Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Diyalog Üzerine...

rusen_alp

New member
Katılım
11 Mar 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
41
Konum
ruhlar aleminden
Diyalog kelimesi Yunanca'dır, dia ve logos kelimelerinin birlesmesinden olusmaktadir. dia, iki anlamına gelmekte olup; logos ise anlam demektir. Yani iki şeyin arasındaki anlam gibi bir sonuç çıkar.
Peter sengenin örneğinden yola cıkarsak, diyalogda; nehrin iki yakasi arasında suyun akması gibi, anlam da iki kişi arasında akar gider. Her ne kadar kelime anlamında “ iki “ sayısı ifade edilse de , diyaloğun mutlaka iki kişi ya da kurum arasında olması gerekmez. İki kelimesi örnek olarak verilmiş olup, diyaloğun oluşması için önemli olan birden fazla unsurun bir araya gelmesidir. Bu sayı üç de olabilir, üç bin de....
Diyalaoğun temeli farklılığa dayanır, bu farklılık bir inanç sistemi olabileceği gibi düşünce , ideoloji, etnik yapıya kadar uzanabilir. Hatta diyaloğun sınırı çizilemez. Çünkü , Hiçbir insan yoktur ki, diğerinin özdeşi olsun. Konuşma yeteneğimiz diyalog kurmak için vardır, günlük hayatımız diyaloğ sayesinde bir düzene girer. Sosyal hayatta kurduğumuz tüm ilişkiler diyalog varolduğu için vardır. Diyaloğu inkar etmek , bir insanın kendi insanlığından vazgeçmesi, ondan şüphe etmesi demektir.
Bir insan için diyalog iki ihtimal dışında her zaman mecburidir. Bunlardan birincisi o kişinin kendisinden başka hiç kimsenin yaşamadığı bir yerde bulunmasıdır ki burada fiziksel imkansızlık vardır. Diğeri ise tek doğru olarak kendisini kabul edip, kendisi haricinde bulunan herkesin kendisine düşman olduğunu düşünüp, tüm ilişkilerini kesmesidir.Bu tür diyalogsuzluk hali bir tür paronayaklıktır , ayrıca kendine güvensizliğin de bir emaresidir.

İSLAMDA DİYALOG ANLAYIŞI :


Diyalog ortamı barışı tesis ettiğine göre ve adı barış olan bir din , elbette bu düzene karşı gelmeyeceğine göre böyle bir durumda diyaloğun islamda var olmadığını söylemek büyük haksızlık olacaktır. Zaten islamiyetin ilk yıllarında ve sonrasında islamiyetin gerçek anlamda uygulandığı bazı dönemlerde gayri müslimlerle kurulan ilişkilere bakarak bu sonuca ulaşılabilir.İslam tarihine bakılacak olursa gayr-i müslimlere karşı devlet saygı göstermiş, inançlarını değiştirme gibi bir baskı , zorlama uygulamadıkları gibi kendilerine ayrıcalıklı ifade vermiştir. Çok rahat ifade edilebilir ki, gayri müslimlerin din ve inanç hürriyeti mutlak anlamda mevcuttu.


Düşünce ve düşünceyi ifade hürriyeti, aynı zamanda din ve inanç hürriyetini de temin eder. Zira din ve inanç; insanın vicdanıyla ilgili bir husustur ve hiçbir güç ve zorlama onu etkileyemez. "Dinde zorlama yoktur, artık hak ile batıl iyice ayrılmıştır." âyeti zorlama ile inancın bir arada bulunmasının mümkün olmadığını gösterir. İnsanları yaratan ve onlara her türlü nimeti veren Allah bile hiç bir zorlamaya yönelmeksizin, kendi yarattığı insanlara, kendisine inanıp inanmama hürriyeti vermişken , kulların kendilerini bu konuda yetkili görmelerinin anlamsızlığı ortadadır.
İlahî mesaj insanlara açık olarak iletildiği zaman, peygamberin vazifesi tamamlanmış olur ve o, artık tebliği ulaştırdığı insanların yaptıklarından sorumlu değildir. Hak ile batılı birbirinden ayırdıktan sonra muhataplarını zorla imana getirmek onun görevi değildir. Kur'ân bu gerçeği Hz. Peygamber'e hitaben şöyle bildirir:
"Ey Muhammed! Sen öğüt ver, çünkü Sen ancak öğüt verirsin. Onların üzerine zorlayıcı değilsin."
"Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki, biz Seni onların üzerine bekçi göndermedik, Sana düşen sadece tebliğdir."
"Biz bu kitabı insanlar için Sana hak ile indirdik. Artık kim doğru yola gelirse, kendi yararınadır, kim de saparsa kendi zararına sapmış olur. Sen onlar üzerine vekil değilsin."
"De ki, Hak (bu Kur'ân) Rabb'inizdendir. Artık dileyen inansın, dileyen inkar etsin."
"Peygamber'e düşen sadece açık bir şekilde duyurmaktır."
"De ki, ey İnsanlar işte Rabbinizden gerçek geldi. Artık yola gelen, kendisi için gelir, sapan da kendisi zararına sapar. Ben sizin üzerinize vekil değilim."

İslam, fikir hürriyetini bir hak olarak vermenin yanında, inananları fikirlerini açıklama noktasında da sorumlu tutmaktadır. Zira fikir hürriyeti, dinin önemli bir prensibi olan "emr-i bi'l-ma'ruf, nehy-i ani'l-münker"in gerçekleşmesi için de gereklidir. Eğer bir toplumda ifade hürriyeti yoksa bu tavsiye/emir/hüküm insanlar tarafından hakkıyla uygulanamaz; insanlar ne iyiyi emredebilirler, ne de kötülükten sakındırılabilirler.
Düşünce ve düşünceyi ifade hürriyeti, aynı zamanda din ve inanç hürriyetini de temin eder. Zira din ve inanç; insanın vicdanıyla ilgili bir husustur ve hiçbir güç ve zorlama onu etkileyemez. "Dinde zorlama yoktur, artık hak ile batıl iyice ayrılmıştır." âyeti zorlama ile inancın bir arada bulunmasının mümkün olmadığını gösterir. İnsanları yaratan ve onlara her türlü nimeti veren Allah bile hiç bir zorlamaya yönelmeksizin, kendi yarattığı insanlara, kendisine inanıp inanmama hürriyeti vermişken , kulların kendilerini bu konuda yetkili görmelerinin anlamsızlığı ortadadır.


İslamda din ve inanç hürriyeti mevcuttur, dinde zorlama yoktur demek suretiyle insanları zorla müslüman yapılamayacağı açık bir şekilde emredilmektedir. Yukarıda mezkur ayetlerde Hz. Peygamberin nezdinde , Allah ( c.c. ) müslüman olmayan unsurlara iyinin doğruluğun anlatılmasını emretmektedir. Doğru ve iyi olan Kuran'da anlatılanlar olduğuna göre, bunu müslümanların , kendilerinden olmayan insanlara anlatması bir elzemdir. Bu anlamda bunun gerçekleşmesi için sürekli insanla bir iletişim halinde olması anlaşılmalıdır.
İslam inancına sahip olmayan insanların islam hakkında bilgi edinilmesi dünyadaki müslümanlar üzerinde yükümlülüktür, hatta dünyanın herhangi bir yerinde islamdan habersiz olan insanlar üzerinde , müslümanların sorumluluğu bulunmaktadır. Farz-ı kifayede denilen bu durumda , müslümanlardan bir grubun bu görevi ifa etmesi diğer müslümanları bu sorumluluktan kurtaracaktır.
Diyaloğun zıddı olan savaş, İslamda en son çaredir, ve bunun için çok ciddi nedenlerin bulunması gerekmektedir. Nitekim bir insanı haksız yere öldürmek tüm insanlığı öldürmek gibidir anlayışına sahip olan bir dinin , günümüzde yüzbinlerce masum sivil insanın öldüğü savaşlara yeşil ışık yakması düşünülemez. İslamda diyalog olmadığını savunan insanların dini yorumlamakta eksik kaldıkları açık bir şekilde görülmektedir. Meseleyi iyi yorumlamayan kişilerin doğru hareket etmeleri mümkün değildir. Çünkü harekete, eyleme ruh veren yorum tarzıdır.
İslamda Savaş nedenleri :

a. Müdafaa/Savunma Savaşı (Meşrû Müdafaa)

İslâm, bir millet veya ferdin, kendi varlığını tehdit eden, onu yok etmeye, öldürmeye çalışan mukabil güce karşı, nefis müdafaasını, karşı koymayı meşrû kılar, hattâ bazı durumlarda onu emreder. Konuyla ilgili olarak şu âyetler son derece açıktır:

“Kendilerine savaş açılan müminlere, savaşmaları için izin verildi. Çünkü onlar zulme maruz kaldılar. Allah onlara zafer vermeye elbette kadirdir.” (Hac, 22/39) “Sizinle savaşanlarla siz de Allah yolunda savaşın. Fakat haksız yere saldırmayın. Muhakkak ki Allah haddi aşanları sevmez.” (Bakara, 2/190)

