İş, güç, yalnızlık,güneşsizilik ve günsüzlük...
Yeni yazının başlığı böylemi olsa acaba.
Yada yazı yazamasam.
Köşe yazarlarının, entelektüellerin, düşünürlerin, gazetecilerin dönüp
dolaştıkları yerleri bugün aklımdan geçirmesem diyorum.
Bugün akımların etkisi altında kalmayıp, irademin ve bedenimin secde ettiği Allah’ın Habibi için toplasam kalemlerimi ve birleştirsem.
Bütün akılların birleşip onun kullandığı bir bağların derinliğine
erişemeyeceklerini bilerek bütün kalemlerimi toplasam ve çok bilmişliğimi, artristik kelimelerimi, felsefik tartışmaların ateşlediği nefsimi, dağ kılmak yerine dağlasam bugün...
Peygambere bir mektup yazsam...
Ellerim hiç bu kadar titrememişti efendim.
Kütüphanedeki hiçbir kitabı tanımıyorum seni düşününce, kitaplarıma kaldığım yerden devam edemiyorum.
Fikri tartışmalarda savunacağım düşünceleri bile savunamıyorum.
Sonu izmle biten düşüncelerin yozluğunu umursamıyorum.
Kesip biçenlere, atıp tutanlara, entelektüel dergahın içinde, tanrı kabul
ettikleri bilimin savrukluğuna aldırmıyorum.
Sen olsaydın diyorum, tartşılmazdı kavramlar, uzlaşırdık her konuda...
Demogoji yaparak kutsanan beyinlerce, iteklenen herşey biterdi.
İlmini alır haddimizi bilirdik.
Azıcık susardık, sen olsaydın burnumuzun dikine gitmezdik.
Aklımıza esen havayla, ağzımıza geleni söylemezdik. Sen olsaydın, kendimizin bir karşılığı olurdu.
Sen olsaydın bildiğimizi bilirdik.
En çok satan kitapları okuyarak, kendimizi bir bilen ilan etmezdik.
Kelimeleri israf etmezdik, matematiği kutsamazdık.
Dar düşünüp çıkar yol bulamamaktan yakınmazdık.
Her el sıkıştığımız düşünce karşısında, benliğimizin sömürülmesine izin
vermezdik.
Dilimizi başkalarının diline çevirmezdik.
Sen olsaydın şiir yazılmazdı ve köşe yazılarının kapanırdı köşeleri.
Fizik yasalarını mutlak aklın yarasaları haline dönüştürenlerin,kesilirdi
dönüşümleri.
Sırf konuşmak olsun diye, harf sırasına göre boşluğa düşmezdik.
Sen değdiğinde bize biz sana değen olurduk ve sana erişirdik, sen bizleri
ertelemezdin,
sana danışan ümmetini geri çevirmezdin.
Açıklardın, anlatırdın, aklımıza su serper bizleri endişe tuzağına düşüren
düşünce sahiplerine kendini siper ederdin.
Sen olsaydın Uhudu, Bediri, Hudeybiyeyi yaşardık.
Ve bütün bunlar karşısında, kimse bize hikaye anlatmazdı.
Akılcıların, çoğulcuların, liberallerin, demokratların, milliyetçilerin,
sosyalistlerin kelimeleri silinirdi kendi akıllarından.
Yabancı düşünürlerin, epikilüstlerin, stoisyenlerin, hedonistlerin
söyledikleriyle fikir hamallığı yapmazdık, sen olsaydın sana yaslanırdı
akıllarımız ve seni bilirdik sadece.
Sen olsaydın bozguna uğramakla yenilmek arasındaki çizgiyi hatırlar ve
yenilgiyle sonlanan fikri mücadelemizi bile hayra yorar bize Uhudu
hatırlatırdın.
Şimdi ellerim titriyor efendim çok bildiğim sandığım bütün bilimler
kırışıyor senin bir zerre ilmin karşısında.
Şimdi aklın sarsılıyor efendim, düşüncelerim susmakta, sana ve senin
kullandığın küçük bir virgülü bile fikrinin bağrına basıyor ve bastıkça
parçalanıyor, dahada küçük parçalara ayrılıyor dünyanın atomları.
Şimdi sadece sen olsaydın, ve bizde sadece sussaydık. Konu sıkıntısı çeken dar beyinlerin sana koştuğunu görseydik, bilimlerini ilminle kıyaslayanların susup seni dinlediklerini görebilseydik.
Ve seni bize gönderen Allah a seninle şükretseydik,.
Şimdi sen olsaydın, dili tutulurdu dünyanın, eli ayağı birbirine dolaşırdı
denklemlerin, parabollerin...
Şimdi sen olsaydın sadece sen olurdu kainat...
Fani dünyamıza şeref verdin, onu anlamlandırdın, doğrusu sana doyamadık efendim.
Seni sevdik ve her zaman özlemini büyüttük yüreğimizde, seni sevmeyi ve özlemeyide ibadet bildik, seni hiçbir zaman unutmayacağız.
Efendim taptaze bir haberdir gelişin, iyiki geldin, hoş geldin.