Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Irtidadin Manasi

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
5- Kâfirleri alkışlamak ve mü'minlere karşı onlara yardım etmek:
"Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz onlardan olur. Muhakkak ki Allah zâlim kavmi hidayete erdirmez." (5/Mâide, 51)


6- Allah'ın dininden tamamıyla veya o olmadan dinin sahih olması mümkün olmayan temel unsurlarının birinden yüz çevirmek:
"Fakat kâfirler, uyarıldıkları şeylerden yüz çevirirler." (46/Ahkaf, 3)


7- Bazı insanların, Muhammed (s.a.s)'in şerîatini aşıp, ona bir şeyler ekleyebileceğine inanması:
"İslâm'dan başka bir din arayan kimseden Allah bunu asla kabul etmez. O kimse ahirette de hüsrana uğrayanlardan olacaktır." (3/Âl-i İmrân, 85)


8- Üzerine icmâ vâki olmuş İslâm'ın farzlarından birisi üzerinde tartışmaya girmek veya yine haramlığı icmayla sabit olan bir şeyi helâl saymak.
İmam Suyûtî şart koşulan sahihlik şartlarını taşıyan hadisi inkâr edenin İslâm dairesinden çıkıp irtidat etmiş olduğunu ve kıyamet gününde Yahûdilerle, Hristiyanlarla veya küfür gruplarından uymayı dilediği kimselerle haşrolacağını söylemektedir (Miftâhü'l Cenne fi'l-İhticâcı bi's-Sûnne, s. 5).


Bir kimse şehâdet getirip, namazını kılsa, orucunu tutsa ve kendisinin müslüman olduğunu iddia etse bile, bu sayılan şeylerden ve İslâm'a dair eserlerin mürted bahislerinde etraflıca zikredilen hususlardan bir tanesini işlediği zaman irtidat etmiş sayılır.


Burada şöyle bir soru sorulabilir: Bir müslüman nasıl tekfir edilebilir?
Zira Rasûlüllah (s.a.s.); "Bir adam kardeşine "ey kâfir" derse, bu söz ikisinden biri için mutlaka gerçekleşir"
(Buhârî, Edeb, 73; Müslim, İman, 111).
"Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in O'nun Rasulü olduğuna şehâdet eden kimseye Allah ateşi haram kılmıştır"
(Buhârî, İlim, 49) buyurmaktadır.
Burada tekfir edilmesi câiz olmayan müslüman, muvahhid olup, İslâm'a aykırı olan şeylerden kaçınan kimsedir. O, tevhid üzere olan kişidir. İşte Allah Teâlâ bu gibi kimseler üzerine ateşi; kendisine şirk koşanlara ise Cennet'i haram kılmıştır.
Nitekim, Rasûlüllah (s.a.s) şöyle buyurmaktadır:
"Allah'a inanıp O'na hiç bir şeyi ortak koşmayan Cennet'e girmiştir. Allah'a inanıp da O'na şirk koşan ise Cehenneme girmiştir"
(Müslim, İmân, 152).
Bunun içindir ki ashâb, Müseylemetü'l-Kezzab ve Esvedü'l-Ansî'nin nübüvvetine iman edenleri ve ayrıca zekât vermek istemeyenleri tekfir ederek, onların mürted olduklarına hükmetmiş ve onlarla savaşmışlardı.


Akıl hastası ve çocuğun dinden dönmesi irtidat cezasını gerekli kılmaz:
"Üç kişiden hesap sorma kaldırılmıştır: Aklını kaybetmiş kimse akıllanana kadar; uyuyan uyanana kadar ve çocuk, bulûğa erene kadar. Bu üç zümreden kalem kaldırılmıştır ve yaptıklarından sorumlu tutulmazlar."
(Ebû Dâvud, Hudûd, 17; Tirmizi, Hudûd,1; Nesâi, Talak, 21; İbn Mâce, Talak, 15).


Bunun gibi, istemediği ve kastetmediği halde hataen küfrü getiren bir söz sarfeden kimse de mürted sayılmaz: "Allah, ümmetimden hata, unutma ve zorlanma ile yaptığı şeylerden sorumluluğu kaldırdı"
(İbn Mâce, Talâk, 16).

Kalbi imanla dolu olduğu halde, zorlama (ikrah) ile dinden döndüğünü söyleyen kimse için irtidat vâki olmaz: "Kalbi imanla dolu olduğu halde, inkâra zorlananların dışında her kim imanından sonra Allah'ı inkâr edip de küfre göğüs açarsa, işte Allah'ın gazabı o gibilerin başınadır ve onlar için büyük bir azap vardır."
(16/Nahl,106). İkrahın özür sayılmasının bir ölçüsü vardır. İçki içmek, ölü eti yemek, küfür ve malı telef etmek şeklindeki zorlama veya dövmek ve hapsetmekle tehdid edilmek, ikrah değildir ve haddi gerektirir. Sadece ölümle tehdit edilip de tehdit edenin bunu yapabilme gücüne sahip olması halinde ikrah özür sayılabilir. Kişi sabreder, dininden dönmez ve öldürülürse bunun karşılığında büyük bir mükâfat alır
(el-ihtiyâr, II/106).


Zorlama olmadan (ikrah) küfrü gerektiren bir söz söyleyen veya bir iş yapan, bunu korkusundan yahut alay için yapmış olsa bile mürted sayılır. Çünkü mücerred korku özür değildir. Sarhoşların irtidadı hakkında alimler arasında ihtilâf vardır.


İslâm'ın ilk dönemlerinde on bir fırka dönden dönmüştür. Bu vak'alardan üçü Hz. Peygamber'in hayatının sonlarına doğru meydana gelmiş, yedisi Hz. Ebû Bekir devrinde, biri de Hz. Ömer devrinde olmuştur. Ama, bizim için önemli olan husus, bunları birer tarihî vak'a olarak anmak ve anlatmak değil, günümüz insanının bir irtidad keyfiyetiyle ilgisi ve bulaşıklığı olup olmadığının incelenmesidir. Bilindiği veya bilinmesi gerektiği gibi irtidâd, bir veya birkaç olaya ve belli bir zamana münhasır değildir. Yani değişik karakterler arzetse de irtidâd etme halleri, hiçbir devirde ve toplumda tümüyle ortadan kalkmamıştır. Kur'an âyetlerinin hükmü de umûmidir.


İrtidâd olayının temel illeti, sadece inkâr değil; çoğu kere İslâm otoritesine karşı gelmektir.
Meselâ, bugün de zekât, İslâmî ülü'l-emr tarafından toplanacak olsa, vermeyecekler çoğunluktadır. Asr-ı saâdetteki irtidâd olaylarına baktığımızda, açıkça görülür ki, mürted olmanın temelinde biraz ekonomik, biraz da Hz. Peygamber'in (veya O'ndan sonra başa geçen Hz. Ebû Bekir'in) iktidarını kabul etmemek gibi siyasî etkenler de vardır. Bu arka plan, hemen her devirdeki irtidâd olaylarında da sözkonusudur.

