Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Vahiy Savunması / Kur'an Dışı Vahyin İmkansızlığı

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
Kitabın Adı: Vahiy Savunması

-Kur'an Dışı Vahyin İmkansızlığı-

Yazarı: Mehmet Yaşar Soyalan

Yayınevi: Anka Yayınları



Yüce Rabbimiz, insanoğlunu, bir kez daha karanlıklardan aydınlığa, kaostan sükuna, cehaletten adalete, kölelikten özgürlüğe yöneltmek için son vahyi Kur'an’ını inzal etmiştir. O’nda insanoğlunun hidayeti için gerekli bütün açıklamaları yapmış, dalalet içinde çırpınıp bahaneler üretmesine fırsat vermemiştir. Resulü Hz Muhammed, kendisine gelen vahyi “beşer bir resul” olarak toplumuna ulaştırmış, “seçilmiş örnek” ve “Müslümanların ilki” olarak ilk uygulamayı da içinde yaşadığı toplulukla birlikte ortaya koymuştur. Ancak çok geçmeden insanlar, bir çok işlerinde yaptıkları şeye şirk bulaştırdıkları gibi, vahiy algılamalarını da bulandırdılar. Kur'an’ın dışında Allah’tan, Kulu Muhammed’e başka vahiyler de geldiğini iddia etmeye başladılar. .



Bunu, Allah’ın, kitabı Kur'an’ında açıkça “size vahiy olarak Kur'an’ı indirdim” demesine, bunun dışında herhangi bir vahiy verdiğini ifade etmemesine rağmen yaptılar. Bu iddialarına, Allah’ın Resulü Hz Muhammed adına uydurdukları sözler yanında konu ile herhangi bir ilgisi olmayan çok sayıda ayeti de delil olarak göstermeye çalıştılar. Bu çabaların doğal bir tezahürü olarak, Kur’an’ın önemle üzerinde durduğu “beşer bir resul” anlayışı “ melek bir Resul” anlayışına dönmüş, böylece, resul örnek olmaktan, dolayısıyla “melek resulün” getirdiği ayetler de yaşanılır olmaktan çıkmış, Resulün, yirmi üç yıl, yaklaşık bir o kadar da sahabelerinin Kur'an’ın hedeflerini gerçekleştirebilmek için ortaya koyduğu çaba ve emekler, bu anlayışın tüm Müslüman coğrafyaya egemen olmasıyla birlikte akamete uğramış, Müslümanlar bildiğimiz manzara ile karşı karşıya gelmişlerdir.
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
İnsanı özgürleştirmeyi hedefleyen, aklı, vahyin rehberliğinde, yönlendiriciliğinde temel seçici ve belirleyici olarak gören Kur'an vahyi, zamanla yerini kaderci/cebriyeci anlayışlara terk etmek zorunda kaldı. İnsan özgürleşemediği gibi, Kur'an’ın her bir buyruğu ile bir halkasını kırdığı köleliği en son kaldıranlar arasında kendini İslami olarak tanımlayan yönetimlerin de olması işin traji komik yanını oluşturdu.

Aynı şey kadınlara yönelik uygulamalar için de söz konusuydu. Örneğin kadınların şahitliği kabul edilmezken, evlendiğinde veya boşandığında fikri sorulmazken, mirastan herhangi bir hak alamazken, Kur'an bir ilk adım olarak tüm bu ve benzer alanlarda onlara yeni haklar tanırken ve bu hakların daha da genişletilerek geliştirilmesini ön görmüş iken Kur'an’ın verdiği haklar bile ellerinden alınarak özellikle şehir merkezlerinde dört duvar arasına mahkum edildiler. Pencerelerden bakmaları bile fitne olarak algılanır oldu.

