Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Peygamberimizin Veda Hutbesi

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Bismillahirrahmanirrahim
"Ey insanlar!
"Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha bulusamiyacagim.
"Insanlar!
"Bugünleriniz nasil mukaddes bir gün ise, bu aylariniz nasil mukaddes bir ay ise, bu sehriniz (Mekke) nasil
mübarek bir sehir ise, canlariniz, mallariniz, namuslariniz da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden
korunmustur.
"Ashabim!
"Muhakkak Rabbinize kavusacaksiniz. O'da sizi yapti olayi sorguya cekecektir. Sakin benden sonra eski
sapikliklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayiniz! Bu vasiyetimi, burada bulunanlar,
bulunmayanlara ulastirsin. Olabilir ki, burada bulunan kimse bunlari daha iyi anlayan birisine ulastirmis
olur.
"Ashabim!
"Kimin yaninda bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin. Biliniz ki, faizin her çeşidi kaldırilmistir. Allah
böyle hükmetmistir. Ilk kaldirdigim faiz de Abdulmutallib'in oglu (amcam) Abbas'in faizidir. Lakin
anaparaniz size aittir. Ne zulmediniz, ne de zulme ugrayiniz.
"Ashabim!"
"Dikkat ediniz, Cahiliyeden kalma bütün adetler kaldirilmistir, ayagimin altindadir. Cahiliye devrinde güdülen
kan davalari da tamamen kaldirilmistir. Kaldirdigim ilk kan davasi Abdulmuttalib'in torunu Iyas bin
Rabia'nin kan davasidir.
"Ey insanlar!
"Muhakkak ki, seytan su topraginizda kendisine tapinmaktan tamamen ümidini kesmistir. Fakat siz bunun
disinda ufak tefek islerinizde ona uyarsaniz, bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak icin bunlardan da
sakininiz.
"Ey insanlar!
"Kadinlarin haklarini gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanizi tavsiye ederim. Siz kadinlari, Allah'in
emaneti olarak aldiniz ve onlarin namusunu kendinize Allah'in emriyle helal kildiniz. Sizin kadinlar üzerinde
hakkiniz, kadinlarin da sizin üzerinizde hakki vardir. Sizin kadinlar üzerindeki hakkinizi; yataginizi hic
kimseye cignetmemeleri, hoslanmadiginiz kimseleri izininiz olmadikca evlerinize almamalaridir. Eger
gelmesine müsade etmediginiz bir kimseyi evinize alirlarsa, Allah, size onlarin yataklarinda yalniz
bırakmaniza ve daha olmasza hafifce dövüp sakindirmaniza izin vermistir. Kadinlarin da sizin üzerinizdeki
haklari, mesru örf ve adete göre yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.
"Ey mü'minler!
"Size iki emanet bırakiyorum, onlara sarilip uydukca yolunuzu hic sasirmazsiniz. O emanetler, Allah'in kitabi
Kur-ân-i Kerim ve Peygamberin (a.s.m) sünnetidir.
"Mü'minler!
"Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslümanin kardesidir ve böylece bütün Müslümanlar
kardestirler. Bir Müslümana kardesinin kani da, mali da helal olmaz. Fakat malini gönül hoslugu ile vermisse
o baskadir.
"Ey insanlar!
"Cenab-i Hakk her hak sahibine hakkini vermistir. Her insanin mirastan hissesini ayirmistir. Mirasciya vasiyet
etmeye lüzüm yoktur. Cocuk kimin döseginde dogmussa ona aittir. Zina eden kimse icin mahrumiyet vardir.
Babasindan baskasina ait soy iddia eden soysuz yahut efendisinden baskasina intisaba kalkan köle, Allah'in,
meleklerinin ve bütün insanlarin lanetine ugrasin. Cenab-i Hakk, bu gibi insanlarin ne tevbelerini, ne de adalet
ve sehadetlerini kabul eder.
"Ey insanlar!
"Rabbiniz birdir. Babaniz da birdir. Hepiniz Adem'in cocuklarisiniz, Adem ise topraktandir. Arabin Arap
olmayana, Arap olmayanin da Araap üzerine üstünlügü olmadigi gibi; kirmizi tenlinin siyah üzerine, siyahin
da kirmizi tenli üzerinde bir üstünlügü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadir. Allah yaninda
en kiymetli olaniniz O'ndan en cok korkaninizdir.
"Azasi kesik siyahî bir köle basinza amir olarak tayin edilse, sizi Allah'in kitabi ile idare ederse, onu
dinleyiniz ve itaat ediniz.
"Suclu kendi sucundan baskasi ile suclanamaz. Baba, oglunun sucu üzerine, oglu da babasinin sucu üzerine
suclanamaz.
"Dikkat ediniz! Su dört seyi kesinlikle yapmaycaksiniz:
  • Allah'a hicbir seyi ortak kosmayacaksiniz.
  • Allah'in haram ve dokunulmaz kildigi cani, haksiz yere öldürmeyeceksiniz.
  • Zina etmeyeceksiniz.
  • Hirsizlik yapmayacaksiniiz..
"Insanlar Lâilahe illallah deyinceye kadar onlarla cihad etmek üzere emrolundum. Onlar bunu söyledikleri
zaman kanlarini ve mallarini korumus olurlar. Hesaplari ise Allah'a aittir.
"Insanlar!
"Yarin beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?"
Saheb-i Kiram birden söyle dediler:
"Allah'in elciligini ifa ettiniz, vazifenizi hakkiyla yerine getirdiniz, bize vasiyet ve nasihatta bulundunuz, diye
sehadet ederiz!"
Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz (S.A.V.) sehadet parmagini kaldirdi, sonra da cemaatin üzerine cevirip indirdi ve söyle buyurdu:"Sahid ol, yâ Rab! Sahid ol, yâ Rab! Sahid ol, yâ Rab!"
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
VEDA HUTBESİ
Hz. Peygamber’in, hicri 10. yılda yaptığı Veda Haccı’nda sayıları yüz on dört bini bulan hacıya hitaben irad ettiği hutbe. Peygamber (s.a.s) bu son hutbesinde, bundan sonra bir daha haccedemeyeceğini bildirip vefatının yaklaştığını ima ettiği, sonraki gelen günler de onun bu sözlerini doğruladığı için bu hacca Veda Haccı, bu hac esnasında irad ettiği hutbeye de Veda Hutbesi adı verildi. Veda Hutbesi her ne kadar tek bir hutbe imiş gibi kabul edilmekteyse de, gerçekte bu hutbe, Arafat ta, Mina da ve bir gün sonra yine Mina’da olmak üzere arafe günü ile bayramın birinci ve ikinci günlerinde parça parça irad edilmiştir (Tecrid-i Sarih, Terc. X, 396). Değişik yer ve zamanda irada buyurulduğu için de hutbe, birçok kişi tarafından birbirinden farh şekillerde rivAyet edilmiş; kişinin ya da grubun duyduğunu diğerleri işitmediğinden, hutbenin tamamının biraya toplanmasında bu farklı rivAyetlerden yararlanılmış ve daha sonraki yıllarda bu üç ayn yer ve zamanda buyurulan hutbe tek bir hutbe olarak biraraya getirilmiştir.