Devam edecek
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,131
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
bir konuya açıklık getiriyim. her mesajımda dediğim gibi demokrasi derken bir yönetim biçimi olarak demokrasiden bahsediyorum. yani seçim sistemi olarak istişareyi ve çoğulculuğu esas alan demokrasiden.

hüküm koyucu olarak demokrasinin islamda var olduğunu iddia etmiyorum. islamda hükümleri Allah koymuştur. islam hukuku suç ve cezalar farklı, yönetim biçimi olarak demokrasi farklıdır derken bunu kastedmiştim. islamda bir idareci seçiminde istişare ve çoğunluğun rızası esas kabul edilir. islamdaki bu uygulama demokrasi ile paralellik taşır.
Bedir harbinden sonra alınan esirlerin, hangi şartlarla serbest bırakılacağı, namaza davetin (ezanın) nasıl uygulanacağı, Hendek harbinde Medine’nin nasıl savunulması gerektiği gibi konular, Hz. Peygamber’in istişare anlayışının en çarpıcı örnekleridir.


tekrar söylüyorum yönetim şekli olarak, yani çoğunluğun rızasına dayalı bir seçim sistemi olarak demokrasi islamiyete zaten var olan bir kavramdır.
hz. hüseyin örneğini bunun için vermiştim. hükümleri koyucu olarak, islamiyette demokrasinin varlığını iddia etmiyorum. bu açıklamayı en başta yapmalıydım.


Bu noktada şunu söyleyelim o zaman. Siz, sizi İslamca kabul edilebilir kanunlar ile yönetecek kişiyi halkın seçmesini istiyorsunuz. Bu olabilir ama bunun adı demokrasi değildir. İstişare, müşavere, şura, meşveret, seçim gibi kavramlar, demokrasi terimi ile ifade edilmeye çalışılırsa yanlış olur.
 

sumisali

New member
Katılım
3 Nis 2009
Mesajlar
1,903
Tepkime puanı
2,112
Puanları
0
Allah Kuran’da her türlü günahı dilerse affedeceğini söylerken, affetmeyeceği tek günahın ona ortak koşulması olduğunu söyler. Bu yüzden bu konu belki de bizim hayatımızdaki en önemli konudur Kuran'da bu tutum Allah'tan başka İlah edinmek olarak tanımlanır yani şirk
Demokrasiye hükmetmenin temel ekseni egemenliğin halkın elinde olmasıdır. Bu egemenliğin manası; yüksek mevkinin halkın olması ve bununla beraber kendisinden daha yüksek bir merci tanımamasıdır. Egemenliğini kendi zatından alır. Kayıtsız ve şartsızdır. Dilediğini yapar, kimseye müracaat etmeden dilediği gibi hükmeder. Bu sıfatlar sadece Allah’u Teâlâ’ya aittir; rabbimiz şöyle buyurmaktadır;
“Onlar görmüyorlar mı ki, gerçekten biz arza geliyor ve onu çevresinden eksiltiyoruz. Allah hüküm verir. Onun hükmünün peşine düşecek yoktur. Ve O, hesabı pek çabuk görendir.” [Ra’d: 41]
Bu ayetlerden şunu anlıyoruz; demokrasi, ilahlık sıfatını Allah’tan alıp insanoğluna yasama yapma hakkını vererek onu ilahlaştırmış oluyor. Böylece insanı ilahlaştırmış ve Allah’a ortak koşmuş oluyor. Buda şüphesiz küfrün en büyüklerindendir.
Daha ince bir tabirle şöyle diyebiliriz; demokrasideki yeni ilah, insanın hevası (arzuları) dır. Hiçbir şeye bağlı olmadan dilediğini yasalaştırır. Allah’u Teâlâ şöyle buyurdu;
“Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?” [Furkan: 43]
Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı) dırlar.” [Furkan: 44]
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Mürted, İslâmî otoriteye (âdetâ) savaş açmış bir bağî ve muhârip durumundadır.


İrtidad, bilinçli ve kasıtlı yapılan bir eylemdir. İrtidâd eden kimseye, yani bilerek, düşünerek ve karar vererek İslâm'dan çıktığını söyleyen ya da buna ilişkin kanıtlayıcı bir tavır gösteren kimseye mürted denir.


Gaflet içindeki kimselerin sorumsuzca sarfettikleri bir sözden, yaptıkları bir eylemden ya da gösterdikleri yanlış bir tavırdan dolayı küfre saptıkları, yaşanan bir olaydır. Bunların mürted olup olmadığına gelince, çoğunun demeçleri, günlük konuşmaları ve genelde tavırları, bu insanların kendilerini müslüman veya mü'min saydıklarını açıkça göstermektedir. Halbuki mürted böyle değildir. Mürted insan, İslâm'ı reddettiğini, Onun yerine dinsizliği, ya da başka bir dini tercih ettiğini açıkça ifade eden veya bu doğrultuda eylem yapan insandır. Örneğin vaktiyle namaz kılan, oruç tutan, benzeri İslâmî ibâdetleri yaptığı görülen bir kimsenin, daha sonra bir kiliseye girerek fiilen âyine katılması veya bir put karşısında saygı duruşu göstermesi onun mürted olduğunu kanıtlamak için yeterlidir. Öyle ise birçok gâfil insanın bir an için işledikleri küfür, genelde riddet anlamını taşımaz.


Elbette ki mürted insan da netice itibarıyla kâfirdir. Çünkü İslâm'ı açıkça reddetmiştir. Ancak onun işlediği suç, küfrün türlerinden biridir. Yani şirk nasıl ki aynı zamanda küfrün bir alt kümesi ise, irtidâd da aynen öyledir. Fakat mürtedi sıradan müşrik ve kâfir insandan ayıran ciddî çizgiler vardır. Çünkü genellikle şirk ve küfür, bir insanın hayatına yanlışlıklarla birlikte girer. Çok kere kişi, bilinçsiz bir şekilde bu suçu işler. Ama irtidâd böyle değildir. Tıpkı nifak gibi mutlaka bilinçli işlenen bir suçtur.


İrtidad olayı, daha çok bilgisizliğin ya da düşünce kaosunun sonuçlarından olan küfür ve şirkle karşılaştırıldığı takdirde görülür ki, mürted insan, sıradan kâfir ve müşrikten çok farklıdır. Çünkü irtidâd düşünüp tasarlamayı, ondan sonra karar vermeyi gerektirmektedir. Böyle bir insan ise, anca son derece bilinçle hareket eden biri olabilir. İşte bu nedenledir ki, geleneksel küfrün ve şirkin yaygın olmasına karşın, irtidâd çok ender rastlanan bir olaydır.


İrtidâd, neden küfrün en az rastlanan türüdür? Bunun nedenini iki noktada aramak gerekir:


Birincisi:
Bir insanın özellikle düşünerek ve karar vererek İslâm'dan bilinçle çıkıp dinsiz olmak, ya da başka bir dini seçmek için bir haklı ve mantıklı neden bulamamasıdır. Çünkü İslâm, gerçeklerin tümünü kucaklayan en büyük gerçektir. İslâm'ı yalanlamaya, Onu çürütmeye, hiçbir mantık ve hiçbir otorite güç yetirememiştir. Aynı zamanda İslâm o kadar rahat, o kadar kolay anlaşılan bir hayat ve kâinat düzenidir ki, insan zaten Onun atmosferinden dışarıya çıkamamaktadır.


İslâm, bir anlamda fıtrat ve doğa demektir. Dolayısıyla bilgi ve kültür düzeyi ne olursa olsun her müslüman, İslâm'ı âdeta solumaktadır. Onun için de başka bir din arayışı müslümanın akıl ve hayalinden hiçbir zaman geçmez. Oysa İslâm'ın dışındaki bütün dinlerin mensuplarında, hatta onların aydınlarında, râhiplerinde ve her rütbeden din adamlarında bile bu arayış vardır.