Toplumsal ilişkileri, ben merkezci ve totaliter bir anlayış içerisinde değil, istaşereye ve karşılıklı rızaya dayandıran, bunun içinde bir çok yeni hüküm getiren Kur'an’a ve bu hedefleri kendi hayatında bire bir uygulayan Resul’un örnekliğine rağmen toplumsal hayat hep buyurgan ve tepeden inmeci bir anlayış içerisinde yeniden dizayn edildi. Toplumsal hayatın bu yeni totaliter anlayışa göre akması sağlandı. Yöneticilerin kutsallığını reddeden ve Allah’tan başka bir kutsal kabul etmeyen bir anlayışa rağmen günümüze kadar (günümüz dahil) yöneticiler Allah’ın gölgesi olarak anılageldi



Ne olmuştu da Kur'an’dan başka vahiy kabul etmeyen veya vahiy denince aklına sadece ilahi kelam gelen insanların çocukları, torunları Resul’un her sözünü vahiy olarak algılamaya başlamışlardı. Hatta adına “veli”,”şeyh” denilen insanların bile sıradan bir dost gibi Allah ile konuştuğuna inanılır olmuştu. Vahiy algılamasındaki bu sapmanın kaynağı neydi? Bu insanları, kimler, yaşadıkları hangi olaylar bu kadar çok değiştirmişti? Babaları, dedeleri her şeyi “ne”, ”nasıl”, ”niçin”, ”kim”, ”kimden”, ”niye”, ”nereden” gibi sorularla anlamaya çalışırken, oğullar ve torunlar bunları, bir suç ve günahmış gibi, niçin ağızlarına almaya korkar olmuşlar, hatta zihinlerinden bile geçirmez duruma gelmişlerdi.? Ne olmuştu da böyle olmuştu? İşte bu kitap bu soruların cevabını aramaktadır.
 

THE_HAFIZ

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
14 Ağu 2006
Mesajlar
319
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Sevgili dostu,
Kitabı yayınlayan yayınevinin telefonunu da bildirirseniz hayırlı bir iş yapmış olacaksınız, çünkü, alınacak ve okunacak gerçek manada bir eser gibi gözüküyor. Bendeniz hemen edinmek istiyorum, onun için, ulaşım telefonunu bildirirseniz sevinirim. Allaha emanetsiniz
 

sunnetehli

New member
Katılım
31 Tem 2006
Mesajlar
33
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Kuran dışı Vahiy yok ise hz. Peygamber sav. Nasıl olduda Kuranda yazmayan Namaz Abdest vb. ibadetleri Ashabına Öğretebildi ve kendisi öğrendi?
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
Namaz peygamber öncesi de toplumda bilinen bir uygulama idi. Bozulan yerleri de peygamber gelen vahiy eşiliğinde düzenlemiştir. Kur'an'da zannedildiği gibi namazdan bahsedilmemiş değildir (Bence Kur'an'da namaz ile ilgili ayetleri tekrar gözden geçirmelisiniz).

Abdest dediğimiz uygulama ise Kur'an'da açık bir biçimde anlatılmıştır (Bakınız Maide 6).
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
O hevasından konuşmaz. Onun konuştuğu hep vahiydir.” (Necm, 3)



Yukarıdaki ayet Kur'an'ın peygamber tarafından uydurulduğunu söyleyen müşriklere cevap sadedinde gelmiş bir ayettir. Unutmayalım Kur'an kendi kendini tefsir eder. Bir bütünlük içinde okunmalıdır. Aşağıda ilgili bir iki ayet meali var:

Enbiya 5: “Yoo”, diyorlar, “[Muhammed'in bu söyledikleri] karmakarışık rüyalardan ibaret!” 6 “Yok yok, bütün bunları kendisi uyduruyor!” -“Hayır, o sadece bir şairdir!” “Peki, madem öyle, önceki [peygamberlerin mucizelerle] gönderildiği gibi o da bize bir mucize getirse ya!”

Nahl 103: Andolsun ki biz, onların: 'Bunu kendisine ancak bir beşer öğretmektedir' dediklerini biliyoruz. Saparak kendisine yöneldikleri (kimse)nin dili a'cemidir, bu ise açıkça Arapça olan bir dildir.


