ÖZAL'IN ÖLÜMÜ
Özal'ın şüpheli ölümü...
Özal'ın vefatının ya da katledilmesinin ardından yıllar geçmesine rağmen, üstündeki sis perdesinin henüz kalkmadığını görüyoruz. Zaman zaman basınımızda ister doğru ister sansasyonel amaçlı olsun, Özal'ın ölümüyle ilgili haberler yayınlanır ve her haberin altında öldü mü, öldürüldü mü sorularına cevap aranır.
Sonuçta nasıl ve kimler tarafından değil de, öldürüldüğü ile ilgili iddiaların artık nerdeyse gerçeğe dönüştüğünü kabul etme noktasına getirildi.
ÖZAL'IN ÖLÜMÜ
Özal'ın şüpheli ölümü...
Özal'ın vefatının ya da katledilmesinin ardından yıllar geçmesine rağmen, üstündeki sis perdesinin henüz kalkmadığını görüyoruz. Zaman zaman basınımızda ister doğru ister sansasyonel amaçlı olsun, Özal'ın ölümüyle ilgili haberler yayınlanır ve her haberin altında öldü mü, öldürüldü mü sorularına cevap aranır.
Sonuçta nasıl ve kimler tarafından değil de, öldürüldüğü ile ilgili iddiaların artık nerdeyse gerçeğe dönüştüğünü kabul etme noktasına getirildi.
Son olarak meslektaşım Reha Muhtar da olaya farklı bir yaklaşım getirdi. Özal'ın öldürüldüğü ve Bulgaristan Büyükelçiliği'nde içtiği limonatayla zehirlendiğini bir iddia olarak ortaya attı.
Aslında meslektaşım Reha Muhtar'ı bu olayı tekrar gündeme getirdiği için kutluyorum. İki konuda Reha Muhtar'a katılıyorum. Birincisi Özal öldürüldü. İkincisi evet doğrudur zehirlediler. Bunda hemfikiriz.
Sadece bunu Reha Muhtar ve Osman Sönmez demiyor. Birçok bağımsız kaynak aynı konuya parmak basıyor... Ancak Reha Muhtar'a katılamadığım konunun başında olayı tek başına KGB'ye bağlaması. İşte orada yanılıyor olabilir. Çünkü işin içinde yalnızca KGB yoktu. Bundan rahatsız olan CIA'sından MOSSAD'ına kadar birçok teşkilatın olduğunu biliyoruz.
Bunu ben nereden bildiğimi söyleyeyim...
Özal'ın ölümünün üzerinden yaklaşık dört yıl geçmişti. Zaman gazetesi adına Bakü'ye tayin edildim. Bu arada yaptığımız çalışmalar rahmetli Aliyev'in hoşuna gitmiş olacak ki beni yakınına aldı. Sık sık görüşüyor, zaman zaman da dinlenme yeri olan Zagulbağ denen yere davet ediyor, bilardo gösterisi yapıyordu. Yaptıklarını ve ideallerini anlatmaktan da geri kalmıyordu. Her uçtuğu yere beni de götürüyor, ülke ülke gezdiriyordu. Gitmeden önce ve döndükten sonra da fikirlerimi sorardı ve bana ismimle değil de gazetemle hitap ederdi.
İşte bu arada onunla Türkiye üzerinden Amerika'ya gitme imkanı buldum. THY onun için özel bir yer hazırlatmıştı. Tarifeli olmasına rağmen özel uçak gibi uçuyordu. Kalkışımızdan yaklaşık 3 saat sonra her zamanki gibi Aliyev, yardımcısı Akif Murad Verdiyev'e "Bana Zaman'ı çağır" demiş. Ben de isteği üzerine yanına oturdum. Canı cok sıkkındı. Adeta burnundan soluyordu. Hata mı yaptım diye düşünürken Aliyev'in ağzından şu sözler döküldü: "Yazık oldu. Kişi'yi oldürdüler." Aslında şaşırıp kalmıştım. Bu sözlerin ardından soru sorma cesareti de bulamadım ve bekledim. Aliyev bir süre sustuktan sonra bana dönüp "Bak Zaman, sana bir sır vericem. Biliyor musun Özal'ı katlettiler. Yazık oldu o kişiye..." dedi. Yeniden sustu Aliyev.
