Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Sirat-i Mustakiym-1

mihr2004

New member
Katılım
23 Ağu 2006
Mesajlar
71
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konumuz, Kur’ân’dan kopan kavramlar. Kopmaktan muradımız, tatbikatı devreden çıkarılanlardır. İşte bu kavramlardan bir tanesi de Sıratı Mustakîm’dir. Adı hep kullanılır ama ne olduğu konusunda kimse bir fikir beyan edemez. Çünkü Kur’ân’daki Sıratı Mustakîm kavramı çarpıtılmış, bir anlamda devre dışı bırakılmıştır. Çarpıtılmanın arkasında Sıratı Mustakîm’in devreden çıkması vardır.

Biliyorsunuz ki “sırat” yol, “mustakîm” de istikamet üzere olan demektir. Kavramın lugat mânâsı budur; istikamet üzere olan bir yol. Ama dîn konusundaki yetkililere bu suali sorduğumuzda bize verdikleri cevap hep “doğru yol” olmaktadır. Nitekim Türkiye’deki 23 tane Kur’ân-ı Kerim mealini açtığımız zaman aşağı yukarı hepsinde Sıratı Mustakîm’in ya “doğru yol” ya da “dosdoğru yol” diye Türkçeleştirildiğini görüyoruz.

Daha ötesinde, hidayet için de aynı şey söylenmektedir. “Hidayet nedir?” diyoruz, “Doğru yoldur” diyorlar. Evvelâ hidayet yol değildir. Hidayet bir yolun üzerinden, Sıratı Mustakîm’in üzerinden insan ruhunun Allah’a ulaşmasıdır. Konumuz hidayet değil. Hidayet konusunu unutulan kavramların başında verdik. Şimdi konumuz Sıratı Mustakîm, unutulan Sıratı Mustakîm.

Bu istikamet üzere olan yol acaba nereye gidiyor? Allahû Tealâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:



15/HİCR-41: Kâle hâzâ sırâtun aleyye mustekîm(mustekîmun).

Allahû Tealâ şöyle buyurdu: “İşte bu, Bana yönlendirilmiş (Bana ulaştıran) yoldur.”



Öyleyse tartışma bitmiştir. Sıratı Mustakîm insanların ruhlarını Allah’a ulaştıran yolun adıdır. Bu ana Sıratı Mustakîm’dir. Bu Sıratı Mustakîm 4 tane sebîlden oluşur. Bir insanın mürşidine ulaştığı noktaya kadar başlangıçta 2 tane Sıratı Mustakîm veya sebîl aşması lâzımdır:

1. Sıratı Mustakîm, 1. sebîl, kişinin el öptüğü dergâhtan, devrin imamının dergâhına kadar olan kesimi kapsar. Ama bu olay bir insanın mürşidine ulaşıp tâbiiyetinden sonra gerçekleştirdiği bir müessesedir. Bu noktadan sonra 1. Sıratı Mustakîm’in, 1. ayağı, 1. sebîli; tâbî olunan dergâhtan ana dergâha yatay bir sebîldir.

2. Sıratı Mustakîm ayağı, ana dergâhtan, devrin imamının dergâhından yukarıya doğru çıkan Tarîki Mustakîm adlı bir yoldur ki, 7 tane gök katını aşar, 7. gök katına ulaşır. Zemin kattan 1. kata, 1. tarîk vardır. Böylece 7 tane tarîk söz konusudur. Bu 7 tane parçanın bütünü Tarîki Mustakîm adını alır.

Sırat da, tarîk de “yol” demektir. Ama Tarîki Mustakîm zemin kattan başlayan, Allah’ın katına kadar ulaşan 7 katı aşan bu yolların, bütün gök katlarını aşan bölümüdür. Ya da diğer bir deyişle, Sıratı Mustakîm’in omurgasıdır. 7 gök katı, Tarîki Mustakîm’le aşılır.

Allahû Tealâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:



23/MU'MİNUN-17: Ve lekad halaknâ fevkakum seb’a tarâika ve mâ kunnâ anil halkı gâfilîn(gâfilîne).
Ve andolsun ki Biz, sizin üzerinizde 7 yol yarattık ve Biz, yaratmaktan gâfil değiliz.



