Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

teymiyyecilik ve vehhabilik

milwaukee

New member
Katılım
12 Şub 2006
Mesajlar
222
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
selefilik

İbnu Teymiyye

İbnu Teymiyye’nin (ö. 728/132) yaşadığı dönemde İslam dünyasını yağmalayan Moğolların başında Gazan Mahmut Han[3] vardı. İbnu Teymiyye onun siyaseten Müslüman olduğunu söylüyordu. Ordusunda Müslüman savaşçıların olması İbnu Teymiyye’nin yaşadığı bölgede Moğol işgaline karşı direnişe teşvik etmesinde zorluk çıkarıyordu. Ama o: “Başımın üstünde mushaf, Moğolların safında savaşırken görürseniz, öldürün.”[4] diyerek işgale karşı direnişe çağırmaya devam etti (Ebu Zehra, 1987: 14). Dönemindeki siyasi gelişmeleri, ittifakları iyi takip eden İbnu Teymiyye, Şia’nın bir kısmını da Moğollara destek verdikleri için karşısına aldı.[5] Eşarî’nin bazı görüşlerine karşı çıktığı için hapse atıldı (Ebu Zehra, 1987: 163).

İbnu Teymiyye, mücahit olmasının yanında iyi bir alimdi. Tasavvuf erbabına ağır eleştiriler yöneltti. Ama onun muhalefeti teorik tasavvufa yönelikti. Yoksa onun zühd hayatına bakışı olumluydu. Bu nedenle mesela Cüneyd-i Bağdadi’ye dair değerlendirmesi müspetti. Onun döneminde sufîlerin tümü vahdet-i vücut görüşünü benimsememişlerdi. İbnu'l-Arabi’yi de beğeniyordu. Ancak onun yazdığı Fususu’l-Hikem adlı eserini okuduktan sonra kanaati değişti ve özellikle o eser bağlamında ağır eleştirilerde bulundu. Mevlevilerin “sema” törenlerini de sert bir şekilde tenkide tabi tuttu. Sema adını alan ve dini musikiyle iç içe olan meclisler mutlaka uzak durulması gereken bir bidat olarak gördü. Sema yapanları Kabe’de el çırpan ıslık çalan müşriklere (Enfal 8/35) benzetti.

İbnu Teymiyye’nin hadis anlayışı da gayet kuşatıcıydı. Alimlerin yanlış yapmalarını kabul ediyor ve onların birtakım gerekçelerle yanlış anlamalarında bir kasıt aramamak gerektiğini söylüyordu. Ona göre imamların görüşleri 3 şekilde sahih hadise aykırı olabilir ve onlar bu konuda mazur kabul edilebilirdi:

1. Sözü Rasulullah (s)’ın söylediğine inanmaması (Ebu Hanife’nin Ebu Hureyre’nin naklettiği kabınıza köpek gelince yedi defa yıkayın deyip kendisinin ise üç defa yıkaması hadisini sahih kabul etmemesi).

2. Bu sözle söz konusu meseleyi kastetmiş olduğuna inanmaması (Hz. Peygamber (s)’in, “Zekât vermeyenin malının yarısını alırım.” demesini bazı fukahanın miktar olarak değil de tehdit olarak algılaması.)

3. Bu hükmün mensuh olduğuna inanması (Kabir ziyaretlerinin veya kurban etlerinin 3 günden fazla bekletilmesinin önce men edilmesi sonra da serbest bırakıldığına inanması, ancak yasak ve mubah görme gerekçesine dikkat etmemesi).

İbnu Teymiyye içtihat yapacak kimse ile ilgili şartları ağırlaştırmaya karşıdır: “Birisi çıkıp da bütün hadisleri bilmeyen müçtehid olamaz demesin. Dersek bir tane bile müçtehid bulamayız. Alim, ancak çoğunu bilebilir.” (Karaman, 2000: 39; Ebu Zehra, 1987: 212).

Görüldüğü gibi İbnu Teymiyye’nin ıslahatçı çabaları hem siyasal hem de sosyal alanı kapsamaktadır. İslâmî ilimlerde sahip olduğu derinlik ve görüşlerini sağlam temellere oturtma çabası onun etkisini günümüze taşımıştır.



C. Selefî Akımın Son Üç Yüz Yıl’daki Öncüleri

1. Abdu’l-Vahhab

Abdu’l-Vahhab (1703-1792) Arabistan’da doğdu. İbnu Teymiyye’nin fıkha ve itikada dair kitaplarını okuyup özümsedi Onun ve bağlılarının çabaları sonucu İbnu Teymiyye’nin görüşleri Arabistan’da büyük sayıda taraftar buldu (Ebu Zehra, 1987: 465-466). Abdu’l-Vahhab insanları Kitap ve sünnet temelli hakikatlere yöneltti. Onun için bazen “Hâricîdir.” bazen de, “İcmayı bırakıp mutlak içtihat sahibi olduğunu iddia ediyor, kendisinden önceki alimler ve fakihleri önemsemiyor.” diyorlardı. Abdu’l-Vahhab’ın bağlıları, bir aşağılama ifadesi olarak kullanıldığından kendilerini asla Vahhabi[6] değil ama Allah’ı birleyenler anlamında Muvahhidun (Commins, 1993: 44) ya da Selefî olarak tanımlıyordu.[7] Bu eğilim Batı Afrika’dan Hindistan’a kadar mevcut ıslahat hareketlerinde etkili olmuştur (Commins, 1993: 43). Hanbelîliği benimsemekle beraber Abdu’l-Vahhab tek mezheplilikte ısrarlı değildi. Ona göre, vakıa, diğer mezheplerin daha sağlam öğütler verdiği durumlar olmaktaydı ve söz konusu durumlarda öteki mezheplerin öğüdüne uymakta tereddüt gösterilmemesi gerekiyordu (Commins, 1993: 45).

