Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Selef Alimleri

milwaukee

New member
Katılım
12 Şub 2006
Mesajlar
222
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
selefilik

İbnu Teymiyye

İbnu Teymiyye’nin (ö. 728/132) yaşadığı dönemde İslam dünyasını yağmalayan Moğolların başında Gazan Mahmut Han[3] vardı. İbnu Teymiyye onun siyaseten Müslüman olduğunu söylüyordu. Ordusunda Müslüman savaşçıların olması İbnu Teymiyye’nin yaşadığı bölgede Moğol işgaline karşı direnişe teşvik etmesinde zorluk çıkarıyordu. Ama o: “Başımın üstünde mushaf, Moğolların safında savaşırken görürseniz, öldürün.”[4] diyerek işgale karşı direnişe çağırmaya devam etti (Ebu Zehra, 1987: 14). Dönemindeki siyasi gelişmeleri, ittifakları iyi takip eden İbnu Teymiyye, Şia’nın bir kısmını da Moğollara destek verdikleri için karşısına aldı.[5] Eşarî’nin bazı görüşlerine karşı çıktığı için hapse atıldı (Ebu Zehra, 1987: 163).

İbnu Teymiyye, mücahit olmasının yanında iyi bir alimdi. Tasavvuf erbabına ağır eleştiriler yöneltti. Ama onun muhalefeti teorik tasavvufa yönelikti. Yoksa onun zühd hayatına bakışı olumluydu. Bu nedenle mesela Cüneyd-i Bağdadi’ye dair değerlendirmesi müspetti. Onun döneminde sufîlerin tümü vahdet-i vücut görüşünü benimsememişlerdi. İbnu'l-Arabi’yi de beğeniyordu. Ancak onun yazdığı Fususu’l-Hikem adlı eserini okuduktan sonra kanaati değişti ve özellikle o eser bağlamında ağır eleştirilerde bulundu. Mevlevilerin “sema” törenlerini de sert bir şekilde tenkide tabi tuttu. Sema adını alan ve dini musikiyle iç içe olan meclisler mutlaka uzak durulması gereken bir bidat olarak gördü. Sema yapanları Kabe’de el çırpan ıslık çalan müşriklere (Enfal 8/35) benzetti.

İbnu Teymiyye’nin hadis anlayışı da gayet kuşatıcıydı. Alimlerin yanlış yapmalarını kabul ediyor ve onların birtakım gerekçelerle yanlış anlamalarında bir kasıt aramamak gerektiğini söylüyordu. Ona göre imamların görüşleri 3 şekilde sahih hadise aykırı olabilir ve onlar bu konuda mazur kabul edilebilirdi:

1. Sözü Rasulullah (s)’ın söylediğine inanmaması (Ebu Hanife’nin Ebu Hureyre’nin naklettiği kabınıza köpek gelince yedi defa yıkayın deyip kendisinin ise üç defa yıkaması hadisini sahih kabul etmemesi).

2. Bu sözle söz konusu meseleyi kastetmiş olduğuna inanmaması (Hz. Peygamber (s)’in, “Zekât vermeyenin malının yarısını alırım.” demesini bazı fukahanın miktar olarak değil de tehdit olarak algılaması.)

3. Bu hükmün mensuh olduğuna inanması (Kabir ziyaretlerinin veya kurban etlerinin 3 günden fazla bekletilmesinin önce men edilmesi sonra da serbest bırakıldığına inanması, ancak yasak ve mubah görme gerekçesine dikkat etmemesi).

İbnu Teymiyye içtihat yapacak kimse ile ilgili şartları ağırlaştırmaya karşıdır: “Birisi çıkıp da bütün hadisleri bilmeyen müçtehid olamaz demesin. Dersek bir tane bile müçtehid bulamayız. Alim, ancak çoğunu bilebilir.” (Karaman, 2000: 39; Ebu Zehra, 1987: 212).

Görüldüğü gibi İbnu Teymiyye’nin ıslahatçı çabaları hem siyasal hem de sosyal alanı kapsamaktadır. İslâmî ilimlerde sahip olduğu derinlik ve görüşlerini sağlam temellere oturtma çabası onun etkisini günümüze taşımıştır.



