Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Sabır

bcetin811

AMEL-Ý SALÝH
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,495
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Yaş
42
Konum
Hayatýn içinden
Sabır Allah'ım her zaman sabır...

Sabır Allah'ım her zaman sabır...

SABIR EDENLER

Sabır; acıya, zorluğa, haksızlığa ve başa gelen üzücü olaylara dayanma gücüdür. Bir felakete veya belaya uğrayanın telaş ve feryat etmeden, her şeyin Cenâbı ALLAH'tan geldiğinin bilinci ile, bu sıkıntıya sonuna kadar tahammül göstermesidir. İman sahibi; Cenâbı ALLAH'a sığınıp tevekkül ederek her türlü ıztıraplara isyan etmeden katlanır ve sonunda ise mutlaka Cenâbı Hakk'ın vereceği en iyi karar ile esenliğe kavuşacağını bilir. Kalem 68/48: " Rabbinin hüküm vermesi için sabret..."

İlâhî Yasa'ları yerine getirmelerde yani emir ve yasaklar da nefsin kötü isteklerine direnebilmek sabrın zaferidir. Sıkıntı, hastalık, kötülüklere karşı koyma; ancak sabır gücü ile mümkün olur. Kulun sabırlı olması dışında, başkalarına da tavsiye etmesi, Kur'ân hükmü gereğidir. Sabır sırrı ile benlikler, olgunlaşarak sonsuz kurtuluşa ulaşırlar.

ALLAH SABREDENLERİ SEVER

3/146: ...Şüphesiz ki ALLAH, sabredenleri sever.
2/153: ... ALLAH, sabredenlerle beraberdir.

ALLAH, şüphesiz ki sabredenleri sever. ALLAHü Teâlâ'nın bir isim sıfatı da Sabur'dur. Sabır sahibi olanlarda Yüce Yaratıcı'dan bir belirti, bir görünüş var demektir. Cenâbı ALLAH, sabredenlerin dostu ve velisidir, onların bütün yardım dileklerini kabul eder ve onlarla hep beraberdir.

PEYGAMBERLER SABIR EDENLERDİ

21/85-86: İsmâil'i, İdrîs'i, Zülkifl'i de hatırla. Bunların her biri de sabır edenlerdi. Hepsini rahmetimize soktuk...
46/35: O halde azim sahibi peygamberlerin sabrettikleri gibi, sen de sabret...

Sabır, Cenâbı ALLAH'ın lütfettiği en büyük nimetlerdendir. Kur'ânı Kerîm'de ismi geçen bütün peygamberlerin en belirgin özelliklerinden biri de sabır sahibi oluşlarıdır. Onlar; sıkıntılara, eziyetlere, imansızların düşmanlıklarına azim ile tahammül ederek sabreden Büyük Ruh'lardır.

ALLAH HÜKÜM VERİNCEYE KADAR SABRET


10/109: Sana vahyedilene uy ve ALLAH hüküm verinceye kadar sabret. O, hakimlerin en hayırlısıdır.
2/177: ... Takva sahipleri sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder...
3/200: ...Ey iman edenler! Sabredin ve sabır yarışında düşmanlarınızı geçin

Sabır; acılara ve zorluklara dayanma gücüdür. Her şeyin ALLAH'tan geldiğini bilen iman sahibi, ALLAHü Teâlâ'ya sığınarak sabreder. İnsanların olgunlaşması ancak sabır sırrı ile mümkündür. Sabredilmeli, sonunda iman edenler için en hayırlı hükmü Cenâbı ALLAH verecektir.

Sıkıntı, eziyet, haksızlık, hastalık, sakatlık, fakirlik v.s. gibi ıztıraplar da, isyan etmeden onlara karşı koymak, direnmek ve sabır ederek tevekkül (ALLAH'ı vekil etme) sahibi olunmalıdır. Nefsin kötü eğilimlerini dizginleyerek, İlâhî Yasa'ların emir ve yasaklarına uyma sabırlılığı gösterilmelidir. Savaş zamanlarında; düşmana karşı hazırlıklı olmak, yılmamak, bütün gücünü seferber ederek sonuna kadar sabırla karşı koymak suretiyle düşman geçilmelidir. Ancak sabır ile zafere ve mutluluğa ulaşılır.

MUTLAKA İMTİHAN EDİLECEKSİNİZ

2/155: Biz sizi korku, açlık, mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiltme ile mutlaka imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdele.
3/186: Yemin olsun ki, mallarınız ve canlarınız hususunda mutlaka imtihan edileceksiniz... Sabreder, takvaya sarılırsanız işte bu, iş ve oluşların en zorlularındandır.

İnsanlar, yaşam boyunca birçok zorluklarla karşılaşması bir yaratılış gereğidir. Olgunlaşarak kemale erme bu devreleri geçirmekle mümkündür. Kur'ân; bütün bu acılara sabır sırrı ile karşı koymamızı, ilâhî imtihan'ı ancak böylelikle kazanabileceğimizi vurgulamaktadır.

Aile fertlerinin ve yakınların ölümleri ile yaşanan büyük sıkıntılara sebep olan can kayıpları; gayrimenkul, altın, para, zinet gibi mal kayıpları; ölüm korkusu, hastalık korkusu, savaş korkusu, açlık korkusu, malların yok olabileceği gibi korkular; ticarî yatırımlardaki zararlar ve pek çok emeklerle yetiştirilen meyve, sebze, tahılın bozulması ile uğranılan muhsül kayıpları gibi sıkıntılar, maddî manevî acılar hep olgunlaşma için gerekli birer imtihandır. İman sahipleri, karşılaştıkları her sıkıntıyı tabii olarak karşılar ve sabır gücü ile onlara katlanır, ALLAHü Teâlâ'ya sığınarak da şöyle yakarır: Bakara 2/156: " Biz ALLAH içiniz ve sonunda dönüp O'na gideceğiz. " Kemale ermiş benlikler de, herşeyin Cenâbı ALLAH'tan geldiğinin gerçeği ile, acıları da mutlulukları da aynı zevk içinde yaşarlar. Çünkü iman sahibinin başına gelen her şey bir gizli sebebin gereğidir. Mü'minler; her oluşun Dünyadaki ve ahiretteki kurtuluş ve mutlulukları için yaratıldığı gerçeğini bilmektedirler.

SONUÇTA MUTLULUK SABIR EDENLERİNDİR

11/49: ... Sabırlı ol. Sonuç takva sahiplerinindir.
2/157: İşte sabredenlerin üzerine Rablerinden selâmlar, bereketler var, bir rahmet var. İşte bunlar iyiye ve güzele ermiş olanlardır.

ALLAH'ı tanımayanların, zalimlerin, kibirlilerin, bozguncuların durumları sizi aldatmasın. Onların sonu çok kötü olacaktır. Âli imrân 3/196-197: " ALLAH'ı tanımayanların öyle bolluk içinde şehir şehir dolaşmaları seni sakın aldatmasın. Azıcık bir nimetlenmedir o. Sonra onların varacağı yer cehennem olacaktır. O, ne kötü döşektir." ALLAHü Teâlâ'ya sığınarak Kur'ânı Kerîm'i uygulayanların sonu mutlaka, takvaya sarılanlarda olduğu gibi zafer ve mutluluk olacaktır. Öyle ise inkarcıların gösterişli gibi görünen hayatlarına hiç aldırma, sabırlı ol!

Cenâbı ALLAH'a tam bir teslimiyet gösteren, sabır sahibi kullar üzerine Rablerinden müjdeler var: Onlara selâm olsun, affa uğrayanlar, rahmet ve sevgiye ulaşmış olanlar, onların ta kendileridir.

SABIR VE NAMAZ İLE YARDIM İSTEYİN

2/153: Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile yardım isteyin. Hiç şüphesiz ki, ALLAH sabredenlerle beraberdir.
6/34: Yemin olsun ki, senden önce de Peygamberler yalanlanmış fakat yalanlanmalarına ve eziyet görmelerine sabretmişlerdi. Nihayet yardımımız onlara ulaştı.
16/127: Sabret! Senin sabrın da ancak ALLAH'ın yardımıyladır. Onlara karşı üzülme. Yaptıkları hileden dolayı sıkıntıya düşme.

İlâhî yasaları tatbik etmek, bir takım zahmet ve eziyetlere katlanmayı gerektirir ki, bu da nefse zor gelmektedir. Nefsin bir takım alışkanlıklarından ve isteklerinden fedakârlık etmek mecburiyeti ile karşılaşılır. İşte bu zorlukları yenmenin sırrı, sabırdır. Cenâbı ALLAH: " Sabır ve namazla Ben'den yardım isteyin. Zaten Ben hep sabredenlerle beraberim. " diye buyurmakla sabrın erdirici sırrını vurgulamaktadır.

Ey Resulüm! Senden önce birçok Peygamberler de yalanlanmış ve eziyet görmüştü. Ancak onlar hep sabretmişlerdi. Nihayet yardımımız da kendilerine yetişmişti. İşte sen de onlar gibi sabret. Yardımımız mutlaka gelecektir. O zamana kadar çekeceğin sıkıntılara katlan. Zaten senin sabrın da ancak ALLAH'ın yardımıyladır. ALLAH'tan sabır ve namaz ile yardım isteyin, sabrının sonu mutlaka zafer ve mutluluk ile bitecektir.

BAŞKALARINA DA SABRI ÖNER

90/17: İman edip de sabır... öğüt edenlerden olmaktır.
103/13: Yemin olsun zamana ki, insan mutlak bir zarardadır. Ancak iman edip ... birbirine hep sabrı öğütleyenler bunun dışındadır.

