Hz.Peygamber'in Büyülenmesi Konusu

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Hz.Peygamber'in Büyülenmesi Konusu:


Büyünün gerçekliği ve etkisinin olduğu, büyücünün Allah'ın izni ile rakibini etkileyip zarar verebildiği yönündeki Ehli Sünnetin görüşü doğrudur. Racih olan budur. Çünkü Kur'an ve Sünnetten delillere dayanmakt adır. Kur'an'dan delili, Hârût ve Mârût öyküsünde geçen âyetlerdir. Az sonra buna değineceğiz.
hadisten delili ise, yahudinin Hz.Peygamberi büyülemesidir. Buhari'nin Sahih'inde birkaç yerde belirttiği olay şudur: "Hz.Aişe anlatıyor; Zurayk oğullarından Lebid İbn A'sam adında bir adam Rasulullahı büyü yaptı. Öyle ki, Rasulullah, yapmadığı bir şeyi yapmış sandı. Bir gün veya bir gece benim yanımda iken uzun uzun dua etti ve şöyle dedi: Ey Aişe! gördün mü? Allah beni iyileştirecek şeyi bildirdi. Yanıma iki adam geldi, biri baş ucumda, diğeri ayak ucumda oturdu ve birbiriyle şöyle konuştular:
“Bu adamın hastalığı nedir?
“Büyülenmiştir. -Kim büyülemiştir? -Lebid ibn A'sam. -Ne ile büyülemiştir?
“Tarak, saç ve erkek hurmanın kuru kapçıkları ile. -Büyü nerededir? -Zervan kuyusund adır.
“Rasulullah, arkadaşlarından birkaç kişi ile beraber kuyuya geldi. Dönünce şöyle dedi: Ey Aişe! Suyu kına suyu gibidir, hurmaları da şeytanların başları gibidir. Dedim ki: Ey Allah'ın rasulü! Onu çıkarıp bozm adın mı? Şöyle dedi:
Allah beni onun hastalığından kurtardı, onun yüzünden halkın arasında bir kötülüğün çıkmasını istemedim. Kuyunun kapatılmasını emretti ve kuyu toprakla kapatıldı."
Buharı, yine Tıp bölümünde, "büyü çıkarılır mı"? kısmında başka ilaveleri olan şu rivayetle de rivayet etmiştir:
"Hz.Aişe anlatıyor: Gördün mü? Fetva sorduğum konuda Allah bana fetva verdi. Bana iki adam geldi.Biri baş ucumda, diğeri ayak ucumda oturdu. Baş ucumda oturan adam diğerine sordu:
“Bu adama ne olmuştur?
“Büyülenmiştir.
“Kim büyülemiştir?
“Lebid İbn A'sam. Zurayk oğullarından bir adam, Yahudilerin işbirlikçisi olan bir münafık.
“Ne ile büyülemiştir? -Bir tarak ve saç ile. -Nerede yapmıştır?
“Zervan kuyusunda basamak taşının altında, erkek hurma kapçığı içinde.
Rasulullah kuyuya geldi ve büyüyü çıkardı. Bana gösterilen kuyu budur, suyu kına suyu gibidir, hurmaları da şeytanların başları gibidir, dedi ve çıkarıldığını söyledi. Bunu çıkarıp bozm adın mı? dedim. Madem ki Allah beni onun hastalığından kurtardı, ben de halktan kimseye zarar gelmesini istemiyorum, dedi."
îbn Hacer, her iki hadisle ilgili uzun açıklamalar yapmıştır. Onlardan sadece bazı kelimeler için yaptığı açıklamaları alacağız.
Hz.Aişe'nin "kadınlarla yatmadığı halde yatmış sanırdı" sözü, sanma ve hayal etme anlamındadır. Kadı Iyaz, bu ifadeye dayanarak büyünün kişinin akıl ve düşüncesini değil, beden ve organlarını etkilediğini söylemiştir.
Rasulullahın büyülenmesi, korunmuş ve şeytanların etkilemesinden muhafaza edilmiş olmasına aykırı değildir. Peygamberin şeytanların şerrinden korunması, onların kendisine zarar vermeye çalışmalarını engellemez. Büyüden etkilenmesi de, tebliğ görevine bir eksiklik getirmez, sadece konuşm adaki bir zayıflık, bazı işleri yapmaktan acizlik veya bir şeyi aralıklarla hayal etme gibi diğer hastalıklar gibi bir hastalıktır. Allah şeytanların hilelerini boşa çıkarır. "
Vakıdi, bu büyülemenin Rasulullahın Hudeybiye'den döndüğü hicretin yedinci yılı Muharrem ayında meydana geldiğini belirtir. Yahudilerin ele başları, Zurayk oğullarından büyücü ve münafık bir yahudi olan Velid Ibn A'sam'a gelmişler ve üç dinar vereceklerini söyleyerek
Rasulullaha etkileyici bir büyü yapmalarını istemişlerdir. Velid'in kız kardeşi onlara "Peygamber ise, zaten Allah ona bildirecek, değilse, aklı gidecek kadar büyü onu etkileyecektir" demiştir.
Büyücü Lebid tarağı, saçı huma lifinin içine sarmış ve kuyu taşının altına bırakmıştır.
Beyhaki, Delalilu'n-Nubuvve kitabında bundan fazla olarak şunu riâyet etmektedir: Rasulullah Zervan kuyusuna bir adam göndermiş, adam kuyuya inerek taşın altından bir hurma lifi çıkarmış, içinde Rasulullahın tarağı ve bir tutam saçının yanında iğneler batırılmış mumdan bir heykeli ve onbir düğüm atılmış bir iplik olduğunu görmüştür.
Cebrail, Nâs ve Felak surelerini getirmiş ve iki surenin âyetlerinden birer birer okuyarak düğümleri çözmesini söylemiş, o da okuyarak çözmüştür. Sonra çıkardığı her iğne için önce bir sızı, sonra bir rahatlama duymuştur.
Ey Allah'ın rasulü, bu yahudiyi öldürseydin ya! demişler. O da "Allah beni iyileştirdi, onun göreceği Allah'ın azabı daha çetindir" demiştir."
Kimi müslümanlar Rasulullahın büyülenmesini yadırgayabilir ve bunu Rasulullahın şeytanlardan korunmuş olmasına aykırı görebilir.Bu yadırgamaya gerek yoktur. Çünkü olay bütün hadis kitaplarında sabit olmuştur. Buhari ile Müslim'in ittifak ettikleri bir konudur, hadis, tefsir ve siyer kitaplarının hepsinde bulunmaktadır.
Büyülenme olayı ile Peygamberin korunmuşluğunun uzlaştırılması konusuna gelince, bu konuda Müslim'in şerhinde Nevevi'nin belirttiği Mazri'in şu sözlerini vermekle yetineceğiz:
"Kimi bidatçılar başka bir sebeple bu hadisi inkar etmiştir. Peygamberlik makamını lekelediğini, o makamı şüpheli duruma düşürdüğünü ve bunu caiz görmenin şeriata güveni sarsacağını iddia etmiştir.
Bu bidatçıların iddiları geçersizdir. Çünkü bunun doğru ve sahih olduğu kesin delillere dayanmakt adır. Peygamberin korunmuşluğu tebliğle ilgilidir. Mucize bunun şahididir. Delilin aksini gösterdiği şeyi caiz görmek yanlıştır.
Rasulullahın diğer inanlar gibi olduğu ve karşılaştığı birtakım dünya işlerinde gerçekliği olmayan bazı şeyleri yapıyor sanması uzak bir şey değildir.
Eşleriyle birleşmediği halde onlarla birleştiğini sanmıştır, diye itiraz edilebilir. Şüphesiz insan böyle bir şeyi rüyada sanabildiği gibi uyanık iken de sanabilir. Halbuki bir gerçekliği yoktur.
Bir şeyi yapmadığı halde yapmış sanmıştır, denilebilir. Halbuki sandığı şeylerin doğruluğuna kendisi inanm adığı için sandığı şeyler de doğru değildir.
Kadı Iyaz şöyle der: Bu hadisin rivayetleri büyünün aklını, kalbini ve inançlarını değil, vücudunu ve dış organlarını etkilediğini belirtmiştir.
Böylece hadisteki "Eşleriyle birleşmediği halde birleştiğini sanmıştır" veya "hayal etmiştir" sözünün anlamı şu olmaktadır: Önceki alışkanlığı ve davranışlarından buna gücünün olduğunu görür. Onlara yanaşınca, büyü etkisini gösterir ve büyülenen kişide görüldüğü gibi,buna imkan bulm adan girişimi yarım kalır.
Rivayetlerde geçen"bir şeyi yapmadığı halde yapmış sanma" yı ve benzerini belirten bütün şeyler, aklına bir zarar gelmesi anlamında değil, gözünün önünde canlanması anlamındadır. Bunda peygamberliği bulandıracak veya sapıklık ehline eleştiri kapısını açacak hiç birşey yoktur"
 
