Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Hakkı Titizlikle Ayakta Tutun

sumisali

New member
Katılım
3 Nis 2009
Mesajlar
1,903
Tepkime puanı
2,112
Puanları
0
Cenab-ı Hak, Mâide Sûresinin 8. Ayetinde şöyle buyuruyor:

Bismillahirrahmanirrahim

Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe itmesin. Adil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Maide suresi ayet 8
Ey iman edenler, adil şahidler olarak Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.

Ey Allah'a ve Peygamberi Muhammed'e iman edenler, dostlarınız ve düşmanlarınız hakkında adletle şahitlik eden ve Allah için vazife yapan kimseler olun. Verdiğiniz hükümlerde ve yaptığınız işlerde haksızlık etmeyin. Sırf size düşman olduklarından dolayı düşmanlarınıza dair koyduğum sınırlan aşmayın. Yine sırf dostluk yaptıkları için koyduğum sınırlarda ileri gitmeyin. Hepsi hakkında da koyduğum hudutlara bağlı kalın. Benim emrimi yerine getirin. Ey müminler, dostunuz olsun düşmanınız olsun bütün insanlara karşı adaletli davra-nın. Adaletli olmanız, Allah'tan korkmuş olmanıza daha yakındır. Kullarına zulmetmekten korkun ve bilin ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. Herkese, yaptığının karşılığını verecektir.

Abdullah b. Kesir, bu âyet-i kerimenin, Resulullah'a suikast düzenleyen Hayber Yahudileri hakkında nazil olduğunu söylemiştir. Resulullah, Öldürülen bir kişinin diyeti hususunda bunlarla yardımlaşmaya gitmiş fakat Yahudiler Resuîulah'ı öldürmeyi planlamışlardır. İşte bunun üzerine bu âyet-i kerime inmiş ve "Bir kavme olan kininiz sizi adaletsizliğe sevketmesin." buyurmuştur.

Numan b. Beşir diyor ki:

"Annem, Revaha kızı Amre, babamdan, bazı mallarım bana hibe etmesini istedi. Babam bu işi bir sene erteledi. Sonra bunu yapmaya karar verdi. Bu sefer annem:
"Oğluma yaptığın hibeye Resulullah'ı şahit tutmadıkça razı olmam." dedi. Bunun üzerine babam beni, elimden tutup Resulullah'a götürdü. O sıra ben henüz çocuktum.
Babam "Ey Allahm Resulü bu çocuğun annesi Revaha kızı buna hibe ettiğim mala, seni şahit tutmamı istiyor." dedi.
Resulullah "Ey Beşir senin bundan başka çocuğun varmı?" diye sordu.
Babam: "Evet." dedi.
Resulullah: "Çocukların hepsine de buna hibe ettiğin gibi hibede bulundun mu?" diye sordu.
Babam ise "Hayır," dedi.
Bunun üzerine Resulullah:
"O halde sen beni şahit tutma. Çünkü ben, zulme şahitlik edemem." buyurdu. Görüldüğü gibi Resulullah, haksız bir muameleye şahitlik yapmamıştır.
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Tevbe suresi ayet 33
Müşrikler istemese de O dini (İslam'ı) bütün dinlere üstün kılmak için peygamberini hidayetle ve hak dinle gönderen O'dur.


Arapça olan "" kelimesi "yollar" olarak tercüme edilmiştir. Nitekim Bakara suresinin 204. ayetinin açıklanmasında daha önce geçtiği gibi "" hakim otoriteye itaatı simgeleyen "hayat tarzı" veya "yaşam biçmini"ni benimseme manasında da kullanılır.
Şimdi bu ayetin manasını anlamaya çalışalım. Rasulullah'ın vazifesinin amacı indinden getirmiş olduğu Hidayet ve Hak yolunu diğer hayat tarzı ve sistemlerinin üzerine hakim kılmaktır. Başka bir ifadeyle Rasulullah (s.a) ın yolu diğer hayat tarzlarının keyfi egemenliği altında da olsa varlığını sürdürsün diye gönderilmemiştir. Halbuki yer ve göklerin Hakimi onu kendi yolunu başka yollara üstün getirmek üzere gönderir. Eğer yeryüzünde herhangi bir batıl hayat tarzına izin verilecekse bu ancak böylelerinin cizye ödeyen zımmilerin fıkhi durumlarına uygun olarak ilahi nizam içinde yer alan hudutlar uyarınca cizye ödeyerek himaye altında yaşamalarına müsamaha edilmek suretiyle olur

__________________
fırtınalar kopuyor demişsin
yüreğinin en rüzgarsız yerlerinde
oysa ben
bin mevsim sana fırtınalandım
sen bilmedin
gittiğine inansam dönmeni beklerdim
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Tevbe suresi ayet 33
İslâm dinini bütün dinlerden üstün kılmak için Peygamberini hi*dayet ve hak din ile gönderen Allah'tır. İsterse müşrikler hoş görmesinler.

Peygamberi Muhammedi açık delillerle ve hak din olan İslâm ile gönde*ren Allah'tır. Bunu, müşrikler istemese de İslâm dinini bütün dinlere galip getir*mek için yapmıştır.