İman edenler için, sabır sırrını bilmek ve nefsine uygulamak yeterli değildir. Bunu başkasına da tavsiye etmek, öğretmek bir kulluk görevidir.

Ey iman edenler, sabredin ve sabırda yarışın... (Al-i İmran Suresi, 200)

ALLAH bir ayette, "… Bu bir Kitap'tır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nura, O güçlü ve övgüye layık olanın yoluna çıkarman için sana indirdik" (İbrahim Suresi, 1) hükmüyle Kuran'ın insanları karanlıklardan aydınlıklara çıkarıcı özelliği olduğunu bildirmiştir.

Kuran'da sabretmenin, insanları karanlıklardan nura çıkaracak yollardan olduğu bildirilir. Ancak Kuran'da bildirilen sabır, günlük hayatta pek çok insanın şahit olduğu tavırlardan çok farklı, çok üstün ve kapsamlı bir ahlak özelliğidir. Kuran'da öğretilen gerçek sabır, sadece zorluklar karşısında değil, aksine hayatın her anında yaşanan bir ahlak özelliğidir. Gerçek sabır, zorluklarda olduğu kadar güzel olan herşeyde kararlılık ve istikrar göstermeyi, bir an olsun bunlardan taviz vermeyerek bir ömür süresince devam etmeyi gerektirir.

ALLAH'ın Kuran'da bildirdiği sabrın en çarpıcı örneklerini ise peygamberlerin yaşamlarında görmek mümkündür. Çünkü peygamberler ALLAH'ın dinini anlatmakta, güzel ahlakı yaşamakta sabır göstermiş ve ALLAH'a sadakatlerinden asla ayrılmamış, sadece ALLAH'ın rızasını kazanabilmek amacıyla sabretmiş insanlardır.

İşte bu kitabın amacı insanlara bu üstün ahlak özelliğini Kuran'da bildirildiği şekliyle tarif etmek ve onları gerçek sabrı yaşamaya davet etmektir. Bu amaç doğrultusunda kitap boyunca halk arasında yaşanan sabır anlayışının yanlışlığı, ALLAH'ın kullarından nasıl bir sabır istediği, sabretmeleri için onları ne tür olaylarla deneyebileceği ve Rabbimiz için güzel bir sabırla sabredenlere nasıl büyük bir karşılık vaat ettiği anlatılacaktır.

Tüm bunların yanında peygamberlerin, hayatlarının sonuna kadar her konuda nasıl üstün bir sabır gösterdiklerine dair Kuran'dan örnekler verilecek ve böylece tüm insanlar en doğru şekilde ve hiç taviz vermeden hayatlarının sonuna kadar "Rabbimiz için sabretmeye" davet edileceklerdir.

Kitabın bir diğer amacı da ALLAH'ın bu davetine karşılık verenlere "...Sabır gösterenleri müjdele." (Bakara Suresi, 155) ayetiyle bildirilen ALLAH'ın büyük müjdesini vermektir. Ayrıca ALLAH'ın "sabredenlerle beraber " olduğunu (Bakara Suresi, 153) bir kez daha hatırlatarak, sabrın müminlere pek çok güzelliğin kapısını açan eşsiz bir anahtar olduğunu vurgulamaktır
.(Alıntıdır)
 
H

hüma-gül

Guest
Allah (cc) razi olsun sabirli olan kullardan oluruz insallah
 

gönüldostuelif

New member
Katılım
26 Kas 2006
Mesajlar
781
Tepkime puanı
10
Puanları
0
Yaş
34
Allah razı olsun kardeşim inş. bizde sabırlı kullarından oluruz...
 

zalim09

New member
Katılım
20 Nis 2007
Mesajlar
74
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
ALLAH bize her daim sabır versin inşALLAH Paylaşım için emeğinize sağlık
 

gizemli

New member
Katılım
1 Nis 2007
Mesajlar
652
Tepkime puanı
61
Puanları
0
Yaş
38
Allah razı olsun. Allah bizi sabırlı kullarından eylesin.
 

oSSlem

New member
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
284
Tepkime puanı
101
Puanları
0
Konum
RuhLar ALemi...
sabır edenler

sabır edenler

SABIR EDENLER

Sabır; acıya, zorluğa, haksızlığa ve başa gelen üzücü olaylara dayanma gücüdür. Bir felakete veya belaya uğrayanın telaş ve feryat etmeden, her şeyin Cenâbı Allah'tan geldiğinin bilinci ile, bu sıkıntıya sonuna kadar tahammül göstermesidir. İman sahibi; Cenâbı Allah'a sığınıp tevekkül ederek her türlü ıztıraplara isyan etmeden katlanır ve sonunda ise mutlaka Cenâbı Hakk'ın vereceği en iyi karar ile esenliğe kavuşacağını bilir. Kalem 68/48: " Rabbinin hüküm vermesi için sabret..."

İlâhî Yasa'ları yerine getirmelerde yani emir ve yasaklar da nefsin kötü isteklerine direnebilmek sabrın zaferidir. Sıkıntı, hastalık, kötülüklere karşı koyma; ancak sabır gücü ile mümkün olur. Kulun sabırlı olması dışında, başkalarına da tavsiye etmesi, Kur'ân hükmü gereğidir. Sabır sırrı ile benlikler, olgunlaşarak sonsuz kurtuluşa ulaşırlar.

ALLAH SABREDENLERİ SEVER

3/146: ...Şüphesiz ki Allah, sabredenleri sever.
2/153: ... Allah, sabredenlerle beraberdir.

Allah, şüphesiz ki sabredenleri sever. Allahü Teâlâ'nın bir isim sıfatı da Sabur'dur. Sabır sahibi olanlarda Yüce Yaratıcı'dan bir belirti, bir görünüş var demektir. Cenâbı Allah, sabredenlerin dostu ve velisidir, onların bütün yardım dileklerini kabul eder ve onlarla hep beraberdir.

PEYGAMBERLER SABIR EDENLERDİ

21/85-86: İsmâil'i, İdrîs'i, Zülkifl'i de hatırla. Bunların her biri de sabır edenlerdi. Hepsini rahmetimize soktuk...
46/35: O halde azim sahibi peygamberlerin sabrettikleri gibi, sen de sabret...

Sabır, Cenâbı Allah'ın lütfettiği en büyük nimetlerdendir. Kur'ânı Kerîm'de ismi geçen bütün peygamberlerin en belirgin özelliklerinden biri de sabır sahibi oluşlarıdır. Onlar; sıkıntılara, eziyetlere, imansızların düşmanlıklarına azim ile tahammül ederek sabreden Büyük Ruh'lardır.

ALLAH HÜKÜM VERİNCEYE KADAR SABRET

10/109: Sana vahyedilene uy ve Allah hüküm verinceye kadar sabret. O, hakimlerin en hayırlısıdır.
2/177: ... Takva sahipleri sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder...
3/200: Ey iman edenler! Sabredin ve sabır yarışında düşmanlarınızı geçin...

Sabır; acılara ve zorluklara dayanma gücüdür. Her şeyin Allah'tan geldiğini bilen iman sahibi, Allahü Teâlâ'ya sığınarak sabreder. İnsanların olgunlaşması ancak sabır sırrı ile mümkündür. Sabredilmeli, sonunda iman edenler için en hayırlı hükmü Cenâbı Allah verecektir.

Sıkıntı, eziyet, haksızlık, hastalık, sakatlık, fakirlik v.s. gibi ıztıraplar da, isyan etmeden onlara karşı koymak, direnmek ve sabır ederek tevekkül (Allah'ı vekil etme) sahibi olunmalıdır. Nefsin kötü eğilimlerini dizginleyerek, İlâhî Yasa'ların emir ve yasaklarına uyma sabırlılığı gösterilmelidir. Savaş zamanlarında; düşmana karşı hazırlıklı olmak, yılmamak, bütün gücünü seferber ederek sonuna kadar sabırla karşı koymak suretiyle düşman geçilmelidir. Ancak sabır ile zafere ve mutluluğa ulaşılır.

MUTLAKA İMTİHAN EDİLECEKSİNİZ

2/155: Biz sizi korku, açlık, mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiltme ile mutlaka imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdele.
3/186: Yemin olsun ki, mallarınız ve canlarınız hususunda mutlaka imtihan edileceksiniz... Sabreder, takvaya sarılırsanız işte bu, iş ve oluşların en zorlularındandır.

İnsanlar, yaşam boyunca birçok zorluklarla karşılaşması bir yaratılış gereğidir. Olgunlaşarak kemale erme bu devreleri geçirmekle mümkündür. Kur'ân; bütün bu acılara sabır sırrı ile karşı koymamızı, ilâhî imtihan'ı ancak böylelikle kazanabileceğimizi vurgulamaktadır.

Aile fertlerinin ve yakınların ölümleri ile yaşanan büyük sıkıntılara sebep olan can kayıpları; gayrimenkul, altın, para, zinet gibi mal kayıpları; ölüm korkusu, hastalık korkusu, savaş korkusu, açlık korkusu, malların yok olabileceği gibi korkular; ticarî yatırımlardaki zararlar ve pek çok emeklerle yetiştirilen meyve, sebze, tahılın bozulması ile uğranılan muhsül kayıpları gibi sıkıntılar, maddî manevî acılar hep olgunlaşma için gerekli birer imtihandır. İman sahipleri, karşılaştıkları her sıkıntıyı tabii olarak karşılar ve sabır gücü ile onlara katlanır, Allahü Teâlâ'ya sığınarak da şöyle yakarır: Bakara 2/156: " Biz Allah içiniz ve sonunda dönüp O'na gideceğiz. " Kemale ermiş benlikler de, herşeyin Cenâbı Allah'tan geldiğinin gerçeği ile, acıları da mutlulukları da aynı zevk içinde yaşarlar. Çünkü iman sahibinin başına gelen her şey bir gizli sebebin gereğidir. Mü'minler; her oluşun Dünyadaki ve ahiretteki kurtuluş ve mutlulukları için yaratıldığı gerçeğini bilmektedirler.