Gözleri nemlenmişti. Zaten nemliydi her zaman gözleri. Özal'ı çok seviyordu. Her seferinde Türk dünyasının umudu diyordu onun için.
Tek sorduğum soru "nasıl" oldu. "Bak Zaman, Kişi'ye ağı verdiler. Bilirsin nerde? Türkmenistan'da. O özüne dikkat etmedi. Her verileni yedi içti. Neden katlettiler onu da söyleyeyim, birincisi Türk dünyasını toparlayıp büyük Türkiye projesini gerçekleştirmek istemesi... İkincisi ise dünyayı idare edenlerin kendileri için onu tehlike görmeleri..."
Kim tarafından öldürüldüğü sorusunu ise Aliyev tek bir cümle ile cevapladı: "Hepsi tarafından." İşte işin içinden yalnızca birileri yok, birçokları var. Bunun için CIA ve MOSSAD gibi güçlüler susuyor. Ancak zaman bunu ortaya çıkaracak.
[email protected]u posta adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır
8. CUMHURBAŞKANI ÖZAL'I LİMONATA MI ÖLDÜRDÜ?
8. Cumhurbaşkanı Özal'ın ölümü üzerindeki sis perdesi dağılmıyor. Reha Muhtar, Özal'ın Bulgar Büyükelçiliği'nde içtiği limonatadan zehirlenerek öldüğü iddiasını ortaya attı. Muhtar, iddiasına delliller sıralıyor. İşte Zeynep Özal'ın , 'Bir Kadın Birkaç Hayat' adlı kitabında Müge Anlı'ya anlattığı esrarengiz olayın ayrıntıları...
Seyahatten yeni dönmüştü.. Cuma sabahı çalışma ofisine inerek imzalanması gereken evrakları inceledikten sonra eşinin yanına döndü.. Eşofmanları giyerken, Semra Hanım'a "Dün geceki uyku yetmedi, biraz daha dinleneceğim.." diyordu.. Fakat saat 19.00'da telaşla konutun kapısını çalan Kaya Toperi'nin sözleri bu istirahate izin vermeyecekti..
-"Efendim sanırım gözden kaçırdığınız bir daveti size hatırlatmak istedim.. Bulgar sefaretinde bir Bulgar ressamın sergisi açılıyor.. Kokteyl veriliyor. Muhakkak gitmemiz lazım.."
Programa genellikle uymasıyla tanınan Turgut Bey her zamankinden farklı olarak bu kez karşı koydu:
-Kaya çok yorgunum.. Gitmeme imkan yok.. Beni bırakın.. Dinlenmek istiyorum..
Kaya Toperi ısrarına devam edince Semra Hanım girdi devreye..
- Çocuklar görmüyor musunuz, çok yorgun.. Niye bu kadar ısrar ediyorsunuz?.. Hem ben de gelemem.. Çin yolculuğu için bavulları hazırlamam lazım..
Kaya Toperi geri adım atmıyordu.. Tüm isteksizliğine rağmen bu kadar ısrar karşısında çaresiz, "Tamam," dedi Turgut Bey.. Ayrılırken kendisini endişeli gözlerle izleyen eşinin yanağına bir öpücük kondurarak, "Merak etme" dedi: "Fazla kalmaz hemen dönerim."
İki saat sonra köşke döndüğünde keyifsizliği artmıştı.. Yatak odasına doğru yönelirken akşam yemeği için hazırlanan eşine, "Ben yemeyeceğim" dedi. Kızdı Semra Hanım, "Yoksa dışarıda bir şeyler mi yedin yine?."
Eşine sevgiyle sarılan Turgut Bey, kendini savunmaya başladı..
- Yok hayatım hiçbir şey yemedim.. İçki içmiyorum diye limonata hazırlamışlar, onu içtim.."
- Ben sana açıkta gelen bir şeyi içme demiyor muyum?..
Semra Hanım'ın en korktuğu şey başına gelmişti.. Suikastten sonra Turgut Bey'in dışarıda kapağı önceden açılmış hiçbir şeyi içmesine müsaade etmiyordu.. Hatta Turgut Bey'e köşkte soda getirildiğinde bile şöyle diyordu:
"Sodayı mutfakta açmayın.. Şişeyi burada açın.. Gazı gidiyor.. Turgut Bey sevmiyor.."