Rasulüllah’ın bu son haccından bir yıl önce nAzil olan Tevbe suresinde, müşriklerin pis olduğu ve bu yıldan sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmamaları (et-Tevbe, 9/28) emredildiği için, Veda Haccı’nda Mekke’de sadece Müslümanlar vardı, hutbeyi de yalnızca Müslümanlar dinlemişti. Zaten Mekke’in fethinden sonra müşriklerin sayısı parmakla sayılacak kadar azalmıştı. Rasulüllah, Medine’den kendisiyle birlikte yola çıkan yüzbin civarındaki ashAbıyla Mekke’ye haccetmek için geldiklerinde bir yıl önceki uyarı sebebiyle Mekke’de müşrik kalmamıştı; çoğunluk Müslüman olurken Mekke’yi terkedenler de vardı. Rasulüllah, haccın bütün erkAmın bizzat kendisi yaparak Müslümanlara öğretmiş, İslAm’ın hac konusundaki emirleri de böylece tamamlanmıştı. İslAm’ın tamamlandığını bildiren bazı Ayetler de bu Veda Haccı’nda nAzil oldu.
Cahiliye döneminde dışarıdan gelen hacılar Arafat’ta vakfeye dururken, Kureyş eşrafı diğer insanlardan üstün olduklarını belli edercesine Arafat yerine Müzdelife’de vakfeye dururlardı. Rasulüllah cahiliye döneminin bu sınıf üstünlüğüne dayalı Adetini ortadan kaldırdı ve bütün hacılar gibi Arafat’ta vakfeye durdu. Rasulüllah’a orada bu dinin tamamlandığı şu Ayet-i kerimeyle müjdelendi: “Ey Mü’minler, şu küfreden müşrikler bugün dininizi söndürmekten ümidlerini kesmişlerdir. Artık bundan böyle onlardan korkmayınız; ancak benden korkunuz. Bugün dininizi kemale erdirdim; ve size ihsan ettiğim nimetimi tamamladım. Din olarak da size İslAm’ı seçtim”(el-MAide, 5/3). Dinin kemale erdirilmesine bütün Müslümanlar sevinirken yalnızca Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer, bunun, Hz. Peygamber’in vefatının yaklaştığına delalet ettiğini anlamışlar ve gözlerinden yaşlar akmıştı. Gerçekten de bundan sonra Rasulüllah ****en iki gün yaşamış ve vefat etmiştir.
Arafat’ta yüz binin üzerindeki hacıya hitaben bir hutbe irad eden Rasulüllah sesinin bütün hacılar tarafından işitilmesi için belli mesafelerde gür sesli sahabilerden bazılarını görevlendirdi. Rasulüllah’ın sözlerini tekrar eden bu kişiler hutbenin bütün hacılar tarafından duyulmasını sağlıyorlardı. Devesi Kusva’nın sırtında olduğu halde Rasulüllah şu hutbeyi irac etti:
“Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyiniz. Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha buluşamayacağım. Ey İnsanlar bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz nasıl mübarek bir şehir ise; canlarınız, mallarınız, ırzlarınız da öyle mukaddestir, her türlü saldırıdan emindir. Ashabım! Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski dalAletlere dönüp birbirinizin boynunu vurmayın. Bu vasiyetimi burada bulunanlar bulunmayanlara bildirsin Olabilir ki bildirilen kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlayarak muhafaza etmiş olur.
Ey ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Fa izin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımız altındadır. Lakin borcunuzun aslın vermek gerekir. Ne zulmediniz ne de zulme uğrayınız. Allah’ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahiliyetten kalma bu çirkin Adetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım faiz de Abdulmuttalib’in oğlu (amcam) Abbas’ın faizidir.
Ashabım! Cahiliyet devrinde güdülen kan davaları da tamamen ortadan kaldırılmıştır,’ ilk kaldırdığım kan davası da Abdulmuttalib’in torunu (yeğenim) Rebüa’nın kan davasıdır.
Ey İnsanlar! Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden nüfuz ve saltanat gücünü ebedi surette kaybetmiştir. Fakat bu kaldırdığım şeyler haricinde küçük gördüğünüz işlerde de ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan sakınınız.
Ey İnsanlar! Kadınların haklarına riayet etmenizi ve bu hususta Allah’ tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız. Ve onların namuslarını ve ismetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız; onların, aile şerefini koru malları ve evlerinizi sizin hoşlanmadığınız hiç kimseye açmamaları, çiğnenmemeleridir. Eğer onlar, razı olmadığınız herhangi bir kimseyi evinize alırlarsa onları hafif bir şekilde dövebilir, azarlayabilirsiniz. Kadıların da sizin üzerinizdeki hakları; örfe göre her türlü giyim ve yiyeceklerini temin etmenizdir. Ey mü’minler, size bir emanet bırakıyorum ki siz ona sımsıkı sarıldıkça yolunuzu hiçbir zaman şaşırmazsınız. O emanet Allah’ın kitabı Kur’Andır.
Ey mü’minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi muhafaza ediniz. Müslüman müslümanın kardeşidir ve bütün Müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz, başkasına helal değildir. Ancak gönül hoşluğuyla verilen başka. Ashabım! Nefsinize de zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır:
Ey insanlar! Cenab-ı Hak her hak sahibine hakkını vermiştir. Varis için vasiyete gerek yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. ZinakAr için mahrumiyet cezası vardır. Babasından başkasına nesep iddia eden soysuz yahut efendisinden başkasına uymaya kalkan nankör, Allah’ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün Müslümanların düşmanlığına uğrasın. Cenab-ı Hak bu insanların ne tevbelerini ne de şehadetlerini kabul eder.”
Rasulüllah sözlerinin burasında dinleyenlere sordu: “Ey insanlar! Yarın beni sizden soracaklar. Ne dersiniz?” Ashab-ı Kiram cevap verdi:
“Allah’ın risAletini tebliğ ettin; risalet görevini yerine getirdin, bize vasiyyet ve nasihatte bulundun diye şehadet ederiz.” Rasulullah şehadet parmağını göğe kaldırarak üç kez “Şahit o! ya Rab! Şahit o! ya Rab! Şahit ol ya Rab!” buyurarak Arafat’taki hutbesini bitirdi.
