[ İşte Osmanlı Filistini ]

forummurat

New member
"Bir Huzur Ülkesi"
OSMANLI FİLİSTİNİ


Kayı Boyu'ndan gelen Osmanlılar, Selçuklular'ın yıkılmasından sonra Söğüt ve Domaniç'te attıkları filizlerin 600 yıl üç kıtaya kök salacak -tarihin kaydettiği- en azametli devletlerden birine dönüşeceğini bilmiyorlardı. Söğüt ve Domaniç ovalarında filizlenen ve serpilmeye bşlayan Osmanlı medeniyetinin sunduğu başarılı idari ve sosyal sistemlerle çözülen problemler, asırlar geçmiş olmasına rağmen günümüz modern dünyasında bir türlü gerçekleştirilememekte, o gün az bir kuvvetle sağlanan asayiş ve güven ortamı bugün dev ordu ve silahlarla sağlanamamakta ve yeryüzünde huzur sağlamak adına gökyüzünden yağdırılan bombalarla oluk oluk kan akıtılmaya devam edilmektedir. Batı güdümündeki günümüz dünyasında bir kaç yıl içinde içinde -savaş kuralları da ayaklar altına alınarak- katledilen insan sayısının Osmanlı'nın 600 yıl içinde yaptığı savaşlarda ölen toplam insan sayısından çok daha fazla olması da yaşanan katliamların dehşetini ve tek dişi kalmış medeniyetin maskesini gözler önüne sermektedir.


3 kıtada 623 yıl hüküm süren, 20.000.000 kilometrekareye ulaşan uçsuz bucaksız topraklarında bugünün 50'den fazla ülkesini 36 Padişah, 219 Sadrazam ve 129 Şeyhülislam'ın idaresinde bir arada yönetmeyi başaran; bu yapı içinde birbirinden farklı dil ve din sahibi milletleri birbirleriyle kaynaştırıp asırlar boyu hoşgörüyle idare etmeyi başaran Osmanlı Devleti gibi bir başka imparatorluğu tarih henüz kaydetmemiştir.

Bügünün sancılı coğrafyası Ortadoğu ve Balkanlar'daki devlet ve milletler de en huzurlu günlerini Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaşadılar. Bölge insanı hâlâ Osmanlı'nın uyguladığı yöntemlerden meded umarken, Osmanlı'nın birçok alanda uyguladığı bu yöntem ve ilkeler bugün gelişmiş dünya ülkeleri tarafından da uygulan(a)masa da kabul görmekte veya en azından başarısı itiraf edilmektedir.

Filistin'de Barış ve Güven Dolu
402 Yıllık Osmanlı Dönemi


Filistin, Haçlı seferlerinin ardından başlayan ve yaklaşık iki asır süren Memlük hakimiyetinden sonra Yavuz Sultan Selim döneminde Mercidabık Savaşı’ndan sonra (24 Ağustos 1516) Osmanlı topraklarına katıldı.

Bölgenin tamamının fethi ise Kanuni Sultan Süleyman zamanında tamamlandı. Kanuni döneminde üç semavi din açısından da önemli olan "Harem" olarak adlandırılan kısmın bakımı yapılarak etrafındaki duvarlar yeniden inşa edildi. Osmanlı Devleti, Filistin’i Suriye sınırları içinde Şam’a bağlı Kudüs, Gazze, Nablus ve Safed olmak üzere dört sancağa ayırdı. Daha sonra bu sancaklar Kudüs’e bağlı birer eyalet oldu.

Kudüs'teki Kalede Dalgalanan Ayyıldızlı Şanlı Osmanlı Bayrağı

1877 tarihinde Kudüs merkeze bağlı bir Mutasarrıflık oldu. Bir yıl sonra ise Nablus ve Akka Kudüs’e bağlandı. Böylece Filistin’in kuzeyi Beyrut Valiliği'ne güneyi ise Kudüs Mutasarrıflığı idaresine bırakıldı. I. Dünya Savaşı’ndan sonra ise Filistin’in yönetimi 402 yıllık Osmanlı idaresinden çıkarak İngiliz mandasına geçti.

