Bu yazıları okumadan kesinlikle Harun YAHYA hakkında ithamda bulanamazsınız...
Bu yazıları okumadan kesinlikle Harun YAHYA hakkında ithamda bulanamazsınız...
BAV Basın Toplantısının Deşifresi
TARKAN YAVAŞ: Hepiniz hoş geldiniz tekrardan. Ben Bilim Araştırma Vakfı Başkanı Tarkan Yavaş. Gene son günlerdeki birtakım gelişmelerle ilgili sizlere bilgi vermek amacıyla böyle bir toplantı düzenledik. Malumunuz Yargıtay'ın bir ilamı var. Bilim Araştırma Vakfı davasıyla ilgili. Burada Yargıtay davamızın belirli bir kısmını onayarak, belirli bir kısmını da tekrar yargılanmak üzere kendi mahkemesine göndererek bir karar vermiştir. Buradaki karar tabii ki siz de takdir edersiniz ki nihai bir karar değildir. Yargıtay bazı noktalarda Bilim Araştırma Vakfı davasının tekrar görülmesini öngörmüştür. Burada yalnız bazı şeyler yanlış basına aksetmiştir, o da şöyle: Bir kere hiçbir şekilde Yargıtay'ın, orada geçen bazı cümleler var. Böyle nihai bir kararı yoktur, bunlar tamamen polis fezlekesinde yer alan ifadelerdir. Yani orada çok çirkin ithamlar var, çok çirkin iftiralar var. Bunlar tamamıyla polis ifadelerinde geçen yani işkence ve baskı altında alınmış ifadelerin aksetmesidir. Yani bunun dışında orada fazla bir şey yoktur. Yani Yargıtay'ın eklediği bir madde ya da bir mantık yoktur. Polis fezlekesinde geçen ifadelerin yansımasıdır sadece. Dolayısıyla zaten bu konularda Bilim Araştırma Vakfı defalarca beraat almıştır bu iddialardan dolayı çünkü bu polis fezlekesinde geçen iftiralar ve birtakım orada çirkin ithamlar. Bunların aslı olmadığı yönünde yüzlerce delil dosyaya girmiştir. Yani bunların bir delili yoktur. Onu birkaç defa açıkladık biz, gerek ben Bilim Araştırma Vakfı Başkanı olarak, gerekse gene vakfımızın fahri başkanı Adnan Oktar birkaç defa açıkladık. Orada şöyle bir çizgi var. Polis ifadeleri baskı ve işkence altında alınıyor. Ve bizde de aynen böyle meydana geldi. Orada size diyorlar ki bunu imzalamazsanız hayatınız tehlikede. Ya sakat kalacaksınız, ya öleceksiniz yani birçok konu. Orada zaten mecburen orada yazılanları okumadan hiçbir şekilde bir şey ifade etmeden imzalamak zorunda kalıyorsunuz. Yani orada öyle bir ortam var. Bunu defalarca açıkladık. Dolayısıyla orada yazılan ifadeler bizim gerçek ifadelerimizi yansıtmıyor. Asıl ifadelerimiz bizim daha sonra savcı önünde, hakim önünde verdiğimiz ifadeler. Bunlar bizim ifadelerimiz. Ve bunun en büyük kanıtı da biz verdiğimiz ifadelerin arkasında duruyoruz. Şimdi o polis fezlekesinde geçen ifadelerin ya da birtakım lafların hiçbir delili yok yani en büyük, bunların sahte olduğuna dair, en büyük delil burada yatıyor. Yani orada mesela bazı ithamlar var iftiralar var mesela deniyor ki örnek olarak şantaj yapılıyor deniyor. Yani bir şantaj var, şantaj yapılıyor bazı insanlara. Bir bakıyorsunuz madem biz mesela 100 kişi göz altına alınmıştık; bir bakıyorsunuz bu 100 kişi aynı anda diyor ki "evet şantaj var" diyor ifadelere göre, ama bir tane şantaj kaseti çıkmıyor. Bu ne demek? Mecburen o zor koşullar altında böyle bir ifadeye okumadan da olsa imza atılmış demek. Yani bunu ayırmak gerekiyor. Yani bugün basın bazı medya kuruluşlarının gazete sayfalarında çıkan bu iftiralar ve ithamlar tamamıyla bu polis fezlekelerine dayanıyor. Bunun dışında başka bir şey yok. Hatta bırakın delili, mesela ortaya çıkan bir kişi bile yok hani çıkıp da böyle bana şantaj yaptılar, şantajı da bırakın beni tehdit ettiler diyen bir kişi yok onu da geçen toplantıda ayrıntısını söylemiştim.