Hz. Peygamber güneş batıncaya kadar vakfede durdu. Tam buradan inmeye karar vereceği bir anda yukarıda zikredilen MAide suresinin üçüncü Ayeti nazil oldu. Daha sonra devesine binen Rasulüllah yavaş adımlarla Arafat’tan inerek Müzdelife’ye geldi. Burada bir ezan iki kamet ile akşam ve yatsı namazlarını birleştirerek kıldı. Ve istirahata çekildi. Sabah olunca cemaatle birlikte sabah namazını kaldı ve ortalık iyice ağardıktan sonra Müzdelife’den Cemretü’l Akabe mevkiine geldi. Şeytan taşlamadan sonra Mina’ya geçen Rasulüllah burada da Veda Hutbesi’nin diğer bölümünü irad etti. Allah’a hamdü senadan sonra devamla:
“Ey insanlar! Sizi Allah’ın kitabına bağlayan peygamberinizin sözlerini iyi dinleyiniz, ona itaat ediniz. Hac ibadetinizin bütün hareketlerini benden gördüğünüz gibi ifa ediniz. Öyle sanıyorum ki, ben bu seneden sonra bir daha haccedemem. ” Rasulüllah bundan sonra halkla sorulu cevaplı sürdürdüğü hutbesini: “Ey insanlar! Ayların yerini değiştirerek geri bırakmak inkArda aşırı gitmektir. Kafirler böyle yapmakla doğru yoldan saptılar. Allah’ın haram kıldığı ayların sayısını uygun yapmak için, bir yıl haram ayını helal, diğer yıl onu haram sayarlar. Böylece Allah’ın haram kıldığını helal kabul ederler. Zaman, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı gün gibi aynı duruma döndü. Allah’ın katında ayların sayısı on ikidir. Bunların dördü mukaddes (haram) aylardır ki üçü arka arkaya gelen Zilkade, Zilhicce ve Muharrem, dördüncüsü de Cemaziyelahir ile Şaban’ın arasındaki Receb’tir. Ey mü’minler! Bu ay hangi aydır?”-Allah ve Rasulü daha iyi bilir.”-Zilhicce ayı değil midir?”-Evet Zilhiccedir.”-Bu içinde bulunduğumuz belde hangi beldedir?”-Allah ve Rasulü daha iyi bilir.-Mekke Şehri değil midir?”-Evet Mekke’dir.”-Bugün hangi gündür?
-Allah ve Rasulü daha iyi bilir.”Yevmü’nnahr (kurban kesme günü) değil midir?”-Evet yevmünahr’dır. Bu diyalogdan sonra Rasulüllah sahabelere dönerek “Şu halde iyi bilin ki; bu şehrinizde, bu beldenizde, bu gününüzün mukaddes (haram) olduğu gibi birbirinize kanlarınızı dökmek, mallarınızı haksız yere olmak, namuslarınızı kirletmek de haramdır, her türlü saldırıdan masumdur. Muhakkak ki, siz Rabbinize kavuşacaksınız, o zaman bütün bu işlerden sorulacaksınız. Ey İnsanlar! Aklınızı başınıza alında benden sonra birbirinizin boynunu vuracak şekilde dalAlete, vahşete düşerek cahiliye devrine dönmeyin. Ey insanlar! Bu nasihatlerime kulak verip bunları burada hazır bulunanlarınız burada bulunmayanlara tebliğ etsin. Olabilir ki, kendisine tebliği edilen kimse burada bulunup işiten bir kısım kimseden daha iyi anlayıp bellemiş olur” ardından Rasulüllah iki kez:”- Tebliğ ettim mi?” buyurdu.Sahabüler:-Evet ettin, deyince O;”Şahit ol ya Rab!” dedi ve tekrar hatırlattı: “Burada bulunanlar bulunmayanlara tebliğ etsin. “
Rasulüllah Mina’daki bu hutbesinden sonra kurban kesim yerine gelerek önceden hazırlanan yüz devenin altmış üçünü bizzat kendi kurban etti diğerlerini de Hz. Ali kestikten sonra her deveden birer parça et alınarak pişirilip yenildi. Daha sonra traş olan Hz. Peygamber ihramdan çıktı ve Kabe’yi tavaf etti. Öğle namazını da orada kıldıktan sonra Zemzem suyunun yanına gitti ve kendisine sunulan bir bardak suyu içtikten sonra tekrar Mina’ya döndü. Rasulüllah Mina’da geçirdiği teşrik günlerinde şeytan taşlama görevini yerine getirmiş, bu arada çevresinde bulunan insanlara hutbeler irad buyurmuştu.
“Allah’ın yardımı ve fetih geldiği ve insanların dalga dalga Allah’ın dirine girdiklerini gördüğün zaman Rabbini överek tesbih et. O’ndan mağfiret dile. Çünkü o tevbeleri çok kabul edendir” (en-Nasr, 110/1-3) mealindeki Nasr suresinin nAzil olduğunu duyan Müslümanlara, hem yeni nAzil olan bu sureyi okumuş hem de kendilerine nasihat ettiği hutbelerinden birini irad buyurmuştur. Bu hutbesinde de yine Müslümanların mal, can, namus emniyetinden bahseden Rasulüllah insan haklarının temelini oluşturan bu üç hakkı tekrar tekrar ümmetine hatırlatmıştı. Değişik yer ve zamanda irade edilen bu hutbeler, tek bir hutbe şeklinde bütünleştirilmiştir.
Hutbenin toplum hayatına getirdiği prensipler:
İncelendiği zaman Veda Hutbe’sinde Peygamber (s.a.s)’in başlıca şu noktalara değindiği görülür:
1- Her işte daima Allah’a hamd-ü sena etmek gerekir.
2- Nefis, insanı her zaman şerre yöneltmek ister. Bu sebeple nefislerin şer-inden de Allah’a sığınmak lAzımdır.
3- Can, mal ve ırz kutsaldır. Yaşama hakkı tabii bir haktır. Irz, şeref, haysiyet, hürriyet ve mülkiyet saldırıdan korunmuş haklardır.
4- Cahiliye gelenekleri kaldırılmıştır. İnsanlar alışa geldikleri kötü şeyleri körü körüne yapmaktan vazgeçmelidirler.
5- Faiz haramdır.
6-Kan davası gütmek haramdır.
7- EmAnetler yerlerine verilmelidir. EmAnete hıyanet
edilmemelidir.
8- Küçük büyük önemli-önemsiz her işte şeytana uymaktan sakınılmalıdır.
9- Kadınların ve erkeklerin karşılıklı hak, vazife ve sorumlulukları vardır. Kadınlara nezAketle davranılacaktır.
10- Hem kadın hem de erkekler zinadan şiddetle kaçınacaklardır.
11- Köle ve hizmetçilere iyi davranılacaktır.
12- Bütün Müslümanlar kardeştir. Her türlü sınıf farkları ve ayrıcalıklar kaldırılmıştır. Üstünlük fazilet iledir.
13- Zulümden sakınmak gerekir, halkın malı haksız yere yenemez, birine ait bir şey sahibinin izni olmadıkça başkası için helAl olmaz.
14- Müslümanlar birbirleriyle savaşmaktan sakınacaklardır.
15- Allah’ın KitAb’ına ve Peygamber’in sünnetine uyanlar asla sapıklığa düşmezler.
16- İslAm sadeliğinden ayrılmamak, aşırılıklara sapmamak gerekir.
17-Hak TeAlA’ya ibadet olunacak; beş vakit namaz kılınacak, oruç ayında oruç tutulacak, Hz. Peygamber’in tavsiyelerine uyulacaktır. Bunları hakkıyla yerine getirenlerin mükAfatı cennettir.