Âyet-i kerimede geçen ve "İslam dinini bütün dinlerden daha üstün kıl-mak için" şeklinde izah edilen ifadesinin harfi tercümesi, "Allah onu bütün dinlere galip getirsin diye" veya "Allah ona bütün dinleri açıklasın diye." iki şekil de mümkin olduğundan, müfessirler bunu, iki şekilde izah etmişlerdir.

a- Ebu Hureyre, âyetin bu bölümünü şöyle izah etmiştir "Allah, İslam di*nini diğer bütün dinlere galip getirmesi için Peygamberini hidayet ve hak din ile göndermiştir, Ebu Hureyre, İslâm dininin diğer bütün dinlere galip geleceği za*manın da Meryemoğlu İsa'nın dönmesi ile olacağım söylemiştir.

b- Abdullah b. Abbas ise âyetin bu bölümünü şöyle izah etmiştir. "Allah, Peygamberi Muhamrnede bütün dini hususları açıklaması ve hiçbir şeyi ona giz*li bırakmaması için onu hidayetle ve hak din ile göndermiştir. Müşrikler ve Ya*hudiler ise Resulullahm böyle olmasını hoş karşüamarnışlardır. Fakat Allah on* lann hoş görmemelerine rağmen Resulullah'a bütün dini meseleleri öğretmiştir.
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Bakara suresi ayet 26
Bilmeli ki Allah bir sivrisineği hattâ daha üstününü bir mesel yapmaktan sıkılmaz, iman edenler bilirler ki o şüphesiz hakdır, rablarındandır, amma küfre saplananlar Allah böyle bir mesel ile ne murad etmiş? derler, evet Allah onunla bir çoklarını şaşırtır, yine onunla bir çoklarını yola getirir, hem onunla ancak o fasıkları şaşırtır

23. ayetten itibaren ele alınan Kur'an'ın sahih ve güvinilir bir kaynaktan geldiği konusunun devamı niteliğinde, burada bir itiraza cevap veriliyor. (Burada adı geçmeyen) İtiraz şudur: Eğer Kur'an Allah'ın kitabı olsaydı, sivrisinek, örümcek, karınca, sinek, arı vs. gibi basit şeyleri misâl olarak alıp açıklamalar yapmazdı.

Gerçeği anlamak istemeyen ve Hakk'ı araştırmayan kimseler bu misâllere takılıp kalırlar; bunlardan yanlış sonuçlar çıkarırlar ve bunların ne kadar küçük ve önemsiz yaratıklar olduklarıdır. Bu mishallele verilmek istenen dersi kavrayamazlar. Diğer taraftan Hakk'ı arayanlar, bu misâldeki hikmeti düşünerek araştırırlar ve bu yüce hikmetlerin Allah katından olduğu konusunda şüpheden arınırlar.

Metinde geçen "fasik" kelimesi "isyan eden" anlamına gelir. Demek ki, Allah tarafından konulan sınırları aşan kemseler kastedilmektedir.
 

sumisali

New member
Katılım
3 Nis 2009
Mesajlar
1,903
Tepkime puanı
2,112
Puanları
0
Bakara suresi ayet 120
Sen onların dinlerine uymadıkça yahudi ve hristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olacak değillerdir. De ki: "Şüphesiz doğru yol ın (gösterdiği) yoludur." Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (arzu ve tutku)larına uyacak olursan senin için 'tan ne bir dost vardır ne de bir yardımcı.

Yani "Bu insanların Sen'den hoşlanmamalarının nedeni Hakk'ı arayan samimi kimseler olmaları ve Sen'in Hakk'ı gereği gibi açıkça anlatmayı becerememen değildir.

Aksine onların sana karşı çıkmaların nedeni senin Hakk'ı o denli açıkça ortaya koyup onlara dini kendi arzu ve isteklerine göre değiştirebilecekleri bir boşluk bırakmamandır. Bu nedenle onları bırak ve uzlaşmaya çalışma çünkü sen dine karşı onların takındığı tavrı takınmadıkça

onlar senden razı olmazlar. Eğer sen de onlar gibi iki yüzlülük yapsan ve a ibadeti nefse tapınma için bir kılıf olarak kullansan o zaman senden hoşnut olurlardı. İnanç ve kötü amellerinde onlara uymadıkça onları hoşnut edemezsin
 
Son düzenleme:

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Bakara suresi ayet 42
Hakkı batıl ile örtmeyin ve sizce de bilinirken hakkı gizlemeyin.

