Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Iste Nurcu Fetvasi... Hristiyanlar CENNETLİKTİR!

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,131
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Açıkçası böyle bir sitenin bu tür yazılar yazıp desteklemesi beni son derece üzdü.
Sayın yöneticler bu tür meseleler insanı küfre bile götürebilir.6 YIL dır risale okuyorum.Söz konusu kişi hakkında ne yazıkki yanlış bilgiler bulunmaktadır.Bu kin bu nefret neden devam ediyor kardeşler?
Unutmayalımki Allah her şeyin hesabını soracaktır.
Konuyu silmeniz temennisiyle Allah' emanet olun.

Ne münasebet!..
 

osmanlý

New member
Katılım
8 Haz 2010
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
29
Yaftalamadan düşünün.
********************************************

Ehl-i Sünnet Velcemaat İmamlarına göre
1-) “Biz peygamber göndermedikten sonra azap edicilerden değiliz.” (İsrâ, 17/15) ayetine istinaden,
İmam Maturidî ve taraftarlarına göre, kâinatta, her biri bir kitap binlerce delil varken Allah’ı bilmeyen mâzur olamaz derler. Eş’arîler ise: “Biz peygamber göndermeden azap edecek değiliz..” meâl-i âlîsiyle ifade edilen âyete dayanarak, azaba müstahak olmanın, tebliği müteakip olacağı hususunu esas alırlar.
Demek evvelâ uyarma, sonra mükellefiyet ve daha sonra da azap veya rahmet ile muhatab olunacaktır...
2-) Bir kimse hiçbir peygamber görmemiş ve fakat inkâr mesleğine girerek puta da tapmamışsa, ehl-i necâttır. Zira, insanlar arasında öyleleri vardır ki, hiçbir terkip ve tahlil kabiliyetine sahip olmadığı gibi, eşya ve hâdiselerin seyrinden de bir mânâ çıkarması mümkün değildir. Binâenaleyh, böyle biri, evvelâ irşat edilir, ondan sonra davranışlarına göre ceza veya mükâfat verilir.
3-) Ama bir insan, küfrü meslek ittihaz ederek, onun felsefesini yapıyor ve bilerek Allah’a karşı ilân-ı harp ediyorsa, o, dünyanın en ücra yerinde dahi olsa, inkâr ve ilhadının cezasını görecektir.
4-) Netice olarak diyebiliriz ki: Allah’ın peygamber göndermediği boş bir kıt’a olmadığı gibi, içinde peygamber gelmeyen uzun bir fetret devri de mevcut değildir. Hemen her devrin insanı, az-çok bir nebînin estirdiği meltemden nasibini almış gibidir. Peygamberlerin adının tamamen unutulduğu ve eserlerini zamanın aşındırdığı yerlerde ise, ikinci bir peygamber gönderilinceye kadar, o devre “fetret devri” denmiş ve o devrin insanlarının azaptan bağışlanacağı ifade edilmiştir. Elverir ki, bilerek ve şuurlu olarak inkâr-ı ulûhiyete sapılmasın.
5-) Baliğ olmayan Kafir bir çocuk, mesul olmadığından küfür üzerine ölse bile ehl-i necattır ve inşallah kurtulur! (Her şeyin doğrusunu ilmiyle eşyayı muhît olan Allah bilir.)
Şimdi yukarıdaki zaviyeleri göz öününde tutarsan:
Kominist rejim altında, Lenin ve Mao dikta rejiminde, İslamiyeti duymamış ve kendilerine tebliğ yapılmamış Kafir, hristiyan veya yahudi, İmamı- Eşariye görte inşallah kurtulur! İmamı Maturide ise en azından bir yaratıcıya inanması gerektiğini belirterek, Kafirleri bu sıralama dışında tutar!
Dolaysıyla, Bediüzaman Hazretlerinin 15 yaşından altındakilerin (baliğ olmadıklarından) ehl-i necat, 15 yaşın üstündeki Hristiyanların masum olmları ve zulme uğramaları halinde, bir yaratıcıya inandıklarından dolayı inşallah cehennemde kurtulur yaklaşımı Ehl-i sünnet vel cemaat anlayışı perspektifindedir.
Bunun aksini iddai etmek, hem dinimize hemde ehl-i sünnet ve’l-cemaat anlayışına terstir!,
 

þiatun ali

New member
Katılım
25 May 2010
Mesajlar
121
Tepkime puanı
36
Puanları
0
Yaş
41
bu konuları tartışmak niye kufur olsun.fethullah gulen peygamber mi huccet mi ki oyle olsun.ustad said nursi ile fethullah gulenı kıyaslayamayız bile.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Yaftalamadan düşünün.
********************************************