Sadece Ebru Şimşek isimli bayan var. Onun söylediği bir iddia vardı. Onun da yalan söylediği gene 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin bilirkişisi raporuyla, yalan söylediği ortaya çıktı. Yani bu da netleşti. Zaten bu konulardan da beraat ettik. Dolayısıyla ortada böyle kanıtlanmış, ispatlanmış ya da Yargıtay'ın böyle nihai kararını vermiş olduğu bir şey yok. Böyle bir karar da yok. Öncelikle bu ayrıntının mutlaka tarafınızdan bilinmesini istiyoruz. Bunun dışında daha önceki toplantıda da ben dikkat çekmiştim. Burada önemli olan karanlık nokta, Yargıtay'ın ilamı resmiyet kazanmadan basına yansıtılması. Bir şekilde birtakım görevlilerin kendi insiyatiflerini kötüye kullanarak, bizim bile ulaşamadığımız bir belgeyi basına yansıtmaları. Biz gidiyoruz şimdi Yargıtay'a avukatımız gidiyor diyor ki "evet böyle bir kararınız var mı, bir karar varsa biz bunu almak istiyoruz, en doğal hakkımız". Ama diyorlar ki bize karar yok. Hatta bize belge veriyorlar, üstünü imzalıyorlar, diyorlar ki böyle bir karar yok diyorlar. Biz de böyle bir karar olmadığını düşünüyoruz haliyle ama bir bakıyoruz basında işte gene her zamanki gibi bir karalama kampanyası şeklinde böyle şeyler çıkıyor. Halbuki bunun hiçbir gerçeği yansıtmayan ve çok karanlık bir nokta. Dolayısıyla bu noktaların aydınlanmasını istiyoruz. Ve böyle şeylere hiçbir şekilde girilmemesini istiyoruz, çünkü biz Türk adaletine güveniyoruz. Çünkü Bilim Araştırma Vakfı davası yaklaşık 7-8 yıldır devam ediyor ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinde görüldü. Ağır Ceza Mahkemelerinde görüldü. Hatta Yargıtay'ın bazı mahkemelerine dahi gitti görüldü ve bunların hepsi tarafından, herhangi bir suç örgütü olmadığına dair, hepsinin kanaati ortaya konuldu. Yani şimdi onlarca hakim, onlarca savcı Bilim Araştırma Vakfı'nın bir suç örgütü olmadığına dair kanaatini yansıttı bu dosyalara. Zaten biz biliyoruz, kendimize de güveniyoruz. Türk adaletine de güveniyoruz. Dolayısıyla şimdi bu tür yan yollara sapmanın ve tevessül etmenin bir anlamı yok. Bunun tek sorumlusu, bunun tek amacı şu olabilir: Biliyorsunuz Bilim Araştırma Vakfı bir suç örgütü değil gayet tabii ki. Ve 1990 yılından beri kültürel anlamda, fikri anlamda faaliyet gösteren bir sivil toplum kuruluşu. Ve 3000'e yakın konferans yapmış yurt içinde ve yurt dışında çok faal bir organizasyon. Dolayısıyla yaptığımız Bilim Araştırma Vakfı'nın ve özellikle fahri başkanı Adnan Oktar'ın kitaplarıyla yapmış olduğu fikri mücadeleyi, kültürel hizmeti, milli ve manevi değerler doğrultusunda yaptığı bu hizmeti baltalamak isteyen birtakım odakların yapmış olduğu komplolar bunlar, iftiralar. Bunlar günlük hareketler, böyle uzun vadeli şeyler değil çünkü bakıyorsunuz böyle bir iftira kampanyası başlatılıyor, işte bir linç kampanyası başlatılıyor. Onun akabinde bakıyorsunuz dava sürecinde hiç ummadıkları gelişmeler oluyor. Mesela beraat kararları çıkıyor. Ama bunların hiçbirini biz basında göremiyoruz. Mesela 1999 yılında da gene böyle sayfa sayfa iddialar çıkmıştı. Birtakım iftiralar çıkmıştı. Bunlar gene o polis fezlekesine dayandırılarak çıkarttırılmıştı.