Bu ayeti anlayabilmek için Arapların genelde okuma-yazma bilmeyen ve eğitimden geçmemiş kişiler oldukları gözönünde bulundurulmalıdır.
Bunun aksine Yahudilerde eğitim daha yaygındı ve aralarında Arabistan dışında bile tanınan büyük bilginler vardı. Bu nedenle müşrik Araplar, Yahudilerin bilginleri karşısında saygı ile karışık korku duyuyorlardı. Bunda Yahudi bilginlerinin ve din adamlarının kendi bilgi ve dindarlıklarını sergilemelerinin, üstelik bunu üfürükçülük ve muskacılık yaparak desteklemelerinin de rolü vardı. Özellikle Medineliler, Yahudilerin bilgili oluşundan korkuyorlardı; çünkü, onlarla gece-gündüz ilişki içindeydiler. Bunun sonucu nasıl okuma-yazma bilmeyen insanlar, genelde daha çok eğitim görmüş, daha medenî ve dindar komşularından etkilenirse, Araplar da Yahudilerin etkisinde kalmışlardı.
Hz. Peygamber (s.a.) , Allah'ın Rasûlü olduğunu ve kendisine uyulması gerektiğini ilân ettiği sırada Arabistan'ın durumu buydu. Doğal olarak Araplar bu meselenin çözümünde Yahudilerden yardım istediler ve: "Siz bir Kitab'a sahipsiniz ve bir peygamberin izleyicilerisiniz. Allah'ın Rasûlü olduğunu iddia eden bu adam hakkında ne dersiniz?" dediler. Fakat Yahudi alimleri bu soruya direkt ve doğru bir cevap veremezlerdi. Çünkü O'nun öğretilerinde hata bulamaz ve birden çok ilâh olduğunu söyleyemezlerdi. O'nun peygamberler, Allah'tan gelen kitaplar, melekler ve ahiret ile ilgili öğretilerinin yanlış olduğunu da söyleyemezler ve O'nun öğrettiği ahlâkı eleştiremezlerdi. Bununla birlikte ne Hz. Peygamber'in (s.a.) öğrettiklerini açıkça kabul etmeye hazırdılar, ne açıkça O'nu reddedecek cesarete sahiptiler, ne de Hakk'ı hemen kabul etmek gibi bir niyetleri vardı. Bu nedenle bu davete karşı gizli bir strateji takip ettiler. Hz. Peygamber (s.a.) , O'na uyanlar ve yeni din hakkında şüphe üstüne şüphe uyandırdılar. Hz. Peygamber (s.a.) ve O'na uyanlar aleyhinde propaganda yapıp yanlış iddialarda bulundular ve onları anlamsız bir tartışma içinde oyalamak için lüzumsuz karşı çıkışlarda bulundular. Bu nedenle Yahudiler, Hakk'ı bâtıla karıştırıp gizlememeleri ve şüpheler yaratarak, saçma iddialarda bulunarak, bâtılla karıştırarak Hakk'ı saklamamaları konusunda uyarılıyorlar.
 

sumisali

New member
Katılım
3 Nis 2009
Mesajlar
1,903
Tepkime puanı
2,112
Puanları
0
Bakara suresi ayet 131
Rabbi ona: "Teslim ol"deyince (o"Alemlerin Rabbine teslim oldum" demişti.

Metinde kullanılan Arapça kelime
virgul.gif
"Müslüman ol" veya "İslâm'ı kabul et" (ın isteğine boyun eğ) anlamlarına gelen "eslim"dir. O halde müslüman kendisini tamamen 'a teslim eden ve O'na itaat eden Rab Mâlik Hâkim Yönetici Kanun koyucu ve Mâbud olarak yalnız kabul eden O'nun koyduğu hayat düzenini yaşayan kimsedir. İslâm bu inanç ve tutum üzerine kurulan bir dinî sistemdir. Farklı ülke ve milletlere gelen bütün peygamberlerin dini de buydu.
 

sumisali

New member
Katılım
3 Nis 2009
Mesajlar
1,903
Tepkime puanı
2,112
Puanları
0
Bakara suresi ayet 256
Dinde zorlama (ve baskı) yoktur Şüphesiz doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır Artık kim tağutu tanımayıp
allah.gif
'a inanırsa o sapasağlam bir kulpa yapışmıştır bunun kopması yoktur
allah.gif
işitendir bilendir


Arapça "din" kelimesi hem inancı hem de bu inanç üzerine kurulan hayat tarzını ifade eder Burada önceki ayetlerde ortaya konulan inanç ifade edilmektedir Bu ayete göre İslâm iman ve onun hayat tarzı hiç kimseye zorla kabul ettirilemez demektir

Arapça "tağut" kelimesi sözlük anlamıyla sınırları aşan herkes için kullanılır. Kur'an bu kelimeyi
allah.gif
'a isyan eden
allah.gif
'ın kullarının hâkimi ve mâliki olduğunu iddia eden ve onları kendi kulu olmaya zorlayan kimse için kullanır
allah.gif
'a isyan üç derecede olabilir
1) Eğer bir kimse Alah'ın kulu olduğunu kabul eder fakat pratikte O'nun emirlerinin aksini yaparsa buna fasık denir
2) Bir kimse
allah.gif
ile irtibatı koparır ve başka birisine bağlanırsa o zaman kâfir olur
3) Eğer bir kimse
allah.gif
'a isyan eder ve O'nun kullarını kendisine boyun eğmeye zorlarsa o zaman tağut'tur Böyle bir kimse şeytan rahip dinî veya politik lider kral veya bir devlet olabilir. Bu nedenle bir kimse tağut'u reddetmedikçe
allah.gif
'a inanmış sayılamaz
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Bakara suresi ayet 61
Siz (ise şöyle) demiştiniz: "Ey Musa, biz bir çeşit yemeğe katlanmayacağız, Rabbine yalvar da, bize yerin bitirdiklerinden bakla, acur, sarmısak, mercimek ve soğan çıkarsın." (O zaman Musa da) "Hayırlı olanı, şu değersiz, şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz? (Öyleyse) Mısır'a inin, çünkü (orada) kendiniz için istediğiniz vardır." demişti. Onların üzerine horluk ve yoksulluk (damgası) vuruldu ve Allah'tan bir gazaba uğradılar. Bu, kuşkusuz, Allah'ın ayetlerini tanımazlıkları ve peygamberleri haksız yere öldürmelerindendi: (yine) bu, isyan etmelerinden ve sınırı çiğnemelerindendi.