Ehl-i Sünnet Velcemaat İmamlarına göre
1-) “Biz peygamber göndermedikten sonra azap edicilerden değiliz.” (İsrâ, 17/15) ayetine istinaden,
İmam Maturidî ve taraftarlarına göre, kâinatta, her biri bir kitap binlerce delil varken Allah’ı bilmeyen mâzur olamaz derler. Eş’arîler ise: “Biz peygamber göndermeden azap edecek değiliz..” meâl-i âlîsiyle ifade edilen âyete dayanarak, azaba müstahak olmanın, tebliği müteakip olacağı hususunu esas alırlar.
Demek evvelâ uyarma, sonra mükellefiyet ve daha sonra da azap veya rahmet ile muhatab olunacaktır...
2-) Bir kimse hiçbir peygamber görmemiş ve fakat inkâr mesleğine girerek puta da tapmamışsa, ehl-i necâttır. Zira, insanlar arasında öyleleri vardır ki, hiçbir terkip ve tahlil kabiliyetine sahip olmadığı gibi, eşya ve hâdiselerin seyrinden de bir mânâ çıkarması mümkün değildir. Binâenaleyh, böyle biri, evvelâ irşat edilir, ondan sonra davranışlarına göre ceza veya mükâfat verilir.
3-) Ama bir insan, küfrü meslek ittihaz ederek, onun felsefesini yapıyor ve bilerek Allah’a karşı ilân-ı harp ediyorsa, o, dünyanın en ücra yerinde dahi olsa, inkâr ve ilhadının cezasını görecektir.
4-) Netice olarak diyebiliriz ki: Allah’ın peygamber göndermediği boş bir kıt’a olmadığı gibi, içinde peygamber gelmeyen uzun bir fetret devri de mevcut değildir. Hemen her devrin insanı, az-çok bir nebînin estirdiği meltemden nasibini almış gibidir. Peygamberlerin adının tamamen unutulduğu ve eserlerini zamanın aşındırdığı yerlerde ise, ikinci bir peygamber gönderilinceye kadar, o devre “fetret devri” denmiş ve o devrin insanlarının azaptan bağışlanacağı ifade edilmiştir. Elverir ki, bilerek ve şuurlu olarak inkâr-ı ulûhiyete sapılmasın.
5-) Baliğ olmayan Kafir bir çocuk, mesul olmadığından küfür üzerine ölse bile ehl-i necattır ve inşallah kurtulur! (Her şeyin doğrusunu ilmiyle eşyayı muhît olan Allah bilir.)
Şimdi yukarıdaki zaviyeleri göz öününde tutarsan:
Kominist rejim altında, Lenin ve Mao dikta rejiminde, İslamiyeti duymamış ve kendilerine tebliğ yapılmamış Kafir, hristiyan veya yahudi, İmamı- Eşariye görte inşallah kurtulur! İmamı Maturide ise en azından bir yaratıcıya inanması gerektiğini belirterek, Kafirleri bu sıralama dışında tutar!
Dolaysıyla, Bediüzaman Hazretlerinin 15 yaşından altındakilerin (baliğ olmadıklarından) ehl-i necat, 15 yaşın üstündeki Hristiyanların masum olmları ve zulme uğramaları halinde, bir yaratıcıya inandıklarından dolayı inşallah cehennemde kurtulur yaklaşımı Ehl-i sünnet vel cemaat anlayışı perspektifindedir.
Bunun aksini iddai etmek, hem dinimize hemde ehl-i sünnet ve’l-cemaat anlayışına terstir!,

Bizce de "YAFTANIN EN KRALI" bu olmuş desek, abartmamış oluruz. Ben hiç bir puta tapmadım. Mesleğim küfr de değil. Ve hiç peygamber görmedim (rüyalarım hariç). Ehl'i necat mı oldum ?...

Neden ehl'i necat hükmü sadece şuan günümüzde Afrika'nın balta girmemiş ormanlarında yaşayan örneğin pigmeler için geçerli olabileceğini (ki bana kalırsa onlarda olamaz), bu bölgeler haricinde kalanların hiç bir şekilde ehl'i necat olamayacağını söyleme cesaretine giremiyor insanlar ? Çok mu zor ?

Ne mao kaldı, ne lenin, ne de stalin var şu günümüzde. Belki Üstad'ın yaşadığı dönemleri bir an için (bir an için) kabul edebiliriz belki ama şu günümüz teknolojisi ve iletişim ağı içinde yaşayan bütün dünya halkları için de aynı gerekçeleri ne kadar zaruri sayabiliriz ? Ayrıca; Dinler arası dialog felsefesi bu bahsini ettiğimiz pigmeleri irşad etmek için mi bir misyon yüklenmişlerdir ? yoksa; 3.000 yıl hedefi olan Asya'nın hristiyanlaştırılması projesinin başlangıç noktasını mı oluşturmaktadır ?

Vallahi yazık ediyorsunuz kendinize ve kendiniz gibi olanlara...!
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,131
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Sadece kimin cennetlik olduğunu değil, Allah (cc) her şeyi bilir, bilinmeyenlerin bilinmezini de...

Hazreti Allah'ın (cc) hak beyanı Kur'an da cennete giremeyecekler resmedilmişken, O'nun (cc) hususi tasarrufunu saklı tutarsak "kimin cennetlik olduğunu Allah cc bilir. " ifadesi, Allah'ın hukukuna aykırı olur.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
öncelikle şunu ifade edeyim ki biz fettullahçı değiliz.fettullahçılık teriminede karşıyız.bir adavetimizde yoktur.çünkü husumet ve adavet bizde yoktur,inşaallah.bu gün niyetler saklı olabilir.kimin .her ne kadar kalp ile tasdik dil ile ikrar densede kalp ile tastiğinde yeterli olduğu ifade edilmiştir.Ayrıca tevhid çatısı altında herkesle asgari müştereklerde konuşulur,işbirliğide belki yapılır.Şunuda biliyoruz ki Allah resulü sav. lailahe illallah diyenin kurtulacağına dair beyanı da vardır.gerçi başka beyanları da vardır. lailahe illallah muhammedün resulullah demek gerektiği de belirtilmiştir.genel görüşte budur.Ancak fetret döneminde kalmış kendine bir peygamber gönderilmemişler müstesna denmiştir.hristiyan cennete gider mi bizdedik Allahu alem.eğer teslis inancını bırakmışsa Allahı bir ve tek biliyor şirk koşmuyorsa ve islamı muhtevaya sahip değilse ve o an ecel gelirse neden olmasın.olada bilir.Allahın rahmeti geniştir.cenneti hudutsuzdur.Ama bu şu demek değildir,hristiyanlık inancı şuan batıl değildir demek olmaz.Hak din islamdır deniyor çünkü.Ayrıca müşriklerle dost olunmazmı diye sorsak bunu Peygamberin amcası ebu taliple olan samimiyetinde bulabiliriz.ebu talip bilindiği gibi müşrikti.hidayeti veren yalnız Allah cc dür.halimlik nasip etsin Allah cc bize..
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,131
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Bu devrin Hıristiyanlarını mı yoksa haklarında Kur'an dan başka sahih bilgi kalmamış Hz.İsa (ra) ın ümmetini mi konuşuyoruz?

Bir Peygamberin, "La ilahe illallah" diyenlerin kurtuluşa ereceği beyanında, risaletini ayrıca belirtmediği ifadesi ile son şeriati muhayyer kılmak ne demektir?

1400 yıldır Dünya'yı en ince damarlarına kadar titretmiş Allah'ın (cc) Kur'an ı ve Rasülüne (sav) rağmen hala mı fetret?