Kimi müslümanlar Rasulullahın büyülenmesini yadırgayabilir ve bunu Rasulullahın şeytanlardan korunmuş olmasına aykırı görebilir.Bu yadırgamaya gerek yoktur. Çünkü olay bütün hadis kitaplarında sabit olmuştur. Buhari ile Müslim'in ittifak ettikleri bir konudur, hadis, tefsir ve siyer kitaplarının hepsinde bulunmaktadır.
Büyülenme olayı ile Peygamberin korunmuşluğunun uzlaştırılması konusuna gelince, bu konuda Müslim'in şerhinde Nevevi'nin belirttiği Mazri'in şu sözlerini vermekle yetineceğiz:
"Kimi bidatçılar başka bir sebeple bu hadisi inkar etmiştir. Peygamberlik makamını lekelediğini, o makamı şüpheli duruma düşürdüğünü ve bunu caiz görmenin şeriata güveni sarsacağını iddia etmiştir.

Bu bidatçıların iddiları geçersizdir. Çünkü bunun doğru ve sahih olduğu kesin delillere dayanmakt adır. Peygamberin korunmuşluğu tebliğle ilgilidir. Mucize bunun şahididir. Delilin aksini gösterdiği şeyi caiz görmek yanlıştır.

Buhari ve Müslim diyor diye, peygamber büyülenmiş midir? Buradaki iftira peygambere iftira boyutunu aşar Allah(c.c.)' e iftira boyutuna ulaşır.

Allah'a iftira, peygambere iftira, islama iftiradır bu büyüleme olayı. isterseniz bu konu hakkında o bidatçı dediginiz fikirleri direk yargıyı vermeden okuyunuz.

veyahut Buhariyi Müslimi düşünmeden Allah(c.c.)'in kitabını ve Peygamberin islam tebliğini düşünerek tevekkür ediniz.
 
Sen oradamıydın Caferi Kardeş, eğer farklı bir iddian varsa Buhari ve Müslim'i yalanlayan ortaya koy delillerini, sana inanalım...
 
Böyle bir şey için dahi birilerinin yazılarını kitaplarını delil istiyor isen, sana binlerce farklı görüşten delil getirsem de yine inanacak değilsin. Zira bu öyle bir konudur ki akıl ile değil yürek ile görülür.
 
Böyle bir şey için dahi birilerinin yazılarını kitaplarını delil istiyor isen, sana binlerce farklı görüşten delil getirsem de yine inanacak değilsin. Zira bu öyle bir konudur ki akıl ile değil yürek ile görülür.


Kime inanalım Caferi, onu söyle bari...
 
Selamün Aleyküm,Biliyorsunuz yine ben müdahil degilim ama Bekir kardesim delil istemis eger kizmaz ise Caferi kardesimin yerine ben vereyim;


Önce Hadislerdekine bakalim;

Bize İbrahim ibn Mûsâ tahdis etti. Bize İsâ ibn Yûnus, Hişâm’dan; o da babası Urve’den haber verdi ki, Âise (R) şöyle demiştir: Benû Zureyk Yahûdilerinden Lebid ibnu’l-A’sam denilen bir adam Rasûlullah’a sihir yaptı. Hattâ bâzı işi işlemediği hâlde kendisine onu yaptığı hayâli gelirdi. Nihâyet günün birinde yâhud gecenin birinde benim yanımda iken kendisi duâ etti, yine duâ etti. Sonra şöyle dedi:
- “Yâ Âişe! Kendisinden fetva istediğim şey hakkında Allah’ın bana fetvâ verdiğini bildin mi? Bana iki adam geldi (Cibril ve Mikâil) Bunlardan biri baş ucumda, diğeri de ayak ucumda oturdu. Akabinde bunlardan biri arkadaşına:
- Bu zâtın hastalığı nedir? diye sordu.
O da:
- Sihirlenmiştir, diye cevap verdi.
Öteki:
- Buna kim sihir yapmıştır? dedi.
Öbür melek:
- Lebid ibnu’l-A’sam, diye cevâp verdi.
Sonra:
- Bu sihir hangi şeyde yapılmıştır? diye sordu.
O da:
- Bir tarak, saç sakal tarantısı ve erkek hurmanın kurumuş çiçek kapçığı ile, diye cevâb verdi.
- Nerede yapılmış? suâline de:
- Zervân Kuyusu’nda -Bir rivayette: Zû Ervân Kuyusu’nda- diye cevâb verdi”.
(Âise dedi ki:) Sonra Resûlullah (S) sahâbilerden birtakım insanlarla berâber çıkıp bu kuyuya gitti. Oradan dönüp gelince bana:
- “Yâ Âise! O kuyunun suyu kına suyu gibi kırmızımtırak yâhud etrafındaki hurma ağacının uçları şeytanların başları gibidir” buyurdu.
Ben kendisine:
- Yâ Rasûlullah! Sen o sihri oradan çıkarmadın mı? diye sordum.
Rasûlullah:
- “(Hayır çıkarmadım.) Çünkü Allah bana şifâ ve âfiyet vermiştir. Ben o sihri çıkarmakla, halk arasında sihir şerrini yaygınlaştırmamı istemedim” buyurdu.
Âise: Rasûlullah o kuyunun kapatılmasını emretti de kuyu gömüldü, demiştir.