 

mavigezegen

New member
Katılım
14 Tem 2009
Mesajlar
243
Tepkime puanı
169
Puanları
0
Veda Hutbesi ile ilgili 3 farklı durum söz konusu.

Bunlardan biri: Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur'andır.

Diğeri: Size iki emânet bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. Bu emânetler, Allah'ın kitabı Kur'ân ve O'nun Peygamberinin sünnetidir.

Şiilerde: Size Kuran'ı ve aile halkımı (ehli beyt) bırakıyorum.

şeklindedir.

On binlerce kişinin dinlediği veda hutbesi 3 neden farklı şekildedir?
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Veda Hutbesi ile ilgili 3 farklı durum söz konusu.

Bunlardan biri: Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur'andır.

Diğeri: Size iki emânet bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. Bu emânetler, Allah'ın kitabı Kur'ân ve O'nun Peygamberinin sünnetidir.

Şiilerde: Size Kuran'ı ve aile halkımı (ehli beyt) bırakıyorum.

şeklindedir.

On binlerce kişinin dinlediği veda hutbesi 3 neden farklı şekildedir?

Sizce nedendir?..
 

mavigezegen

New member
Katılım
14 Tem 2009
Mesajlar
243
Tepkime puanı
169
Puanları
0

Sizce nedendir?..

Herkes işine geldiği gibi değiştirmiş hutbeyi de ondan diye düşünüyorum.
Ehli sünnet mezhepleri, sünneti eklemiş, şiiler ehli beyti eklemiş, bu ikisi dışındakiler de yalnız Kuran demiş.

Mesele bu değil aslında gerçek doğrusu hangisi?

İşin ilginç yanı bunları nakledenler sözüne güvenilen (!) kişiler.

Sünnet diyeni Muvatta rivayet etmiş.
Ehlibeyt diyeni Müslim, Hanbel ve Darimi rivayet etmiş.
Sadece Kuran diyeni Müslim, İbn Mace, Ebu Davut rivayet etmiş.

İşin daha da ilginç yanı Müslim, hem ehli beyt demiş, hem de sadece Kuran demiş. Kendisi bile emin değil hangisi olduğundan.

Peki sizce nedendir?
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Her şey olabilir. Bence her halukarda da sorun yok.

Yanlız Kur'an deseniz, Kur'an da diyor ki, Peygambere uyun. Ehli Beyt deseniz, Ehli Beyt de Rasulü bilir O'na uyardı. Yani bu tür farklılıklardan hayr uman hayr, şer uman şer bulur...
 

ibrahim571632

New member
Katılım
3 Tem 2007
Mesajlar
705
Tepkime puanı
756
Puanları
0
Konum
Mersin
Herkes işine geldiği gibi değiştirmiş hutbeyi de ondan diye düşünüyorum.
Ehli sünnet mezhepleri, sünneti eklemiş, şiiler ehli beyti eklemiş, bu ikisi dışındakiler de yalnız Kuran demiş.

Mesele bu değil aslında gerçek doğrusu hangisi?

İşin ilginç yanı bunları nakledenler sözüne güvenilen (!) kişiler.

Sünnet diyeni Muvatta rivayet etmiş.
Ehlibeyt diyeni Müslim, Hanbel ve Darimi rivayet etmiş.
Sadece Kuran diyeni Müslim, İbn Mace, Ebu Davut rivayet etmiş.

İşin daha da ilginç yanı Müslim, hem ehli beyt demiş, hem de sadece Kuran demiş. Kendisi bile emin değil hangisi olduğundan.

Peki sizce nedendir?

En doğrusunu tabiki Yüce Allah bilir.Önemli olan hepsinin Kur'an'da ittifak etmeleridir.Zira Kur'an'a hakkıyla sarılan ne Peygamber Aleyhiselama sırt dönmüş olur ne de Ehli Beytine..

