MUHAMMED ALİ ADEM
(İNSAN-I KAMİL)
Tanrı, “Ruhumu insana üfürdüm” (Sad, 72)
sözü ile insanın üstünlüğünü açıklamıştır. Tanrı’nın Zâti Nuru olan ve O’nun başta bilim olmak üzere, bütün güzel nitelikleri ile vasıflanmış olan Ruh, bu hakla maddi ve Mânevi bütün nesnelerden üstün olacaktır. Ayrıca Ruhta, düşünme ve icat etme -yaratma- niteliği de bulunduğundan, Tanrı ona Halifem, Elçim, Nebim, Velim ve Varisim demiştir. İnsan bedeni de diğer nesnelerden daha güzel ve mükemmel yaratılmıştır. Nesneler içinde dik durma hakkı insana tanınmıştır.
İnsanın dik duruşu, Ona âlemlerin ve içindeki maddi Mânevi nesnelerin başkanı ve tasarruf edicisi, yöneticisi olanaklarını vermiştir. Şekl-i insan ve insanın yüzünde bulunan Tanrı’nın hikmetleri ve sırları, Onun üstün olduğunu gösterir. İnsan dik durduğu zaman Arap harfleri ile Elif (A), rüku ettiği (yatay) zaman dal (D), secde ettiği (ters dönüş) zaman Mim (M) harfi şekillerini alır. Bu harfler sırası ile yan yana geldiğinde “ÂDEM” kelimesi çıkar. İlk insana Âdem adının verilmesi bu hikmet ve nedendendir. Ayrıca insan secde ettiğinde Arapça harflerle “MUHAMMED” kelimesini yazar. Muhammed, Tanrı tarafından öğülmüş anlamınadır. Son Peygamberin bu adla adlanması da, Onun yüceliğini ve Peygamberliğini gösterir. Her Peygamber gibi son Peygamberin de adı özeldir. Ve kendilerinden önce hiçbir kişi o adlarla adlanmamıştır. Muhammed, İsa, Musa, İbrahim, Nuh, Âdem, Dâvud, Yahya, Zekeriya, İshak, Yakub, İsmail, Harun, Lut, Hud, İdris, Şit, Âdem ve benzeri bu kişilerden önce hiçbir kişi bu adları almamıştır. İnsanlık tarihi bunun tanığıdır. Bu gerçek, adı geçen kutsal kişilerin, Tanrı tarafından istıfa edilmiş -seçilmiş- olduğunu gösterir. Peygamberler ve Tanrı dostu Veliler, Tanrı’nın kelimeleridir. Ruhun bir adı da ” Tanrı kelimi" dir. Hz. Muhammed, Güneş gibi Tanrı’nın en büyük belirtisi, Ruhların babası “Eb-i Mukaddes” olması yönünden de “Cevâmiül kelim - kelimelerin toplamı”- adını almıştır. Tanrı dostları Veliler içinde ise, adı özel olan tek Veli, Hazret-i Muhammed’in amcası oğlu Hazret-i Ali’nin adıdır. Kendisinden evvel hiçbir kişi Ali adını almamıştır. Bu nedenle O en büyük Tanrı Velisine, Şâh-i Velâyet, Veliyullah ve Keremallahü Vechehu – Tanrı yüzünü tekrim etti - denilmiştir.
Çocuk -cenin-, anasının karnında secde şeklinde, elleri kulaklarında, dizleri karnına çekik bir halde durur. Başı aşağı, ayakları yumuk bir şekilde Arapça harflerle Muhammed kelimesi şeklini çizer. Bu ise, Tanrı’nın insana, Muhammed –öğülmüş- adını vermiş olduğunu gösterir. Secdede insan Muhammed kelimesini çizer. Şairin,
“Yokluğumla aşikârım, Ehl-i Beyte âidim,
Secdemin şeklindeki ismi Muhammed şahidim”
beyti bu gerçeği yansıtmaktadır.
Ve şu iki dize ile de II.Mahmut'un kız kardeşi Mevlevi Dervişi Adile Sultan Peygamberimiz Cenab-ı Mustafa'yı(S.A.V) ve Pâk Ehlibeyti'ni ne güzel tanımış ve sevgisini ifade etmiştir:
''Esselatuvesselam ey Nuru Zatı KİBRİYA
Esselatuvesselam ey Ehli Beyti MUSTAFA''
Namazın şekillerinin en önemlisi secdedir. Namaz üç şekilden ibarettir. Buna kıyam –ayakta duruş-, Rüku –yatay durma-, sücut-ters dönme- denir. Bu ibadeti yapan insan bütün bitkilerin, bütün hayvanların ve bütün insanların tümünün birden ibadetini yapmış olur. Bu nedenle namaz, büyük ibadet olmuştur. Tanrı bu büyük kazancı sadece insana vermiştir. Ancak bu ibadet, Tanrı’ya tam inançla ve son Peygamber Muhammed A.S’ın yaptığı gibi yapılacaktır. Tanrı’ya dua -yalvarma- anlamına olan namaz, insanı fuhuştan ve kötülükten uzaklaştırır.