Şimdi bu ayetlerdeki iddialara cevap olarak Necm 3 ve 4 ü okuyalım:

Necm 3: O, hevadan konuşmaz
Necm 4: O, yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.


Selamlar!
 

sunnetehli

New member
Katılım
31 Tem 2006
Mesajlar
33
Tepkime puanı
0
Puanları
0
şimdi şöyle kon uşalım chamdali Sadece namaza değil Zekata Abdestin ayrıntılarına ne Kuranda Nede Geçmiş Şeriatlarda rastlıyoruz bu durumda Allah cc. bildirmemişse :Hz. peygamber nerden biliyordu. Mesela bir hadiste banyodan Sonra Ayakların çıkarken soğuk suyla yıkanması tavsiye edilmiş ve bugünkü tıp bunun baş ağrısına çok iyi geldiğini tesbit etmiştir yada Sinek bir suya düşünce havada kalan kanadını batırıp çıkarılmasını tavsiye eden Hadisi neyle açıklayacaz.?
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
şimdi şöyle kon uşalım chamdali Sadece namaza değil Zekata Abdestin ayrıntılarına ne Kuranda Nede Geçmiş Şeriatlarda rastlıyoruz bu durumda Allah cc. bildirmemişse :Hz. peygamber nerden biliyordu. Mesela bir hadiste banyodan Sonra Ayakların çıkarken soğuk suyla yıkanması tavsiye edilmiş ve bugünkü tıp bunun baş ağrısına çok iyi geldiğini tesbit etmiştir yada Sinek bir suya düşünce havada kalan kanadını batırıp çıkarılmasını tavsiye eden Hadisi neyle açıklayacaz.?

Namaz ve hacc gibi dini pratikler o günkü toplum tarafından uygulanıyordu. Varolan uygulamanın yanlışları vahiy ve peygamber işbirliği ile düzeltildi. Bugün de varolan uygulamayı vahiy ışığında gözden geçirmek gerekli. Zekat ve abdestle ilgili ayrıntılar Kur'an'da mevcuttur. Öncelikle Kur'an'da şu yok bu yok gibi önyargılarımızı bir kenara bırakıp Kur'an'ı anlamak maksadıyla iyice bir okumaya başlamamız gerekiyor. Okuyunca göreceğiz ki Kur'an bir çok şeyi oldukça teferruatlı bir biçimde anlatmış.

Sağlıkla ilgili bilgiler ise vahiy kaynaklı değildir. Peygamber bu tür bilgileri toplumundan veya ticaret kervanlarından ya da seyahatleri esnasında karşılaştığı kimselerden öğrenmiş olabilir.

Selamlar!
 

sunnetehli

New member
Katılım
31 Tem 2006
Mesajlar
33
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Allah Aşkına Sineğin Bir kanadında Zehir Diğer Kanadında panzehir olduğunu Hangi Kervan Hangi ilim biliyordu o dönemde? Ayrıca Hac ve Namaz gibi ibadetler ismen benzesede cismen benzemiyordu. Siz in bu benzetmeniz Bir eşeğe binenin Bir uçağı kullanabileceği manasına gelir en sonunda ikiside Ulaşım aracdır. Geçmiş Dönemlerdeki Hac ile Peygamberişmizin hacını bir tutmak düpedüz cahilliktir.
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
Allah Aşkına Sineğin Bir kanadında Zehir Diğer Kanadında panzehir olduğunu Hangi Kervan Hangi ilim biliyordu o dönemde? Ayrıca Hac ve Namaz gibi ibadetler ismen benzesede cismen benzemiyordu. Siz in bu benzetmeniz Bir eşeğe binenin Bir uçağı kullanabileceği manasına gelir en sonunda ikiside Ulaşım aracdır. Geçmiş Dönemlerdeki Hac ile Peygamberişmizin hacını bir tutmak düpedüz cahilliktir.