Ayrıca şu âyet-i kerîmeler, savunma savaşının meşrû­iyetine, hattâ mecburiyetine işaret etmektedir:
“...O hâlde kim size saldırırsa siz de aynısıyla karşılık verin. Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki Allah bu müttakîlerle beraberdir.” (Bakara, 2/194)


b. Zulmü Durdurmak veya Haksızlığa Uğrayan Müslümanlara Yardım Savaşı
İslâm tarihindeki uygulamalara göre meşrû savaşların bir başka şekli de bir gayrimüslim devletin teb’ası olup zulme uğrayan ve hakları çiğnenen azınlık hâlindeki Müslümanların (mustaz’afların) yardım isteğine karşı girişilen savaştır. Fakat bu gayrimüslim devletle, kendisinden yardım istenilen İslâm devleti arasında bir saldırmazlık anlaşması mevcutsa, o takdirde Enfâl Sûresi’nin 72. âyetiyle düzenlenen hükme göre savaş ilişkisi söz konusu olamaz: “İman edip Allah yolunda hicret edenler, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenlerle onları barındıran ve onlara yardım eden Ensar var ya, işte bunlar birbirlerinin velileridir (malda da birbirlerinin vârisidirler). İman edip de hicret etmeyenlere gelince, onlar hicret etmedikçe, sizin için mirasta onlara hiçbir velayet yoktur. Bununla beraber eğer din hususunda sizden yardım isterlerse sizinle aralarında sözleşme bulunan bir topluluk aleyhine olmamak şartıyla, onlara yardım etmeniz gerekir. Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir.” Mevlâna Celâleddin Rumî, “Savaş, zalimlerin elindeki kılıcı almak için farz kılınmıştır.”der.

c. İrşad Hürriyeti

İslâm’da savaş ve cihad, İslâm dinini neşretme hürriyeti engellenirse, o hürriyeti muhafaza etmek ve sağlama almak için yapılır. İslâm dinini neşretmek için savaş yapılmaz! Hak ve hakikati neşretme hürriyeti engellenirse onun için savaş yapılır. Dünyanın dört bir yanında herkese İslâm mesajını ulaştırmaya mâni olunursa, işte o zaman bu engeller ortadan kaldırılmaya çalışılır. Çünkü engelleyenlerin böyle bir davranışları, insanların hür iradeleriyle Cennet’e gitmelerine mânidir. Yani cihad bir bakıma Allah ile kulları arasındaki engelleri kaldırmaktır.

d. Yapılmış Bir Barış Anlaşmasının Düşman Tarafından Bozulması Sonucu Başlayan Savaş

“Eğer anlaşmadan sonra yeminlerini bozarlar, bir de dininize hücum ederlerse, artık kâfir güruhunun o öncüleri ile savaşın! Çünkü onların gerçekte artık yeminleri ve ahitleri kalmamıştır. Umulur ki, hiç değilse bu durumda, inkâr ve tecavüzlerinden vazgeçerler. Ahitlerini ve yeminlerini bozup Peygamber’i vatanından sürmeye teşebbüs eden bir toplulukla savaşmayacak mısınız ki, aslında savaşı size karşı ilk başlatanlar da onlar olmuşlardı. Ne o, yoksa onlardan korkuyor musunuz? Ama eğer mümin iseniz, asıl Allah’tan çekinmeniz gerekir.” (Tevbe, 9/12-13) âyetinden de anlaşılacağı üzere, barış anlaşmasını bozan düşmanı tedip maksadıyla savaş açılabilir ve açılmalıdır da. Hicretten sonra Kureyş’le başlayan savaş dönemi, 6. yıldaki Hudeybiye Anlaşması’yla sona ermişken, Kureyşlilerin ihlâliyle bu anlaşma da bozulmuştu. Resûl-i Ekrem (sas) bunun üzerine onları tedip gayesiyle Mekke’yi fethetmişti.



İslam dininde barış temeldir, savaş ise yukarıda belirtilen durumlar ortaya çıkarsa arızi bir durumdur, bu nedenler arasında Hiçbir zaman müslüman olmayanların dine dahil edilmesi olmamıştır, bunun için diyalog vardır, keza herkesin müslüman olması da şart değildir, böyle bir yükümlülük yoktur, önemli olan islam aleminin temzeliri, bu dinden olmayanlara anlatmasıdır, kabul edilir , edilmez bu ayrı bir noktadır.
İSLAMIN KANLI ELLERDE KİRLENMESİ : RADİKAL İSLAM
Esasında islamın radikali olmaz, bununla birlikte Irak'ta Türk şoförleri cihat ( ! ) için boğazından kesenleri, vücutlarına sardıkları bombalarla yüzlerce masum insanının canına kıyanları, 11 Eylülde ABD'de Dünya ticaret merkezine yapılan saldırıyla binlerce masum insanının canına kıyan bir anlayışa müslüman demek , bu yapılan eylemleri de islam adına kabul etmek ve bu şekilde islam dünyası tarafından da kabul edilmesi islama yapılmış en büyük saldırı olacağından, bu anlayışın islam anlayışıyla bağdaşmasının büyük bir problem aynı zamanda büyük bir sorumluluk olması nedeniyle bunlara radikal islam denmesinde herhangi bir sakınca yoktur.
Bugün, dünya üzerinde yaşayan insanların islama karşı fobilerinin olması, islamı kanlı görmelerinde bu anlayışın mesuliyeti büyüktür. Radikal islam anlayışı, islam ile bağdaşmamaktadır.Dolayısıyla şiddeti ilke edinmiş insanları meşru görmek yanlıştır.
Bu anlayışın mensupları eylemlerini terör örgütü kurmak suretiyle icra etmekte olup , eylemlerine neden olarak gösterdikleri İsrail'i yok etmek ve halifelik adı altında tüm müslümanları bir araya getirmek akılçı değildir.
Zira , İsrail'in eylemleri sonucunda Filistindeki insanlar canlarından olurken, bu sefer bu fikirleri benimsemiş kişiler , dünyanın bir başka yerinde yaşayan masum insanları hedef alıyor. Dolayısıyla bunların eylemleri , İsrail'in eylemlerinden daha zararlı olduğunu kabul etmek elzemdir.
Bir masum insanı nedensiz yere öldüren , tüm insanlığı öldürmüş gibidir bir anlayışa sahip olan islam inancının, binlerce masum insanın canından olmasına göz yumması düşünülemez.
Radikal islam mensuplarınca şiddet tek geçerli yöntem olduğundan , onlara göre diyalog gereksizdir. Diyalog yapmaya gerek yoktur. Benimsemiş oldukları eylem tarzı da dikkate alındığında bu anlayışın farklı bir tarzda olması beklenemez.
Başta da ifade ettiğimiz gibi diyaloğ iki ihtimalde kapalıdır. Bunlardan biri fiziksel imkansızlık : Yalnızlık. Diğeri ise düşman psikolojisi. Bu anlayışta olanlara göre batının sistemini benimsemiş olan herkes düşmandır, bunlarla bir iletişim kurulması düşünülemez.
DEMOKRASİ :
Demokrasi bir diyaloglar medeniyetir. Demokratik sistemde farklı görüşlere sahip insanlar tezlerini öne sürer ve bu tezler toplum içerisinde tartışılır. Demokraside , şiddet içermeyen her türlü fikir , düşünce tüm yönleriyle tartışılır. Herhangi bir baskı ve sınırlama, şiddet içermedikçe olmaz.
İnsanlar din ve inanç hürriyetine sonuna kadar sahiptirler, ibadetlerini yaparlar. İktidar , bireysel özgürlüklerin özüne dokunamaz.
Bugün tüm dünyanın ilan ettiği gibi islamın en güzel yaşandığı ülke Türkiye'dir. Bu da demokrasinin bir nimeti olsa gerek. Her ne kadar bu gül bahçesindeki dikenler, bazı zamanlar elimizi kanatsa da, o gülün hoş kokusuna perde olamaz.
Ne İran, Ne Malezya , Ne de Suudi Arabistan.... İslamın yanlış yorumlanması sonucu ortaya çıkan insanlara zulüm yapmaktan başka bir fonksiyonu olmayan bir anlayışı meşru görmek doğru değildir. İnsanlar bir makine değildir, onları programlayamazsınız. Bu nedenledir ki bu ülkedeki çarşaflı kadınların yurt dışına giden uçaklara biner binmez üzerlerindeki çarşafları çıkarıp , batı tarzı giysileri üzerlerine giymeleri çok düşündürücüdür.
İslamın, demokrasiyle bir sorunun olması söz konusu değildir. Demokrasi barış ve diyalog esasına dayalı saygıyı esas alan bir sistemdir. İslam Dini de barışçı bir dindir, şiddet yanlısı değildir. Bu nedenle, demokrasi ve islam birbirine düşman değildir, o halde diyalog esas alınmalıdır.
DİNLER ARASI DİYALOG :
Diyalog insanlar arasında olabileceği gibi kurumlar arasında da olabilir , hatta diyaloğa bir sınır çizilemez, insana dair ne varsa diyalog konusu yapılabilir, yapılmalıdır da ! Diyalog olmadığı zaman , ortaya hakeret , küfür ve şiddet girer. Saygı görmenin esası saygı duymaya dayanır. Saygı duymak istiyorsak, saygı duymak zorundayız.
Diyalogdan kaçmak demek bir anlamda da korkmak demektir, kendine güvenmemek demektir. Karşısındakini güçlü kabul edip zayıflara yakışırcasına arkana bakmadan koşmak demektir.
Ortak noktaları ön plana çıkarıp bir noktada buluşmak diyaloğun en büyük amacını oluşturmaktadır. Farklılıkları bir kenara atıp veya görmezden gelip, mümkün olduğunca ortak noktaları büyütmek diyaloğun amacını oluşturmaktadır.
Geçmişte yaşanmış kötü hatıraları bir yana bırakıp, yarın doğacak güneşe birlikte görmenin heyecanını herkes aynı hazla yaşayabilmeli. Herkes birbirine saygı duymalı, hristiyan hristiyanlığından dolayı aşağılanmamalı, müslüman, müslümanlığından dolayı terörist muamelesi görmemelidir. Avrupa'nın herhangi bir yerinde bir müslüman sabah namazını huşu içinde huzurla kılsın, genç kadınlar örtünmek istiyorlarsa başlarını örtsünler , buna kimse karışmasın. Bunlardaki haklılığı birilerinin söylemesi gerekiyor, bu müslümanlar bunu yapıyorlar ama işte bu yüzden yapabilmeli diyebilmeli....
İslamin gerçek yüzünün sevgi , barış olduğunun bombaların silahların islamla ilgisi olmadığı birilerinin söylemesi gerekiyor. Bundan utanç duymak, bundan rahatsızlık duymanın bir anlamı var mıdır ?
Eğer , gerçekten inaçlarınızda samimiyseniz , islama nefsi bir tatminkarlıktan öteye kalbi duygularla gönülden bağlanmışsanız o halde bırakın da birileri Hak namına bunları söylesin, bir zeytin dalı uzatsın, bundan rahatsız olmanın bir anlamı var mıdır?
Bir hristiyan adamı , Hz. Muhammed (sav) peygamberdir dediğinde bunda rahatsız olacak ne var, bu din diyalog karşıtlarının babasının dini mi dir ki paylaşmak istemiyorlar, islam dini bir ırk dini mi ki , başka milletlere kapalı olsun.
Bir rus şair , peygamber sevgisini bizden daha güzel açıklıyorsa, bunda art niyet aramanın bir anlamı var mıdır ? Bu adamın kimliğinde hristiyan yazmasının bir önemi var mıdır ? İslam bir tescille kabul edilen bir din midir ki bu haddini bilmezlik nedir ?
İslam , içinde minarelerin olduğu şehirlerin dini midir ki onu kilise çanlarının çaldığı şehirlerden ayrı kılıyoruz ! Eğer gerçekten inanıyorsak herkesi cehennemde görmek istemenin , cehenneme adam toplamının bir anlamı var mıdır ?
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
95 Yıl geçmiş.

