Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Efendime Arzuhal...

berfut

New member
Katılım
23 Kas 2007
Mesajlar
2,167
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Yaş
44
Konum
istanbul
Efendime Arzuhal
Gönlümüzün aydınlığı efendim! Sensiz hiçbir şeyin tadı yok. Sensiz boynumuz bükük, gönlümüz kırık. Sensiz her mü’min bir yetim, bir öksüz. Şimdi bizi sadece güller avutuyor. Güle bakıp seni görüyor, gül kokusunda seni duyuyoruz.
Muhammed ümmeti olmakla iftihar ediyor, seni çok seviyoruz. Seni daha çok sevenlere hayran kalıyor, gıpta ediyoruz. Sen de bilirsin ki, efendim, seven sevdiğine kavuşmak ister. Biz de elini öpmeye, mâh cemâlini görmeye can atıyoruz. “Kişi sevdiği ile beraberdir” hadisiyle avunuyor, Kevser havuzunun kenarındaki vuslat bayramını hasretle bekliyoruz.
Seni ve sevgiyi yaratan, seni habîbullah kılan, seni bizim de sevmemizi isteyen Rabbim, sevenlerin ayrılık derdini hafifletmek, onları hasretin dayanılmaz girdabında çaresiz bırakmamak için salavât-ı şerîfeyi bir can simidi gibi uzatıvermiş, “Ey mü’minler! Allah da, melekler de Muhammed’e salavât getirir. Ona siz de salâtü selâm getirin!” buyurmuş [Ahzâb sûresi (33), 56], böylece görünmez telgraf telleriyle sana ulaşmayı kolaylaştırmıştır. Sana salavât-ı şerîfe getirmenin hazzıyla bahtiyarız. Medine’ye doğru uçurduğumuz salavât güvercinlerinin mübarek ravzana vardığını, şebeke-i Muhammediyye’nin parmaklığına konduğunu, senin onları sıcacık göğüslerinden tutup okşadığını görür gibi oluyoruz. Sana salâtü selâm getirdikçe taze can buluyoruz.
Dünya bizi mağlup etti, Yâ Resûlallah! Sırtımızı yere vurdu. Elimizi kolumuzu bağladı. Dünya bir dev, biz cüce olduk.
Yâ Resûlallah! Biz insanlığı senden öğrendik. Getirdiğin din ile zilletten izzete yükseldik; çukurdan zirveye çıktık. İslâmiyet’e sarıldıkça dünyanın en aziz milleti olduk. Önünde diz çökülen, boyun bükülen, el açılan, gel bizi de kurtar diye yalvarılan kudretli bir devlet haline geldik. O haşmetli devirlerde biz de senin yaptığın gibi zâlime engel olduk, mazlûma hakkını verdik. Ne var ki, dinimizin güzelliklerinden uzaklaştıkça kuruduk, kavrulduk, ezildik, diz çöktük, el açtık, bel büktük. Nice asil değerlerimizi kaybettik. O gün bugündür sözümüz dinlenmiyor, bize değer verilmiyor. Şimdi yeniden uyanmak, dirilmek, kendimize gelmek, zilletten izzete yükselmek ve müslümanca yaşamak istiyoruz....
Yâ Resûlallah! Yeniden kendimizi bulmayı, iyi bir kul, mükemmel bir mü’min olmayı, sana lâyık bir ümmet haline gelmeyi çok istiyoruz. Kur’ân-ı Kerîm’de bizden istendiği gibi namazlarımızı huşû içinde tam olarak kılmayı, faydasız işlerden yüz çevirmeyi, Allah’a ve kullarına karşı mâlî ve bedenî vazifelerimizi yerine getirmeyi, iffetimizi korumayi, sadece bize helâl olana dokunmayı, haramdan uzaklaşmayı, verdiğimiz sözleri tutmayı, emânete riâyet etmeyi ve böylece ebedî kurtuluşa ermeyi diliyoruz ...
Şu günlerde bize yaşama ümidi veren o diriltici sözlerinden biri gönlümüze su serpiyor. “Bir zulme uğrayıp da sabreden kuluna Allah Teâlâ’nın izzet vereceğini” müjdeliyorsun (Tirmizî, Zühd 17). Çok zulme uğradık, küçümsendik, hor görüldük. Halbuki biz üstünlüğün Allah’a, Resûlullah’a ve mü’minlere mahsus olduğunu [Münâfikûn (63), 8] biliyoruz. Sabreden mazlumlar olmayı, onların hakettiği izzete kavuşmayı umuyor, senin şefaatini niyâz ediyoruz, efendim!
 
Üst Alt