Vahhabîlere göre III. Halife Hz. Osman İslâmiyet’in yönetim biçimini halifelikten krallığa tebdil etmişti, yani meşru otoriteden gayr-ı meşru otoriteye… İşte Osmanlı yönetimini son otuz yılında Suriye’de Araplarla Türkler arasındaki bu tartışmalı konu gündemin ana maddesiydi (Commins, 1993: 46). Vahhabîlerin Irak’ta Müslümanlara karşı giriştikleri hareketler Haricî fanatizmin hortlamış hali damgasını yemelerine yol açtı[8] ve İslâm aleminin büyük kısmında isimlerine gölge düşmesi ile sonuçlandı (Commins, 1993: 47). Halbuki Abdu’l-Vahhab Allah’ın dinini ilan, insanları Allah’ı birlemeye davet, dine katılan hurafe[9] ve bidatleri[10] reddetmek ve yine insanları hakka tabi olmaya mecbur etmek, batıldan men etmek, marufu emretmek ve münkerden alıkoymak için kıyam etti.

O akidede selefin yolu üzereydi. Allah’a, isimlerine, sıfatlarına, meleklerine, peygamberlerine, kitaplarına, ahiret gününe, hayrı ve şerrin Allah’tan geldiğine ve kadere inanan birisiydi. O, tevhit üzere Allah’a inanmada, ibadeti Allah’a has kılmada ve Zatına yakışır şekilde O’nun isimlerine ve sıfatlarına inanmada İslâm imamlarının yolu üzereydi. Allah’ın sıfatlarını iptal etmez, O’nu yarattıklarına benzetmezdi. İman hususunda selefin düşündüğü gibi düşünüyordu: “İman söz ve amelden müteşekkildir, artar ve eksilir, Allah’a itaatle artar, O’na karşı gelmekle azalır.” diyordu.[11] Bu konularda bir mezhep veya bir ekole bağlı da kalmamış, sahabe ve onlara hakkıyla tabi olan selefin yolundan gitmişti.

Abdu’l-Vahhab ve yardımcıları hakka davet ediyorlar, bunun yanında hak bildiklerini mecbur da tutuyorlardı. üç sebep ona düşmanlığın ve onunla çekişmenin nedenleriydi:

1-Şirki reddetmesi ve katıksız tevhide çağırması.

2- Kabirlere bina yapmayı ve onları mescit edinmeyi, doğum günleri anmalarını, tasavvuf gruplarının çıkardığı bir takım asılsız şeyleri, bidat ve hurafeleri reddetmesi.

3-İyiliği emretmesi ve güç kullanarak ona uymaya mecbur etmesi (Bâz, 2000).

Netice olarak Abdu’l-Vahhab, hem bâtıl inançlarla mücadele etmiş, bunu yaparken de iyiliği emir kötülüğü nehiy anlayışını pratiğe geçirerek İslâm coğrafyasının büyük bölümünü etkilemiştir denebilir.


murat kayacan
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
MUVAHHID' Alıntı:
Netice olarak Abdu’l-Vahhab, hem bâtıl inançlarla mücadele etmiş, bunu yaparken de iyiliği emir kötülüğü nehiy anlayışını pratiğe geçirerek İslâm coğrafyasının büyük bölümünü etkilemiştir denebilir.

abdul vahhab yanlış bir akımıı savunmuştur kendi akımını savunmuştur ve sudi kraliyet ailesini etkilemiş ve doğal olarak yasalarla haklak kabul ettirilmeye çalışılmıştırki bu şimdi sudi arbistanda resmi bir düşünce halini almıştır. ve günümüz ehli sünnet alimleir içinitikati bozuk diyebilicek hale gelmişlerdir.... ve sudi arabistan bu yanlış akım peşinden gitmektedir . ve bir çok yanlışlıklar söz konusudur mesela vahhabiye sorsan ;Allah nerde?
cevaben yukarda demektedirler ki bu yanlış bir düşüncedir. gibibir takım düşüncelere sahiptirlerki buyüzden tavsiyem ehli sünnet alimlerinin kitapları okunmalı kimlerdir derseniz imam-ı Rabbani, imam-ı gazali , Abdulkadir Geylani gibi büyük şahsiyetlerdir. tavsiyem tartışmalı kişilerden uzak durulmaldır.
 

