Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Giybet Denen Yamyamlik

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
56
Konum
Tr
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحيم



يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَومٌ مِّن قَوْمٍ عَسَى أَن يَكُونُوا خَيْراً مِّنْهُمْ

وَلَا نِسَاء مِّن نِّسَاء عَسَى أَن يَكُنَّ خَيْراً مِّنْهُنَّ وَلَا تَلْمِزُوا أَنفُسَكُمْ

وَلَا تَنَابَزُوا بِالْأَلْقَابِ بِئْسَ الاِسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْإِيمَانِ وَمَن لَّمْ يَتُبْ فَأُوْلَئِكَ

هُمُ الظَّالِمُونَ

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيراً مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا

وَلَا يَغْتَب بَّعْضُكُم بَعْضاً أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتاً فَكَرِهْتُمُوهُ

وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ رَّحِيمٌ





“Ey mü’minler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fâsıklık (günahkârlık/yoldan çıkmak) ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte bu kimseler zâlimdir.

Ey iman edenler! Zandan çokça sakının (zannın çoğundan kaçının). Çünkü zannın bir bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını araştırmayın. Biriniz diğerinizir gıybetini yapmasın, arkasından çekiştirmesin. Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok merhametlidir.”
(49/Hucurât, 11-12)


GIYBET ; ANLAM VE MAHİYETİ


Kur’an’ın Yamyamlık Diye Tanımladığı Gıybet: Birinin, herhangi bir müslüman kardeşinin arkasından, duyduğu zaman onun hoşuna gitmeyeceği (bedeninde, yaratılışında, soyunda, işinde, sözünde, dininde, dünyasında, elbise, ev veya bineğinde ya da aile fertlerinde bulunan eksiklik veya kusuru belirten) sözler söylemesi gıybettir. Bu târif, bizzat Peygamberimiz tarafından yapılmıştır (Müslim, Birr 23; Ebû Dâvud, Rikak 6; Tirmizî, Birr 23). Bu hareket ister açık ifâdeli sözlerle yapılsın, ister kinâye ve işaretlerle, isterse yazı vb. araçlarla yapılsın her şekli ile haramdır. Yine bu davranışın gıybeti yapılan müslümanın hayatında yapılmasıyla, ölümünden sonra yapılması arasında da haramlık yönünden bir farklılık yoktur. Birgivî, "gıybet" dünya ve âhiret ayıplarının söylenmesini de içine alır" demiştir. Gıybetin oluşması İçin, kişi*nin tanınması ve kötüleme amaçlı olması gerekir. Bir kişinin kötü*lükleri, üzülerek söylenirse gıybet sayılmaz (Elmalılı, s. 4474).



“Ey iman edenler! Zandan çokça kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi gıybet etmesin/arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun.” (49/Hucurât, 12). İnsan onurunun, kişinin kanı ve eti gibi olduğuna işaret eden bu âyetten anlaşılmaktadır ki, gıybet eden kimse, bu davranışıyla kardeşini mânen öldürmüş gibidir. Onun gerçek hayatı olan kişiliğine, onur ve haysiyetine dil uzatarak izzet ve şerefini yok edip öldürmeye çalışmıştır. Bir müslüman kardeşi hakkındaki bu suçu diliyle yaptığı ve ağzına haram olan bir şey aldığı için, bu durum “ölü kardeşinin etini yemek” sayılmıştır. Yamyamlıktır bu. Yamyamlar bile, açlık gibi bir ihtiyacını gidermek için başvurdukları bu çirkinliği, çevresindeki yakınlarına, kardeşlerine yapmazlar. Zarûret gibi bir ihtiyaca dayanmadığı ve kişinin kendi din kardeşine karşı yaptığı bu medeniyetten uzak vahşi tavır, yamyamların bile tiksindiği daha büyük bir yamyamlık olarak değerlendirilmelidir. Böyle bir vahşete tepki göstermeyip seyirci kalmak, bu cinâyete ortak olmaktır.