İrtidâda ender rastlanmasının ikinci nedeni ise çok ilginçtir.
Çünkü kimliğindeki "İslâm" sözcüğünden başka İslâm'la hemen hiçbir bağı olmayan, buna rağmen kendini belki de müslüman sanan birçok insan daha vardır ki, bunlar da İslâm'dan çıkıp başka bir din seçmeyi hiçbir zaman düşünmemektedirler. Çok şaşırtıcı gibi görünen bu gerçeğin arka planındaki neden şudur: Aslında çoğu pozitivist kâfir ya da müşrik olan bu insanların İslâm'dan başka bir din aramamaları, onların hemen hiçbir dine önem vermemelerinden kaynaklanmaktadır. Onlara göre; İslâm demek, mevlitler, kandiller, çelenkler, âyinler, tarikatler, fal ve büyüler gibi İslâm'la uzaktan yakından ilişkisi olmayan bir sürü gelenekler, törenler ve şarlatanlıklar demektir. Ve yine onlara göre; İslâm da aynen hıristiyanlık, yahûdilik, budizm ya da şintoizm gibi bir dindir; dolayısıyla İslâm'dan çıkıp başka bir dine girmek ya da dinsiz olduğunu söylemek anlamsızdır.


Tarihte iki kez toplu riddet olayı meydana gelmişse de bu her iki olayın temelinde o günlerin özel nedenleri yatmaktadır. Bunların birincisi, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in vefatı üzerine henüz İslâm'a ısınmamış bulunan câhil çöl Araplarının yaşadıkları deprasyondur. İkincisi ise, yine İslâm'ı pek kavrayamamış olan Hazar Türklerinin 8. yüzyılda Kral Bulan'ın eğilimi üzerine topluca yahûdiliğe girmeleri olayıdır.


İrtidâd, imanî bir sorunun ötesinde genelin vicdanına karşı cüretkâr bir isyan, toplum düzenini sarsıcı ve anarşiyi dâvet edici sinsi bir suçtur. Bazen de organize hale dönüşür. İslâm hukukuna göre bir kimsenin mürted sayılabilmesi için onun daha önce müslüman, akıllı ve özgür olması şarttır. Şu halde hiç müslüman olmamış, ya da aklî dengesi bozuk veya zorlanarak irtidâd eden kimse için böyle bir durum sözkonusu olmaz. Kâfirlerin ve müşriklerin, diğer şirk ve küfür dinlerinden herhangi birini seçmeleri için de İslâm'a göre bir engel yoktur. Çünkü sonuç itibarıyla "ehl-i küfür bir tek millettir."

Devam edecek
 

betül

New member
Katılım
13 Eyl 2007
Mesajlar
113
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
33
Allah Kuran’da her türlü günahı dilerse affedeceğini söylerken, affetmeyeceği tek günahın ona ortak koşulması olduğunu söyler. Bu yüzden bu konu belki de bizim hayatımızdaki en önemli konudur Kuran'da bu tutum Allah'tan başka İlah edinmek olarak tanımlanır yani şirk
Demokrasiye hükmetmenin temel ekseni egemenliğin halkın elinde olmasıdır. Bu egemenliğin manası; yüksek mevkinin halkın olması ve bununla beraber kendisinden daha yüksek bir merci tanımamasıdır. Egemenliğini kendi zatından alır. Kayıtsız ve şartsızdır. Dilediğini yapar, kimseye müracaat etmeden dilediği gibi hükmeder. Bu sıfatlar sadece Allah’u Teâlâ’ya aittir; rabbimiz şöyle buyurmaktadır;
“Onlar görmüyorlar mı ki, gerçekten biz arza geliyor ve onu çevresinden eksiltiyoruz. Allah hüküm verir. Onun hükmünün peşine düşecek yoktur. Ve O, hesabı pek çabuk görendir.” [Ra’d: 41]
Bu ayetlerden şunu anlıyoruz; demokrasi, ilahlık sıfatını Allah’tan alıp insanoğluna yasama yapma hakkını vererek onu ilahlaştırmış oluyor. Böylece insanı ilahlaştırmış ve Allah’a ortak koşmuş oluyor. Buda şüphesiz küfrün en büyüklerindendir.
Daha ince bir tabirle şöyle diyebiliriz; demokrasideki yeni ilah, insanın hevası (arzuları) dır. Hiçbir şeye bağlı olmadan dilediğini yasalaştırır. Allah’u Teâlâ şöyle buyurdu;
“Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?” [Furkan: 43]
Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı) dırlar.” [Furkan: 44]


demokrasi öncelikle bir kaç cümle ile açıklanacak bir kavram değilmiş bunu anladım ve anladım ki sizin anlağınız demokrasi ile benim tanımını yaptığım demokrasi aynı şeyler değil. ısrarla üstüne basa basa söylüyorum ki benim anladığım demokrasi yönetim şekli olarak; yöneticilerin, yönetilenler tarafından eşitlikle seçildiği çoğulculuğa dayalı seçim sisteminin adıdır. tanımını ısrarla ve sürekli yaptığım gibi. bir de anayasal hükümleri belirlemede demokrasinin varlığı var ama ben bunu hiç bir zaman savunmadım. islamda hükümleri Allah koymuştur. bunu her müslüman kabul eder.islam hukuku hükümleri demokrasi yoluyla yani halkın çoğunluğunun iradesi yoluyla koyulmamıştır!!!

ama yönetim şekli olarak demokrasi (yani yönetilenlerin çoğunluğuna dayalı idareci seçim sistemi) islamdaki idareci seçim yönetemiyle paralellik taşır!!! neden ısrarla bunu kabul etmiyorsunuz anlamıyorum. delillerini de gösterdim.

"hz. hüseyinin amcasının oğlunu küfeye gönderip halkın ve ileri gelenlerin çoğunluğunun halifelik hakkında fikrini sorması örneği ve Bedir harbinden sonra alınan esirlerin, hangi şartlarla serbest bırakılacağı, namaza davetin (ezanın) nasıl uygulanacağı, Hendek harbinde Medine’nin nasıl savunulması gerektiği gibi konular, Hz. Peygamber’in istişare anlayışının en çarpıcı örnekleridir."


ama siz ısrarla hüküm koyucu olarak demokrasinin islamiyette yer aldığını savunduğumu düşünüyor ve yanlış yolda olduğumu ima etmeye çalışıyorsunuz. yönetim şekli olarak demokrasinin yani yönetilenlerin yöneticiyi seçme anlayışının şirk olduğunu ısrar etmek büyük bir vebal değil midir?

madem şirk olduğunu iddia ediyorsunuz o zaman sizin anladığınız demokrasinin ne olduğunun açıklamasını en başta yapsaydınız da hiç bir şey zan altında kalmasaydı. "demokrasi düzenini savunmak şirktir!" sözü büyük bir sözdür! demokrasinin açılımını yapmamışken sonu nereye varacağı belli olmayan bir sözdür! yönetim şekli olarak demokrasinin islamdaki yönetim şekli ile paralellik taşırken neden kesin "şirktir!" tabiri kullanılır anlamış değilim.

çok çok önemli bir ayrıntı daha söylemek istiyorum Allah c.c. insanlara kesin bir yönetim şekli tahsis etmiyor!!! yönetim şeklini insanlara havale ediyor. fakat kuranı kerimdeki bazı ayetlere ve peygamber efendimizin uygulamalarına bakıldığında, yönetim şekli olarak demokrasinin kurana ve sünnete en yakın idare şekli olduğunu görüyoruz.