Sence peygamber nereden biliyordu sineğin kanadında ne olduğunu vahiy mi geldi sineğin kanadında panzehir var diye. Ayrıca sen nereden biliyorsun peygamberin böyle bir şey yaptığını?!

Benzetmenizle konu arasında bağlantı kuramadım. Ben de benzemeyen yönlerin vahiyle düzeltildiğini söylüyorum. Anlamak bu kadar zor mu?

Geçmiş dönemlerdeki hacla peygamberin haccını bir tutmuyorum. Yine anlamamışsınız. Peygamberlerin ardından uygulamalarda sapmalar olmuştur. Tıpkı bugün olduğu gibi. Sapmaları ancak vahiy düzeltir.

Selamlar!
 

sunnetehli

New member
Katılım
31 Tem 2006
Mesajlar
33
Tepkime puanı
0
Puanları
0
bende diyorumki kuran ortada. Siyer ortada hasdisler ortada. Kuranda Geçmeyen Ama Peygamber sav. söylediği Sözler ortadaç. Bu sözlerin İnsanın ogünün teknoloji ve bilimiyle Söylemesine ve bunda isabet etmesine imkabn varmı? Benzetmeyi anlayamadıysanız şöyle anlatayım İkisininde ismi hac ama uygualmalar farklı?
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
arkadaslar sunu bilmek lazim daha peygamberimizin tüm hadislerini bilmiyoruz nice hadisler var ama insallah vahiy yoluyla olmasa bile rabbimin izniyle ilhamlara mazhar olmak ümidiyle
 

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
..

..

Vahiy denince biz sadece Allah’ın peygamberlerine verdiği kitapları ve sayfaları anlıyoruz. Bunlar vahyin bir bölümünü, tilavet edilen vahyi, yani “vahy-i metlû”yu oluşturur. Herkesi ilgilendiren Allah’ın emir ve yasaklarını içerir.



Bir de Allah’ın kalp kulağını açtığı kişi ile olan konuşması vardır. Şura Suresi 51. ayete göre bu da vahiydir. Ancak tilavet edilmeyen vahiy, yani “vahy-i gayrimetlû”dur. Başka insanları bağlayan hükümler içermez. Allah’ın, sadece o kişi ile yaptığı konuşmadır. Allah’ın pekçok evliyası ise bu vahiyden kitaplarında şöyle bahsediyorlar:



· Abdülkadir Geylâni Hazretleri’nin “sohbetler” kitabı 578. sayfa: “Allah’ın verdiği şeylerden kopup O’na yönelen ve meleklerle ünsiyeti neticesi onların sözlerini işitmeye ve muhtelif suretlerde kendilerini görmeye başlayan kişi meleklerin sözlerine iyice alıştığı ve yüzlerini görmeye iştiyak duyduğu anda kendisi ile onlar arasında perde kaldırılır. Kalp bu safhaya geldikten sonra tekrar Allahû Tealâ onu perdeler. Kendi yakınlarının durumuna getirir. Burada ise suhuttan sonra olanlar olur. Allah onun kalbine vahyedeceğini vahyeder. Tıpkı Musa (A.S)’ın annesine vahyettiği gibi.”



Demek ki Abdülkadir Geylani Hazretleri’ne göre de Allah’ın sözlerini işitmek, emir almak sadece peygamberlere has bir olgu değildir.



· Eşref Rumi Hazretleri:

“Ol dost sultandır, ben ona kul/ Her dem yeni yeni nüzul”

(Her an Allahû Tealâ’dan inen, nüzul eden yeni şeyler)

“Andandır bu cümle usul” / “Ondandır her bahsimiz”



Görülüyor ki, Allahû Tealâ her an söylediklerini bu büyük veliye işittiriyor ve ondan inen, Allah’tan inen, nüzul eden bu sözler bir esas, usul oluşturuyor. Ve bu usul ile Eşref Rumi Hazretleri, “Divan”ını vücuda getiriyor. Yani Divan’ın esası, hep Allah’tan nüzul eden, indirilen sözler.



