Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

özgürlüğü Anlamak......!

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
56
Konum
Tr
Her hangi bir kavramı savunmak veya tenkit edebilmek için,bu kavramı oluşturan zihniyet tarafından,zikredilen kavramın hangi manada kullanıldığının bilinmesi ve bunun göz önünde bulundurulması gerekir.
Harflerden meydana gelen sözcükler,kendilerine yüklenen anlam ile değer kazanırlar.Bilmediği bir sözcük veya bir kavram ile karşılaşan insanlar ;Bu ne demektir?"Sorusu ile...,
"Bu söze ne anlam veriyorsununuz...,
bu sözle ne demek istiyorsunuz,
bu sözle ne anlıyorsunuz ? "
demektedirler.
Nitekim bu gibi sorular cevaplandığı zaman söz konusu kavram tanınmış olmakta ve hangi anlamda kullanabileneceği açıklık kazanmaktadır.
Yaşadığımız yüzyılda sık sık kullanılan Özgürlük kavramına,bu kavramı oluşturan ve savunan insanlar tarafından şu anlamlar yüklenmiştir;


Her hangi bir kısıtlamaya,şarta,koşula bağlı olmayan,
hiç bir siyasi güç tarafından denetlenmeyen,engellenmeyen,toplumsal baskılara,kurallara boyun eğmeyen,tavır ve davranışlarında serbest olan.....


Bu ifadeler genellikle halk tabakasının özgürlük anlayışıdır.Özgürlüğü bilinçli bir şekildesavunmaya çalışan entellektüel kesim ise içerdiği manayı daha geniş boyutları ile varoluşçuluk felsefesinde bulmaktadır.
Kısaca açıklamak gerekirse,varoluşçuluk felsefesinde özne ve nesene ilişkisi vardır.Bu ilişkide Özne etkileyen ve aynı zamanda etkilenmeyen,Nesne ise etkilenen durumundadır.Mesela bir bekleme salonunda yalnız olarak oturan bir insan genelde özne durumundadır.Bekleme salonunda bulunan masa,sandalye gibi eşyalardan etkilenmesi ve nesne durumuna düşmesi söz konusu değildir.Çünki bu gibi eşyaların kendisini görmediğini ve kendisi hakkında bir yargıda bulunamayacaklarını bilir.Bu nedenle,bekleme salonunda gelişi güzel oturabilmekte,istediği hareketlere kısıtlama getirmeden yapabilmaktedir.Özne durumunda olduğu için,bekleme salonunda bulunan eşyaları nesne olarak görmekte ve bu nesnelerden etkilenmemektedir.

Bu durumda iken,bekleme salonuna bir insan gelir ve karşısına oturur.Bu olayla,bekleme salonunda yalnız olarak oturmakta olan insanın tavırlarında bir değişiklik olur.Usulca oturuşuna çekidüzen verir.Çünkü karşısına,nesne olarak gördüğü eşyalardan farklı bir varlık gelmiştir.Bu varlıktan etkilenmesinin sebebi,bu varlığın kendisini görmesi ve kendisi hakkında iyi veya kötü bir yargıda bulunabilmesidir.

Bekleme salonunda yalnızken Özneliği yaşayan insan,ikinci insanın gelmesi ile bu insandan etkileniyor ve hareketlerini bu insana göre şekillendiriyor veya kısıtlıyor ise,o insanı özne kabul etmekte ve kendisi de nesne durumuna düşmektedir.Özneliği terkederek nesne durumuna düşen bu insan,voroluşçulara göre özgürlüğünü yitiren insandır.Çünkü özgürlük,nesne durumuna düşmeden özneliği yaşama eylemidir.
Herhangi bir insan,yaşantısına ve tavırlarına kendi iç dünyasındaki değer ölçülerine göre yön verebiliyor ve dış dünyadan etkilenmiyorsa ; Bu insan,varoluşçulara göre özgür bir insandır.Bunun karşıtı olarak herhangi bir insan,çevresindeki bazı insanlardan veye toplumdan etkileniyor ve onların ölçülerine göre yaşıyorsa bu insan kesinlikle özgür değildir.
Nitekim varoluşçuların büyük bir çoğunluğu bu genel yaklaşımdan hareket ederek,bir insanın özgür olabilmesi için ATEİST,yani Tanrı tanımaz olmasını da şart koşmuşlardır.Çünkü ALLAH'a inanan insanlar,ALLAH'ı özne,kendilerini ise nesne olarak göreceklerinden ve ister istemez etki sahasına gireceklerinden,bu insanların özgür olmaları mümkün değildir.