Bugün 18 Mart 2010.

Çanakkale Zaferi'nin yıl dönümü.

Ecdadımız, 95 yıl önce radikal islam anlayışından tamamen uzak, mahallesinin içinde yayılan çan seslerinden rahatsızlık duymadan, komşusu yorgo'nun dükkanında kahvesini içip dialog (ikili anlam akışı) kurarken, yumuşak ses tonu ile İslam ahlakının en güzel örneklerini sunarken, ortada top tüfek sözü bile yokken, ingiltere savaş bakanlığının koridorlarında, yürürken çizmelerinden çıkan jık! jık! seslerinin sahipleri de ikili ve çoklu diaolog ile İslam'ın lideri konumunda olan hasta adam Osmanlı'yı tepelemenin yollarını arıyordu.

95 yıl geçmiş.
Bugün 18 Mart 2010.
Ruhlarınız şad olsun ey müslüman ecdadım. (Fatiha!)
Rabbim kabrlerinizi pür-u nur eylerken, biz torunlarınıza da; sizin elinizi sayısız ve amansız defalar ısırmaya kalkan köpeğe, (kaçıncı) bir fırsat daha verme aymazlığından kurtulmamız için toplu hidayet versin inşaallah.


Emeğine sağlık Ruşen_alp kardeşim, bayağı bir emek verip göznuru dökmüşsünüz. Ama, anlam yönünden o göznurunuzu heba etmişsiniz. Rabbim hüsnü niyet ile yapılan emeğinizi izzet-i dergahında kabul etsin inşaallah.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Geçmişte yaşanmış kötü hatıraları bir yana bırakıp, yarın doğacak güneşe birlikte görmenin heyecanını herkes aynı hazla yaşayabilmeli. Herkes birbirine saygı duymalı, hristiyan hristiyanlığından dolayı aşağılanmamalı, müslüman, müslümanlığından dolayı terörist muamelesi görmemelidir. Avrupa'nın herhangi bir yerinde bir müslüman sabah namazını huşu içinde huzurla kılsın, genç kadınlar örtünmek istiyorlarsa başlarını örtsünler , buna kimse karışmasın. Bunlardaki haklılığı birilerinin söylemesi gerekiyor, bu müslümanlar bunu yapıyorlar ama işte bu yüzden yapabilmeli diyebilmeli....


Aşağıda; "hristiyanlık" düşüncesinden dolayı Allah'ın vahyettiği ayetler var. Bu ayetlerde, Allah'a isnad edilenlerden dolayı ne denli büyük bir rahatsızlık duyulduğu ve bu isnat da bulunanlara karşı Allah'ın ne denli bir azab hazırladığı yazılı.






Bir de cinleri Allah’a birtakım ortaklar yaptılar. Oysa onları O yarattı. Bilgisizce Allah’a oğullar ve kızlar da uydurdular. O, onların niteledikleri şeylerden uzaktır, yücedir.
En'am 100

Yoksa Allah, yarattıklarından kızları kendisine aldı da oğulları size mi ayırdı?!
Onlardan biri, Rahmân'a isnat ettiği kız çocuğuyla müjdelenince, hiddetlenerek yüzü simsiyah kesilir.
Yoksa onlar, süs ve zinet içerisinde yetiştirilip de mücadelede erkek gibi kendisini savunmaya açık olmayan kızları mı O'na isnad ediyorlar?
Onlar Rahman olan Allah'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Onlar meleklerin yaratılışını gördüler mi? Onların şahitlikleri yazılacak ve onlar sorguya çekileceklerdir.
Zuhruf 16-19

Demek kızlar O'na, oğullar size öyle mi?
Artık sen çarpılacakları günlerine kadar onları kendi hâllerine bırak.
Tur 39/45

“Allah, bir çocuk edindi” dediler. O, bundan uzaktır. O, her bakımdan sınırsız zengindir. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. Bu konuda elinizde hiçbir delil de yoktur. Allah’a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?
De ki: “Allah hakkında yalan uyduranlar asla kurtuluşa eremezler.”
Dünyadaki zevkler çabuk biter. Sonra dönüşleri bize olacaktır. Daha sonra da inkâr ettiklerinden dolayı o çetin azabı biz onlara tattıracağız.
Yunus 68-70

Ve, «Allah (kendisi için) veled edindi» diyenleri de korkutsun (diye o kitabı indirdi).
Bu hususta ne kendilerinin, ne de atalarının hiçbir bilgisi yoktur. Ağızlarından çıkan söz ne büyük bir iftiradır. Onlar, yalandan başka bir şey söylemiyorlar.
Kehf 4-5


Onlar, “Rahmân, bir çocuk edindi” dediler.
Yemin olsun ki, siz çok çirkin bir şey söylediniz.
Rahman’a çocuk isnat etmelerinden dolayı neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak, dağlar yıkılıp çökecektir!
Meryem 88-91






Şimdi biz Müslüman olarak, bir hıristiyanı, bu düşüncelerinden dolayı aşağılamayalım mı? Allah'ın onca ayetlerle aşağıladığı bu düşünceyi ve o düşüncenin sahiplerini aşağılamayalım mı? Bu mu diyalogun derdi, davası?..
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
İslamin gerçek yüzünün sevgi , barış olduğunun bombaların silahların islamla ilgisi olmadığı birilerinin söylemesi gerekiyor. Bundan utanç duymak, bundan rahatsızlık duymanın bir anlamı var mıdır ?
Eğer , gerçekten inaçlarınızda samimiyseniz , islama nefsi bir tatminkarlıktan öteye kalbi duygularla gönülden bağlanmışsanız o halde bırakın da birileri Hak namına bunları söylesin, bir zeytin dalı uzatsın, bundan rahatsız olmanın bir anlamı var mıdır?
Bir hristiyan adamı , Hz. Muhammed (sav) peygamberdir dediğinde bunda rahatsız olacak ne var, bu din diyalog karşıtlarının babasının dini mi dir ki paylaşmak istemiyorlar, islam dini bir ırk dini mi ki , başka milletlere kapalı olsun.
Bir rus şair , peygamber sevgisini bizden daha güzel açıklıyorsa, bunda art niyet aramanın bir anlamı var mıdır ? Bu adamın kimliğinde hristiyan yazmasının bir önemi var mıdır ? İslam bir tescille kabul edilen bir din midir ki bu haddini bilmezlik nedir ?
İslam , içinde minarelerin olduğu şehirlerin dini midir ki onu kilise çanlarının çaldığı şehirlerden ayrı kılıyoruz ! Eğer gerçekten inanıyorsak herkesi cehennemde görmek istemenin , cehenneme adam toplamının bir anlamı var mıdır ?