Siz Bütün iyiliklerin emredicisi,tüm kötülüklerin nehyedicisi,Dinin esası ve Allahın Kelamı dururken neden teferruatta boğuluyorsunuz??
 

mavigezegen

New member
Katılım
14 Tem 2009
Mesajlar
243
Tepkime puanı
169
Puanları
0
Her şey olabilir. Bence her halukarda da sorun yok.

Yanlız Kur'an deseniz, Kur'an da diyor ki, Peygambere uyun. Ehli Beyt deseniz, Ehli Beyt de Rasulü bilir O'na uyardı. Yani bu tür farklılıklardan hayr uman hayr, şer uman şer bulur...

O zaman şöyle diyebilir miyiz?
3'ü de doğrudur, bu 3'ünden herhangi birini kabul etmemiz ve ona göre hareket etmemizde sorun yoktur.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
O zaman şöyle diyebilir miyiz?
3'ü de doğrudur, bu 3'ünden herhangi birini kabul etmemiz ve ona göre hareket etmemizde sorun yoktur.

Ben dediğiniz şekilde değerlendirmekte rahmet görüyorum. Tabii ki sözün lafzı ile değil ruhu ile hareket etmek kaydı ile.
 

ibrahim571632

New member
Katılım
3 Tem 2007
Mesajlar
705
Tepkime puanı
756
Puanları
0
Konum
Mersin
:)
Teferruattan kasdınız nedir?
Bunu ben söylesem acaba nasıl anlaşılırdım :)


Teferruatın lugat manası malumunuzdur.Ayrıntılar desek daha açık olur.Şahsınıza bir hakaret içermez.Haşa kastımızda bu değildir sevgili kardeşim.
Bir doktor size reçete yazsa dikkatinizi ilaçların adına mı yöneltirsiniz faydalarına mı?
Peygamber Aleyhiselam reçeteyi sunmuş ve başına Kur'an'ı koymuş.İnanın ikinciye,üçüncüye,dördüncüye hatta ve hatta olsa binbeşyüzüncüye kadar sıralansa hikmetini sorgulamam ama bilirimki başında Kur'an varsa o reçetedeki ilacın sırası milyonlara kadar uzar.Çünkü Kur'an Ümmül Kitaptır.Ne ararsanız Allahın izni ile orada bulursunuz.Yeterki doğru yere bakmayı Allah nasibetsin.
Teferruattan kastım budur.Yanlış anlaşılmışsam özür dilerim.
 
Son düzenleme:

mavigezegen

New member
Katılım
14 Tem 2009
Mesajlar
243
Tepkime puanı
169
Puanları
0
Ben dediğiniz şekilde değerlendirmekte rahmet görüyorum. Tabii ki sözün lafzı ile değil ruhu ile hareket etmek kaydı ile.

Bu noktada hemfikiriz.

Peki öyleyse sadece Kuran'ı izleyen birine hadisleri/sünneti kabul etmiyor diye mürted sıfatını yakıştırmamak gerek öyle değil mi?

Şiileri de ehli sünnet değil diye dışlamamak gerek öyle değil mi?

Hak mezhepin ehli sünnet olduğunu söyleyip kendi mezheplerini üstün görmemeleri gerek değil mi?
 

ibrahim571632

New member
Katılım
3 Tem 2007
Mesajlar
705
Tepkime puanı
756
Puanları
0
Konum
Mersin
Bu noktada hemfikiriz.

Peki öyleyse sadece Kuran'ı izleyen birine hadisleri/sünneti kabul etmiyor diye mürted sıfatını yakıştırmamak gerek öyle değil mi?

Şiileri de ehli sünnet değil diye dışlamamak gerek öyle değil mi?

Hak mezhepin ehli sünnet olduğunu söyleyip kendi mezheplerini üstün görmemeleri gerek değil mi?

Kur'anı izleyen nasıl olurda Sünneti/Hadisleri kabul etmez yada nasıl mezhebini diğerlerinin üzerinde görür??
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Bu noktada hemfikiriz.

Peki öyleyse sadece Kuran'ı izleyen birine hadisleri/sünneti kabul etmiyor diye mürted sıfatını yakıştırmamak gerek öyle değil mi?

Şiileri de ehli sünnet değil diye dışlamamak gerek öyle değil mi?

Hak mezhepin ehli sünnet olduğunu söyleyip kendi mezheplerini üstün görmemeleri gerek değil mi?


Bakın, hani dedik ya, sözün sadece lafzı değil, ruhunu anlamak kaydı ile.

Sadece Kur'an ı izleyen biri, Kur'an ın emrine uyacak ise, Kur'an Rasulullah (sav) a "uyun" diye emrediyor. Artık hadisi sünneti kabul etmemek diye bir şey olabilir mi? Siz şunu söyleyebilirsiniz ki, bir ihtiyat diye çok görülmez, ki bu şudur: "Bazı kaynakların türlü sebeplerle bazı hadislerdeki tahrifatları/uydurmaları nedeniyle hadis ve sünnetlere azami dikkatle bakıyorum" Kabul etmemek ile haklı sebeplerle ihtiyatla yaklaşmak ayrı şeylerdir.

Şiilere gelince, sadece Şiiler değil, kim olursa olsun, Kur'an ahkamından, Hadis ve Sünnetten kim bir takım reddiyeler/tahrifatlar yapıyor, kim Alllah (cc) a ve Rasülüne iftira atıyor ise durumu bozuktur, yolu yanlıştır, delalettedir, yapılacak bir şey yok...

