Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kur'an Anlaşılır Bir Kitaptır!

basbas

New member
Katılım
8 Eyl 2006
Mesajlar
234
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
42
biz lisedeyken yapamadığımız soruları öğretmene götürmeden önce birbirimize sorardık,içinden yapabileceğimiz sorular çıkardı ama öylesi gelip takılırdıki ille öğretmenin bilgisine ihtiyaç duyardık.bu mevzu da buna benziyor,gidip ehlinden sormak varken neden şüpheler girdabına dalayım.Şahsım adıma konuşuyorum ben meali okurken muhakkak takıldığım noktalar oluyor,bazı ayetlerin hikmetini öğrenmek istiyorum ve benim ilmim buna yeterli olmadığı için ya ilmine güvendiğim bir şahsın eserine baş vuruyorum, yada gidip kendisine ulaşıyorum...bunda yanlış olan bişey varmı biri bana bunu desin...Evet kuran bizim de anlayabileceğimiz bir dilde yazılmış ama çıkıyor işte takıldığım yerler şimdi bu ayeti kafama göremi yorumlayayım,yaptığım yorum ne derece doğru olur nerden bileyim...nolu söyleyin...napayım...benim kabiliyetim bukadarına yetiyor şimdi ben bu kabiliyetsizlik yüzünden o ayetin anlattıklarından mahrum mu kalayım
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
biz lisedeyken yapamadığımız soruları öğretmene götürmeden önce birbirimize sorardık,içinden yapabileceğimiz sorular çıkardı ama öylesi gelip takılırdıki ille öğretmenin bilgisine ihtiyaç duyardık.bu mevzu da buna benziyor,gidip ehlinden sormak varken neden şüpheler girdabına dalayım.Şahsım adıma konuşuyorum ben meali okurken muhakkak takıldığım noktalar oluyor,bazı ayetlerin hikmetini öğrenmek istiyorum ve benim ilmim buna yeterli olmadığı için ya ilmine güvendiğim bir şahsın eserine baş vuruyorum, yada gidip kendisine ulaşıyorum...bunda yanlış olan bişey varmı biri bana bunu desin...Evet kuran bizim de anlayabileceğimiz bir dilde yazılmış ama çıkıyor işte takıldığım yerler şimdi bu ayeti kafama göremi yorumlayayım,yaptığım yorum ne derece doğru olur nerden bileyim...nolu söyleyin...napayım...benim kabiliyetim bukadarına yetiyor şimdi ben bu kabiliyetsizlik yüzünden o ayetin anlattıklarından mahrum mu kalayım

Allah C.C. razı olsun sorunuzun cevabıda mesajınızın içinde ...

“Ey iman edenler, Allah’tan korkun, ona ulaşmak için vesile arayın ve onun uğrunda cihad edin. Umulur ki, felâha kavuşursunuz.” (Maide: 35)

" Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz kişilerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, bilenlere sorun" (Nahl / 43)
 

seheryeli

New member
Katılım
18 Ağu 2006
Mesajlar
40
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yüzünden okumak yüreğinden okumak
17/09/2006
Ramazan geliyor. Yine her mahallede mukabele okumaları başlayacak. Cıvıl cıvıl bir Kur’an iklimi saracak her yanı. Şeytanlar bağlanacak. Şeytanlar ki, sürüsü bir para; görüneni, görünmeyeni.. İnsan suretlisi, kravatlısı, papyonlusu.. Medyalısı, gazetelisi.. Sivili, resmisi, resmi hizmete mahsus olanıyla her tür şeytan
Ramazan geliyor. Yine her mahallede mukabele okumaları başlayacak. Cıvıl cıvıl bir Kur’an iklimi saracak her yanı. Şeytanlar bağlanacak. Şeytanlar ki, sürüsü bir para; görüneni, görünmeyeni.. İnsan suretlisi, kravatlısı, papyonlusu.. Medyalısı, gazetelisi.. Sivili, resmisi, resmi hizmete mahsus olanıyla her tür şeytan…

Halkımız, Kur’an’ı yeni öğrenmeye “yüzünden okumak” veya “yüzüne okumak” adını verir. Hoş ve isabetli bir ad. Yüzünden veya yüzüne okumak tavsifi, öncelikle “ezberden okuma” yı ayırmak için kullanılır. Öyle ya, ezberden okuyan, yüzüne okuyandan daha makbuldür. Tabi ki, yüzüne okumak da, hiç okumamakla kıyaslandığında, bir gelişmedir. Aslında hiç okumamanın da gerisinde bulunanlar var. Onlar Kur’an’ın “canına okuyanlar”. En rezil olanları da “Kur’an’a meydan okuyanlar”. Allah onların şerrinden emin eylesin.