Kur’an-ı Kerim, seçkin insanların bir özelliğini “Onlar, aralarında şura yaparlar” şeklinde anlatır. (Şura, 42/38)

Hz. Peygambere (sav), “Yapacağın iş hususunda onlarla meşveret et.” emri verilmiştir. (Al-i İmran, 3/159)

Hz. Ebu Hüreyre, “Ben, arkadaşlarıyla Resulullah'tan daha çok istişare eden birini görmedim.” der. (Tirmizi, Cihad, 35)

Bütün bu ayet ve hadislerin teşviklerine bakıldığında, İslam dinin özüne en yakın yönetim şeklinin İslam terbiyesinden geçmiş demokrasi olduğunu söylemek mümkündür.

son olarak demokrasinin genel anlamı; tüm üye veya vatandaşların organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit haklara sahip olduğu bir yönetim biçimidir. Her ülke veya toplum kendi kalıplarına ve kendi örfüne göre demokrasiyi tarif edip şekillendirmiştir. Onun için tek kalıp, tek tip demokrasiden bahsedilemez. Acaba hangi demokrasi modeli İslam ile çelişir, bunu tek tek incelemek gerekir. Bütünüyle bir modeli demokrasi olarak esas alıp buna İslam dışı demek çok yanlış ve hatalı olur.

en başta, "şirk olan demokrasi!" nin açılımı yapılsaydı bu tartışma olmayacaktı.

bu arada konunun bitmesini bekleyemediğim ve
konuyu böldüğüm için özür dilerim. fakat cevap vermemem, tanımını ısrarla ve sürekli yaptığım demokrasinin, şirk düzeni olduğu gibi büyük bir lafı kabul etmek anlamına gelirdi. seçim sistemi olarak demokrasi, islamla paralellik taşırken şirk olduğunu söylemek doğru değildir.
zan altında bırakılmadığım müddetçe bu konu hakkında başka bir şey mesaj atmayacağım.

 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,131
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
İyi de betul hanım, siz de ısrarla demokrasi ile alakasız kavramların adını demokrasi koymak istiyorsunuz. Bunun özel bir sebebi mi var?
 

betül

New member
Katılım
13 Eyl 2007
Mesajlar
113
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
33
demokrasinin ne olduğunu yazarmısınız? demokrasiden siz ne anlıyorsunuz? demokrasi ile alakasız kavramlar dedikleriniz neler? bunu en başta yazsaydınız keşke... tek tip bir demokrasi varlığından bahsedilemez ben bunu anladım mesela. demokrasi kavramı hem seçim sistemi olarak hem de hüküm koymadaki sistemde kullanılır. seçim sistemi olarak demokrasisinin şirk olduğuna kanıt getirin lütfen. hüküm koyma noktasında demokrasinin islamda yeri yoktur! bunu kimse savunmuyor. yazımı dikkatlice okuduğunuzu farz ederek aynı şeyleri tekrar söylemeyeceğim. bu paylaşımlarımın islamı doğru anlamaktan başka özel bir sebebi yok. eğer yönetim şekli olarak demokrasinin islamda şirk olduğuna kanıt getiremiyorsanız (kaynak ve kanıtları ile) o zaman sizin anladığınız demokraside bir problem var demektir.
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
betul,
Değerli kardeşim, konuyu anlayabilmek için şu açıdan bakmak lazım siz ne dersiniz,
Demokrasi çıkış kaynağını insan felsefesi ve düşüncesinden alır.
İslam ise kaynağını Vahy yolu ile Allah CC'den alır.
Bu tespitten sonra
Allahın Vahy ettiği bir konuda emri uygulamak için istişare etmek sünnettir. Uygulamamak üzere istişare etmek ise küfürdür. Ne kadar ince bir çizgi değilmi?
Hiçbir istişare ve oylama Allahın bir emrini ortadan kaldırmaya yönelik olamaz.
İslamda Hakimiyet Allah CC aittir
Demokrasiler de hakimiyet Halka aittir.

Hakimiyeti yani kanun koyma yetkisini Allahtan alıp başkasına devreden her sistem batıldır.

Şimdi şu ayetlere bakalım
Nisa suresi ayet 105
(Ey Muhammed!) Biz sana Kitabı (Kura'nı) hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allahın sana öğrettikleri ile hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma.


Ahzab suresi ayet 36
Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü'min erkek ve hiçbir mümin kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah'a ve Resulüne karşı gelirse, şüphesiz o apaçık bir şekilde sapmıştır.

Demokrasi bir devlet yönetme şekli değildir demokrası hukuk (Kanun çıkarma) yapma şeklidir bu ayırımı iyi düşünürseniz daha iyi anlarsınız !!

Devlet şeklilleri
1 Kraliyet
2 meşrütiyet
3 cumhuriyettir.

Örnek olarak İngiltere kırallıktır ama hukuk yapma şekli demokrasidir.

Burada ben öyle inanıyorum ki siz değil hiç kimseye zanla bakılmıyor hepimiz birbirimizden bir şeyler öğrenmeye çalışıyoruz.

Yine de takıldığınız olursa cevaplamaya çalışırım
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,131
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
demokrasinin ne olduğunu yazarmısınız? demokrasiden siz ne anlıyorsunuz? demokrasi ile alakasız kavramlar dedikleriniz neler? bunu en başta yazsaydınız keşke... tek tip bir demokrasi varlığından bahsedilemez ben bunu anladım mesela. demokrasi kavramı hem seçim sistemi olarak hem de hüküm koymadaki sistemde kullanılır. seçim sistemi olarak demokrasisinin şirk olduğuna kanıt getirin lütfen. hüküm koyma noktasında demokrasinin islamda yeri yoktur! bunu kimse savunmuyor. yazımı dikkatlice okuduğunuzu farz ederek aynı şeyleri tekrar söylemeyeceğim. bu paylaşımlarımın islamı doğru anlamaktan başka özel bir sebebi yok. eğer yönetim şekli olarak demokrasinin islamda şirk olduğuna kanıt getiremiyorsanız (kaynak ve kanıtları ile) o zaman sizin anladığınız demokraside bir problem var demektir.

Yani demokrasinin sizce, bizce, onlarca ayrı ayrı bir tarifi mi var? Demokrasinin yüz yıllardır temel bir tarifi var, o da; halkın hakimiyeti/egemenliği temeline dayanan yönetim şeklidir.

Halk: Aynı ülkede yaşayan, aynı kültür özelliklerine sahip olan, aynı uyruktaki insan topluluğudur.

Hakimiyet: Hüküm/karar/kural/kanun koyma halidir.


Ayrıca, bunların dışında demokrasi kelimesinin bende uyandırdığı bir intiba da şudur. Memlekette kimin bir derdi/sıkıntısı/açmazı olsa, hemen basar figanı: - Böyle demokrasi olur mu!?. Buradan şunu çıkarabiliriz ki; demokrasiden (kim ne anlıyorsa) milletin beklediği çok şey var. Bu ifadeyi kullanan halkın aklına bunu sokan ise, siyasetçilerin mütemadiyen konuşmalarında - Biz demokratik yönetiriz... Biz demokratız... Biz demokrasiyi falan filan... gibi ifadeler kullanmalarıdır. Yani aslında siyasetçi bu ifadeden güya şunu kasdeder. Ey seçmen, biz demokratız, bize oy verin, siz ne isterseniz onu yaparız... Tabi bu sadece genel bir söylemdir, millet bundan anlar ki ben ne dersem o olacak. Ama olmaz, zira siyasetçinin dediği sadece "laf"dır. Sonra dilediği olmayan vatandaş basar feryadı: - Böyle demokrasi olur mu!.. Bu memlekette demokrasi yok mu!?. Her neyse...

Biz, yönetime dilediğini teklif sistemine demokrasi değil seçim diyoruz. Eğer demokrasiden kastınız bu ise eyvallah...


Bir kanuna evet/hayır demeye referandum... Ama hangi kanuna, laik bir kanuna... Zira ilahi bir kanuna hayır deme şansımız yok.

Ayrıca İslam yönetim biçimine müdahale etmemiş, cumhuriyet olur, monarşi olur... Önemli olan hangi kanunlarla yönetileceğidir. Allah'ın kanunları ile mi, yoksa insanın kanunları ile mi?