Allah Teâlâ gıybeti "ölmüş kardeşinin etini yemeğe" benzetmekle bu hareketin son derece çirkin olduğunu tasvir etmiştir. Leş etinin yenmesi bizatihi nefret ettiricidir. Hele bu et, bir de, hayvan eti değil, insan eti olursa... Hatta herhangi bir insanın değil de bizzat kendi kardeşinin eti olursa işin daha büyük çirkinliği düşünülmelidir. Dahası, bu benzetmeyi soru biçiminde ortaya koyarak Allah Teâlâ insan üzerinde daha fazla tesir yaratmıştır. Böylece her şahsın kendi vicdanından sorarak ölmüş kardeşinin etini yemeğe râzı olup olmayacağına kendisinin karar vermesini dilemiştir. Nasıl onun tabiatı bu ölmüş kardeş etinden tiksiniyorsa, bir mü'min kardeşinin bulunmadığı ve kendini savunacak bir durumda olmadığı sırada, onun şeref ve haysiyetiyle oynanmasını hoş karşılayamaz.

Bu İlâhî buyruktan, gıybetin haram oluşunun asıl sebebi, gıybet edilen kişinin kalbinin kırılması, incinmesinden çok, herhangi bir kişinin yokluğunda çekiştirilmesinin, arkasından kötülenmesinin bizâtihî haram olduğu anlaşılmaktadır. Artık o kişinin bu gıybetten haberi olsun veya olmasın ve bundan üzüntü duysun ya da duymasın önemli değildir. Ölmüş insanın etinin yenmesi, ölüye eziyet verdiği için haram kılınmadığı meydandadır. Bîçâre kişi öldükten sonra birinin kendi leşini parçaladığını bilmez, hissetmez. Ama son derece çirkin olan, bu hareketin bizzat kendisidir. Aynen bunun gibi gıybeti yapılan kişi, hakkında söylenenlerden haberi olmazsa ve hayatı boyunca da kim, nerede, ne zaman kendi haysiyetiyle uğraşıp başkalarının onu zedelediğinden dolayı da kendisine en ufak bir eziyet ve ıstırap ulaşmayacaktır. Fakat onun şeref ve haysiyetine ne olursa olsun bir leke sürülmüş olacağından gıybet, kendi türü içinde ölmüş kardeşinin etini yemekten farklı değildir.


"Birisinin etini yemek" Arapça'da "birisini arkasından çe*kiştirme" anlamına gelen bir deyimdir. Bir kişinin etini yeme tasviri, gıybeti edilen ve orada olmayan kişinin, tıpkı vahşi bir hayvanın karşısındaki ölü gibi, kötü niyetli gıybetçinin karşısın*da savunmasız olduğunu ihsas etmektedir. Diğer bir ifadeyle, gıybeti iğrenç bir fiil yapan şey, gıybeti yapanın korkakça tutu*mudur. Çünkü o bu fiili kurbanın muhtemel bir cevabına karşı kendisini sağlama alarak işlemektedir. Kur'ân, "ölmüş kardeş" kelimelerini kullanarak tasviri çok daha kuvvetlendirmekte ve takbih edilen fiilin yasaklanması için İslâmiyet'e özgü nedenler sunmaktadır. Müslümanlar birbiriyle kardeştir, dolayısıyla gıybet etmek onlara yakışmaz (Mustansır Mir, Kur’anî Terimler ve Kavramlar sözlüğü, İnkılab Y., s. 70).