“İnnesselate tenha anil fehşâi vel münker - Namaz insanı fuhuş ve kötülüklerden alıkor” (Ankebut, 45)
Âyeti ile bu durum açıklanmıştır. Namaz, iyice temizlenmeden kılınmaz. Tanrı’nın huzuruna temiz bir beden ve tam inançla duran bir kul, Tanrı’nın maddi Mânevi lütfuna uğrar. Namaz kılanın bedeni ve kalbi temiz olur. Temizlik, bedeni ve Ruhu sıhhata kavuşturur. Ayrıca namaz harekettir. Günde beş vakit namaz kılan hareketli ve canlı olur. O insanda tembellik, uyuşukluk olmaz.
İnançla tutulan oruç da Tanrı’ya ibadettir. Oruç nefsi –kötü arzuları- kırar, insanı iradeli ve azimli yapar. Kalbi ve şuuru, sindirim organlarının yaptığı tazyikten bir zaman için uzak tutup dinlendirir. Ayrıca kan dolaşımı ve sinir sistemi üzerinde olumlu etki yapar. İnsanı kötü duyguları ile mücadeleye alıştırır. Açlığın çetinliğini duyurup, insanın ruhunda ve kalbindeki gizli bulunan insaf ve acıma duygularını tahrik eder. Yoksul insanlara acındırır, yoksulluğun zor olduğunu gösterir, yoksul insanlara yardım edilmesi gereğini duyurur. Herkesin insan bilinmesine ve onlara sempati duyulmasına sebep olur. Ancak, bütün güzel ibadetler gibi bu çok önemli iki ibadet de –namaz ve oruç- gerçek bir inançla, sadece Tanrı’nın rızası ve sevgisi kazanılmak için yapılmalıdır. İbadetler kulluk görevidir. İnsanın, Tanrı’sı ile arasında bir sırdır. İbadetleri desinler, görsünler diye yapmamak, elden geldiğince gizli yapmak lâzımdır. Tanrı gizli ibadeti sever. Onun için Hazret-i Muhammed farz ibadetleri dışında, insanları gizli ibadete fazlası ile teşvik etmiştir.
Yukarıda anlatıldığı gibi, insana Tanrı vermiş olduğu üstünlükten dolayı, serbesti ve tasarruf –yönetim- olanağını da vermiştir. Ayrıca, maddi Mânevi bütün âlemleri başta melekler olmak üzere Gökleri, yeri ve aralarındaki bütün nesneleri onun emrine vermiştir.
Bu nitelikleri ile insan, Tanrı adına iş gören bir yüceliğe kavuşmuştur. Bu serbesti ve yüceliğinden dolayı da Tanrı’ya karşı sorumlu tutulmuştur. İnsanın yüzü, iki taraflı Arapça harflerle Ayn, burnu Lam, ağzı, üst dudakları ortadan ikiye bölünmüş şekilde Ya harfleri ile süslenmiş, hem en güzel sureti almış, hem de insan yüzünde bu harflerin birleştirilmesi ile ''Ali Ali! İnsan Üstün, Üstün…- Aliyyül âlâ –pek yüce” yazılmıştır. Bu da insanın üstünlüğünün Tanrı eli ile isbatıdır. İnsanda beş dış duyu ve beş iç duygu vardır. Dış duyular: görme, işitme, koklama, konuşma ve dokunma duyularıdır. İç duygular: hayal, vehim, hatıra, hafıza, tefekkür duygularıdır. Bunlar da ayrıca insanı bezeyip süslemiştir.
''Adem'i Bul Ademi
Nefha-i Haktır demi
Bulmayan Adem demi
Matla-ı (İçi) şeytan olur.
Sırrı HAKİKAT eğer
Haşime etse eser
Kafira kılsa nazar
Mazharı iman olur.
Ali Aba'ya eren
Vasılı Mevla olur
Mürşidimiz ALİ'dir
Mürşidin inkâr eden
Tabii Mervan olur.
(Mutasavvıf Şair Haşimi)
HUUU MEDED YA ALİ(k.v)!
Bu veriyi, Varlık isimli kitabımızda daha ayrıntılı olarak okuyabilirsiniz.
