A
abdirabbih
Guest
Pirimiz Evliya Çelebi’ye göre İstanbul’a ilk gelip yerleşen Sultan Süleyman’dır. Fakat Kanuni Sultan Süleyman değil, Hazreti Süleyman. Mahir bir şair bu mevzuda der ki: “Bu dünyaya iki Süleyman geldi ki Cihan’a bedel. Biri Hazreti Süleyman, diğeri Kanuni Süleyman. Her ikisi de eşi ve niddi görülmemiş kudretli birer Sultan.” İşte o sultanlardan ilki olan Hazreti Süleyman’a ait, Evliya Çelebi’den esrarengiz bir hikâye:
Bütün dünyaya hükmeden, yeryüzünün gelmiş geçmiş en büyük hükümdarı olan Sultan Hazreti Süleyman’a, sadece Hind Okyanusundaki Ferenduz (Serendip olabilir) adası hükümdarı Kral Sidon (ya da Saydun) baş kaldırmış. Ve şöyle demiş:
“Süleyman da kim oluyor. O hükümdar ise ben de hükümdarım. Onun ordusu varsa benim de var. Ondan zerrece korkum yoktur. Eğer ki buraya gelsin. Sonucuna katlansın.”
Adadan isyan seslerinin yükseldiğini duyan Hazreti Süleyman, bu küstah, bu haddini bilmez krala dünyanın kaç bucak olduğunu ve Sultanlar Sultanı Hazreti Süleyman’ın acı kudretini ve azametini göstermek maksadıyla cinlerden, perilerden bir ordu hazırlamış, hazırladığı bu ordunun başına da ifrit adında yeryüzünde kendisinden daha korkunç yüzlü bir varlık bulunmayan cini kumandan tayin etmiş ve yıldırım hızıyla kral Sidon’un ülkesini başına geçirmek için adaya doğru yol almış. Fakat bir gece evvelinden Kral Sidon’a bir mektup göndermiş ve mektubunda şöyle seslenmiş, daha da ötesi şöyle gürlemiştir:
“Bre kendini korkusuz zanneden küstah adam! Ya af dilersin yüce saltanatımdan, ya da hiç inmeden atımdan, bütün dünya orduları birleşse, karşı koyamayacakları şeddat bir orduyla geliyorum üzerine. İflahını keserim şöyle bilesin.”
Fakat Kral Sidon’dan bir ses çıkmayınca Hazreti Süleyman, yeryüzünün en korkunç varlıklarından daha korkunç suratlarıyla bütün cinleri ve perilerini toplayarak kara bulutlar gibi adanın üzerine gelmiş ve tayfunlar, kasırgalar, tufanlar gibi Sidon’un ülkesini bir anda yakıp yıkmış ve harabeye çevirmiş. Tek bir böceğin bile canlı kalmadığı adada Hazreti Süleyman sadece bir kişinin hayatta kalmasını istemiş ki kudretine şahit olsun. Ve Sultan Hazreti Süleyman’ın emrettiği gibi bir kişiye dokunmamış cinler. Kral Sidon’un kızı Alina’ya.
Alina, Hazreti Süleyman’ın saltanatının yüceliğini görünce O’nun eşi olmak istemiş. Ve Hazreti Süleyman’dan bir dilekte bulunmuş nikâh mihri olarak. Hazreti Süleyman ise, ne isterse, Yüce Allah’ın izniyle yapabileceğini söylemiş. Ve şöyle buyurmuş:
“Bak Alina. Ben Yüce Allah’ın kulu, kölesi ve yeryüzünde gölgesiyim. Kölenin kudreti böyle olursa, Efendisinin kudretini sen düşün.”
“Öyleyse,” demiş Alina, “Senden bir saray istiyorum. Lakin öyle bir saray ki, yeryüzünde bir benzeri bulunmasın. Ve bu saray, Dünya’nın en güzel yerinde olsun.”
Bunun üzerine Hazreti Süleyman Perilere ve cinlere emretmiş, Dünya’nın en güzel yerini bulmaları için. Dünya’nın dört bir yanına dağılıp, en güzel yerini aramaya çıkan cinler, birkaç yer tespit etmiş fakat nihayet İstanbul, Sarayburnu’nda karar kılmışlar. Ve burayı Hazreti Süleyman’a göstermişler. Hazreti Süleyman Alina ile birlikte bir gece burada kalmış. Geceyi Sarayburnu’nda geçiren Hazreti Süleyman sabahleyin zinde bir şekilde uyanıp, Dünya’nın en güzel yerinin burası olduğuna kanaat getirince cinlere ve perilere Yeryüzünün en güzel sarayının buraya yapılmasını ferman etmiş. Ferman-ı Sultani gereği hızla bir saray yapımına başlanmış peri masallarındaki güzellikte, Dünya’nın bu en güzel yerine. Sultan Hazreti Süleyman da hayır duasında bulunmuş İstanbul için:
“Dünya durdukça bu şehir hürrem, abad ve payidar olsun. ”
Hoş bir hikaye. Lakin her şey burada bitmiyor. Şimdi bir hikayemiz daha var.