Küçük insanlar kişilerle, büyük insanlar fikirlerle uğraşırlar. İman ve kültür yönüyle zayıf insanlar, hayırlı faâliyetlerle vakitlerini değerlendiremedikleri için böylesine zararlı meşgalelerle, dillerine doladıklarını ve daha çok da kendilerini yıpratırlar. Konuşulan olumsuz her söz kanatlanır, dolaşıp durur, bir gün gelir aleyhinde konuştuğuna gelip konar. Gıybetin yaygın olduğu yerde kardeşlik ilişkileri olmaz. Gıybet ve kovuculuk insanları birbirinden kaçırır, kalpler arasına bir soğukluk, kızgınlık ve ayrılık sokar. Bunun için Allah Rasûlü: "Birbirinizi çekiştirmeyin, Allah'ın kulları kardeşler olunuz." (Buhârî, Tecrîd-i Sarih Terc. 12/154) buyurmuştur. Gıybet ve benzeri tavırlar, toplum fertlerinin birbirlerine güven duymasına ve toplum huzuruna zarar verir. Gıybetin ardında kin, kıskançlık, sû-i zan, gurur, aşağılık duygusu, kendi kusurlarını örtbas etme endişesi gibi mânevî hastalıklar vardır. Psikolojik hastaların başvurduğu bu saldırgan tavırla insan, muhâtabını hastalıklı ilân ederken, aslında kendi rûhî hastalığını topluma bulaştırmak istemektedir. Psikososyal ve bulaşıcı bir âfet olan, giderek toplu imhâ silâhına dönüşme meyli gösteren gıybet, psikolojik bir savaştır. Ama mertçe değil, kalleşçe yapılan bir savaştır, daha doğrusu bir saldırganlıktır bu. Çünkü muhâtapla yüz yüze gelmekten korkan kimsenin, kardeşinin yokluğunda nâmertçe, alçakça yaptığı bir hücumdur gıybet. Bu iç savaşta saldırganın da, en az saldırılan kadar hasara uğrayacağı bilinmelidir. Kardeşin onuru, izzeti nişan alınarak atılan her kurşun, bumerang gibi mutlaka atan kimseye geri dönecektir. Kısa bir zaman içinde gıybet kurşunu, dünyada dönüp ateş edeni bazen bulmuyorsa bile, mutlaka âhirette dil silâhından çıkan bu kurşun, atanın kendi kalbine isâbet edecektir. “Birbirinizi sevmeden iman etmiş olamazsınız!” nebevî fermânına rağmen gıybet eden kimse, din kardeşliğine dayanan sevgiyi öldürmekte, dolayısıyla kendi imanına zarar vermektedir. Bir yerde gıybet varsa, kardeşlik ve sevgi, dolayısıyla kâmil iman ve takvâ orada barınamaz.

Müslüman, kendisi için istemediği bir davranışı, din kardeşi için de istememelidir. Kendisini, gıybet ettiği kimsenin yerine koyan, onun duyacağı acıyı kendi benliğinde hisseden kimse, böyle bir yamyamlığın çirkinliğini daha iyi anlar. İnsan, kendi onuru kadar din kardeşlerinin de şeref ve haysiyetini önemsemek zorundadır. Bırakın kardeşinin izzetine saldırmayı, başka biri ona saldırmaya kalksa, aynen kendisine yapılan saldırı gibi görüp kardeşinin onurunu savunmak zorundadır mü’min. Müslümanlar, bir vücudun organları gibi uyum içinde ortak davranışlar sergilemeli, birbirlerinin eksiklerini tamamlamalıdır. İnsandaki bir “el”in, aynı vücudun parçası olan “göz”ü çıkarmak için şiddetle dürtmesi, aynı vücudu paylaştıkları “kalb”e öldürücü bir âletle saldırısı ne ise, ümmet adı verilen sosyal vücudun parçaları olan müslüman bireylerin birbirlerinin gıybetini yapması da odur. Bu tür tavırlar, aynı dinin fertleri olan bireylerin kardeşlerine karşı cinâyet işlemesi olduğu gibi, benzer suçu yapmasına muhâtabını bilinçsiz de olsa kışkırttığı için, aynı zamanda intihardır bu. O yüzden kul hakkının ihlâl edilmesi demek olan gıybet, ümmet bütünlüğüne ve kardeşlik hukukuna darbe vuran büyük bir suçtur. Başta gıybet, dedikodu, yalan, iftira, gurur, kin, haset gibi kötü huylar, hep müslümanların kardeşliğine zarar verdiği için bizi bizden fazla seven Rabbimiz tarafından bizim iyiliğimiz için yasaklanmıştır.