Özgürlüğün bu şekilde anlaşıldığı ve entellektüeller tarafından genel olarak bu yaklaşımla benimsendiği bu çağda,biz müslümanların Özgürlük kavramı ile ilişkisi ne olacaktır?
Müslümanlar özgür müdür?
Tabiki zor bir soru !..
Ne var ki söz konusu zorluk,cevabı bulmakta değil,bu cevabı açıksözlülük ile,ifade edebilmektir.
Ne yazıkki bir çok müslüman,kulağa ve nefse hoş gelen bu kavramı bir değer olarak benimsemekte ve yüce İSLAM dinini bu değerden mahrum etmemek için,"Gerçek özgürlük İSLAM dadır" diyebilmektedir.
Artık rahattır!..
Hürriyet,özgürlük,demokrasi gibi sloganların benimsendiği ve alkışlandığı bir çağda ;"Ben özgür değilim" diyerek,aşağılık kompleksine düşmeyecektir !..
Şayet özgürlüğün gerçek anlamını bilen düşünen kafalar tarafından sıkıştırılır ve zor durumda bırakılırsa ; "Siz özgürlüğü böyle anlıyorsunuz.Biz ise şöyle anlıyoruz" diyerek,gerçek anlamından ferağat ettiği özgürlüğünün,harflerine tutunacaktır.
Zaten mühim olan,bu kutlu rozetin yakaya takılması değilmidir!!..
İnsanları ALLAH'a kulluktan ve bu kulluk pisikolojisinden soyutlamak içinFiravunlar tarafından uydurulan bu kavramlar,bir put gibi yükseltilmiş ve zavallı insanlara bir ideal olarak benimsetilmiştir.Özgürlüğü ideal olarak benimseyen bir insanın,bu idealinin perde arkasında İLAH'laşma özlemi vardır.Çünkü dilediğini dilediği şekilde yapacak olan,sadece ve sadece ALLAH'tır (c.c)
İnsan ise bir mahluktur,bir yaratıktır ve yaşadığı hayat çeşitli Adetullah'lar ile kuşatılmıştır.Bunların dışına çıkması,bunları geçersiz kılması kesinlikle ve kesinlikle mümkün değildir.
Hürriyet ve özgürlük kavramlarını sloganlaştıran müstekbirlerin yagane gayesi,bu özgürlük büyüsü ile insanları kendilerine köle yapmaktır.Bu müstekbirler;"Herkes hür olmalımıdır?"sorusuna,haklı nedenlerle iyi ve kötü ayırımını getirmekte,ancak"İyilik ölçüsü ne olmalıdır?" sorusuna ise çıkar ve menfeatlerine uygun bir şekilde hazırlanan şeytani kanunlarla cevap vermektedirler.Neticede iyi kabul edilen insanlar ALLAH'ın hukukuna göre değil,şeytani hükümlere göre iyi kabul edilen insanlardır.
Böyle bir toplumda ceza hukuku ile karşılaşmamak ve iyi bir insan olabilmek için,ister istemez firavunların ölçüsünü esas alan insanlar,bu ölçünün gerektirdiği tavırları yerine getirdikleri zaman,iyi ve özgür birer insan değil,Firavunların zavallı köleleri durumuna gelmektedirler !!..
Firavunlara kulluk ve kölelik yapmalarına rağmen vazgeçmedikleri,vazgeçemedikleri özgürlük ideali ise,firavunlar tarafından putlaştırılmış,yüceleştirilmiş ve söz meydanlarına dikilmiştir.
Artık methiyeler ona,özlemler ona,akıtılan kanlar ve adanan kurbanlar onadır!!..Yaşadığımız çağda,özgürlük putunun gölgesi bir hayli genişlemiş ve bu zillet verici gölgede,yakalarında özgürlük rozeti ile firavunlara kulluk yapan zavallılar kitleleşmiştir.
Sözü fazla uzatmadan,bizlere ;"Siz de Özgürmüsünüz veya Özgürlüğe talipmisiniz?"sorusunu soranlara,durmadan ve duraksamadan şunu söylüyoruz;"Biz özgür değiliz ve özgürlüğede talip değiliz !"
Ahlar,vahlar,sızlanmalar,hor ve küçük görmeler....vs.
Böylesi cahili fısıltıları bilinçli bir tebessümle ayaklar altına alarak,sözümüze devam ediyoruz ;
"Bizler,bin firavuna bir kere boyun eğmeyi zillet kabul eden,ancak alemlerin Rabbi olan ALLAH(c.c) a binlerce secde ederek,binlerce itaat ederek,şeref ve izzet kazanan müslümanlarız.Şahidlik yapabilecek her şey şahid olsun ki,Bizler ALLAH'ın kulu,ALLAH'ın kölesiyiz.
Bundan şeref duyuyoruz,bundan izzet duyuyoruz,bundan onur duyuyoruz ve bu kulluğu yaşarken özgür olmak değil,ALLAH'a kulluğumuzu eksik görerek kulluğa daha fazla yaklaşmak ve hakkıyla kul olmak istiyoruz."
ALLAH'a kul olmanın verdiği tüm gerçek duygularla tekrar tebessüm ediyoruz.Sonra da özgürlük büyüsü ile Firavunlara kul olan dünya insanlarına bakıyor,onlara merhamet ediyor ve onlara şöyle sesleniyoruz ;