Ve hangi devirdeyiz? Allah'ı (cc) bilenin Rasulünü (sav) bilmemesi nasıl mümkün?

Milyarca teslis ehlinin içinde Allah'ı bilip Rasülünü bilemeyenlerin istisnai hallerinin ahiret akibeti muhabbeti kime ne kazandırır?

Peygamberimizin (sav), amcası ile olan muhabbetini günümüz teslis ehline teşbih gibi bir şaşkınlık acaba nasıl bir vicdan, akıl ve muhakemenin sonucudur?

Kim "ne"ci olursa olsun, bu gün Allah'ın Rasulünü'ne (sav) hakkıyla biat etmeyen herkesin akıbeti Kur'an nazarında malumdur, aksini söyleyen de kim olursa olsun!
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Ben bu mantığı bir türlü anlayamıyorum işte. Bir konu hakkında insan ya uzaklık hisseder veya yakınlık. Ben bu dialog konusuna her zaman kendi açımdan uzaklık hissediyorum ve bunu söylemekten çekinmiyorum. Kimsenin kınamasından da korkmuyorum. Ama bunu söylerken düşmanlık da hissetmiyorum bu insanlara. Sadece yanlış yolda olduklarını görüyorum, gerek elim ile gerek dilim ile de her fırsatta red ediyorum.

Bazıları kalkıp da "daha iyisini biliyorsanız çıkın yapın o halde" dedikleri zaman, gülüyorum bu sefer. Kalkıp yaparsam bu sefer senin yüreğin dayanmaz diyesim geliyor, onu dahi demiyorum. Kıracağım için değil, ister kırılır isterse kırılmaz umurumda olmaz. Allah'ın hakkını söylerken eğer babam dahi olsa, işine gelmiyorsa ve ben söyledim diye sırf bundan dolayı bana kırılacaksa kırılabilir. Elbette Allah'ın (Celle celaluhu) hakkını üstün tutacağım. Yapamayışımın nedeni daha çok günaha girmelerini istemiyorum ve buna sebep olmuş olmak istemiyorum. Çünkü ben kalkarsam bunun daha iyisini yapmaya; hepsine tek tek yüzlerine haykırarak Allah'ın ayetlerini okurum. En doğrusu da her zaman budur. Kafirleri dost edinmeyin, dost edinenler onların yarenidir ve o da onlardandır, yani Allah'ın (Celle celaluhu) muhabbetini bırakıp da, kafirin ülfetini murad eden de aynen kafirdir hükmüne ayet ile sabittir ki dahil olur, derim. Bu da; her fırsatta Allah'ın ayetlerini örneklendirip bir çok konuda yazılar yazan insanlara ağır gelir. Hatta; çok ağır gelir. Kalkar bu sefer başka bir ayeti kafasına göre şekillendirip, anlamlandırıp haklı çıkmaya çalışır.

Oysa, ayet 1400 yıl önce indiği hükmü ile zerre miskal değişmemiştir ve değişmeyecektir. O nedenle daha çok günaha girilmesin diye bazen kısa kesmek zorunda hissediyorum kendimi. Bir kafir yüzünden müslüman kardeşimi rencide etmeye haya ediyorum. Ama maaşallah onlar bir kafiri kazanacağız derken koskaca bir ümmeti karşılarına alıyorlar, bunu düşünen yok.
O nedenle ben bu konuda rengini belli etmeyen müslümanlara da kızıyorum hakkım olarak.

Ben kalben tasdik ettim. Hazreti Allah'tan (Celle celaluhu ve şanuhu) başka İlah yoktur ve Hazreti Muhammed (s.a.v.) O'nun kulu ve resulü'dür. Amelimle de bunu gösteririm. Ayetlerini de mümkün mertebe uymaya çalışarak hayatıma dahil ederim. Kafirler ile bu güne kadar çok alış-veriş yaptım. İlerleyen dönemlerde yine yapacağım. Planlarımda o yönde yapacağım yoğun işler var. Ama, sadece alış-veriş yapacağım. Dost olmak gibi bir derdim yok ! Olmayacak da. Bu güne kadar bir çok kafir ile bunu yaptım, hatta oturup beraber yemek yedik, hatta seyahatler de bulunduk. Birbirimize kendi kültürümüzün fıkralarını bile anlattık, ama hepsi bu kadar. Onların kültürlerinde dostluk kavramı hemen öyle çabuk gelişmez. Yani biz müslümanlar gibi hemen dostane duygulara girmezler. Ama bu alış-verişlerden kaynaklanan ortamlarda yakınen tanıdıklarından dolayı dostluk gibi bir duyguya onlar dahi girdiler. Sıcak ortamlar oldu yani. Ama biz her seferinde o noktada uzak durduk. Yanımda yemek yerken bıçakla elini kesti, koştum gittim eczaneden sargı bezi, bepanten, krem gibi ilaçlar dahi aldım geldim elini tedavi ettik. Bunu bana amerikada en yakın arkadaşım bile yapmadı, dedirttik. Biz bunları dostluk için değil, insaniyet adına yaptık. Barbar olan müslümanı görsünler diye yaptık. Belki fikirleri değişir de müslümanlığa dair bakış açılarını o zaman değiştirirler diye yaptık. My best frend diyenlere; hayır ticaret ! dedik. Ne zaman "La İlahe İllallah Muhammeden Resulullah" dersen, o zaman best frend oluruz dedik. İşbirliği ancak bu kadar olur çünkü. Demediği sürece daha ötesi olmaz. Dini duygularda gelin ortak noktalarda buluşalım demedik, çünkü gelmezler. Avrupa insanını bilen bilir. Anlatmamıza gerek yok. İsa (a.s.) Allah'ın oğlu değildir dediğin zaman sana gülerler veya kızarlar. Gülenler, ateist olduğu için umursamadığı için güler. Kızanlar da ya katoliktir ya ortodoks. Protestan olanları pek umursamaz. Ama hepsi de, bir dengesizlik olduğunu bile bile hayır aynı zamanda onun oğludur der. Fanatikleri de; hayır bizzat İsa Allah'tır, der (HAŞA).