Haram hükmünün dışında kalan gıybetler ancak şu şekilde olanlardır: Birinin arkasından veya öldükten sonra onun kötülüğünü söylemek şeriat nazarında doğru bir mecburiyet halini almışsa ve bu mecburiyet gıybet olmadan yerine gelmiyorsa ve bu gıybet yapılmayınca gıybete nispetle çok daha büyük bir kötülük ortaya çıkacaksa bu gıybetin haramlılığı ortadan kalkar. Gıybet, ancak şer'an doğru bir maksat için gerektiği takdirde ve o gıybet olmadan o gereklilik ortadan kalkmadığı takdirde câizdir. Zulme uğrayan kişinin şikâyeti, ıslah edebilecek kişiye o kötülüğe engel olması için anlatılması, fetvâ almak gâyesiyle, o kimseyle çok önemli birlikteliği olacak kimselerin uyarılması ya da şerlerinden başkalarını korumak gâyesiyle bel’amların, tâğutların, müfsid ve zâlimlerin çeşitli ahlâksızlıkları yayan, takvâ ve hayâ eksikliğiyle insanlardan çekinmeden açıktan fısk ve haram işleyenleri, çarpık din anlayışına sahip olanları, başkalarını onların zararından korumak için anlatmak haram olan gıybet hükmüne girmez.


Bu istisnâî durumlar dışında birinin arkasından çirkin söz söylenmesi kesin olarak haramdır. Bu çirkin söz doğru ise gıybettir, yalan ise iftirâdır, iki kişiyi birbirine düşürmek için ise düzenbazlıktır. Şeriat bu üçünü de yasaklamıştır. Gıybeti tasdik etmek de gıybettir. Gıybet yapılan yerde susan kişi gıybete ortak olmuş olur. İslâm toplumunda bir müslümanın, yanında başka birinin gıybetinin yapılmasını, yalan yere töhmet altında bırakılmasını sessizce dinlemesi doğru değildir, onu derhal reddetmesi, gücü yetmiyorsa gıybet edilen yeri terk etmesi gerekir. Hiçbir şer'î mecbûriyet olmadığı halde birinin mevcut kusurlarının ortaya dökülmesinin günah olduğunu ve bu hareketi yapanların Allah'tan korkarak böyle haramlardan uzak kalmalarını telkin ve tebliğ etmesi gerekir. Gıybet, insanın sevaplarının azalmasına, başkasının günahlarının kendine verilmesine sebep olur.


Bir kötü huy ve davranış bozukluğu olarak, Kur'an'da bir*kaç kelimeyle karşılanan gıybet, Türkçe'ye, Hucurât sûresi 12. âyetteki bir fiilin kökünden geçmiştir. Hadislerde gıybet, aynı kelimeyle ifadeye konur ve en ağır günahlardan biri ola*rak tanıtılır. Mesela, Taberânî'nin el-Evsat'ındaki bir hadis*te: "Gıybet, zinadan da kötüdür. Adam zina eder, sonra tövbe eder ve Allah da onu bağışlar; ama gıybet ede*nin bağışlanması, gıybet ettiği kişinin affı olmadan mümkün değildir." deniyor. (Hadis için bk. Sâgânî, 59).


Gıybete doğrudan değinen Hucurât, 12. âyet ise: "Birbiri*nizin gıybetini etmeyin. Sizin biriniz, kardeşinin ölmüş hal*deyken etini yemek ister mi? Bundan tiksindiniz değil mi? O halde, Allah'tan korkun..." diyerek gıybet etmenin insan ru*hunda ve toplum hayatında vücut verdiği tahribi dile getiri*yor. Ve gıybet etmenin, insanın kam ve eti gibi olan onurunu yaralamak anlamına geldiğini gösteriyor.

