Varlik Depremleri 1

Uhud daðý

New member
Altmış dakikalık zamana gömülecek dakikalarım…

Hafakanlı kafatasım dökecek eteğindeki taşları, kareli kağıtlar üstüne… Bir sayfa yetmeyecek, ikincide üçüncüde dördüncüde… Geleceğin bilinmeyen avuçlarında dolaşacak.Şaşacak lafızlar!Gelecekten paye olmayacak akıl aralığına. Önce adım adım solumaya çalışırken âtiyi, emin adımlar durmaya yeltenecek.Bir dakika belki bir lahza âtinin gözleri hal-i hazırın gözlerinde…

Cesaretin sağlam ayakları maziye dönecek. Can hıraş bir korku saracak damarlarını.Gözleri gözlerine değmenin ateşinde yanarken koşmaya başlayacak.Koşacak koşacak…Hırıltıdan boğulacak nefesi.Koşacak geleceğin gelmemiş dakikalarından,yangın tufanı handikaplarından.Mazi sığınağı olacak.Koşacak sırtında taşıdığı libâsı, terli terli…

Cemalimde adı konmamış hissiyatımın ayak izleri… Cemalimi yer çekimine mağlup etmenin gayretindeler.Kulaklarıma varan kavislerin hatlarını çekip çıkarıyorlar.Çizgileri yok oluyor dudaklarımın…Aynaya bakamayacak kadar korkuyorum yüzümden;simama çöreklenmiş ne menem hallerden…

Bir sıcaklık hissediyorum şuramda; beynimin kıvrımlarında. Buruk buruk kafatasım. Harareti artmakta her geçen dakika…Ejderhalar ürküyor yangınlarımdan.Yayılıyor varlığımı mülk edinmiş ateş.Ümidi takınmış kanatlarımı yakıyor tek tek… Hiçlikte kayboluyorum…

Var olmak… Var olmak…
Fâniye yuvarlanan her dakika sonrasında, yeniden hayata bulanacağıma inanmak istiyorum. Bir var oluşla var olsun bedenim;bir dirilişle gelsin kendine. Yangınlarımı soğursun şanlı ilacı zamanın… Merhem olsun hendekleşen yaralarıma…

Bir taşın sonunu bilemeyeceği bir atılışta erimekte bedenim. Tırnak uçlarımdan tutunmuşum meğer sarıldığım sandığım hayata. Bir el yeter düşmeme;bir elin tek parmağı yeter, derken feryad-u figan yayılıyor varlık sahnesinin koridorlarına:

“Yok olmak istemiyorum!...Var olmalıyım.”

Öyle bir var oluşla var olmalıyım ki yokluk, acısını üfleyememeli ensemden…
Derinlerden çekip çıkarmalı bir el beni. Tutup kıvrılmış tellerinden saçlarımı yüzeye çıkartmalı. Tuzlu kabarcıkları yerleştirecek yer bulamayan içimden hayata döndürmeli beni.Suyun soğuk elleri gezinmeli çehremde…

Anlıyorum şimdi, yeniden bir kez daha…
İnce bir sınırdan geri döndüm yine. Ölü bir kıyıdan geri geldim yine…

Hayat! Hayat! Sana bulanmak istiyorum. Varlık sahnesinde hep olmak istiyorum.

Var oluş! Var oluş! Seni istiyorum.
Bir çekişle, bir kopuşla yokluğun hiç ellerinden “var olmak, var olmak” istiyorum!...
 
Varlik Depremleri 2

Varlik Depremleri 2

Var olmak…

Bir mânâ, zerre kadar bir anlam ifade etmeye meğer ne kadar muhtaçmış benliğim. Yılların, geçmiş olmasının dışında söndüremediği bu yangına için için sebep olan arzu; bu muymuş? Ne kadar kaçsam nafile, gölgemden daha hızlı takip ediyor beni bu istek.

Fakat kaçmaya niyetliyim. Kalabalıkta beni bulamaz zannıyla herkesten olmak için koşuyorum aralarına. Aslında hiç kimse herkes olamaz. Tek tek bu isteğin bünyesine yerleştirildiği insan bir başkası olamaz! Bir yaprak, başka bir yaprak olamazken; varlıkları tek tek kendisine münhasırken her zerre, nasıl “herkes” olunabilir! Biliyorum ya yine de kapatıyorum kendimi biliş zanlarıma. Ardından düşüyorum yollara…

Ayaklarımı giyinen canım yanıncaya dek yürüyorum. Vitrinlere bakıyorum; pürüzsüz, hiçbir kıvrımın ve hattın yerleşemediği donuk suretlere… Giyinmeye zorlandıkları kıyafetlere…. Bakışlarımı farkına vara vara koparıyorum vitrinlerden.