KAZIM YARDIMCI/ADIYAMAN/TÜRKİYE
8 KASIM 2006
[email protected]
www.varliktanveriler.com
(İNSAN-I KAMİL)
Tanrı, “Ruhumu insana üfürdüm” (Sad, 72)
sözü ile insanın üstünlüğünü açıklamıştır. Tanrı’nın Zâti Nuru olan ve O’nun başta bilim olmak üzere, bütün güzel nitelikleri ile vasıflanmış olan Ruh, bu hakla maddi ve Mânevi bütün nesnelerden üstün olacaktır. Ayrıca Ruhta, düşünme ve icat etme -yaratma- niteliği de bulunduğundan, Tanrı ona Halifem, Elçim, Nebim, Velim ve Varisim demiştir. İnsan bedeni de diğer nesnelerden daha güzel ve mükemmel yaratılmıştır. Nesneler içinde dik durma hakkı insana tanınmıştır.
İnsanın dik duruşu, Ona âlemlerin ve içindeki maddi Mânevi nesnelerin başkanı ve tasarruf edicisi, yöneticisi olanaklarını vermiştir. Şekl-i insan ve insanın yüzünde bulunan Tanrı’nın hikmetleri ve sırları, Onun üstün olduğunu gösterir. İnsan dik durduğu zaman Arap harfleri ile Elif (A), rüku ettiği (yatay) zaman dal (D), secde ettiği (ters dönüş) zaman Mim (M) harfi şekillerini alır. Bu harfler sırası ile yan yana geldiğinde “ÂDEM” kelimesi çıkar. İlk insana Âdem adının verilmesi bu hikmet ve nedendendir. Ayrıca insan secde ettiğinde Arapça harflerle “MUHAMMED” kelimesini yazar. Muhammed, Tanrı tarafından öğülmüş anlamınadır. Son Peygamberin bu adla adlanması da, Onun yüceliğini ve Peygamberliğini gösterir. Her Peygamber gibi son Peygamberin de adı özeldir. Ve kendilerinden önce hiçbir kişi o adlarla adlanmamıştır. Muhammed, İsa, Musa, İbrahim, Nuh, Âdem, Dâvud, Yahya, Zekeriya, İshak, Yakub, İsmail, Harun, Lut, Hud, İdris, Şit, Âdem ve benzeri bu kişilerden önce hiçbir kişi bu adları almamıştır. İnsanlık tarihi bunun tanığıdır. Bu gerçek, adı geçen kutsal kişilerin, Tanrı tarafından istıfa edilmiş -seçilmiş- olduğunu gösterir. Peygamberler ve Tanrı dostu Veliler, Tanrı’nın kelimeleridir. Ruhun bir adı da ” Tanrı kelimi" dir. Hz. Muhammed, Güneş gibi Tanrı’nın en büyük belirtisi, Ruhların babası “Eb-i Mukaddes” olması yönünden de “Cevâmiül kelim - kelimelerin toplamı”- adını almıştır. Tanrı dostları Veliler içinde ise, adı özel olan tek Veli, Hazret-i Muhammed’in amcası oğlu Hazret-i Ali’nin adıdır. Kendisinden evvel hiçbir kişi Ali adını almamıştır. Bu nedenle O en büyük Tanrı Velisine, Şâh-i Velâyet, Veliyullah ve Keremallahü Vechehu – Tanrı yüzünü tekrim etti - denilmiştir.
Çocuk -cenin-, anasının karnında secde şeklinde, elleri kulaklarında, dizleri karnına çekik bir halde durur. Başı aşağı, ayakları yumuk bir şekilde Arapça harflerle Muhammed kelimesi şeklini çizer. Bu ise, Tanrı’nın insana, Muhammed –öğülmüş- adını vermiş olduğunu gösterir. Secdede insan Muhammed kelimesini çizer. Şairin,
“Yokluğumla aşikârım, Ehl-i Beyte âidim,
Secdemin şeklindeki ismi Muhammed şahidim”
beyti bu gerçeği yansıtmaktadır.
Ve şu iki dize ile de II.Mahmut'un kız kardeşi Mevlevi Dervişi Adile Sultan Peygamberimiz Cenab-ı Mustafa'yı(S.A.V) ve Pâk Ehlibeyti'ni ne güzel tanımış ve sevgisini ifade etmiştir:
''Esselatuvesselam ey Nuru Zatı KİBRİYA
Esselatuvesselam ey Ehli Beyti MUSTAFA''
Namazın şekillerinin en önemlisi secdedir. Namaz üç şekilden ibarettir. Buna kıyam –ayakta duruş-, Rüku –yatay durma-, sücut-ters dönme- denir. Bu ibadeti yapan insan bütün bitkilerin, bütün hayvanların ve bütün insanların tümünün birden ibadetini yapmış olur. Bu nedenle namaz, büyük ibadet olmuştur. Tanrı bu büyük kazancı sadece insana vermiştir. Ancak bu ibadet, Tanrı’ya tam inançla ve son Peygamber Muhammed A.S’ın yaptığı gibi yapılacaktır. Tanrı’ya dua -yalvarma- anlamına olan namaz, insanı fuhuştan ve kötülükten uzaklaştırır.