Ünlü Kebâir (büyük günahlar) hadisinde zina 7 büyük kebâirden biri olarak gösterilmektedir. Yukanki hadis, gıy*beti zinadan daha kötü olarak tanıttığına göre, gıybet, büyük günahların en beterlerinden biri olarak düşünülmelidir.

Hadisler, gıybetin orucu yırtıp mahvettiğini, kabir azabı*na sebep olduğunu da gösteriyor (bk. Buhârî, Edeb 46, Cenâiz 88; Müslim, Tahâret 26; Dârimî, Savm 27)

Gıybet kavramı içine sokulan diğer kötü huylar lıemz, nemime ve lemz'dir ki bunlardan ilki olan hemz Kur'an'da bir surenin adıdır: Hümeze... Bu da gösterir ki Kur'an bu gıybet illetinin büyük bir bela olduğuna ısrarlı bir biçimde dikkat çekiyor. Hümeze sûresi şöyle başlar: “Yazıklar ve azaplar olsun bütün arkadan çekiştirip lâf dokunduranlara ve yüze karşı ayıplayanlara...” Kalem sûresinin 10-12. âyetlerinde dinlenilmemesi gere*ken kişiler arasına lâf taşıyıp arkadan söz edenler de kon*muştur (Kur’an’ın Temel Kavramları, Yeni Boyut Y., s. 151-152).

Yüz yüze konuşalım: Gıybet’in kelime mânâsı: "Meydanda olmama, kaybolma." Gıybet, "birisinin gıyabında onun hoşlanmayacağı bir şeyi söylemek, onu çekiştirmek, dedikodusunu yapmak" şeklinde ta*rif edilir. Vicdan, doğruyu yanlıştan ayırmada, çok en önemli bir ölçü*dür. Her insan vicdanen bilir ki, kendisinin arkasında konuşul*ması onu rahatsız ettiği gibi, onun da bir başkasının aleyhinde konuşması karşı tarafı rahatsız edecektir. Bu vicdanî bilgi, insan vicdanının gıybeti yasak kılması demektir. Ve yine insan bir baş*kasının aleyhinde konuşurken ne niyetle konuştuğunu vicdânen bilir. Yani, kötü yönlerini anlatırken onun tedavisi için bir çare mi aramaktadır? Yoksa, onu böyle konuşturan bir kin, bir haset yahut bir intikam arzusu mudur? Yahut, sadece zaman öldürme ve sevap namına bir şeyler yapmışsa onları yakıp tüketme gafle*ti midir? Bu soruların cevabını insan vicdanı çok iyi verdiği gibi Allah da en ileri mânâsıyla bilmektedir.

Gıybetin Allah katında ne kadar çirkin olduğunu şu âyet-i ke*rime insan vicdanını şâhit göstererek sergiler: "Bir kısmınız diğerlerinin gıybetini yapmasın. Sizden biri*niz Ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi? Bundan tiksin*diniz değil mi?” (49/Hucurât, 12)

Gıybet edilen şahıs o anda hazır bulunmadığından, hükmen ölüdür. Söylenenlere, bir ölü sessizliğiyle, cevap vermekten aciz*dir. Böylesine aciz birine yapılan haksızlık, Allah kelâmında "ölü eti yeme" şeklinde tasvir edilmiştir. (…)

Bir insan bir haksızlığa uğradığında, bunu ancak o zulmü gidermeye ve o yanlışı düzeltmeye gücü yetecek olan sorumlu şahsa veya şahıslara anlatabilir. O takdirde gıybet yapmış olmaz. Ama, hazır fırsatı yakalamışken, ilgili-ilgisiz, her önüne gelene bunu anlatsa gıybet etmiş olur.