SONUÇTA MUTLULUK SABIR EDENLERİNDİR

11/49: ... Sabırlı ol. Sonuç takva sahiplerinindir.
2/157: İşte sabredenlerin üzerine Rablerinden selâmlar, bereketler var, bir rahmet var. İşte bunlar iyiye ve güzele ermiş olanlardır.

Allah'ı tanımayanların, zalimlerin, kibirlilerin, bozguncuların durumları sizi aldatmasın. Onların sonu çok kötü olacaktır. Âli imrân 3/196-197: " Allah'ı tanımayanların öyle bolluk içinde şehir şehir dolaşmaları seni sakın aldatmasın. Azıcık bir nimetlenmedir o. Sonra onların varacağı yer cehennem olacaktır. O, ne kötü döşektir." Allahü Teâlâ'ya sığınarak Kur'ânı Kerîm'i uygulayanların sonu mutlaka, takvaya sarılanlarda olduğu gibi zafer ve mutluluk olacaktır. Öyle ise inkarcıların gösterişli gibi görünen hayatlarına hiç aldırma, sabırlı ol!

Cenâbı Allah'a tam bir teslimiyet gösteren, sabır sahibi kullar üzerine Rablerinden müjdeler var: Onlara selâm olsun, affa uğrayanlar, rahmet ve sevgiye ulaşmış olanlar, onların ta kendileridir.

SABIR VE NAMAZ İLE YARDIM İSTEYİN

2/153: Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile yardım isteyin. Hiç şüphesiz ki, Allah sabredenlerle beraberdir.
6/34: Yemin olsun ki, senden önce de Peygamberler yalanlanmış fakat yalanlanmalarına ve eziyet görmelerine sabretmişlerdi. Nihayet yardımımız onlara ulaştı.
16/127: Sabret! Senin sabrın da ancak Allah'ın yardımıyladır. Onlara karşı üzülme. Yaptıkları hileden dolayı sıkıntıya düşme.

İlâhî yasaları tatbik etmek, bir takım zahmet ve eziyetlere katlanmayı gerektirir ki, bu da nefse zor gelmektedir. Nefsin bir takım alışkanlıklarından ve isteklerinden fedakârlık etmek mecburiyeti ile karşılaşılır. İşte bu zorlukları yenmenin sırrı, sabırdır. Cenâbı Allah: " Sabır ve namazla Ben'den yardım isteyin. Zaten Ben hep sabredenlerle beraberim. " diye buyurmakla sabrın erdirici sırrını vurgulamaktadır.

Ey Resulüm! Senden önce birçok Peygamberler de yalanlanmış ve eziyet görmüştü. Ancak onlar hep sabretmişlerdi. Nihayet yardımımız da kendilerine yetişmişti. İşte sen de onlar gibi sabret. Yardımımız mutlaka gelecektir. O zamana kadar çekeceğin sıkıntılara katlan. Zaten senin sabrın da ancak Allah'ın yardımıyladır. Allah'tan sabır ve namaz ile yardım isteyin, sabrının sonu mutlaka zafer ve mutluluk ile bitecektir.

BAŞKALARINA DA SABRI ÖNER

90/17: İman edip de sabır... öğüt edenlerden olmaktır.
103/13: Yemin olsun zamana ki, insan mutlak bir zarardadır. Ancak iman edip ... birbirine hep sabrı öğütleyenler bunun dışındadır.

İman edenler için, sabır sırrını bilmek ve nefsine uygulamak yeterli değildir. Bunu başkasına da tavsiye etmek, öğretmek bir kulluk görevidir.
 

etka

New member
Katılım
4 May 2007
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
kardeş ellerine sağlık çok güzel olmuş
 

gizemli

New member
Katılım
1 Nis 2007
Mesajlar
652
Tepkime puanı
61
Puanları
0
Yaş
38
Allah (c.c) bizleri sabırlı kullarından eylesin...
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
56
Konum
Tr
allah razı olsun kardeşim.Küçük bir kıvılcıma sabredemeyip patlayan nefislerimize ibret olur inşaallah.emeğine sağlık.
 

reyyan

New member
Katılım
29 Eyl 2006
Mesajlar
1,279
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
44
Allah Razi Olsun Kardeşim Bu Sabir Bende Hiç Olmadi Varya Rabbim Sabredenlerden Eylesin Inş Hep Pat Küt Oldu çok Insanlari Kirdim üzdüm
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Sabır

بســـم الله الرحمن الرحيم


Sabır, İslam'a davet yolunun azığıdır. Çünkü bu yol, uzundur, zorludur, dar geçit ve dikenlerle doludur. Bu yolda pek çok şeye sabretmek gerekir. Nefsi şehvet ve arzularına, çıkar ve tamahına, zaaf ve kusurlarına, bıkkınlık ve aceleciliğine sabretmek gerekir. İnsanların şehvet, zaaf, noksanlık, cehalet, kötü niyet, sapık karakter, bencillik, gurur, kaypaklık ve aceleciliklerine karşı sabır...

Batılın azmasına, tağutların kibrine, şerrin büyümesine, şehvetin galebesine, kibir ve gurur gösterilerine karşı sabır...

Yardımcıların azlığına taraftarların zayıflığına, yolun uzunluğuna ve şeytanın en dar ve en üzüntülü anlardaki vesvesesine karşı sabır...

Zorlu bir cihadta sabır...

Farklı etki ve tepkilerden doğan acıya, çile, öfke, sıkıntı, daralma, bıkkınlık ve zaman zaman da umutsuzluğa karşı sabır..

Ve tüm bunlardan sonra kudret ve zafer anlarında nefse hakimiyet sağlamak.. Bolluk ve refahı; kibirlenmeden, şükür ve tavazuyla karşılamak...

Hem bollukta, hem darlıkta Allah'la ilişkiyi koparmamak...

Tamamen O'nun kudretine teslim olmak...

Her şeyi güvenle, huşu ve gönül huzuruyla Allah'a havale etmek...

Bu uzun yolun kelimelerle ifade edilemeyecek tüm zorluklarına karşı sabır...

Çünkü kelimeler, dava yolcusunun başına gelebilecek her zorluğun hakiki kapsamını ifade etmeyebilir. Bu zorluğun hakikatini, ancak bu yola devam eden kimse tadıp anlayabilir. Çünkü bu. bir deneyim, etki tepki ve çilelere katlanma meselesidir, işte mü'minin sabrı, bu konuların tümünde tükenmemek zorundadır.

Eğer batıl, sabır ve inatla yoluna devam ediyorsa, hakkın kaçınılmaz görevi ondan daha sabırlı, ondan daha dirençli olmaktır.

Öyleyse İslâm cemaati, hiç bir zaman dikkati elden bırakamaz. Statik bir hayata rıza gösteremez. Çünkü İslâm düşmanları, hiç bir zaman ve hiç bir ortamda onunla anlaşmaya yanaşmazlar. İslâm davasının hedefi, İnsanlara pratik bir hayat sistemini getirmektedir.Yani hem mali konularda, hem de hayat düzeninde hükümran olan adil, dosdoğru ve en iyi sistemi getirmektir. Ne var ki insanlık, en hayırlı, en adil ve en doğru olan bu hayat sistemini rahat bırakmaz.

Çünkü batıl, hayra, adalete ve istikamete karşıdır. Tağut adalet, eşitlik ve yüceliği kabul etmez. Bundan dolayı tağutlar, şer ve batıl. İslâm davasına rahat vermezler. Bataklık ve sömürüden ayrılmak istemeyen pislik taraftarları İslam'a savaş açarlar. Azgınlık ve müstekbirligi bırakmak istemeyen tağut ve müstekbirler İslâm'a savaş açar. Ahlâkî çöküntü ve şehvet batağından kurtulmak istemeyen ahlâksız ve şehvetperestler de İslâm'a savaş açar.

İşte tüm bu düşmanlara karşı, savaş ilan etmek: düşmandan kat kat sabırlı olmayı ve sürekli tetikte bulunmayı gerektirmektedir. Müslüman cemaatin, her yerde ve her ortamda bulunan daimi ve tabiî düşmanların tuzağına düşmemesi için takınması gereken bir tavırdır bu. İslâm davetinin vazgeçilmez tabiatı ve yolu budur. Şanı Yüce Allah sabredenleri destekliyor, güçlendiriyor, sebat veriyor ve yanı başlarında bulunuyor.

"Allah, muhakkak ki sabredenlerle beraberdir." (el- Bakara: 152)

Demek ki yüce Allah, davetçileri yolda yalnız bırakmaz. Onları sınırlı güç ve yetersiz takatleriyle baş başa bırakmaz. O. hep davetçilerin yanındadır. Eldeki azığı tükenir tükenmez, uzun sürecek yollarında azimlerini tazelemek için yanı başlarında...

Ayrıca sabra ilişkin pek çok hadis de bulunmaktadır. Müslüman cemaate, yüklendiği görevi hafifletip kolaylaştıracak, güç ve destek verecek bazı hadisleri zikretmek istiyoruz:

Hz. Habbab b. Eret'ten (r.a.) :

Allah'ın Resulü (s.a.v) Ka'be'nin gölgesinde başını, yastık gibi yaptığı bir örtüye koyduğu sırada ona durumumuzu şikayet ettik.

"Bize Allah'tan yardım dilemiyecek misin, bize dua etmiyecek misin?" dedik.