(Buhâri, Kitâbu’t-Tıbb 77 C.12 S.5784-5785 Ötüken 1988, ayrıca Müslim, Selâm 43,(2198) )


Zeyd İbnu Erkam (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a sihir yapıldı. Bu yüzden günlerce hasta düştü. Sonunda Cebrail aleyhisselâm gelerek:
“Seni Yahudilerden bir adam sihirledi. Yaptığı sihir düğümünü falanca kuyuya attı” dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hz. Ali (radıyallahu anh)’yi (bu maksatla oraya) gönderdi. Ali (radıyallahu anh) düğümü oradan çıkarıp çözdü. (Sihir çözülünce) Aleyhissalâtu vesselâm, bağdan kurtulmuş gibi kendine geldi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunu, o yâhudiye zikretmedi ve onun yüzünü de hiç görmedi.”

(Nesâi, Tahrim 20, (7,112-113). )

Âise (R) şöyle demiştir: Rasûlullah’a sihir yapılmıştı. Hattâ kendisi kadınlarına (cinsi münâsebet için) yanaşmamış hâldeyken, onlara yanaşır olduğunu düşünür, zannederdi.
Râvi Sufyân: İşte böyle olduğu zaman bu, sihirden olabilecek rahatsızlığın en şiddetlisidir, demiştir. .............

(Buhâri, Kitabu’l-Tıbb 79 C.12 S.5788 Ötüken 1988. )


Görüldüğü gibi, peygamberin sihirlenmiş olduğunu ısrarla tahdis ettiler ve bu iddialarını daha başka rivayetlerle de tekrarladılar, hem de peygamberin en şiddetli sihirle sihirlenmiş olduğunu iddia ederek. Bu öyle bir iddiadır ki, kesinlikle, Allah ve Peygamber düşmanlarını belirleyen en açık kıstaslardan (ölçütlerden) biridir. Tarih boyunca, İslam dinine karşı delil getiremeyen, müşrik ve kafirler, dini tebliğ eden peygamberlere karşı, onlar sihirlenmiş kimselerdir; delidirler v.s. Deme iftirasına sarılmaktan başka, sözle saldırı için kendilerince geçerli başkaca bir çare bulamamışlardır ve bu gibi şeyleri defalarca tekrarlamışlardır. Şimdi bu gibi kimselerin durumu hakkında Kur’an’dan örnek verecek olursam. Mealen:


- Kur’an okunduğu zaman seninle âhrete inanmayanların arasına kapalı bir perde çekeriz.

17/45

- Ayrıca, onu anlamamaları için kalplerine bir kapalılık ve kulaklarına bir ağırlık veririz. Sen, Kur’an’da Rabbinin birliğini yâd ettiğinde (tek İlâh inancından hoşlanmadıkları için) arkalarını dönüp kaçarlar.


17/46

- Biz onların, seni dinlerken ne sebeple dinlediklerini, kendi aralarında gizli konuşurken de o zâlimlerin: “Siz sihirlenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz! dediklerini gayet iyi biliyoruz.


17/47

- İşte bak; senin için nasıl misâller verdiler! (Onun için öyle) saptılar ki. Artık bir daha yol bulamazlar.


17/48

- Onlar (bir de) şöyle dediler: “Bu peygambere ne oluyor ki yemek yiyiyor, çarşılarda geziyor? Ona kendisiyle berâber uyarıcı bir melek indirilmeli değil mi?”


25/7

- “Yahut kendisine (gökten) bir hazine atılmalı, yâhut kendisinin bir bahçesi olmalı da ondan (hiç zahmet ve meşakkat çekmeden) yemeli değil mi?” Ve zâlimler: “siz başka değil, sâdece sihirlenmiş bir adama uyuyorsunuz” dediler.


25/8

- Bak, senin için nasıl misâller verdiler de saptılar. Artık bir daha yolu bulamazlar.


25/8


Görüldüğü gibi, Peygamberin sihirlenmiş olduğu iftirasını ancak zalimler ve doğru yolu bulamayanlar yapmışlardır. Bunlar öyle kimselerdir ki, peygamberlik olayını yanlış değerlendirdikleri gibi, Kur’an’ı anlamaktan kesinlikle uzaktırlar, böylece doğru yolu bulamazlar. Bir kimse çıkıp ta, kul sözü, Allah sözünü iptal eder diyebiliyorsa, böyle bir kimsenin durumu ibretle düşünülecek bir durumdur. Böyle kimseler, İslam dini açısından mahvolmuş kişilerin ta kendileridir. Sihirlenmiş iftirasını, Firavun da Mûsa peygambere yapmıştı. Kur’an’dan mealen:

- Andolsun, biz Mûsa’ya açık açık dokuz âyet (mucize) vermiştik. İşte İsrail oğullarına sor: O (Mûsa) onlara gelmiş, Fir’avn ona: “Ey Mûsa, ben seni sihirlenmiş sanıyorum” demişti.

17/101

- (Mûsa) dedi ki: “(Ey Fir’avn) bunları, ancak göklerin ve yerin Rabb’inin, benim doğruluğumu gösteren) deliller olarak insanlara indirdiğini pekâlâ bildin. Ben de sanıyorum ki, ey Fir’avn, sen mahvolmuşsun.”

17/102


Görüldüğü gibi, peygamberlere sihirlenmiş iftirasında bulunmanın karşılığı mahvolmaktır. Böyle kimseler hidayete yol bulamazlar.

 
Metin Kardeş, orucu bitirdin, elhamdülillah, hayırlı olsun. İftara dikkat et, oruç sonrası intibak için yavaş gitmek lazım:)

Şimdi Metin Kardeş, yukarıdaki ayetlere bakıyorum, bir de 1. linkteki yazıya, ne biliyim yani, ben bir irtibat kuramadım, bunu kendi izansızlığıma veriyorum ama, bir tarafta Peygamberimize rahatsızlanması için yapılmış bir sihir mevzusu var ki, tüm İslam kaynakları bunu kabul eder ve Felak-Nas suresinin nüzül sebebi budur denir, diğer tarafta Peygamberimizin nübüvvetine itirazi sebeplerle yapılmış bir iddia nedeni ile inen ayetler. Ben sanin beyyinelerini bu konu ile bağdaştırmaya çalıştım ama altından kalkamadım, sen de bir daha bak istersen. Baki selam...
 
Metin Kardeş, orucu bitirdin, elhamdülillah, hayırlı olsun. İftara dikkat et, oruç sonrası intibak için yavaş gitmek lazım:)

Şimdi Metin Kardeş, yukarıdaki ayetlere bakıyorum, bir de 1. linkteki yazıya, ne biliyim yani, ben bir irtibat kuramadım, bunu kendi izansızlığıma veriyorum ama, bir tarafta Peygamberimize rahatsızlanması için yapılmış bir sihir mevzusu var ki, tüm İslam kaynakları bunu kabul eder ve Felak-Nas suresinin nüzül sebebi budur denir, diğer tarafta Peygamberimizin nübüvvetine itirazi sebeplerle yapılmış bir iddia nedeni ile inen ayetler. Ben sanin beyyinelerini bu konu ile bağdaştırmaya çalıştım ama altından kalkamadım, sen de bir daha bak istersen. Baki selam...