· Yunus Emre:

“Çalaptır (yani Allah’tır) söylettirir /Yunus bilmez kendi hal

Düşmüş idik Hak kaldırdı, birliğini bize bildirdi.”

Allah bize söylettiriyor, “Allah bize birliğini bildirdi.” Diyor.



· Ahmet Yesevi Hazretleri:

“Garip, fakir, yetimleri kıl sen şamdan / Parçalayıp aziz canın eyle kurban

Yiyecek bulsan cemil ile kıl sen ihsan / Hak’tan işitip bu sözleri dedim işte.”

Bunların hepsini Allah’tan işittiğini söylüyor Ahmet Yesevi Hazretleri.



Demek ki Allah’ın sözlerini işitmek, Allah’tan emir almak sadece peygamberlere has bir olgu değildir. Allah’ın velileri de böyle söylüyor. Kur’ân-ı Kerim de böyle söylüyor. Secde Suresi 24. ayette Allahû Tealâ, Allah’tan emir alan ve bu emirle insanları hidayete erdiren imamlardan söz ediyor.



“Onlardan, insanlardan imamlar kıldık, emrimizle (yani Allah’tan alacağı emirlerle) insanları hidayete erdirsinler diye, sabrın sahibi olmalarından ve ayetlerimize yakin hasıl etmelerinden dolayı.”



Yunus Suresi 2. ayete göre insanlara, kendi yaşadıkları zaman diliminde Allah’ın bir başkasını, kalp kulağını açarak, ona vahyederek görevlendirdiğini kabullenmek, her devirde zor gelmiştir.

Kur'an-ı Kerime aykırı şekilde bizlere öğretilen bir kavram da vahiy konusu.
Allah peygambelerinin dışında pek çok evliyasıyla şeriat hükmü taşımıyan konuşma yapmıştır ve yapmaktadır.
Kur'an-ı Kerimde Allah'ın peygamberlerinden başkasına vahyetmediğine dair bir ayet gösterebilirmisiniz??? Gösteremezsiniz!Ama ben size bu konu ile ilgili Kur'an ayetleri vereceğim:
Allah Peygamberlerden Başkasına Da Vahyeder.



· Şura Suresi 51. ayete göre “Allah’ın hiçbir insanla konuşması olmamıştır ancak vahy ile.”



Vahiy, Allah’ın, kişinin kalp kulağını açarak o kişi ile konuşmasıdır. Kalp kulağı herkeste vardır. Ancak kalp kulağı, kişinin Ali İmran Suresi 190- 191. ve Nisa Suresi 103. ayetlere göre daimi zikre ulaşması ve nefsin kalbinin karanlıklardan, (cehalet, cimrilik, dedikodu, fitne ve fesat, haset, hırs, isyan, iptilalar, kin ve düşmanlık, kibir, küfür, mürayilik, nankörlük, öfke ve gayz, vefasızlık, sabırsızlık, yalan, zan ve zulüm) tamamen temizlenmesi ile çalışır duruma gelir. Allah dilerse, daha önce de kişinin kalp kulağını hediye olarak açabilir.



· Nahl Suresi 68. ayete göre Allah bal arısına vahyediyor.

· Zilzal Suresi 5. ayete göre Allah yere vahyediyor.

· Maide Suresi 111. ayete göre Allah havarilere vahyetmiştir.

· Tahâ Suresi 38. ayete göre Hz. Musa’nın annesine vahyetmiştir.