Bulgar Büyükelçiliği'nde ikram edilen açık limonatanın ertesi günü cumartesi sabahı, duşunu alıp traşını oldu Turgut Bey.. Kahvaltı masasına doğru ilerlerken, yatak odasıyla oturma odası arasındaki spor aletlerinin durduğu bölüme girdi.. Yürüme bandına çıkmıştı ki, vazgeçti.. Yanına gelen Semra Hanım'a "Yürümeyeceğim.. Terlerim şimdi.. Yeniden banyo yapmak istemiyorum" dedi.
Semra Özal kahvaltıyı hazırlamak için dönmüştü ki arkasında bir gümbürtü koptu.. Korkuyla arkaya döndü eşini gördü.. Turgut Bey boylu boyunca yerde yatıyordu.. Hiç zaman kaybetmeden eğildi, nabzını yokladı.. Atmıyordu..
TURGUT BEY ÖLMÜŞTÜ
Zeynep Özal, Bir Kadın Birkaç Hayat isimli kitabında Müge Anlı'ya anlatıyor:
Annemin içi içini yiyordu.. Babamın eceliyle öldüğüne emin olamadı bir türlü.. İyiydi Turgut.. Nasıl kalp krizinden ölür?.."
Doktoru Cengiz Aslan, Amerika'da kalp ameliyatını yapan Dr. De Bakey'i arayıp sordu:
- Bir insan ağrısı sızısı olmadan bir anda ölebilir mi?
- Dr. De Bakey'in yanıtı ilginçti..
- Ağrısız sızısız, hiçbir belirti olmadan kalp krizinden ölüm ancak milyonda bir olur.."
- Zehirlenme ihtimali olabilir mi?..
- Zehirlenen kişinin bedeni de aynı şekilde etkilenir.. Zehirlenme de olabilir.."
İki yıl sonra, Azerbaycanlı orta yaşlı bir erkek Semra Hanım'ın evde olmadığı bir sırada kapıyı çaldı.. Semra Hanım'ın evde olmadığını öğrenince, kapıdaki görevlilere şöyle söyledi:
- Özal'ı zehirlediler.. Elçibey'i desteklediği için.. Bir zehir içirildi kendisine.. Zehirin içeriğinin ne olduğunu biliyorum..
Türkçesi bozuk ziyaretçi, cebinden çıkardığı kağıttan okuyarak verildiği söylenen zehrin içeriğini yazıp teslim etti.. Cerrahpaşa'da doktorluk yapan bir arkadaşını ziyarete gelmişti.. Hem bu arkadaşını hem de kaldığı otelin adresini vererek ayrıldı evden..
Semra Hanım eve gelince durumu öğrence çok heyecanlandı.. Korumasını hemen otele göndererek, "Al çabuk getir o beyi" dedi..
Koruma otele gitti ama adamı bulamadı.. Pasaportunun fotokopisini çekti.. Gelince haber verin diye telefon numaralarını bıraktı. Ama adam bir daha otele gelmedi.. Semra Hanım bütün sınır kapılarına haber verdirdi.. Adam ülkeye giriş yapmıştı.. Ama ne kara, ne deniz ne de havayollarından çıkış yapmıştı..
Cerrahpaşa'dan arkadaşım dediği doktoru buldular.. Ancak doktor, "Ben böyle bir adamı tanımıyorum" dedi.. Kısacası adam yok olmuştu..
İSTENEN SAATTE ÖLDÜREN ZEHİRLER
Zeynep Özal Müge Anlı'ya diyor ki:
"Annem bu işin üzerine çok düştü.. babam Türki Cumhuriyetler'in Rusya'nın etkisinden koparak Türkiye'nin etkisine gireceğine inanıyor ve bu yönde inanılmaz çalışıyordu.. Elçibey en büyük müttefikiydi..
Özellikle Ruslar suikast konusunda saatli bomba gibi etki eden saatli zehirler geliştirmişler.. İnsanı verildiği sırada değil, istenen saatte öldürebiliyormuş.. Teşhis de edilemiyormuş.. Bu zehrin Bulgarlar tarafından kullanıldığı istihbaratını alınca annemin kuşkuları daha da arttı.. Babamın ölmeden bir gece önce, Bulgar sefaretinde içtiği limonatayı bir türlü unutamadı..