“And olsun ki üzerinize 7 tane tarîk halk ettik, yarattık.”

Zemin katı 1. kata bağlayan 1. tarîk, 1.katı 2. kata bağlayan 2. tarîk, 3. kata bağlayan; 3. tarîk, 4., 5., 6., 7. katlara bağlayan diğer tarîkler.

7. katta soldan sağa uzanan bir sebîl, sırasıyla:

<!--[if !supportLists]-->1- <!--[endif]-->Kader hücrelerini,

<!--[if !supportLists]-->2- <!--[endif]-->Ümmülkitabı,

<!--[if !supportLists]-->3- <!--[endif]-->Kudret denizini,

<!--[if !supportLists]-->4- <!--[endif]-->Makam-ı Mahmud’u,

<!--[if !supportLists]-->5- <!--[endif]-->Divan-ı Salihîn’i,

<!--[if !supportLists]-->6- <!--[endif]-->Zikir hücrelerini,

<!--[if !supportLists]-->7- <!--[endif]-->İndi İlâhi’yi aşar.

İndi İlâhi’nin en yüksek noktasına kadar devam eder. İndi İlâhi’nin en yüksek noktası Sidretül Münteha’dır. Sidretül Münteha, en yüksek noktadaki ağaçtır. Buradan dikey bir sebîl Allah’ın Zat’ına ulaştırır.

İki yatay, iki dikey olmak üzere 4 sebîlden oluşan ve dikey sebîllerden birinin Tarîki Mustakîm adını aldığı bu 4 tane sebîlin toplamı, Allah’a ulaştıran Tarîki Mustakîm’dir.

Daha evvel Sıratı Mustakîm var mıdır? Evet, tam 7 tane Sıratı Mustakîm vardır. Dikkat edin! Sakın bu 4 tane sebîlden oluşan, Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm’i 4 tane saymayın. Bu 4 tane sebîlden oluşan Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm, bir tek Sıratı Mustakîm’dir. Onun dışında Kur’ân-ı Kerim’de daha 6 tane Sıratı Mustakîm vardır.

Allah’a ulaşmayı dilediğiniz anda Sıratı Mustakîm’in üzerindesiniz. Allahû Tealâ buyuruyor ki:



6/EN'AM-152: Ve lâ takrebû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddeh(eşuddehu), ve evfûl keyle vel mîzâne bil kıst(kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).

Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. Allah’ın ahdini yerine getirin (ifa edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.

6/EN'AM-153: Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu), ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne).
Ve muhakkak ki; bu, benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Böylece siz takva sahibi olursunuz.



ve bi ahdillâhi evfû: Allah’ın ahdini ifa edin.

hâzâ sırâtî mustekîmen: İşte bu Sıratı Mustakîm’dir.

fettebiûh(fettebiûhu): Ona tâbî olun.

Allahû Tealâ devam ediyor: “Sakın diğer yollara tâbî olmayın ki bütün o yollar sizi Allah’ın yegâne yolu olan Sıratı Mustakîm’den saptırırlar. İşte Allahû Tealâ sizi bununla vasiyet etti ki takvaya, en sondaki takvaya bile ulaşabilesiniz.”

Öyleyse kim Allah’a ulaşmayı dilerse o, Sıratı Mustakîm üzerindedir. Allahû Tealâ’ya ulaşmayı dilediğiniz an 1. Sıratı Mustakîm’in üzerindesiniz. Burada bir sebîl söz konusudur.

<!--[if !supportLists]-->1- <!--[endif]-->Bir yerlere ulaştıran, gerçek anlamda yol hüviyetinde bir sebîl.

<!--[if !supportLists]-->2- <!--[endif]-->Bir de bir işlevi yaptığınız zaman onun üzerinde sayıldığınız Sıratı Mustakîm vardır.
 

mihr2004

New member
Katılım
23 Ağu 2006
Mesajlar
71
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, o kişi 1. Sıratı Mustakîm’in üzerindedir. Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm, demin tarif ettiğimiz iki yatay, iki dikey sebîlden oluşan Sıratı Mustakîm’dir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:



4/NİSA-175: Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).