HARRAS

New member
Katılım
5 May 2006
Mesajlar
21
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konuya Yanlış Baktığınızı Acizane Düşünmekteyim... Tasavvuf'ta Vardır Cihadda... ! İslam Vuku Dinidir... Molla Hüsrev(Akşemseddin) k.s. Tasavvuf'ta İken İstanbul'un Fethi Durumunda Tasavufftan CİHAD'A geçer... Vukuya Göredir... Dereceler Vukuya Göre değişir... İbni Teymiyye Vuku Zamanında Tasavvuftan Cihad'a bahanelerle geçemeyen ve Bid'at dolu Zamanında Kur'an ve Sünnet'i Canlandıran Büyük Alimdir... Hiç Bir Zaman'da Tasavvuf'u ve Evliyaları Kötülememiştir... Onu Derinlemesine Bilmeyenler Sadece Söylediği ve İma ettiği Hakikatları Anlamadıkları İçin Alıntı Yaparak Yanılmaktadırlar...

İslam Vuku Dinidir... Ahir Zaman'dayız Ölçü Kur'an ve Sünnettir... Zaman Mehdi zamanıdır ! Hicri 1400 !

Hadislerde Varid olmuştur...

mehdi14008km.jpg



Zaman Fitne Bitene Kadar Elle(Silahla), Dille(İlimle), Kalble(Buğz ile En Zayıfıdır) Cihad zamanıdır...Bunun Dışındakilerde Zerre Kadar İman Yoktur...(Muslim iman 20)

Mehdi a.s.'ı Bulup Katılma Zamanıdır...

2001deccalmuhasaras305mehdi7hw.jpg
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Vahhabî-Suudî isyanı Osmanlı Devleti'ne karşı yapılmıştı. Kutsal topraklarda yapılan bu başkaldırı hem devlet otorisine hem de Müslümanlar'ın halifesine karşı idi. Buna İstanbul'un sessiz kalması düşünülemezdi. Ama yine de Sultan I.Mahmut öncelikle nasihat edilmesini istedi. Arabistan'ın Necid bölgesinde Vahhabi isyanı patlak verdiğinde bu yörenin bağlı olduğu Osmanlı İmparatorluğu bir dünya devleti olarak rakipleri olan Rusya, Avusturya, Fransa, İngiltere gibi buyük devletlerle boğuşuyor, o çağa kadar görülmemiş bir hız kazanan küresel değişimin yeni fırtınaları içinde kendine yarar dengeler arıyordu. Arap çöllerinde alışılmış biçimde baş kaldıran bir emir, imparatorluğun önemli bir konusu değildi. O nasıl olsa altedilirdi. Ayrıca altı asırlık mağrur Osmanlı siyasi yapısı, teolojik devlet sisteminin merkezi olan Haremeyn-i Şerifeyn'e herhangi bir yerli saldırısına ihtimal vermiyordu. Osmanlı dört asır kutsal yerlere hizmet etmiş, kanı ve canıyle bu toprakla bütünleşmişti. Kim onu bu yerlerden sökebilirdi ki... Bu yüzden işi hafife aldı. Ancak bedelini çok ağır ödedi.
Sultan I. Mahmud'un Vahhabîler'i sindirmesi için Cidde Valisi Osman Paşa'ya gönderdiği ferman hiçbir işe yaramamıştı. Valinin elinde yeterli askeri gücü yoktu. Başarısız kalan Osmanlılar eski bir devlet geleneğine baş vurarak işi nasihatle halletmeyi düşündüler. Müderris Adem Efendi 23 Kasım 1802'de Kudüs Kadısı tayin edilip sadrazamın mektubuyla Necid'e gönderildi. Abdülaziz ibni Suud, Adem Efendi'yi Mekke'de kabul etti. Başlangıçta ona saygı gösterdi, ancak 6 Mayıs 1803 günü aralarında geçen sert münakaşalardan sonra ibni Suud eline hediyeler vererek Adem Efendi'yi İstanbul'a geri gönderdi. Vahhabi-Suudi devletini resmen tanımayarak ona bir diplomat yerine bir müderris gönderen Osmanlı Devleti'nin barış girişimi neticesiz kalmıştı. Suudîler artık "idare-i maslahat" cinsinden sözlerle yola gelecek gibi değillerdi.
Osmanlı sertleşiyor
Aradan üç yıl daha geçti. O sırada İstanbul'da II. Mahmut tahta çıkmış, devlet yenilenmeye yüz tutmuştu. Mahmut sert bir hükümdardı. İmparatorluğun geniş toprakları üzerinde halkın güvenliği, Yunan İsyanları döneminden beri devletin en önemli konusuydu. Devlet, Vahhabî meselesinin hallini 1805'te Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya ısmarladı. Paşa, bu nazik görevi oğlu Ahmet Tosun'a verdi. Tosun'un kumandasındaki Mısır Ordusu 1 Mart 1811'de gemilerle Yanbu limanına vardı.
Mısırlılar 2 Kasım 1812'de Medine'ye, 23 Şubat 1813'te Mekke'ye girdiler. Kavalalı Paşa Suudîler'den geri aldığı Kâbe'nin anahtarlarını 2 Mayıs 1813'te İstanbul'a gönderdi. O sırada Vahhabî-Suudî emirliğinin başında bulunan ibni Suud 1814'te öldü. Yerine oğlu Abdullah ibni Suud geçti.
Darağacında bir emir
Suudîler'in yeni lideri Abdullah sakin bir adamdı. Savaş ve cidâl onu fazla ilgilendirmiyordu. Aciz ve silik bir kişiliğe sahipti. Ancak Mısırlılar'ın hışmından kurtulamadı. Savaşta ölen Kavalalı Mehmet Paşa'nın büyük oğlu Tosun'un yerine kumandayı ele alan küçük oğul İbrahim Paşa, Abdullah ibni Suud'u Eylül 1818'de yakalayarak dört gün Mekke'de halka teşhir ettikten sonra İstanbul'a gönderdi. Suud bütün ailesi ve yakınlarıyle birlikte Osmanlı başkentinde görüldü.
Devlet-i Aliyye'ye baş kaldırmış bir emir, zaptiyelerin arasında, mevkufen, tüm kalabalığı ile birlikte yollardan geçiyordu. Abdullah İstanbul'da zamanın şeyhülislamı Mekkizade Mustafa Asım Efendi'nin fetvasıyle idam edildi.
 

