Zaten bu tarz bir taviz diyalog icerisinde yoktur. Bunun hükmü bellidir caiz degildir. Yapanda varsa bu diyalogun günahi degil yapanin günahidir diye düsünüyorum
Sevgili Kerim, diyaloğun içinde yok diyorsun ama diyalog süreci/muamelatları bu ve benzeri manzaralar çıkarmakta ortaya.
Hani, yazında bahsettiğin Avrupa hayatının içinde seni kafirlere karşı mahçup düşüren Müslümanların halleri varya, nasıl sen bu hallerle İslam adına mahçup oluyorsun, bizde diyalog adına oluşan bu hallerden İslam adına mahçup oluyoruz. Arada bir fark var. Seni mahçup edenler avam insanlar, bizi mahçup edenelr alim insanlar...
Sunu söyleyebilirim ki radikal abi, Luther King in incil cevirilerini artik tamamen dogrulamiyorlar. Bu tartisma noktalarinda hep bir dügüm oluyor. Cünkü eski hristiyanlikta yani tahrif edilmis incilin ilk cevirileri dil olarak eski almanca yi kullaniyordu. Bu dillerde Luther king ilk cevirilerinde TANRILAR olarak not gecmis. Birden cok TANRI ya inanc oldugu besbelli. Bu günümüz almancasina uyarlanirken en son cogulluktan cikip TANRI olarak kitaplara basilmis. Bunun hakkinda bir cok gülüsmeye sahit oldum. Dinlerarasi diyalog sempozyumu degil burasi üniversite ve dersimiz dil.
Zaten bu tarz bir taviz diyalog icerisinde yoktur. Bunun hükmü bellidir caiz degildir. Yapanda varsa bu diyalogun günahi degil yapanin günahidir diye düsünüyorum
Kur'an ayetleri ile sabit konulara teferruat deme hadsizliğinde bulunmuştur.
Sevgili kardeşim, tesettür ayet ile sabittir, farzdır. Bu tesettüre de bay fethullah'ın füruat dediğini yazmayan kalmadı. Siz mi okumadınız, ben mi hayal görüyorum. Bundan başka nasıl bir ispat olabilir, bilemiyorum.
Allah'ın hükmüne her kim olursa olsun teferruat diyemez. Bay fethullah da bu sözüme muhataptır.
Sempozyumlarda konuşmacı olarak koşturan insanları bende biliyorum. Hatta bırak sempozyumları, konuşmacı olanların dışında o salonun teşrifatı ile ilgilenen Nur cemaati talebelerinin de sırf hizmet aşkı ile çalıştıklarını da biliyorum.
Çevremde o kadar çok risale öğrencisi var ki, ulaşmak için herhangi bir çaba göstermeme gerek bile yok, senin dediğin gibi çok kolay. Ve bana risaleler ile ilgili olarak sohbete gelen o kadar çok sevgilim var ki, görsen kıskanırsın. Çünkü gerçekten çok samimi ve güzel insanlar. Ben bu insanların gerçek niyetlerini gördüğüm için onları gerçekten seviyorum. Ama bu insanların şuan uygulanan dialog ile yakından uzaktan hiç bir alakası yok.
Bunu anlatmak istiyorum.
bay fethullah' Alıntı:Kadınların başlarını örtmesi iman meselesi ölçüsünde önem arzetmez. Allah’a karşı kulluk, umumi manada kulluk ölçüsünde önem arzetmez bunlar. Teferruata ait meseledir. Nitekim, Allah’a iman meselesi Mekke’de Efendimize tebliğ edilmiş, namaz meselesi orada bize farz kılınmış, daha sonra da zekât bize farz kılınmış. Ama tesettür meselesine gelince biraz farklı. Zannediyorum Peygamberliğin 16. ve 17. senesinde müslüman kadınların başları açıktır. Temel meseleler varken, teferruatla uğraşılmamalı.” (M.Fethullah Gülen, 28 Ocak Hürriyet gazetesi,30 Ocak sabah gazetesi)
Temel mesele ? İslamın beş şartı mı sadece ? Bay fethullah bunu söylerken tesettürün kesin olarak bildirilen bir emr olduğunu ve imani bir konu olduğunu bilmiyor mu ? Elbette biliyor. Yoksa aşağıya alıntıladığımız bu ayetden haberi yok mu ? Bunu duyan kişi bunun ile amel etmeye kalkarsa (ki medyada başı açık bir halde üstelik cuma namazına duranları da gördük) ne olacak o zaman İslam’ın hudutları ?