"Sizleri yaradan ve yaşatan ALLAH(c.c),Sizleri başıboş bırakmayacaktır.Özgürlüğü isteseniz veya özgür olduğunuzu zannetseniz de,O'nun buyruğuna karşı çıkamayacak ve boynu bükük olarak O'nun huzuruna götürüleceksiniz.Bir mahluk ve bir kul olarak yaratıldığınızı ve Yaratıcıya karşı çaresiz olduğunuzu unutmayın.Yaptıklarınızdan ve yapmanız gerekirken yapmadıklarınızdan hesaba çekileceksiniz.
Bir insansınız ve iki çeşit kullukla karşı karşıyasınız.Bir tarafta nefse veya şeytana veya şeytanın dostu olan fıravunlara kulluk,diğer tarafta ise alemlerin Rabbi olan ALLAH(c.c)a Kulluk.Bu iki çeşit kulluğun dışına çıkmanız ve özgür olmanız mümkün değildir.Bu nedenle sizleri hayali bir kavram olan özgürlüğe değil,kullara kulluğu radderek ALLAH'a kul olmaya davet ediyoruz.İstiyoruz ki,ALLAH'a kulluk ile şeref ve izzet kazanasınız,
istiyoruz ki, bu kulluk ile kurtuluş bulasınız..."
 

rusen_alp

New member
Katılım
11 Mar 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
41
Konum
ruhlar aleminden
Allah razı olsun Mücahid abi
Mükemmel bir yazı, mest oldum desem yeridir....Çok hoş...
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
KÜLTÜR VE ÖTESİ

Cemil MERİÇ

HİSAR Dergisi

Sayı 93, Eylül 1971

Kelime de maskelidir, insan gibi; ülkeden ülkeye değişir kimliği, çağdan çağa değişir. Kaynağında yakalayacaksın kelimeyi, akışını izleyeceksin; tanıyamazsın yoksa. Ömrün yetecek mi bu yolculuğa, sabrın yetecek mi?

Kültür yabancı bir kelime; yabancı, karanlık, ama sevimli. Cazibesi biraz da müphemiyetinden geliyor. Adını nasıl türkçeleştirsek: irfan desek olmaz, hars desek değil.

“Toplumsal ilimlerin en kaypak ve anlaşılması en zor kavramlarından biri kültürdür, diyor Şerif Mardin. Teknik anlamda kullanılmadığı zaman beraberinde getirdiği çağrışımlar Picasso, Mozart, Beethoven, tiyatro, edebiyat ve sanatla ilgilidir.” (Din ve İdeoloji S.38) Neden Picasso, Mozart ve Beethoven de Farabî, Itrî veya Tagor değil? Bu garip takdimde şuurlu bir Türk aydını yerine bir amerikan misyoneri konuşuyor. Asya'yı, Afrika'yı kültür mabedinden koğan hasta bir Batı hayranlığı.

Oysa, Ziya Gökalp'e göre “Medeniyet, müteaddit milletlerin müşterek malıdır... yani beynelmileldir. Kültür, bir medeniyetin her millette aldığı hususi şekildir... yani millîdir... Garp medeniyeti, fakat fransız kültürü, ingiliz kültürü. Medeniyet sunidir, kültür tabi.” (Türkçülüğün Esasları).

Kültür, tamamlayıcı bir isimle veya fiil olarak XVI. asırda kullanılmağa başlamış; tek başına XVIII. asrın sonlarında fethetmiş batı dillerini. Lalande anlamlarını şöyle sıralıyor:

A- En dar ve en maddî manada, uygun temrinlerle bazı beden ve zihin melekelerinin geliştirilmesi (veya gelişmiş olması): “Kültür fizik, matematik kültürü.”

