Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Efendimiz Ramazan ayını hasretle beklerdi...

samanyolu

New member
Katılım
19 Mar 2007
Mesajlar
2,063
Tepkime puanı
2,696
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
Fahr-i Alem Efendimiz Ramazan ayını hasretle beklerdi. Üç aylara kavuşunca
sevinir; receb ayında -her zamankinden çok- oruç tutardı. Şaban ayının ise

tamamına yakınını oruçlu geçirir ve "Ramazan ayına hürmeten Şaban ayında
oruç tutmak daha faziletlidir." buyururdu. Fakat Ramazanı karşılamak
maksadıyla bir iki gün öncesinden oruç tutmayı doğru bulmazdı. Yolunu
gözlediği sevgiliye, Ramazana kavuşunca, vuslatın verdiği haz ve neşeyle
mübarek ayın feyzini coşkuyla anlatırdı. Şöyle buyururdu:

"Ramazan gelince, cennet kapıları ardına kadar açılır; cehennem kapıları
kapanır; şeytanlar zararsız hale getirilir."

"Cennetin sekiz kapısı vardır. Bunlardan birinin adı Reyyan´dır. O kapıdan
sadece oruçlular girecektir. Oruçluların sonuncusu da içeri girince reyyan
kapısı kapanacak. Bu kapıdan girenlere bir içecek ikram edilecek; onu içen
bir daha susuzluk çekmeyecek."

Sevgili Efendimiz bu cihana bedel müjdeleri, orucun ihlas ve samimiyetle
tutulması için söylerdi. Cenab-ı Mevla´nın yüce katına sunulacak bu kıymetli
ibadetin yüz ağartacak mükemmellikte olmasını isterdi.

SAHUR VAKTİ, SEHER VAKTİ

Sahur vaktine ayrı bir değer verirdi.

"Aman sahura kalkmayı ihmal etmeyin; zira sahur yemeği mübarek bir gıdadır."
derdi. Nitekim Mescid-i Nebevî´nin sofasında yatıp kalkan fakir sahabîlerden
ve İslam´a ilk giren bahtiyarlardan biri olan İrbaz b. Sariye´yi bir gece
sahura çağırırken:

"Mübarek gıdaya buyur!" demişti.

Bir başka seferinde sahur yapmanın önemini şöyle anlatmıştı:

"Sahur yemeği bereketlidir. Yememezlik etmeyin. Bir yudum suyla bile olsa
sahur yapın. Zira ALLAH Teala ve melekleri sahur yapanlara rahmet yağdırır."

Fahr-i Cihanın sahura neden bu kadar değer verdiği gayet açıktır. Zira sahur
vakti, seher vaktidir. İlahî rahmet ve bereketin sağanak sağanak yağdığı
zamandır. ALLAH´a gönül verenlerin ibadet, dua ve zikirleriyle gergef gergef
işlediği mübarek bir zaman dilimidir.

Sevgili kardeşler! Hiç değilse mübarek Ramazan ayı boyunca bu kıymetli vakti
biz de değerlendirelim. Gönül derinliklerinden kaynayıp gelen bir coşkuyla
Cenab-ı Hakk´a niyaz edenler gibi boyun büküp arz-ı hal etmeye çalışalım;
zira bu feyizli zamanda uyanık olmanın büyük bir manası vardır. Sahura
kalkan mü´minler o mütevazi boyun büküşleriyle sanki şöyle derler:

Rabbim! Çok şükür ben de seni bilen, seni seven, sana gönül verenlerden
biriyim. Sana olan bağlılığımı arzetmek için uykumu bölüp kalktım. Yarın
senin rızan için oruç tutacağım. Ne olur benden hoşnut ol. ALLAHım!

İFTAR ZAMANI

Yüce Mevlamız, kulunun kendine bağlılığını ve saygısını görmekten memnun
olur. İftar vakti bu bağlılığın ve saygının en iyi gösterildiği bir
zamandır. Bu sebeple Resûl-i Kibriya efendimiz iftar vaktini titizlikle
takip ederdi. İftar vakti girer girmez oruç bozmanın gerekli oluşuna, bir
çocuk safiyetiyle oruç bozma telaşına girmenin ALLAH Teala´yı memnun
edeceğine işaret buyurur ve bunu dînî hayatı canlı tutmanın bir belirtisi
kabul ederdi. İftarı geç yapmanın bir nevi kayıtsızlık ve gevşeklik olduğuna
işaret ederek şöyle buyururdu:

"Bir an önce iftar etmek için gayret gösterdikleri müddetçe, ümmetim hayır
ve bereketten ayrılmamış olur."