Cadde boyu düzensizliği içinde kendine ait bir düzen kazanan kalabalığa bakıyorum. Gözlerim birinden diğerine sıçrıyor. Gergin tenler üstünde, çizilmiş kavisli hatlar yayılıyor. Ama hiçbiri tebessüm değil. Gülücük sıcaklığında hiç değil! Sarı siyah tellerini savurarak geçiyorlar gözlerimden. Bir mânâ bulamıyor yüreğim, bunca pürüzsüzlüğe…

Ara sıra yavaşlıyor adımlarım. Yaşlanmış bedenler gelip önümde duruyorlar. Yaşamakla mı yaşlanmışlar? Bilemem… Rengârenk gözlerin içinden sızmayan “o ışığı” arıyorum. Ama ziyadesiyle nafile bir çaba bu. Yuvalarında derin anlamsızlıklar, huzursuzluklar barındıran bu gözlerden bir şua dahi sızmıyor. Mahzunlaşan bakışlarım benden habersiz yere iniyor…

Ve müsebbibi oluyor bu bakışlar; iki tekerleğin parmak uçlarımı ezmesine. Bebek arabasına çarptığımı anlıyorum başımı kaldırınca. Huzur yatağında bir bebek yatıyor.

Aman Allah’ım! Gözleri?
İçimde bitip tükenmek bilmeyen o isteği, bu minik gözler de taşıyor. Yaşlanmış bedenlerde bulamadığım o ışık, bir çift minik göz karasından bana bakıyor. Anlıyorum! Meğer bu istekmiş insanı yaşamış kılan… Minik beden büyüyor gözlerimde, ayrılmak istemiyorum. Lâkin, bu mânâdan habersiz eller, uzaklaştırıyor onu benden. Konuşmaya isteksiz dudaklarımdan dökülen “Affedersiniz!” uçuşuyor her yana. Harf harf, ses ses bölünerek kayboluyor…

Ardından bıyık altı bir gülümseme ilişiyor dudaklarıma. Hani kaçıyordum! “Kalabalıkta beni bulamaz.” deyip herkes gibi olmaya çabalıyordum. İçimdeki istek, arzu kulaklarımı çınlatıyor: “Var olmak, var olmak istiyorum!”…

Cadde sonunda gülümseyen maviliğe gitmek için hızlanıyor adımlarım. Belki; bu mavilik, bu sınırsız kabarcıklar anlar beni, içimde yanan ateşe bir damla sunabilirler. Dizinin dibine çöküyorum. Gözlerimi kırpmadan ve kımıldaman bakıyorum. Bir damla istiyorum içimdeki ateşe. Lâkin, çok geçmeden o istek beni burada da buluyor. Her kabarcık o isteği taşıyor içinde. O istekle gelip o istekle yayılıyor ve o isteğin şiddetinden çarpıyorlar kayalıklara. İçlerindeki ateşe şahit oluyorum. Bu şahitlik sakinliğimi kaçırıyor. Bir lahza huzura ermek isteyen hislerim başlıyor dalgalanmaya. Kabarcıkların ateşi benim olmuştur artık!...

Ayağa kalkıp büyük bir hızla uzaklaşmaya çalışıyorum. Hayatlarına bir damlacık ışığın doğmadığı, buna rağmen yaşamış olduklarını zanneden suretler arasından koşuyorum. Bulabildiğim boşluklardan küçüldüğümü hissederek sızıyorum. Dört duvar arasına girmeliyim! Belki o zaman küçültebilirim içimdeki isteği. Soğurur dört duvar içimdeki ateşi. Deva, o anlık dört duvar arasında…

Ben koşuyorum, istek koşuyor.
Var olmak istiyorum.
İçim bağırıyor,
Zerrelerim haykırıyor,
Var olmak istiyorum!



Ayaklarımın acısı bu haykırış arasında kayboluyor. Bu ses içimde yankılanırken hiçbir şey umurumda olmuyor. Zor bela kendimi otobüse atıyorum. İlişiyorum ucundan bir koltuğa. O arzu ardımda kaldı galiba. Ya otobüsün kapısında ya da ilk basamağa adım attığımda. Bir aralık aynaya ilişiyor gözlerim. Kan hücum etmiş koşmanın etkisiyle damarlarıma. Kırmızıya boyanmış simam. Dakikalar geçtikçe sırtımdan boşalan terler soğuyor. Elbiseme temas ettikçe tenim, irkiliyorum!

Ne niyetle başladı yolculuğum, ne ile sona erdi? Kaçmaya yeltendiğim istek, her köşeden her bedenden beni sarıverdi. Kaçamadım, kaçamıyorum!

Bir var oluşta var olmalı bedenim…
Bir dirilişte gelmeli kendine…
Var oluş, var oluş seni istiyorum!
Varlık sahnesinde hep olmak istiyorum.

Hayat! Hayat sana bulanmak istiyorum. Bir çekişle, bir kopuşla yokluğun hiç ellerinden var olmak, var olmak istiyorum…
 
Geri
Üst
AdBlock Detected

We get it, advertisements are annoying!

Sure, ad-blocking software does a great job at blocking ads, but it also blocks useful features of our website. For the best site experience please disable your AdBlocker.

I've Disabled AdBlock    No Thanks