Kullananların çoğu farkına varmasa da, aslında “yüzüne okumak” tabiri, anlamadan okumanın en basit şeklini ifade eder. Peki, anlamadan ve satırdan okuyanın ki “yüzüne okumak” ise, ezbere okuyanın ki nedir? Onunki “yüzeysel” okumadır. Derinliğine okuma değil. Zira Kur’an vahyinin ilk emri olan “oku”, doğrudan anmayı içerir. Size biri “Oku, ama anlamasan da olur” dese, yüzüne “Sen iyi misin?!” dercesine şaşkın şaşkın bakmaz mısınız?

Peki, böyle bir şeyi Allah der mi? Kur’an’ı “apaçık bir Arapça ile” indirdiğini söyleyen Allah!.. Ki Arapça ile indirilmesi, anlaşılması için insanların konuştuğu bir dille indirilmesi vurgusunu taşır. Kur’an’ı iki de bir “mübîn” sıfatıyla (hem açık ve anlaşılır, hem de açıklayıcı) tavsif eden Allah… “Kur’an üzerinde hiç derin derin düşünmüyorlar mı?” buyuran Allah… Kur’an’ı “Tefekkür eden bir topluma” ithaf eden Allah… Sık sık “Ne kadar da azınız düşünüyor” diye tabir caizse sitem eden Allah… “Aklını kullanmayanı pisliğe terk edeceğini” buyuran Allah…

Yüzüne okuma tabiri bana hep Türkçemizdeki “yüzüne gülme” tabirini hatırlatır. Sizin için iyi şeyler düşünmeyen biri, en azından sizinle samimiyeti bulunmayan biri, size tebessüm ediyorsa, bunu “yüzüme gülüyor” diye ifade edersiniz. “Yüzden” olanlar, yürekten olmayanlardır. “Sathî” yerine uydurulan “yüzeysel” kelimesi de bu vurguyu taşır: Derinden olmayan, sanki kazımaya kalksanız yerinde yeller esecekmiş gibi olan…

Kur’an’ı yüzünden okumak da, Kur’an’ın yüzüne gülmek gibi bir şey. Kur’an’la samimiyetini ilerletmek isteyen müminler, “mukabele” okuma işini, yüzüne okumayla sınırlı tutamazlar. Düşünün ki, hanımefendiler her Ramazan mukabele okuyorlar. Kimileri bu işi 10 yıldan beri, kimileri, 20, 30, hatta 40 yıldan beri yapıyor. Bunca senedir Kur’an’ın “yüzüne okuyan” bu hanımlar bir türlü derinden okumaya teşebbüs etmiyor. Yani, hep yüzüne güldükleri Kur’an’ın bir de içine, yüreğine gülmüyorlar. Hep yüzünden tanıştıkları Kur’an ile samimiyeti bir türlü ilerletemiyorlar. Yürekten tanışmayı denemiyorlar.

Kur’an’ı anlama çabası, onu “içinden okuma”, dahası, “yüreğinden okuma” çabasıdır. Allah kelimelerin kalbine manaları indirmiştir. Kelimelerin kalbine indirilen manalar mümin insanın da kalbine inmelidir. Bunun için, Kur’an’ın yüzünden okumak yetmez. Ciğerinden okumak şarttır. Kur’an’ın yüzüne gülene, Kur’an da yüzüne güler. Kur’an’ın yüreğine gülene, Kur’an da yüreğinden güler.

Ağzını açan anlaşılmayı ister. Gülün açması, bülbülün ötmesi, kuzuların melemesi bile bir mesaj taşır. Yani “anlamanın” konusudur bütün bunlar. Kâinattaki her sesin bir manası vardır. Peki, İlahi sesin manası olmasın mı? Allah abesle iştigal etmekten münezzehtir. Kaldı ki vahiy bir “tilavet kitabı” değil, bir “hayat kitabı”dır. Bu yüzden hayata inmiştir. Onu değiştirmek için, kendi ifadesiyle muhataplarını “karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için” inmiştir.