İşte bu noktada laiklik geliyor, ilahi hükümlerin dikkate alınmadığı sistem yani. İlahi kanunlar dikkate alınmadı mı insani kanunlar dikkate alınıyor. İlahi kanunlar tek bir biçimde olmasına rağmen, insani kanunlar zamana, zemine ve sair durumlara göre değişebiliyor. İşte bu noktadadır demokrasinin devreye girmesi. İlahi kanun olunca onu seçmeye imkan var mı, yok ama muhtelif olan insani kanunlar olunca o veya bunu seçiyor insan. Bu tür seçimin de sonucu yine tam hürriyete uygun değil, çoğunluğa tabii. Demokrasi işte böyle sonuçlarla tanımlanıyor.


Sizin gönlünüzde demokrasi denilen tanım, beni yönetenleri seçmek şeklinde bile tezahür etse, sizi yöneteceklerin şeriate uygun yönetmeyeceklerini bilmeniz dahi (İslami açıdan) demokrasiyi anlamsız kılıyor.

Tüm bu ifadelerim sonra hala demokrasinin İslama, İslam ruhuna uygun bir hal olduğunu düşünüyorsanız bir şey diyemeyeceğim...
 

þiatun ali

New member
Katılım
25 May 2010
Mesajlar
121
Tepkime puanı
36
Puanları
0
Yaş
41
kapitalizme karşı direnen seyyid kutub mevdudi ve ali şeriatilere selam olsun
 

betül

New member
Katılım
13 Eyl 2007
Mesajlar
113
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
33
Demokrasi bir devlet yönetme şekli değildir demokrası hukuk (Kanun çıkarma) yapma şeklidir bu ayırımı iyi düşünürseniz daha iyi anlarsınız !!

Devlet şeklilleri

1 Kraliyet
2 meşrütiyet
3 cumhuriyettir.

Örnek olarak İngiltere kırallıktır ama hukuk yapma şekli demokrasidir.


Burada ben öyle inanıyorum ki siz değil hiç kimseye zanla bakılmıyor hepimiz birbirimizden bir şeyler öğrenmeye çalışıyoruz.


Yine de takıldığınız olursa cevaplamaya çalışırım



ben sizin ne demek istediğinizi anlayabiliyorum ve hüküm konusunda size karşı çıkmıyorum. siz demokrasiyi sadece yasa
yapmada, çoğunluğun iradesinin hüküm sürdüğü sistem olarak bildiğinizden şu anda tartışıyoruz. demokrasi sadece hüküm koyma ve yasa yapmada çoğunluğun iradesine dayalı sistemi tanımlayan bir kavram olsaydı demokrasinin islamiyette yeri yoktur! derdim. islam hukuku suç ve cezaların hükmünü koyan Allah c.c. dır. islam hukukunun referansı ise kuranı kerim ve peygamberimize öğretilenlerdir.

peki demokrasi sadece kanun yapıcı, hüküm koyucu olarak geliştirlimiş bir sistem midir? demokrasinin anlamı sadece bu
mudur?

bu noktada size şunu soruyorum istişareye dayalı, yöneticilerin yönetilenler tarafından eşitlik ve çoğunluk ilkesi ile
seçildiği devlet yönetim sisteminin evrensel adını söylermisiniz bana, bunun adı nedir?


BUNUN EVRENSEL ADI DEMOKRASİDİR.

"Democracy is a political form of government carried out either directly by the people."

bu demokrasinin ingilizce tanımı. türkçesi;
demokrasi, kişilerin hükümeti seçtiği bir yönetim şeklidir.


CUMHURİYET NEDİR?

A
republic is a form of government in which the head of state is not a monarch and the people (or at least a part of its people) have an impact on its government.

cumhuriyet monarşinin tersidir. hükümetlerde toplumun veya toplumun bir kısmının hükümette söz sahibi olduğu yönetim şeklidir.

evrensel anlayışta demokrasi de cumhuriyet gibi bir yönetim şeklidir.




Ayrıca İslam yönetim biçimine müdahale etmemiş, cumhuriyet olur, monarşi olur... Önemli olan hangi kanunlarla yönetileceğidir. Allah'ın kanunları ile mi, yoksa insanın kanunları ile mi?




demişsiniz.


cumhuriyet de demokrasi gibi bir yönetim şeklidir. kanun koyma ve hükmetme boyutu dediğiniz gibi başka bir konudur. yasa yapma konusunda demokrasi anlayışının vardığından söz edilebilir ama bunun islamda yeri olmadığını tekrar etmeme gerek yok sanırım.


şu anda kavram tartışması yapıyoruz belki çok gereksiz. ben sizi anlıyorum umarım siz de beni anlıyorsunuzdur. biliyoruz ki "şirk" en büyük günahtır. Allah korusun. ama tanımı bir kaç kelime ile yapılamayan hatta birden çok anlama gelebilen derin kavramlara "şirk düzenidir" diyerek kestirip atmak doğru değildir... sonuç olarak...

islamiyette hüküm koyma noktasında, bizim referansımız halkın çoğunluğunun iradesi (hüküm koymadaki demokrasi anlayışı) değil, kuranı kerim ve peygamberimize öğretilenlerdir. demokrasi ilahi konularda insan iradesi ile hüküm koyma anlayışı anlamına geliyorsa, bu demokrasi sisteminin islamiyette yeri yoktur.

tamam bu kabul. ama demokrasi sadece bu anlama gelmiyor.

demokrasi aynı zamanda bir yönetim şeklidir. (yöneticileri seçim sistemidir.)
böyle iken buna da şirk düzeni demek yanlış olur.

demokrasi anlayışı ile kişiler hangi hukuka tabi olacağının seçimini yapabilirler. örneğin müslüman bir topluluk biz islam hukukuna göre yargılanmak istiyoruz diyebilir. ingiltere buna çok güzel bir örnektir. ingilterede müslümanlar için şeriat mahkemeleri kurulmuştur. bu müslümanların hüküm seçme lüksü olduğu anlamına gelmez. müslümanım diyen Allahın hükümlerini kabul eder ve şeriat mahkemesinde yargılanmak ister zaten.

bizim ülkemiz demokrasi ile değil cumhuriyetle yönetilir.
keşke demokrasi ile yönetilsek de ingiltere örneğindeki müslümanların sahip olduğu gibi yasalarımız islam hükümlerine tabi olsa.
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
betul,
bu noktada size şunu soruyorum istişareye dayalı, yöneticilerin yönetilenler tarafından eşitlik ve çoğunluk ilkesi ile seçildiği devlet yönetim sisteminin evrensel adını söylermisiniz bana, bunun adı nedir?

Siz buna cevap verin bende size cevap vereyim

Bir devlette önemli olan yöneticilerin nasıl seçildiğimi yoksa yöneticilerin ne ile yönettiklerimi?

Develet,
Yasama, yürütme, ve yargıdan oluşan sistemin adıdır.

Bizde doğal olarak yasama hakkının kaynağının ne olduğunun iman ile alakasını anlatmaya çalışıyoruz


 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,131
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan




cumhuriyet de demokrasi gibi bir yönetim şeklidir. kanun koyma ve hükmetme boyutu dediğiniz gibi başka bir konudur. yasa yapma konusunda demokrasi anlayışının vardığından söz edilebilir ama bunun islamda yeri olmadığını tekrar etmeme gerek yok sanırım.