Simdi sen diyorsun;Islam kaynaklari bunu kabul eder Kuran kabul etmiyorsa benim bir sözüm olmaz sanirim.Nuzul sebeb ilemidir diye sormayacagim ayrica?Cünki bilirsinki Ümmül-Kitabta olanin inmesi icin bir sebebe ihtiyac yoktur sanirim..Zaten anlatilan Kemale erdirilecek olan Allahin dininin bir sebebe dayanmasi söz konusu degil ortam(Artik Hakk geliyor batil icin care yoktur kurtulusa) olusmustur ve Din kemale erdiriliyorken illaki sebeb aramamak lazim diye düsünüyorum o nedenle sormuyorum.17/101-102 ye dikkat edersen her Resulün basina geleni Red eden Allah nasil olurda Allahin Resulü Muhammedi buna muhattab eder diye düsünmekten kendimi alamiyorum...

Not;Orucu bozdum sen hic merak etme hazmedemedigimiz hic bir konuda asla konusmayiz Elhamdülillah yani yiyecegimiz seyi cok iyi biliriz Allahin izni ile...Ukalaliktan utaniriz,kibirden Allaha siginir Tebyinden asla taviz vermeyiz....
 
Simdi sen diyorsun;Islam kaynaklari bunu kabul eder Kuran kabul etmiyorsa benim bir sözüm olmaz sanirim.Nuzul sebeb ilemidir diye sormayacagim ayrica?Cünki bilirsinki Ümmül-Kitabta olanin inmesi icin bir sebebe ihtiyac yoktur sanirim..Zaten anlatilan Kemale erdirilecek olan Allahin dininin bir sebebe dayanmasi söz konusu degil ortam(Artik Hakk geliyor batil icin care yoktur kurtulusa) olusmustur ve Din kemale erdiriliyorken illaki sebeb aramamak lazim diye düsünüyorum o nedenle sormuyorum.17/101-102 ye dikkat edersen her Resulün basina geleni Red eden Allah nasil olurda Allahin Resulü Muhammedi buna muhattab eder diye düsünmekten kendimi alamiyorum...


Metin Kardeş, hani her şey'i Kur'an da arıyoruz ya öncelikle, sen bize Bakara 102 ayeti, Felak ve Nas sureleri için bir yorum yap ve bak ki bu konuya delaleti yok mu hiç , yani bu kadar alim, bu konuda hep mi yanılmış?

Selam
 
buhari ve müslimde geçtiği için bu olayların gerçekleştiğini savunmak hadis lerin korunmuşluğunu idda etmektir. hadislerin tümünü reddetmek nasıl doğru değilse hedislerin tümünün dosdoğu olduğunu idd atmak te o kadar yanlıştır. bunun için insanların yani gerçekten hadis konusuna hassas olanların tepkisel bir itiraz yerine hadis konusunu enine boyuna değerlendirip yeniden bir hadis metodolijisi geliştirmesi gerekmektedir. bu yaşadığımız zaman için en hayırlı iş olur selam ve dua ile.
 
buhari ve müslimde geçtiği için bu olayların gerçekleştiğini savunmak hadis lerin korunmuşluğunu idda etmektir. hadislerin tümünü reddetmek nasıl doğru değilse hedislerin tümünün dosdoğu olduğunu idd atmak te o kadar yanlıştır. bunun için insanların yani gerçekten hadis konusuna hassas olanların tepkisel bir itiraz yerine hadis konusunu enine boyuna değerlendirip yeniden bir hadis metodolijisi geliştirmesi gerekmektedir. bu yaşadığımız zaman için en hayırlı iş olur selam ve dua ile.


Sayın meymeneh
Bu konuda, böyle bir mantık önermesi ile ortaya koyduğunuz iddia hayli güdük kaldı. Burada bir hadisten yola çıkıp, iddiada bulunan kimse yok. Bir konu var, hadislar ve ayetlerle kabul veya red manasında teati ediliyor. Hepsi bu.
 
Metin Kardeş, hani her şey'i Kur'an da arıyoruz ya öncelikle, sen bize Bakara 102 ayeti, Felak ve Nas sureleri için bir yorum yap ve bak ki bu konuya delaleti yok mu hiç , yani bu kadar alim, bu konuda hep mi yanılmış?

Selam



Aslinda cok basit bir cevapla gecistirmek var ama ben yinede detayli bilgiler vermek istiyorum ama biraz zaman lazim Bekir kardasim.


Ister nazar, ister sihir olaylarinda olsun birilerinin, digerlerine bir takim esrarengiz güçlerle etki edebilecegi veya tesir yapabilecegi inanci yatmaktadir.Simdi bu inancin Kuran ile ne kadar örtüstügüne bir göz atalim.
Ilk önce sihir (türkçede büyü) ile baslayalim.
Araf suresinde bu isin mahiyeti bütün çiplakligiyla ortaya konulmustur.

(Musa) Siz atin dedi. (sihirbazlarda) atinca halkin gözlerini büyülediler ve onlara korku salarak büyük bir sihir yapmis oldular 7/116

Bizde Musaya; asani birak diye vahyettik.Birde baktilarki asa onlarin iftiralarini yutuyor.7/117

7/117 de ''y(E,FiK)un ibaresini bile isteyerek iftira olarak çevirdim.Her ne kadar meallerede uyduruk olarak geçsede mana olarak aynidir.Çünkü
ayni kelime Hz aise annemize zine iftirasi ile ilgili ayettede geçmektedir.

''Innellezine cau bil (IFK)i usbetun minkum''
iftira ile gelenler içinizden bir zümredir 24/11

Hepimiz gayet iyi biliyoruzki iftira; ASLI, HAKIKATI,GERÇEGI olmayan yalan bir haberdir.Sihirde aynen böyle oldugu için, Allahu teala sihirbazla
rin yaptiklarini IFTIRA,UYDURUK olarak tanimlamistir.
Her insanin yaratilisndan gelen özelliklerinden biride korkmaktir.Peygamber olsa dahi .Yüce Allah bu gerçegi söyle beyan etmektedir

''(Musa) Siz atin dedi.Birde ne görsün, onlarin ipleri ve degnekleri sihirleri yüzünden kendisine gerçekten yürüyormus gibi geldi''
''Bunun için Musa içinde bir KORKU hissetti''
''KORKMA; muhakkak ki sen üstünsün dedik'' 20/66,67,68
 
Eger bizler, insanlarin sihir adi altinda sergiledikleri safsatalara Yüce
Allahin zikrine uyarak, IMAN EKRANINI kapatirsak, dünyanin sihirbazlari da bir araya gelse, kilimizi dahi kipirdatamayacaklarini bilmis oluruz.
Kurana .inanmayan insanlar bile, (amerikali avrupali) yapilan bu gösterile
rin asli olmadigini bildikleri ve bu tür gösterileri (show) sadece bir eglence olarak olarak seyrettikleri halde,müslümanim diyenlerin, yapilan bazi sihirolaylarinin asli olduguna inanmalari gerçekten çok üzüntü vericidir.Maalesefki alim geçinenenlerde Kuranin bu açik beyanina ragmen,sihrin
asli olduguna inanmislar ve bunun mantiki bir sonucu olarakta,
''BÜYÜ YAPMAK HARAMDIR FAKAT YAPILAN BÜYÜYÜ BOZDURMAK CAIZDIR'' fetvasini uydurmuslardir.
Peki aslı olmayan bir seyi bozdurmak nasıl oluyor bu da ayrı bir soru.iste burda insanları sömürmek isteyen sahtekarların foyası meydana çıkıyor. Bu sahtekarlardan genelde bu cümleleri duyarsınız.
Aman efendim bunun ticaretini yapıyorlar, dikkatli olmak lazım bu yüzden bu isin ehline gitmek gerek.
Oysaki kurana göre bu isin ehli mehli yoktur bunların tamamı da sahtekar sarlatanlardır.