Bunun üzerine Allah'ın Resulü (s.a.v):

"Sizden önceki ümmetlerde (işkence edilen) mü'min, kazılan bir toprak çukurunun içine konulduktan sonra bir testere getirilip başı üzerine konularak kafası ikiye bölünür, ayrıca kemiğe dayanıncaya kadar etine demir taraklar batırılırdı. Ama bunların hiçbiri onları dininden döndürmezdi. Allah'a yemin ederim ki bu "iş" de gerçekleşecektir. Öyle ki Sana'dan Hadramavt'a giden bir yolcu Allah'tan başka - koyunları için de kurttan başka -hiç bir kimseden korkmayacaktır. Ama siz acele ediyorsunuz dedi." (Buhari 4/249; Ebu Davud; Nesaî)

Hz. Abdullah b.Mesud (r.a):

"Kavmi tarafından kanatılıncaya kadar dövülen ve "Allah'ım! Kavmimi affet; çünkü onlar bilmiyorlar" diyen peygamberlerden birini anlatırken Resulullah (s.a.v)'i görüyor gibiyim" (Buhari; Müslim; 3/1417) dedi.

Yahya b.Vessab'ın İbn-i Ömer'den (r.a.) rivayet ettiğine göre Allah'ın Resulü (s.a.) şöyle buyurmuştur:

"İnsanların arasına karışıp eziyetlerine sabreden mü'min, insanlar arasına karışmayan ve eziyetlerine sabretmeyen mü'minden daha hayırlıdır." (İbn-i Mace - Sünen 2/1338)

Sabır, nefislerin hazırlık ve terbiyesidir. İmtihanlardan yılmamanın, facialara karşı zaafa düşmemenin ve şiddet anlarında çökmemenin vazgeçilmez bir gereğidir, sabır. Belâlar göğüslenip sıkıntı atlatılıncaya kadar, yani Allah darlıktan sonra bir kolaylık sağlayıncaya kadar olayları sabır, metanet ve dayanışma içinde karşılamak gerekiyor. Sabır, Allah'a umut bağlamanın, Allah'a güven duyup O'na dayanmanın bir vesilesidir. İnsanlığa önderlik yapacak, yeryüzünde adalet ve iyilik yayacak bir ümmetin, yolun zorluklarına hazırlıklı olması, darlıkta, genişlikte ve şiddet anlarında sabrı elden bırakmaması gerekiyor:

"... Ve darlıkta, hastalıkta ve savaş zamanında sabreden kimselerdir." (el-Bakara: 177)

Darlık ve bollukta, hastalık ve bitkinlikte, kıtlık ve noksanlıkta, cihatta ve muhasarada sabır...

Maksat, büyük görevi yerine getirmektir. Belirlenen hedefe, güven ve sebatla, itidal ve gönül huzuruyla varmaktır. Sabır, üzüntü ve şikayetleri aşmak, dava yükümlülüklerini taşımak, hakkın verdiği görevi yapmak, Allah'a teslim olmak, başa gelen her şeyi Allah'a havale etmek, İlahî hükmü kabullenmek ve ilahî rızayı aramak demektir.

Sabır, sonu gelmez gibi görünen meşakkatli davet yolunda mü'minlerin vazgeçilmez silahıdır. Allah'ın va'dine güvenmektir. Üzülmeden, bocalamadan, hayrete düşmeden ve şüphelere kapılmadan direnmektir. İnsanların katılığına, hakkı yalanlamasına ve Allah'ın va'dinden şüphe duymalarına rağmen sebat etmek demektir. Allah'a güvenmek demektir. Yol ne kadar uzarsa uzasın ve sonu ne kadar bulanık ve görünmez olursa olsun mü'minin silahıdır sabır.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
SABRI TAVSİYE
بســـم الله الرحمن الرحيم


Sabrı tavsiye etmek, bir zarurettir. İmanı elden bırakmadan Salih amel işleyip hak ve adaleti korumak, ferd ve cemaatin karşılaşabileceği en zor işlerdendir. Bundan dolayı sabır gereklidir. Hem nefis cihadında, hem de başkalarıyla cihatta sabır...

Eziyet ve meşakkatlere sabır...

Batılın azması ve şerrin yayılması karşısında sabır...

Yolun uzunluğu, aşamaların gecikmesi, işaretlerin sönüklüğü ve nihaî hedefin uzaklığı karşısında sabır...

Bir de sabrı tavsiye...

Mü'minin gücünü kat kat arttıran budur. Çünkü bu tavsiye hedef birliğini, yön birliğini ve insanlararası dayanışmayı sağlıyor. Sevgi, azim ve direnme sağlıyor bu tavsiye...

Tüm bunlar İslâmî hakikatin hayatî gerekleridir. Temayüz ve belirginlik ortamı olan cemaatin gerekleridir. Aksi takdirde zarar ve kayboluş söz konusudur.

"Asra yemin olsun ki insan, hüsrandadır. Ancak iman edip Salih amel işleyen, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye eden kimseler müstesnadır." (el-Asr: 1-3)

Sabır, genel özelliğiyle imanın vazgeçilmez bir unsurudur. Sabrı tavsiye, bizzat sabır derecesinin ötesinde bir derece demektir. Mü'min cemaati birbirine bağlayan bir derece...

Birbirlerine sabrın manalarını tavsiye etmelerini ve imanın yükümlülüklerinde yardımlaşmalarını sağlayan bir derece...

İslâm cemaati, biribiriyle etkileşim halinde bulunan organlar bütünüdür. İmanın tüm yeryüzüne yayılması ve bunun gereği olan sorumlulukların taşınması için yapılan cihadın zorluklarını ortakça paylaşıp aynı şuuru taşıyan bir organizma gibi...

Bundan dolayı İslâm cemaati üyeleri, birbirlerine sabrı tavsiye ederler. Birbirlerini yardımsız bırakmazlar. Birbirlerine destek vermeyerek bozguna uğramaya yol açmazlar. Ve bilinmeli ki bu, bireysel sabra dayanan: ama bireysel sabrı geride bırakan bir iştir.

"Sonra (salih amellerin kabulü için) iman edip sabrı ve merhameti tavsiye edenlerden olması (gerekir.)" (el-Beled: 17)

Bu, mü'min cemaatte yaşayan mü'minin görevini bildiren bir mesajdır. Bu da demektir ki mü'min, bırakıp kaçan değil, sebat edip dayanan bir kişilik sahibidir. Bir hezimet davetçisi değil, savaş ve çarpışma adamıdır. Ürperti ve ürkeklik veren değil, huzur sağlayan bir davetçidir.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
بســـم الله الرحمن الرحيم

çile ve sabr;
Dava adamları, davanın sorumluluklarını yüklenmek zorundadırlar. Davanın yalanlanmasına ve bundan dolayı başa gelen eziyetlere sabretmelidirler. Sadık ve güvenilir kimsenin yalanlanması, gerçekten nefse ağır gelen bir şeydir. Ama bu yalanlama olacaktır. Bu risalet davalarında görülen bir husustur. Bu bakımdan dava yükünü taşıyan kimseler, sabretmek ve dayanmak zorundadırlar. Direnmek ve sarsılmamak zorundadırlar. Bir daha davet etmek ve her defasında yeniden işe başlamak zorundadırlar. Çünkü davetçiler; karşılaştıkları inkar ve yalanlama ne olursa olsun insanların ıslahından ve gönüllerin davayı kabullenmesinden umutlarını kesemezler. İnsanların inatçılıklarına rağmen umutlarını kesemezler. Yüz kere davete icabet etmeyen bir kalbin yüzbirinci kere veya binbirinci kere icabet etmesi mümkündür. Yeter ki dava adamı o zamana kadar sabretsin. Umudunu kesmeden davetini sürdürsün. Ki o zaman kalblerin kendilerine açıldığını göreceklerdir.

Davaların yolu, şüphesiz ki kolay ve rahat değildir. Gönüllerin davetlere icabet etmesi de hemen olacak kolay bir iş değildir. Çünkü gönülleri saran pek çok tortular vardır. Batıldan, dalaletten, gelenek ve adetlerden, sosyal düzen ve yönetimlerden oluşan pek çok tortular söz-konusudur. öyleyse kalblerin bu tortulardan arındırılması şarttır. Kalbleri tüm çarelere başvurarak diriltmeye çalışmak şarttır. Duyarlı noktaların tümünü yoklamak ve kalbe gidecek yolu aramak şarttır. Bu arayış ve yoklamalardan biri - sabır, direnme ve umut elden bırakılmazsa -hedefe tesadüf edecektir. Çünkü yerini bulan bir tek dokunuş bile beşer yapısını bir anda büyük bir değişikliğe uğratabilir.

Beşeri cihazın belki bin denemeden sonra iğreti bir dokunuşla harekete geçtiğini görünce zaman zaman dehşete düşüyoruz. Çünkü öyle bir cihaz ki bu, en amansız ve en zor çabalar kâr etmezken basit bir dokunuşla silkinip harekete geçiyor.

Bu durumu en yakın bir örnekle açıklamak istiyorum. Bir radyo alıcısıyla...

Bir istasyonu ararken skalayı defalarca bir ileri bir geri götürüyorsun. Tüm dikkatini toplayarak en ince ayarlan yapmayı ihmal etmeden arıyorsun. Ama gene de aradığını bulamıyorsun. Oysa ki hiç bir dikkat sarfetmeden iğreti bir dokunuşla aradığın istasyon hemen çıkıveriyor. Aradığın istasyonun ses ve nağmeleri böyle hiç beklemediğin bir anda yayılmaya başlıyor. İşte beşer kalbi de böyledir. Bir radyo cihazına çok yakın bir durum arzetmektedir. Bu bakımdan davetçilere düşen, skalayı oynatıp aramaktır. Ufukların ötesinde kalble buluşmanın yolu budur. Çünkü verici Kaynağı, bir denemeden sonraki binbirinci dokunuşla bulabilirsin.