Allah’a âmenû olanları ve O’na sarılanları (sarılmayı dileyenleri) Allah, Kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran Sıratı Mustakîm’e (Allah’a ulaştıran yola) hidayet edecektir, ulaştıracaktır.



“Kim Allah’a ulaşmayı ve Allah’a sarılmayı yani Allah’ın Zat’ında yok olmayı dilerse, Allah onları rahmetinin ve fazlının içine koyar ve onları Kendisine ulaştıran Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.”

Bu Sıratı Mustakîm demin söylediğimiz Sıratı Mustakîm’dir. Allahû Tealâ buradaki Sıratı Mustakîm’e açıkça Kendisine ulaştıran Sıratı Mustakîm adını vermektedir. Bu Sıratı Mustakîm, Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm’dir ve bu, mürşide tâbî olunduktan sonraki olaydır. Nitekim Fatiha Suresinin 5-6 ve 7. âyetlerinde de Allahû Tealâ şöyle buyurmaktadır:



1/FATİHA-5: İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu).

Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE isteriz. (Allah’ım!) Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE (mürşidimizi) isteriz.

1/FATİHA-6: İhdinas sırâtel mustakîm(mustakîme).

(Bu istiane’n ile) bizi, SIRATI MUSTAKÎM’e (Allah’a ulaştıran yola) hidayet et (ulaştır).

1/FATİHA-7: Sırâtallezîne en’amte aleyhim gayril magdûbi aleyhim ve lâd dâllîn(dâllîne).
O (SIRATI MUSTAKÎM) ki; (başlarının) üzerlerine (Devrin İmamı’nın ruhunu) ni’met olarak verdiklerinin yoludur. Üzerlerine gadap duyulmuşların ve dalâlette kalmışların (Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin) yolu değil.



Allahû Tealâ’ya Fatiha Suresinde diyoruz ki:

İhdinâs sırâtel mustakîm: Bizi, Sıratı Mustakîm’e ulaştır.

Nasıl?

iyyâke nestaîn: Yalnız Senden istiane isteriz.

İhdinâs sırâtel mustakîm: Bizi, Sıratı Mustakîm’e ulaştır.

Sırâtallezîne en’amte aleyhim: O yol ki, o Sıratı Mustakîm ki, başlarının üzerine ni’met verilenlerin yoludur.

Burada da 3. Sıratı Mustakîm tarif edilmektedir. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, Allah mutlaka ona furkanlar verir ve o kişiyi 12 tane ihsanla mürşidine ulaştırır. Bu mürşide ulaşıp da tâbî olan kişi Allah’a doğru yola çıkar. Bu noktadan itibaren kişi, Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm üzerindedir.

<!--[if !supportLists]-->1- <!--[endif]-->3. basamaktan 7. basamağa kadar, 1. Sıratı Mustakîm vardır.

<!--[if !supportLists]-->2- <!--[endif]-->7. basamaktan 14. basamağa kadar 2. Sıratı Mustakîm vardır.

<!--[if !supportLists]-->3- <!--[endif]-->Ruhumuzu Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm, 3. Sıratı Mustakîm’dir.

<!--[if !supportLists]-->4- <!--[endif]-->Fizik vücudumuzu Allah’a teslim etmemizi sağlayan Sıratı Mustakîm, 4. Sıratı Mustakîm’dir.

<!--[if !supportLists]-->5- <!--[endif]-->Nefsimizi teslime yarayan Sıratı Mustakîm 5. Sıratı Mustakîm’dir.

<!--[if !supportLists]-->6- <!--[endif]-->Bizi irşada ulaştıran, irşad olmaya ulaştıran Sıratı Mustakîm, 6. Sıratı Mustakîm’dir.

<!--[if !supportLists]-->7- <!--[endif]-->İrademizi Allah’a teslim ettiğimiz Sıratı Mustakîm ise 7. Sıratı Mustakîm’dir.