Bu nedenle sadece La ilahe İllallah demek yetmez, yetmez ve yine yetmez. Muhammeden Resulullah diyecek yada İsa Ruhullah diyecek. Baba oğul demeyecek. Çünkü bu insanlar fetret devri insanı değil, anlayın artık bunu yahu ! Ortaçağda değiliz artık. Her bir şeyi didik didik edip araştırıyorlar, iş din noktasına gelince mi fetret devri insanı hükmüne giriyorlar. Gidin yüzlerine karşı siz fetret devri insanız deyin bakalım size ne cevap verirler. :D Vallahi gülünecek bir şey söylüyorsunuz. Bunu da sırf cahilliğinizden diyorsunuz. Bir de; iyi niyetinizden. Ama; çok gülünç ve acaip vahim düşüyorsunuz.

Zaten teslis inancını bırakıp da tevhide yönelmiş müslüman olan, İslam'a inananlar var. Ya mahalle komuşusu tebliğ etmiş, ya iş arkadaşı yada kendi imkanı ile araştırıp bulmuş. Amaç tebliğ ise; buyrun dedik, her zaman hizmetkarınız olarak göreve hazırız. Ama; müslümanlığı kötüleyip aşağılayarak, suçlu pozisyonuna indirgeyerek; YANİ; İSLAM'IN VAKARINI VE İZZETİNİ DÜŞÜREREK BUNU YAPAMAZSINIZ ! Yaptırtmayacağız da !

Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) İslam Dinini tebliğ edinceye kadar zaman olan an'a kadar hristiyan olarak yaşamış ve vefat etmiş olanlar, kendilerine inen şeriat ile ne kadar başarılı olup da cenneti kazanmışlarsa o kadarı cennete girer. İslam Dininden sonra yaşayanlar ise, tebliğ kendilerine ulaşmışsa eğer, o zaman iman yükümlülüğü ile beraber diğer amellerini Rabbim İslam'a göre takdir edecek. Çünkü; İslam onlara inandıkları dinlerinin tahrif edilmiş olduğunu bildirdi. Mükellefiyet bu noktadan sonra başladı. Kur'an İncili ve Tevrat'ı tasdik ederek ve hiç kimsenin o güne kadar bilmedikleri konular hakkında da bilgiler vererek yüzlerine okundu. Onlar, bu gelen son şeriata inanmaktansa, onu bozmaya gayret gösterdiler.

Cennete sadece müslümanlar girecek. Cennet, ayet ile sabittir ki; müğminler içindir. Günahkar müslüman dahi olsa, bakın bu cümleyi tekrardan okuyun; günahkar müslüman dahi olsa cezasını çekmeden cennet nimetinden faydalanamayacak, çünkü Rabbimiz bunlar için dahi haram ettim buyuruyor. Rabbimin haram ettiğini sizler mi helal kılıyorsunuz ? Müslüman ama günahkar sonuçta cezasını çekip de cennete gelmeyecek mi diyebilirsiniz. Evet, günahkarlar cezalarını tamamlayıp cennete o zaman girecek, ama o zamana kadar cennet nimetinden faydalanamayacak. Müslümanken dahi sırf günahını çekinceye kadar cennete giremiyor ve bu nimetlerden faydalanamıyorsa, yahu kafir ilelebet çıkamayacağı cehennemden kurtulup da nasıl cennet ve nimetlerinden faydalanacak. Bakın, iyi anlayın ! Rabbimiz ahirette kafir olarak cehenneme gönderilen ve avaz avaz bağırıp da af dileyen kafirlere ne diyecek billiyormusunuz, iyi okuyun : "Bir daha benimle muhatap olmayın !" Dehşet ! hemde dehşet üstü dehşet ve hüsran ! Müslümanlar içinde en kötünüz ve en günahkarınız benim. Bu halim ile beraber ölüm şuan bu kardeşinize gelse dahi, elhamdülillah müslümanım diyeceğim ve ne kadar zor olsa da dayanmak, cehennemde cezamı çektikten sonra Rabbimin o muhteşem rahmetinin tecellisi bana da isabet edecek ve ben de en arkanızdan cennete dahil olan en son kişi olacağım inşaallah. En son kişi ben olacağım. Ne büyük, ne dehşetli bir lütuf ! Ama kafir için bunu ummak var ama, karşılığı yok !...

Peygamberimizin amcası Ebu Talib hristiyan değildi, musevi değildi, putperest de değildi. Hz. İbrahim (a.s.)'in indirdiği dinin o güne kadar gelmiş yönlerini esas alıyordu. Sadece siyaseten Peygamberimize şer'an iman etmedi. Bunun da o günkü şartlarda nedenleri vardı. Ölümüne yakın bir zaman dedi ki; "Kervan yollarının tesisi Kureyş kavminde, mübarek Kabe'nin hizmetkarı Kureyş kavmi, Mekke'nin siyasi idaresi de Kureyş kavminde. Eğer şimdi; Kureyş kavminden bir Peygamber çıktığını da söylediğimiz takdirde, en yakınımızdaki kavimler de dahil olmak üzere bütün kavimler ayaklanır ve ne biçim bir kavimsiniz ki bütün değerleri kendinizde toplamışsınız, o halde bizim kavmimizde hiç mi hayır yok ki bütün hayrlar sizlerde toplanmış derler ve iç savaşa sürüklenirler. Ben inanıyorum ki yeğenim Muhammed (s.a.v.) Allah'ın elçisidir ve indirdiği de hakk dindir. Ama sırf bu neden ile O'na (s.a.v.) zahiren iman ettiğimi söyleyemiyorum" demiştir. O neden ile kafirler ile Peygamber efendimiz'in (s.a.v.) amcasını bir tutamayyız. Zahiren iman etmedi, ama ortak da koşmadı. Hz. İbrahim (a.s.) şeriatı ile ne kadar itikad edindi ise, o miktarda mukabele görür.

Peygamber efendimiz'in dğerli ve mümtaz anne ve babası da zahiren "La İlahe İllallah Muhammeden Resulullah" demedi. Ama onlar; alemlere rahmet olarak gönderilen bir büyük Peygamber'in (s.a.v.) anne ve babasıdır. Bir büyük Din'in ortaya çıkmasına vesile olan iki değerli insandır. Ne biliyorsunuz ki, şuan bütün müslümanların yaptıkları amel taat ve sevaplardan kaynaklanan ecirlerden onlara da bir hisse gitmediğini ? Rabbimiz ne buyuruyor: "Bir hayrı açıklar veya gizlerseniz ya da bir kötülüğü bağışlarsanız, şüphe yok ki, Allah çok bağışlayan, herşeye gücü yetendir." ( Nisa : 149 )

Ne oldu şimdi ?