Bu davada olmak güzel ama bu dava için İslam şeriatını çiğnemek en büyük cinayettir. Bizim derdimiz de budur.
 

rusen_alp

New member
Katılım
11 Mar 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
41
Konum
ruhlar aleminden
95 Yıl geçmiş.

Bugün 18 Mart 2010.

Çanakkale Zaferi'nin yıl dönümü.

Ecdadımız, 95 yıl önce radikal islam anlayışından tamamen uzak, mahallesinin içinde yayılan çan seslerinden rahatsızlık duymadan, komşusu yorgo'nun dükkanında kahvesini içip dialog (ikili anlam akışı) kurarken, yumuşak ses tonu ile İslam ahlakının en güzel örneklerini sunarken, ortada top tüfek sözü bile yokken, ingiltere savaş bakanlığının koridorlarında, yürürken çizmelerinden çıkan jık! jık! seslerinin sahipleri de ikili ve çoklu diaolog ile İslam'ın lideri konumunda olan hasta adam Osmanlı'yı tepelemenin yollarını arıyordu.

95 yıl geçmiş.
Bugün 18 Mart 2010.
Ruhlarınız şad olsun ey müslüman ecdadım. (Fatiha!)
Rabbim kabrlerinizi pür-u nur eylerken, biz torunlarınıza da; sizin elinizi sayısız ve amansız defalar ısırmaya kalkan köpeğe, (kaçıncı) bir fırsat daha verme aymazlığından kurtulmamız için toplu hidayet versin inşaallah.


Emeğine sağlık Ruşen_alp kardeşim, bayağı bir emek verip göznuru dökmüşsünüz. Ama, anlam yönünden o göznurunuzu heba etmişsiniz. Rabbim hüsnü niyet ile yapılan emeğinizi izzet-i dergahında kabul etsin inşaallah.

Güzel dileklerin için teşekkür ederim Radikal hocam, aynı fikirde olmamız gerekmiyor zaten, benim düşüncem bu minvaldedir. Bunun doğru olduğuna inanıyorum. Tabi herkesin benim düşüncemde olmasını bekleyemem.
Şahsi kanaatim bu yöndedir.
Ayrıca zikrettiğiniz gibi bugün 18 Mart, Çanakkale savaşında şehit olmuş bir neslin torunu olarak , bugünün bizim için anlamı büyüktür.Bu hassasiyetin için de teşekkürlerimi sunarım..
 

rusen_alp

New member
Katılım
11 Mar 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
41
Konum
ruhlar aleminden
Aşağıda; "hristiyanlık" düşüncesinden dolayı Allah'ın vahyettiği ayetler var. Bu ayetlerde, Allah'a isnad edilenlerden dolayı ne denli büyük bir rahatsızlık duyulduğu ve bu isnat da bulunanlara karşı Allah'ın ne denli bir azab hazırladığı yazılı.






Bir de cinleri Allah’a birtakım ortaklar yaptılar. Oysa onları O yarattı. Bilgisizce Allah’a oğullar ve kızlar da uydurdular. O, onların niteledikleri şeylerden uzaktır, yücedir. En'am 100

Yoksa Allah, yarattıklarından kızları kendisine aldı da oğulları size mi ayırdı?!
Onlardan biri, Rahmân'a isnat ettiği kız çocuğuyla müjdelenince, hiddetlenerek yüzü simsiyah kesilir.
Yoksa onlar, süs ve zinet içerisinde yetiştirilip de mücadelede erkek gibi kendisini savunmaya açık olmayan kızları mı O'na isnad ediyorlar?
Onlar Rahman olan Allah'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Onlar meleklerin yaratılışını gördüler mi? Onların şahitlikleri yazılacak ve onlar sorguya çekileceklerdir. Zuhruf 16-19

Demek kızlar O'na, oğullar size öyle mi?
Artık sen çarpılacakları günlerine kadar onları kendi hâllerine bırak. Tur 39/45

“Allah, bir çocuk edindi” dediler. O, bundan uzaktır. O, her bakımdan sınırsız zengindir. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. Bu konuda elinizde hiçbir delil de yoktur. Allah’a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?
De ki: “Allah hakkında yalan uyduranlar asla kurtuluşa eremezler.”
Dünyadaki zevkler çabuk biter. Sonra dönüşleri bize olacaktır. Daha sonra da inkâr ettiklerinden dolayı o çetin azabı biz onlara tattıracağız. Yunus 68-70

Ve, «Allah (kendisi için) veled edindi» diyenleri de korkutsun (diye o kitabı indirdi).
Bu hususta ne kendilerinin, ne de atalarının hiçbir bilgisi yoktur. Ağızlarından çıkan söz ne büyük bir iftiradır. Onlar, yalandan başka bir şey söylemiyorlar. Kehf 4-5


Onlar, “Rahmân, bir çocuk edindi” dediler.
Yemin olsun ki, siz çok çirkin bir şey söylediniz.
Rahman’a çocuk isnat etmelerinden dolayı neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak, dağlar yıkılıp çökecektir! Meryem 88-91






Şimdi biz Müslüman olarak, bir hıristiyanı, bu düşüncelerinden dolayı aşağılamayalım mı? Allah'ın onca ayetlerle aşağıladığı bu düşünceyi ve o düşüncenin sahiplerini aşağılamayalım mı? Bu mu diyalogun derdi, davası?..

Aşağılamak demek saygı göstermemek , gücün varsa karşındakini tamamıyla susturmak demektir. Aşağılamak demek alay etmek demektir, aşağılama eylemi ; rahatsızlık veren bir sözü ya da davranışı engellemek için ikaz etmek ya da eleştirmek gibi yapıcı olabilecek bir amaca hizmet etmez, insanın karşısındakini küçük düşürme hedefinin getirisidir. konuşmak ya da dinlemek değil, ağıza ne gelirse söylemektir . öfke, büyüdükçe, ağızdan çıkanı duyurmaz kulağa. aşağılamalar suçlamaya, suçlamalar hakarete dönüşüverir. insanın yüzüne karşı yapılanı da vardır, arkasından konuşarak, onun yer almadığı bir ortamda küçük düşmesini sağlamak için yapılanı da. üstelik bazen, bir kez aşağılamak istedi mi insan, hedef seçtiği insanı yeterince tanımıyor olduğunu bile göz ardı eder. hayatında birkaç kere gördüğü bir insanın bilgisi, zeka seviyesi, birikimi hatta kafasından geçirdikleri hakkında, doğruluğundan emin olmasa bile, aşağılama amaçlı -tabiri caizse- ileri geri konuşma hakkını kendinde görür. öfke, bildiği ile sandığı şeyi ayırt edememesine yol açar. zaten aşağılayan için, söylediklerinin doğruluğu değil, yaralayıcılığıdır esas olan. sözlerini karşısındakinin suratında tokat gibi patlatma isteğiyle dolu bir ruh hali içindeyken, kaleminin ve sözlerinin sivri ucunu, sadece acıtmak maksatlı bileyenlerin işidir.
söylenen aşağılayıcı sözlerin, özellikle yeterince güçlü olmayan bir insanın kişiliğini ve özgüvenini ciddi boyutta zedeleyebileceği tahmin edilemez çoğu zaman. sözün aşağılamaya ve hakarete dönüştüğü noktada yarattığı ağırlık, güçlü olmayan için, kaldırılamayacak hatta altında ezilebilinecek bir ağırlık haline gelebilir.
"sen zaten ne anlarsın ki!" sözünün müdavimlerinin, insanın dış görünüşünü şöyle bir süzüp "şunun haline bak!" diyerek kıs kıs gülenlerin, konuşup anlaşmaya çalışmayı karşılarındakine çok gören her zaman hazırcevap, dimağında aşağılayabileceği kelimeleri hazır bulunduran laf savurucularının ne yazık ki çoğu zaman vazgeçme eğiliminde bile olmadığı, üzücü ve tedirgin edici bir eylemdir.
Aşağılama bu olduğuna göre islam adına aşağılamanın kaynağı nedir ? Veya aşağılamanın islamda bir yeri var mıdır ?
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Filistinde intifada hareketini yürüten Hamas,

Mısır'da bu harekete destek veren Müslüman Kardeşler,

Çeçenistan da topraklarını savunan Şeyh Şamil, Caher Dudayev ve Çeçen mücahidler,

Afganistan topraklarını savunan Taliban,

Somali de ülkesinin özgürlüğü ve İslami yaşantısını kurtarmaya çalışan Hizb-i İslami ve Genç savaşçılar,

Filipinlerdeki Moro İslam kurtuluş Cephesi vb. gibi örgütler; terör örgütü değildir. En az ikiz kulelerde ölen insanlar kadar da masumdular ve ülkesindeki insanlar ile beraber onlarında yaşam hakları vardı. Ve bu insanlar radikal islam gibi bir olgudan ve düşünceden de her zaman uzaktılar.