Bunlardan sadece 3. Sıratı Mustakîm, 14. basamaktan 21. basamağa kadar devam eden 7 basamaklık bir çıkışı ihata eden Sıratı Mustakîm, aslında Tarîki Mustakîm’i de içerisine alan 4 tane sebîlden oluşan yoldur. Herkes Allah’a ulaşmayı dilediği anda Sıratı Mustakîm’in üzerindedir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:



6/EN'AM-87: Ve min âbâihim ve zurriyyâtihim ve ihvânihim, vectebeynâhum ve hedeynâhum ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).

Ve onların babalarından, zürriyetlerinden (nesillerinden) ve kardeşlerinden onları seçtik. Ve onları Sıratı Mustakîm'e (Allah’a ruhu ulaştıran yola) hidayet ettik (ulaştırdık).

6/EN'AM-88: Zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu min ıbâdih(ıbâdihî), ve lev eşrekû le habita anhum mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).

İşte bu Allah’ın hidayetidir. Kullarından dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve eğer şirk koşsalardı, elbette yapmış oldukları şeyler heba olurdu (boşa giderdi).



Allahû Tealâ En’am-87’de peygamberlerden bahsetmekte ve onların soyundan seçtiklerini Sıratı Mustakîm’e ulaştırdığını ifade etmektedir. Onlar resûllerdir. Ama burada seçim söz konusu olduğu için, başlangıçta Sıratı Mustakîm üzerinde olmayan bu kişiler Allah’a ulaşmayı diliyorlar ve 1. Sıratı Mustakîm’in üzerinde oluyorlar.

En’am-88’e geliyoruz: “İşte bu Allah’ın hidayetidir. Kullarından dilediğini onunla hidayete erdirir. Eğer şirk koşsalardı, elbette yapmış oldukları şeyler heba olurdu.”

Burada Allahû Tealâ’nın söylemek istediği şeyler, her açıdan bir Kur’ân hakikatinin habercisidir. Allahû Tealâ En’am-87’de: “Onlardan, onların zürriyetinden seçeriz. Seçeriz ve onları Sıratı Mustakîm’e ulaştırırız.” diyor. Bu 1. Sıratı Mustakîm’dir.

Allahû Tealâ: “Onları, onların anne babalarından, zürriyetlerinden ve kardeşlerinden seçtik ve onları Sıratı Mustakîm’e hidayet ettik, Sıratı Mustakîm’e ulaştırdık.” diyor. Burada Allahû Tealâ’nın seçmesi ve Sıratı Mustakîm’e ulaştırması söz konusudur. Onlar peygamberler veya peygamber olmayan resûllerdir. Ama seçilerek Allahû Tealâ tarafından Sıratı Mustakîm’e ulaştırılıyorlar.

Allahû Tealâ En’am-88’de diyor ki:

Zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu min ıbâdih(ıbâdihî): İşte bu Allah’ın hidayetidir. Kullarından dilediğini bununla hidayete erdirir.

ve le eşrekû le habita anhum mâ kânû ya’melûn(ya’melûne): Eğer şirk koşsalardı, o zaman amelleri boşa giderdi. Yapmış oldukları şeyler heba olurdu.

mâ: şeyler

kânû ya’melûn: işlemiş oldukları ameller

Buradaki şirk kavramına dikkat edin. Bu açık şirk değildir. Açık şirkte insanların puta tapmaları söz konusudur ama bu gizli şirktir. Yani Allah’a ulaşmayı dilemeyen bir kişinin şirkidir.

Biliyorsunuz, kim Allahû Tealâ’ya ulaşmayı dilemezse Rum Suresinin 32. âyet-i kerimesine göre o şirktedir. Sadece Allah’a ulaşmayı dileyenler şirkten kurtulur. Bir defa daha Rum-31 ve 32’ye bakalım:



30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).

O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

30/RUM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).

(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.



“Allah’a yönel, Allah’a ulaşmayı dile ve böylece Allah’a karşı takva sahibi ol.”