Bilmediklerinize Allahu alem diyebilirsiniz. Ve demelisiniz de.

Ama, bilinenlere Allahu alem denmez, "saddak'allahul'azim" denir.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Eklemeyi unuttum, tekrar okuyunca eksikliğini farkettim ve ekleme gereği duydum. Bu hayr konusunda Peygamber efendimiz (s.a.v.) de şöyle buyuruyor : "Hayr'a vesile olan, o hayrı yapan gibidir" ( Tirmizi, ilim )
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
1-Peygamberimiz sav.amcası ebu talip in küfür üzre öldüğünün,Buhari ve Müslim'de yer alan 'Cehennem azabının en ehvenine Ebû Talip maruz kalacaktır. O (ateşten) iki nalın giyecektir ama onun (sıcaklığından) beyni kaynayacaktır.' mealindeki hadis, bunun delilidir.
Ancak peygamber efendimize sav.yardımlarından dolayı ebu talibi saygı ile yad ederek,
Hz. Ebû Bekir'in dediği gibi demelidir: O, yıllar sonra babası Ebû Kuhafe'yi elinden tutup Nebiler Sultanının huzuruna getirmişti.. getirmiş ve şehadet ikrarından sonra, sevineceği yerde ağlamaya başlamıştı. Allah Resûlü'nün, - Neden ağlıyorsun? sorusuna, o büyük insan,
- Ya Resûlallah ne kadar arzu ederdim, şimdi Müslüman olan babam yerinde Ebû Talip olsaydı!
Netice itibarıyla Ebû Talib'in, inanmadan ahirete irtihal ettiği kesindir ve tabiî bu kesin kanaati bildiren nasslara rağmen, farklı mütalâalarda bulunmak da doğru değildir.

2-Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyinSadece ayetin meailini yazıyorlar,tefsirini ise kendilerine göre yapıyorlar.Bütün tefsir alimlerine göre Ehl-i Kitâb'ın kendileri ile değil,dini ile dost olmak yasaklanmıştır!Yahudi ve Hristiyanlarla dost olmaya men değil,tahrif olan yahudilik dini ile yine tahrif olan hristiyanlık dinine dost olmaya men olduğunu belirtmektedir.Şayet böyle bir anlam verilmemiş olunursa,?Ehl-i kitaptan bir haremin olsa elbette seveceksin!?ifadesinde Ehl-i Kitab hanımları ile evlenmeye ruhsatı belirten(Maide5)ayeti ile çelişir.

3-Ebu talip gibi islama girmemiş ama zımni gibi islamla savaşmayanlar hakkında Çünkü Allah sizi,din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten,onlara adaletli davranmaktan men etmez. (Mümtehine,60/8 ) buyurulmuştur.
 

anonim

New member
Katılım
11 Eki 2011
Mesajlar
137
Tepkime puanı
22
Puanları
0
Konum
daha bulunmadi...
kimin cennetlik olduğunu Allah cc bilir.

1-Peygamberimiz sav.amcası ebu talip in küfür üzre öldüğünün,Buhari ve Müslim'de yer alan 'Cehennem azabının en ehvenine Ebû Talip maruz kalacaktır. O (ateşten) iki nalın giyecektir ama onun (sıcaklığından) beyni kaynayacaktır.' mealindeki hadis, bunun delilidir.
Ancak peygamber efendimize sav.yardımlarından dolayı ebu talibi saygı ile yad ederek,
Hz. Ebû Bekir'in dediği gibi demelidir: O, yıllar sonra babası Ebû Kuhafe'yi elinden tutup Nebiler Sultanının huzuruna getirmişti.. getirmiş ve şehadet ikrarından sonra, sevineceği yerde ağlamaya başlamıştı. Allah Resûlü'nün, - Neden ağlıyorsun? sorusuna, o büyük insan,
- Ya Resûlallah ne kadar arzu ederdim, şimdi Müslüman olan babam yerinde Ebû Talip olsaydı!
Netice itibarıyla Ebû Talib'in, inanmadan ahirete irtihal ettiği kesindir ve tabiî bu kesin kanaati bildiren nasslara rağmen, farklı mütalâalarda bulunmak da doğru değildir.

Peygamberimizi (s.a.a.s) himaye eden, şii`lerin topyekun olarak, sünni alimlerden çoğunun imanlı ölmesi üzerinde durdukları Ebu Talib`e gelince bu kadar kesin konuşa biliyorsunuz. Fesubhanallah.
Radikal güzel izah etmiş ama bir şey sormadan edemem;Kur’an ayetlerinin bir kısmında kadının Müslüman olduktan sonra kâfir bir erkeğin nikâhı altında kalması men edilmektedir ve ilk Müslüman olanlardan Fatıma bint-i Esed’in ömrünün sonuna kadar Ebu Talib’in hanımı olarak kaldığı açıktır. Bunu nasıl açıklarsınız?
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Her zaman dediğim gibi, internet çıktıktan beri insanlar kopyala-yapıştır kolaycılığına kaçtığı sürece maalesef bu kısır döngülere hep muhatab kalacağız.