HARRAS

New member
Katılım
5 May 2006
Mesajlar
21
Tepkime puanı
0
Puanları
0

HARRAS

New member
Katılım
5 May 2006
Mesajlar
21
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Tasavvuf'u İyi Bilmek LAzımdır...

Mesnevî-i Nuriye’de ne güzel söylenir: “Vücudunu mucidine feda et! Mukabilinde büyük bir fiyat alacaksın!”
 

milwaukee

New member
Katılım
12 Şub 2006
Mesajlar
222
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Bir Kere Usama Bin Laddende Elkaidede Vehhabidir.vehhabilik Islamin Tek Dogru Anlasilmasidir.
Imam Rabbani Ve Imam Gazali Itikatta Zararli Fikirler Tasir.
Tevhidin Olmadigi Dogru Itikatmi Olur???
Ehli Sunnetiz Diyenlerin Bir Kismi Musrik Muminlere Laf Atiyorlar.
 

milwaukee

New member
Katılım
12 Şub 2006
Mesajlar
222
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Evliyaların hepsinin başı, sultanı benim.

Benim bu aşkımı bu halımı herkes bilemez.

Elime alsam kazayı, kaderi,

Bana hiçbir şey engel olamaz.

Dünyanın dönmesi, sema'nın, arz'ın, her şeyin dönmesi,

Bir adımda bunun her tarafına gidebilirim.

Denizde ve karada müridim bir defa bağırsa;

"Ya Abdulkadir Geylani yetiş" deyi,

Onun engellerinin hepsini bir taraf eder kendini kurtarırım.

Ona bir anda yetişirim,

İntikam kılıcımdan hiç kimse kendini kurtaramaz.

Ben Abdülkadir'im ki, ceddim Resûlullah'tır.

Abdülmenaf oğulları, benim elimden yapacağıma yardım eder
BUNLARI KABUL EDEN MUSRIKTIR.
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
MUVAHHID' Alıntı:
Imam Rabbani Ve Imam Gazali Itikatta Zararli Fikirler Tasir.
QUOTE]


bu kadar da değil ozatlar efendimzin şu hadisine mashar olan zatlardırki;
ümmetimin alimleri beni israilin nebilieri gibidir.

bu zatlara her kim her ne amaçla her neyi söylerse olumsuz! bilsinki o söylediği şey üzerine delalettedir.

bu zatlar çok büyük zatlardır ki anlatılsa burda okumaya takatimiz kalmaz. onun için herkes sahip olduğu ilmin dışına çıkmamalaı olmayan ilimle , ilim sahiplerini kınamamalı ki bu edepsizlik olurki makamı anlatılamaz, zamanın dönemlerinde bunu söyliyen ilim ehli olduğunu iddia eden nice insanlar oldu fakat girdikleri münazaralarda bu zatlara karşı kazanabilen olmadı onlar o ilmiyle bunu yapamadılarki kimse yapamaz . bize ozatların elini eteğini öpmek yakışır.
 

milwaukee

New member
Katılım
12 Şub 2006
Mesajlar
222
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
BIR MUSLUMAN KAYNAK OLARAK KURAN VE SUNNETI TANIR.ALLAH BU INSANLAR BUYUK EVLIYA DIYE DELIL INDIRMEDI.ANCAK KURANI INDIRDI.


Kutbdan sonra manevî bakımdan ona en yakın iki kişi vardır ki bunlara iki imâm anlamına «İmâmeyn» de*nir ve biri. Kutb'un sağında, öbürü solunda farzedilir. Kalb solda olduğu için Kutb'un tasarrufuna vâris olacak eren, sol yandakidir. Kutb ölünce, sol yanında farzedilen eren, yerine geçer. İmâmeyn ve İmâmân denen bu iki erenden sonra dört eren vardır; bunlara direkler anla*mına «Evtâd» denir. Bunlardan sonra yedi eren vardır, bunlara da «Abdal» adı verilir. Bu ad, kötü huylarını iyi huya tebdil ettiklerinden, yahut diledikleri vakit, dile*dikleri yerlerde kendilerine bedel gösterebildiklerinden, yâni bir anda, birçok yerlerde göründüklerinden, yahut Kutb'un ölümü üzerine sol yandaki kutb eren ölünce, onun yerine evtâddan biri. evtâddan boşalan yere de abdâlden biri geçtiğinden bu adla anıldıkları söylenegelmiştir. Abdâl'in dokuz, yahut kırk kişi olduğunu, daha fazla bulun*duğunu söyleyenler de vardır. Abdâl'den sonra yetmiş, yahut yetmişten fazla eren gelir ki onlara da özü, soyu te*miz kişiler anlamına «Nücebâ» derler.