“İnnesselate tenha anil fehşâi vel münker - Namaz insanı fuhuş ve kötülüklerden alıkor” (Ankebut, 45)
Âyeti ile bu durum açıklanmıştır. Namaz, iyice temizlenmeden kılınmaz. Tanrı’nın huzuruna temiz bir beden ve tam inançla duran bir kul, Tanrı’nın maddi Mânevi lütfuna uğrar. Namaz kılanın bedeni ve kalbi temiz olur. Temizlik, bedeni ve Ruhu sıhhata kavuşturur. Ayrıca namaz harekettir. Günde beş vakit namaz kılan hareketli ve canlı olur. O insanda tembellik, uyuşukluk olmaz.
İnançla tutulan oruç da Tanrı’ya ibadettir. Oruç nefsi –kötü arzuları- kırar, insanı iradeli ve azimli yapar. Kalbi ve şuuru, sindirim organlarının yaptığı tazyikten bir zaman için uzak tutup dinlendirir. Ayrıca kan dolaşımı ve sinir sistemi üzerinde olumlu etki yapar. İnsanı kötü duyguları ile mücadeleye alıştırır. Açlığın çetinliğini duyurup, insanın ruhunda ve kalbindeki gizli bulunan insaf ve acıma duygularını tahrik eder. Yoksul insanlara acındırır, yoksulluğun zor olduğunu gösterir, yoksul insanlara yardım edilmesi gereğini duyurur. Herkesin insan bilinmesine ve onlara sempati duyulmasına sebep olur. Ancak, bütün güzel ibadetler gibi bu çok önemli iki ibadet de –namaz ve oruç- gerçek bir inançla, sadece Tanrı’nın rızası ve sevgisi kazanılmak için yapılmalıdır. İbadetler kulluk görevidir. İnsanın, Tanrı’sı ile arasında bir sırdır. İbadetleri desinler, görsünler diye yapmamak, elden geldiğince gizli yapmak lâzımdır. Tanrı gizli ibadeti sever. Onun için Hazret-i Muhammed farz ibadetleri dışında, insanları gizli ibadete fazlası ile teşvik etmiştir.
Yukarıda anlatıldığı gibi, insana Tanrı vermiş olduğu üstünlükten dolayı, serbesti ve tasarruf –yönetim- olanağını da vermiştir. Ayrıca, maddi Mânevi bütün âlemleri başta melekler olmak üzere Gökleri, yeri ve aralarındaki bütün nesneleri onun emrine vermiştir.
Bu nitelikleri ile insan, Tanrı adına iş gören bir yüceliğe kavuşmuştur. Bu serbesti ve yüceliğinden dolayı da Tanrı’ya karşı sorumlu tutulmuştur. İnsanın yüzü, iki taraflı Arapça harflerle Ayn, burnu Lam, ağzı, üst dudakları ortadan ikiye bölünmüş şekilde Ya harfleri ile süslenmiş, hem en güzel sureti almış, hem de insan yüzünde bu harflerin birleştirilmesi ile ''Ali Ali! İnsan Üstün, Üstün…- Aliyyül âlâ –pek yüce” yazılmıştır. Bu da insanın üstünlüğünün Tanrı eli ile isbatıdır. İnsanda beş dış duyu ve beş iç duygu vardır. Dış duyular: görme, işitme, koklama, konuşma ve dokunma duyularıdır. İç duygular: hayal, vehim, hatıra, hafıza, tefekkür duygularıdır. Bunlar da ayrıca insanı bezeyip süslemiştir.
''Adem'i Bul Ademi
Nefha-i Haktır demi
Bulmayan Adem demi
Matla-ı (İçi) şeytan olur.
Sırrı HAKİKAT eğer
Haşime etse eser
Kafira kılsa nazar
Mazharı iman olur.
Ali Aba'ya eren
Vasılı Mevla olur
Mürşidimiz ALİ'dir
Mürşidin inkâr eden
Tabii Mervan olur.
(Mutasavvıf Şair Haşimi)
HUUU MEDED YA ALİ(k.v)!
Bu veriyi, Varlık isimli kitabımızda daha ayrıntılı olarak okuyabilirsiniz.
KAZIM YARDIMCI/ADIYAMAN/TÜRKİYE
8 KASIM 2006
[email protected]
www.varliktanveriler.com