Hz. Abbas (r.anh) ve Hz. Ebu Bekir (r.anh), Ebu Talib'in son nefesinde yanında bulunuyordu. Peygamber efendimiz (s.a.v.) de yanlarında idi. Bir ara Hz. Abbas (r.anh) başını eğerek dudaklarının hizasına kadar indi ve bir müddet o şekilde kaldı. Ebu Talib bir şeyler mırıladanıyordu. Hz. Abbas (r.anh) "iman etti" dedi. Peygamber efendimiz (s.a.v.) olayı gördü ama ne dediğini duymadı. Bu neden ile "ben duyamadım" buyurdu. Daha sonra mübarek elleri ile Ebu Talib'in bütün vucudunu sıvazladı. Bir rivayete göre ayaklarının alt tarafını unuttu. Yukarıda örnek olarak verilen hadisi şerifi daha önce de okudum. Bununla ilgili bir hadis de ben yazayım. En doğrusunu elbette Rabbimiz bilecek ve bizlere de bildirecek. Ama ben kalben inanıyorum ki, Ebu Talib akıllı ve imanlı bir insandı. İmanı daha İslamiyet tebliğ edilmeden öncesinde bile Hz. İbrahim (a.s.) şeriatına iman ediyor ve hiç bir puta tapmıyordu. Puta tapmaması şirk ehli olmadığını gösterir. Hz. İbrahim'in (a.s.) şeriatının da o güne kadar gelmiş olan rükunlarını bildiği kadarı ile yaşaması bu iddiayı destekler.

Diğer yandan bazı alimler cenaze namazının kılınmamış olmasını "imansız gittiği için kılınmamıştır" hükmüne dayandırmaya çalışıyor olsa da, bu iddia zayıftır. Çünkü Ebu Talib vefat ettiğinde henüz cenaze namazı kılınmıyordu. Mübarek annemiz Hz. Hatica (r.anhüma)'nın da cenaze namazı kılınmamıştı vefat ettiğinde. Ama ilk müslümandı mübarek annemiz.

Bu tür iddialar kıstas değildir. İtibar edilecek noktalar çoktur ve bunlardan biri de elbette yine hadisi şeriflerdir. Bahsettiğim hadis de şöyle geçiyor bu konu. Ki bu hadisin ravisi İmam Sadık (r.anh) bizzat kendisidir :Cebrail (a.s.) Resulullah (s.a.v)'a gelerek şöyle dedi: "Ey Muhammed, Rabbin sana selam gönderiyor ve seni dünyaya getiren sülbe, sana hamile kalan kadına ve seni yetiştiren ve sorumluluğunu üstlenen şahsa ateşi haram kıldım, buyuruyor. Mezkur sülb baban Abdullah b. Abdulmuttalib'dir. Ve sana hamile olan Amine bint-i Veheb'tir ve seni terbiye eden ise Ebu Talib'tir." (İmam Sadık, Kafi)

Hüsnü niyetim Ebu Talib'in iman üzere gittiği yönünde ağır basıyor. Hz. Abbas (r.anh) ve Hz. Ebu Bekir (r.anh) ve İmam Sadık (r.anh) gibi insanların bu konuda yalana gireceklerine ateşe girmeyi tercih edeceklerine inanıyorum. Ayetler de benim düşüncemi desteklediği için inşaallah son nefesime kadar da bu konuda bu hal üzere kalacağım.

Ayet (Maide : 5) ile ilgili yazılana ayrıca cevap vereceğim inşaallah. Şimdi çıkmam gerekiyor.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
2-Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyinSadece ayetin meailini yazıyorlar,tefsirini ise kendilerine göre yapıyorlar.Bütün tefsir alimlerine göre Ehl-i Kitâb'ın kendileri ile değil,dini ile dost olmak yasaklanmıştır!Yahudi ve Hristiyanlarla dost olmaya men değil,tahrif olan yahudilik dini ile yine tahrif olan hristiyanlık dinine dost olmaya men olduğunu belirtmektedir.Şayet böyle bir anlam verilmemiş olunursa,?Ehl-i kitaptan bir haremin olsa elbette seveceksin!?ifadesinde Ehl-i Kitab hanımları ile evlenmeye ruhsatı belirten(Maide5)ayeti ile çelişir.

Öncelikle şunu özellikle belirtmek istiyorum ki; büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorum sizin hakkınızda ! Hemde çok büyük bir hayal kırıklığı. Sebebi de şu yukarıda yer alan ifadeniz. Siz, ayetleri böyle mi anlıyorsunuz ? Hakikaten; böyle mi yorumluyorsunuz ? Ben yazdıklarınızı genelde okuyan bir insan olarak, bugüne kadar bütün yazdıklarınızı sizin düşüncelerinizin eserlerinden bize damlayanlar nazarı ile bakıyordum. Bakıyordum siz Mevdudi diyordunuz, Said Havva diyordunuz, ihvan'ı müslimin hareketinden bahsediyordunuz, Hasan Benna'dan yazılar alıp yorumluyordunuz, gibi algılıyordum ben sizi. Bütün yazdıklarınız "alıntı" mıydı ? Çünkü bahsettiğiniz değerler İslam içinde çok önemli yerleri olan değerler. Eğer onları anlayabiliyorsanız şayet, şu yukarıdaki yorum ne ? Yok eğer yukarıdaki yorum tamamen başka bir yerden alıntı ise, o zaman okumadan mı yapıştırdınız ? Açıkcası gerçekten hakkınızdaki intiba yerle bir olmuş durumda.

Bakın müslüman kardeşim; Mukaddes ve mübarek kitabımız, asla ve asla hristiyan dini veya musevilik dini ile dostluğu yasaklamıyor, Kur'an'ın hiç bir yerinde böyle bir ucube ifade yok, bilakis; bu dinleri kabullenip de halen bu dinde kalmaya çalışan ve kafirliğinden ödün vermeyen kişiler ile dostluğu yasaklıyor. Bakın size bu konu ile ilgili ayetleri buraya yazayım, ki; bunlar tefsir değil, bizzat ayetlerin direk anlamlarıdır:

"Ey o bütün iman edenler ! Babalarınız ve ihvanınız (kardeşleriniz) eğer imana karşı küfrü hoşlanıyorlarsa, onları evliya ittihaz etmeyiniz (velayetlerini tanımayın, emr ve isteklerine uyup da küfre hizmet ve yardım etmeyin) ! sizden her kim onları veli tanıyacak olursa, işte onlar nefslerine zulmedenlerdir !" ( Tevbe : 23 )

Bakın bu ayette herhangi bir din ibaresi geçmiyor, veya kafirliği diye bir ifade geçmiyor, direk kafirleri yani kafir şahısları işaret ediyor. Siz nerden buldunuz yukarıdaki ifadeyi ?