Bu şu anlama gelmez: "Size nimet olarak verilen menn ve selva ile tatmin olmuyor ve yeri sabanla kazmak zorunda kalacağınız şeyler istiyorsunuz." Bilâkis, bu ayet şu anlama gelir: "Siz çölde kalmanızın nedeni olan büyük amacı -kalplerinizin temizlenmesi ve dünyanın önderleri olmaya hazırlanmanız- unutuyorsunuz. Bunun yerine arzularınızın tatmini peşinde koşuyorsunuz ve bunları bir müddet olsun terkedemiyorsunuz." (Karşılaştır bkz. Sayılar 11: 4-9)

Onlar vahyi çeşitli şekillerde reddettiler: a) Kendi fikir ve isteklerine aykırı olduğunda hiçbir şeyi vahiy olarak kabul etmediler. b) Allah'ın emirlerini çiğnediklerini bile bile, utanmazca O'nun emirlerinin aksini yaptılar. c) Kendi arzu ve isteklerine uydurmak için vahyin anlamlarını tevil edip değiştirdiler.

İsrailoğlulları'nın tarihi, kendi peygamberlerini öldürme olayları ile doludur. Burada Kitab-ı Mukaddes'ten birkaç örnek sunuyoruz:
1) Süleyman Peygamber'in ölümünden sonra İsrailoğulları ikiye bölündü: Merkezi Kudüs'te olan Yahuda Krallığı ve merkezi Samarra'da olan İsrail Krallığı. İki krallık çoğunlukla birbirleriyle savaş halinde olduğu için Yahuda Kralı Asa, Yahuda'ya saldıran İsrail Kralı Baasha'ya karşı Suriye Kralı Ben-Hadad'dan yardım istedi. O zaman Peygamber Hanani "Ezeli ve ebedi olan Allah" yerine Suriye kralına güvendiği için Kral Asa'yı suçladı. Asa, peygamberin bu tavsiyesine o kadar kızdı ki, onu bir hapishaneye kapattı. (II Tarihler, 16: 1-14)
2) İlyas Peygamber (a.s.) İsrailoğulları'nı Baal'e taptıkları için suçlayıp onlardan bir tek Allah'a ibadet etmelerini istediğinde, İsrailoğulları onun azılı düşmanları oldular. Samarra'nın kralı Ahad onu ölümle tehdit etti. Çünkü putperest karısı onu İlyas Peygamber'e (a.s.) karşı kışkırtıyordu. İlyas Peygamber (a.s.) hayatını kurtarmak için Sina Yarımadasının dağlarına sığındı. Bu korkulu günlerde şöyle dedi: "Ben Alemlerin Rabbi olan Allah'a şikâyetçiyim. Çünkü İsrailoğulları Sen'in ahdini bozdular, Sana kurban kesmeyi terkettiler; peygamberlerini kılıçla doğradılar ve sadece ben kaldım, şimdi de benim canımı almak için peşimde koşuyorlar. (I Krallar 19: 1-10) .
3) Kral Ahab, hakkı söylediği için bir peygamberi daha, Mikaya'yı hapsetmiştir. "Ve İsrail'in kralı dedi ki, Mikaya'yı alın ve şehrin yöneticisi Amon'a götürün ve kralın oğlu Yaoş'a götürün ve kral şöyle buyurdu deyin: Bu adamı hapse atın. Onu ben affedinceye kadar elem ekmeği ve keder suyu ile besleyin." (I Krallar 22: 26-27)
4) Yahuda halkı açıkça putlara tapmaya ve Allah katında kötü olan şeyleri işlemeye başlayınca Zekeriya Peygamber (a.s.) bu kötülüklere karşı çıktı ve: "Neden Allah'ın emirlerini çiğniyorsunuz? Siz Allah'ı bıraktınız, O da sizi bıraktı" dedi. Halk ona karşı çıktı ve kralın emriyle onu kralın sarayında taşladılar. (II Tarihler 24: 20-21)
5) Samarra'daki İsrail devleti Asurlular tarafından yıkılıp Kudüs'teki Yahudi devleti de tehlikeye düşünce, peygamber Yeremya halkı uyarmaya ve bozulmalarının neden ve sonuçlarını onlara haber vermeye başladı. Ağladı ve şöyle dedi: "Yolunuzu düzeltin; yoksa, Samarra'dan daha büyük bir azapla karşılaşacaksınız." Buna cevap olarak Yahudiler, O'na küfrettiler, onu dövdüler ve hapsettiler. O'nu hainlikle suçladılar ve "Keldaniler hesabına çalışıyorsun" diye bağırdılar. O'nu tutuklayıp zindana kapattılar. Daha sonra onu çamurlara batırıp, açlıktan ölmesi için halatlarla bir yeraltı mahzenine indirdiler. (Ayrıntılı bilgi için bkz. Yeremya 15: 10, 18: 20-23, 20: 1-18 ve 36-40) .
6) "Ey Kudüs, gönderilen peygamberleri öldüren ve kendisine gönderilenleri taşlayan Kudüs!?" (Matta 23: 37) .
7) Yahya Peygamber (a.s.) Yahuda kralı Herod'un sarayında açıkça işlenen ahlâksızlıkları görünce, bunlara karşı çıktı ve yakalanıp hapsedildi. Daha sonra ona kin besleyen, kralın karısı Herodias tarafından başı kesilmek üzere bir gardiyana teslim edildi. Adam gitti ve hapiste onun başını kesip, başını tabak içinde kralın karısına sundu. Böylece Allah'ın elçisi hiçbir neden yokken öldürülmüş oldu. (Markos 6: 17-29)
8) Yahudi alimlerinin ve sahiplerinin kötü düzenlemelerinin son kurbanı, onları iki yüzlülükleri ve günahları yüzünden azarlayan ve doğru yola gelmelerini tavsiye eden İsa Mesih'ti. Bu "suç"u nedeniyle O'na bir tuzak kurup öldürmeyi planladılar. O'nun on iki havarisinden biri olan Yahuda'yı (ihanet etmesi için para vererek) satın aldılar ve Hz. İsa'yı (a.s.) yakalamak ve başrahibin evine götürmek üzere, kılıçlar ve sopalarla büyük bir kalabalık gönderdiler. O'nu bağladıktan sonra götürüp Roma valisi Pontius Pilate'ye teslim ettiler. O'na ölüm cezası verdirebilmek için hakkında yalan deliller öne sürdüler. O kadar ileri gittiler ki, Pilate'den festivalde lütuf göstererek bir katil olan Barabbas'ı serbest bırakıp, Hz. İsa'yı (s.a.) çarmıha germelerini istediler. (Matta 27: 22-26)
Bu ayette, Kur'an İsrailoğulları'nın tarihindeki en utanç verici bölüme değinir ve onların Allah'ın lânet ve gazabını hakettiklerini bildirir. Onlar, aralarından kanuna ve ahlâka en aykırı kişileri seçmişler, onları önder ve başkan yapmışlar, en iyi insanları ise ya zindana, ya da darağacına göndermişlerdir.
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Bakara suresi ayet 71
(Bunun üzerine Musa) Dedi ki "O (Rabbim) diyor ki: O, yeri sürmek ve ekini sulamak için boyunduruğa alınmayan, salma ve onda alaca olmayan bir inektir." (O zaman) : "Şimdi hakkı getirdin dediler. Böylece ineği kestiler; ama neredeyse (bunu) yapmayacaklardı.

