arkadaşım,
okumak her daim ayrıntılı bilgi verir insana. dikkat edersen türk kültürü'nde şifahilik hakimdir, yani kulaktan dolma bilgilerle kültür yayılır. dolayısıyla bu kültür içerisinde okumaya hem saygılı bir duruş hem de "bana uzak olsun" tarzı sinsi ve iki yüzlü bir bakış vardır. haliyle böyle bir kültür içinden sizin tartışma konunuz gibi bir klişenin çıkması doğaldır.
başta bir arkadaşım "okumak pasif kültür"dür demiş. ben buna katılmıyorum ve okumanın inter-active bir öğrenme yöntemi olduğunu savunuyorum. okurken aklınıza takılan, yanlış olduğunu düşündüğünüz bir bilgiyi başka kitaplar vasıtasıyla kontrol etme şansınız vardır. peki ya gezerken, kaç kez bir rehbere "bu anlattıklarının kaynağı ne?" ya da "anlattıklarınızda çelişen yönler var" dedik. rehberler sonuçta bir bilgiyi ezberlemiş insanlar ve sizi pasif durumda tutup bu bilgiyi aktarırlar. gezerken gördüğümüz bir mimari esere o eserin yapıldığı dönemle ilgili bilgimiz olmadan nasıl bakacağımızı bilebilir miyiz? karşımıza çıkan bir heykelin üslubunu kitabi bilgilere sahip olmadan yorumlamamız mümkün müdür?
şimdi teorik bir deney yapalım ve karşımızda bilgilerini sadece gezerek ve sadece okuyarak elde etmiş iki insan olduğunu varsayalım. bu insanlardan hangisi daha bilgili olacaktır gerçekten. daha da ötesi hangisi bildiklerini daha iyi ifade edebilecektir? elbette ikisinin bilgilerinde de farklı yönler ve farklı bakış açıları olacaktır ama kitabi bilgiyle donanmış bir insan size kanuni'nin viyana önlerinden neden çekilmek zorunda kaldığını, kahvenin bu olayla ilgisini, bu hadisenin osmanlı'nın gerileme süreciyle bağlantılarını anlatacaktır. gezen bir insansa bu ayrıntılara hiç dokunmadan yalnızca viyana'nın mimarisini, osmanlı ordularının bulundukları mevzilerin yerinde neler olduğunu anlatabilecektir. hangisi daha doyurucu?
örneğin van kalesi'ne çıkalım ve aşağıdaki eski şehri seyredelim. orada ermeniler'in yıkılmış evlerini göreceğiz. okumayan insan bunu tv'lerde duyduğu ermeni katliamının bir kanıtını olarak algılayabilir. burada ermeniler varmış, şimdi yoklar, demek ki ölmüşler!" gibi bir çıkarım yapması muhtemeldir. ancak okuyan insan şehrin bir deprem dolayısıyla içlere taşındığını bilir. ya da gelibolu'yu gezen bir insan tabyalara, ötede şehitliğe bakarak huşuya dalabilir. fakat bu insan gezerken nusret mayın gemisinin faaliyetlerinden, sisli bir akşamın türk askerlerine ne kadar yaradığından nasıl haberdar olacak kitaplar olmazsa? gezenin bilgisi romantik bilgidir, romantik bilgi yanıltıcıdır. sorun sadece bir bilgiyi hafızada tutmak değil doğru bilgiyi öğrenmek...
gezen insanın bilgisi gezdiği yerlerin varlığıyla sınırlıdır. ancak okuyan insan şu anda var olmayan yerlerle ilgili de bilgi sahibi olmak gibi üstün bir avantaja sahiptir. örneğin 19. yüzyılda, avrupalılaşma amacıyla istanbul'da bir çok caddeler açılmıştır, bugün üzerinde yürüdüğümüz bu caddelerde bir zamanlar var olan konakları ne kadar dolaşsak da göremeyiz. gezen insan için bu konaklar hiç var olmamıştır, bunların ne menem şeyler olduklarını ancak okuyan insan bilebilir.
bugün kaybolmuş kültürler de gezen insan için bir gizemdir. piramitlerde yat kalk, tüm dehlizlere gir çık kadim mısır kültürüyle ilgili bir bilgi edinebilir misin? eğer mısırlılar o muazzam yapıların yanında hiyeroglifler de bırakmasalardı gezen insanın sığ bilgisiyle başbaşa kalacak ve bu kültürle ilgili pek çok bilgiyi öğrenemeyecektik. gezen insanın piramitlerle ilgili şu tarz yorumlarıyla karşılaşabilirdik: "mısırlılar dünyanın yuvarlak olduğunu keşfetmişler, dünya gibi delikanlı bir ortama yuvarlaklığı yakıştıramayarak ona bir cinsel organ hediye etmek amacıyla piramit dikmişler!" elbette ki varsayımım abartılı ancak bundan daha absürd şeylerin de ortaya çıkabileceği malum.
daha da yazmak isterdim ancak başka işlerim de var. umarım yardımcı olabilmişimdir.
not: yorum yapan diğer arkadaşlar kırılmasınlar, sadece arkadaşın münazarada savunacağı taraf "okuyan insan" olduğu için böyle yazdım. eğer gezen insan demiş olsaydı, onu haklı çıkaracak argümanlar üretmeye çalışırdım.
alıntı...........?