Nücebâ'dan sonra üç yüz altmış tane temiz kişi vardır. Kutb ölünce aşağı tabakalardan birer kişi, daha üst tabakaya geçirilir. Üç yüz altmış erenden biri, Nücebâ'ya katılır, halktan biri de üç yüz altmış erenden açık kalan yere alınır ve böy*lece sayı tamamlanır. Halk, kutubla iki imâma «üçler», abdâl'e «yediler, kırklar» der. Bunların her bireri, bir işi tedbir ederler. Hepsine birden «Ricâl'ul-Gayb - Bayb er*leri, gizli erenler» adı verilir (Nefehât tere. s. 26 ve de*vamı; Sefînet'ül-Bihâr, II, s. 438 - 439, Cami', l, s. 102; Tarâık'ul-Hakaaık, l/s. 503 - 533).

BU SAPIKLIKLARIDA BUYUK EVLIYA ZANNEDILEN KAFIRLER UYDURDU.KURANA BAKMAK SART YOKSA TEVBE 31E MUSTEHAK OLURUZ.
 

HARRAS

New member
Katılım
5 May 2006
Mesajlar
21
Tepkime puanı
0
Puanları
0

milwaukee

New member
Katılım
12 Şub 2006
Mesajlar
222
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Vehhabiler Gercek Ehli Sunnettir.ve Mucahidlerde Vehhabidir.bakabilirsin.vehhabiligi Bilmiyorsunuzki...
 

milwaukee

New member
Katılım
12 Şub 2006
Mesajlar
222
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
ISTE VEHHABILIK...
1. Esas delil, kitap (Kuran ve Sünnet)tir. Akıl delil olamaz.
2. Müteşabih âyetler, muhkem âyetler gibi delildir; bunların zâhiri murad edilmiştir. Bu sebeple bunları ( yaratıklar tarafından) tevil ve tefsir etmek küfürdür, bunlar zahiri manalarıyla manalandırılır.
3. İmanda, amel dahili olarak mevcuttur. Amel imandan bir cüzdür. Artar ve eksilir. İman, kalble tasdik, dil ile söylemek ve rükünleri yerine getirmektir. Buna göre ameli yerine getirmeyen kimse imansızdır.
4. Tasavvuf bidattır; tarikate girmek, mürşide bağlanmak, onu vesile edinmek, rabıta kurmak şirktir, küfürdür.
5. Kabirler üzerine kubbe yapmak, adak adamak, kabirleri ziyaret etmek, küfürdür, delalettir.
6. Kim Beytullah'tan başka bir kabri, türbeyi veya şehitliği, yahutta başka bir yeri tazim için tavaf ederse Allah'a şirk koşmuş olur.
7. Falcılara, müneccimlere inanmak şirktir.
8.Mevlid okunmasına karşı çıkmaları.
9. Kendisi ile Allah arasına, kendisine tevekkül edeceği, onlara yalvaracağı ve onlardan yardım isteyeceği vasıtalar koyan kimse, küfre girmiştir.
10. Allah'ın kitabı ve Resûlünün sünnetinde bulumayan birşeyi (bidat) ortaya koyan kimse melundur ve ortaya attığı şey de reddedilir.
12. Nazar değmemesi için nazar boncuğu taşımak, muska takınmak, ağaç, taş ve benzeri şeyleri kutlu saymak, Allah'tan başkası için kurban kesmek, Allah'tan başkası için adak adamak, belânın, hastalığın yok olması için boncuk, ip, hamaylı ve benzeri şeyleri takınmak, yıldız falı ve benzeri şeylere inanmak, salih kişilere saygı gösterip onlardan dua yoluyla yardım dilemek, şirktir.
13. Beş vakit namazın cemaatle kılınması farzdır. Namazı terk eden kimse kafirdir ve onlar hakkında dinden çıkmış (mürted) hükmü verilir.
14. Kuran ve Sünnet zahiri anlamlarıyla değerlendirilir ve anlaşılır. Bu mânada müteşabihler de delildir; ancak zâhiri ile ele alınır, ona göre mânalandırılır. Bu işte aklı ve tevili işe karıştırmak bidattir, küfürdür.
15. Allah'ın zatı ve sıfatları ile ilgili Kuran'ı Kerim de geçen âyetler, olduğu gibi alınmalı; ister muhkem ister müteşabih olsun, zahirlerine göre mânalandırılmalıdır. Tevil bidat ehlinin işidir.
 

HARRAS

New member
Katılım
5 May 2006
Mesajlar
21
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Kardeşim Senin Anlamadığın Noktalar Var... Birincisi El Kaide Ehli Sünnettir... Usame Bin Laden ve Zarkavide... Zaten Bu Videolarda ve Korumaya Çalıştıkları İslam Toprakları İle Açıktır...