Efendimizin sözünü ettiği bu hayır ve bereketin insanı ilahî muhabbete
erdirecek kadar geniş kapsamlı olduğunu bir hadîs-i kudsî´den öğrenmekteyiz.
Cenabı zü´1-celal buyuruyor ki:

"Kullarım içinde en çok sevdiklerim, bir an önce iftar etmek için gayret
gösterenlerdir."

Demek oluyor ki, Yüce ALLAH´ın eşsiz sevgisine nail olmanın yolu Hz.
Peygamber´e uymak ve onun yaptıklarını yapmaktır. Bunun böyle olduğunu zaten
Kur´anı Kerîm açıkça söylemiyor mu?

"Ey Muhammed! De ki:

Eğer siz ALLAH´ı gerçekten seviyorsanız, bana uyun ki, ALLAH da sizi
sevsin."

Rasûlullah efendimize tutunmadan, onu sevmeden ilahî muhabbete ermenin
mümkün olmayacağını şair ne güzel söylemiş:

Muhabbetten Muhammed oldu hasıl

Muhammed´siz muhabbetten ne hasıl?

İftar sırasında yapılan duanın kabul edileceğini söyleyen Nebiy-yi Muhterem
efendimiz, iftara başlamadan önce dua ederdi. Dualarından biri şöyleydi:

"ALLAHım! Senin rızan için oruç tuttum. Senin verdiğin rızıkla orucumu
açıyorum." Sonrada varsa hurma ile, yoksa su ile orucunu açar ve böyle
yapılmasını tavsiye buyururdu.

RABBİM BANA YEDİRİR

Kainatın Efendisi oruç tutmaktan öylesine derin bir haz duyardı ki, bu hazzı
devam ettirmek ve açlığın verdiği manevî derinliği sürdürmek için bir kaç
gün aralıksız oruç tuttuğu olurdu. Ramazan ayının gecesini, gündüzünü hep
ibadetle geçirmek isterdi. Onun bu haline sahabîleri, savm-ı visal denen bu
orucu tutmaya kalkınca, efendimiz onlara engel oldu.

- Kendin tutuyorsun da bize neden izin vermiyorsun? dediklerinde de:

- Ben sizin gibi değilim. Rabbim bana yedirir, içirir" buyururdu.

Sevgili Peygamber´ine ALLAH Teala´nın ne yedirip içirdiğini bilemiyoruz. Bu
maddi bir gıdamıydı, yoksa Cenab-ı Barî´ye yakın olmanın verdiği manevî bir
doyum hali miydi, anlayamıyoruz, ama şundan eminiz ki, sevgili
Peygamberimiz, ümmetine duyduğu aşırı muhabbet sebebiyle, açlığa dayanamayıp
zayıf düşerler, belki bir müddet sonra usanıp vazgeçerler, dolayısıyla diğer
ibadetleri gerektiği şekilde yapamazlar düşüncesiyle, aralıksız iki gün oruç
tutmaya izin vermemişti.

TERAVİH

Ramazanla birlikte Resûl-i Kibriya´nın nafile namazlarında da bir artış
görülürdü. Bunun en belirgin olanı şüphesiz teravih namazıydı.

O saadet devrinde bir Ramazan akşamıydı. Ramazan ayının çıkmasına da yedi
gün kalmıştı. O güne kadar Nebiy-yi Huda efendimiz, yatsı namazını
kıldırdıktan sonra evine çekilirdi. Fakat o gece ilk defa teravih namazı
kıldırdı. Teravih, gecenin üçte biri geçene kadar devam etti. Ertesi gün
ağızdan ağza Peygamber efendimizin teravih namazı kıldırdığı haberi yayıldı.
Ama o akşam teravih namazı kıldırmadı. Bir sonraki gün yine bir teravih
namazı kıldırdı. Namaz gece yarısına kadar devam etti. Bir sonraki gün yine
kıldırmadı. Nihayet Ramazanın çıkmasına üç gün kala, bütün gece devam eden
bir teravih daha kıldırdı. Fakat teravih namazının farz olabileceğini
düşünerek bir daha da kıldırmadı. Herkesin evinde kılmasını tavsiye buyurdu.
Teravih namazlarının camide cemaatle kılınması adeti Hz. Ömer devrinde
başlamıştır.