Sizin samimiyet çerçevesinde uzattığınız zeytin dalının kimseye zararı olmaz, olması gereken zaten budur. Fakat, sizin uzattığınız zeytin dalının karşılığında, elinde bıçakla size saldıran bir insana da doğal refleks gereği elinizdeki zeytin çubuğunu yapıştırırsınız. Sizi bu neden ile ayıplayan, kınayan, psikolojik rahatsızlığınız olduğundan dem vuran insan; ya muhatabınızın elindeki bıçağı göremiyordur veya aslında muhatabınızın dostudur.

Zaten ayet de ikinci şıkkı işaret ediyor: "Ey iman edenler, yahudilerle hıristiyanları dost edinmeyin! Onlar, birbirlerinin dostlarıdırlar. İçinizden her kim onlara yardaklık ederse, muhakkak o da onlardandır. Allah ise zulmedenleri doğru yola çıkarmaz." ( Maide : 51 )

Zulm eden müslüman dahi olsa, Allah (celle celaluhu) katında kıymeti yoktur. Mazlum hristiyan ve yahudi dahi olsa hakk bakımından Allah (celle celaluhu) katında koruma altındadır. Üstünlük ancak takvadadır. "Ey o bütün insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık, hem de sizi şaab şaab, kabile kabile yaptık ki tanışasınız, haberiniz olsun ki Allah yanında ekreminiz en takvalınızdır, her halde Allah alimdir, habirdir." ( Hücurat : 13 )

Dikkat buyrun; ayet ey iman edenler diye başlayıp devam ederken 13. ayette "ey o bütün insanlar..." diye başlıyor. Ey iman edenler! diye başlamıyor. Burada tanışıp birbirimizi tanımamız murad ediliyor. Tanışma esnasında samimi olarak takvalı olmamızı emr ediyor. Takvaa şeriat hükümlerinden taviz vermeden, hakkı ve layıkı ile Allah'ın hükümlerini uygulamanın anlamıdır. Daha sonra gelen ayette de "biz ehl-i iman olduk..." diyenlere de iman ettik demeyin "teslim olduk deyin..." diye ikazda bulunuyor. Ne zaman Resulüme itaat ederseniz yani amel etmeye başlarsanız, amellerinizden bir şey eksiltmeden sizi bağışlarım anlamında ayet devam ediyor. Bilindiği gibi Resul'e (s.a.v.) itaat etmek, O'nun (s.a.v.) yaptıklarını yapmak ve söylediklerini imkan nispetinde bire bir uygulamaktır. Bunun da başlangıc noktası "La İlahe İllallah Muhammeden Resulullah" demek ve akabinde İslam hükümleri ile amel etmeye başlamaktır.

Bunu bekleyen müslümanların şizofren veya paranoya içerisinde bulunduğunu söylemek, ima etmek; hezeyandır. Kur'an'ı bilmemek, ruhuna uygun anlam içerisine girememektir.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Güzel dileklerin için teşekkür ederim Radikal hocam, aynı fikirde olmamız gerekmiyor zaten, benim düşüncem bu minvaldedir. Bunun doğru olduğuna inanıyorum. Tabi herkesin benim düşüncemde olmasını bekleyemem.
Şahsi kanaatim bu yöndedir.
Ayrıca zikrettiğiniz gibi bugün 18 Mart, Çanakkale savaşında şehit olmuş bir neslin torunu olarak , bugünün bizim için anlamı büyüktür.Bu hassasiyetin için de teşekkürlerimi sunarım..

Hayır sevgili Ruşen, biz seninle aslında aynı fikirdeyiz. Sen medeni hukuk dersleri aldın ve günümüz avukatısın, biz İslam hukuku gördük, tabir-i caizse (Yök hala öyle kabul ediyor ki denklik vermiyor) demode hukuçuyuz.

Fakat inanıyorum ki şu ifadeye sen de karşısın: Yargılama Hakkı!

Evet, bu ifade her yönü ile sakattır. Yargı makamı bir kul olamaz. Bu hakk hiç kimseye verilmemiştir. Yargı makamı Rabbül Alemin (celle celaluhu) dir. Kula verilen sadece savunma hakkıdır. Ve bu hakk yine Alemlerin Rabbi tarafından da korunmuştur. Şeytan dahi bu savunma hakkından faydalanır ve faydalanmıştır.

Bunu bilen insanlar olarak, yahudi ve hristiyanları yargılama hakkına sahip değiliz. Kur'an hükümleri ile beraber oratada duruyor. Biz bu ayetlere bakarak Rabbimizin, bizlerin hangi tarafta yer almamızı istediğini görmeye çalışırız. Çünkü, hak ile batılın arası Kur'an ile ayrılmıştır. Demek ki, tam miheng Kur'an'dır. O halde Kur'an'a bakacağız. Kur'an ölçüsü ile hakk olanı savunacağız. Kur'an ölçülerinde bildirilen değerlerimize ve kutsallarımıza saldırıldığı zaman, savunma hakkını hukuki anlamda sonuna kadar kullanacağız ve bu bizim en temel hakkımızdır. Onlar da savunacaklar elbette kendilerini, haksız bir şekilde Filistinden gelen füzenin misillemesini yapmak onların da en haklı meşru müdaafalarıdır. Ve eğer gerçekten Filistin haksız bir şekilde durduk yerde şuan Güney Kıbrıs rum'larına füze atsa, en başta bizim kınamamız ve bundan şiddet ile vazgeçmesini sağlayacak tedbirler almamız boynumuzun borcudur. Ama bunu ne zaman yaparız: Filistin'in haksız olduğu bir durum ve şartlarda. Neye göre yaparız Kur'an hükümlerine göre. Neden ? Çünkü inandığımız Allah (celle celaluhu) bunu böyle emr ediyor da ondan. Bu ayeti hiç kimse tam olarak anlamasa bile (ki çok şükr bir çok insan anlıyor) bizim anlamamız aldığımız eğitimin gereğidir : "Ey o bütün iman edenler! Allah için duran hakimler, adalet nümunesi şahidler olunuz ve sakın bir kavme buğzunuz sizi adaletsizliğe sevk etmesin, adalet edin takvaya en yakın olan odur, Allahdan korkun mütteki olun çünkü Allah her ne yaparsanız habirdir." ( Maide : 8 )
 

rusen_alp

New member
Katılım
11 Mar 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
41
Konum
ruhlar aleminden
Filistinde intifada hareketini yürüten Hamas,

Mısır'da bu harekete destek veren Müslüman Kardeşler,

Çeçenistan da topraklarını savunan Şeyh Şamil, Caher Dudayev ve Çeçen mücahidler,

Afganistan topraklarını savunan Taliban,

Somali de ülkesinin özgürlüğü ve İslami yaşantısını kurtarmaya çalışan Hizb-i İslami ve Genç savaşçılar,

Filipinlerdeki Moro İslam kurtuluş Cephesi vb. gibi örgütler; terör örgütü değildir. En az ikiz kulelerde ölen insanlar kadar da masumdular ve ülkesindeki insanlar ile beraber onlarında yaşam hakları vardı. Ve bu insanlar radikal islam gibi bir olgudan ve düşünceden de her zaman uzaktılar.

Sizin samimiyet çerçevesinde uzattığınız zeytin dalının kimseye zararı olmaz, olması gereken zaten budur. Fakat, sizin uzattığınız zeytin dalının karşılığında, elinde bıçakla size saldıran bir insana da doğal refleks gereği elinizdeki zeytin çubuğunu yapıştırırsınız. Sizi bu neden ile ayıplayan, kınayan, psikolojik rahatsızlığınız olduğundan dem vuran insan; ya muhatabınızın elindeki bıçağı göremiyordur veya aslında muhatabınızın dostudur.