Lakin Ahir Zaman'da Mehdi a.s.'ın Kur'an ve Sünnet İle Amel edeceği Gerçeğini Aldığımızda Durum Değişir... ! Buna Dikkat etmelisiniz... Sünnet Üzere Çarpışan Usame Bin Laden ! Örneğine Dikkat etmek Gerekir... ! Çünkü Ahir Zaman'da 73 Fırkaya Ayrılan İslam Ümmetinde İşaret edilen Kavram Şudur ;

4734 - Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Ümmetimden birkısım insanlar Dicle denen bir nehir yanında. Basra denen geniş bir düzlüğe inerler. Nehrin üzerinde bir koprü vardır. Oranın halkı (kısa zamanda) çoğalır ve muhâcirlerin (müslümanların) beldelerinden biri olur. Ahir zamanda geniş yüzlü, küçük gözlü olan Beni Kantûra gelip nehir kenarına inerler. Bundan böyle (Basra) halkı üç fırkaya ayrılır:

-Bir fırka sığır ve kır develerinin peşlerine takılıp (kır ve ziraat hayatına dönerler, bunlar) helâk olurlar.

-Bir fırka nefislerini(n kurtuluşunu esas) alırlar (ve Beni Kantûra ile sulh yolunu) tutarlar. Böylece bunlar küfre düşerler.

-Bir fırka da çocuklarını geride bırakıp onlarla savaşırlar. İşte bunlar şehit olurlar."

Ebu Davud, Melahim 10, (4306).

4742 - Hz. Muaviye radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün) aramızda doğrulup buyurdular ki:

"Haberiniz olsun! Sizden önce Ehl-i kitap, yetmişiki millete (dine) bölündüler. Bu ümmet ise yetmişüç fırkaya bölünecek. Bunlardan yetmişikisi ateşte, sadece biri cennettedir. Bu da (Ehl-i Sünnet ve'l) cemaattir."

Ebu Davud, Sünnet 1, (4597).

Bir rivayette şu ziyade var: "Ümmetimden birkısım gruplar çıkacak, bunları bid'alar istila edecek, tıpkı kuduzun, buna yakalanan kimsede hiçbir damar, hiçbir mafsal bırakmayıp her tarafını sardığı gibi, bu bid'a da onların her hallerine sirayet edecek."

4743 - İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Beni İsrail üzerine gelen şeyler, aynıyla ümmetimin üzerine de gelecektir. Öyle ki onlardan aleni olarak annesine gelen olmuşsa, ümmetimden de bu çirkin işi mutlaka yapan olacaktır. Nitekim, Beni İsrail yetmişiki millete (dine, fırkaya) bölünmüştü. Benim ümmetim de yetmişüç millete bölünecektir. Bunlardan bir tanesi hariç hepsi ateştedir."

"Bu fırka hangisidir?" diye soruldu.

"Benim ve ashabımın üzerinde olduğu şeyden ayrılmayanlardır!" buyurdular."

Tirmizi, İman 18, (2643).

Yani Ehli Sünnet'in Peygamberimize ve Ashabına Uyanlar Kısmıdır... ! İyi Anlamak Gerekir...!
 

HARRAS

New member
Katılım
5 May 2006
Mesajlar
21
Tepkime puanı
0
Puanları
0
1. Esas delil, kitap (Kuran ve Sünnet)tir. Akıl delil olamaz.

Zaten Evliyalar ve Hakiki Tasavvufçular Böyle Söylerler... Aklın ve İlhamın Delil Olmayacağını Söylerler Bu İmam Rabbani Hazretlerinin Mektubatında Mevcuttur... Biz İlham'a Saygı Duyarız Lakin Kur'an ve Sünnette Ne varsa O ALINIR buyurmaktadır... !

2. Müteşabih âyetler, muhkem âyetler gibi delildir; bunların zâhiri murad edilmiştir. Bu sebeple bunları ( yaratıklar tarafından) tevil ve tefsir etmek küfürdür, bunlar zahiri manalarıyla manalandırılır.

İlimde Derinleşmiş Evliyalar'a İşaret VARDIR... Bu Yüzden Ulul-mre ve Her Asır Zuhur eden Evliya, Müceddidlere İtaat Vacip Kılınır ! Onlar Tevil ederler... !

4. Tasavvuf bidattır; tarikate girmek, mürşide bağlanmak, onu vesile edinmek, rabıta kurmak şirktir, küfürdür.

Sizin Bu Söylediğiniz Saçmalıktır... Zarkavi(Allah Onu Korusun) Üç Gün içinde Bir Şehy'e Bağlanmak Zorundayız Diyerek Şeyh Usame Bin Laden'e Bağlanmıştır... Ayrıca Şeyh Usame Evliyaları'da Över ve Rabıta Yaptırır !

5. Kabirler üzerine kubbe yapmak, adak adamak, kabirleri ziyaret etmek, küfürdür, delalettir.

O Yüzden mi Şeyh Usame Bin Laden ! Mukeddaratımıza Saldırıyorlar Türbe ve Diğer Ganimetlerimize Sahip Çıkın Diyor ! Vehhabi Tağut Suud Hükümetinin Yıktırmaya Çalıştığı Mukaddes Şeyler İçin El Kaide'ye Siyonistleri Harameyn'den Çıkarın Buyurur !

13. Beş vakit namazın cemaatle kılınması farzdır. Namazı terk eden kimse kafirdir ve onlar hakkında dinden çıkmış (mürted) hükmü verilir.

Subut-i Katiye ve Dalalet-i Katiye Aranır... Hz. Ebubekir r.a.'ın Halifeliğine Başvurunuz... !