C. Selefî Akımın Son Üç Yüz Yıl’daki Öncüleri

1. Abdu’l-Vahhab

Abdu’l-Vahhab (1703-1792) Arabistan’da doğdu. İbnu Teymiyye’nin fıkha ve itikada dair kitaplarını okuyup özümsedi Onun ve bağlılarının çabaları sonucu İbnu Teymiyye’nin görüşleri Arabistan’da büyük sayıda taraftar buldu (Ebu Zehra, 1987: 465-466). Abdu’l-Vahhab insanları Kitap ve sünnet temelli hakikatlere yöneltti. Onun için bazen “Hâricîdir.” bazen de, “İcmayı bırakıp mutlak içtihat sahibi olduğunu iddia ediyor, kendisinden önceki alimler ve fakihleri önemsemiyor.” diyorlardı. Abdu’l-Vahhab’ın bağlıları, bir aşağılama ifadesi olarak kullanıldığından kendilerini asla Vahhabi[6] değil ama Allah’ı birleyenler anlamında Muvahhidun (Commins, 1993: 44) ya da Selefî olarak tanımlıyordu.[7] Bu eğilim Batı Afrika’dan Hindistan’a kadar mevcut ıslahat hareketlerinde etkili olmuştur (Commins, 1993: 43). Hanbelîliği benimsemekle beraber Abdu’l-Vahhab tek mezheplilikte ısrarlı değildi. Ona göre, vakıa, diğer mezheplerin daha sağlam öğütler verdiği durumlar olmaktaydı ve söz konusu durumlarda öteki mezheplerin öğüdüne uymakta tereddüt gösterilmemesi gerekiyordu (Commins, 1993: 45).

Vahhabîlere göre III. Halife Hz. Osman İslâmiyet’in yönetim biçimini halifelikten krallığa tebdil etmişti, yani meşru otoriteden gayr-ı meşru otoriteye… İşte Osmanlı yönetimini son otuz yılında Suriye’de Araplarla Türkler arasındaki bu tartışmalı konu gündemin ana maddesiydi (Commins, 1993: 46). Vahhabîlerin Irak’ta Müslümanlara karşı giriştikleri hareketler Haricî fanatizmin hortlamış hali damgasını yemelerine yol açtı[8] ve İslâm aleminin büyük kısmında isimlerine gölge düşmesi ile sonuçlandı (Commins, 1993: 47). Halbuki Abdu’l-Vahhab Allah’ın dinini ilan, insanları Allah’ı birlemeye davet, dine katılan hurafe[9] ve bidatleri[10] reddetmek ve yine insanları hakka tabi olmaya mecbur etmek, batıldan men etmek, marufu emretmek ve münkerden alıkoymak için kıyam etti.

O akidede selefin yolu üzereydi. Allah’a, isimlerine, sıfatlarına, meleklerine, peygamberlerine, kitaplarına, ahiret gününe, hayrı ve şerrin Allah’tan geldiğine ve kadere inanan birisiydi. O, tevhit üzere Allah’a inanmada, ibadeti Allah’a has kılmada ve Zatına yakışır şekilde O’nun isimlerine ve sıfatlarına inanmada İslâm imamlarının yolu üzereydi. Allah’ın sıfatlarını iptal etmez, O’nu yarattıklarına benzetmezdi. İman hususunda selefin düşündüğü gibi düşünüyordu: “İman söz ve amelden müteşekkildir, artar ve eksilir, Allah’a itaatle artar, O’na karşı gelmekle azalır.” diyordu.[11] Bu konularda bir mezhep veya bir ekole bağlı da kalmamış, sahabe ve onlara hakkıyla tabi olan selefin yolundan gitmişti.

Abdu’l-Vahhab ve yardımcıları hakka davet ediyorlar, bunun yanında hak bildiklerini mecbur da tutuyorlardı. üç sebep ona düşmanlığın ve onunla çekişmenin nedenleriydi:

1-Şirki reddetmesi ve katıksız tevhide çağırması.

2- Kabirlere bina yapmayı ve onları mescit edinmeyi, doğum günleri anmalarını, tasavvuf gruplarının çıkardığı bir takım asılsız şeyleri, bidat ve hurafeleri reddetmesi.

3-İyiliği emretmesi ve güç kullanarak ona uymaya mecbur etmesi (Bâz, 2000).

Netice olarak Abdu’l-Vahhab, hem bâtıl inançlarla mücadele etmiş, bunu yaparken de iyiliği emir kötülüğü nehiy anlayışını pratiğe geçirerek İslâm coğrafyasının büyük bölümünü etkilemiştir denebilir.


murat kayacan
 

sonosmanlý

New member
Katılım
7 Şub 2006
Mesajlar
54
Tepkime puanı
2
Puanları
0
eksik kalmış.
mason abduh,cemaleddin afgani,seyyid kutup,mevdudi,hamidullah,elbani,kardavii vs.vs....

eksik yazma ,zaten yeteri kadar eksiksin...
 

milwaukee

New member
Katılım
12 Şub 2006
Mesajlar
222
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
sen kimsin seyyid kutup gibi alimlere laf atacak.sen ehli sunnet degil ehli musriksin kafir.
allah yolunda senin gibi kafirlerle cihad edecegiz.
 

milwaukee

New member
Katılım
12 Şub 2006
Mesajlar
222
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
allah resulunun hadislerine sapiklik diyen bir musrik pislikle niye konusuyorumki.
 
Üst Alt