B- Daha genel olarak ve gündelik dilde: 1) Okumuş ve bu sayede zevkini, tenkit kabiliyetini, muhakemesini geliştirmiş insanın özelliği. 2) Bu özelliği sağlayan eğitim.

“Bilgi, kültürün vazgeçilmez şartıdır, fakat yeter şartı değildir. Kültür denince daha çok zekânın, muhakemenin ve duyarlığın niteliği akla gelir” (D. Roustan) (Bu manada daha çok “genel kültür” tabiri kullanılır.)

C- Medeniyet. (Vocabulaire technique et critique de la Philosophie, S. 199, 200.)

Foulqué ise, almanca kultur civilisation karşılığıdır, fransızcadaki kültürün almancası bildung diyor. (Dictionnaire de la langue philosophique.)

Ne kadar çabuk eskiyor sözlükler. Şimdi de bir mütercimi dinleyelim: “Darwin'in şakirdi olan ilk evrimciler, toplumun adeta üst-yapısını meydana getiren davranışların, moral değerlerin, alışkanlıkların topuna birden “kültür” adını verdiler. Bu tanımın fransızcadaki “kültür” ile pek münasebeti yok ama anglo-sakson antropolog ve sosyologların çoğunca benimsenmiş bir tarif bu. Hatta bu sosyologlar, kelimenin manasını öyle genişlettiler ki, kültür, bu eserde olduğu gibi, zaman zaman toplum yerine kullanılmaktadır.” (Kardiner-Preble, Introduction a l'ethnologie, S.9)

Vuzuha kavuştunuz mu? Araştırmalarımıza devam edelim: Krober'le Kluckhohn koca bir kitap yazmışlar bu kelime için: Culture, a critical review of concept and definitions. Çeşitli yazarları taramışlar, 160 tarifini bulmuşlar kültürün. Bu tariflerin kimi tasvirî, kimi tarihî, kimi normatif, kimi psikolojik, kimi “yapısal”, kimi jenetik veya yetersiz.

Kültür fikri, başlangıçta insanlığın umumî gelişmesine bağlı; insanlığın topyekûn ilerleyişinde bir merhale. Aşağı yukarı medeniyetin kendisi, medeniyet ise barbarlığın zıddı. Kültür ileri bir toplum durumu, daha doğrusu kuşaktan kuşağa aktarılan sosyal miras.

Bazı yazarlara göre, kültürle doğa iki zıt kavram. “İnsanı hayvandan ayıran şey kültür olduğuna göre, insanın bu amaca varmak için yarattığı araçlara kültür araçları veya daha genel olarak kültür değerleri diyebiliriz,” diyor Fisher. Albert Schweitzer de aynı fikirde: “kültür, -ferdin ruhî olgunlaşmasına hizmet ettikleri ölçüde- insanın ve insanlığın, her alanda ve her bakımdan kaydettiği gelişmelerin bütünü”.

Bunlar ahlakçı veya filozof görüşleri. Antropologlar bu arka-plandan kopmamakla beraber, kültürden çok, kültürlerden söz ediyorlar. Franz Boas kültür alanlarıyla, yani her birinin kendine özgü bir kültürü olan bölgelerle, kültürler arasındaki alışverişlerle uğraşan ilk antropolog. Kültürlerin özellikleri ve tarihleri Boas'dan sonra incelenmeğe başlanır.

Antropologları birbirne düşüren bir anlaşmazlık da şu: daha çok toplum yapıları -yani bir grubun içindeki ilişkiler- üzerinde mi durmalı, kültürler üzerinde mi? Bu tartışma iki okula ayırdı antropologları: Malinowski'den ilham alan yapısalcı yahut yapısalcı-görevci eğilim. (Malinowski'nin fikirleri için bak: Culture in Encyclopedia of the social sicences, cilt IV, S. 621-645) Her kültürün, müesseseleri, eğitim sistemleri, teklif ettiği veya zorla kabul ettirdiği modellerle, fert kişiliğini, şuurlu veya şuursuz olarak, nasıl biçimlendirdiğini araştıran kültüralist mektep.

Konusu arkaik toplumlar olan bu tartışmaları bir yana bırakalım. Sosyologlar teknik ilerlemelerin sebeb olduğu büyük değişiklikleri değerlendirmekte de birleşemiyorlar.