Ama sonradan baktık ki, bunların hiçbirinin doğru olmadığı delillerle kanıtlandı ama akabinde hiçbir gazetede bir beraat kararı, işte Bilim Araştırma Vakfı'nın bundan aklandığı şeklinde bir karar çıkmadı. Şimdi bu tabii basının objektiflik ilkesine aykırı düşüyor. Bunların mutlaka objektif olarak, lehe ya da aleyhe görülen her türlü kararın yer alması gerekir. Ve doğru bir şekilde yer alması gerekir.
Bir de bir ayrıntı, yani burada orda polis fezlekelerine dayanılarak yapılan haberleri yapan, bu fezlekeleri hazırlayan memurların başta müdürleri olmak üzere birçoğu şu an meslekten ihraç edildiler. Yani bu çok önemli bir şey. O dönemde bizim İstanbul Organize Suçlar şubesinin başındaki kişi ve kişilerin meslekten ihraç edilmesi söz konusu işkence suçundan dolayı. Ve şu anda 10'a yakın personel 216'şar yıl ile yargılanıyorlar Ağır Ceza Mahkemesi'nde. Hatta bu kişiler hakkında Başsavcılığın İçişleri Bakanlığı'na gönderdiği bir rapor var ve bu raporunda diyor ki açıkça bu kişiler hakkında görevlerini kötüye kullandıkları yönünde net ifadeleri var. İşte bu kişilerin şova dayalı hareket ettikleri, bazı müştekilere yaranmak için hareket ettikleri, üstlerinin emirlerine uymadıkları ve karanlık ilişkiler içinde oldukları yönünde, zaten kendi iç yazışmaları var. Yani Başsavcılığın İçişleri Bakanlığı'na yaptığı bir resmi rapor bu. Dolayısıyla hal böyleyken, bu tür şeylere itibar edilmemesi lazım. Sonuç olarak da Yargıtay'ın bu son ilamında da Yargıtay özetle son sonuç bölümünde de şunu söylüyor: Daha önce 4422 kanun vardı, bizim yargılandığımız kanun vardı, ama bu kanun kaldırıldı, bu kanunun kaldırılmasından sonra birçok ceza kanunu ve usül kanunu değişti. Buna istinaden de Yargıtay şunu söylüyor bu değişen kanunlar yönünde BAV davasının yeniden görülmesi yeniden değerlendirilmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır diyor ve dava yeniden görülecek. Şimdi bu da bizim zaten istediğimiz bir şey. Yani biz çünkü o dönemde de hatırlarsınız zaman aşımı konusu sürekli gündeme getirilmiş sanki BAV zamanaşımı konusu vesilesiyle kurtulmuş olduğu yönünde haberler çıktı.
Yani onca delil kenara kondu sanki zaman aşımı olmasaydı mahkumiyet çıkacaktı gibi bir şaibe yaratıldı. Biz de o dönemde gene hatırlarsınız, gene bir basın toplantısı yapıp böyle bir şaibeden rahatsız olduğumuzu zaten kendimizin yargılanarak aklanmak istediğimizi söylemiştik. Bugün bu oldu, yani istediğimiz bir şey oldu aslında. Şu anda bu şaibeli gibi görünen konuyu Yargıtay'ın da kanaatimizce Yargıtay da böyle düşünüyor ve şaibeli gibi yansıtılan bu konunun netleşmesini yani bizim yargılanarak aklanmamızı istiyor diye düşünüyoruz biz de aynı şekilde istiyoruz, dolayısıyla bu sonuçtan da memnunuz. Evet, sizin de soracağınız sorular varsa ben onları da cevaplamaya çalışayım.