“Resulüm! Mümin kadınlara da söyle. Gözlerini harama bakmaktan sakınsınlar, ırzlarını namuslarını korusunlar. Ziynet yerlerini açıp göstermesinler. Ancak bunlardan görünmesi zaruri olan (yüz ve eller) müstesnâdır. Başörtülerini (göğüs ve boyunları görünmeyecek şekilde) yakalarının üstüne koyup örtsünler.” (Nûr: 31)
Bu ayette tesettürün kesin olarak uyulması gereken bir emir ve iman meselesi olduğu muhakkaktır. Bu konunun tartışılması dahi abesle iştigaldir. Allah’u Teala’ya (celle celaluhu) muhalefet etmektir. Oysa; Allah’ın (celle celaluhu) emr ve yasakları asla ve kat’a tartışılamaz.
Kur’an’da emr ve yasakların hükümleri belirlenmiş ve yasaklar ile sınırlar çizilmiştir. Kim bu emr ve yasakları red ederse, hafife alırsa sadece kendi nefsine yazık etmiş olur, hüsrana garkolur.
Emr ve yasaklara tam riayet edemeyebiliriz, bu imanımızın gevşek olmasından kaynaklanabilir. hak ettiğimiz günahı Allah’ın (celle celaluhu) vereceği ceza ile çekeriz. Fakat, böyle bir emr yok bu iman meselesi değil, hatta imani konularda önem arzetmez bilakis teferruattır dersek, işte o zaman gerçekten yanarız.
“Bu hükümler Allah’ın hudutlarıdır. Kim Allah’ın hudutlarını aşarsa kendisine yazık etmiş olur.” (Talâk: 1)
Bu ülkede;
1 - Gerçek Risale-i Nur cemaati vardır, ki başlarında Sungur abi gibi ve hele hele Bekir Berk gibi çok değerli ve önemli gerçek dava adamı şahsiyetler vardı. Allah (celle celaluhu) hepsinden razı olsun. Hizmetlerini izzeti dergahında kabul buyursun.
2 - Fethullah Gülen cemaati vardır, Nur talebesi olarak lanse edilir ve öyle tanınırlar, ki; bu kardeşinize göre 1996 yılından itibaren bu cemaat önderinin Risale-i Nur cemaati ile alakası kalmamıştır. Güncel medyada haklı olarak "Fethullahçılar" olarak anılmaya başladılar. Günümüzde dialog konuları bu zümre tarafından fiili olarak yürütülmeye çalışılmakta, insanlara bu yönden yaklaşmaktadırlar.
Yani bize göre; Nur cemaati farklı, fethullahçılar farklı cemaatlerdir.
Bir misal vereyim: Senin bir abin var. Bana zulm ediyor. Acımasız bir gaddar. Hatta sana dahi zulm ediyor. (Gerçek abinin tenzih ederim) Benim sen ile bir dialogum var. Sevişiyoruz. Senden rica ettim: ya abini teskin et veyahut, onun zulümüne karşı bana yardım et. Zira, ayrı ayır abine karşı -madden- gücümüz yok. Yoksa abin zalim diye sana düşman olayım mı istiyorsun?
Mümtehine suresi 8. ayet bir ruhsat vermiş. Benimle din adına savaşmayan ve zulm etmeyene iyilik yapmam ve adil davranmam caizdir.
Mümtehine suresi 8. ayet bir ruhsat vermiş. Benimle din adına savaşmayan ve zulm etmeyene iyilik yapmam ve adil davranmam caizdir. .