Zaten ayet de ikinci şıkkı işaret ediyor: "Ey iman edenler, yahudilerle hıristiyanları dost edinmeyin! Onlar, birbirlerinin dostlarıdırlar. İçinizden her kim onlara yardaklık ederse, muhakkak o da onlardandır. Allah ise zulmedenleri doğru yola çıkarmaz." ( Maide : 51 )

Zulm eden müslüman dahi olsa, Allah (celle celaluhu) katında kıymeti yoktur. Mazlum hristiyan ve yahudi dahi olsa hakk bakımından Allah (celle celaluhu) katında koruma altındadır. Üstünlük ancak takvadadır. "Ey o bütün insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık, hem de sizi şaab şaab, kabile kabile yaptık ki tanışasınız, haberiniz olsun ki Allah yanında ekreminiz en takvalınızdır, her halde Allah alimdir, habirdir." ( Hücurat : 13 )

Dikkat buyrun; ayet ey iman edenler diye başlayıp devam ederken 13. ayette "ey o bütün insanlar..." diye başlıyor. Ey iman edenler! diye başlamıyor. Burada tanışıp birbirimizi tanımamız murad ediliyor. Tanışma esnasında samimi olarak takvalı olmamızı emr ediyor. Takvaa şeriat hükümlerinden taviz vermeden, hakkı ve layıkı ile Allah'ın hükümlerini uygulamanın anlamıdır. Daha sonra gelen ayette de "biz ehl-i iman olduk..." diyenlere de iman ettik demeyin "teslim olduk deyin..." diye ikazda bulunuyor. Ne zaman Resulüme itaat ederseniz yani amel etmeye başlarsanız, amellerinizden bir şey eksiltmeden sizi bağışlarım anlamında ayet devam ediyor. Bilindiği gibi Resul'e (s.a.v.) itaat etmek, O'nun (s.a.v.) yaptıklarını yapmak ve söylediklerini imkan nispetinde bire bir uygulamaktır. Bunun da başlangıc noktası "La İlahe İllallah Muhammeden Resulullah" demek ve akabinde İslam hükümleri ile amel etmeye başlamaktır.

Bunu bekleyen müslümanların şizofren veya paranoya içerisinde bulunduğunu söylemek, ima etmek; hezeyandır. Kur'an'ı bilmemek, ruhuna uygun anlam içerisine girememektir.

Öncelikle ben yazımda herhangi bir grubu hedef göstermedim, sadece diyaloğun bir iletişim yolu olduğunu, eğer bu yol kapanırsa şiddetin oluşacağını, dolayısıyla medeniyetler çatışması olacağını, terörist eylemlerin islamla bağdaşmayacağını, bunları yapanların islamdan ayrıldığını belirtmek için radikal islam demekte bir sakınca olmadığını ifade ettim.
Türk Milleti nasıl ki Çanakkale Savaşında emperyalist güçlere Dur! Çanakkale geçilmez ! dediyse ülkesi üzerinde işgalci güçlerin bulunduğu her topluluğun kendini savunmasından daha doğal bir şey olamaz.
İslamiyette savaş halinde bile kadın , çocuk , yaşlı insanlara dokunulmaz. Bu insanların can ve mal güvenliği emin ellerdedir. O halde insanlar , meşru müdafa yapıyoruz diye hlerkesin canını almakta bir sakınca görmemeleri en başta islama aykırıdır.
Kısacası benim demek istediğim , islamda barış esastır. Diyalogda barışı esas aldığına göre diyaloğu islamdan aykırı görmek hatadır. Diyaloğu reddetmek demek şiddeti meşru görmek anlamına gelir. Zira diyalog yolu reddediliyorsa yapılması gereken, şiddete başvurmaktır.
Hz . Muhammed ( sav) büyük bir kararlılıkla diyaloğu hayatı boyunca sürdürmüştür, öyle ki Ebu Cehil , Ebu Leheb, ve diğer inanmayanlarlar defalarca diyalog kurmuş, onları islama davet etmiştir. Kendi inandığı değerleri büyük bir kararlılıkla anlatmış, hiç bir zaman da davasından vazgeçmemiştir.
Hz. Muhammed ( sav) , kendisine peygamberlik görevi gelince eline kılıcı alıp şiddete başvurmamıştır. Zaten alemlere rahmet olarak gönderilen bir nebinin, şefkat abidesinin diyaloğdan vazgeçmesi düşünülemez. Fakat gerekli şartlar oluşunca zırhını , kılıncını kuşanıp savaşmaktan da geri kalmamıştır. Mekkeli muhitin müslümanlara yönelik olarak işkence ve eziyet haline gelmiş davranışları katlanılmaz ölçüye gelince önce hicret edilmiş, daha sonra gerekli mücadele yapılmıştır.
Dolayısıyla aslolan diyaloğdur, barıştır, insanların düşüncelerini özgürce ifade edebilmesidir. Bir müslüman , bir hristiyanla diyalog kuruyorsa bu onunla dost olmak anlamına gelmez. Yardakçılık anlamına hiç gelmez. Onun fikirlerini benimsediği anlamına hiç gelmez.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Aşağılamak demek saygı göstermemek , gücün varsa karşındakini tamamıyla susturmak demektir. Aşağılamak demek alay etmek demektir, aşağılama eylemi ; rahatsızlık veren bir sözü ya da davranışı engellemek için ikaz etmek ya da eleştirmek gibi yapıcı olabilecek bir amaca hizmet etmez, insanın karşısındakini küçük düşürme hedefinin getirisidir. konuşmak ya da dinlemek değil, ağıza ne gelirse söylemektir . öfke, büyüdükçe, ağızdan çıkanı duyurmaz kulağa. aşağılamalar suçlamaya, suçlamalar hakarete dönüşüverir. insanın yüzüne karşı yapılanı da vardır, arkasından konuşarak, onun yer almadığı bir ortamda küçük düşmesini sağlamak için yapılanı da. üstelik bazen, bir kez aşağılamak istedi mi insan, hedef seçtiği insanı yeterince tanımıyor olduğunu bile göz ardı eder. hayatında birkaç kere gördüğü bir insanın bilgisi, zeka seviyesi, birikimi hatta kafasından geçirdikleri hakkında, doğruluğundan emin olmasa bile, aşağılama amaçlı -tabiri caizse- ileri geri konuşma hakkını kendinde görür. öfke, bildiği ile sandığı şeyi ayırt edememesine yol açar. zaten aşağılayan için, söylediklerinin doğruluğu değil, yaralayıcılığıdır esas olan. sözlerini karşısındakinin suratında tokat gibi patlatma isteğiyle dolu bir ruh hali içindeyken, kaleminin ve sözlerinin sivri ucunu, sadece acıtmak maksatlı bileyenlerin işidir.
söylenen aşağılayıcı sözlerin, özellikle yeterince güçlü olmayan bir insanın kişiliğini ve özgüvenini ciddi boyutta zedeleyebileceği tahmin edilemez çoğu zaman. sözün aşağılamaya ve hakarete dönüştüğü noktada yarattığı ağırlık, güçlü olmayan için, kaldırılamayacak hatta altında ezilebilinecek bir ağırlık haline gelebilir.
"sen zaten ne anlarsın ki!" sözünün müdavimlerinin, insanın dış görünüşünü şöyle bir süzüp "şunun haline bak!" diyerek kıs kıs gülenlerin, konuşup anlaşmaya çalışmayı karşılarındakine çok gören her zaman hazırcevap, dimağında aşağılayabileceği kelimeleri hazır bulunduran laf savurucularının ne yazık ki çoğu zaman vazgeçme eğiliminde bile olmadığı, üzücü ve tedirgin edici bir eylemdir.
Aşağılama bu olduğuna göre islam adına aşağılamanın kaynağı nedir ? Veya aşağılamanın islamda bir yeri var mıdır ?


Sevgili Ruşen, bu anlattıklarınız birebir aşağılamanın gerçek anlamını karşılamamakla beraber, eğer kişisel sebepler için değil de Allah rızası için yapılacaksa haktır. Bununla alakalı bir örnek ayet ve hadis şu şekildedir.


Allah, “Âyetlerim size okunuyordu da siz onları yalanlıyordunuz, değil mi?” der.
Onlar da şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Biz azgınlığımıza yenik düştük ve sapık bir toplum olduk.”
“Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer (tekrar günaha) dönersek şüphesiz kendimize zulmetmiş oluruz.”
Allah, ”Aşağılık içinde kalın orada, artık benimle konuşmayın!” der.

Muminun Suresi

Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyururlar: "Allah için buğzetmek ve Allah için sevmek imanın alâmetlerindendir." (Buhârî, İman, 1; Ebû Davûd, Sünnet, 2; İbn Hanbel, V,146).
 

rusen_alp

New member
Katılım
11 Mar 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
41
Konum
ruhlar aleminden
Sevgili Ruşen, bu anlattıklarınız birebir aşağılamanın gerçek anlamını karşılamamakla beraber, eğer kişisel sebepler için değil de Allah rızası için yapılacaksa haktır. Bununla alakalı bir örnek ayet ve hadis şu şekildedir.


Allah, “Âyetlerim size okunuyordu da siz onları yalanlıyordunuz, değil mi?” der.
Onlar da şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Biz azgınlığımıza yenik düştük ve sapık bir toplum olduk.”
“Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer (tekrar günaha) dönersek şüphesiz kendimize zulmetmiş oluruz.”
Allah, ”Aşağılık içinde kalın orada, artık benimle konuşmayın!” der.
Muminun Suresi

Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyururlar: "Allah için buğzetmek ve Allah için sevmek imanın alâmetlerindendir." (Buhârî, İman, 1; Ebû Davûd, Sünnet, 2; İbn Hanbel, V,146).