Davetçinin kızması gayet kolay bir iştir. Bakar ki insanlar çağrısına icabet etmez, o da kızıp uzaklaşmaya başlar. İnsanlardan uzaklaşıp rahatına bakar. Çünkü bu, rahatlık veren bir şeydir. Böylece davetçi yerinde oturur, kızgınlığı diner ve sinirleri gerginlikten kurtulur. Peki ama davet görevi ne olacak?. Söz dinlemez yalanlayıcılardan uzaklaşması, davaya bir şey kazandırdı mı? öyleyse bilinmelidir ki asıl olan davadır. Davetçinin kişiliği değil...

Bu bakımdan davetçi gönlünü daraltamaz. öfkesini yutup yoluna devam etmektir onun görevi. Bir davetçi için en iyisi sabretmektir. İnsanların sözleriyle davetçinin göğsü daralmasın. Çünkü davetçi, Kudret elindeki bir araçtır. Davayı ondan çok koruyup gözeten, hiç şüphesiz Yüce Allah'tır. Bu nedenle o, durum ve ortam ne olursa olsun görevini yapmak zorundadır. Gerisi Allah'a aittir. Hidayet, sadece Allah'ın hidayetidir.

"Zin'nun'u (Yunusu) da unutma ki o. kavmine kızıp gidince kendisine güç yetiremiyeceğimizi zannetti Fakat sonunda O, karanlıkların içinde "Senden başka hiç bir ilah yoktur. Sen, her tür kusurdan münezzehsin. Ben ise hiç şüphesiz zalimlerden idim" diye seslendi Biz de duasına icabet edip kendisini sıkıntıdan kurtardık, işte biz "mü'minleri" böyle kurtarırız." (el-Enbiya: 87-88)

Hz. Yunus (a.s.), risalet sorumluluklarına dayanamamıştı. Kavminden göğsü daraldığı için davet görevini bırakıp kızgın, huzursuz ve sıkıntılı bir halde çekip gitmişti. Allah da onu öyle bir sıkıntı içine koydu ki yalanlayan kafirlerin verdiği sıkıntıyı gölgede bırakıyordu. Eğer Rabbine yalvarıp nefsi, davası ve görevi hakkında zulüm ettiğini itiraf etmeseydi söz konusu ağır sıkıntıdan kurtulamayacaktı. Çünkü Kudret eli, onu koruyup içinde bulunduğu üzüntüden kendisini kurtarmıştı.

Hz. Yunus (a.s.)'ın kıssasında, dava adamları için düşünülmesi gereken bir ders vardır. Hz. Yunus'un Rabbine yalvarıp zulmünü itiraf etmesinde de davetçiler için unutulmaması gereken bir ibret vardır. Hiç kuşkusuz Kur'an-ı Kerim, bu durumu belirlemek için kıssaları anlatır. Kur'an'ın ifade buyurduğu bir hakikattan maksat, bir batılı değiştirmektir. Çünkü Kur'an, dipdiri ve hareketli bir ortamda bulunan canlı ve hareketli vakaları anlatır. Kur'an, mücerred bir etüt için gerçekleri zikretmez. Bu bakımdan mü'minlerin cihad etmesi yetmez. Cihadın yarımda sabrın da bulunması gerekir.Davetin sorumluluklarına sabır..

Meydan savaşından ibaret olmayan çeşitli ve sürekli sorumluluklar...

Hatta denilebilir ki meydan savaşının sorumlulukları, davanın sabır ve inanç imtihanını gerektiren diğer sorumlulukları yanında hafif kalır. Çünkü bitmek bilmeyen günlük görevler söz konusudur. İmani çizginin istikametinden ayrılmamak, bu istikameti anlayış ve davranışlarda göstermek söz konusudur.

Doğal olarak tüm bu konularda en büyük görev, insani zaaflara karşı sabretmektir. Gerek davetçinin kendi zaafları ve gerekse günlük hayatta karşılaşılan diğer insanların zaaflarına karşı sabır...

Batılın güçlendiği galip ve üstün göründüğü dönemlerde sabır...

Yolun uzunluğuna, zorluğuna ve engellerin çokluğuna sabır...

Yolun ortasında, çalışma, didinme ye mücadele ortamında şeytanın salabileceği "rahatlık ve nefsanî arzulara uyma" ya ilişkin vesveselere karşı sabır...

Ve pek çok şeye sabır. Ki meydan savaşı, bu şeylerden sadece biridir. Davet yolu arzulanmayan pek çok şeyle doludur. Cennete giden yolda, hayallerin ve sadece lafta kalan kelimelerin yeri yoktur...

Akidenin belirlenmiş biricik yolu budur. Bu, Yüce Allah'ı birleme, O'nun gözetimini hissetme, O'ndan mükafat bekleme ve O'nun adaletine güvenip vereceği cezadan korkma yoludur. Bu tevhid gerçekleştikten sonra sıra, insanları davet edip durumlarını düzeltmeye, emr-i bil'maruf ve nehy-i an'il-mûnker görevini ifa etmeye gelir. Bu yolun vazgeçilmez azığı, yani şerre karşı açılan savaşta bulunması gereken asıl destek, ibadettir. Namaz kılarak ve sabrederek Allah'a yönelmektir. İnsanların kıvırmasına ve inadına, kalblerin sapma ve arzularına karşı sabır göstererek Allah'a yönelmek...

Kendisine uzanan dil ve ellerin eziyetine, malıyla ve gerektiğinde canıyla sınanmasına karşı sabrederek Allah'a yönelmek; çünkü:

"Bu, sabrı gerektiren (ve sabra değer) yüce işlerdendir." (Lokman: 17)

Sabra değer olan bu iş, tüm tereddütlere rağmen azmedip yola devam etmek demektir.

Allah'a giden yolun sorumluluğunu bilen yolcular geri dönmez ve umutsuzluğa kapılmazlar. Yüce Allah, hem nefsin hem de mutlu olmaları istenen insanların çıkardığı fitneye sabrederek uzun, zorlu ve ıssız yollarına devam eden kimseleri, muhakkak ki yalnız bırakmayacaktır. Amellerini zayi edip cihadlarını boşa çıkarmayacaktır. Zira Yüce Allah âli makamından onları gözetliyor. Yolundaki cihadlarını izleyip doğruya yöneltiyor kendilerini. Çabalarına bakarak ellerinden tutuyor. Sabır ve ihsanlarına bakıp amellerini en iyi mükafatla ödüllendiriyor.

"Uğrumuzda cihad eden kimselere, muhakkak ki yollarımızı gösteririz. Allah, hiç şüphesiz ihsanda bu limanlarla beraberdir." (el-Ankebût: 69)

Yüce Allah, hangi kuşakta olursa olsun insan yetiştirmenin zorluğuna karşı sabırlı olmamızı emrediyor. Çünkü müslüman bir cemaati oluşturmanın yolu budur. Bu cemaat ise, İslâm akidesini bir emanet olarak taşıyacak ve onu günlük hayatta gerçekleştirmeye çalışacaktır. İlk İslâm cemaatinin izlediği yol da buydu, öyle bir cemaat ki, yaptığı işlerle gerek İslâm tarihinde ve gerekse tüm insanlık tarihinde biricik örnek haline gelmiştir.
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
56
Konum
Tr
"Davetçinin kızması gayet kolay bir iştir. Bakar ki insanlar çağrısına icabet etmez, o da kızıp uzaklaşmaya başlar. İnsanlardan uzaklaşıp rahatına bakar. Çünkü bu, rahatlık veren bir şeydir. Böylece davetçi yerinde oturur, kızgınlığı diner ve sinirleri gerginlikten kurtulur. Peki ama davet görevi ne olacak?. Söz dinlemez yalanlayıcılardan uzaklaşması, davaya bir şey kazandırdı mı? öyleyse bilinmelidir ki asıl olan davadır. Davetçinin kişiliği değil...

Bu bakımdan davetçi gönlünü daraltamaz. öfkesini yutup yoluna devam etmektir onun görevi. Bir davetçi için en iyisi sabretmektir. İnsanların sözleriyle davetçinin göğsü daralmasın. Çünkü davetçi, Kudret elindeki bir araçtır. Davayı ondan çok koruyup gözeten, hiç şüphesiz Yüce Allah'tır. Bu nedenle o, durum ve ortam ne olursa olsun görevini yapmak zorundadır. Gerisi Allah'a aittir. Hidayet, sadece Allah'ın hidayetidir."


Allah razı olsun kardeşim.Heyecanla tebliğ yaptığını zannedip karşıdaki insanlara zor anlar yaşatan ve onların daha laf anlamaz hale gelmesine sebep olan,davetin ve davetçinin niteliklerinden bi haber bizlerin çok iyi ve anlayarak okuması gereken bir yazı emeğine sağlık kardeşim
 

Azra

New member
Katılım
15 Mar 2007
Mesajlar
2,212
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Yaş
35
Konum
istanbul
sabır mı?tahammül mü?

sabır mı?tahammül mü?