Bir Adalet ve Hoşgörü İdaresi

Osmanlı Devleti, daha önceki Müslüman yönetimleri gibi, üç büyük din tarafından kutsal sayılan bu bölgede Müslüman olmayan topluluklara karşı hoşgörülü tavrını devam ettirmiştir.

Osmanlı arşiv belgeleri, Filistin’deki idarenin bölgede yaşayan Yahudiler'i dini vecibelerini yerine getirme konusunda ne kadar serbest bıraktığını açıkça göstermektedir. Osmanlı Devleti, Müslümanlar'a ait topraklarda yaşayan gayrimüslimler hususunda "Şer-i Şerif" adı verilen hukukun çizdiği sınırlar çerçevesinde hareket etmiştir. "Şer-i Şerif" denilen bu İslam hukukuna göre, Müslümanlarla barış yapan ve İslâm Devleti'nin hakimiyetini kabul eden gayrimüslimlere "Zımmi" denirdi. Din, dil ve ırk farkı gözetilmeksizin hepsine aynı şekilde Şer-i Şerif’e göre muamele yapılırdı. Müslümanlara ait topraklarda yaşayan zımmilerin aynı topraklarda yaşayan Müslümanlardan farkı, din ayrılığından doğan bir farklılıktı. Örneğin, Müslümanlar zekat vermekle yükümlü oldukları halde, gayrimüslimler zekat vermekle yükümlü değillerdi. Gayrimüslimler kazançlarına göre, senede bir defa "Cizye" denilen bir vergi vermekteydiler. Fakirler, işsizler, din adamları, yaşlılar ve hastalar ise bu vergiden muaftı.

Osmanlı Filistin'inde Özgürce Dinlerini Yaşayan Kudüs'ün Eski Yahudi Topluluğu

Gayrimüslimler askerlik yapmak zorunda da değildi. Aile hukuku, miras hukuku ve dinlerinin gereği olan diğer konularda, kendi inandıkları hukuki hükümler uygulanırdı. Bütün bunların yanında, gayrimüslimlerin de can, mal, namus ve şerefleri Müslümanlarda olduğu gibi gibi dokunulmazdı. Muhtaç gayrimüslimler, sosyal haklardan bir Müslüman ile eşit şekilde yararlanırdı. Bazı istisnaların dışında, devlet kademelerinde yer alabilirlerdi. Bütün hukuki davalarda müslim ile gayrimüslüm farkı yoktu.

Osmanlı Filistin'inde Özgürce Dinlerini Yaşayan Hristiyanlar'ın Noel Kutlaması
ve Onları İzleyen Osmanlı Halkı

Osmanlı Devleti döneminde yaşadıkları barış ve huzurun özlemiyle yaşayan Filistinliler, bugün baba ve dedelerine Osmanlı Devleti'nce verilen ve kimlik belgesi yerine geçen tezkereler ile bazı evrakları hala saklamaktadırlar. Osmanlı İdaresi, Filistin'de derin izler bırakırken bugün bile her fırsatta o günleri yadeden Filistinliler Osmanlı'ya övgüler yağdırmakta ve "Osmanlı bu topraklardan gittiği günden beri oluk oluk kan akmaya devam ediyor." diyerek bu gerçeği açıklıkla dile getimektedirler. Yahudiler'in kendilerine Filistin'den toprak satması için çok yüklü bir miktar para teklifi yaptıkları halde bu teklifleri reddedip Yahudilere toprak satışını yasaklayan Sultan II. Abdülhamid Han da Filistinliler arasında en sevilen ve tanınan Osmanlı Padişahı olmaya devam etmektedir.

Sultan Abdülhamid Han
Yahudilere Toprak Satmıyor


Sultan Abdülhamid hatıratında şu sözlere yer verir: "Eğer Filistin'de Müslüman Arap unsurunun faikiyetini [üstünlüğünü] muhafaza etmesini istiyorsak, Yahudilerin yerleştirilmesi fikrinden vazgeçmeliyiz. Aksi takdirde yerleştirildikleri yerde çok kısa zamanda bütün kudreti elde edeceklerinden, dindaşlarımızın ölüm kararını imzalamış oluruz."