Şimdi insafla düşünelim: Haklı olduğumuz bir meselede bile, şikâyetimizi sadece yetkililere bildirmemize izin verilmişken, vakit geçirmek yahut öf*kemizi söndürmek gibi bayağı sebeplerle dedikodu yaptığımızda kendimizi nasıl mazur görebiliriz?!.. Bu konuda vicdanımız bizi ne ölçüde tasdik eder?!..

Gıybet de iftira da karşıdaki şahsın, işitti*ğinde hoşlanmayacağı sözlerdir. Bunların farkı, birinin yalan, di*ğerinin doğru olmasıdır. Ama gıybet olmakta ikisi de birleşirler. O hâlde, "ben yalan söylemiyorum, gerçeği ifade ediyorum," sö*zü, gıybette özür olmaz ve kişiyi cezaya çarpılmaktan kurtar*maz
(Alâaddin Başar, Nurdan Kelimeler, Zafer Y. c. 4, s. 175-177).

GIYBETİN CAİZ OLDUĞU YERLER

Şer'î bir sebeple gıybet etmek mubah olur. Gıybeti mubah kılan sebepler 6’dır:


1- Zulme uğradığını anlatmak için gıybette bulunmak câizdir. Binâenaleyh bir mazlum, hükümdar veya hâkim gibi velâyet ve kudret sahibi birinin huzuruna çıkarak, filan bana zulmetti, yaHûd şöyle şöyle yaptı, diye şikâyette bulunabilir.

2- Kötülüğü değiştirmek ve asiyi yola getirmek için yardım istemek câizdir. Binaenaleyh kudreti olduğunu sandığı kimseye giderek: Filan şöyle şöyle kötü hareketlerde bulunuyor, onu, bunlardan men et, demek câizdir.

3- Fetvâ almak için gıybet câizdir. Bir kimse müftiye giderek: “Filan bana zulmetti, yaHûd babam veya kardeşim şöyle şöyle yolsuzluklarda bulundular. Bunları yapmaya hakları var mıdır? Benim onların zulümlerinden kurtulmama çare nedir?” diye sorabilir.

4- Müslümanları şerden sakındırmak için gıybet câizdir. Bunun, birçok vecihleri vardır. Biri râvileri, şâhidleri ve Mûsânnıfları cerhetmektir. Bu, icmâ ile câizdir. Hatta Nevevî: "Şeriatı korumak için bu vâcibtir." diyor. Müşâvere ânında bir kimsenin kusurunu söylemek, kusurlu mal satarken müşteriye o malın kusurlu olduğunu söylemek, satılan kölenin hırsız, zâni veya sarhoş olduğunu haber vermek, fâsık bir âlimden fıkıh dersi almaya giden kimseye onun fıskını söylemek, hep bu câiz kısımlardan sayılır.


5-) Fâsıklığı veya bid'atçılığı yüze varan bir kimseyi âşikâre irtikâb ettiği günahlar sebebiyle gıybet etmek câizdir.

6-) Tarif için bir kimsenin körlük, topallık, kısalık, uzunluk gibi hallerini söylemek câizdir. Fakat bunları, o şahsı küçültmek niyetiyle söylemek haramdır. Hatta sakatlığını anmadan tarifi mümkünse o sûretle tarif yapmak evlâdır (Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim, Terceme ve Şerhi, İstanbul 1983, c.10, Sahife 541 -6487-; İmam Nevevî, Riyâzu's Sâlihin, Terceme ve Şerhi, Hzr. İhsan Ökkeş, İstanbul 1991, Cilt 5, s. 255).