"Mü'minler, mü'minleri bırakıp da kafirleri dost edinmesin ve onu her kim yaparsa Allah'tan ilişiği kesilmiş olur..." ( Al'i imran : 28 )

Bakın Al'i imran suresinde de din veya kafirlik gibi bir ifade yok, direk kafirler yani kafir şahıslar mevzuu bahis.

"Ve her kim Allah'ı bırakıp, şeytanı veli ittihaz ederse (dost edinirse), şüphesiz açıktan açığa hüsrana düşmüştür !" ( Nisa : 119 )

Bakın bu ayette de direk kafir şeytanı işaret ediyor. Kafirliği veya sapmış bir dini filan kasd etmiyor. Nitekim şeytanın bağlı bulunduğu herhangi bir din kavramı yoktur. Olması da düşünülemez.

Şimdi, bu ayetlerin ışığı altında bir daha düşünün bakalım, hristiyanlık dini veya musevilik dini mi kasd ediliyor, yoksa direk kafiler mi kasd ediliyor.

Bu verdiğim örnekte yer alan ifadeler maide suresi 5. ayeti ile ters düşmez. Ehli kitap olan, yani günümüzdeki hristiyan veya musevi kadınlar ile evlenmek istediğiniz zaman, onları İslam olmaya davet edeceksiniz ve kabul ettikleri zaman da gerek ahlaki ve gerekse de kanuni hakları gözeterek evleneceksiniz. Eğer İslam'ı kabul etmezler ise, o takdirde evlenmeyeceksiniz ! Çünkü öyle yaparsanız ve ayeti ciddiye almazsanız, yaptıklarınızın heder olacağını yani bir hiç olacağını ayet buyuruyor. Bu kadar basit ve diğer ayetlere de ters değil. Ters olan, sizin ayetleri eksik ve yanlış yorumlama mantığınız.

"Bugün pak nimetler size için helal kılındı; hem kendilerine kitab verilen ümmetlerin taamları (yiyecekleri) size helal, sizin taamlarınız da onlara helal ! Mü'min kadınların hür olanlarıyla, sizden evvel kitab verilen ümmetlerin hür kadınları da (iffetlerinizi muhafaza ederek, zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın kendilerine mehirlerini verip, nikahladığınız takdirde) size helaldir; ve her kim şeriatin ahkamını (hükümlerini) tanımazsa, her halde bütün işlediği hederdir (bir hiç olmuştur) ve ahirette o, hüsranda kalanlardandır ! " ( Maide : 5 )

Bu ayette ehli kitap kadınlar ile evkenmeye ruhsat verilmişse de, ayetin özünde, İslam'ı kabul etmeleri halinde olduğu da bariz bir şekilde görülmektedir. Ve ayeti ciddiye almadığınız takdirde bütün işlediğiniz amellerin heder olacağı ikaz ediliyor ve sonunun hüsran olacağı belirtiliyor. Bu apaçık ayete tevil getirmek gereksiz. Kapalı bir yönü yok, apaçık !...
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]ELMALILI TEFSİRİ:Yiyecek çeşidinden olan bu temiz ve hoş şeylerden başka müminlerden muhsane olanlar, yani hür ve namuslu müslüman kadınlar ve kızlar, bunlardan başka kitap ehlinden olan muhsaneler, yani hür ve namuslu kadınlar ve kızlar da ihsan ederek yani namuslu bir şekilde nikahınız altına alarak ne metres tutmakla açıktan ne de dost tutmak suretiyle gizlice zina etmiyerek ücretleri olan mehirlerini kendilerine verdiğiniz takdirde sizin için helaldirler. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Görülüyor ki, yiyecek hususunda iki taraftan izin verilmiş, müslümanlara hem kitap ehlinin yiyeceklerini yemek, hem de kitap ehline müslüman yemeğini yedirmek suretiyle karşılıklı alış veriş helal kılınmış, fakat nikah hususunda bu helal olma bir tarafa tahsis edilmiş, yalnız müslümanların kitap ehlinden namus dairesinde nikah ile kadın almaları helal kılınmış ve bununla daha önce Bakara sûresinde geçen "İman etmedikçe müşrik kadınları nikahlamayın" (Bakara, 2/221) yasaklaması, kitap ehli kadınlar hakkında kaldırılmış ve karşılıklı olarak müslüman kadınlarının kitap ehliyle evlenmelerine asla izin verilmemiş, bu cihet aslı ve geçmişteki haramlığı üzerine bâkî kılınmıştır.

MEVDUDİ TEFSİR
Ehl-i kitabın kadınlarıyla evlenme izninin hemen ardından gelen uyarı hayli anlamlıdır. Bu izinden yararlanan müslüman, inanmayan karısının etkisine karşı inancını ve ahlâkını titizlikle koruması hususunda ikaz edilmektedir. Karısına karşı duyacağı derin sevgi, kendisini mümin olmayan karısının inançlarına ve hareketlerine yem yapabilir ve bunun sonucunda imanını ve ahlâkını yitirebilir veya inancının ruhuna aykırı olan yanlış bir ahlâkî veya sosyal tavır içine girebilir.
22. Burada Yahudilere ve Hıristiyanlara işaret edilmektedir. "Muhsanat" olmaları şartıyla ehli kitabın kadınlarıyla evlenme izni verilmektedir.
Öte yandan "muhsanat" kelimesinin yorumunda da farklılıklar vardır. Hz. Ömer'e (r.a) göre 'muhsanat' namuslu ve iffetli kadınlar demektir.
seyyit kutub

Böylece, İslâm'ın evrensel bir toplum oluşturma yolunda müsamahakar davranan tek sistem olduğu, müslümanlar ile kitap sahibi dinlerin mensupları arasında bir tecride başvurulmadığı, İslâm toplumunun bayrağı altında yaşayan değişik inanç mensupları arasına -özellikle ilişkiler ve gidişattan- engeller konulmadığı ortaya çıkmaktadır. (Dostluk ve yardımlaşma meselesinin hükmü ise, -sûrenin akışı içerisinde geleceği gibi- ayrıdır.) Ehl-i Kitab'ın iffetli kadınların helal olma şartı, iffetli mümin kadınlarla evlenme şartıyla aynıdır.
[/FONT]
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
said nursiye göre

Saadet çağı olan Peygamber Efendimizin (s.a.v.) yaşadığı dönemde bir "büyük dinî inkılâp" meydana geldi. Bütün akıl ve düşünceleri dinî noktaya çevirdi. Bütün sevgi ve düşmanlık din merkezliydi. İnsanlar başkalarına dinleri açısından sevgi gösterir, dinleri açısından düşmanlık ederlerdi. Onun için gayr-i Müslim denilen Yahudi ve Hıristiyanlara gösterilen sevgiden ve onlarla kurulan dostluktan nifak kokusu geliyordu.