Yığın haberleşmeleriyle (mass media) uğraşanlar bu meseleye yeni bir boyut kazandırmakta; doğrudan doğruya mass media'nın, bilhassa televizyonun, radyonun, sinemanın, magazinlerin, reklâmın eseri olduğunu iddia ettikleri halk kültürü, yığın kültürü gibi bir takım kavramlar üzerinde durmaktadırlar. Yığın kültürü, yayın organ ve araçlarıyla genelleşen mitler, kavramlar, tasavvurlar, yani oldukça ilkel bir kültür modelleri bütünüdür. Bazı sosyologlara göre, tüketim toplumunun işine yaramaktadır bu kültür, konformizm yaratmakta, halka birşeyler bildiğini vehmettirmekte, mutluluk hakkında maddeci ve çocuksu imajlar telkin etmektedir. Bazı yazarlara göreyse, yığın kültürü halk sınıfının yaşayış ve düşünüş alışkanlıklarını yükseltmektedir. (Kısa bir özet için bak. La Sociologie, Caseneuve et victoroff, 1970).

Bu ele avuca sığmayan kavramın kimliğini, daha doğrusu kimliklerini belirtebildik mi? Hayır. Kültür, her gün yeni bir macera ile sevgililerini hayretten hayrete sürükleyen bir nazenin. "Çağdaş uygarlık" garip bir Sysiphos. Zirveye tırmandıktan sonra, hasretle bakıyor ovaya ve kendini uçurumların cazibesine bırakıyor. Kültürün en yüksek merhaleye ulaştığı ülkede,kültür yok artık: karşı-kültür, anti-kültür, hip-kültür, kültür-sonrası, devrimci-kültür var. Bunlar, can çekişen bir medeniyetin ölüm hırıltıları mı? Bâkir ve dilber bir dünyanın müjdeleri mi? Bilemiyoruz. Avrupalı sosyologlar, nazenini son kostümü, son hüviyeti içinde yakalamak ümidi ile, yeni dünyaya koşuyorlar. Bir de bakıyorlar ki, bitnik'ler hipi olmuş, "free jazz" "rock"la "pop"u tahtından indirmek üzere. Hareketin akıl hocaları bir yıl geçmeden unutuluveriyor, MacLuhan'ın yerini "teknoloji peygamberi" Fuller alıyor, uyuşturucu maddeler havarisi Tim Leary, Zen yayıcısı Suzuki'yi itibardan düşürüyor.

Amerika'dan gelen bu moda, Avrupa'nın resmi veya gizli festivallerinde baş tacı. Kendini herkese kabul ettirmek iddiasında. Belli geleneklere değil, bütün geleneklere düşman, bütün üslûplara asî. Hayata birşey eklemek istemiyor, hayatı değiştirmek amacında. Maziden gelen tüm sınırları, tüm yapıları, tüm değerleri yok etmek: kültür kavramını çatlatan bir davranış bu. Artık kazanılmış bir bilgiler bütünü veya herşeyi okuyup, herşeyi unuttuktan sonra kalan" değil kültür, bir oluşum, bir tutum, "bir hayatı anlama ve yaşama tarzı." (Arthaud)

Hayalin akıl, tecrübenin bilgi üzerindeki zaferi. İdrâkin tepe taklak edilişi. Keşfedilmesi, yaratılması gereken başka bir realite özlemi; eski yasaların ve ölçülerin yıkılışı. İyiyi kötüden, sürekliyi geçiciden nasıl ayıracağız? Eserin kendisi yok ki ortada, şu eser daha önemli, öteki daha değersiz diyebilelim. Ama kimse anlamıyor bu yeni kültürü, havariler şikayetçi. "Kelime hazinemizde, düşüncemiz gibi, daha önce var olan bir dünyadan geldiği için kalleşlik ediyor bize." (MacLuhan) "İnsanlığın korosu" olan istikbal, henüz bir curcuna. Bu devler veya cüceler ülkesinin bir çok Gulliver'leri var, en tanınmışı Edgar Morin'le, Jean Jacques Lebel.

İdeoloji ile teknik bu yeni kuşaklara güvensizlik veriyor sadece. Ütopyalar istiyorlar, sıcak, tabiî ütopyalar. Gençler için istikbâl yaşanan andır. Gelenek paramparça ama yerine geçecek bir değer de yok. Çağdaş medeniyet kendini inkâr eden bu isyan hamlelerini de bünyesine katabilecek mi?