İnsanlardan Nasıl bir Sabır İstiyor?
İnsanları karanlıklardan nura çıkaracağı bildirilen Kuran’da (İbrahim Suresi,1), emredilen tavırlardan biri “sabretmek”tir. Kuran’da öğretilen gerçek sabır, sadece zorluklar karşısında değil, aksine hayatın her anında yaşanan bir ahlak özelliğidir. Gerçek sabır, zorluklarda olduğu kadar rahatlık ve nimet içindeyken de güzel ahlakta kararlılık ve istikrar göstermeyi, bir an olsun bunlardan taviz vermeyerek bir ömür süresince bu ahlakla yaşamayı gerektirir.
Şu halde, güzel bir sabır (göstererek) sabret. (Mearic Suresi, 5)

Sabır, Allahın Rızasını Kazanmak İçin Bir Anahtardır

Müminler yalnızca Allah için sabrettiklerinden dolayı sabırlarının karşılığında mutlaka somut bir karşılık beklentisi içine girmezler. Gösterdikleri üstün ahlak neticesinde Rabbimiz’in rızasını kazanacaklarını ummak, onlar için alabilecekleri tüm karşılıkların en güzelidir.
“… Sabır gösterenleri müjdele.” (Bakara Suresi, 155)
Allah Kur’an’da “sabredenlerle beraber” olduğunu (Bakara Suresi, 153) bildirerek, sabrın müminlere pek çok güzelliğin kapısını açan eşsiz bir anahtar olduğunu bildirmektedir.
Sabır, Ancak Allah Rızası İçin Gösterilir

Bir ömür boyu devam eden gerçek sabrın asıl kaynağı müminlerin Allah’a olan imanlarıdır. İman eden bir mümin tüm olayların ardında Allah’ın yarattığı binlerce hayır ve hikmetin gizli olduğunu bilir. Rabbimizin kendisi için belirlediği kadere tereddütsüz teslim olur ve rıza gösterir. Bu nedenle sabır mümin için zorlanarak yaşanan bir ahlak özelliği değil, tüm ibadetler gibi gönül rızasıyla ve hoşnutlukla yaşanan ve zevk alınan bir nimettir.
“Sabrettiğinize karşılık selam size. (Dünya) Yurdun(un) sonu ne güzel.” (Rad Suresi, 24)

Toplumda yaşanan yanlış sabır anlayışı: Tahammül etmek

Kuran’da öğretilen sabır anlayışını bilmeyen kimseler sabrı, hiçbir çaba göstermeden, sadece “söylenerek” bekleme şeklinde algılarlar. Hatta bu şekilde aciz bir tavır sergilemenin son derece erdemli bir davranış olduğuna da inanırlar. Oysa Allah Katında makbul olan sabır aklın, vicdanın ve maddi manevi tüm imkanların kullanılarak zorlukların ortadan kaldırılmasını teşvik eder.
“… sürekli olan ’salih davranışlar’ ise, Rabbinin Katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır.” (Kehf Suresi, 46)

Tahammül Göstermek dünyada azap kaynağı olur

Dünyada imtihan gereği Allah kullarını güzelliklerle deneyebileceği gibi zorluklarla da deneyebilir.
Andolsun Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. (Bakara Suresi, 155)

Allah’ın zorlukları sabretmek için kaderde yarattığını düşünmeden hoşa gitmeyen durumlara ‘katlanmak’, ‘tahammül etmek’ dünyada da bir azaptır. Çünkü tahammülün karşılığında bir beklenti içine giren insan, dünyada her zaman bir karşılık bulamayabilir. Bu durumda hem zorluk içinde geçirdiği zamanı kaybeder hem de karşılığında dünyevi bir mükafat elde edemez.
Dünyevi Çıkarlar uğruna sabredenler, Allah’ın hoşnutluğundan mahrum kalırlar

Yüce Allah zorlukları, sabır gösterenleri ortaya çıkarmak için yaratmaktadır. Rabbimiz “Yoksa siz, Allah, içinizden cehd edenleri (çaba harcayanları) belirtip-ayırdetmeden ve sabredenleri de belirtip-ayırdetmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?” (Al-i İmran Suresi,142) ayetiyle bu sırrı kullarına bildirmiştir. Dünyevi çıkarlar uğruna bir olay karşısında tahammül edenler Allah’ın hoşnutluğundan ve vaat ettiği cennetten mahrum kalabilirler, ancak Allah’ın rızasını kazanmayı amaçlayarak sabır gösterenler Allah’ın izni ile cennete girmeyi umabilirler.

--------------------------------------------------------------------------------

 

nurþeyma

New member
Katılım
7 Nis 2007
Mesajlar
302
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
İnsanlardan Nasıl bir Sabır İstiyor?
İnsanları karanlıklardan nura çıkaracağı bildirilen Kuran’da (İbrahim Suresi,1), emredilen tavırlardan biri “sabretmek”tir. Kuran’da öğretilen gerçek sabır, sadece zorluklar karşısında değil, aksine hayatın her anında yaşanan bir ahlak özelliğidir. Gerçek sabır, zorluklarda olduğu kadar rahatlık ve nimet içindeyken de güzel ahlakta kararlılık ve istikrar göstermeyi, bir an olsun bunlardan taviz vermeyerek bir ömür süresince bu ahlakla yaşamayı gerektirir.
Şu halde, güzel bir sabır (göstererek) sabret. (Mearic Suresi, 5)

Sabır, Allahın Rızasını Kazanmak İçin Bir Anahtardır

Müminler yalnızca Allah için sabrettiklerinden dolayı sabırlarının karşılığında mutlaka somut bir karşılık beklentisi içine girmezler. Gösterdikleri üstün ahlak neticesinde Rabbimiz’in rızasını kazanacaklarını ummak, onlar için alabilecekleri tüm karşılıkların en güzelidir.
“… Sabır gösterenleri müjdele.” (Bakara Suresi, 155)
Allah Kur’an’da “sabredenlerle beraber” olduğunu (Bakara Suresi, 153) bildirerek, sabrın müminlere pek çok güzelliğin kapısını açan eşsiz bir anahtar olduğunu bildirmektedir.
Sabır, Ancak Allah Rızası İçin Gösterilir

Bir ömür boyu devam eden gerçek sabrın asıl kaynağı müminlerin Allah’a olan imanlarıdır. İman eden bir mümin tüm olayların ardında Allah’ın yarattığı binlerce hayır ve hikmetin gizli olduğunu bilir. Rabbimizin kendisi için belirlediği kadere tereddütsüz teslim olur ve rıza gösterir. Bu nedenle sabır mümin için zorlanarak yaşanan bir ahlak özelliği değil, tüm ibadetler gibi gönül rızasıyla ve hoşnutlukla yaşanan ve zevk alınan bir nimettir.
“Sabrettiğinize karşılık selam size. (Dünya) Yurdun(un) sonu ne güzel.” (Rad Suresi, 24)

Toplumda yaşanan yanlış sabır anlayışı: Tahammül etmek

Kuran’da öğretilen sabır anlayışını bilmeyen kimseler sabrı, hiçbir çaba göstermeden, sadece “söylenerek” bekleme şeklinde algılarlar. Hatta bu şekilde aciz bir tavır sergilemenin son derece erdemli bir davranış olduğuna da inanırlar. Oysa Allah Katında makbul olan sabır aklın, vicdanın ve maddi manevi tüm imkanların kullanılarak zorlukların ortadan kaldırılmasını teşvik eder.
“… sürekli olan ’salih davranışlar’ ise, Rabbinin Katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır.” (Kehf Suresi, 46)

Tahammül Göstermek dünyada azap kaynağı olur

Dünyada imtihan gereği Allah kullarını güzelliklerle deneyebileceği gibi zorluklarla da deneyebilir.
Andolsun Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. (Bakara Suresi, 155)

Allah’ın zorlukları sabretmek için kaderde yarattığını düşünmeden hoşa gitmeyen durumlara ‘katlanmak’, ‘tahammül etmek’ dünyada da bir azaptır. Çünkü tahammülün karşılığında bir beklenti içine giren insan, dünyada her zaman bir karşılık bulamayabilir. Bu durumda hem zorluk içinde geçirdiği zamanı kaybeder hem de karşılığında dünyevi bir mükafat elde edemez.
Dünyevi Çıkarlar uğruna sabredenler, Allah’ın hoşnutluğundan mahrum kalırlar

Yüce Allah zorlukları, sabır gösterenleri ortaya çıkarmak için yaratmaktadır. Rabbimiz “Yoksa siz, Allah, içinizden cehd edenleri (çaba harcayanları) belirtip-ayırdetmeden ve sabredenleri de belirtip-ayırdetmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?” (Al-i İmran Suresi,142) ayetiyle bu sırrı kullarına bildirmiştir. Dünyevi çıkarlar uğruna bir olay karşısında tahammül edenler Allah’ın hoşnutluğundan ve vaat ettiği cennetten mahrum kalabilirler, ancak Allah’ın rızasını kazanmayı amaçlayarak sabır gösterenler Allah’ın izni ile cennete girmeyi umabilirler.