· Araf Suresi 175. âyette Allahû Tealâ, peygamberlerden başkasına, bırakınız Allah’ın bir evliyasına, sonradan şeytana uyacak olan bir takım insanlara bile ayet verdiğini söylüyor. „Habibim sen o kişiden bahset ki onlara, biz ona ayetler vermiştik de, sonra o şeytana uymuş ve sapıklardan olmuştu“
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
Vahiysavunmasi/kuran Dişi Vahyin Imkansizliği Kitabi Niçin Yazildi

Vahiysavunmasi/kuran Dişi Vahyin Imkansizliği Kitabi Niçin Yazildi

Yüce Rabbimiz, insanoğlunu, bir kez daha karanlıklardan aydınlığa, kaostan sükuna, cehaletten adalete, kölelikten özgürlüğe yöneltmek için son vahyi Kur'an’ını inzal etmiştir. O’nda insanoğlunun hidayeti için gerekli bütün açıklamaları yapmış, dalalet içinde çırpınıp bahaneler üretmesine fırsat vermemiştir. Resulü Hz Muhammed, kendisine gelen vahyi “beşer bir resul” olarak toplumuna ulaştırmış, “seçilmiş örnek” ve “Müslümanların ilki” olarak ilk uygulamayı da içinde yaşadığı toplulukla birlikte ortaya koymuştur. Ancak çok geçmeden insanlar, bir çok işlerinde yaptıkları şeye şirk bulaştırdıkları gibi, vahiy algılamalarını da bulandırdılar. Kur'an’ın dışında Allah’tan, Kulu Muhammed’e başka vahiyler de geldiğini iddia etmeye başladılar. .



Bunu, Allah’ın, kitabı Kur'an’ında açıkça “size vahiy olarak Kur'an’ı indirdim” demesine, bunun dışında herhangi bir vahiy verdiğini ifade etmemesine rağmen yaptılar. Bu iddialarına, Allah’ın Resulü Hz Muhammed adına uydurdukları sözler yanında konu ile herhangi bir ilgisi olmayan çok sayıda ayeti de delil olarak göstermeye çalıştılar. Bu çabaların doğal bir tezahürü olarak, Kur’an’ın önemle üzerinde durduğu “beşer bir resul” anlayışı “ melek bir Resul” anlayışına dönmüş, böylece, resul örnek olmaktan, dolayısıyla “melek resulün” getirdiği ayetler de yaşanılır olmaktan çıkmış, Resulün, yirmi üç yıl, yaklaşık bir o kadar da sahabelerinin Kur'an’ın hedeflerini gerçekleştirebilmek için ortaya koyduğu çaba ve emekler, bu anlayışın tüm Müslüman coğrafyaya egemen olmasıyla birlikte akamete uğramış, Müslümanlar bildiğimiz manzara ile karşı karşıya gelmişlerdir.

İşte elinizdeki bu çalışmada önce bu manzaranın bir fotoğrafı çekilmekte ve bunun nasıl bir manzara olduğu gözler önüne serilmeye çalışılmaktadır. Bu durumun nedenleri üzerinde bir tartışma açılmakta ve bu nedenler farklı boyutlarıyla masaya yatırılmaktadır. Bu manzaranın oluşmasının, tarihi, sosyal, kültürel, ekonomik, siyasal nedenleri, insanoğlunun arzu, istek, hırs, korku, nemelazımcılığı ve kan dökücülüğü ile birlikte ele alınmakta, sonuçta akıl almaz bir travmanın yaşandığının tespiti yapılarak, bu travmadan Kur'an dışı vahiy algılamasının doğduğu ifade edilmektedir. Bu konu özel bir başlık altında olmaktan öte, kitabın geneline serpiştirilerek yeri geldiğinde yapılmaktadır.

Bu çalışmanın asıl teması, Kur'an dışı vahiy algılamasının Kur’ani bir temelinin olup olmadığının bir tespitini yapmaktır. Bunun için Kur'an’ın, vahiy ve resul öğretisinin ne olduğu konusunda bir anlayış geliştirmeye çalışılarak, Kur'an dışı vahiy iddiasının, bu resul ve vahiy öğretisi karşısındaki konumu ifade edilmeye çalışılmaktadır. Bu bağlamda ilgili iddianın ileri sürdüğü deliller, özellikle de Kur'an ayetlerine dayanarak ileri sürdükleri iddialar tek tek ele alınarak, ilgili ayetler, siyak sibakı, konu ve Kur'an bütünlüğü, ayrıca nüzul ortamı da göz önünde bulundurularak cevaplandırılmaktadır.

