Öncelikle yaratma sıfatının insanlara mecazende olsa atfedilmesini uygun bulmadığımızı ifade edelim.
İnsanın yaratmasıyla Allah’ın yaratması arasında (yok)la (var) arasındaki kadar fark vardır. Bu büyük farkın farkına varmayanlar, (yarattım) diyenlerin küfre düşeceğini düşünüyorlar. Halbuki, Allah’ın yaratmasıyla kulun yaratması arasında fark vardır. Allah’ın yaratması yoktan var etmesi demektir. Kulun yaratması da var olana şekil vermesi demektir...
Bu sebeple hiçbir kul, yoktan var ederek yaratamaz. Yaratıkların hepsinin de önce bir çekirdeği, özü ve aslı mevcuttur. Bu çekirdek, öz ve asıldan üretmiş, şekillendirmiş, geliştirmiş olur insan. Bu manada kullara yarattı, denebilir. Ama yoktan var etti manasında yarattı denemez. Bir mobilyacı ağaç yaratamaz. Ama yaratılmış ağaçlardan güzel mobilya yapabilir. Buna yarattım derse, yoktan yaratmış olmaz. Belki var olan ağaçtan güzel şekiller yapmış, kendi ifadesiyle yaratmış olur..
Kopyalama olayı da böyledir. Yoktan yaratma değil, var olan geni geliştirme olayıdır.
Nitekim bu konuda Prof. Dr. Hayreddin Karaman Hocaefendi Hayatımızdaki İslam kitabında kopyalamayı soran okuyucuya verdiği cevabında şöyle demektedir:
“Kopyalama yaratma değildir! Yaratma, yoktan var etmedir. Allah canlı ve cansız bütün varlıkları yoktan ve önceden mevcut bir örneğe bakmadan, ondan yararlanmadan yaratmıştır. Genetik kopyalama ise mevcut yaratılmış genler üzerinde işlemler yaparak gerçekleştirilmektedir. Bunun yaratma ile bir ilgisi olmadığına göre ortada bir “ikinci yaratıcı” da yoktur.”
“Genetik kopyalama insanlara uygulanamaz. Hayvan ve bitkiler için ise, insanlara faydalı olmak, hiçbir şeye ve kimseye zarar vermemek kaydıyla uygulanabilir.”
Hemen hatırlatalım ki, yaratma kelimesini kullananların niyetleri mühimdir.
İmanına delil bulunan kimsenin “yarattım” demesiyle küfrüne hüküm verilemez. Ağız alışkanlığı yahut da kelimenin manasının nereye kadar uzandığını bilememesi olarak yorumlanır. Çünkü imanına delil vardır.
Nitekim camiye çocuğuyla birlikte namaza gelmiş olan bir babanın, namazdan çıkışta cami avlusunda çiçekleri koparan çocuğuna söylediği, “Yavrum, çiçekleri koparma. Allah (baba–gökte) seni çarpar sonra!” sözünde küfür kelimeleri vardır.
Çocuğunu terbiye maksadıyla söylenen bu sözlerin içindeki iki kelime küfür manasına gelmektedir. Biri Allah’a (baba) demesi. Allah’ın Hıristiyanlar gibi babalık sıfatının olduğunu söylemiş olması. İkincisi de (gökte) demekle Allah’a mekan göstermiş olması... İkisi de kelam ilminde küfürden başkası değildir.
Şayet bu kelimelere bakarak bu babanın kâfir olduğunu söyleyecek olursak sorarlar:
–Kâfirin camide hem de çocuğuyla işi ne? Adam namaz kılıp çıkmıştır cami avlusuna.
Namaz kılışı imanına delildir. Öyle ise sarf ettiği (Allah baba, Allah gökte) sözlerine bakarak küfrüne hükmedilemez..
İşte burada konuyu aydınlatan Bediüzzaman Hazretleri, meşhur ikazını şöyle yapıyor:
–Bazen kelam küfür görünür, ama sahibi kâfir olmaz!.
Bana öyle geliyor ki bu tek cümlelik açıklama, sanki koskoca bir kitap kadar tatmin edici olmakta, imanlı insanları küfür ithamından kurtarmaktadır.
Yoksa aynı safta namaz kıldığımız insanı, avluda çocuğuna söylediği sözleri yüzünden küfürle ithamdan çekinmeyecektik. Çünkü açıkça, “Allah baba” diyor, gökte olduğunu da söylüyor.
Evet, bu cümle tekrar edilerek ezberlenmeli:
–Bazen kelam küfür görünür; ama sahibi kâfir olmaz!..
Bununla beraber yanlış anlaşılacak küfür kelimelerini kullanmamalı, su–i zanna sebep olmamalıdır. Onda tartışma yoktur zaten...