Maêssêlamê ~
New member
Bir gün Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v.e soruldu:
İnsanların en çok cennete girmesini sağlayan amel hangisidir?
Efendimiz s.a.v. buyurdu:
Allah Tealâya karşı takvalı olmak ve güzel ahlâk. (Buharî Tirmizî İbn Mâce)
Hem Cenab-ı Mevlânın hem de kulun hakkını bir arada zikretmesi bakımından Efendimiz s.a.v.in bu sözü çok önemlidir. Allahın kullar üzerindeki hakkı Ondan gerektiği gibi sakınmak ve haram helal ölçülerine riayet etmektir. Takva bütün peygamberlerin ümmetlerinden talep edilen çok önemli bir haslettir.
Cenab-ı Mevlâ müberra kitabımız Kuran-ı Kerimde şöyle buyurmuştur:
Sizden önce kendilerine kitap verilenlere ve size Allahtan korkun! diye emrettik. (Nisa 131)
Takvanın aslı kişinin kendisi ile korktuğu ve sakındığı şey arasında korunacak bir kalkan edinmesidir. Kulun Rabbine karşı takvalı olması kendisi ile Rabbinin gazabı ve cezası arasında bir set koyma çabasıdır. Bu koruyucu set de Cenab-ı Mevlânın emrettiği şeyleri yapmak Ona isyan sayılan işlerden uzak durmaktır.
Esasında insan dünyanın geçici hayatın kısa ahiret yurdunun ebedi olduğu şuuruna sahip olursa takva sahibi olmak kolaylaşır. Hatta Rabbine samimiyetle yöneldiğinde takva bir hayat tarzına dönüşür bunun dışında yaşamayı imkansız görmeye başlar. Bu Mevlâmıza karşı ihlâsın bereketi güzel bir meyvesi ve Ondan kuluna bahşedilmiş bir hediyedir.
Rabbimiz buyuruyor ki: Huzuruna toplanacağınız Allahtan korkun! (Maide 96)
Ey iman edenler! Allahtan korkun ve herkes yarına ne hazırladığına baksın. Allahtan korkun çünkü Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (Haşr 18)
Eksiksiz takva hali şunlardan oluşur:
Farzları yerine getirmek
Haram ve şüphelileri terk etmek
Mendupları işlemek yani sünnetlere uymak
Mekruhlardan kaçınmak.
İşte bu dört hale uygun bir hayat tarzı takvanın en üst mertebesidir.
Ensardan Muaz b. Cebel r.a. şöyle demiştir:
Kıyamet günü Müttakiler (takva sahipleri) nerede? diye ilan edilir. Onlar doğruca Allahın himayesine giderler.
Yanında bulunanlar Muaz b. Cebel r.a.a;
Müttakiler kimlerdir diye sordular. O da
Müttakiler şirkten putlara tapmaktan sakınmış ve ibadeti ihlâsla sadece Allah Tealâya yapmış olanlardır dedi.
İbn Abbas r.a. da şöyle buyurmuştur:
Takva sahipleri nefsin arzularını terk ederek Allahın azabından sakınan ve Allah katından gelenleri tasdik eden Onun rahmetini uman kimselerdir.
Ömer b. Abdülaziz rh.a. de şöyle demiştir:
Takva gündüzleri oruç tutup geceleri de ibadetle geçirip bunun dışında kalan durumlarda her şeye karışmak demek değildir. Allah Tealâya karşı gerçek manada takva sahibi olmak demek Allahın haram kıldıklarını terk etmek farz kıldıklarını yerine getirmektir. Buna ilave olarak Allah Tealâ bir kimseye daha başka hayırlar nasip ederse o hayır üstüne hayır olur.
Alim sahabilerden Abdullah ibn Mesud r.a.:
Ey iman edenler! Allahtan ona yaraşır şekilde korkun. (Âl-i İmran 102) ayetini şöyle açıklamıştır:
Allaha yaraşır takva itaat edip isyan etmemek hep Onu hatırlamak şükür üzere olup nankörlük etmemektir.
Ebu Hüreyre r.a.a takvanın ne olduğu sorulunca şöyle demiştir:
Sen hiç dikenli bir yoldan geçtin mi?
Adam:
Evet geçtim.
Ebu Hureyre r.a.:
Peki oradan geçerken ne yaptın?
Adam:
Yolda bir diken görünce sakındım ya da yolumu değiştirdim. Ya da üzerinden atladım.
Bu sözler üzerine Ebu Hüreyre r.a. şöyle dedi:
İşte takva budur.
İbnul-Mutez rh.a. de bir şiirinde takvayı Ebu Hüreyre r.a.ın tarif ettiği gibi anlatmıştır:
Günahların küçüğünü de büyüğünü de bırak. Takva budur işte.
Tıpkı dikenli bir arazide yürüyen kişi gibi yap. Yolda gördüğün dikenlerden sakın.
Diken ne kadar ufak olsa da onu küçük görme. Zira yüce dağlar çakıl taşlarından oluşur.
Büyük sufi Maruf-i Kerhî k.s. hazretleri takva halini korumakla alakalı şunları söylemiştir:
Eğer güzel bir şekilde takva sahibi olamıyorsan faiz yemiş olmalısın. Şayet güzel bir şekilde takva sahibi olamıyorsan yabancı bir kadını görmüş fakat gözünü ondan sakınmamış olmalısın.
Cenab-ı Mevlâ takvayı kullarına emrettiği gibi Fahr-i Kainât Efendimiz s.a.v. de ümmetine sürekli takvalı olmayı tavsiye etmiştir. Nitekim hadis kaynaklarında aktarıldığına göreEfendimiz s.a.v. birini ordunun başında komutan olarak görevlendirdiği zaman o kişinin özellikle nefsi hususunda Allaha karşı takva sahibi olmasını ve yanındaki müslümanlara da hayırla muammele etmesini tavsiye ederdi. (Müslim)
Büyük sahabi Ebu Zer r.a. Efendimiz s.a.v.in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
Kabilenin önde geleninden nasıl utanıyorsan Allahtan da öyle haya et. (Bezzar Taberânî)
Bu duygu gizli hallerde kişinin Allahtan sakınmasını sağlayan sebeptir. Çünkü her nerede olursa olsun Allahın kendisini gördüğünü içine ve dışına gizli ve açık bütün işlerine vâkıf olduğunu iyice bilir. Bu anlayışı yalnız başına kaldığı yerlerde sürekli olarak hatırında tutarsa bu haslet onun gizli hallerde bile günah işlemesine engel olur.
Rabbimizin tevfik ve inayetiyle...
Semerkand