Bir başka ifadeyle Allahû Tealâ: “Allah’a ulaşmayı dilemezsen takva sahibi olamazsın. Allah’a ulaşmayı dile ve takva sahibi ol.” diyor. Ondan evvel kişi dalâlettedir, küfürdedir. Allah’a ulaşmayı dilediği takdirde takva sahibi olur.
 

mihr2004

New member
Katılım
23 Ağu 2006
Mesajlar
71
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Allahû Tealâ: “Namaz kıl ve müşriklerden olma.” diyor. Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi müşriktir. Ne tür bir şirktir? Rum Suresinin 32. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ anlatıyor: “O müşriklerden olma ki, onlar dînlerinde fırkalara ayrılmışlardır. Her biri ayrı ayrı hizipler oluşturmuşlardır ve bütün hizipler kendi ellerindekiyle ferahlanırlar.”

Burada gruplara ayrılanlar vardır. Bunlardan sadece bir tanesi Allah’a ulaşmayı dileyenler, şirkte olmayanlardır. Geri kalan bütün fırkalar Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerdir.

72 fırka söz konusudur. Her bir fırkanın içinde de Allah’a ulaşmayı dileyen küçük gruplar 73. fırkayı oluşturur. Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin 72 fırkası şirkte olanlardır.

Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in söylediği söz burada tahakkuk etmektedir, buyuruyor ki: “Benim ümmetim için açık şirk mevzu bahis olamaz. Benim ümmetimin açık şirke düşmesi mümkün değildir ama gizli şirkten korkarım.” Gizli şirk, Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin içine düştüğü şirktir. Bu konu Sebe Suresinde daha açık bir şekilde anlatılmaktadır:



34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn(mûminîne).
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü'minleri oluşturan bir fırka (Allah'a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.



Şeytana kul olanlar Sebe-20’de “kâfirler” olarak, Rum-31, 32’de de “şirkte olanlar” olarak geçmektedir. Ama bir tek fırka mü’minler fırkasını oluşturmaktadır ki onlar Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir.

Allahû Tealâ buradaki Sıratı Mustakîm’in de ilk Sıratı Mustakîm olduğunu kesinleştirmektedir. Çünkü öyle olmasaydı yani Sıratı Mustakîm üzerinde olmasalardı, onlar şirkte olanlar olacaklardı. Demek ki bu 1. Sıratı Mustakîm’dir.

En’am-153’deki Sıratı Mustakîm ise, Sıratı Mustakîm’lerin bütünüdür, hepsidir. Ama en baştaki Allah’a ulaşmayı dileyenlerin Sıratı Mustakîm’i, 1. Sıratı Mustakîm’dir. Aslında 1. Sıratı Mustakîm’i en güzel anlatan âyetlerden birisi En’am-153’tür. Allahû Tealâ şöyle buyurmaktadır:



6/EN'AM-153: Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu), ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne).
Ve muhakkak ki; bu, benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Böylece siz takva sahibi olursunuz.



Allahû Tealâ En’am-152’de ne söylemişti:



6/EN'AM-152: Ve lâ takrebû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddeh(eşuddehu), ve evfûl keyle vel mîzâne bil kıst(kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).

Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. Allah’ın ahdini yerine getirin (ifa edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.



ve bi ahdillâhi evfû: Allah’ın ahdini ifa edin, yerine getirin. Yani ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi ve iradenizi de Allah’a teslim edin.

Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen: İşte bu Sıratı Mustakîm’dir.

fettebiûh(fettebiûhu): Ona tâbî olun

ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne): Onun dışındaki fırkalardan hiçbirine tâbî olmayın ki o fırkaların hepsi sizi Allah’ın yegâne yolundan, Sıratı Mustakîm’den ayırır.

Allahû Tealâ ne demek istiyor? Burada da tıpkı Rum-32’deki olay ifade edilmektedir. Fırkalara ayrılanların yani o 72 fırkanın içinde, Allah’a ulaşmayı dileyenlerin oluşturduğu o tek fırka, 73. fırka söz konusudur.