Ehli Sünnetin kapsadığı alanı dikkatle incelerseniz çok geniş bir perspektif olduğunu görürsünüz. Ehli Sünnet itikadı önemlidir, Ehli Sünnet olmak değil. Kişi istediği kadar Ehli Sünnet im desin, itikadı, imanı, ameli değilse ne çıkar.
 

mavigezegen

New member
Katılım
14 Tem 2009
Mesajlar
243
Tepkime puanı
169
Puanları
0
Siz şunu söyleyebilirsiniz ki, bir ihtiyat diye çok görülmez, ki bu şudur: "Bazı kaynakların türlü sebeplerle bazı hadislerdeki tahrifatları/uydurmaları nedeniyle hadis ve sünnetlere azami dikkatle bakıyorum"

Ben de tam bunu söylüyorum. Bunun için de nedenlerim var.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Alıntı:
bekir Nickli Üyeden Alıntı
Siz şunu söyleyebilirsiniz ki, bir ihtiyat diye çok görülmez, ki bu şudur: "Bazı kaynakların türlü sebeplerle bazı hadislerdeki tahrifatları/uydurmaları nedeniyle hadis ve sünnetlere azami dikkatle bakıyorum"


Ben de tam bunu söylüyorum. Bunun için de nedenlerim var.

Olabilir. Hadis ve sünnetleri tahrif etmeye yönelik çok çalışmalar ve gayretler vardır, sebebi malumdur. Keza, artık bilinen ve tesbit edilen bir vakadır ki, bazı ülkelerde tahrif edilmiş Kur'an baskıları da dağıtılmaktadır.

Bu davranışların hiç birisi ne Kur'an a ne de Hadis ve sünnetlere kalıcı zarar verememektedir.

Her şey Allah'ın hükmüyledir...
 

mavigezegen

New member
Katılım
14 Tem 2009
Mesajlar
243
Tepkime puanı
169
Puanları
0
Allah'ın hükmü herşeyin üstündedir. Bunun için de hakkı, doğruyu arama ve araştırma gayreti içinde olacağım her zaman. Zaman zaman uç fikirlerde de olsam. Tek gayem hak olan doğruya ulaşmak ve en başta tabiki Allah rızası.
Kuran'dan başka hiçbir söze hiç bir zaman körü körüne inanmam. Doğru olduğuna emin olduktan sonra ancak başka sözleri de tastiklerim.

Çünkü Kuran der ki:
Ey iman edenler, 'Raina-Bizi güt' demeyin. 'Unzurna-Bizi gözet' deyin ve dinleyin. Kafirler için acı bir azab vardır.

İman eden bir insan koyun gibi güdülmeyi kendisine yakıştırmamalı.

Bu nedenle araştırmalı, öğrenmeli, Allah'ın kendisine verdiği nimetleri (akıl, irade, düşünebilme yeteneği, vs.) kullanmalı. Yoksa koyun gibi güdülür. Birileri söyler diğerleri de sorgusuz sualsiz tastikler.

Allah, kendi varlığına inanılması için bile kitapta sayısız örnekler vermekte ve insanların bunları düşünerek akletmesi gerektiğini vurgular.

Hadis ve sünnetler de yüzyıllar boyunca siyasi çevrelerce kullanılmış ve fütursuzca hadisler uydurarak Peygamberimize bunları yakıştırmaya çalışmışlardır. Allah'ın bizi güt demeyin ayeti ortada iken düşünmeyen, akletmeyen insanlar dinleri konusunda raina-bizi güt diyerek bu hadis ve sünnetleri dinlerine ilave etmişlerdir.

Oysa peygamberimiz iyi ve güzel olmayanı ümmeti için istemez.

Uydurma olduğundan şüphe duymadığım birkaç hadisi sizlerle paylaşmak istiyorum:

"Bir grup maymun zina yapan bir maymunu yakalamış ve taşlama cezasını uyguluyorlardı. Onları bu haklı işte desteklemek için ben de taş atarak yardım ettim." (Buhari)

"Peygamberin ayak üstünde işediğini gördüm." (Buhari, Hanbel)

"Peygamber hiç bir vakit ayak üstünde işemedi." (Hanbel)

"Peygamber 30 erkeğin cinsel gücüne sahipti." (Buhari)

"Sol elinizle yemeyiniz, içmeyiniz; çünkü şeytan sol eliyle yer içer." (Hanbel)

"Liderler mutlaka Kureyş kabilesinden seçilmelidir." (Buhari)

Bunların yanında çelişkili hadisler de var. Yani birbirlerinin zıttı hadisler.
Bir örnek vermek gerekirse:

"Allah'ın elçileri arasında ayrım yapmayınız, ben Yunus peygamberden bile üstün değilim." (Buhari, Hanbel)

"Ben Ademoğullarının efendisiyim." (Hanbel)


Bu hadisler sahih olduğu söylenen hadislerin içindedir. Yaklaşık 200 bin kişinin dinlediği söylenen Veda Hutbesi bile günümüze 3 farklı şekilde gelebilmiştir. Bunu bile değiştirebilme cesaretini gösterebilmişlerdir.
Kaldı ki rivayetler yolu ile gelen hadislerin uydurularak ya da değiştirilerek geldiğini söylemek hiç de yanlış olmasa gerek.

Bütün bunlardan ötürü Kuran'ı en başa koyup hükmü orada aramak ve hadis/sünnetleri de Kuran ışığında yorumlamak gerekir. Tüm insanlara rahmet olarak gönderilmiş olan Peygamberimizi de bu uydurma hadislerden tenzih etmemiz gerekir.

Kuran bizim rehberimizdir, Peygamberimiz de bu rehbere uymamızı istemiştir.
Allah hepimizi Peygamberimizin yoluna, Kuran yoluna iletsin.

Bir sürçül ihsan ettiysem affola. Selametle.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Allah'ın hükmü herşeyin üstündedir. Bunun için de hakkı, doğruyu arama ve araştırma gayreti içinde olacağım her zaman. Zaman zaman uç fikirlerde de olsam. Tek gayem hak olan doğruya ulaşmak ve en başta tabiki Allah rızası.
Kuran'dan başka hiçbir söze hiç bir zaman körü körüne inanmam. Doğru olduğuna emin olduktan sonra ancak başka sözleri de tastiklerim.

Çünkü Kuran der ki:
Ey iman edenler, 'Raina-Bizi güt' demeyin. 'Unzurna-Bizi gözet' deyin ve dinleyin. Kafirler için acı bir azab vardır.

İman eden bir insan koyun gibi güdülmeyi kendisine yakıştırmamalı.

Bu nedenle araştırmalı, öğrenmeli, Allah'ın kendisine verdiği nimetleri (akıl, irade, düşünebilme yeteneği, vs.) kullanmalı. Yoksa koyun gibi güdülür. Birileri söyler diğerleri de sorgusuz sualsiz tastikler.