113-Felak: 4: Ve dügümlere nefes eden büyücülerin serrinden (Ve min serrin neffasati fil ugad)
Bu ayette bir 'ugad'tan (dügüm) ve bir 'neffasat'tan (nefes edenlerden) söz edilmekte.
Dügüm bir BAGdir. Bu her çesit BAG olabilir. Evlilik bagi, aile bagi, faaliyet yapanlarin baglari, toplumsal bag vs.
Bu baglari koparmak için çalisan neffasat'ler vardir. Yani bu baglari koparmak için bütün gücü ile nefes harcayan insanlar vardir. Misal olarak kari-koca arasini ayirmak için çalisan dedikoducu kadinlar maalesef toplumumuzda çoktur ve bunlar nefes harcayarak yani dedikodu yaparak evlilik baglarini kolayca koparabilmeyi basarmaktadirlar. Ama bunlarin basarisi nefesin olagan üstünlügünden kaynaklanmamaktadir. Kari-Koca bu dedikodulara kendilerini verdiklerinden, kendilerini kaptirdiklarindan o güzel baglari koparabilmektedirler. Kendilerine güvenen bir kari-koca için dedikodularin hiç bir etkisi yoktur, olamaz da zaten.
Bu etkileme diger baglar için de aynen geçerlidir.

Yeniden tekrarliyorum: Büyü ve nefes harcama iman eden (Allah' güvenen) kisiler için hiçbir etkisi yoktur. Çünkü müslümanlar bunlarin etkisinin hiçbir sekilde gerçek degil, baglari koparmak için harcanan nefesler olduguna inanirlar.

3.Nazar: Arapça bir kelimedir ve gözle bakmak anlamindadir.
Insanlar baska insanlari sert bir bakis ile etkileyebilirler. Ama bu etki gözün olaganüstü bir etkileyici sinyal saçtigindan degil, karsi tarafin o bakistan çikardiklari sonuçlardan kaynaklanmaktadir. Misal olarak bir baba kendi çocuguna sert baktiginda onu bakisi ile etkiler. Çocuk neden babam bana sert bakti? Acaba bana kizdi mi? Beni dövecek mi? gibi hislere kapilir. Bunlarin hepsi gözün/bakisin (nazarin) dogal etkisidir. Bunlar sadece karsi tarafin algilayisi nisbetinde diger tarafi etkiler. Asil olarak gözden kaynaklanan etkiler degildir.
Iman edenler yaptiklarindan ve yapacaklarndan emin olduklari için karsi tarafin göz ve bakis (nazar) ile birakmak istedikleri etkiler bosa gider. Bu bakislar iman edenleri etkileyemez, çünkü bunlarin asli yoktur. Kim bizleri nazari ile devirecekmis? Gelsinler ve isterlerse milyonlarca insanlar olsunlar ve bizleri nazarlari ile etkilemeye çalissinlar. Ben karsi durmaya hazirim ve tüm iman edenler buna hazirdir.
Bu açidan nazar denen bu olay bizler için geçersizdir. Tabiki etkilenmeye müsait olanlari etkileyebilir. Ama bu nazarin etkisinden dolayi degil, karsi tarafin etkiye müsait olmasindan kaynaklanmaktadir.

Düsünün ki sizinle ayni devlet dairesinde beraber çalisiyoruz.Siz benden daha kidemlisiniz ve maasiniz benden dolgun.Eger ben sizdeki bu nimete
hased ederde bu seytani duygularima Allah korkusuyla gem vuramazsam, sizin hakkinizda öyle senaryolar hazirlarim,öyle propagandalar yaparimki,
sonuçta sizi isten bile attirmayi basarabilirim.Nitekim böyle olaylar hayatimizda sikça meydana gelen seylerdir.Iste benim sizin hakkinizda böyle davranmam sizin için büyük bir serdir.Yoksa halkin geleneginde yer alan ve HASED EDEN KISILERIN GÖZLERINDEN FISKIRAN
ESRARENGIZ ISINLAR seklindeki nazar inancinin Islamda yeri yoktur.

Hiç bir kimsenin baska kimselere esrarengiz güçlerle musallat olma yetkisi yoktur.Insanlar Allahin zikrine (Kurana) kulaklarini ve gözlerini kapadiklari için böylesine safsatalara inanmakta ve sonuç olarak kendi kendilerini büyülemekte, kendi kendilerini çarpmakta,kendi kendilerine nazar degdirmektedirler
 
Kardaş metin mete, sen bakara 102 den bize biraz anlat istersen. Konunun doğru teati edilebilmesi için bu elzem. Yani Allah'ın yarattığı alemde bu iş var mı, yok mu? Sonra diğer kısımlara geçelim... Ayrıca, eğer sihir denilen muamelat yoksa neden Felak ve Nas sureleri ile Allah'u Taala insanlara işaret veriyor. Eğer şöyle bir iddian varsa " Allah dilemeden hiç bir şey olamaz" hay hay, amenna, bizde öyle diyoruz, O dilemeden hiç bir şey olamaz, ama tabii ki sihirin olmasını da Allah diliyor ve oluyor.
 
Kardaş metin mete, sen bakara 102 den bize biraz anlat istersen. Konunun doğru teati edilebilmesi için bu elzem. Yani Allah'ın yarattığı alemde bu iş var mı, yok mu? Sonra diğer kısımlara geçelim... Ayrıca, eğer sihir denilen muamelat yoksa neden Felak ve Nas sureleri ile Allah'u Taala insanlara işaret veriyor. Eğer şöyle bir iddian varsa " Allah dilemeden hiç bir şey olamaz" hay hay, amenna, bizde öyle diyoruz, O dilemeden hiç bir şey olamaz, ama tabii ki sihirin olmasını da Allah diliyor ve oluyor.



Selamün Aleyküm,Bekir kardesim.Anlatiyorum ayetlerle ama ya okumuyorsun yada kasti olarak hala ayni yerde gezmeye calisiyorsun.Kuran sihiri red ediyor iste isbati diyorum sen devamla nedir diyorsun son bir kez tab ediyorum iyi oku lütfen...


7:116 "Siz atın!," dedi. Onlar atınca, halkın gözünü büyülediler, onları korkuttular ve böylece büyük bir sihir ortaya koydular.


7:117 Biz de Musa'ya "Asanı at," diye vahyettik. Nitekim o, onların uydurduklarını toplayıp yutuverdi.