İsrailoğuları'na, etraflarındaki putperest milletlerden etkilenerek edindikleri ineğe tapma ve ineğin kutsiyeti inançlarını kırmak için bir inek kurban etmeleri emredilmişti. Bu, onların imanlarının sınanmasıydı. Eğer gerçekten Allah'ın birliğine inanıyor ve ibadette başka bir şeyi O'na ortak koşmuyorlarsa, daha önceden taptıkları putu kendi elleriyle kırmalıydılar. Fakat bu çok zor bir sınavdı. Onlar inek kurban etmekten kaçınmaya çalıştılar; çünkü, bir tek Allah'a inançları henüz tam sağlamlaşmamıştı. Bu görevden kurtulmak için ayrıntı üzerine ayrıntı sordular, fakat çok soru sordukça daha da köşeye sıkıştılar. O kadar ki, sonunda onlara açıkça, o dönemde özellikle tapmak için seçilen altın renkli ineği kurban etmeleri söylendi. Kitab-ı Mukkaddes'te de bu olaya değinilir; fakat, İsrailoğulları'nın gereksiz sorularla nasıl bu görevden kurtulmaya çalıştıklarından bahsedilmez.
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Bakara suresi ayet 91
Onlara, “Allah’ın indirdiğine (Kur’an’a) iman edin” denilince, “Biz sadece bize indirilene (Tevrat’a) inanırız” deyip, ondan sonra geleni (Kur’an’ı) inkâr ederler. Hâlbuki o, ellerinde bulunanı (Tevrat’ı) tasdik eden hak bir kitaptır. De ki: “Eğer inanan kimseler idiyseniz, daha önce niçin Allah’ın peygamberlerini öldürüyordunuz?”

Yahudilere: "Muhammede indirilen Kur'anı tasdik edin" denildiği zaman Onlar: "Biz sadece Allahın bize indirdiği Tevratı tasdik ederiz, derler. Tevratın peşinden, Allahın, Peygamberlerine indirdiği İncil ve Kur'anı inkâr ederler. Hal*buki o indirilen kitap Tevratı tasdik eder. Çünkü hepsini Allah gönderdiğinden, Alîahın kitaplan birbirini reddetmezler.

Ey Muhammed de ki: "Ey Yahudi topluluğu, eğer sizler, Allahın size in*dirdiklerine iman ediyorsanız o halde niçin Allahın Peygamberlerini öldürdü*nüz? Halbuki Allah, onları öldünrıeyi size haram kılmış ve sizlerin, onları tas*dik edip itaat etmenizi emretmiştir.

Her ne kadar Peygamberlerini öldüren Yahudiler, Hz. Muhammedin zamanındaki Yahudiler olmayıp onlann atalan idiyseler de o dönemdeki Yahu*diler de atalarının yaptıklarına karşı çıkmadıktan için âyet-i kerime "Atalarınız Peygamberleri Öldürdüler" dememiş "Sizler Peygamberlerinizi öldürdünüz" de*miştir.
 