--------------------------------------------------------------------------------



Gerçekten de Kur`an “sabr” sözcüğü ile katlanmayı değil, göğüs germeyi kastetmektedir. Göğüs germek ise, içinde bulunulan zorlukların verdiği acılara katlanmak ama aynı zamanda o zorluğu yenmek için onunla mücadele etmek demektir. Dolayısıyla “sabr” sözcüğü, tam bir aktivite, tam bir canlılık ihtiva etmektedir.
Bu bakış açısıyla sabrın tavsiyeleşilmesi; azgınlıklarla, haksızlıklarla, karanlıklarla karşılaşan herkesin, bunlarla mücadele edebilmesini sağlamak için desteklenmesi, yüreklendirilmesi anlamındadır. Hakkın tavsiyeleşilmesi bahsinde söylediğimiz gibi, insanın hüsrandan/ zarardan kurtulabilmesi için kişisel çabası yeterli olmamakta, toplum olarak birlikte hareket edilmesi, yardımlaşılması gerekmektedir. İşte bu birlikteliğin sağlanması için Kur`an “teşvikleşme” tabirini kullanmıştır. Kur`an`da bu tabirin kullanılması, ayrıca dikkate değer bir noktadır. Çünkü tarihî gerçekler ve toplum bilimi bize göstermiştir ki, toplumsal birliktelik emir ve yasaklarla sağlanamaz. Ama tavsiye, hatırlatma, teşvik ise; aynı amaçta oluşun bir göstergesi ve sorumluluğun paylaşıldığının bir bildirgesidir. Kendisini haksızlıklar karşısında âciz hisseden kişi, yapılan teşvik sayesinde, kendisinden başkalarının da bu haksızlıkları gördüğünü ve mücadelede yalnız kalmayacağını görür ve güç kazanır. Kişilerin güçlenmesi ise toplumun güçlenmesidir ve böylece toplumun hüsrandan/ kayıptan-zarardan kurtulma şansı da artmaktadır.
 

gizemli

New member
Katılım
1 Nis 2007
Mesajlar
652
Tepkime puanı
61
Puanları
0
Yaş
38
Musibetlere Karşı Sabır...

Musibetlere Karşı Sabır...

Sabır ruhun bir melekesidir, güzel bir huydur. Tahammülü zor ve nefse ağır gelen şeylere katlanmak ancak sabır ile olur. Bir hakkı müdafaa ve muhafaza etmek için gösterilen sebat, sabretmekle mümkündür. Allah'ın emirlerini yerine getirmek, aklın ve dinin hoş görmediği ve nefsin meşrû olmayan istek ve arzularına mukavemet edebilmek, hayatta elde olmadan başa gelen ve insana büyük elem ve keder veren bela ve musîbetlere karşı koyabilmek ve bunların üstesinden gelebilmek için sabırlı olmak ve sabretmeye alışmak lazımdır.

Bütün faziletlerin anası, hayatta muvaffak olmanın ve kemale ermenin sırrı bu güzel özelliktir. Her türlü rezaletin sebebi sabırsızlık veya gerektiği kadar sabır gösterememektir. Sabır her faziletin üstünde bir değer taşır. "Şüphesiz Allah Teâlâ sabredenlerle beraberdir" (el-Bakara, 2/153, 155).

Sabrın sonu selamettir, başarıdır. Sabır acıdır. Fakat sonucu tatlıdır. Hz. Peygamber (s.a.s); "Sabreden başarıya ulaşır' ; "Sabır başarının anahtarıdır"; "Sabır bir ışıktır"; "Sabır cennet hazinelerinden bir hazinedir"; "Sana sıkıntı veren şeylere karşı sabretmende bir çok hayır vardır" buyurarak sabrın faziletini anlatmıştır.

Hz. Peygamber (s.a.s); "Sabır, acı bir olayın yaptığı sarsıntıya karşı ilk anda gösterilen tahammüldür" (Buhârî, Cenâiz, 32) sözüyle bir felaketle ilk karşılaştığı zamandaki sabrın önemini vurgulamıştır. Sabretmek, mahkûmiyete, meskenete ve zillete razı olmak, haksız tecavüzlere, insan haysiyetine gölge düşürecek saldırılara katlanmak ve bunlara ses çıkarmamak anlamına gelmez.Çünkü meşru olmayan şeylere karşı sabretmek caîz değildir. Bunlara karşı içten elem duymak ve bunlarla mücadele etmek gerekir. İnsanan kendi gücü ve iradesiyle üstesinden gelebileceği kötülüklere katlanması ya da karşılayabileceği ihtiyaçları karşısında gevşemesi sabır değil, acizlik ve tembelliktir. Rasulullah (s.a.s); Ya Rabbi! Acizlikten ve tenbellikten sana sığınırım" (Buhari, Cihad, 25) diye dua etmiştir.

Bazı sıkıntılar vardır ki, kulun irade ve gücünü aşar. Böyle felaketler başa geldiği zaman heyecana kapılmadan ve şikayet etmeden takdir-i ilâhiye razı olup sabretmek müminlerin özelliklerindendir. Nitekim Cenab-ı Allah Kuran-ı Kerimde sabr-ı cemili (güzel sabır) emretmektedir. (Yusuf, 12/18). Rasulullah (s.a.s) Sabr-ı cemil şikayet edilmeyen sabırdır" buyurmuştur. Aslında elden bir şey geldiği zamanlarda sabırsızlık gelmediği zamanlarda sabırsızlık göstermenin bir faydası yoktur ve lüzumsuz bir harekettir.

Kur'ân-ı Kerim'in yetmişten fazla ayetinde zikredilen sabır, insan tabiatına aykırı olan zorunlu hallere uymak ve güçlüklere karşı koymak demektir. Sabrın gâyesi, beklenmedik olaylar, içine düşülen güçlükler karşısında tedirgin olmamak, paniğe kapılmamak ve tahammül göstermektir. Allah Teâlâ sabredenlere mükâfatını hesapsızca vereceğini müjdelemiş ve onları övmüştür.

Mü'minler, çoğu zaman sırf inandıkları için Allah düşmanlarının zulüm ve kötülüklerine hedef olurlar; çeşitli işkencelere uğrar, onlarla savaşmak zorunda kalırlar. İşte bu durumda sabır, mü'minin güç kaynağı, imanının koruyucusudur. Hz. Musâ'ya inananlara Firavun eziyet etmek isteyince onlar: "Ey Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır ve bizi müslüman olarak öldür" (el-Araf 7/126) diye duâ etmişlerdi. Sevgili Peygamberimiz ve ilk müslümanların, yapılan işkence ve eziyetlere nasıl sabır ve tahammül gösterdikleri bilinen bir husustur.

İbadetlerin nefsimize ağır gelen yönleri de sabırla hafifler. Böylece huzur içinde günde beş vakit namaz kılar, sıcak yaz günlerinde hiç bir sıkıntı duymadan oruç tutarız. Diğer ibadetler ve ahlâkî davranışlarda böyledir. Aşağıdaki âyetler bunu göstermektedir:

"Her kim sabreder ve suç bağışlarsa, bu hareket arzu edilen en iyi işlerdendir" (eş-Şurâ, 42/43); "İçinizden mücahitleri ve sabredenleri belirtelim diye sizleri mutlaka imtihan ederiz. Haberlerinizi de denetleriz" (Muhammed, 47/31).

Çoğu zaman insan nefsine uyar; Allah Teâlâ'nın emirlerine uyup yasaklarından kaçınmak ona zor gelir, nefse hoş gelen fena arzularını tatmin etmek ister, iyilik ve faziletlerden kaçınır. Meselâ; cebindeki parasını eğlence ve zevkleri için harcamak, bir yoksula vermekten daha hoş gelir. Bir çocuk için oyun oynamak, ders çalışmaktan daha ilgi çekici görünür. Gezip tozmak, çalışıp kazanmaya tercih edilir.

İşte bu durumda, insanın, kendisine zor gelse bile, iyi olanı, faydalı olanı seçmesi, sabır ve tahammülle onu yerine getirmeye çalışması çok güzel bir davranıştır.

Ayrıca insanlar hayat boyunca, bolluk veya yokluk içinde kalabilir, sağlıklı iken hastalanır, sel, deprem, yangın gibi felâketlerle karşılaşabilir; bütün bu durumlarda insanın en büyük dayanağı sabırdır. Aksine davranış, insanı Allah Teâlâ'ya isyana ve nankörlüğe sürükler. Cenab-ı Hak bu konuda şöyle buyurmuştur: "Doğrusu kim Allah'tan korkar ve düştüğü felâkete sabrederse; muhakkak ki Allah iyilik edenlerin mükafatı boşa, çıkarmaz" (Yusuf, 12/90).

Peygamberler sabrın en büyük örnekleridir. Çünkü onlar bütün güçlükleri sabırla karşılamışlardır. Dileğimiz Allah (c.c.)'ın bizi, "belâlarına çok sabreden ve nimetlerine çok şükreden" kullarından eylemesi olmalıdır (İbrahim, 14/5).

Sabrın sonu selâmettir. Sabır, iman ve ibadetin, ilim ve hikmetin, kısaca bütün faziletlerin başıdır. Sabırlı insan iyi insandır. İyi işler yapıp birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenlerin kurtuluşa ereceklerini Allah Teâlâ haber vermiştir. Sabır zafere giden yoldur (el-Asr, 103/1-3).

Peygamber Efendimiz; "Sabır ve tahammül gösteren kimseyi Cenab-ı Hakk sabırlı kılar. Sabırdan daha hayırlı ve geniş bir nimet hiç bir kimseye verilmemiştir" (Tirmizi, Birr, 76).

"Hoşlanmadığın şeye sabretmende büyük fayda vardır" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 307) buyurmuştur.

Ayrıca Cenab-ı Hakk şöyle buyuruyor:

"Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz; sabredenleri müjdele" (el-Bakara, 2/ 155).

Bu ve benzeri âyetlerden Allah Teâlâ'nın insanları çeşitli sıkıntılara uğratarak imtihan ettiğini ve bu imtihanı sabredenlerin kazandığım öğreniyoruz.

Sabırla bütün zorluklar halledilmekte, her türlü engel aşılmaktadır. Onun için atalarımız: Sabırla koruk, helva olur" demişlerdir.

Hz. Peygamber şöyle buyuruyor:

"Mü'minin işi hayrete şayandır. Zira işinin hepsi onun için hayırlıdır. Bu özellik yalnız mü'mine özgüdür. Zira sevinirse şükreder. Bu ise onun için hayırlıdır. Başına belâ gelirse sabreder. Bu da onun için hayırlıdır" (Riyâzüs-Sâlihin, 1, 54).