7:116 Büyücülük, muskacılık birer şarlatanlıktır. Bu konunun metafizik bir yönü yoktur. Musa'nın dönemindeki sihirbazlar, halkı hipnozla etkileri altına alıp illüzyonla gözlerini boyuyorlardı. Musa, uydurmaları yutan bir gerçeği ortaya koyarak trans halinde hayaller gören halkı uyandırdı. Musa'nın ortaya koyduğu şeyin sihir olmadığını herkesten iyi anlayan sihirbazlar canları pahasına da olsa ona inandılar. Peygamberliğine bir delil olarak İsa'ya verilen mucizeler hariç şifa dağıtıcılık da tıpta "placebo" diye bilinen psikolojik etkiden ibaret bir palavradır. Şifa verme ve büyü çözme iddialarıyla cahil halkı sömüren sahtekarlar hastalanınca hemen hastahanelere koşarlar. Ne yazık ki cehaletin yaygın bir hastalık olduğu toplumlarda sahtekarlara ve palavracılara büyük rağbet olur.
 
Selamün Aleyküm,Bekir kardesim.Anlatiyorum ayetlerle ama ya okumuyorsun yada kasti olarak hala ayni yerde gezmeye calisiyorsun.Kuran sihiri red ediyor iste isbati diyorum sen devamla nedir diyorsun son bir kez tab ediyorum iyi oku lütfen...


7:116 "Siz atın!," dedi. Onlar atınca, halkın gözünü büyülediler, onları korkuttular ve böylece büyük bir sihir ortaya koydular.


7:117 Biz de Musa'ya "Asanı at," diye vahyettik. Nitekim o, onların uydurduklarını toplayıp yutuverdi.

7:116 Büyücülük, muskacılık birer şarlatanlıktır. Bu konunun metafizik bir yönü yoktur. Musa'nın dönemindeki sihirbazlar, halkı hipnozla etkileri altına alıp illüzyonla gözlerini boyuyorlardı. Musa, uydurmaları yutan bir gerçeği ortaya koyarak trans halinde hayaller gören halkı uyandırdı. Musa'nın ortaya koyduğu şeyin sihir olmadığını herkesten iyi anlayan sihirbazlar canları pahasına da olsa ona inandılar. Peygamberliğine bir delil olarak İsa'ya verilen mucizeler hariç şifa dağıtıcılık da tıpta "placebo" diye bilinen psikolojik etkiden ibaret bir palavradır. Şifa verme ve büyü çözme iddialarıyla cahil halkı sömüren sahtekarlar hastalanınca hemen hastahanelere koşarlar. Ne yazık ki cehaletin yaygın bir hastalık olduğu toplumlarda sahtekarlara ve palavracılara büyük rağbet olur.

Metin Kardeş, ben de sana ısrarla sihirin (büyü) var olduğunu anlatmaya çalışıyorum, adresde veriyorum ama niyeyse bir türlü elin Bakara Suresine gitmiyor. Hadi ben sana destek vereyim bu konuda, ben alıntısını yapayım. Sen Kur'an'ı iyi araştıran ve irdeleyensin, bir bakıver bu ayete ve deki sihir yoktur. Yok dersen bu ayetin ne anlattığını söyle bize, rahat edelim.


وَاتَّبَعُوا مَا تَتْلُو الشَّيَاطِينُ عَلَى مُلْكِ سُلَيْمَانَ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمَانُ وَلَكِنَّ الشَّيَاطِينَ كَفَرُوا يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَ وَمَا أُنْزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَارُوتَ وَمَارُوتَ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ أَحَدٍ حَتَّى يَقُولَا إِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلَا تَكْفُرْ فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِهِ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِهِ وَمَا هُمْ بِضَارِّينَ بِهِ مِنْ أَحَدٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْ وَلَقَدْ عَلِمُوا لَمَنِ اشْتَرَاهُ مَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْا بِهِ أَنْفُسَهُمْ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ

102 Süleyman'ın mülk ve saltanatı konusunda onlar, şeytanların okuyup durduklarına uydular. Halbuki Süleyman küfre sapmamıştı. Ancak şeytanlar küfre sapmıştı; insanlara büyüyü öğretiyorlardı. Ve Babil'de Hârût ve Mârût adlı iki melek üzerine indirileni öğretiyorlardı. Oysaki o iki melek, "Biz bir imtihan aracıyız, sakın küfre sapma!" demedikçe hiç kimseye bir şey öğretmiyorlardı. İnsanlar onlardan erkekle eşinin arasını açacakları şeyi öğreniyorlardı. Ne var ki, onlar onunla Allah'ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezler. Onlar kendilerine zarar vereni, yarar vermeyeni öğreniyorlardı. Yemin olsun ki, onu satın alanın âhirette hiçbir nasibi olmayacağını açıkça bilmişlerdir. Öz benliklerini sattıkları şey ne kötüdür! Bir bilebilselerdi!


Derin hürmet ve baki selam ile
 
Buhariyi müslimi bir köşeye bırakında şu sorulara cevap verin.

Allah peygamberini büyüden sihirden korumaktan aciz mi HAŞA?

Müşrikler peygamber için büyülenmiştir veya sihir yapıyor iddalarını doğrular bir nitelikte, evet peygamber büyülenmiştir şeklindeki rivayetler ne derece Kuran'a uygundur?

Eğer peygamber büyülenmişse, büyülenmiş birisinin ben peygamberim iddaası ne kadar doğrudur ?


Benim peygamberim büyülenmemiştir arkadaşlar
 
Metin Kardeş, ben de sana ısrarla sihirin (büyü) var olduğunu anlatmaya çalışıyorum, adresde veriyorum ama niyeyse bir türlü elin Bakara Suresine gitmiyor. Hadi ben sana destek vereyim bu konuda, ben alıntısını yapayım. Sen Kur'an'ı iyi araştıran ve irdeleyensin, bir bakıver bu ayete ve deki sihir yoktur. Yok dersen bu ayetin ne anlattığını söyle bize, rahat edelim.


وَاتَّبَعُوا مَا تَتْلُو الشَّيَاطِينُ عَلَى مُلْكِ سُلَيْمَانَ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمَانُ وَلَكِنَّ الشَّيَاطِينَ كَفَرُوا يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَ وَمَا أُنْزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَارُوتَ وَمَارُوتَ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ أَحَدٍ حَتَّى يَقُولَا إِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلَا تَكْفُرْ فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِهِ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِهِ وَمَا هُمْ بِضَارِّينَ بِهِ مِنْ أَحَدٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْ وَلَقَدْ عَلِمُوا لَمَنِ اشْتَرَاهُ مَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْا بِهِ أَنْفُسَهُمْ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ

102 Süleyman'ın mülk ve saltanatı konusunda onlar, şeytanların okuyup durduklarına uydular. Halbuki Süleyman küfre sapmamıştı. Ancak şeytanlar küfre sapmıştı; insanlara büyüyü öğretiyorlardı. Ve Babil'de Hârût ve Mârût adlı iki melek üzerine indirileni öğretiyorlardı. Oysaki o iki melek, "Biz bir imtihan aracıyız, sakın küfre sapma!" demedikçe hiç kimseye bir şey öğretmiyorlardı. İnsanlar onlardan erkekle eşinin arasını açacakları şeyi öğreniyorlardı. Ne var ki, onlar onunla Allah'ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezler. Onlar kendilerine zarar vereni, yarar vermeyeni öğreniyorlardı. Yemin olsun ki, onu satın alanın âhirette hiçbir nasibi olmayacağını açıkça bilmişlerdir. Öz benliklerini sattıkları şey ne kötüdür! Bir bilebilselerdi!