çaðlayan

New member
Katılım
2 Haz 2010
Mesajlar
3
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Allah razı olsun güzel bir ayet..
Günümüzde adaleti temsil eden kurumların adaleti kendi kişisel çıkarları için kullandıkları bir devirde haykırılması gereken bir ayet...
HSYK gibi kurumlar insanın kanına dokunuyor...
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Bakara suresi ayet 109
Ehl- i kitaptan birçoğu arzu etmektedir ki, sizi imanınızdan sonra çevirip kâfir etsinler: Hak kendilerine iyice belirdikten sonra bile sırf nefsaniyetlerinden ve kıskançlıktan dolayı bunu yaparlar. Buna rağmen siz şimdi af ile, hoşgörüyle davranın tâ Allah emrini verinceye kadar. Şüphe yok ki Allah her şeye kâdirdir.

Yahudi ve Hiristiyanlardan bir çoğu, Muhammed'in Peygamberliğinin gerçek olduğu ortaya çıktıktan sonra, Allah'ın size verdiği basanları ve size bah*şettiği olgunluğu kıskanmalarından dolayı, iman etmenizden sonra sjzi tekrar inkarcılığa çevirmek isterler. Onlar hakkında Allah'ın yeni bir emir göndermesi*ne ve dilediğini yapmasına kadar, onların cahillik ve kötülüklerine aldırmayın. Şüphesiz ki Allah, her şeye gücü yetendir. Dilerse onlardan intikam alır, dilerse hidayete erdirir. Yaratma ve emretme ona aittir.

Taberi diyor ki; "Bu ve bundan önceki âyet-i kerimeler, Resülullah'ın sahabilerine ve müminlere hitabetmekte, onların, Yahudileri ve Yahudilerin benzeri olan müşrikleri dinlemelerini, görüşlerini almalarını ayıplamakta ve on*lara, dinleri hakkında, Yahudi ve müşriklerden nasihat gibi görünen sözlerini al-malaranı yasaklamaktadır. Bu ve bundan Önceki âyetler gösteriyorlar ki, resulul-lah'ın sahabileri ve müminler yahut ta onlann bir kısmı, Yahudilerin davranışla*rım örnek alarak, Resululhh'a layık olmayan bir şekilde, katı bir eda ile konuşu-yorlarlardi. Allah onları uyardı: "Sizler de Yahudiler gibi, Peygamberinize "Râina" demeyin. " Bize bak ve bizi dinle" deyin. Aksi takdirde Rcsulul-lah'a eziyet etmiş olursunuz. Ona eziyet etmek ise beni inkâr etmek ve be*nim, üzerinizdeki haklanma karşı nankörlük etmek olur ki, bunun cezası da can yakıcı bir azaptır. Sizler, Yahudileri ve müşrikleri dinlemeyin. Çün*kü onlar sizin için, rabbinizden herhangi bir bayırın gelmesini islemezler. Bilakis onların çoğu, Muhammed'in hak Peygamber olduğu ortaya çıktık*tan sonra sırf sizi kıskanmalarından dolayı mümin olmanızdan sonra tek*rar kâfirler olmanızı isterler.

Âyette zikredilen ve müminlerin inkâra düşmesini arzuladıkları belirtilen ehl-i Kitaptan maksat, Zühri ve Katadeye göre, Kâ'b b. el-Eşreftir. Said b. Cü-beyr veya İkrimenin Abdullah b. Abbas'tan naklettiğine göre ise Huyey b. Ah-tab ve Ebu Yasir b. Ahtab'dır.

Taberi, âyet-i kerimenin çoğul şeklindeki ifadesine rağmen ehl-i kitap ke*limesinden sadece Kâ'b b. el-Eşref in kastedildiğini söylemenin isabetli olmadı*ğını ifade etmiştir.

Âyet-i kerimede " Hak kendileri için apaçık belli olduktan sonra" bu*yurulmaktadır. Buradaki hakkın belli olmasından maksat, Hz. Muhammed'in ve İslâm dininin hak olduğunun ortaya çıkmasıdır. Zira Tevrat ve İncil'de Resülul*lah'ın ve İslam dininin ortaya çıkacağı zikredilmiş, Resulullah gelip İslam'a da*vet edince mesele tamamen aydınlanmıştır. Fakat Yahudiler bunu içlerine sintli-remeyip inkarcılıklarına devam etmişlerdir.

Âyet-i kerimenin devamında "Allah'ın emri gelinceye kadar onları affedin ve hoşgörülü olun" buyurulmaktadır. Daha sonra ehl-i kitap ve müşrikler hakkında Allah'ın şu emirleri gelmiş ve bu âyet-i kerimenin "Onları affedin ve hoşgörülü olun" emirleri neshedilmiştir. Nitekim Katade ve Rebi' b. Enes ve Süddi, ehl-i kitap hakkında nazil olan şu âyetin, burada zikredilen "Onları affe*din ve hoşgörülü olun" emirlerini neshettiğini söylemişlerdir. "Kitap ehlin*den Allah'a ve âhiret gününe iman etmeyenler, Allah'ın ve Peygamberinin haram kıldığını haram saymayanlar ve hak din olan İslam'ı din edinme-ycnlcrle, boyun eğip kendi elleriyle cizye verinceye kadar savaşın."

Abdullah b. Abbas ve Katadeye göre de şu âyet-i kerime, bu âyetin, "Onları affedin ve hoşgörülü olun." kısmım neshetmiştir. "Mukaddes olan haram aylar çıkınca müşrikleri nerede bulursanız öldürün, onları yakala*yın, çember içine alın. Her gözetileceli yerden onları gözetleyin. Eğer tevbe ederler, namzi kılıp zekâtı verirlerse artık yollarını serbest bıkarın. Şüphe*siz Allah, çok bağışlayan ve merhamet edendir.
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Bakara suresi ayet 119
Şüphesiz biz seni bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak, hak (Kur'an) ile gönderdik. Sen cehennemin halkından sorumlu tutulmayacaksın.