Gıybetten kurtulmak için şunları düşünmeli: İnsan, öncelikle gıybetin zararını hesap etmeli! Gıybet sebebiyle, sevaplarının gideceğini, hatta gıybet ettiği kimsenin günahlarını da yükleneceğini bilmelidir. Gıybet, dünyada da alında bir kara lekedir! Kendine dedikoducu dedirtmemelidir. Bir kimse, başka birine kırgınsa, onu kötülemeye çalışır, gıybetini eder. Başkasına kızıp da kendini Cehenneme atmanın ahmaklık olduğunu bilen, gıybet etmez. Gıybet etmekle, ona zarar vermiş olmaktan daha çok zararı kendine veriyor, dünyevî ve uhrevî büyük felâketlere atılıyor. Üstelik sevmediği kişinin günahlarını alıp, yerine kendi sevaplarını ona veriyor. Bazen topluluktakileri memnun etmek, onları güldürmek için gıybet edilir. İnsanları memnun etmek için, Allah Teâlâ’nın gazabına mâruz kalmayı istemek ne kadar yanlıştır. Gıybet eden, övülmeyi, herkesin kendisinden bahsetmesini ister. Bu bakımdan kendini övmek için dolaylı yolları seçer. Meselâ, kendisinin cömert olduğunu bildirmek için, “falanca çok cimridir” der. Eğer böyle gıybet edeni dinleyen, akıllı birisi ise, kendini bu şekilde övene hiç değer vermez, onun değersiz olduğunu anlar. Bunları dinleyen akıllı değil de, câhil, ahmak birisi ise, gıybet ettiği için ona değer verse, ne çıkar? Gıybetçinin kazancı ne olur?


Başkalarını gıybet edip kusur araştıran kimse, kendi kusurlarını göremez. Biz, kendi ayıplarımızın ortaya dökülmesini, rüsvay olmamızı istemediğimiz gibi, başkaları da kendileri için bunu istemez. Sen arkadaşının ayıbını örtersen, Allah da senin ayıbını örter. Sen başkasının ayıbını açarsan, senin ayıplarını da açan çıkar, rezil olursun. Kendi kusurlarını araştıran ve bunların çaresini düşünerek başkasının kusurlarıyla gereğinden fazla uğraşmayan kişi, sâlih/iyi insandır. Mü’min, öncelikle kendi hata ve ayıplarını görüp onları düzeltmeye çalışan, böylece Allah’ın hayır dilediği kimsedir. Münâfık ise, kendi hata ve ayıplarını görmek istemeyen ya da önemsiz gören kimsedir. Kişi kendi noksanını bilmek gibi irfan olmaz. Nefsimizi gıybet ve diğer günahlardan temizlemeye çalışmak cihaddan bir şûbe kabul edilmiştir. Kıskanç kimse, mal sahiplerini kötüler. Sözgelimi, “filan kimsenin malı çok, ama yemesini bilmez, cimrinin biridir” der. Böyle söylemekle, gıybet edilenin malı azalmayacaktır, ama kıskançlık ateşi, gıybetçi yakıp kavuracaktır. Üstelik gıybet günahına girdiği için sevaplarını sevmediği kimseye vermeye mahkûm olacaktır.
 

beyza

New member
Katılım
26 Eyl 2007
Mesajlar
169
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
41
Mü’minlerin anneleri, son hastalığında Rasulullah Efendimiz’in yatağı etrafında toplanmışlardı.Safiyye validemiz:

_Ey Allah’ın Rasulü!Vallahi sana gelen bu sıkıntının bana gelmesini isterdim.Dedi.

Diğer zevceler kaş ve göz işaretleriyle Hazret-i Safiyye’ye tarizde bulundular.Allah Rasulü onların ne yaptığını görmediği halde:

_Ağızlarınızı yıkayınız! Buyurdu.Onlar şaşırarak:

_Niçin yıkayalım? Diye sordular.Peygamber Efendimiz:

_Safiyye’yi kaş ve göz işaretiyle çekiştirmenizden dolayı…

Allah’a yemin olsun ki o (bana olan sözlerinde) samimidir.buyurdu
 

islamicAttack

New member
Katılım
29 Eki 2007
Mesajlar
23
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
Allah(c.c) Cümlenizden razı olsun kardeşler Allah İslama ve Müslümanlara Vatana Millete ve Devlete vede Filistindeki KARDEŞLERİMİZE yardım etsin.(Amin)
 
Üst Alt