Kur’an’ın aydınlığı, onu anlayan bir akla ve kalbe düşer. Düşünsenize bir, “Ben anlamıyorum ama, yaşıyorum” demek nasıl bir garabettir? Sahabe-i kiram, on ayet alırlar, onu iyice anlar, özümser ve yaşarlar, sonra bir on daha alırlarmış. Biz birbirimize sahabenin Kur’an karşısındaki bu ciddi duruşunu anlatacağımıza, falancanın bir gecede Kur’an’ı kaç kez hatmettiği türünden menkıbeleri anlatıyoruz. Dolayısıyla, Kur’an tasavvurumuz da “anlamaya ve yaşamaya” odaklı bir tasavvur olmaktan daha çok “otomatik tekrara” dayalı bir tasavvur olup çıkıyor.

Sonuç mu? Sonuç ortada: Kur’an, dünyanın en çok okunan fakat en az anlaşılan ve yaşanan kitabı olup çıkıyor.

Ramazan mukabelelerini, bir Kur’an’ı hayata taşımak için vesile bilelim. Binlerce, onbinlerce evden yükselen Kur’an tilaveti, önce anlamayı hedefleyen bir Kur’an kıratına dönüşsün, sonra da hayata. Binlerce, onbinlerce evden yalnızca Kur’an sedaları değil, bununla birlikte Kur’anî bir hayat yükselsin. İşte asıl o zaman Ramazan gelir. Gelir ve hiç gitmez. Gelir ve Kur’an’ın diriltici soluğunu alır getirir. Getirir de, bedenini ölü kalbini taşıyan bir tabut gibi gezdiren canlı cenazeleri diriltir.
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
biz lisedeyken yapamadığımız soruları öğretmene götürmeden önce birbirimize sorardık,içinden yapabileceğimiz sorular çıkardı ama öylesi gelip takılırdıki ille öğretmenin bilgisine ihtiyaç duyardık.bu mevzu da buna benziyor,gidip ehlinden sormak varken neden şüpheler girdabına dalayım.Şahsım adıma konuşuyorum ben meali okurken muhakkak takıldığım noktalar oluyor,bazı ayetlerin hikmetini öğrenmek istiyorum ve benim ilmim buna yeterli olmadığı için ya ilmine güvendiğim bir şahsın eserine baş vuruyorum, yada gidip kendisine ulaşıyorum...bunda yanlış olan bişey varmı biri bana bunu desin...Evet kuran bizim de anlayabileceğimiz bir dilde yazılmış ama çıkıyor işte takıldığım yerler şimdi bu ayeti kafama göremi yorumlayayım,yaptığım yorum ne derece doğru olur nerden bileyim...nolu söyleyin...napayım...benim kabiliyetim bukadarına yetiyor şimdi ben bu kabiliyetsizlik yüzünden o ayetin anlattıklarından mahrum mu kalayım

Kur'an ile irtibat konusunda iki yönlü bir durum vardır. Birincisi, ön kabullerden sıyrılma azmi içinde Kur'an'a yönelmektir. İkincisi de; aklını ve kalbini kendisine açan kişileri, Kur'an'ın yönlendirmesidir. Kur'an düşünce ve eylemlerimizin temel kılavuzu ise, ondan edineceğimiz bilgiyi ancak yaşayarak inançlaştırabiliriz. İnsanları zandan ve taklitten kaçınmaya ve akıl etmeye sevk eden Rabbimiz, inanmamız gerekenleri de, anlayamayacağımız veya sadece bir kısım zümrelerin anlayacağı bir kapalılıkta sunmamıştır. Rabbimiz "... Kitabı açıklanmış halde..." (Enam,6/114) indirmiştir. Kur'an tahsile ve ihtisasa sahip özel bir sınıfa değil, tüm insanlar (en nas)a hitap etmektedir. Öğüt ve ibret alınması, düşünülmesi için kolaylaştırıldığı vurgulanmaktadır (Kamer,54/17,22,32,40; Yusuf,12/2). Kur'an ayetlerinin apaçık olduğu (Hadid,57/9; Bakara,2/118 vd.) da belirtilmiştir. Kur'an'ın anlaşılamadığı iddiası, anlamayan kişilerin değişik nedenlerden ötürü, onu gündemlerine almamalarından kaynaklanmaktadır. Yoksa azılı kafirler bile Kur'an'ın mesajını anlamışken (Siz, onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa onlardan bir grup vardı ki, Allah'ın kelamını işitirler de, iyice anladıktan sonra, bile bile onu tahrif ederlerdi. Bakara, 2/75 ) halis bir niyetle ona yönelenlerin Kur'an'ın açık ve genel mesajını anlamamaları mümkün değildir. Mekke müşrikleri genellikle Kur'an'ın anlaşılırlığı hakkında değil, kaynağı hakkında tartışma açmış ve itirazlarda bulunmuşlardır.