İçinde yaşadığımız şu zamanda meydana gelen inkılâp ise, "medenî"dir, "dünyaya ait"tir. Bütün akıl ve düşünceleri meşgul eden şey; medeniyet, kalkınma ve dünyadır. Düşünceler, en iyi uygarlık seviyesine nasıl ulaşılır, gelişip kalkınma nasıl temin edilebilir, dünya hayatında huzurun temelini teşkil eden güvenlik nasıl elde edilebilir gibi noktalar üzerinde dolaşıyor. Bu sebepten dolayı, onlarla olan dostluk ilişkilerimiz, onların güzel bulduğumuz medeniyet ve kalkınma projelerini, uygulamalarını iktibas etmektir, alıntı yapmaktan ibarettir. İşte şu dostluk, kesinlikle Kur'ân'ın yasak kapsamına dâhil değildir.
elmalılı hamdi yazıra göre,
Yahudi ve hıristiyanları dostlar edinmeyin. Onlara velî olmayınız değil, onları velî tutmayınız, itimat edip de yâr tanımayınız, yardaklık etmeyiniz. Velâyetlerine, hükümlerine yardımlarına müracaat etmek, mühim işlerin başına getirmek şöyle dursun, onlara gerçek bir dost gibi tam bir samimiyetle itimat edip de kendinizi kaptırmayınız. Özetle onları dost olur sanıp da yakın dostlarınız gibi sıkı fıkı beraberliklere dalmayınız, tuzaklarına düşmeyiniz, isteklerine iştirak etmeyiniz. Görülüyor ki "Yahudiler ve hıristiyanlara dostlar olmayınız" buyurulmamış, "Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyiniz" buyurulmuştur. Çünkü "Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez." (Mümtehine, 60/8) buyurulmuştur. Şu halde müminler yahudi ve hıristiyanlara iyilik etmekten, dostluk yapmaktan, onlara âmir olmaktan yasaklanmış ve men edilmiş değil, onları dost edinmekten, yardaklık etmekten yasaklanmışlardır. Çünkü onlar müminlere yâr olmazlar. Nihayet bazıları bazılarının dostları, birbirlerinin yârânı (dostları) dırlar. Yani yahudiler birbirinin, hıristiyanlar da birbirinin dostlarıdırlar. Ne Yahudiler, kendilerinden olmayana dost olur, ne de hıristiyanlar. Bunların dostlukları kendilerine mahsustur. Bu da hepsi arasında değil, bazısı arasındadır. Ve siz müminlerden her kim onları dost tanır, veli edininirse, şüphe yok ki, o da onlardandır. Onlara benzemiş, onların huyunu kapmıştır. O artık hakka değil, onlara ve isteklerine hizmet eder. Netice itibariyle onlardan sayılır. Ahirette onlarla beraber haşrolunur. Çünkü: Allah zalimler guruhunu her halde doğru yola çıkarmaz. Şu halde Yahudileri ve hıristiyanları dost edinenler de onlardan olur, başlarını kurtaramazlar.
 

anonim

New member
Katılım
11 Eki 2011
Mesajlar
137
Tepkime puanı
22
Puanları
0
Konum
daha bulunmadi...
Said Nursi nazarımızda saygın İslam`i şahsiyyetlerden. Ama bu sözlerine katılamıyıcam.O devirdeki hristyan ve yahidilerin bu devirdekilirden pek bir farkı yok.Hz.Peygamberimiz Hz.İmam Ali`yi Hayber savaşına gönderdiğinde demiştir: “Onlarla Allah'ın birliğine ve benim risaletime iman edene dek savaş. Eğer iman etseler canlarını ve mallarını korumuş olurlar. Artık hesapları Allah iledir.” Biz Allah`ın birliğine ve Hz. Muhammedin (s.a.a.s) sonuncu peygamber olduğunu taleb ede biliriz fazlasını değil. Bunun da bazılarının düşündüğü gibi ırkçılıkla yakından-uzaktan alakası yok. Çünkü kendilerine gönderilen hiçbir peygamber ve kitap bunun aksini söylememiştir. Nitekim Hz. Peygamberimiz (s.a.a.s) ve sahabeleri o devirde bunun için savaşmışlar.Geçdiyimiz günlerde bir sitede gördüm “Gazeteciler Şimon Perez’e “Kur’an-ı Kerim, sizin devletinizin yıkılacağından haber veriyor" diye hatırlattıklarında?
Perez şu cevabı veriyor: “Kur’an’ın bahsettiği Müslümanlar gelsin!, düşünürüz.”(Tercüman gazetesi 1986)
Dinlerarası diyalog diyecek ama tevhidi kabul etmeyecek, kendi peygamberlerinin tebliğ etdiklerine uymayacak, Hz. İsanın (a.s), Hz. Musanın(a.s) müjdelediği sonuncu peygamber Hz. Muhammedi (s.a.a.s) Allah`ın sonuncu rasulu kabul etmeyecek üstüne de kendilerine gönderilen kitapları sahteleşdirecek ve “inancım bu” diyerek bugünkü inanclarına saygı bekleyenler çooook beklerler. İslam çatısı altında iman eden herkese yer var. İman etdikten sonra ise ibadetler konusunda nasıl yaşayacaklarının hesabı artık Allah(cc) iledir. Müslümanlar, bugün güzel bulunan batı uygarlığına yeterince hizmet vermişler, bugün uygarlığı onlardan öğreneceğimize önce kendi içimizdeki sorunları çözelim,geleyanlara gelmeyelim, birlik için gayret gösterelim çok daha uygar oluruz.
Önce evin içi yapılır, sonra dışı!
 
Üst Alt