şu anda kavram tartışması yapıyoruz belki çok gereksiz. ben sizi anlıyorum umarım siz de beni anlıyorsunuzdur. biliyoruz ki "şirk" en büyük günahtır. Allah korusun. ama tanımı bir kaç kelime ile yapılamayan hatta birden çok anlama gelebilen derin kavramlara "şirk düzenidir" diyerek kestirip atmak doğru değildir... sonuç olarak...

islamiyette hüküm koyma noktasında, bizim referansımız halkın çoğunluğunun iradesi (hüküm koymadaki demokrasi anlayışı) değil, kuranı kerim ve peygamberimize öğretilenlerdir. demokrasi ilahi konularda insan iradesi ile hüküm koyma anlayışı anlamına geliyorsa, bu demokrasi sisteminin islamiyette yeri yoktur.

tamam bu kabul. ama demokrasi sadece bu anlama gelmiyor.

demokrasi aynı zamanda bir yönetim şeklidir. (yöneticileri seçim sistemidir.)
böyle iken buna da şirk düzeni demek yanlış olur.

demokrasi anlayışı ile kişiler hangi hukuka tabi olacağının seçimini yapabilirler. örneğin müslüman bir topluluk biz islam hukukuna göre yargılanmak istiyoruz diyebilir. ingiltere buna çok güzel bir örnektir. ingilterede müslümanlar için şeriat mahkemeleri kurulmuştur. bu müslümanların hüküm seçme lüksü olduğu anlamına gelmez. müslümanım diyen Allahın hükümlerini kabul eder ve şeriat mahkemesinde yargılanmak ister zaten.

bizim ülkemiz demokrasi ile değil cumhuriyetle yönetilir.
keşke demokrasi ile yönetilsek de ingiltere örneğindeki müslümanların sahip olduğu gibi yasalarımız islam hükümlerine tabi olsa.


Size göre Türkiye de demokrasi olsa, nasıl bir yönetim şekli olur, bu olan sistem İslami olur mu, nasıl İslami olur ve iftiharla bahsettiğiniz İngiltere sistemi kafimidir İslam için?
 

betül

New member
Katılım
13 Eyl 2007
Mesajlar
113
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
33
türkiyede gerçek anlamda demokrasi ile yönetilse müslüman topluluğu islam hukukuna tabi olmayı isteyebilir. ingilteredeki demokratik sistem azınlık müslümanlara islam hukukuna tabi olma hakkını veriyorsa. bu sistem islama uygundur ve yeterlidir.

biz demokrasi ile yönetilseydik müslümanların taleplerine göre islam hukukunu uygulayacak şeriat mahkemeleri kurulabilirdi. şimdi biliyorum ki itirazınınz şu yönde olacak müslümanın hüküm seçme lüksü yoktur. müslümanım diyorsa Allahın hükümlerine tabi olmak zorundadır. evet bu doğru. peki biz gerçekten müslüman bir ülkemiyiz?
türkiye müslüman bir ülke mi? ülkemizde azınlık olan gayri müslimler, kafirler mi? yoksa müslümanlar mı? ingiltere ile farkımız var mı?

bir araştırma yapılmış ve toplumun % 60 ı dindarım diyor. bu dindar kişilerin de yarısı 5 vakit namaz kılıyor. ülkemizde tam anlamı ile islamın ve imanın şartını kabul eden ve hayatlarına uygulayan insanlar azınlıkta iken yani türkiyede müslümanlar azınlık iken bu ülkede en fazla ingilteredeki gibi bir hakka sahip olabiliriz. çünkü biz azınlığız. türkiyede islamın ve imanın şartlarının hepsini kabul eden ve uygulayan kişiler azınlıkta iken, müslüman olmayan birine zorla islam hükümlerini uygulamak dinimizde yoktur. ben böyle biliyorum yanlışsa düzeltin lütfen.

ingilteredeki sistemle iftihar etmiyorum takdir ediyorum. o sistem türkiyede olsaydı müslümanım diyen islam hukukuna tabi olurdu.

islam hukukuna tabi olmak istemeyen ama müslümanım diyen kişinin durumu ne olurdu? bu kişi müslüman mıdır? yoksa müslüman değil midir? müslüman değilse ki (müslüman olmak için Allahın tüm emirleri ve hükümlerini kabul etmek gerekir.) müslüman olmayan birine zaten islam hukuku zorla uygulanmaz. ingilteredeki sistemin yeterli olduğunu düşünüyorum. siz hangi noktalarda karşı çıkıyorsunuz? ve türkiye için nasıl bir sistem önerirsiniz?
 

betül

New member
Katılım
13 Eyl 2007
Mesajlar
113
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
33
betul,
bu noktada size şunu soruyorum istişareye dayalı, yöneticilerin yönetilenler tarafından eşitlik ve çoğunluk ilkesi ile seçildiği devlet yönetim sisteminin evrensel adını söylermisiniz bana, bunun adı nedir?

Siz buna cevap verin bende size cevap vereyim

Bir devlette önemli olan yöneticilerin nasıl seçildiğimi yoksa yöneticilerin ne ile yönettiklerimi?

Develet,
Yasama, yürütme, ve yargıdan oluşan sistemin adıdır.

Bizde doğal olarak yasama hakkının kaynağının ne olduğunun iman ile alakasını anlatmaya çalışıyoruz

tamam ne demek istediğinizi anlıyorum. yasama hakkının kaynağı islam hukukunda Allahtır.
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Fıkhî İctihadlara Göre Mürtedin Cezası


Bir müslümanın dinini değiştiştirip irtidâdı; görülmesi, duyulması, itiraf etmesi veya iki âdil müslüman tarafından şâhitlik edilmesi hallerinde sâbit olur.


Mürtedin cezası, eğer tevbe etmezse öldürülmektir: "Dinini değiştireni öldürün" (Buhârî, Cihâd, 149). Ulemanın çoğunluğu kadın için de aynı hükmün uygulanacağı görüşündedirler. Ancak Hanefiler bu konuda farklı görüştedirler. Kadınların öldürülmesini nehyeden hadisin (Ebû Dâvud, Cihad, 121) hükmünün geneli kapsadığını iddia ederek irtidad eden kadının öldürülmeyeceği görüşünü ileri sürmüşlerdir (İbn Kudâme, el-Muğnî, Mısır (t.y.), VIII/125; Seyyid Sâbık, Fıkhu's-Sünne, Kahire, (t.y.), II/385 vd.).


Mürtede had uygulanmadan önce, tevbe edip İslâm'a dönmesi telkin edilir. Fakat bunun ne şekilde uygulanacağı hakkında ihtilâf vardır. Âlimlerin çoğunluğunun görüşüne göre, üç defa tevbe etmesi istendikten sonra öldürülür. Hz. Ömer (r.a.), irtidad edenin üç gün hapsedilip tevbe etmeye çağrılması ve bu zaman zarfında yiyecek olarak suçluya sadece ekmek verilmesi gerektiğini bildirmiştir.


Hz. Ali (r.a.), bu müddeti bir ay olarak uygulamıştır. en-Nahaî ise bunun bir zamanla sınırlandırılmaması ve tevbe edene kadar sürekli İslam'a çağrılması gerektiği görüşünü ileri sürmüştür. Ancak, bu görüş, Sünnet ve icmâ ile sâbit olan irtidad cezasının uygulanmasını imkânsız kılacağından itibara şâyân değildir.