Yine Kur'an'dan biliyoruz ki, her Rasul apaçık anlatması için kendi kavminin diliyle gönderilmiştir "Onlara iyice açıklasın diye, her elçiyi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik... (İbrahim, 14/4). Ve Rabbimizin "Akletmeniz için onu Arapça bir Kur'an yaptık" (Zuhruf,43/3) buyruğu, vahyin, Arapça konuşan bütün muhatapları tarafından anlaşılacağı vurgusunu ön plana çıkarmaktadır. Kur'an lafızlarının kavranıp kavranmadığı, getirdiği mesajın eylemleşmesi veya ona gösterilen tepkilerle anlaşılır. Bu açıdan baktığımızda da vahyî mesajın kavranması ve eylemleşmesi konusunda, Arapça bilmemek, mazeret oluşturmamalıdır. Kaldı ki, Kur'an'a inanmayan Arapların, Kur'an'ın Arapça dışında bir dil ile nazil olması karşısında nasıl mazeret uydurmak isteyeceklerini de bilmekteyiz "Eğer biz onu yabancı (dilde) bir Kur'an yapsaydık derlerdi ki: 'Ayetleri açıklanmalı değil miydi? Arap'a yabancı bir söz mü (geliyor)?'... (Fussilet, 41/44). Bu konuda Arapça'ya yapılan vurgu, Kur'an'ın inzal olduğu orijinal lisana işaret olduğu kadar, o ilahi hitabın her insanın anlayabileceği bir beşeri dil sınırlan içinde sunulmuş olduğu vakıasına da bir işarettir. Arap dili üzerinde özel ihtisas gerektiren konular dışında, Arapça bilmeyen ama Kur'anî ıstılahlara ve mevcut çalışmalara dikkat eden bir okuyucu, güvenilir meallerden, mukayeseli bir biçimde yararlanarak, Kur'an'ın mesajını, Kur'an'ın müminlere yüklemek istediği İslami kimliği ve sorumluluğu yeterli düzeyde anlayabilir. Zaten özel ihtisas gerektiren konular, iyi Arapça bilenler için dahi uzmanlığı, birikim sahibi olmayı ve istişari iletişimi gerekli kılmaktadır. Kur'an'ın herkesçe anlaşılabilir mesajını kavramak ve eylemleştirmek ile bazı detay ve dilbilimsel konuların tahkiki birbirine karıştırılmamalıdır.

Ayet metinleri, her dilde olduğu gibi delalet ettikleri anlam itibari ile kat'ilik veya zannilik taşımaktadırlar. Eğer ayetin lafiz ve ibarelerinden amacı ve delaleti net olarak anlaşılıyorsa, mutlak anlamdan veya delaletin kat'iliğinden bahsedebiliriz. Bu konuda dilin fonksiyonundan ziyade, mesajın netliği önemlidir. Kur'an'ın mutlak hükümleri de bu tür ayetlerdir. "Gaybı Allah'tan başkasının bilemeyeceği", "Meleklerin Allah'ın kızları olmadığı" "Şirkin en büyük zulüm olduğu", "Kıblenin Mescid-i Haram olduğu", "Domuz etinin, leş ve kanın haramlılığı" gibi konular delalet itibari ile kafi, yani evrensel ye mutlak hükümleri oluşturmaktadırlar. Öte yandan "Müslümanların işleri aralarında şûra iledir" hükmünde olduğu gibi, bazı ayetlerin anlamı net olarak anlaşılmakla beraber, taşıdıkları hükmün keyfiyetinin nasıl olacağı bir ihtiyarilik taşımaktadır, îşte hükmü anlaşılan ama uygulanması belirli bir şekilde sınırlanmayan Kur'an lafızları, farklı yorum, görüş ve içtihadlar kaldırabilir. Bununla birlikte delaletinde zannilik bulunan hiç bir ayetin yorumu, Kur'an'ın bütünlüğü ve mutlak hükümlerine aykırı bir biçimde yorumlanamaz. Örneğin zulmü gidermek için inzal olmuş ve şirki zulüm olarak nitelendirmiş olan Kur'an'ın hiç bir ayetinden, delaletindeki zannilik dolayısıyla; "İslam akaidi" kitaplarının bir çoğunda yer alan ve "fasık imamın arkasında namaz kılınabileceği", "zalim sultana itaat edilebileceği" hükümlerindeki gibi; fisk'a veya zulme rıza gösterilebileceği sonucu ve hükmü çıkartılamaz.
 