Bekir hocam, aşağılamak ve buğz etmek kavramlarını eş anlamlı olarak kullanıyorsun fakat, bunların birbiriyle ne anlam yönünden ne de eylem yönünden bir benzerliği vardır.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Aşağılamak, sizin de uzun uzadiye farklı anlamlar katarak anlattığınız gibi bir durum değildir. Anlam olarak hor görmek, değersiz görmektir. Ayet açıktır. Allah bu düşünceyi taşıyanları aşağılık olarak görmüştür ve bunu bir çok ayette tekrarlamıştır. Buğz etmek de katlanamamak, istememek, incitmek anlamı taşır. Mana olarak aşağılamaktan da ağırdır. Sizin nasıl bir ifade aradığınızı bilmiyorum ama Allah'a hakkıyla inanan bir Müslüman, Allah'a her türlü kötü isnatta bulunanlara buğz eder ve aşağılar. Bu imanın, iman da Müslüman olmanın gereğidir.
 

rusen_alp

New member
Katılım
11 Mar 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
41
Konum
ruhlar aleminden
Aşağılamak, sizin de uzun uzadiye farklı anlamlar katarak anlattığınız gibi bir durum değildir. Anlam olarak hor görmek, değersiz görmektir. Ayet açıktır. Allah bu düşünceyi taşıyanları aşağılık olarak görmüştür ve bunu bir çok ayette tekrarlamıştır. Buğz etmek de katlanamamak, istememek, incitmek anlamı taşır. Mana olarak aşağılamaktan da ağırdır. Sizin nasıl bir ifade aradığınızı bilmiyorum ama Allah'a hakkıyla inanan bir Müslüman, Allah'a her türlü kötü isnatta bulunanlara buğz eder ve aşağılar. Bu imanın, iman da Müslüman olmanın gereğidir.

Bekir hocam sizin de ifade ettiğiniz gibi ben kendimi tam olarak anlatabilmiş değilim, fakat sizi açık yürekliliğinizden ötürü kutluyorum. Gerçekten ne anlatmak istediğinizi bir kaç cümlede özetlediniz.
Siz, bir hristiyanı aşağılamanın , ona manevi acı vermeyi doğal buluyorsunuz. Bu görüşe katılmam mümkün değildir, siz resmen bir hristiyanı islamı anlatma yerine , ona aşağılamak gerektiğini söylüyorsunuz, bunun kabul edilebilir bir yanı yoktur, Biraz önce resmettiğim gibi siz de radikal islam bir görüntü profili çiziyorsunuz, bu anlayışın islamda yeri yoktur, bir hristiyanla karşılaştığınız zaman ona güzel muamele edilmesi gerektiği, islam akidelerini güzelce bir şekilde anlatılmasını ben değil, bizzat Kuran emrediyor, siz böyle bir fikirle resmen Kuran'ın amir hükümlerine aykırı davranmıyor musunuz?
Sizin bu anlayışınız islamda tebliğ anlayışıyla da uzaktan yakından bir ilgisi yoktur, insanları ikna metodundan mesafelerce uzaktadır. Karşıdaki insanın seni dinlemesini istiyorsanız, önce sizin ona kulak vermeniz lazım, karşıdaki insanın tezlerini öğrenmelisiniz ki , bu tezlere karşı karşılık verebilirsiniz.
sizin onu aşağılamanız size bir şey kazandırmayacağı gibi inandığınız degerleri de aşağılamanız anlamına gelecektir. Dolayısıyla onun izzeti nefsini harekete geçireceğiniz için , o kişinin islama gireceği varsa bile girmeza, bunun da sorumluluğu bizzat sizindir.
Ayrıca Hz. Ömer Kudusü fethettiğinde, Fatih Sultan Mehmet İstanbulu fethettiğinde gayri müslim halkı aşağılamamış, onlara din ve inanç hürriyetlerini tanımış, onlara bu değerlerinden ötürü kötü muamelede bulunmayacağını bizzat ferman etmiştir.
Sizin açıklamalarınıza göre bu iki mümtaz şahıs islama aykırı hareket etmiş oluyor.
ayrıca Hz. Muhammed ( s.a.v.) peygamberlik görevi gelmeden önce hılfül fudul diye ifade edilen bir barış kongresine katılmış, bunun sonucunda arapların yaşadığı yerlerde barışı esas alan anlaşmaya imza atılmıştır, Hz. Peygamber ( sav) efendimize nebilik görevinden sonra Hılfül fudul kendisine sorulmuş , O da " şimdi yine katılırdım " demiştir.
Görüldüğü üzere Hz. Muhammed ( s.a.v.) gayri müslimlerle güzellikle ilişkide bulunulmasını tavsiye etmiş, onlara nefretle değil şefkatle, güzellikle davranılması gerektiğini öğütlemiştir.
Eğer sizin dediğiniz tezler doğru olmuş olsaydı, hiç bir gayri müslim devletle barış antlaşması bile yapılmazdı. Eğer dediğinizin bir gerçekliği olmuş olsaydı islam tarihinde bu kadar barış anlaşması yapılmazdı, sürekli savaş olmuş olurdu.
Diyalog karşıtı , şiddet yanlısı görüşleriniz sadece sizi bağlar. Ben sizin görüşlerinizle islamiyetin bize bu konuda tavsiye ettiklerini yan yana koyamıyorum.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Bekir hocam sizin de ifade ettiğiniz gibi ben kendimi tam olarak anlatabilmiş değilim, fakat sizi açık yürekliliğinizden ötürü kutluyorum. Gerçekten ne anlatmak istediğinizi bir kaç cümlede özetlediniz.
Siz, bir hristiyanı aşağılamanın , ona manevi acı vermeyi doğal buluyorsunuz.

Bunu hristiyanlığından dolayı layık görürüm, ki bunu hafife almayın, o masum gibi gördüğünüz hıristiyanlık Allah'a en aşağılık şekilde şirk koşar.


Bu görüşe katılmam mümkün değildir, siz resmen bir hristiyanı islamı anlatma yerine , ona aşağılamak gerektiğini söylüyorsunuz, bunun kabul edilebilir bir yanı yoktur,

Yok, böyle bir şey söylemedim. Bu ayrı bir meseledir. Siz bir hıristiyana tebliğ yaptınız ama o bu tebliği reddetti ve size hıristiyanlığı dayattı. Bizim aşağılık olarak gördüğümüz, buğz ettiğimiz nokta bu noktadır.


Biraz önce resmettiğim gibi siz de radikal islam bir görüntü profili çiziyorsunuz, bu anlayışın islamda yeri yoktur, bir hristiyanla karşılaştığınız zaman ona güzel muamele edilmesi gerektiği, islam akidelerini güzelce bir şekilde anlatılmasını ben değil, bizzat Kuran emrediyor, siz böyle bir fikirle resmen Kuran'ın amir hükümlerine aykırı davranmıyor musunuz?

Mevzu, mecrasından kayıyor. Sizin ilk kullandığınız ifadeyi hatırlayalım.


"Herkes birbirine saygı duymalı, hristiyan hristiyanlığından dolayı aşağılanmamalı"

Şimdi bu ifade için kullanılmış sözleri nerelere getirdiğinize bir bakın, haksızlık etmeyin. Hıristiyan ne sebeple aşağılanmalı diyoruz, Hıristiyanlığından dolayı. Ne imiş Hıristiyanlık, ne illetleri varmış? Bir kısmını saydık, Allah'a karşı en aşağılık şekilde atılmış iftiralar var. Anlamaya çalışın...

Sizin bahsettiğiniz tebliğ konusuna gelince, tebliğin metodu Rasulullah'ın metodudur ve en vakur ve en heybetli şekilde yapılmıştır bu tebliğler.

Sizin bahsettiğiniz,
"ona güzel muamele edilmesi gerektiği," ifadesine gelince, bir yanılgı var cümlede, doğrusu muamele değil, mücadele şeklindedir.


Sizin bu anlayışınız islamda tebliğ anlayışıyla da uzaktan yakından bir ilgisi yoktur, insanları ikna metodundan mesafelerce uzaktadır. Karşıdaki insanın seni dinlemesini istiyorsanız, önce sizin ona kulak vermeniz lazım, karşıdaki insanın tezlerini öğrenmelisiniz ki , bu tezlere karşı karşılık verebilirsiniz.
sizin onu aşağılamanız size bir şey kazandırmayacağı gibi inandığınız degerleri de aşağılamanız anlamına gelecektir. Dolayısıyla onun izzeti nefsini harekete geçireceğiniz için , o kişinin islama gireceği varsa bile girmeza, bunun da sorumluluğu bizzat sizindir.

Bizim burada müteala ettiğimiz konu sizin bahsettiğiniz ve tebliğ usulleri değil ki. Konuyu tebliğ mevzuuna neden çektin, anlamadım.