İmam Mâlik, Leys, İshak ve Ebû Hanîfe; zındıkın ve irtidat edip tevbe ettikten sonra tekrar dinden dönenin tevbesinin dikkate alınmayacağını ve haddin uygulanacağını kabul etmişlerdir. Çünkü zındıkın mürted sayılmasını gerektiren önceki görüşlerinden döndüğü hiç bir zaman açık olarak tesbit edilemez. Allah Teâlâ; "Ancak, tevbe edip kendilerini düzelten ve Allah'ın indirdiğini açıklayanlar müstesnâ" (2/Bakara, 160) buyurmaktadır. Dinden dönmeyi birkaç defa tekrarlayanların tevbelerinin kabul edilmeyeceğine delil olarak da şu âyet-i kerîme gösterilmektedir: "İman edip sonra inkâr eden, sonra imân edip tekrar inkâr eden, sonra da inkârlarında ileri gidenleri Allah ne bağışlayacak ne de doğru yola eriştirecektir." (4/Nisâ, 137)


Müslüman anne babadan doğan ve müslüman olarak yetişen kimse irtidat edince, tevbe etmeye çağrılmadan had uygulanır. Fakat daha önce küfre girip sonra müslüman olan kimse tevbeye çağrılır. Allah'a ve Rasûlüne küfreden kimse de tevbe etmeye çağrılmadan öldürülür. Böyle bir kimse tevbe etse dahi durum değişmez. Çünkü, Allah'a ve Rasûlüne küfretmek haddi gerektirir. Tevbe ise haddi düşürmez (İbn Kudâme, a.g.e., 125 vd.


Mürtedin irtidat etmesiyle birlikte, bütün sâlih amelleri silinir ve o ebedî olarak Cehennemde kalır: "Sizden kim, dininden döner ve kâfir olarak ölürse, işte onların dünya ve âhirette amelleri boşa gitmiştir. İşte cehennemlikler onlardır. Onlar orada ebedî olarak kalacaklardır." (2/Bakara, 2/217)

Devam edecek
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,131
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
türkiyede gerçek anlamda demokrasi ile yönetilse müslüman topluluğu islam hukukuna tabi olmayı isteyebilir. ingilteredeki demokratik sistem azınlık müslümanlara islam hukukuna tabi olma hakkını veriyorsa. bu sistem islama uygundur ve yeterlidir.


Siz maalesef bir şeyleri yanlış idrak ediyosunuz. Hukuk toplumu belli bir düzene sokan, devlete yaptırım gücü veren kanunlardır. İngilterenin hukuku bellidir. Bu hukukun içinde ne gayrimüslimler ne de müslimler için farklı bir hukuk işlemez. Size bunu kim anlatmışsa ya yanlış anlatmış, ya siz yanlış anlamışsınız. Olsa olsa şu olur İngiltere de, iki kişi arasında, sadece iki kişiyi ilgilendiren bir konuda eğer isteniyor ise şeri hükümler ile hareket edilebilir. Mesela sizin şirketiniz bir başka şirkete borç verse ve dese ki İslamda faiz haramdır, bende almayacağım, İngiltere buna müsade etmez, çünkü kendi vergi geliri kaybolur Mesela siz birini yaralasanız ve deseniz ki şeriatte kısas vardır o da beni yaralasın İngiltere buna müsade etmez, çünkü kendi kanunlarına muhaliftir, mesela deseniz ki ben Müslümanım, bir kızım bir oğlum var, mirasımdan oğluma iki, kızıma bir verin, İngiltere buna müsade etmez, etmez, etmez. Ama İngiltere devleti dahil hiç kimsenin tasarrufu olmayan konularda der ki dilediğini yap. Şimdi, bu mudur İslama uygun ve yeterlilik sizce? Hem bu yeterlilik ve uygunluk fetvalarını verirken hangi kaynağa dayandırıyorsunuz?



biz demokrasi ile yönetilseydik müslümanların taleplerine göre islam hukukunu uygulayacak şeriat mahkemeleri kurulabilirdi. şimdi biliyorum ki itirazınınz şu yönde olacak müslümanın hüküm seçme lüksü yoktur. müslümanım diyorsa Allahın hükümlerine tabi olmak zorundadır. evet bu doğru. peki biz gerçekten müslüman bir ülkemiyiz?
türkiye müslüman bir ülke mi? ülkemizde azınlık olan gayri müslimler, kafirler mi? yoksa müslümanlar mı? ingiltere ile farkımız var mı?

Bir kere şunu anlamaya çalışalım, bir devletin iki farklı kanunu olmaz. Hem İslam hukuku, hem Türkiye Cumhuriyeti hukuku... Zaten böyle bir halin söz konusu olması, bir devletin iki devlet haline gelmesi demektir.

Biz Müslüman bir ülkeyiz, elhamdülillah ama laik bir devletimiz var. Bu topraklar Müslümanlarca feth edildi, bu gün her ne kadar bu laisizmin esiriysek de , İslami değerlendirme ile bu durum, halkın imanında ki ve idrakinde ki gevşeklik, fitnenin kuvveti ve küfrün şiddetindendir.

İngiltere ile fersah fersah farkımız var. Tarif edilemeyecek kadar çok...




bir araştırma yapılmış ve toplumun % 60 ı dindarım diyor. bu dindar kişilerin de yarısı 5 vakit namaz kılıyor. ülkemizde tam anlamı ile islamın ve imanın şartını kabul eden ve hayatlarına uygulayan insanlar azınlıkta iken yani türkiyede müslümanlar azınlık iken bu ülkede en fazla ingilteredeki gibi bir hakka sahip olabiliriz. çünkü biz azınlığız. türkiyede islamın ve imanın şartlarının hepsini kabul eden ve uygulayan kişiler azınlıkta iken, müslüman olmayan birine zorla islam hükümlerini uygulamak dinimizde yoktur. ben böyle biliyorum yanlışsa düzeltin lütfen.


Hayır, Müslüman olmak için "La ilahe illallah Muhammeden Rasulullah" demek kafidir. İbadetlerini eksik ve ihmal edenleri tekfir bizizm işimiz olmamalı.

Şunu da unutmayın, İslam kimseyi Müslüman etmek için zorlamaz, "dinde zorlama yoktur" kelamının manası budur. Ama İslam, Müslümanlığı kabul edeni şeriat ile zorlar. Bu manada Türkiye de Müslüman azınlık değilidr. Ehli Mümin, Ehli Takva azınlık olabilir. Ama bu ehli Mümin, ehli Takva Müslüman olan Türkiye'yi küfür ülkesi olarak tanımlayamaz, kabullenemez. Ne Allah'ın emirleri, ne Peygamberimizin hayatı bize bunu anlatmıyor.




ingilteredeki sistemle iftihar etmiyorum takdir ediyorum. o sistem türkiyede olsaydı müslümanım diyen islam hukukuna tabi olurdu.

islam hukukuna tabi olmak istemeyen ama müslümanım diyen kişinin durumu ne olurdu? bu kişi müslüman mıdır? yoksa müslüman değil midir? müslüman değilse ki (müslüman olmak için Allahın tüm emirleri ve hükümlerini kabul etmek gerekir.) müslüman olmayan birine zaten islam hukuku zorla uygulanmaz. ingilteredeki sistemin yeterli olduğunu düşünüyorum. siz hangi noktalarda karşı çıkıyorsunuz? ve türkiye için nasıl bir sistem önerirsiniz?

Yukarıda da belirttiğim gibi İngilterede ki durum hakkında yanlış bilgilere sahipsiniz.

İslam hukukuna tabi olmayı istemeyen Müslüman olamaz. Her Müslüman İslam Hukuku dışında ki her hukuka buğz etmeli, erk'in gücü sebebi ile boyun eğmelidir.

Müslüman olmayan birisi Müslüman bir ülkede yaşarken vergi verir ve eman içinde yaşar. Ama bu onun ibadeti haricinde ki fiiliyatlarında serbesti kazandırmaz. Yani bazı noktalarda İslam Hukukuna uymak zorundadır.

İngilterede ki sistemin karşı olduğum noktaları yukarıda özetle bildirildi.