Allah, kendi varlığına inanılması için bile kitapta sayısız örnekler vermekte ve insanların bunları düşünerek akletmesi gerektiğini vurgular.



Gayretleriniz inşaallah sizi rahmete ulaştırır. Ancak Bakara suresi 104. ayetini bu şekilde tevil etmek ne kadar yakışır/doğrudur, maalesef çok şüphelidir.

Ayetin tefsirini okumanızı tavsiye ederim.

Tefsir der ki:

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Ey iman şerefiyle şereflenmiş olanlar "râinâ" demeyiniz de "unzurnâ" deyiniz, ve kulak veriniz, dinleyiniz! râinâ "bize mürâat et" demektir. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Mürâât: Müfâale babından ra'y ve riayette mübalağa veya müşareket ifade eder. Ra'y ve riayet, bir kimsenin, başkasının işlerini çekip çevirmesi, yönetip tedbir etmesi, onun lehine olacak şeyleri tedarik edip, ona fayda sağlaması ve korunmasına özen göstermesi demektir ki, hayvanat hakkında gütmek, insanlar hakkında da siyaset adı verilen yönetmek anlamına gelir. Nitekim siyaset ilmine, "ilmü'r-riaye" yani yönetim ilmi adı da verilir. Mürâât da, riayet de mübalağa veya karşılıklı riayet demek olur. Bir insanın haline müraat etmek, ne yapacağını, halinin nereye varacağını gözetmek, murâkabe etmek, saygı ile dikkate almak mânâsına da gelir ki, bizim dilimizde riayet bu anlamda kullanılır. Başlangıçta Peygamber Efendimiz tarafından bir şey tebliğ ve tâlim buyurulduğu zaman, ara sıra müslümanlardan bazıları yani "Bize riayet et ey Allah'ın resulü." derlerdi ve bununla "Bizi gözet, acele etme, müsaade buyur ki anlayalım." demek isterlerdi. Cenab-ı Allah, böyle demeyi, bu "râinâ" tabirini kullanmayı yasaklayarak demeyiniz, bu tabiri kullanmayınız da "unzurnâ" bize bak, bizi gözet, deyiniz ve söze de iyi kulak veriniz, dikkatle dinleyiniz, iyi belleyip akılda tutunuz, buyuruyor ki, bunda çok ince ve mühim bir edep öğretimi vardır. Gerek ilim öğrenmede, gerek diğer nasihat ve tâlimatları anlama hususlarında Resulullah ile ümmeti arasındaki sosyal durumu ve buna göre İslâm'daki velayet-i âmme (genel velayet) ilişkisinin özünü ve hakikatini ve resmiyetteki teşrifât (protokol)ın asıl mahiyetini de ifade etmektedir. demeyiniz. Acaba niçin? [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Birincisi: Yahudiler arasında birbirlerine sövmek için kullandıkları meşhur bir kelime vardı, "râînâ" derlerdi, bu tabir Arapça "bizim çoban" demek olduğu gibi, İbrânî ve Süryanî dillerinde "dinle a dinlenmeyesi, dinle a sözü dinlenmez herif!" gibi hakaret ve alaya alma mânâsı ifade eden bir kelimeymiş. Müslümanların Hz. Peygamber'e karşı böyle diye hitap etmelerini, yahudiler fırsat bilerek ve kendi dillerindeki kelimesini andıracak şekilde ağızlarını eğerek, bükerek, sövmek ve hakaret kastiyle "râînâ" demeye başlamışlardı. Sa'd b. Muaz hazretleri, bunu işitmiş, "Ey Allah'ın düşmanları, lanet olsun size, vallahi hanginizin, Resulullah'a karşı bunu söylediğini bir daha işitirsem boynunu vururum." demiş, onlar da buna karşı "Siz böyle söylemiyor musunuz?" diye kaçamak bir cevap vermişlerdi. Bunun üzerine işte bu âyetin inmiş olduğu rivayet edilmiştir. Nisa Sûresi'nde "Yahudilerden bir kısmı kelimeleri yerlerinden değiştirerek, dillerini eğerek, bükerek ve dine saldırarak, peygambere karşı da, "işittik ve isyan ettik, dinle ey dinlenmez olası, râinâ, derler". (Nisa, 4/46) âyeti bu hadiseyi açıkça göstermektedir. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]İkincisi: emri, ahmaklık ve kabalık mânâsına "ruûnet" masdarından sıfatına da lafız olarak benzer bir kelimedir. Bundan dolayı da bir çirkin cinâs vardır. Bu ise edebe aykırıdır. Her iki sebeple nehiy, kelimenin çirkin olan ikinci bir anlamından dolayı sırf lafzî anlamda bir edebe dayanmaktadır. Riayetle nazaret arasındaki mânâ farkından dolayı değildir. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Üçüncüsü: "Mürâât" riayetten müfâale vezninde olduğu ve iki kişi arasında müşareket ifade ettiği için, taraflar arasında müsâvat, yani eşitlik var zannettirir. Bunu söyleyenler, sanki, "Sen bize riayet et, sözümüze kulak ver ki, biz de sana riayet edelim, biz de senin sözünü dinleyelim." demiş gibi olurlar. Böylece Resulullah'dan karşılıklı bir riâyet ve gözetim talep etmiş olurlar. Halbuki Resulullah ile ümmet arasındaki ilişki, öğretmen ile öğrenci, usta ile çırak, yöneticiler ile halk arasındaki karşılıklı taahhütlere ve nisbeten eşit şartlara dayalı bir ilişki değildir. O ilişkiyi karşılıklı şartlara dayalı böyle sosyal ilişkiler cinsinden bir ilişki sanmak, peygamberlik makamının kadrini ve kıymetini bilmemek, ayrıca toplum hayatının değişmez, zararlı ve terakkiye engel birtakım esaslara dayandığını zannetmek demek olur. Nitekim "Sen onların heva ve heveslerine uyma!" (Maide, 5/48) ve "Sakın o Resulü, kendi aranızda birbirinizi çağırdığınız gibi çağırmayın!" (Nûr, 24/63) buyurulmuştur. Şu halde imandan sonra müminlerin sosyal durumlarını belirlemenin ve kendilerini imanın hedeflediği maksatlara ve başarılı işlere, güzel hizmetlere sevkedecek bir öndere uymanın en mühim vazifeleri olduğu; fakat bunu mürâât mânâsıyle değil, nezâret mânâsıyle alıp, ona göre güzel sosyal edep ve terbiye kuralları altında takip edip gerçekleştirmek gerektiği beyan buyurulmuştur. Demek ki, Resulullah'a ait olan vazife mürâat değil, nazârettir. Mürâatın ise onun ümmetine düşen bir vazife olması gerekir. Bunun için ümmet, lafzî ve manevi her türlü kötü vehme düşmekten sakınmak için "râinâ" dememeli, "unzurnâ" demelidir: Öğretilen ilme, tebliğ olunan hükümlere, emirlere ve yasaklara iyi kulak verip dinlemelidir. Nezâret eden de nezâret görevinin gereklerini iyi bilmeli, ona da ümmet tarafından bu vazife ihtar olunacağı zaman, "bizi gözet" diye ihtar edilmelidir. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Dördüncüsü: Mürââtın aslı olan ra'y ve riayette hayvanî bir gözetme anlamı vardır. Nazâret ise katıksız bir insanî kavramdır. Şu halde müslüman ümmeti, hayvanî kavramlardan uzak durmalı ve sakınmalı, insanî kavramları kabul edip, uygulamalıdır. Bunu yapmak da ümmetin kabiliyetine bağlıdır. Nitekim "Siz nasıl olursanız öyle yönetilirsiniz." buyurulmuştur. Âyetten çıkan sonuca göre; söz konusu nazâreti talep etmek ve söz dinlemek ümmetin görevidir. Müminler başıboş, terkedilmiş, nazâretsiz bırakılmaya razı olmamalı, kendilerine nazaret edecek bir başkana, bir imama tabi olmalıdır. Bu suretle bir ümmet teşkil etmeliler, fakat "râinâ" diye müraat isteğinde bulunmamalılar, kendilerinin sürü yerine konulmasına razı olmamalılar. Aslında âyet mutlak anlamda olduğu için, hem Asr-ı saadet'e, hem de bütün asırlara şamil olan bir hüküm taşır. Ümmetin bizzat Resulullah'a karşı "unzurnâ" demeye izinli, hatta görevli ve mecbur olduğuna bakılırsa, bu hak veya vazifenin diğer yöneticilere karşı uygulanması öncelikle istenmekte demektir. Bu mesele akâid kitaplarında imamet bahsi adıyle ve farz-ı kifaye olmak üzere söz konusu edilmiştir.
[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Görülüyor ki, müminlere imandan sonra ilk emir bu oluyor. Bu hitabın önemi İbrahim kıssasında daha genişçe açıklanacaktır. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Ey müminler, görüyorsunuz ya, "râinâ" demeyiniz, "unzurnâ" deyiniz ve iyi dinleyiniz, itaat ediniz, yoksa kâfirlere elemli bir azap vardır. [/FONT]
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan

Hadis ve sünnetler de yüzyıllar boyunca siyasi çevrelerce kullanılmış ve fütursuzca hadisler uydurarak Peygamberimize bunları yakıştırmaya çalışmışlardır. Allah'ın bizi güt demeyin ayeti ortada iken düşünmeyen, akletmeyen insanlar dinleri konusunda raina-bizi güt diyerek bu hadis ve sünnetleri dinlerine ilave etmişlerdir.

Oysa peygamberimiz iyi ve güzel olmayanı ümmeti için istemez.

Uydurma olduğundan şüphe duymadığım birkaç hadisi sizlerle paylaşmak istiyorum:

"Bir grup maymun zina yapan bir maymunu yakalamış ve taşlama cezasını uyguluyorlardı. Onları bu haklı işte desteklemek için ben de taş atarak yardım ettim." (Buhari)

"Peygamberin ayak üstünde işediğini gördüm." (Buhari, Hanbel)

"Peygamber hiç bir vakit ayak üstünde işemedi." (Hanbel)

"Peygamber 30 erkeğin cinsel gücüne sahipti." (Buhari)

"Sol elinizle yemeyiniz, içmeyiniz; çünkü şeytan sol eliyle yer içer." (Hanbel)

"Liderler mutlaka Kureyş kabilesinden seçilmelidir." (Buhari)

Bunların yanında çelişkili hadisler de var. Yani birbirlerinin zıttı hadisler.
Bir örnek vermek gerekirse:

"Allah'ın elçileri arasında ayrım yapmayınız, ben Yunus peygamberden bile üstün değilim." (Buhari, Hanbel)

"Ben Ademoğullarının efendisiyim." (Hanbel)


Bu hadisler sahih olduğu söylenen hadislerin içindedir. Yaklaşık 200 bin kişinin dinlediği söylenen Veda Hutbesi bile günümüze 3 farklı şekilde gelebilmiştir. Bunu bile değiştirebilme cesaretini gösterebilmişlerdir.
Kaldı ki rivayetler yolu ile gelen hadislerin uydurularak ya da değiştirilerek geldiğini söylemek hiç de yanlış olmasa gerek.

Bütün bunlardan ötürü Kuran'ı en başa koyup hükmü orada aramak ve hadis/sünnetleri de Kuran ışığında yorumlamak gerekir. Tüm insanlara rahmet olarak gönderilmiş olan Peygamberimizi de bu uydurma hadislerden tenzih etmemiz gerekir.

Kuran bizim rehberimizdir, Peygamberimiz de bu rehbere uymamızı istemiştir.
Allah hepimizi Peygamberimizin yoluna, Kuran yoluna iletsin.

Bir sürçül ihsan ettiysem affola. Selametle.


Size tavsiye ederim ki, hakkında şüphe duyduğunuz ve anlamakta zorlandığınız hadisleri açıklamalı Kütübü Sitte (Prof. İbrahim Canan iyi bir kaynak) veya Riyazüs Salihin de araştırın ve muhakkak açıklamalarını okuyun. Eksik/yetersiz/ticari amaçla törpülenmiş kaynaklar da sizin hadislere bakışınızı oldukça etkilediği görülmekte...
 
Üst Alt