"Malumdur ki bir şeyin varlığını bilmek ayrı, mâhiyetini bilmek daha ayrıdır. Kâinatın içinde çok unsurlar vardır ki, aklımızla onların varlıklarını bildiğimiz halde, mahiyetlerini bilemeyiz. Meselâ, ruh, akıl, hayâl, yerçekimi kanunu, elektrik, his, şefkat gibi birçok şeyin varlığını bildiğimiz halde, mâhiyetlerini bilememekteyiz. 'Eser, ustasını idrak edemez' kaidesince, bizim aklımız da, onu yaratan Zatın mahiyetini, hakikatını anlayamaz. Çünkü akıl, Hâlık'ın mâhlukudur. Her mâhluk gibi aklın da bir sınırı vardır. Sınırlı gücü olan mâhluk, Cenab-ı Hakkın kudsî mâhiyetini idrak edemez, anlayamaz. Her kıyasında ve tahmininde hata eder, yanlışa sapar.
"Cenab-ı Hakkın bütün sıfatları nihayetsizdir, mutlaktır, ezelî ve ebedîdir. Akıl ise sınırlıdır, kayıtlıdır, belli intikâl kapasitesi vardır. Bunun içindir ki sınırlı olan sınırsız olanı; mahdut olan mahiyetsiz olanı, başlangıcı ve sonu olan, ezelî ve ebedî olanı kavrayamaz, anlayamaz, bilemez.
"Cenab-ı Hakkın misli, benzeri, zıddı olmadığı için, akıl ona ulaşamaz onu tahmin edemez. Çünkü, Allah-ü Tealâ kâinat cinsinden değildir ki, biz onu kâinatın içindekilerine kıyas edelim. Onun için mahiyeti, bizim idrak edeceğimiz veya tahmin edeceğimiz hiç mâhiyete benzemez. Bizler tahmin ve yorumlarımızı, bildiklerimizle, duyduklarımızla ve hayâl gücümüzle yaparız. Bu yüzden mahluk (yaratılmış) olan kendi kabiliyetimizle, Hâlık olan (yaratan) Cenab-ı Hakkın mâhiyetini, ne durumda olduğunu veya neye benzediğini bilemeyiz.
"Görülmeme konusuna gelince; bilindiği gibi varlık âlemi, beş duyu ile bilinenden ibaret değildir. İnsan, gözleri ve maddî ve cismanî varlıkları görür. Dili tatları, kulağı da sesleri hisseder.
"Görmediğime inanmam' demek, aklın vizafesini göze yüklemek demektir. Çünkü görünmemek, olmamaya delil olmaz. Bu âlemde görebileceğimiz bir kısım hususları, gözle göremediğimizden dolayı inkâr edemeyiz. Bunun için beş duyumuzun vazifelerini, kendi alanlarında kullanmak lâzımdır. Kulağımızı görme işinde, dilimizi duyma işinde kullanamadığımız gibi, gözümüzü de idrak etmek, ihata etmek, anlamak işinde kullanamayız. Bu işi akıl yapar. Meselâ, bir annenin çocuğuyla alâkadar olduğunu gözle gördüğümüz halde, sevgisini ve şefkatini göremeyiz. Onu akıl ile hissederiz. Bir muhteşem yapıyı gözümüzle görebiliriz. Ama onun hârika sanatını ancak aklımızla ortaya koyabiliriz.
Cenab-ı Hakkın görünmemesi, şiddet-i zuhurundan ve zıddının olmamasındandır. Hatta en şiddetli parlaklığı sırasında güneşin dahi görünmesi mümkün olamamaktadır. Bediüzzaman Hazretlerinin bu mevzuda çok güzel bir sözü vardır: "Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise maneviyatta kördür."
(alıntı:Halit Ertuğrul)
"Cenab-ı Hakkın bütün sıfatları nihayetsizdir, mutlaktır, ezelî ve ebedîdir. Akıl ise sınırlıdır, kayıtlıdır, belli intikâl kapasitesi vardır. Bunun içindir ki sınırlı olan sınırsız olanı; mahdut olan mahiyetsiz olanı, başlangıcı ve sonu olan, ezelî ve ebedî olanı kavrayamaz, anlayamaz, bilemez.
"Cenab-ı Hakkın misli, benzeri, zıddı olmadığı için, akıl ona ulaşamaz onu tahmin edemez. Çünkü, Allah-ü Tealâ kâinat cinsinden değildir ki, biz onu kâinatın içindekilerine kıyas edelim. Onun için mahiyeti, bizim idrak edeceğimiz veya tahmin edeceğimiz hiç mâhiyete benzemez. Bizler tahmin ve yorumlarımızı, bildiklerimizle, duyduklarımızla ve hayâl gücümüzle yaparız. Bu yüzden mahluk (yaratılmış) olan kendi kabiliyetimizle, Hâlık olan (yaratan) Cenab-ı Hakkın mâhiyetini, ne durumda olduğunu veya neye benzediğini bilemeyiz.
"Görülmeme konusuna gelince; bilindiği gibi varlık âlemi, beş duyu ile bilinenden ibaret değildir. İnsan, gözleri ve maddî ve cismanî varlıkları görür. Dili tatları, kulağı da sesleri hisseder.
"Görmediğime inanmam' demek, aklın vizafesini göze yüklemek demektir. Çünkü görünmemek, olmamaya delil olmaz. Bu âlemde görebileceğimiz bir kısım hususları, gözle göremediğimizden dolayı inkâr edemeyiz. Bunun için beş duyumuzun vazifelerini, kendi alanlarında kullanmak lâzımdır. Kulağımızı görme işinde, dilimizi duyma işinde kullanamadığımız gibi, gözümüzü de idrak etmek, ihata etmek, anlamak işinde kullanamayız. Bu işi akıl yapar. Meselâ, bir annenin çocuğuyla alâkadar olduğunu gözle gördüğümüz halde, sevgisini ve şefkatini göremeyiz. Onu akıl ile hissederiz. Bir muhteşem yapıyı gözümüzle görebiliriz. Ama onun hârika sanatını ancak aklımızla ortaya koyabiliriz.
Cenab-ı Hakkın görünmemesi, şiddet-i zuhurundan ve zıddının olmamasındandır. Hatta en şiddetli parlaklığı sırasında güneşin dahi görünmesi mümkün olamamaktadır. Bediüzzaman Hazretlerinin bu mevzuda çok güzel bir sözü vardır: "Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise maneviyatta kördür."
(alıntı:Halit Ertuğrul)