KUR´AN TİLAVETİ

Bu ibadet, dua ve zikir ayında Efendimiz Kur´an-ı Kerîm´i daha çok okurdu.
Zaten Cebrail (a.s) Ramazan ayı boyunca her gece Fahr-i Cihan efendimizin
yanına gelir, karşılıklı olarak birbirlerine Kur´an okurlar ve böylece o
güne kadar gelen ayetleri bir daha gözden geçirmek suretiyle kontrol
ederlerdi. Her yıl bir defa yapılan bu karşılaştırma olayı, Habîb-i Ekrem´in
son Ramazanında iki defa yapılmıştı.

Ramazan boyunca Kur´an-ı Kerim okumanın manevî dünyamıza bambaşka bir
zenginlik getireceğine dikkatimizi çeken Gönüller Sultanı efendimiz
buyururlar ki:

Ramazan´da tutulan oruç ile okunan Kur´an-ı Kerim insana şefaat ederler.

Oruç der ki: "- Rabbim! Ben bu kulunu bütün bir gün yemekten, maddî
isteklerden alıkoydum. Bu kulun hakkında şefaatimi kabul eyle!" Okunan
Kur´an-ı Kerim de:

- "Ben bu kulunu geceleyin uyumaktan alıkoydum. Onun hakkında benim
şefaatimi de kabul eyle!"

Böylece her ikisi de o insana şefaat ederler.

Onun dillere destan cömertliği Ramazanda coşup taşardı. Üç aylarda, "hiç
durmadan esen bir rüzgardan daha cömert olurdu." Eline geçen imkanları
derhal müslümanlara dağıtır, kendinden ne istenirse hemen verir, yanında
yoksa başkalarından temin ederdi. Hangi sadakanın daha makbul olduğunu
soranlara "Ramazanda dağıtılan sadaka" cevabını verirdi.

VEDA GÜNLERİNE DOĞRU

Ramazanda veda günleri yaklaşınca Fahr-i Alem efendimizin ibadetlerinde bir
artış görülürdü. Zira "Bin aydan daha hayırlı" Kadir Gecesi´nin Ramazanın
son on gününde, özellikle 25, 27 ve 29. gecelerde bulunması ihtimali, O´nu
bu geceyi kaçırmamaya sevkederdi. Şöyle buyururdu:

"Her kim Kadir Gecesi´nde, bu gecenin büyüklüğünü kabul ederek ve sevabını
ALLAH´tan bekleyerek namaz kılarsa, geçmiş günahları bağışlanır."

Ramazanın son on gününde Resûl-i Ekrem (sallALLAHü aleyhi ve sellem)
Mescid-i Nebevî´de i´tikafa çekilirdi. "Rabbim kapına geldim. Sen beni
atfetmedikçe, buradan biryere gitmem." anlamına gelen bu namaz, dua,
zikirden ibaret yoğun ibadet esnasında, evine sadece zaruri ihtiyaçları için
giderdi. Hatta bu günlerde Mescid-i Nebevî´ye bitişik olan evinin kapısından
içeri mübarek başını uzatır, o güzelim saçlarını Hz. Aişe annemiz tarardı.

Sevgili efendimizin Ramazan hayatı özet olarak böyleydi. Yüce Rabbimin bu
feyizli zamanı, bu ele geçmez fırsatı değerlendirmeyi hepimize lutfetmesi
niyazıyla
....
 

melike25

New member
Katılım
26 Tem 2007
Mesajlar
71
Tepkime puanı
137
Puanları
0
Allah razı olsun kardeşim emeğine sağlık

şu mübarek aylar geldi geçiyor ne yapabildik

şahsım adına ne kadar sana kul olabildik ya Rab...!!!

Rabbim Rahmetini esirgemesin bizden İnşaALLAH..
 
Üst Alt