Ben hem Türkiye, hem tüm dünya için Allah'ın şeriatını tavsiye ederim, tabii ki, bu gün ki malum çevrelerin yaptığı gibi tahrif edilmeden, ılımlaştırılmadan, özüne bağlı olarak...
 

betül

New member
Katılım
13 Eyl 2007
Mesajlar
113
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
33
ingilterede sadece şeriat mahkemesinin bulunduğunu biliyorum bu mahkemeler hakkında bir bilgim yok ama araştıracağım. eğer bu mahkemeler müslümanları islam hukukuna göre yargılayıp hükmü ona göre veriyorsa ve ingiltere hükümeti bu kararları kabul ediyorsa bu sistem yeterli olmaz mı? miras konusunda ingilterenin islami kararı tanımayacağı varsayımı ile konuşmussunuz. peki miras sahibi ölmeden önce "ben müslümanım ve mirasımın islam hukukuna göre dağıtılmasını istiyorum" diye bir kağıt imzalasa ingiltere yasaları bunu yok mu sayar sanıyorsunuz? sonra o faizi alan müslüman şirket, o faiz parasını elden geri iade etse ingiltere yasaları "olmaz sen bu faizi yemek zorundasın" mı der?

tartışmayı uzatmayacağım isterseniz bu konuda araştırdıktan sonra elde ettiğim bilgileri sizle paylaşırım. bu ingiltere mevzusunun konuyla bir ilgisi fazla yok sadece ingilteredeki demokrasi anlayışından örnek verdim. ama şunu söylemem gerekir ki domokrasi cumhuriyet,monarşi, aristokrasi, oligarşi, teokrasi, vb. gibi bir yönetim şeklidir. Allah yönetim şekli dayatmaz.

demokrasi ile yönetilen halk hangi hukuka tabi olacağına karar verebilir. müslüman bir toplumsa Allahın şeriatını kabul eder, yasaları Allahın hükmüne göre hazırlar zaten. eğer demokrasinin bir yönetim şekli olduğu konusunda sizi ikna edemediysem tüm mesajlarımı silebilirsiniz. ama demokrasiyi cumhuriyet,oligarşi, vb. gibi bir yönetim şekli olduğuna ikna olduysanız, en baştaki "demokrasi şirk düzenidir" yerine "Allahın hükmünü tanımayıp insan iradesine dayalı çoğulcu anlayışla hüküm vermek şirk düzenidir" demeniz daha doğru olur diye düşünüyorum.


Ben hem Türkiye, hem tüm dünya için Allah'ın şeriatını tavsiye ederim

ne güzel keşke öyle olsa Allah kimseye haksızlık etmez. Allahın hükümleri en güzel hükümlerdir hem vicdanen hem de mantıken tasdiklenir. peki müslüman olmayan birine islam hukukunu zorla dayatmak dinimizde yoksa, o zaman ne olacak? işte burda demokrasi devreye giriyor. msülüman olan Allahın hükmüne boyun eğer, müslüman olmayan, çoğulcu insan iradesiyle verilen hükme tabi olur.

Hayır, Müslüman olmak için "La ilahe illallah Muhammeden Rasulullah" demek kafidir.

İslam hukukuna tabi olmayı istemeyen Müslüman olamaz. Her Müslüman İslam Hukuku dışında ki her hukuka buğz etmeli, erk'in gücü sebebi ile boyun eğmelidir.

 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,131
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
ingilterede sadece şeriat mahkemesinin bulunduğunu biliyorum bu mahkemeler hakkında bir bilgim yok

Pek muhterem betul kardeşimiz, o ki bu konuda yeterli bilginiz yok, niye bizi yokuşa sürüyorsunuz, :) neyse...



ama araştıracağım. eğer bu mahkemeler müslümanları islam hukukuna göre yargılayıp hükmü ona göre veriyorsa ve ingiltere hükümeti bu kararları kabul ediyorsa bu sistem yeterli olmaz mı?

Lütfen biraz geniş bakın, böyle bir şeyin olması mümkün mü? Bu İngiltere'nin bağımsızlığının bitmesi demektir. Yani aslında şaşıyorum size. İngiltere gibi baş sömürgeci bir ülke için gösterdiğiniz hüsnü zan, sizin ne kadar masumane olduğunuzu gösteriyor ama saf olmamak lazım... Yine de bakın bakalım.


miras konusunda ingilterenin islami kararı tanımayacağı varsayımı ile konuşmussunuz. peki miras sahibi ölmeden önce "ben müslümanım ve mirasımın islam hukukuna göre dağıtılmasını istiyorum" diye bir kağıt imzalasa ingiltere yasaları bunu yok mu sayar sanıyorsunuz?

Kesinlikle yok sayar, saymak zorundadır, çünkü kanunu budur. İngiltere'nin, Avrupa'nın, Amerika'nın hukuku ve adaletine güvenmeyin betul hanım. Onların hukuku küfür hukuku, adaletleri ise kafiredir sadece.


sonra o faizi alan müslüman şirket, o faiz parasını elden geri iade etse ingiltere yasaları "olmaz sen bu faizi yemek zorundasın" mı der?

:) Bizde onu diyoruz ya... O yapmaz, sen gizlice elden verirsen sana karışmaz. E peki bu durumda İslam Hukukunu sağlayanın İngiltere olduğunu nasıl söyleyebiliriz ki?..



ama şunu söylemem gerekir ki domokrasi cumhuriyet,monarşi, aristokrasi, oligarşi, teokrasi, vb. gibi bir yönetim şeklidir. Allah yönetim şekli dayatmaz.

Vallahi size bu konuda diyecek söz bulamıyorum, lügatlerimiz farklı. Ama bir şey söyleyeceğim ki bunu düşünün bir. Eğer Allah (cc) bir yönetim şekli emretmiyor ise, demek ki yönetim şeklinin ne olmasının hiç bir anlamı/faydası yoktur...


demokrasi ile yönetilen halk hangi hukuka tabi olacağına karar verebilir.

Türkiye de, Amerika da, Avrupa da, hatta bazılarına göre demokrasinin beşiği İngiltere de, tek bir Müslüman halka şeriatle yönetilme hakkı verildiğini ispatlayabilir/gösterebilirseniz eteğinizi öpeceğim. Aksine, demokrasinin has memleketleri Amerika ve İngiltere ve evanesi ülkeler değil şeriat hukuku, Müslüman kırmak için kol geziyor dünyada...


müslüman bir toplumsa Allahın şeriatını kabul eder, yasaları Allahın hükmüne göre hazırlar zaten. eğer demokrasinin bir yönetim şekli olduğu konusunda sizi ikna edemediysem tüm mesajlarımı silebilirsiniz.

Demokrasi bir yönetim şeklidir,buna itirazımız yok zaten, ama demokrasi ruhu ruhu Hakk'ın rızasına muhaliftir.

ama demokrasiyi cumhuriyet,oligarşi, vb. gibi bir yönetim şekli olduğuna ikna olduysanız, en baştaki "demokrasi şirk düzenidir" yerine "Allahın hükmünü tanımayıp insan iradesine dayalı çoğulcu anlayışla hüküm vermek şirk düzenidir" demeniz daha doğru olur diye düşünüyorum.

Mesela; Demokratik İslam Devleti olsun bir tane. Burada ki demokrasinin ne işe yarayacağını bana bir anlatıverin. Belki vereceğiniz bu örnekle anlaşabiliriz...
 

betül

New member
Katılım
13 Eyl 2007
Mesajlar
113
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
33
demokratik islam devletinde yöneticiler halktan seçilir. bu seçim temsilde eşitlik ve çoğulculuk ilkesine dayanır. seçimle gelen hükümet Allahın emirleri ile hükmeder. islamiyete en yakın yönetim şekli demokrasidir. yani yöneticilerin yönetilenler tarafından eşitlik ve çoğulculuk ilkesine göre belirlendiği yönetim şeklidir. bunun neresi şirk düzenidir?
 
Üst Alt