“Fırkalara ayrılırsanız o zaman, Allah’ın yegâne yolu olan Sıratı Mustakîm üzerinde olmazsınız.” ifadesi, bu Sıratı Mustakîm’in başlangıçtaki Sıratı Mustakîm’den başladığını kesinleştirmektedir. Çünkü Rum-31 ve 32’yi bununla birleştirdiğimiz zaman ortaya çıkan gerçek 73 fırkadır. 72 fırka ve onların içindeki 73. fırka. Öyleyse 72 tane fırka, kaybedenlerin oluşturduğu fırkadır. 73. fırka ise Sıratı Mustakîm’in üzerinde olanların oluşturduğu fırkadır. Rum-31 ve 32’deki şirkte olmayanlar 73. fırkayı oluşturmaktadır. Burada da şirkte olmayanlar, Sıratı Mustakîm’in üzerinde olanlardır.

Sebe Suresinin 20. âyet-i kerimesi indirildiği zaman sahâbe, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e sorar:

- Ey Allah’ın Resûl’ü kaç fırka olacak?

- 73

- Peki, hangi fırka kurtulacak, bir tek fırka mı?

- Evet, bir tek fırka.

- Bu fırkanın ismi nedir Ey Allah’ın Resûl’ü?

- İsmi Fırka-ı Naciye yani kurtulanların fırkasıdır.

- Ey Allah’ın Resûl’ü, bunların özellikleri nedir?

- Onların özellikleri sizler gibi ve benim gibi Sıratı Mustakîm’in üzerinde olmalarıdır.

Necat, kurtuluş demektir. Naciye de kurtulanlar anlamındadır. Fırka-ı Naciye kurtulanların fırkası, kurtuluş fırkasıdır. Peygamber Efendimiz (S.A.V) tarafından, kurtulanların bu bir tek fırkayı oluşturdukları, geri kalan 72 fırkanın cehenneme gideceği ifade edilmiştir. İşte bu Sıratı Mustakîm’in üzerinde olanlar o tek fırkayı oluşturur. Onlar mü’minler, ötekiler şirkte olanlar yani kâfirlerdir.

En’am-153’te de Allahû Tealâ aynı şeyi söylüyor: “Eğer başka bir yola girerseniz, bütün bu yollar sizi Allah’ın yegâne yolu olan Sıratı Mustakîm’den uzaklaştırır, saptırır.” Öyleyse sadece Sıratı Mustakîm’in üzerinde olanlar tek fırkayı oluşturanlar şirkten, küfürden, dalâletten, hüsrandan ve cehennemden kurtulanlardır. Bütün negatif faktörlerden kurtulanlar 1. Sıratı Mustakîm’in üzerinde olanlardır. Yani diğer 72 fırkanın yanlışlıklarına düşmeyip Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir.

Ya Allah’a ulaşmayı dilemek ve mutlaka necata ulaşmak, Fırka-ı Naciye’ye girmek, mü’min olmak, mutlaka cennete girmek söz konusudur ya da böyle olmamak ve asla kurtulamamak söz konusudur. Seçim insanlara bırakılmıştır.

Allahû Tealâ En’am-153’te de Fırka-ı Naciye’den, o bir tek fırkadan “Sıratı Mustakîm’in üzerinde olanlar” diye bahsetmektedir. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in ifadesi nasıldı: “Onlar da sizler ve benim gibi Sıratı Mustakîm’in üzerinde olanlardır.”

Allahû Tealâ Yunus-25’te şöyle buyurmaktadır:



10/YUNUS-25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).
Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zatına ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm’e ulaştırır.



“Allah, selâm yurduna davet eder.” İfade budur. Ama aslında bu ifade, “Allah, teslim yurduna davet eder.” şeklindedir. Neden? Çünkü buradaki selâm yurdu Allah’ın Zat’ıdır.

‘Selâm’ kelimesi ve ‘teslim’ kelimesi aynı mânâya gelir. Selâm, teslim, müsellem, müslim, müslüman, İslâm, eslemu; hepsi aynı kökten gelmektedir. Silm kökü, sin-lam ve mim. Buradaki selâm yurdunun Allah’ın Zat’ı olduğu kesindir.

“Burada böyle bir açıklama yok.” denilecektir. Doğru, burada açıklama yok ama Nisa-175’te Allahû Tealâ ne diyordu?