Aradan asırlar geçer. Orta Yunanistan şehirlerinden biri olan Megara’nın halkı, M.Ö. 685 yılında eski ismi Kalkedon olan Kadıköy’e gelerek yerleşirler. Ve bu bölgeyi imar ederler. Bir rivayete göre İstanbul’da ilk yerleşim yeri işte burasıdır. Lakin eski İstanbul’da (yani Suriçi İstanbul’unda) değil.
Daha sonra M.Ö. 658 yılında bir başka Megara’lı grup, başlarında kralları Byzas ile birlikte yeni bir şehir kurmak istediklerini, lakin nereye kuracaklarını bilmediklerini Delfi Kahini’ne söyleyince, Kahin:
“Şehrinizi Dünya’nın en güzel yerine kurun” tavsiyesinde bulunur. Megara’lılar sorarlar:
“İyi ama Dünya’nın en güzel yerini nasıl bulacağız.” Kahin cevap verir:
“Şehrinizi Körler Şehri’nin tam karşısına kurun. Dünya’nın en güzel yeri orasıdır.”
Megara’lılar Körler Şehrini aramaya çıkarlar. Birçok yer gezer, birçok şehir beğenirler. Ve nihayet Sarayburnu’nun olduğu yere gelince buradan çok hoşlanırlar. Karşı sahile bakınca da orada oturan insanları görüp şaşırırlar. “Bu kadar güzel bir yer dururken, gidip karşı sahile yerleşenler ancak kör olmalılar. İhtimal ki Kahin’in bahsettiği Körler şehri karşı taraftır.” diyerek şehirlerini Sarayburnu’na kurarlar. Şehrin ismini de İmparatorlarının ismi olan Byzas’tan ötürü Byzantion koyarlar.
İşte böyle. İstanbul’a ilk gelen (yine Suriçi İstanbul’u kastediyorum) Hazreti Süleyman mı yoksa Megaralı Byzas mı diye düşünmektense, her iki efsaneyi birleştirirsek, şu netice ortaya çıkıyor: İlk gelen Hazreti Süleyman. Hazreti Süleyman’ın Kudüs’e gitmesiyle uzun zaman ıssız kalan Sarayburnu’na, ya da eski İstanbul’a gelenler Megara’lılardı.
Evliya Çelebi, Hazreti Süleyman’ın sarayından dolayı semtin isminin Sarayburnu olduğunu ve sonra gelen nice hükümdarların, şahların, padişahların, “Bura Hazreti Süleyman makamıdır” diyerek İstanbul’a değer verdiklerini anlatır.
Yedi Cihan’ın hakimi Sultan Süleyman “Dünya’nın en güzel yeridir” diyerek, gelip Sarayburnu’na sarayını yaptırıp mührünü bastıysa, artık “İstanbul’un en güzel semti neresidir” diye sormaya ne hacet.
Mahmut Sami Şimşek
Bütün dünyaya hükmeden, yeryüzünün gelmiş geçmiş en büyük hükümdarı olan Sultan Hazreti Süleyman’a, sadece Hind Okyanusundaki Ferenduz (Serendip olabilir) adası hükümdarı Kral Sidon (ya da Saydun) baş kaldırmış. Ve şöyle demiş:
“Süleyman da kim oluyor. O hükümdar ise ben de hükümdarım. Onun ordusu varsa benim de var. Ondan zerrece korkum yoktur. Eğer ki buraya gelsin. Sonucuna katlansın.”
Adadan isyan seslerinin yükseldiğini duyan Hazreti Süleyman, bu küstah, bu haddini bilmez krala dünyanın kaç bucak olduğunu ve Sultanlar Sultanı Hazreti Süleyman’ın acı kudretini ve azametini göstermek maksadıyla cinlerden, perilerden bir ordu hazırlamış, hazırladığı bu ordunun başına da ifrit adında yeryüzünde kendisinden daha korkunç yüzlü bir varlık bulunmayan cini kumandan tayin etmiş ve yıldırım hızıyla kral Sidon’un ülkesini başına geçirmek için adaya doğru yol almış. Fakat bir gece evvelinden Kral Sidon’a bir mektup göndermiş ve mektubunda şöyle seslenmiş, daha da ötesi şöyle gürlemiştir:
“Bre kendini korkusuz zanneden küstah adam! Ya af dilersin yüce saltanatımdan, ya da hiç inmeden atımdan, bütün dünya orduları birleşse, karşı koyamayacakları şeddat bir orduyla geliyorum üzerine. İflahını keserim şöyle bilesin.”
Fakat Kral Sidon’dan bir ses çıkmayınca Hazreti Süleyman, yeryüzünün en korkunç varlıklarından daha korkunç suratlarıyla bütün cinleri ve perilerini toplayarak kara bulutlar gibi adanın üzerine gelmiş ve tayfunlar, kasırgalar, tufanlar gibi Sidon’un ülkesini bir anda yakıp yıkmış ve harabeye çevirmiş. Tek bir böceğin bile canlı kalmadığı adada Hazreti Süleyman sadece bir kişinin hayatta kalmasını istemiş ki kudretine şahit olsun. Ve Sultan Hazreti Süleyman’ın emrettiği gibi bir kişiye dokunmamış cinler. Kral Sidon’un kızı Alina’ya.