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
..

..

Kur'ân-ı Kerim Allah'ın bildirisidir, beyanıdır.
Allahû Teâlâ Kur'ân-ı Kerim ile ni'metin tamamlandığını Maide Sûresi'nin 3. âyet-i kerîmesinde açıklıyor
.

5/MAİDE-3: …Elyevme yeiselleziyne keferû min diyniküm felâ tahşevhüm vahşevn, elyevme ekmeltü leküm diyneküm ve etmemtü aleyküm ni'metiy ve radıytü lekümül'islâme diynâ.
Bugün kâfirler sizin dininizden ye'se düşmüşlerdir. Bugün dîninizi ikmal ettim, üzerinizdeki ni'metimi tamamladım. Sizin için dîn olarak İslâma razı oldum.
4/NİSA-26: Yuridullâhuü liyubeyyine lekum ve yehdiyekum sunenellezîne min kablikum ve yetûbe aleykum.
Allah size beyan etmek (açıklamak) ve sizi, sizden öncekilerin kanunu (olan Allah'a ) ulaştırmak ve tövbelerinizi kabul etmek ister.
EN'AM-55 : Ve kezâlike nüfassılül-âyâti ve litestebîyne sebîylül mücrimîn.
Günahkârların yolu belli olsun diye âyetleri açıklıyoruz.

Allahû Teâlâ Hz. Nahl Sûresi 89. âyet-i kerîmesinde Kur'ân-ı Kerim'in herşeyi açıkladığını ifade buyurmuştur.

16/ NAHL-89: Ve yevme neb'asü fiy külli ümmetin şehiyden aleyhim min enfüsihim ve ci'nâ bike şehiyden alâ hâülâ' , ve nezzelnâ aleykelkitâbe tibyânen likülli şey'in ve hüden ve rahmeten ve büşrâ lilmüslimiyn.
Ve o gün bütün ümmetlerde içlerinden birini onların üzerlerine şahit beas ederiz. Seni de kendi ümmetine şahit tutacağız. Sana bu kitabı herşeyi açıklayıp anlatan, doğru yolu gösteren rehber, rahmet ve müjde olarak indirdik.
6/ EN'AM-38: Mâ ferratnâ fiylkitâbi min şey'in .
Biz bu kitapta hiçbirşeyi eksik bırakmadık.

Allah'ın yarattığı herşey Kur'ân-ı Kerim'de ifadesini asıl olarak bulmuştur. Fakat Kur'ân'da bir netice olarak mevcut olup, detaylarının mutlaka idrak eden kişiler tarafından açıklanması lazımdır.

30/ RUM-58: Ve lekad darebnâ linnâsi fiy hâzelkur'âni min külli mesel, ve lein ci'tehüm biâyetin leyekuûlennelleziyne keferû in entüm illâ mübtılûn.
Andolsun ki, biz Kur'ân'da insanlar için her çeşit misalden açıkladık. Ve eğer sen onlara bir âyet getirsen, derler ki o kâfirler, "Sen ancak batılı söyleyensin."
25/ FURKAN- 33: Velâ ye'tûneke bimeselin illâ ci'nâke bilhakkı ve ahsene tefsiyrâ.
Sana getirdikleri hiçbir mesele yoktur ki, Biz onun cevabını Hak ile ve en güzel (ahsen) tefsir ile getirmiş olmayalım.
6/ EN'AM- 67: Likülli nebe' in müstekarrün ve sevfe ta'lemûn.
Kur'ân'da her haber takarrür etmiştir (haberin gerçekleşeceği belirli bir vakit kararlaştırılmıştır). Siz de bileceksiniz.

O halde bu Kur'ân her zaman ve her mekânda yaşanan Allah'ın ilmi kelâmıdır.
 
Üst Alt