbirine katar düşmana kırdırmayı başarmıştır. Sevgili okuyucular her zaman bütün orduların içinde hainler bulunur.

Kısacası Allah'a ve onun mürşidlerine itaatleri sayesinde aleme nizam verir hale gelen Osmanlı, mürşidlerin yerini cinci hocaların almasıyla şeytanın adamlarının elinde günden güne eridi
 

emrahyldrm

New member
Katılım
2 Ağu 2005
Mesajlar
147
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Konum
Ýstanbul
Cevap olarak yazılacaklar bunlarla sınırlı değil.

Şimdi nasıl ki dünyanın patronu ve teknoloji üssü ABD ise, İslam devleti Osmanlı İmparatorluğu dünya patronluğunu 650 yıl sürdürmüştür.

Kaldı ki Kur'an-ı Kerim her millete ver her çağa hitap eder.

Ve en büyük müfessir der ki ; " İlimi Çinde'de olsa gidip alınız"

Dedim ya yazılanlar ve yazılacaklar hiç bir zaman sınırlı değil.

mkilic ortaya bir konu açıyor cevaplara karşı bir cevap vermiyor.Bi gözlük kullanmadığını öğrenebiliyoruz o kadar. Ne kadar az okuyorsun ve ne kadar az bildiğin halde büyük lokma yutmaya çalıyorsun mkilic.
 

nefi

New member
Katılım
14 Kas 2005
Mesajlar
19
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
mkilic' Alıntı:
Yıllar öncesinde Mehmet Akif şiirinde diyor ;

Ey bunca zamandır bize te’dip eden Allah
Ey alemi İslamı ezen, inleten Allah,
Bizler ki senin va’di ilahine inandık
Bizler ki binüç bu kadar yıl seni andık
Bizler ki beşer bir sürü ma’buda taparken
Yıktık o zaman şirki, devirdik ebediyyen
Bizler ki birer hamlede evhamı bitirdik
Mabedlere ma’budu hakikiye getirdik
Bizler ki senin ismini dünyaya tanıttık
Gördükse mükafatını, Ya Rab, yeter artık
Çektirmediğin hangi alem, hangi ezadır
Her anı hayatın bize bir ruz-u cezadır.


Bu şiir 1914 de yazılmıştı.. Aradan bir asıra yakın bir zaman geçti.. İslam ülkeleri ile Hristiyan ülkeleri arasındaki fark biraz daha açıldı.. Afganistan gibi ne kadar fazla İslam, halklara o kadar eza ve cefa oldu.

Bakın Mehmet Akif gene nasıl yakarıyor Allah’a,

Nur istiyoruz sen bize yangın veriyorsun
Yandık diyoruz, boğmaya kan gönderiyorsun.


Mehmet Akif’in ağıtı bununla da bitmiyor. Diyor ki, hep bugüne kadar Müslümanlar yandı, şimdi de biraz Hristiyanlar yansın.

Madem ki, ey ilahi yakacaktın
Yaksaydın a melunları, tuttun bizi yaktın.


İşte böyle yazıyor ünlü şair Mehmet Akif..

Ne dersiniz, İslam ülkelerini Allah mı yaktı, Muhammed mi..? Şimdi faturayı Allah’a çıkarmak, Muhammed’in, Allah adını kullanarak koyduğu esasların peşinden giden akıldan başka hangi mantığın eseri olabilir ?
Tarih sadece birşeyler söylemiyor, bir şeyler de ispatlıyor.. Yazılanlar meydanda.. İnsanlar aya imanla gitmiyor.., en azından bir iman varsa bile bu İslam imanı değil.. Bu gün sizin de kullandığınız bilgisayarı, internet’i ve her türlü beyinsel güce dayanan teknolojiyi geliştiren kafalar imandan değil, akıl ve mantıktan söz ediyor.. Kitabı Kuran olan İslam dünyası, bilime hiç bir katkı yapamazken, dünyadaki hertürlü gelişimi Yahudiler, Hristiyanlar ve Budistler gerçekleştiriyor.. Müslümanlar ise bu gelişmelerden sadece istifade ediyorlar, o da edebildikleri kadar..
Biraz düşünelim..Bu kadar tesadüf olabilir mi..?

ALINTIDIR

arkadasım sana ne diyim bilmem ki

M.Akif'in siirleri bundan ibaret degil bi göz atsan senin için hiçte fena olmaz
Allah seni ve senin gibileri hidayete erdirir insallah
 
Üst Alt