Alina, Hazreti Süleyman’ın saltanatının yüceliğini görünce O’nun eşi olmak istemiş. Ve Hazreti Süleyman’dan bir dilekte bulunmuş nikâh mihri olarak. Hazreti Süleyman ise, ne isterse, Yüce Allah’ın izniyle yapabileceğini söylemiş. Ve şöyle buyurmuş:
“Bak Alina. Ben Yüce Allah’ın kulu, kölesi ve yeryüzünde gölgesiyim. Kölenin kudreti böyle olursa, Efendisinin kudretini sen düşün.”
“Öyleyse,” demiş Alina, “Senden bir saray istiyorum. Lakin öyle bir saray ki, yeryüzünde bir benzeri bulunmasın. Ve bu saray, Dünya’nın en güzel yerinde olsun.”
Bunun üzerine Hazreti Süleyman Perilere ve cinlere emretmiş, Dünya’nın en güzel yerini bulmaları için. Dünya’nın dört bir yanına dağılıp, en güzel yerini aramaya çıkan cinler, birkaç yer tespit etmiş fakat nihayet İstanbul, Sarayburnu’nda karar kılmışlar. Ve burayı Hazreti Süleyman’a göstermişler. Hazreti Süleyman Alina ile birlikte bir gece burada kalmış. Geceyi Sarayburnu’nda geçiren Hazreti Süleyman sabahleyin zinde bir şekilde uyanıp, Dünya’nın en güzel yerinin burası olduğuna kanaat getirince cinlere ve perilere Yeryüzünün en güzel sarayının buraya yapılmasını ferman etmiş. Ferman-ı Sultani gereği hızla bir saray yapımına başlanmış peri masallarındaki güzellikte, Dünya’nın bu en güzel yerine. Sultan Hazreti Süleyman da hayır duasında bulunmuş İstanbul için:
“Dünya durdukça bu şehir hürrem, abad ve payidar olsun. ”
Hoş bir hikaye. Lakin her şey burada bitmiyor. Şimdi bir hikayemiz daha var.
Aradan asırlar geçer. Orta Yunanistan şehirlerinden biri olan Megara’nın halkı, M.Ö. 685 yılında eski ismi Kalkedon olan Kadıköy’e gelerek yerleşirler. Ve bu bölgeyi imar ederler. Bir rivayete göre İstanbul’da ilk yerleşim yeri işte burasıdır. Lakin eski İstanbul’da (yani Suriçi İstanbul’unda) değil.
Daha sonra M.Ö. 658 yılında bir başka Megara’lı grup, başlarında kralları Byzas ile birlikte yeni bir şehir kurmak istediklerini, lakin nereye kuracaklarını bilmediklerini Delfi Kahini’ne söyleyince, Kahin:
“Şehrinizi Dünya’nın en güzel yerine kurun” tavsiyesinde bulunur. Megara’lılar sorarlar:
“İyi ama Dünya’nın en güzel yerini nasıl bulacağız.” Kahin cevap verir:
“Şehrinizi Körler Şehri’nin tam karşısına kurun. Dünya’nın en güzel yeri orasıdır.”
Megara’lılar Körler Şehrini aramaya çıkarlar. Birçok yer gezer, birçok şehir beğenirler. Ve nihayet Sarayburnu’nun olduğu yere gelince buradan çok hoşlanırlar. Karşı sahile bakınca da orada oturan insanları görüp şaşırırlar. “Bu kadar güzel bir yer dururken, gidip karşı sahile yerleşenler ancak kör olmalılar. İhtimal ki Kahin’in bahsettiği Körler şehri karşı taraftır.” diyerek şehirlerini Sarayburnu’na kurarlar. Şehrin ismini de İmparatorlarının ismi olan Byzas’tan ötürü Byzantion koyarlar.
İşte böyle. İstanbul’a ilk gelen (yine Suriçi İstanbul’u kastediyorum) Hazreti Süleyman mı yoksa Megaralı Byzas mı diye düşünmektense, her iki efsaneyi birleştirirsek, şu netice ortaya çıkıyor: İlk gelen Hazreti Süleyman. Hazreti Süleyman’ın Kudüs’e gitmesiyle uzun zaman ıssız kalan Sarayburnu’na, ya da eski İstanbul’a gelenler Megara’lılardı.
Evliya Çelebi, Hazreti Süleyman’ın sarayından dolayı semtin isminin Sarayburnu olduğunu ve sonra gelen nice hükümdarların, şahların, padişahların, “Bura Hazreti Süleyman makamıdır” diyerek İstanbul’a değer verdiklerini anlatır.
Yedi Cihan’ın hakimi Sultan Süleyman “Dünya’nın en güzel yeridir” diyerek, gelip Sarayburnu’na sarayını yaptırıp mührünü bastıysa, artık “İstanbul’un en güzel semti neresidir” diye sormaya ne hacet.
Mahmut Sami Şimşek