15. Allah'ın zatı ve sıfatları ile ilgili Kuran'ı Kerim de geçen âyetler, olduğu gibi alınmalı; ister muhkem ister müteşabih olsun, zahirlerine göre mânalandırılmalıdır. Tevil bidat ehlinin işidir.

limderasih7jh.jpg
 

milwaukee

New member
Katılım
12 Şub 2006
Mesajlar
222
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Seyhe Baglanmak Farkli Anlamda.ondersiz Olmaz Tabi.
 

HARRAS

New member
Katılım
5 May 2006
Mesajlar
21
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Bahsettiğimiz Şeyh Usame Bin Muhammed Bin Laden (Allah c.c. Onu Korusun) gibi Tüm İslam Alemini, Coğrafyasını, Harameyn'i ve Diğer Beldeleri, Mukadderatı Savunur ve Öncülüğünü Yapıyorsa ve Kuvvetli Delilleriyle Allahualem Mehdi a.s. Sıfatlarına Uyuyorsa Durum değişir... Unutulmamalı ki Şeyh'tir ve Hiçbir Düşman Safında Bulunmayan'ı Tekfir etmez... ! Şöyle Buyurur ;

Rahman ve Rahim olan Allah' ın adıyla..
Hamd ve sena Alemlerin Rabbine'dir.Salat ve Selam başta Hz.Resulullah(as)olmak üzere bütün enbiyaı azam,ashabı kiram,şehidul müslimin ve müctehidil izamın üzerine olsun...
Esselamun aleyküm ve rahmetullahi ve berakatuhu ebeden ve daimen, hatta kainatı zerrati adede...

Aziz Müslümanlar! Resuli Ekrem (sav)hadisi şerifinde beyan ettiği üzere cihad, kıyamete kadar varolacaktır. Elbette ki cihadın iki manai asliyesi var. Bunlardan birincisi nefsle mücahede,ikincisi kafir ve zalimle mücadele...Bu noktada müslüman ikisiyle mesul ve mükelleftir. Bu ikisi Hz. Resulullah' ın sahabiden olan Süreka(r.a)nın iki bileğine takdığı bilezik gibi, bileklerimize takılması gereken iki paha piçilmez bileziktir. Hiç bir mümin diyemez ki, ben nefsimi terkeyledim,artık bana kılıç tüfek,top gerekli değil...Bunu söyleyen vallahi yalan söylüyor,billahi yalan söylüyor,tallahi yalan söylüyor.İlm ayrıdır,namaz ayrıdır,zekat ayrıdır,oruç ayrıdır,hac ve umre ayrıdır.

Sadaka ayrıdır.Cihad ise bunların fevkinde apayrıdır. Bir müslüman diyebilir mi ki 'Ben namazımı kılıyorum,oruç olmasa da ben ehli necatım?(Kurtuluş ehliyim)Yahut diyebilir mi ben hacca gittim,artık sadaka vermemem icap eder,kurtulanlardanım?İşte bu sözler ne kadar garibse,' bu devirde cihad bitmiştir demek yahut cihadımız ilimledir.' demek ne kadar dindışı ve akıldışıdır.

Yoksa bazı müslümanlar bana Mehdi diyorlar,haşa bu hitabı kabullenemem.Ama şuna eminimki Mehdi ve Mesih yaklaştı.
Bu ahval içinde ümmetin,mukaddes toprakların haline bir bakın...Bu ağır durum ve şartlar altında ne yapılabilir.Biri Allah aşkına çıksın desin ki:''Müslümanların topraklarındaki işgalcileri şöyle yokedebiliriz.'Hiç kimse El Kaide'nin çağrılarına cevap vermediği gibi,kimileri de oluşan cihad akımını 'nasıl kesebilirim!' diye hesaplar yapıyor.Bazıları El Kaide'ye, bazıları bana küfrediyor. Bana,şahsıma küfredenlere,hakaret edenlere hakkımı helal ediyorum.

Ancak Allah'ın,meleklerin,resullerin,kitapların laneti; El Kaide' ye hakaret edenlerin,küfredenlerin üzerine olsun.Çünkü El Kaide'ye küfr, Allah ve Resulünün ordusuna küfürdür.Allah a ve Resulüne küfreden felah bulmaz. Bugüne kadar kimseye sövmedim,küfretmedim,velev düşmanlarım olsa dahi, hiçbir müslümana kötü söz söylemedim. sadece uyarmaya çalıştım. Allaha havale ettim.Rabb ve kardeşlerim yaptıklarıma şahiddir.

Amerikalılar, başıma tam yirmibeş milyon dolar fiyat veriyorlarmış.Burada ki müslümanlar için değil 25 milyon dolar, dünyayı versen yine kimse ihanet etmeyecektir. Çünkü davamız boş bir tehevvür,fahirlenme sevdası, kavmiyetçilik yahut makam, mal kavgası değildir. Biz nefislerimizi, canlarımızı, aile ve efradımızı, mallarımızı Allah' a cennet karşılığı satmak isteyen kullarız. Şimdi gelin beni teslim alın..Ölümüm yaşamımdan daha büyük korku verecek,cesedim, dirimden daha kıymetli olacak...Kafirler ve zalimler olacakları tahmin dahi edemeyecekler...Allahu a'lem bissevab...