Diğer ayetler bir yana, en göze çarpan ve en açık ayet Hz. Muhammed'in (s.a.) kişiliği idi. O'nun peygamber olmadan önceki hayatını, ülkesinin ve kavminin şartlarını, büyüdüğü çevre ve ortamı ve peygamber olmadan önceki hayatının kırk yılını nasıl geçirdiğini çok iyi biliyorlardı. Tüm bunlarda, şu anda yaptığı büyük ve harika işlere vesile olabilecek hiçbir şey olmadığını da iyice anlıyorlardı. O halde, O, gerçekten Allah'ın Rasûlü (s.a.) olmalıydı. Bu, o denli açık bir ayetti ki, bundan sonra başka bir işaret veya mucizeye gerek yoktu.


Bakara suresi ayet 121
Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler (den bazısı) onu, hakkını gözeterek okurlar. Çünkü onlar, ona iman ederler. Ama her kim onu inkâr ederse, işte gerçekten zarara uğrayanlar onlardır.

Burada ehl-i kitaptan Kur'an'ı samimiyetle inceleyen ve O'nu doğru buldukları için kabul eden dindar bir grup kastediliyor.
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Bakara suresi ayet 144
Biz senin yüzünün semaya doğru çevrilip durduğunu muhakkak görüyoruz. Artık seni hoşnud olacağın bir kıbleye muhakkak tevcih edeceğiz. Haydi yüzünü Mescid-i Haram tarafına döndür. Ve her nerede bulunursanız yüzlerinizi onun tarafına tevcih ediniz. Ve şüphe yok ki kendilerine kitap verilmiş olanlar da bunun Rabbleri tarafından hak olduğunu elbette bilirler. Ve Allah onların amellerinden gâfil değildir.

Bu, kıblenin değiştirilmesi için verilen emirdir. Bu ayet nazil olduğunda Hz. Peygamber (s.a) davet üzere gittiği Bişr bin Ber'a bin Me'arür'un (r.a) evinde zuhru (öğle namazı) kılıyordu. Ayet, namazın yarısında nazil oldu. Hz. Peygamber (s.a) namaz sırasında hemen Kâbe'ye döndü, onun ardında namaz kılanlar da aynısını yaptılar.
Daha sonra Medine ve çevresine Kıble'nin değiştirildiği ilân edildi. Berâ bin Azib (r.a) diyor ki: Bu ilânın yapıldığı sırada bir grup insan namazı kılıyorlardı. Fakat kıblenin değiştirildiğini duyar duymaz Kâbe'ye döndüler. Enes bin Mâlik (r.a) de ertesi gün Beni Selime'nin (Medine'nin dışında yaşayan bir kabile çev.) sabah namazında bu değişikliği duyduklarında cemaat halinde Kâbe'ye yöneldiklerini bildiriyor.
Bu bağlamda "Kudüs'teki Mâbed'in Medine'nin kuzeyine, Mekke'deki Kâbe'nin ise Medine'nin güneyine düştüğüne de dikkat edilmelidir. O halde imam cemaatın arkasına doğru yürümüş ve safları düzeltmek için biraz hareket etmiş olmalıdır. Tüm bunlar konuyla ilgili hadislerde ayrıntısıyla anlatılmaktadır.
"Senin yüzünü göğe çevirdiğini gördük" ve "Seni dilediğin kıbleye döndürdük" sözlerinden Hz. Peygamber'in (s.a) bu kıble değişikliğini beklediği ve bu nedenle dua ettiği anlaşılmaktadır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a) de İsrailoğulları'nın liderdiğinin sona erdiğini ve Kudüs'ün merkez niteliğini kaybettiğini düşünüyordu.
"Mescid-i Haram", "Dokunulmaz ibadet ve sığınma yeri" demekti. Burada, Mekke'de, merkezinde Kâbe bulunan ibadet yeri kastedilmektedir.
"Yüzünü Kâbe'ye doğru döndür" emri, dünyanın her yerinden tam olarak Kâbe'nin bulunduğu noktaya dönülmesi gerektiği anlamına gelmez. Dünyanın her yerinde, herkesin, her zaman böyle yapmasının çok zor olduğu açıktır. Bu nedenle Kur'an bize yönümüzü noktası noktasına Kâbe'ye değil, Kâbe'ye "doğru" dönmemizi emretmektedir. Fakat biz yine de, Kâbe'nin tam yönünü belirleyebilmek için elimizden geleni yapmalıyız. Eğer bir yönün Kâbe'nin yönü olduğuna kani olursak işte o zaman yüzümüzü o yöne döndürmeliyiz. Fakat tam yönü belirlemek imkânsız olduğunda (örneğin bir gemide veya trende) kişi yüzünü belirlenebilen en muhtemel yöne döndürmelidir. Eğer namaz sırasında doğru yön bulunursa, hemen o tarafa dönmelidir.
 

sumisali

New member
Katılım
3 Nis 2009
Mesajlar
1,903
Tepkime puanı
2,112
Puanları
0
bakara suresi ayet 143

