Hakk ve Dall, ikisi de kıyamete kadar çarpışacak, ve ikisinin de arası kıyamete kadar Allah’ın (celle celaluhu) emr’i ile ayrı kalacak. Bu cümlemiz; Ne ? Neden ? Niçin ? Ne zamana kadar ? Nasıl ? gibi sorularınıza net bir cevaptır. O yüzden, 5 n 1 k tipi sorgulamalara cevap yetiştireceğinize, azıcık düşünün. Dialoğu meşru bir zemine çekmek için gösterdiğiniz gayreti “iman” olgusuna, nasıllığına niceliğine kafa yormuş olsanız belki daha güzel tasavvur edeceksiniz. Biri kalkmış peygamberleri örnek gösteriyor, bir başkası müridlerin şeyhlerine akıllarını kiraya verilmesini eleştirirken kipti merdi gibi şecaat arzediyor. Geçin beyler bunları, geçin! Bir kalemde geçin. Ayetler yeri geldiği zaman gün gibi açık oluyor da, işinize gelmediği zaman neden gün gibi ortada duran gerçeğe ayetlerin ışık tuttuğunu göremiyorsunuz ? Çok mu zor, bana kalırsa sizin bu gereksiz mücadelenize gösterdiğiniz gayret daha zor olanı. Ben demiyorum ayet diyor:
“İstiyorlar ki Allahın nûrunu ağızlariyle söndürsünler, Allah ise nûrunu tamamlıyacaktır, isterse kâfirler hoşlanmasınlar.” ( Saff: 8 )
Sizler bu kafirlerin oyununa geliyorsunuz. Dialog diye bir şey türettiler, aslına amacına bakmadan bir çok kişi sazan gibi atladı konunun üzerine, sözüm ona Allah’ın (celle celaluhu) hükümlerinde ortak bir paydaya geleceksiniz. İtikadı dahi olmayan kafirler ile neyin diaoloğu dediğimiz zaman da bizi bağnazlıkla, gerçeği görememek ile hatta Kur’an’ı anlamamak ile itham edeceksiniz. Yok öyle, geçin bir kalemde bunları. Kafirlerin dialoğu 1.haçlı seferleri ile başladığında I.Kılıçarslan Allah’ın (celle celaluhu) ayetlerini onların önce canlı yüzlerine sonra da savaş meydanındaki ölü yüzlerine haykırmıştı. Anlamamış olacaklar ki arkasından sayısız defalarda yeni yeni haçlı seferlerinde bulundular. Diaoloğa çok meraklı bir kavim oldukları için, bu dialoğu canları pahasına da olsa bir anlam kazandırmaya çalıştılar. Fakat ne yazık ki Müslümanlar da bu ortak paydadan habersiz her geldiklerinde onları ve başlarındaki papalarını istedikleri yöne gönderdiler. Selçuklu imparatorları ve hatta Osmanlı imparatorları da sizin gördüğünüz, anladığınız ve uygulamaya koymaya çalıştığınız dialog ayetlerinden bihaber yaşıyorlardı zahir. Öyle ya, sizin gibi anlamış olsalardı, şuan sarmaş dolaş olduğunuz papaları ve patrikleri onlarda kucaklar, sarıp sarmalardı. Ama onlar anlayamadılar değil mi haçlı ordusunun dialog ısrarını, aralarına kalın itikadi perdeler koymayı tercih ettiler.
“Birinin suyu tatlı ve susuzluğu giderici, diğerinin ki tuzlu ve acı olan iki denizi salıverip, aralarına da karışmalarına engel olan bir berzah (perde) koyan Allah’tır.” (Furkan: 53)
Burada perde vazifesini gören nedir ? Bunu düşünün. Bu perdeye bizim alemde “Kudret” diyorlar. Kudret! Papanın veya Bay fethullah’ın kudreti değil, Allah’ın (celle celaluhu) kudreti! Bugüne kadar yazmayalım dedik, işaretler vermeye çalıştık, üstü kapalı geçmeye çalıştık ki; içlerinde samimi hisleri ve muhabbeti olan insanlar zarar görmesin istedik. Ama haddi aştınız, sırf kendi kanaat önderlerinizi haklı çıkartmak adına, insanların mürşitlerine laf ve dil uzatmaya başladınız. Kendinize gelin. Bay Fethullah mürşit değildir, imamlık ve vaizlikte uzun süre görev yaptıktan sonra emekli olmuş bir vatandaştır. Hepsi bu! Fikirlerini ve/veya varsa taşıdığı misyonunu zaten tartışmam bile. Çünkü şu anki fikirleri ve inancı beni hiç ilgilendirmiyor. İlgilendiren insanlar varken, bu ayetler de gün gibi halen ortadayken ilgilenen yada alakadar olan insanlar varsa şayet onları ilgilendirir. Fakat, bana şuan ki hali ve bende bıraktığı anlamı ile hiç kimse dialoğu kabullendiremez. Ve yine hiç kimse peşin yargılı olmak ile suçlayamaz çünkü ayet var:
“İman ile küfür birbirinden kesin olarak ayrılmıştır.” (Bakara: 25)
Ayıran kim ? Allah (celle celaluhu)! peki ne ile ayırıyor ? Kur’an ile.