Sungur abinin ve Bekir Berk abinin Fethullah hoca hakkindaki yazilarini okudunuz mu?
Mehmetim sen ve biz zaten dünyadaki zulümlere gözümüzü kapatıyoruz. Ne yani "kahrolsun İsrail" demek mücadelemi oldu. Fiilen ne yapıyorsun, yapıyoruz.
Bu noktada evham ile hareket ettiğin aşikardır.
Bir misal vereyim: Senin bir abin var. Bana zulm ediyor. Acımasız bir gaddar. Hatta sana dahi zulm ediyor. (Gerçek abinin tenzih ederim) Benim sen ile bir dialogum var. Sevişiyoruz. Senden rica ettim: ya abini teskin et veyahut, onun zulümüne karşı bana yardım et. Zira, ayrı ayır abine karşı -madden- gücümüz yok. Yoksa abin zalim diye sana düşman olayım mı istiyorsun?
İşte dialogçuların böyle bir çaba içinde olmadıklarını ne bildin? İşte son İsviçre meselesinde iki Avrupa olduğu bariz oldu. O yasağa Müslümanlar kadar tepki gösteren Hristiyanlar ve yandaş olan Hristiyanlar ortada. Demek iki Avrupa var.
Mümtehine suresi 8. ayet bir ruhsat vermiş. Benimle din adına savaşmayan ve zulm etmeyene iyilik yapmam ve adil davranmam caizdir.
Hem kimse hal-i hazırdaki hristiyanı cennete göndermiş değildir. Hatta cennete göndermiş değildir. Tek bir Allah'a inanan , ahiret gününe iman edip hayırlı işler yapanın ve hatta Peygamberimizi red etmeyenin mahzun olmayacağını Kur'an söylemişse ve biz de bunu zikretmişsek niye dalalet olsun? Hakkı söyleemek ne zamandan beri taviz oldu?
Bizim ile din adına savaşmayanlara iyilik dahi caiz iken dialog içinde olmak da caizdir. Savaşanlara karşı savaşlarından vazgeçirmeye çalışmak ve-veyahut sıcak savaş dışında asra uygun olarak kalem ile mücadele etmek neresi kötüdür?
Tek bir Allah'a inanan , ahiret gününe iman edip hayırlı işler yapanın ve hatta Peygamberimizi red etmeyenin mahzun olmayacağını Kur'an söylemişse ve biz de bunu zikretmişsek niye dalalet olsun? Hakkı söyleemek ne zamandan beri taviz oldu?
Bizim ile din adına savaşmayanlara iyilik dahi caiz iken dialog içinde olmak da caizdir. Savaşanlara karşı savaşlarından vazgeçirmeye çalışmak ve-veyahut sıcak savaş dışında asra uygun olarak kalem ile mücadele etmek neresi kötüdür?
İşte bu kısım evham ile hareket ettiğine delildir.
Bak kardeşim, dialogun din boyutu -Nur Cemaatince- bir kurum değil süreçtir. Kitlesel bir hareket değil, bireyseldir. Kişilerin hatasından Risalelerin izah ettiği dialog beridir. Dünyaya bakan boyutu elbette kurumsaldır.
İşte Mehmetim Nurcuların ölçüsünü Risaleden bir kısım ilave ederek beyan ediyorum: Çendan rüyadır, ama ölçümüz bu rüyadaki haldir.
..........
Yardım mı istiyoruz? Biz içimizde bölünmüşken daha da bölünelim diye mi? Sana karşılıksız yardımı sadece ben yaparım. Yani müslüman yapar. O zaman ilk iş müslümanlarla birleşmek. Eğer mesele zalim Avrupa'ya karşı durmaksa.. Ha, yok mesele onlara dini tebliğ ise, yardım isteme de nerden çıktı?..
We get it, advertisements are annoying!
Sure, ad-blocking software does a great job at blocking ads, but it also blocks useful features of our website. For the best site experience please disable your AdBlocker.