Ayrıca Hz. Ömer Kudusü fethettiğinde, Fatih Sultan Mehmet İstanbulu fethettiğinde gayri müslim halkı aşağılamamış, onlara din ve inanç hürriyetlerini tanımış, onlara bu değerlerinden ötürü kötü muamelede bulunmayacağını bizzat ferman etmiştir.
Sizin açıklamalarınıza göre bu iki mümtaz şahıs islama aykırı hareket etmiş oluyor.

Hıristiyana muamele ile Hıristiyanlığa muamele aynı şey değildir.
Bir insan hıristiyan olduğu için ona mahkemede haksızlık edilmez. Ama O'nun vazgeçmediği hıristiyanlık düşüncesi nedeni ile İslam yönetimince mal ve can güvenliğinin korunması karşılığı vergi alınır. Bu şeri hükümdür. İslam bu vergiyi neden koyuyor o zaman sizce? Fatih Sultan Mehmet, bu gayrimüslümlerden neden cizye aldı, bu küçümsemek değilmidir?


ayrıca Hz. Muhammed ( s.a.v.) peygamberlik görevi gelmeden önce hılfül fudul diye ifade edilen bir barış kongresine katılmış, bunun sonucunda arapların yaşadığı yerlerde barışı esas alan anlaşmaya imza atılmıştır, Hz. Peygamber ( sav) efendimize nebilik görevinden sonra Hılfül fudul kendisine sorulmuş , O da " şimdi yine katılırdım " demiştir.

Hılfül fudul ile bu konunun nasıl bir alakası var Allah aşkına?.. Hılfül fudul meselesi adaletin sağlanması adına yapılmış bir mutabakattır, zamanı ve mekanı ve nedenleri bellidir, Peygamberimizin sonradan "Abdullah İbn Cud'an ın evinde ben de vardım, orada bulunuşumu ve o anlaşmaya katılışımı bir sürü kızıl deveye değişmem ve şimdi, İslam da, o örgüte çagrılsam memnuniyetle katılırım" ifadesinin sebebi her halukarda adalet için davete icabet anlamını taşımaktadır.


Görüldüğü üzere Hz. Muhammed ( s.a.v.) gayri müslimlerle güzellikle ilişkide bulunulmasını tavsiye etmiş, onlara nefretle değil şefkatle, güzellikle davranılması gerektiğini öğütlemiştir.
Eğer sizin dediğiniz tezler doğru olmuş olsaydı, hiç bir gayri müslim devletle barış antlaşması bile yapılmazdı. Eğer dediğinizin bir gerçekliği olmuş olsaydı islam tarihinde bu kadar barış anlaşması yapılmazdı, sürekli savaş olmuş olurdu.
Diyalog karşıtı , şiddet yanlısı görüşleriniz sadece sizi bağlar. Ben sizin görüşlerinizle islamiyetin bize bu konuda tavsiye ettiklerini yan yana koyamıyorum.

Bu ifadede de "tebliğ" konusunu gündeme getirip, konuyu özünden çevirmiş oluyorsunuz tekrar.

Ayrıca, Rasulullah (sav) bu gün var olsaydı ve Hıristiyan ve Yahudilerin bu gün yaptıklarını görseydi, emin olun ki onlarla kanının son damlasına kadar savaşırdı.

Gayrimüslim ile ittifak, sadece onların şerrinden emin olunmak kaydı ile, İslam topraklarında onlardan vergi alınmak kaydı ile caizdir. Bu gün onların icraatlerı bellidir. Gerek maddi gerek manevi her türlü saldırı, zulüm, cinayet, baskı, eziyet ve benzerleri onlardan Müslümanlara gelmektedir. Nasıl da göremiyorsunuz...
 

rusen_alp

New member
Katılım
11 Mar 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
41
Konum
ruhlar aleminden




Yok, böyle bir şey söylemedim. Bu ayrı bir meseledir. Siz bir hıristiyana tebliğ yaptınız ama o bu tebliği reddetti ve size hıristiyanlığı dayattı. Bizim aşağılık olarak gördüğümüz, buğz ettiğimiz nokta bu noktadır.

Bekir hocam benim için önemli olan nokta yukarıdaki beyandır, benim de savunduğum görüş zaten bu minvaldedir.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Bir müslüman , bir hristiyanla diyalog kuruyorsa bu onunla dost olmak anlamına gelmez. Yardakçılık anlamına hiç gelmez. Onun fikirlerini benimsediği anlamına hiç gelmez.

Yazının anlamına inandığım için teşekkür ediyorum. Fakat, katılamayacağım noktayı da işaret etmek istiyoum. Yukarıya alıntıladığım cümlene de itirazım yok fakat bir noktaya işaret etmek için alıntıladım. Gayri müslimler ile ticaret diaoloğu var ve halen yapılıyor. Burada bir maddi alışveriş sözkonusu. Bunun örnekleri Resulullah (s.a.v.) da da görülmektedir zaten. Ama;

"Misyonunuzun bir parçası olmaya geldik" sözünü , "senin fikirlerini benimsiyorum, seninle müşterek hareket etmek istiyorum, senin dininin misyonu asyayı hristiyanlaştırmak ise, ben de bunun bir parçası olmak, bu yolda hizmet etmek istiyorum" anlamı olarak ortaya "Dinler arası Dialog" ismi ile çıktığında elbette müslümanlar olarak itiraz edeceğiz.

Bizim itirazımız zaten bu anlama hizmet edenleredir.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
burada ben radikal kardeşimi anlarım.Ama şunu bil ey radikal bu gün siyonist islam düşmanları gibi onun uşağı din düşmanıda var çok yakınımızda hemen içimizde..ah keşke aziz insanım vatanım gül gülistan olsa.Suriyede ihvan özgür olsa.
Hamas haklı lakin suratıma tokat gibi cümleler yesem de diyorum.Borudan roket yapıp atma.Atma Allah aşkına...
Bu gün islam coğrafyası fakir ,haramın hepsi var,adı kalan bir din burada.ne çok ateist genç var sokaklarda..Zillet içinde.Bu sıkışmışlıktan kurtulmalı.Artık islam cemaatleri birbirini eleştirerek nefes tüketip,bir iş yaptıklarını sanmamalı..Herkes üslubunca yapsın,bence durum kim nederse desin bundan feci olmaz..
belki bir cemaat sayesince japonyanın bir yerinde,amerika kıtasının bir bölgesinde bizden uzakta tüm bunlardan habersiz sadece insan belki müslüman olanlarda vardır.Bakışımızı insaniyete ve islam güzelliğine yöneltmeli ve yönlendirmeli.Baki selam.
 

rusen_alp

New member
Katılım
11 Mar 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
41
Konum
ruhlar aleminden
Yazının anlamına inandığım için teşekkür ediyorum. Fakat, katılamayacağım noktayı da işaret etmek istiyoum. Yukarıya alıntıladığım cümlene de itirazım yok fakat bir noktaya işaret etmek için alıntıladım. Gayri müslimler ile ticaret diaoloğu var ve halen yapılıyor. Burada bir maddi alışveriş sözkonusu. Bunun örnekleri Resulullah (s.a.v.) da da görülmektedir zaten. Ama;

"Misyonunuzun bir parçası olmaya geldik" sözünü , "senin fikirlerini benimsiyorum, seninle müşterek hareket etmek istiyorum, senin dininin misyonu asyayı hristiyanlaştırmak ise, ben de bunun bir parçası olmak, bu yolda hizmet etmek istiyorum" anlamı olarak ortaya "Dinler arası Dialog" ismi ile çıktığında elbette müslümanlar olarak itiraz edeceğiz.

Bizim itirazımız zaten bu anlama hizmet edenleredir.

Ben dinler arası diyaloğun böyle bir amaca hizmet ettiğine ihtimal bile vermiyorum. Böyle düşünmek için hiç bir neden yok. Kaldı ki böyle bir iddiaya sahip olmak için hiç bir delil yok
 

Turac_80

New member
Katılım
15 Ara 2009
Mesajlar
172
Tepkime puanı
73
Puanları
0
Yazının anlamına inandığım için teşekkür ediyorum. Fakat, katılamayacağım noktayı da işaret etmek istiyoum. Yukarıya alıntıladığım cümlene de itirazım yok fakat bir noktaya işaret etmek için alıntıladım. Gayri müslimler ile ticaret diaoloğu var ve halen yapılıyor. Burada bir maddi alışveriş sözkonusu. Bunun örnekleri Resulullah (s.a.v.) da da görülmektedir zaten. Ama;

"Misyonunuzun bir parçası olmaya geldik" sözünü , "senin fikirlerini benimsiyorum, seninle müşterek hareket etmek istiyorum, senin dininin misyonu asyayı hristiyanlaştırmak ise, ben de bunun bir parçası olmak, bu yolda hizmet etmek istiyorum" anlamı olarak ortaya "Dinler arası Dialog" ismi ile çıktığında elbette müslümanlar olarak itiraz edeceğiz.

Bizim itirazımız zaten bu anlama hizmet edenleredir.


Itiraz etsen ne olur Radikal?Adam onlarida cennete havale etti sanki AB-D deki özel cifligi ya?
 
Üst Alt