Bu nedenle çalışmaya öncelikle; Kur'an’ın vahyedilmesi ile ilgili temel kavramlar ele alınarak başlanmaktadır. Bu terimlerin dildeki ve Kur'an’daki kullanımlarından örnekler verilerek, sözünü ettiğimiz anlayışla ilgisi araştırılmaktadır.

Bilindiği gibi Kur'an, “Arapça bir kitaptır”, bu nedenle Arapça dil yapısı ve dil algılaması önem arzetmektedir. Çünkü insanlar, kendileri dışındaki dünyayı ana dilleri ile algılarlar. Dil algılamaları hem çevre algılamalarını hem de din algılamalarını şekillendirir. Dil bir süreç içerisinde oluşur ve oluşmaya devam eder. Ancak bu süreçteki hazır dil algılaması, o dili kullananların hayat ve eşya algılamalarını da yönlendirir.

İşte Kur'an’ın nazil olduğu dönemdeki insanlar da şehirlisiyle, çölde yaşayanıyla herkes kendi dil algılamasına göre eşyayı anlamlandırdıklarından, gelen vahiyle de bu algılamaya uygun bir muhataplık sergilemişlerdir. Kur'an’ın, şehir dil algılamasını esas alarak kendi metnini inşa etmiş olması, çevre bölgelerdeki insanların bu şehirli dil ile iletişim kurmada veya onu algılamada sorunlar yaşamları nedeniyle Kur'an’ın mesajlarını içselleştirmelerinde de bazı sorunlar yaşanmıştır. Peygamberimizin vefatının hemen ertesinde çöl bedevilerinin önemli bir kısmının irtidat hareketlerine destek vermeleri, Kur'an vahyini içselleştiremediklerini açık bir şekilde gözler önüne sermiştir.

Bunun sonucu olarak özellikle bedevi kökenli insanların sahip oldukları zahiri dil algılamaları dolayısıyla Kur'an’ın sembolik, soyut ve mecaz ifadelerini kendi dil algılamalarına göre yorumlamaları bazı yanlış anlayışların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu dönemde tüm bölgede ortak bir dil algılamasının mevcut olmaması nedeniyle, Resulün sağlığında küçük boyutlu olarak tezahür eden sorunlar, sonraki dönemlerde içinden çıkılmaz bir hal almıştır.

Bilindiği gibi, dil ile ilgili ortak kurallar Kur'an’ın nazil olmaya başlamasından yaklaşık yüz yıl kadar sonra, üstelik çöl geleneği, kültürü ve algılaması esas alınarak inşa edilmişti. İnsanlar, bir ölçüde Kur'an’ı zahiri Arap/bedevi algılamasına göre okumak durumunda bırakılmışlardı. Bu sorunlar bugün için de Kur'an’ı anlamada çözülmesi gereken temel bir problem olarak karşımızda durmaktadır. Bu nedenle bu çalışmada, Arapça’nın mevcut kurallarının, Kur'an sonrası dönemde, zahiri/somut/durağan/tekdüze çöl hayatı, kültürü ve dil algılaması üzerine bina edilmesinin bir sonucu olarak, bu mevcut dil yapısıyla Arapça’nın tek başına Kur'an’ı anlamada ve yorumlamada, yeterli bir araç olup olmadığı, bir bütün olarak Kur'an’ı kapsayıp kapsamadığı tartışılmış ve bir örnek olması açısından “ev” ve “vav” edatlarının kullanımlarından örnekler verilmiştir.