Şimdi cihadımızın ve cihadınızın önünde iki engel var.Bunlardan birincisi Hubbu dünya(Dünya sevgisi)ikincisi(kerihel mevt)Ölümden korku....Bu bir müminin kalbine girdi mi bir daha iflah olmaz. Bazı İslam ülkelerinde çok kere şahit oldum ki, küfr ve şer düzenleri, müslümanı elde etmek için, ona makam ve mal veriyor.Memur yapıyor..Sonra müslüman bulunduğu makamın ağırlığıyla ruhunu ve imanını şer rejimine satıyor. İşte mümin istiklalini namusu gibi koruyacak taki felah bulsun..Ölümden de kaçmayacak işte size Cennet'in anahtarları...

Bunu ben fakir ve fasık Üsame söylemiyor.Allahu Teala ve Hz.Muhammed(sav) söylüyor.İşte size bende aynı beşaret ile müjdeliyorum..Rabbin Naim cennetleri sizleri bekliyor.Ruhunuzu,bedeninizi Allah katında solucan kadar kıymeti olmayan kafir ve fasıklara satacağınıza Allah ve Resulullahın davasına satın...Ne kaybederiz..Haşa kaybetmek ne?

Ayette 'el cezau ihsani illel ihsan' deniyor.İhsanda bulunun,davaya sahip çıkın..Allah ta size sahip çıksın..İhsan etsin..Cennetini versin..Cuma tepelerine göndersin..'Muttekine ala refrefin hudrin ve abkarin lil hisan deniyor ayette..Allah aşkına kulak verin diye..Devamen 'Fe bieyyi ala i rabbukuma tükezziben'ayeti ekleniyor. Ya Rab,vücudumuzun bütün zerreleriyle sadakte diyoruz. Allahu Ekber,La ilahe illallah..

Ey müslümanlar, hepiniz beni terketse ve , yanımda kimse kalmasa dahi, Gökyüzünü yıldızlarla süsleyen Allaha yemin ediyorum ki, La ilahe illallah davası için sonuna kadar savaşacağım. Fakat imanım yakin ki, sizde bu dava uğruna ben olmasam dahi savaşacaksınız.Allah bizi sıratı müstakimden ayırmasın....


22 Cemaziyül Ahir 1426 Yevmi Cuma,Afganistan
İmam Usama bin Laden(r.a)'in Mücahİdlere hitaben yaptığı Cuma vaazından alıntıdır.


Zaten Tasavvuf Evliyaları'da ondan Şu Şekilde Bahsederler Allahualem ;

"Fütühat-ül Mekkiye" isimli eserinde Muhyiddin Arabi şöyle bildirmektedir: ...Mehdi, dini peygamberin (s.a.v.) zamanında olduğu gibi aynen tetbik edecek. Yeryüzünden mezhepleri kaldıracak. Halis ve hakiki dinden başka hiç bir mezhep kalmayacak.
Onun düşmanları içtihad alimlerinin taklid edenleri olacak. Çünkü onlar Mehdi'nin mezhep imamlarının tersine hükmettiğini gördüklerinde bundan hoşlanmayacaklar, fakat karşı da gelemeyecekler...
Onun açık düşmanları fukaha (fikih alimleri) olacak. Çünkü halk arasında bir imtiyazları kalmayacak. Hatta ahkam hususunda ilimleri de azalacak. Bu imamın gelişiyle alimlerin hükümlerdeki anlaşmazlıkları da giderilecek.. Şayet elinde kılıç (silah) olmasaydı onun ölümüne fetva verirlerdi.

Kıyamet Alametleri, 186-187

"Muhakkak ki, yeryüzü zulüm ve haksızlık ile dolduğu sırada Allah'ın halifesi kıyam edecek, yeryüzünü adalet ve eşitlikle dolduracak... Genel kazancı halka arasında eşit olarak paylaştıracak, halka adaletle hükmedecek ve anlaşmazlıklarda hakemlik edecek... Allah onun işini bir gecede düzene koyacak, zafer hep onun önünde yürüyecek... Ayağını Peygamberin ayağının yerine koyacak (onun izinde yürüyecek) ve hiçbir zaman sapmayacak... Dağınık dinleri (batıl inançları) ortadan kaldırıp, sadece hak dini hakim kılacak..."

(Muhyiddin Arabi, el-Futuhat El Mekkiye, 366. bab, C.3, s.327-328)

İmam Rabbani bu konuda şöyle demektedir:
Geleceği vaad edilen Mehdi dinin tervicini (değerini artırmayı), sünnetin ihyasını (yeniden canlandırmasını) murad ettigi (istediği) zaman; bid'at ehl-i ile ameli adet edinen, hasene zannı ile dini karıştıran (dinin aslında, özünde olmayan seyleri, dinin emri oldugunu zanneden bazı insanlar) hayretle söyle diyecektir:

-Bu kimse (yani Mehdi) dinimizi kaldırmak ve şeriatımızı izale (mahvetmek) istiyor.
Mektubat-i Rabbani, 1/535

Mehdi'nin "mezhep imamlarinin tersine hükmedecegi" nin bildirilmesi, onun kendi reyi ile içtihat edeceğini göstermekterir. Bediüzzaman hazretleri, Mehdi için "en büyük bir müçtehid" hem en büyük müceddid, hem hakim, hem mehdi, hem mürsid, hem kutb-u azam, olan bir zat'i nuraniyi gönderecek ve o zat da ehl-i beyt-i nebeviden olacaktır.
Mektubat, 411
 
Üst Alt