4/NİSA-175: Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).

Allah’a âmenû olanları ve O’na sarılanları (sarılmayı dileyenleri) Allah, Kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran Sıratı Mustakîm’e (Allah’a ulaştıran yola) hidayet edecektir, ulaştıracaktır.



“Kim Allah’a ulaşmayı ve Allah’a sarılmayı dilerse, yani Allah’ın Zat’ında yok olmayı dilerse, Allah onları rahmetinin ve fazlının içine koyar ve onları Kendisine ulaştıran Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.”
 

mihr2004

New member
Katılım
23 Ağu 2006
Mesajlar
71
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Allah’ın rahmetinin ve fazlının içine koyması ne demektir? O kişi mürşidine ulaşacaktır, ulaştıktan sonra zikir yapacaktır. Zikir yapmaya başladığı andan itibaren de 2. Sıratı Mustakîm’de olacaktır. Zikir onun nefsinin kalbinde nur birikimini temin edecektir. Mürşidine ulaşmadan evvel kişinin nefsinin kalbine evvelâ %2 rahmet nuru girecektir. İrşad makamına tâbî olduğu andan itibaren gerçek anlamda nefs tezkiyesi başlayacaktır.

Çünkü başlangıçta kalbine giren bu %2 rahmet nuru, sadece rahmet nuru gönderen Rahîm esmasının faaliyete geçtiğinin müjdesidir. Öncü kuvvetler olarak Rahîm esmasının habercileri olan rahmet nurları, kalbe girip sadece %2’lik bir yer işgal ederler. Bu bir müjdedir. Öncülerin girdiğini ifade eder.

Neden fazl değil de rahmet nuru? Çünkü Rahîm esması tecelli ediyor. Tecelli eden esma Rahîm esması olduğu için Rahîm esmasının gönderici kuvveti rahmet nurlarıdır. Rahmet nurları kargo uçağı hüviyetindedir. Hem nurdur hem de başka nurları beraberinde getirir. Bu sebeple Allahû Tealâ Zumer Suresinin 23. âyet-i kerimesinde: “Allah nurlarını ikişer ikişer indirir.” buyurmaktadır.



39/ZUMER-23: Allâhu nezzele ahsenel hadîsi kitâben muteşâbihen mesâniye takşaırru minhu culûdullezîne yahşevne rabbehum, summe telînu culûduhum ve kulûbuhum ilâ zikrillâh(zikrillâhi), zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu, ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin).

Allah, ihdas ettiği (nurların) ahsen olanlarını (rahmet, fazl ve salâvâtı), ikişer ikişer (rahmet-fazl ve rahmet-salâvât), Kitab’a müteşabih (benzer) olarak indirdi. Rab’lerinden huşû duyanların ciltleri ondan ürperir. Sonra onların ciltleri ve kalpleri Allah’ın zikriyle yumuşar, sukûnet bulur (yatışır). İşte bu, Allah’ın hidayetidir, dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve Allah, kimi dalâlette bırakırsa artık onun için bir hidayetçi yoktur.



Allahû Tealâ burada: “Allah nurlarını ikişer ikişer indirir.” buyurmaktadır. Bir önceki âyet-i kerimede de bu ikişer ikişer inen nurların insanın kalbine girdiği zaman o kalbi aydınlattığı ifade edilmektedir.

Zumer-22’de, Allah’ın Allah’a teslim etmek üzere göğsünü yarıp da göğsünden kalbine nur yolu açtığı kişilerle, kalplerine nur girmeyen, karanlıkta olan insanlar mukayese ediliyor:



39/ZUMER-22: E fe men şerehallâhu sadrehu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih(rabbihi), fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh(zikrillâhi), ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).
Allah kimin göğsünü İslâm için (Allah’a teslim için) yarmışsa artık o, Rabbinden bir nur üzere olur. Allah’ın zikrinden kalpleri kasiyet bağlayanların vay haline! İşte onlar, apaçık dalâlettedirler.


KAYNAK. www.hidayetcagi.com
 
Üst Alt