“Bu hükümler Allah’ın hudutlarıdır. Kim Allah’ın hudutlarını aşarsa kendisine yazık etmiş olur.” ( Talak : 1 )
Allah’ın (celle celaluhu) hudutları ayetler ile belirlenmiştir. Bu hudutları aşmak hadsizliktir, bedbahsızlıktır, sonu hüsrandır. Bilerek yada bilmeyerek günaha girebiliriz, isyan içerisinde bilinçli yada bilinçsiz kalabiliriz, eğer idrak edip de bu yaptığımız yanlışdan dönüp tevbe edersek, şüphesiz Allah (celle celaluhu) çok bağışlayıcıdır. Ama, dediğim dedik, çaldığım düdük tarzı ısrar ile devam edersek, o noktada gelecek olan eleştirileri baştan göğüslemek zorundayız. Allah’ın kesin emr ile bildirdiği tesettürüne teferruat ( bir başka deyiş ile füruat) dersek, kesin ayetler ile haram kıldığı faizi; günümüz koşullarında enflasyon karşısında değer kaybeden paranın nominal değerini korumak adına ??? banka kurarsak, bizzat Allah (celle celaluhu) ile savaşa girmiş oluruz. Allah (celle celaluhu) ile savaşa girmek de akıl işi değildir. Akılsızların işidir. Aynı haçlı ordularının bin yıl önce yaptığı akılsızlık gibi. Bu akılsız olan insanların da bunca ayetlerden sonra halen dialog da dialog ısrarları hezeyandır. Allah (celle celaluhu) illa gidin hristiyan ve yahudiler ile ülfet peyda edin demiyor. Tam tersini buyuruyor:
“Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Allah’ın aleyhinize apaçık bir ferman vermesini mi istersiniz?” ( Nisa : 144 )
Allah (celle celaluhu) dilerse sular bile büklüm büklüm bükülür diyoruz yeri geldiği zaman, ne oldu hristiyan veya yahudiyi hidayete erdirme konusunda bir yerden vahiy mi geldi ? Allah (celle celaluhu) dilerse topunu aynı anda hidayete erdiremez mi ? Sizler bu hayrlı işe vesile olmak mı istiyorsunuz ? peki o halde Anadolu’nun bütün ücra köşelerine gidip de orada yarı dini bilgi yarı hurafe bilgiden oluşan itikadları bozuk halkın inançlarından neden başlamıyorsunuz ? Üstelik bu insanlar içerisinde kitaptan okuyarak ey Müslüman halk bilinçlenin dediğiniz zaman size itiraz eden bulunmayacağı gibi, belki bir çok hayr dua alacaksınız. Ama diaolog adı altında yapın, ama kültürler buluşması deyin bunun adına. Ne oldu ? olmayacak bir şey mi söyledik ? Ama Üstad (k.s.) öyle demiyordu ? Madem o mübareği örnek alıyorsunuz, o halde neden bu örnekten devam etmiyorsunuz ? Mübarek Üstad (k.s.) o büyük davayı Müslümanlar için mi verdi, yoksa; şu kefereler ile bir dialog kuralım da onları da İslam dairesi içerisine kazandıralım diye mi yaptı. O (k.s.) mu az biliyordu, yoksa bay fethullah mı çok biliyor. Mahkemede hakimlerin yüzüne “bin canım feda olsun” derken O (k.s.) mu çok korkak bir haleti ruhiye taşıyordu, yoksa bay fethullah mı çok cesurane adımlar atıyor ? Güldürmeyin insanı, bu fikirlerinizi çekin ayak altından, zihinsel kalabalık da edip zihinleri bulandırmayın. Önce Üstadın anlattığına bakın, ondan sonra şu yapılan pejmürde hareketlere kıyas uygulayın. Daha da fazla yazdırmayın. Biz uyaralım, şüphesiz bizim uyarmamız size her halukarda fayda verir, siz anlamaz iseniz biz emri bil maruf nehyi anil münkerden hissemize düşeni alırız, ama eğer Allah (celle celaluhu) bizim sizi uyardığımız ayetleri hatırlatmak isterse işte o zaman geri dönüşü olmayan bir hüküme girersiniz ki, hüsranın kendisi çok büyük bir azaptır.
“Öğüt ver, hatırlat. Çünkü öğüt ve nasihat müminlere fayda verir.” (Zâriyat: 55)
Son bir ayet ile cümlemize anlam katmaya çalışalım, ve hep beraber okuyup anlamlar kazandıralım fikir dünyamıza:
“Uyun* sizden bir ecir istemeyen o zatlara ki, onlar hidayete ermişlerdir” ( Yasin : 21 )
* (Burada bu ayetin işaret ettiği uyun dediği kişi olarak kendimi kasdetmiyorum, yanlış anlaşılmasın)