Kudüs'ü ve Filistin'i de içine alan Osmanlı Haritası'nı Gösteren O Döneme Ait Kartpostal

Osmanlı Devleti, Filistin’de Yahudi yerleşimini arttırmayı planlayan Siyonist harekete karşı daima ihtiyatlı bir siyaset takip etmiştir. Sultan II. Abdülhamid, Siyonizm'i siyasal bir sorun olarak görmekte ve Yahudiler'in kitlesel olarak Filistin’e yerleştirilmelerinin doğuracağı sakıncaları bilmekteydi.

Siyonist hareketin lideri Theodar Herzl 1901 yılı Mayıs ayında Sultan II. Abdülhamid’in huzuruna çıkarak, 1492 yılında İspanya ve diğer Avrupa ülkelerinden gelen Yahudi göçmenlerin Osmanlı tarafından kabul edildiğini hatırlatmış ve Filistin'de kendilerine toprak satmaları karşılığında Osmanlı Devleti'nin tüm borçlarını ödemeyi teklifi etmiştir. Ancak bu talebin ne anlama geldiğini çok iyi bilen dâhi idareci Sultan II. Abdülhamid teklifi kesinlikle reddederek "Ben bir karış dahi olsa toprak satmam. Zira bu vatan bana değil Osmanlı milletine aittir. Milletim bu toprakları kanlarını dökerek kazanmışlardır. Ne ile aldıysak onunla geri veririz!" diyerek tarihi bir cevap vermiştir.

Bununla yetinmeyen Osmanlı Devleti, Filistin topraklarında Yahudi yerleşimini engellemek için çok önemli hukuki tedbirler almaya başladı. İlk olarak Yahudi yerleşimini engellemek için 18 Recep 1287 tarihli (1871) İrade-i Seniyye ile Filistin toprakları Miri Arazi'ye (Devlet Arazisine) dönüştürüldü. Ancak % 20'si yine mülk arazi şeklinde devam ettiği için Yahudiler bu kısımdan koparabildiklerine yerleşebiliyorlardı. Sultan II. Abdülhamid 25 Rebiülâhir 1308/1883 tarihinde neşrettiği iradesindeki hukukî düzenleme ile Filistin Arazisi hakkındaki muhtemel kanunî boşlukları da doldurarak Yahudiler'e mülk satışına konulan engelleri daha da arttırdı. Bir taraftan da Hazine-i Hâssa'daki şahsî mal varlığıyla Filistin'de mümkün olduğu kadar çok toprak satın alarak Yahudiler'in bu topraklara yerleşme yollarını bütün bütün kesmeye çalıştı.

Sultan II. Abdülhamid, Filistin’de Yahudi yerleşimine karşı çıkma nedenlerini 21 Zilhicce 1308 (15 Temmuz 1891) tarihinde yayınladığı iradesinde net bir şekilde açıkladı. Bu nedenlerin başında da Filistin’de yerleşmek isteyen Yahudiler'in bu topraklarda bir Yahudi Devleti kurmayı amaçladıkları gösterilmekteydi. Sultan II. Abdülhamid durumu daha da netleştirerek daha sonra Filistin toprakları da dahil olmak üzere bütün Osmanlı Devleti topraklarında Yahudiler'e toprak ve mülk satışını tamamen yasakladı.

Sultan II. Abdülhamid'in Filistin’de Yahudi yerleşimine karşı çıkma nedenlerini fevkalâde bir basiret ve ileri görüşlülükle açıkladığı 21 Zilhicce 1308 (15 Temmuz 1891) tarihli iradesinde durumu şöyle özetlemiştir:


"Yıldız Sarayı Hümâyûnu Baş Kitâbet Dairesi,

Beyrut Vilâyeti dahilinde Safed Kasabasında bulunan ve Hayfa'ya 440 (Dört yüz kırk) ecnebî Musevinin istidâları vechile Tâbi'iyyet-i Devlet-i Aliyye'ye kabulleri istîzânın hâvi resîde-i dest-i ta'zim olan 20 Zilhicce 1308 tarihli tezkere-i Sâmiye-i sadâret-penâhileri manzur-i alî oldu. Musevîlerin Kudüs civa­rında içtima' ve iskân etmeleri, ileride orada bir Musevî hükümetin teşekkülünü intâc edebileceği müâbesesiyle kat'â câ'iz olmaktan başka; zaten Memâlik-i Şâhâne arâzi-i hâliyeden ma'­dûd olmadığına ve medenî Avrupalıların memleketlerinden tardetdikleri eşhâsın Memalik-i Şahâneye kabulüne bir sebep olmayıp, hususuyla ortada bir Ermeni Fesâdı mevcûd iken bu suret aslâ câiz olmayacağına nazaran ne merkûmenin ne de sair Musevilerin kabûl olunmayarak Amerika'da iskân etmek üzere geri gönderilmeleri zımnında ba'demâ ayrı ayrı ma'ruzâta hâcet kalmayacak sûrette Meclis-i Vükelâca umumî bir karâr ittihâzıyla bâ-mazbata "arz ve istizân-ı keyfiyyet olunması muktezâ-ı irâde-i Seniyye-i Cenâb-ı Hilâfet-penâhî'den bulunmuş ve bi­naenaleyh Tezkere-i Sâmiye-i Vekâlet-penâhîleri takımıyla iâde edilmiş olduğundan ol bâbda emir ve fermân Hazret-i Men Lehü'l emrindir.

21 Zilhicce 1308 (15 Temmuz 1307 (1891) Ser-kâtib-i Hazret-i Şehriyârî Süreyyâ"

Bir Mason Teşkilatı Olan
Osmanlı'nın Ergenekon'u
İttihat ve Terakki Cemiyeti İle Çöküş Başladı


Büyük Osmanlı Sultanı II. Abdülhamid tarafından Filistin’de Yahudi yerleşimi ile ilgili olarak güdülen kararlı siyaset daha sonra çoğu masonlardan oluşan ve tıpkı bugünkü Ergenekon gibi terör dahil her türlü gayrimeşru yolu kullanarak amacına ulaşmak için tetikçileri marifetiyle suikastlar tertipleyen, localarda gizli merasimlerle örgüte katılan üyelerin eliyle 31 Mart ayaklanması gibi kendi organize ettikleri provakasyonları sahneleyerek halkı kışkırtıp saray ve hükümet üzerinde baskı kurmak suretiyle Sultan'ı tahtan indiren ve hapseden "İttihat ve Terakki Cemiyeti" tarafından ortadan kaldırıldı. Yönetimi kanunsuz bir şekilde ele geçiren örgüt, 7 Eylül 1911 tarihinde Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan Yahudiler'in, Arazi Kanunu’nun "Ölü Toprakların İhyası"na ait 78 ve 103. maddelerinden yararlanmasını sağlamak amacıyla bir "Şura-yı Devlet Kararı" yayınladı. Örgütün Yahudi yerleşimi için açtığı bu kapı ile Filistin’deki Yahudi nüfusu 1876 yılına kıyasla hızla üç kat arttı.

"İttihat ve Terakki Yönetimi"nin Osmanlı Devleti’ni Almanya saflarında I. Dünya Savaşı'na sokması, ard arda devam eden ihanetler sonucu bir çok cephede yaşattığı yenilgiler ve Sarıkamış'da 90.000 askerimizin donarak şehit edilmesi gibi bir çok icraatları sonucunda koca İmparatorluk hızla dağılma sürecine girdi. Filistin'i devlet garantisi ile koruyan ve bu topraklarda yüzyıllarca barış ve huzuru tesis eden Osmanlı Devleti'nin çöküşe geçmesiyle sahipsiz kalan Filistin ise Siyonist Rejim'in merhametsiz ellerinde girdiği kan ve gözyaşı dolu bir sancı dönemini yaşamaya bugün de devam etmektedir. Bir kudret eli imdata yetişene kadar..

Zalimlere bir gün söyletir Kudret-i Mevla:
Tallahi lekad âserakallahu aleyna
(Vallahi Allah seni bizden üstün kıldı)

Yazının Tamammı İçin
www.barbaros.biz
 
Son düzenleme:
Geri
Üst
AdBlock Detected

We get it, advertisements are annoying!

Sure, ad-blocking software does a great job at blocking ads, but it also blocks useful features of our website. For the best site experience please disable your AdBlocker.

I've Disabled AdBlock    No Thanks