Derin hürmet ve baki selam ile


Bir alinti;

Harut ve Marut üzerinden Bakara 102 'ye bir bakış:
HARUT ve MARUT
Harut ve Marut isimlerinin geçtiği Bakara suresinin 102. ayeti, "o ne güzel kuldu" ifadesiyle Rabbimizin övgüsüne mahzar olmuş Süleyman peygambere atılan iftiraları bertaraf etmekte ve o çok değerli peygamberin üzerine atılmış çamurları temizleyip, onu kendisine sürülmeye çalışılan karalardan arındırmaktadır.
Ayetin meali şöyledir:
Bakara; 102: Ve onlar (Yahudiler) Süleyman mülküne dair şeytanların okuyup durdukları şeylere uydular. Halbuki Süleyman kâfir değildi. Ama o şeytanlar kâfir idiler; insanlara sihri ve Babil’de iki meleğe/ iki krala; Harut ve Marut’a indirileni öğretiyorlardı. Halbuki o ikisi (Harut ve Marut), "Biz fitneyiz, sakın kâfir olma!" demedikçe hiç kimseye hiçbir şey öğretmezlerdi. İnsanlar o ikisinden erkekle eşinin arasını açtıkları şeyleri öğreniyorlardı. -Ne var ki, onlar onunla Allah’ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler- Onlar kendilerine zarar vereni, yarar vermeyeni öğreniyorlardı. Ant olsun ki, onu satın alanın ahirette hiçbir nasibi olmayacağını da kesinlikle biliyorlardı. Ve öz benliklerini sattıkları şey ne çirkin bir şeydi! Keşke bilmiş olsalardı.
Aslında bu ayet, bağımsız bir ayet olmayıp, Yahudilerin kınandığı Bakara suresinin 97-103. ayetlerinden oluşan bir pasajın parçasıdır. Bu ayet, bir çok yanlış davranışlarda bulunmuş olan Yahudileri, tüm yanlışlarına ilâveten "Bir de şeytanların (Süleyman peygamberin emri altında gönülsüz olarak çalışan yabancı işçilerin) yalanlarına kandıkları ve o tertemiz peygamberi kâfirlikle suçladıkları için kınamaktadır. Ayetin esas mesajı budur.

Yahudilerin, Süleyman peygamberin emrinde çalışan insan şeytanlara uyarak ona kâfirliği reva gördüklerinin kanıtı ise, Kitab-ı Mukaddes’te bulunmaktadır:
Kitab-ı Mukaddes 1. Krallar bölüm 11:
1. Kral Süleyman firavunun kızının yanısıra Moavlı, Ammonlu, Edomlu, Saydalı ve Hititli bir çok yabancı kadın sevdi.
2. Bu kadınlar RAB`bin İsrail halkına, "Ne siz onların arasına girin, ne de onlar sizin aranıza girsinler; çünkü onlar kesinlikle sizi kendi ilahlarının ardınca yürümek üzere saptıracaklardır" dediği uluslardandı. Buna karşın, Süleyman
onlara sevgiyle bağlandı.
3. Süleyman`ın kral kızlarından yedi yüz karısı ve üç yüz
cariyesi vardı. Karıları onu yolundan saptırdılar.
4. Süleyman yaşlandıkça, karıları onu başka ilahların ardınca
yürümek üzere saptırdılar. Böylece Süleyman bütün yüreğini
Tanrısı RAB`be adayan babası Davut gibi yaşamadı.
5. Saydalılar`ın tanrıçası Aştoret`e ve Ammonlular`ın iğrenç
ilahı Molek`e taptı.
6. Böylece RAB`bin gözünde kötü olanı yaptı, RAB`bin yolunda
yürüyen babası Davut gibi tam anlamıyla RAB`bi izlemedi.
7. Yeruşalim`in doğusundaki tepede Moavlılar`ın iğrenç ilahı
Kemoş`a ve Ammonlular`ın iğrenç ilahı Molek`e tapmak için bir yer yaptırdı.
8. İlahlarına buhur yakıp kurban kesen bütün yabancı karıları
için de aynı şeyleri yaptı.
9-10. İsrail`in Tanrısı RAB, kendisine iki kez görünüp, "Başka
ilahlara tapma!" demesine karşın, Süleyman RAB`bin yolundan saptı
ve O`nun buyruğuna uymadı. Bu yüzden RAB Süleyman`a öfkelenerek,
11. "Seninle yaptığım antlaşmaya ve kurallarıma bilerek uymadığın için krallığı elinden alacağım ve görevlilerinden birine vereceğim" dedi,
12. "Ancak baban Davut`un hatırı için, bunu senin yaşadığın sürede değil,
oğlun kral olduktan sonra yapacağım.
13. Ama oğlunun elinden bütün krallığı almayacağım. Kulum Davut`un ve kendi seçtiğim Yeruşalim`in hatırı için oğluna bir oymak bırakacağım."
Kendi elleriyle yazdıkları uydurma kitaplarından da görüldüğü gibi Yahudiler, Bakara 102. ayette bildirildiği üzere Süleyman peygamberi "o bir kâfirdir" iftirasıyla karalamak isteyen şeytanların oyununa gelerek onun kâfirliğini kabul etmişlerdir ve hâlâ da etmektedirler.

Bu durum, yani Süleyman peygamberin kâfirleştiğine dair ifadelerin Kitab-ı Mukaddes’te yer alması; Yahudilerin, şeytanların iftiralarına inanmaları yanında, Kitab-ı Mukaddes’in Allah kelâmı olmadığını ve Musa peygamberden asırlar sonra uydurulup tertip edilmiş olduğunu da göstermektedir.

Süleyman peygambere iftira eden şeytanlar, Sad suresinin 37. ayetinde konu edilen şeytanlar olup, bir çok ayette "cinn" olarak ifade edilmişlerdir. Bu şeytanların, halk arasında genel kabul görmüş şeytan ile bir ilgisi yoktur. "Şeytan" sözcüğünün sözlük anlamı; "haktan uzak olan" demektir. Kavram olarak ise "şeytan"; "Hakka ve akla aykırı hareket eden her türlü kişi, güç ve kurumun ortak ve tipik adıdır". İşte, Süleyman peygambere iftira eden şeytanlar (cinnler); Süleyman peygamberin emrinde zoraki çalıştırılan ve karakter tanımlarına uygun davranışlarda bulunarak, onun hakkında sürekli gerçek dışı ve hakka aykırı plânlar kuran, yalanlar üreten ve iftiralar yayan işçilerdir. (Daha fazla detay "Cinn" ve "Şeytan" başlıklı yazılarımızda mevcuttur.)
Bakara suresinin 102. ayeti, hem bu insan şeytanların neler yaptıklarını bize bildirmekte hem Yahudilerin bu şeytanların uydurduklarına inanmalarını eleştirmekte hem de o saygıdeğer Elçi’nin kâfir olmadığını ilân etmektedir:

"Ve onlar (Yahudiler) Süleyman mülküne dair şeytanların okuyup durdukları şeylere uydular. Halbuki Süleyman kâfir değildi. Ama o şeytanlar kâfir idiler…"


Kur’an’dan öğrendiğimize göre bu şeytanlar, Süleyman peygambere yaptıkları iftiranın yanında, başka şu işleri de yapıyorlardı:
"insanlara sihri ve Babil’de iki meleğe/ iki krala; Harut ve Marut’a indirileni öğretiyorlardı."