Bazı yazarlar hareketi Reform'a benzetiyorlar. Onaltıncı asırda da bütün bir nesil, kurulu düzene karşı ayaklanmış, babalarla çocuklar arasında uçurum açılmıştı. Luther tezlerini haykırdığı zaman otuz yaşındaydı, Melanchton yirmi. Elebaşılar, genç üniversitelilerdi diyor Goodman.

Evet, kültürün kendi kendine savaş açışı bu. Eski bir şarkının akordsuz tekrarı: dadaizm, sürrealizm. Hem aynı, hem bambaşka. (Karşılaştırmak için bak Nadaud, Historie du surréalizme) Medeniyetin şımarttığı bu Amerikan veletleri için "kültür, bir uyutma endüstrisi, arzuyu susturuş. Oysa tabandan gelen devrim, Dionysos'tur, bayramdır, yığın arzularının vahşice doyuruluşudur" (Lebel).

Dürüst ve erkekçe bir kavgadan kaçan bu hayal hastalarını biolojileri ile başbaşa bırakalım. (Konunun iyi bir özeti için bak Le Monde, 11 Eylül 1970 L'autre culture)
 
Z

zeynep_hearty

Guest
Duyulari hükmü altinda yasayan saskinlasir..
Duygulari hükmü altinda yasayan dalginlasir..
Bedenin hükmü altinda yasayan hayvanlasir..
Farkindalik icinde yasayan özgürleşir...

rabbim kez kere razı olsun.. örnekleme izah mükemmel..selam ve dua ile...
 

gizemli

New member
Katılım
1 Nis 2007
Mesajlar
652
Tepkime puanı
61
Puanları
0
Yaş
38
Allah (c.c) razı olsun abim.
 

feraknaz

New member
Katılım
20 Nis 2007
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
istanbul
mücahıd abım yıne kendıne yakışan bı yazısını paylaşmış bızımle..kalemıne kuvvet abıcım saol..


özgurlugun perde arkasında kendını ılahlastırma projesı yatar..bu ıfade sanırım ozetlemekte..tekrar saol abı..
 

berfut

New member
Katılım
23 Kas 2007
Mesajlar
2,167
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Yaş
44
Konum
istanbul
mücahıd abım yıne kendıne yakışan bı yazısını paylaşmış bızımle..kalemıne kuvvet abıcım saol..


özgurlugun perde arkasında kendını ılahlastırma projesı yatar..bu ıfade sanırım ozetlemekte..tekrar saol abı..

sana kesinlikle katılıyorum kardeşim
mücahid hocam rabbim sizden razı olsun
feraknaz kardeşim hoş geldiniz....
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
56
Konum
Tr
Kıymetli kardeşlerim değerli yorumlarınız için teşekkür ederim.Dua ile
 

muhammet

New member
Katılım
22 Şub 2007
Mesajlar
830
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
48
özgürlük vücudunun her zerresinin cenabı hakkı haykırmasıdır.ve aynı şekilde resulullah (sav)haykırmaktır.mücahit abi paylaşım için ALLAH razı olsun


Özgürlük Ha Özgürlük

Eskiden köleymişiz özgürsün diyor zatlar
Özgürlük ha özgürlük hani nerede ulan
Özgürlükten bahseder diktatör demokratlar
Özgürlük ha özgürlük hani nerede ulan

Müsait yerinize kamusal alanınız
Laiklik kisvesiyle bitmiyor talanınız
Özgürlük kelimesi en büyük yalanınız
Özgürlük ha özgürlük hani nerede ulan

Kızılcık çocukları görünüyor alınız
Özgürlük eyyamcıya ve dinsize yalınız
****en yıldır özgürlük masalınız
Özgürlük ha özgürlük hani nerede ulan

Namussuzluk sizlere düşen en büyük paye
Bir milleti yok etmek sizdeki ana gaye
Başörtü düşmanınız özgürlükse hikâye
Özgürlük ha özgürlük hani nerede ulan

Mezhepçi tezgahında düşmanlık dokuyor mu
Yökünüz ilmi feni okula sokuyor mu
İsteyen istediği okulda okuyor mu
Özgürlük ha özgürlük hani nerede ulan

Ne kadar da özgürler fahişeler homolar
Sizi kulağı kesik dinozorsu komolar
Özgürlükten bir haber bizim köylü Hamolar
Özgürlük ha özgürlük hani nerede ulan

HİDDETÎ iyi bilir soyunuz sopunuzu
Allah diyene inen falaka copunuzu
Özgürlüğü yok eden cümleniz topunuzu….
Özgürlük ha özgürlük hani nerede ulan

Fikret Oğuztürk

 
Üst Alt