Kur'an dışı vahiy iddiasının bir sonucu olarak Kur'an’ın ortaya koyduğu “beşer bir Resul” algılamasının “melek bir resul” algılamasına dönüşmesinin ne anlama geldiği üzerinde durularak, böyle bir resulün örnek alınmasının mümkün olup olmadığı, Kur'an ifadeleri ve mevcut uygulamalar ışığında tartışılmıştır. Resulün söz ve davranışlarının bağlayıcılığı gibi konular da bu bağlamda ele alınmış, ilgili iddia ile bir ilişkisinin olup olmadığı konusunda da gerekli açıklamalar yapılmıştır.

Bu çalışmanın temel tezini oluşturan Kur'an dışı vahiy iddiasının imkansızlığı farklı boyutlarıyla tartışılarak, bu anlayışın Kur'an’ın temel argümanlarına ters düşüp düşmediği ve bu anlayışla Kur'an’ın hedeflerinin çarpıtılması arasında bir bağ olup olmadığı konusuna da değinilerek, böyle bir anlayışın, Kur’ani bir temel üzerine oturmasının imkansızlığı üzerinde durulmuştur.

Konu ile ilgili her tartışmada gündeme getirilen ve İmam Şafii başta olmak üzere bu düşünceyi savunan kişilerinin hepsinin üzerinde önemle durdukları “Kitap ve Hikmet verdik” anlamındaki, ayetlerin ne anlama geldiği bütün detaylarıyla incelenmeye çalışılmıştır. Bilindiği gibi ilk defa İmam Şafii, “kitap” kelimesinin Kur'an’a, “Hikmet” kelimesinin sünnete karşılık geldiği, bu nedenle, sünnetin de Kur'an gibi bir vahiy olduğu tezini öne sürerek, Kur'an dışı vahiy algılamasının teorik temellerini atmıştı. Ancak biz bu çalışmamızda bu iddiayı detaylı bir şekilde tartışarak, sanıldığı gibi Kur’ani bir gerçekliğe sahip olup olmadığını ifade etmeye çalıştık.

Ayrıca bu çalışmamızda, konu ile ilgili olması açısından, Kur'an’ın bir kitap haline getirilmesi ve korunmuşluğu meselesi ile, Kur'an’da her şeyin yazılı olması ve her şeyi kapsaması meselesi üzerinde de durularak çalışma nihayete erdirilmiştir.

Bu satırların yazarı söylediği şeyin öneminin ve söylediklerinin ne anlama geldiğinin farkındadır. Ancak o, söylediklerinin mutlak tek doğru olduğu iddiasında değildir. O, Müslümanların, yüz yıllardır bu algılamanın bir sonucu olarak inşa ettikleri medeniyetin geçmişteki ve günümüzdeki yansımalarının Kur'an’ın temel ilkeleri ile ve hedefleri ile örtüşmediği kanaatindedir. Bu nedenle farklı bir okuma denemektedir ve muhataplarına, enfusi, afaki ve Kur'an ayetlerini, yani kendi içlerindeki ve kendi dışlarındaki dünyayı bir de bu gözle okumaları önerisinde bulunmaktadır. Eşyaya bakışımızı, zahiri algılama veya batini algılamadan birisini seçerek yapmak zorunda olmadığımızı, bu noktada da vasat ümmet olmamız gerektiğini ifade etmeye çalışmaktadır. Sanıldığı gibi sünni paradigmanın bir orta yol değil, içerisinde bölgesel etkiler nedeniyle mistik tonlar taşısa da esas itibari ile zahiri/somut bir algılama biçimi olduğu düşüncesindedir. Bu çalışma, Kur'an’daki ve evrendeki ayetleri bir kez de, Kur'an dışı vahiy algılamasının dışına çıkılarak okunmasına bir katkı olması için kaleme alınmıştır.

MEHMET YAŞAR SOYALAN

Vahiy Savunması

-Kur'an Dışı Vahyin İmkansızlığı-

Mehmet Yaşar Soyalan

Anka Yayınları

www.ankakitabevi.com

0212 514 53 54
 
Üst Alt