Bizim için mutlaka hayırlı olduğuna inandığımız sabır, bütün peygamberlerin ortak sıfatıdır. Allahın dinini tebliğ ederken hepsi çeşitli sıkıntılara uğramış, kendilerine eziyet edilmiş, yurtlarından çıkarılmış. Hükümdarlar tarafından zindana atılmış ama onlar daima sabretmişlerdi. Kuran-ı Kerimde peygamberlerin sabrını dile getiren pek çok ayet-i kerime vardır. Rasulullahın hayatı ise baştan sona en güzel sabır örnekleri ile doludur. Bu sebeple her müslümana düşen görev, kurtuluşun sabırda olduğunu düşünerek, Allahtan sabır dilemek ve sabırlı olmaktır.
 
K

kardelenmisali

Guest
Sabır..

Sabır..

Bismillahirramanirrahim

Sabır, İslam'a davet yolunun azığıdır. Çünkü bu yol, uzundur, zorludur, dar geçit ve dikenlerle doludur. Bu yolda pek çok şeye sabretmek gerekir. Nefsi şehvet ve arzularına, çıkar ve tamahına, zaaf ve kusurlarına, bıkkınlık ve aceleciliğine sabretmek gerekir. İnsanların şehvet, zaaf, noksanlık, cehalet, kötü niyet, sapık karakter, bencillik, gurur, kaypaklık ve aceleciliklerine karşı sabır...

Batılın azmasına, tağutların kibrine, şerrin büyümesine, şehvetin galebesine, kibir ve gurur gösterilerine karşı sabır...

Yardımcıların azlığına taraftarların zayıflığına, yolun uzunluğuna ve şeytanın en dar ve en üzüntülü anlardaki vesvesesine karşı sabır...

Zorlu bir cihadta sabır...

Farklı etki ve tepkilerden doğan acıya, çile, öfke, sıkıntı, daralma, bıkkınlık ve zaman zaman da umutsuzluğa karşı sabır..

Ve tüm bunlardan sonra kudret ve zafer anlarında nefse hakimiyet sağlamak.. Bolluk ve refahı; kibirlenmeden, şükür ve tavazuyla karşılamak...

Hem bollukta, hem darlıkta Allah'la ilişkiyi koparmamak...

Tamamen O'nun kudretine teslim olmak...

Her şeyi güvenle, huşu ve gönül huzuruyla Allah'a havale etmek...

Bu uzun yolun kelimelerle ifade edilemeyecek tüm zorluklarına karşı sabır...

Çünkü kelimeler, dava yolcusunun başına gelebilecek her zorluğun hakiki kapsamını ifade etmeyebilir. Bu zorluğun hakikatini, ancak bu yola devam eden kimse tadıp anlayabilir. Çünkü bu. bir deneyim, etki tepki ve çilelere katlanma meselesidir, işte mü'minin sabrı, bu konuların tümünde tükenmemek zorundadır.

Eğer batıl, sabır ve inatla yoluna devam ediyorsa, hakkın kaçınılmaz görevi ondan daha sabırlı, ondan daha dirençli olmaktır.

Öyleyse İslâm cemaati, hiç bir zaman dikkati elden bırakamaz. Statik bir hayata rıza gösteremez. Çünkü İslâm düşmanları, hiç bir zaman ve hiç bir ortamda onunla anlaşmaya yanaşmazlar. İslâm davasının hedefi, İnsanlara pratik bir hayat sistemini getirmektedir.Yani hem mali konularda, hem de hayat düzeninde hükümran olan adil, dosdoğru ve en iyi sistemi getirmektir. Ne var ki insanlık, en hayırlı, en adil ve en doğru olan bu hayat sistemini rahat bırakmaz.

Çünkü batıl, hayra, adalete ve istikamete karşıdır. Tağut adalet, eşitlik ve yüceliği kabul etmez. Bundan dolayı tağutlar, şer ve batıl. İslâm davasına rahat vermezler. Bataklık ve sömürüden ayrılmak istemeyen pislik taraftarları İslam'a savaş açarlar. Azgınlık ve müstekbirligi bırakmak istemeyen tağut ve müstekbirler İslâm'a savaş açar. Ahlâkî çöküntü ve şehvet batağından kurtulmak istemeyen ahlâksız ve şehvetperestler de İslâm'a savaş açar.

İşte tüm bu düşmanlara karşı, savaş ilan etmek: düşmandan kat kat sabırlı olmayı ve sürekli tetikte bulunmayı gerektirmektedir. Müslüman cemaatin, her yerde ve her ortamda bulunan daimi ve tabiî düşmanların tuzağına düşmemesi için takınması gereken bir tavırdır bu. İslâm davetinin vazgeçilmez tabiatı ve yolu budur. Şanı Yüce Allah sabredenleri destekliyor, güçlendiriyor, sebat veriyor ve yanı başlarında bulunuyor.

"Allah, muhakkak ki sabredenlerle beraberdir." (el- Bakara: 152)

Demek ki yüce Allah, davetçileri yolda yalnız bırakmaz. Onları sınırlı güç ve yetersiz takatleriyle baş başa bırakmaz. O. hep davetçilerin yanındadır. Eldeki azığı tükenir tükenmez, uzun sürecek yollarında azimlerini tazelemek için yanı başlarında...

Ayrıca sabra ilişkin pek çok hadis de bulunmaktadır. Müslüman cemaate, yüklendiği görevi hafifletip kolaylaştıracak, güç ve destek verecek bazı hadisleri zikretmek istiyoruz:

Hz. Habbab b. Eret'ten (r.a.) :

Allah'ın Resulü (s.a.v) Ka'be'nin gölgesinde başını, yastık gibi yaptığı bir örtüye koyduğu sırada ona durumumuzu şikayet ettik.

"Bize Allah'tan yardım dilemiyecek misin, bize dua etmiyecek misin?" dedik.

Bunun üzerine Allah'ın Resulü (s.a.v):

"Sizden önceki ümmetlerde (işkence edilen) mü'min, kazılan bir toprak çukurunun içine konulduktan sonra bir testere getirilip başı üzerine konularak kafası ikiye bölünür, ayrıca kemiğe dayanıncaya kadar etine demir taraklar batırılırdı. Ama bunların hiçbiri onları dininden döndürmezdi. Allah'a yemin ederim ki bu "iş" de gerçekleşecektir. Öyle ki Sana'dan Hadramavt'a giden bir yolcu Allah'tan başka - koyunları için de kurttan başka -hiç bir kimseden korkmayacaktır. Ama siz acele ediyorsunuz dedi." (Buhari 4/249; Ebu Davud; Nesaî)

Hz. Abdullah b.Mesud (r.a):

"Kavmi tarafından kanatılıncaya kadar dövülen ve "Allah'ım! Kavmimi affet; çünkü onlar bilmiyorlar" diyen peygamberlerden birini anlatırken Resulullah (s.a.v)'i görüyor gibiyim" (Buhari; Müslim; 3/1417) dedi.

Yahya b.Vessab'ın İbn-i Ömer'den (r.a.) rivayet ettiğine göre Allah'ın Resulü (s.a.) şöyle buyurmuştur:

"İnsanların arasına karışıp eziyetlerine sabreden mü'min, insanlar arasına karışmayan ve eziyetlerine sabretmeyen mü'minden daha hayırlıdır." (İbn-i Mace - Sünen 2/1338)

Sabır, nefislerin hazırlık ve terbiyesidir. İmtihanlardan yılmamanın, facialara karşı zaafa düşmemenin ve şiddet anlarında çökmemenin vazgeçilmez bir gereğidir, sabır. Belâlar göğüslenip sıkıntı atlatılıncaya kadar, yani Allah darlıktan sonra bir kolaylık sağlayıncaya kadar olayları sabır, metanet ve dayanışma içinde karşılamak gerekiyor. Sabır, Allah'a umut bağlamanın, Allah'a güven duyup O'na dayanmanın bir vesilesidir. İnsanlığa önderlik yapacak, yeryüzünde adalet ve iyilik yayacak bir ümmetin, yolun zorluklarına hazırlıklı olması, darlıkta, genişlikte ve şiddet anlarında sabrı elden bırakmaması gerekiyor:

"... Ve darlıkta, hastalıkta ve savaş zamanında sabreden kimselerdir." (el-Bakara: 177)

Darlık ve bollukta, hastalık ve bitkinlikte, kıtlık ve noksanlıkta, cihatta ve muhasarada sabır...

Maksat, büyük görevi yerine getirmektir. Belirlenen hedefe, güven ve sebatla, itidal ve gönül huzuruyla varmaktır. Sabır, üzüntü ve şikayetleri aşmak, dava yükümlülüklerini taşımak, hakkın verdiği görevi yapmak, Allah'a teslim olmak, başa gelen her şeyi Allah'a havale etmek, İlahî hükmü kabullenmek ve ilahî rızayı aramak demektir.

Sabır, sonu gelmez gibi görünen meşakkatli davet yolunda mü'minlerin vazgeçilmez silahıdır. Allah'ın va'dine güvenmektir. Üzülmeden, bocalamadan, hayrete düşmeden ve şüphelere kapılmadan direnmektir. İnsanların katılığına, hakkı yalanlamasına ve Allah'ın va'dinden şüphe duymalarına rağmen sebat etmek demektir. Allah'a güvenmek demektir. Yol ne kadar uzarsa uzasın ve sonu ne kadar bulanık ve görünmez olursa olsun mü'minin silahıdır sabır. [/color]

modify_inline.gif
 
Üst Alt