Ve kezâlike cealnâkum ummeten vasatan li tekûnû şuhedâe alen nâsi ve yekûner resûlu aleykum şehîdâ(şehîden), ve mâ cealnâl kıbletelletî kunte aleyhâ illâ li na’leme men yettebiur resûle mimmen yenkalibu alâ akibeyh(akibeyhi), ve in kânet le kebîreten illâ alellezîne hedallâh(hedallâhu) ve mâ kânallâhu li yudîa îmânekum innallâhe bin nâsi le raûfun rahîm(rahîmun).​
Ve işte böylece insanların üzerine (hak) şahitler olmanız için Biz, sizi vasat (ikisi arasında) (hayırlı ve faziletli) bir ümmet kıldık. Resûl de sizin üzerinize şahit olsun.Ve Biz, sadece Resûl'e uyanı, topukları üzerinde geriye dönenden ayırıp bilmemiz(belirtmemiz) için, halen o üzerine (yönelmekte) olduğunuz (Kâbe'yi) kıble yaptık. Ve bu, elbette zor bir iştir, ancak Allah'ın hidayete erdirdiği kimseler hariç (bu onlara zor gelmez). Ve Allah sizin îmânınızı zayi edecek değildir. Muhakkak ki Allah, insanlara çok şefkatlidir, merhametlidir.
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Bakara suresi ayet 146
Kendilerine kitap verdiklerimiz, Hazreti Peygamberi, öz oğullarını tanır gibi tanırlar. Böyle iken içlerinden bir topluluk hak ve hakikatı bile bile gizlerler.

Bu Arapça deyim kişinin, bir şeyin hüviyeti hakkında kesinlikle bir şüphe taşımadığını ifade etmek için kullanılır. Buradaki mecazi ifade, kişinin çocuklarını farketmemesinin imkânsız olduğu gerçeğinden kaynaklanmaktadır. Hıristiyan ve Yahudi âlimleri, Kâbe'nin, Hz. İbrahim (a.s) tarafından inşa edildiğini kendi çocuklarını bildikleri gibi biliyorlardı. Kudüs'teki Mescid'in Hz. Süleyman (a.s) tarafından, Hz. İbrahim'in (a.s) Kâbe'yi inşaasından yaklaşık 1300 yıl sonra yaptırıldığını da biliyorlardı. Bu nedenle Kâbe, Mescid-i Aksa'dan daha üstün bir konumdaydı. Bu yüzden Yahudiler ve Hıristiyanlar yukarıdaki tarihi gerçeklerin ışığında Kâbe'yi kıble olarak kabul etmekte hiçbir zorluk çekmemeliydiler.
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Bakara suresi ayet 147
Hak, Rabbindendir. O halde sakın şüphecilerden olma.

Ey Muhammed! O hak emir, Rabbindendir. diğer bir ifadeyle hak, Allah'tan gelendir. Öyle ise sakın sen, şüphecilerden olma ve onların nefsânî arzularını gözeterek, aldığın emri hemen yerine getirmekten geri durma. Şüphe yoktur ki, bu hitabın peygambere yöneltilmesi, bütün ümmetini karşı koymaktan şiddetle sakındırmak ve özellikle kıble işini bir daha takviye etmek içindir. Gerçekten, bir din, bir millet, bir ümmet için kıble meselesinin pek büyük bir önemi vardır. Çünkü vücutta ruh ile bedenin derin bir kaynaşması vardır. Maddi bir görünüm arz edemeyen ruhaniyetin hiçbir hükmü yoktur.

Ruhun en büyük özelliği, birlik olduğu ve aynı zamanda her kalb ve vicdanın ruhânî duygusu sırf kendine ait bulunduğu için, maddî bir görünüm içerisinde birleşmeyen ruhlar arasında bir birlik bağı ortaya çıkamaz. Buna göre sadece ruhî birlik üzerine kurulan bir sosyal ruh, tasviri faydasız ve belki de imkansızdır. Birbirine benzer ruhlu fertler arasında ruhî birliğin varlığı, aralarında bir maddî birliğin görünmesiyle bilinir. Böylece ruh vücuttan, vücut ruhtan katmerli bir yakınlaşma ile kuvve t kazanır ve sosyal ruh bu sayede teşekkül eder, ümmet bununla meydana gelir. Bunun için kıble, bir ümmetin ruhanî birliğine kefil olacak ilk maddi görünümü temin eder ve kıblesiz bir ümmet olamaz.
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Bakara suresi ayet 149
Hem her nereden sefere çıkarsan hemen Mescidi harama doğru yüzünü çevir, bu emir şüphesiz hak, rabbından olduğu muhakkakdır, Allah amellerinizden gafil de değildir

Ve herhangi bir beldeden yola çıkarsan, namazda yine yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Yine ikamet halindeki gibi Kâ'be tarafına yönel. Ve bu emir her halde Rabbinden gelen haktır ve hikmete uygundur. Allah sizin yaptıklarınızdan asla habersiz değildir.

Gerek ikamet halinde ve gerekse yolculukta olsun, bu emre ister uygun bulunsun ister bulunmasın yaptıklarınızdan hiçbiri mükâfatsız veya cezasız kalmaz.

Ebu Amr kırâetinde "Onların yaptıklarından" şeklinde okunur ki İslâm'a muhalif olanlar hakkında bir uyarıdır.
 
Üst Alt