Görüldüğü üzere şeytanlar insanlara iki şeyi öğretiyorlardı;
- Sihir ve
- Babil’deki iki melik/ melek’e indirilmiş (vahyedilmiş) şeyler.
Sihrin bir göz boyama tekniği olduğu bellidir (A’raf 116, 117) ama "Harut ve Marut kimdir?" ve "Onlara neler indirilmiştir?" sorularının cevapları belli değildir.

Ayete göre Harut ve Marut’un sihir ve sihir öğretmenliğiyle ilgileri yoktur ve onların bildiği ve öğrettiği şeyler sihirden başka bir şeyler olmalıdır. Çünkü, ayette şeytanların öğrettikleri, iki madde halinde yer almaktadır. Eğer Harut ve Marut da sihir öğretselerdi, ayette sihir ile Harut ve Marut’un öğrettikleri arasına "ve" bağlacı konmaması gerekirdi.
Harut ve Marut
Kur’an’da, Harut ve Marut’un kim oldukları ve onlara neler indirildiği bildirilmemesine rağmen bu kişilerin rivayetlerdeki tanımları çok ilginçtir:
"Harut ve Marut iki melektir. Onlar insanlarla alay ediyorlardı. Onları sınamak için Allah kendilerini, cinsel vb. günahlar işlememe emriyle yeryüzüne gönderdi. Yeryüzünde bir güzel kadın onları yoldan çıkardı. Ceza olsun diye onlar Babil’de bir kuyuya kapatıldılar, ayaklarından asıldılar. Orada onlar kendilerinden istekte bulunanlara sihiri öğretiyorlardı." (Sonra ne oldular ki!)
Harut ve Marut ile ilgili, bunların "Cebrail" ve "Mikail" olduğu yolunda veya "iki şeytan" olduğu yolunda, tutarsız bir çok açıklama yapılmış olup, Arap, Fars ve İbrani toplumlarında bu isim ve bu isme benzer isimlerle ifade edilmiş bir çok efsane kahramanı mevcuttur. (Bu konunun detayı için TDV.nın İSLAM ANSİKLOPEDİSİ içinde yer alan "Harut ve Marut" maddelerine bakılabilir.)

Harut ve Marut ile ilgili peygamberimiz kaynaklı sağlam bir bilgi yoktur. Zaten olması da mümkün değildir. Müslümanlar arasında dolaşan yanlış inancın ise, İsrailiyat kaynaklı olduğu ve özellikle de Ka’b ül Ahbar tarafından uydurulduğu, başta Taberî olmak üzere bir çok düşünür tarafından ileri sürülmüştür. Kadı İyâd, İbn Hazm, Ebû Bekir İbn ül-Arabî, Kurtubî, İbn Kesîr, İbn ül-Cevzî, Fahreddin er-Râzî ve Taberî bu rivayetleri tenkit etmişler, uydurma veya zayıf olduğunu ifade etmişlerdir.

Harut ve Marut ile ilgili olarak bildiğimiz ise, bu iki kral peygamberin Babil’de yaşadıkları ve kendilerine bir şeylerin indirilmiş (vahyedilmiş) olduğudur. Ayetteki "melekeyni (iki melek)" ifadesi, İbn Abbas, Hasan-ı Basrî, Ebü`l-Esved ve Dahhâk tarafından "melikeyni (iki kral)" diye okunmuştur. Biz de konuya en uygun anlam olan bu anlamı tercih etmekteyiz. Yani bize göre Harut ve Marut, Babil’de yaşamış iki kral peygamberdir. İlerideki bir tarihte, pek çok konuda olduğu gibi yine "ELİN GÂVURU", BABİL UYGARLIĞINA AİT TABLETLERİ BULUR VE DE DEŞİFRE EDEREK BİZE ALTIN TEPSİDE SUNARSA, belki o zaman bizler de Harut ve Marut’un kimler olduğu ve neler öğrettiklerini bir bir öğrenebiliriz (!). Binlerce Mucizeyi onlardan öğrendiğimiz gibi…
Ayette, Harut ile Marut’un karı-koca arasındaki uyumsuzluğa, geçimsizliğe ve ayrılığa neden olan şeyleri öğrettikleri belirtilmektedir:
"İnsanlar o ikisinden erkekle eşinin arasını açtıkları şeyleri öğreniyorlardı."
Burada işaret edilen şey sihir değildir. Yani "O ikisi", mutlu bir ailenin nasıl kurulacağını ve hangi şartlarda yuvanın dağılacağını öğretiyorlar, insanlar da bu iki kral peygamberden öğrendikleriyle yuvalarını sağlam tutuyorlardı. Ayrıca bu iki kral peygamber insanlara "Biz fitneyiz, sakın kâfir olma! (sakın bu bilgileri kötüye kullanmayın" diye öğütte de bulunuyorlardı:
"Halbuki o ikisi (Harut ve Marut) "Biz fitneyiz, sakın kâfir olma!" demedikçe hiç kimseye hiçbir şey öğretmezlerdi."
Ayetin sonrasında Yahudilerin yanlış davranışlarının açıklanmasına devam edilmekte ve bu pasaj, Bakara suresinin 103. ayetindeki yine Yahudilere yapılmış olan sitemle son bulmaktadır:
"-Ne var ki, onlar onunla Allah’ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler- Onlar kendilerine zarar vereni, yarar vermeyeni öğreniyorlardı. Ant olsun ki, onu satın alanın ahirette hiçbir nasibi olmayacağını da kesinlikle biliyorlardı. Ve öz benliklerini sattıkları şey ne çirkin bir şeydi! Keşke bilmiş olsalardı."
Bakara; 103: Ve eğer onlar iman edip takvalı davransalardı, Allah katında elde edecekleri sevap daha hayırlı idi. Keşke bilmiş olsalardı.
Sonuç olarak bu konuda biz, Harut ve Marut hakkında, Kur’an’da verilen yukarıdaki bilgiler dışında bir zanna kapılmamayı ve ileride bulunacağını umduğumuz arkeolojik belgeler ortaya çıkıncaya kadar da Allah’ın verdiği bilgi ile yetinmeyi tavsiye ediyoruz.

Hakkı YILMAZ

hakkiyilmaz@istekuran.com
 
Geri
Üst
AdBlock Detected

We get it, advertisements are annoying!

Sure, ad-blocking software does a great job at blocking ads, but it also blocks useful features of our website. For the best site experience please disable your AdBlocker.

I've Disabled AdBlock    No Thanks