Ama otopsi yapılmamıştı.. Türkiye'nin Cumhurbaşkanı Özal, gerçekten limonatanın içine katılan zehirle mi öldürülmüştü?.. Bu sorunun cevabı hiçbir zaman öğrenilemedi..
Reha Muhtar/Sabah
Ateşkese 'ÖZEL SAVAŞ' YANITI (2 AĞUSTOS'TAN 1 HAZİRAN'A - Dizi I-)
Tarih: 2.08.2004 Saat: 23:29
Konu: Digerleri
Abdullah Öcalan, 1993 Newroz'u öncesi başta Kürt halkı olmak üzere bölge halklarına müjdeli haberi veriyordu. Başta Kürt sorununu barışçıl yöntemlerle çözmekten söz etmeye başlayan dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal olmak üzere dönemin devlet yetkililerinin dolaylı talepleri üzerine ateşkes ilan etmeye hazırlanıyordu.
Ancak bu dönemde daha fazla kanın dökülmesini istemeyen Öcalan, başta Kürt sorununu barışçıl yöntemlerle çözmekten söz etmeye başlayan dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal olmak üzere dönemin devlet yetkililerinin dolaylı talepleri üzerine ateşkes ilan etmeye hazırlanıyordu. Bunun için Türkiye, uzun süredir ilişkide olduğu YNK Lideri Celal Talabani'yi devreye soktu. Yapılan görüşmeler sonucu 17 Mart 1993 günü Lübnan'ın Bar Eliyas kasabasında arabuluculuk görevini üstlenen YNK Lideri Celal Talabani ile birlikte basın mensuplarının karşısına çıkan PKK Genel Başkanı Abdullah Öcalan, şunları açıkladı: "Newroz birkaç gün sonra kutlanacak. Gerek Türkiye, gerekse de Kürdistan halkının gözleri bugüne çevrilmiştir. Barışçıl kutlamaya dair özlemlerini belirtmektedirler. Bir kararı burada açıklayabilirim: Biz, ordu birlikleri üzerimize gelmedikçe ve çok zorunlu bir meşru savunma durumuna düşmedikçe, 20 Mart'tan 15 Nisan'a kadar ateş etmeyeceğiz ."Özal memnuniyetini dile getirdi.
Özal bu ateşkes kararından sonra kendisini ziyaret eden Talabani'ye "10 yıldır ilk defa rahat kafayla uyudum" diyerek ateşkesin ilan edilmesinden duyduğu memnuniyeti dile getiriyordu.
Devlet kanadından da gelen olumlu tepkiler üzerine Abdullah Öcalan ateşkes kararını uzatma kararı aldı. Süreli ateşkes kararının sona ermesinden bir gün sonra, yani 16 Nisan'da Bar Eliyas'ta yeniden gazetecilerin karşısına geçti. Öcalan, tek taraflı ilan ettikleri ateşkesi süresiz uzattıkları müjdesini vererek şu çağrıyı yapıyordu: "Her şeyden önce bu ateşkes girişimi önemli tarihi sonuçlara yol açmış bulunmaktadır. İlan ettiğimiz ateşkes, yeni bir süreci başlatmıştır. Bizden istenen, bu sürecin biraz daha derinleştirilmesidir. Şimdiki görüşümüzü açıklıyoruz: Biz sürecin daha da derinleştirilmesinden yanayız. Bazı koşullarla ateşkesin ikinci bir açıklamaya kadar süresiz uzatılabileceğini belirtiyoruz. Bunun koşullarını belirtiyorum: Ateşkes her şeyden önce tek taraflı olamaz. Bunun için imha amaçlı operasyonlar durdurulmalıdır. Genel bir af çıkarılmalıdır."
Cumhurbaşkanı'nın şaibeli ölümü Başta af konusu olmak üzere o dönemde birçok talebe sıcak bakan Özal ile koalisyon ortakları, birtakım düzenlemeler hazırlarken, süresiz ateşkesten hemen bir gün sonra beklenmedik bir olay yaşandı: 17 Nisan günü Türkiye'nin gündemine Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın öldüğü haberi bomba gibi düştü.
Gelişmeleri yakından takip eden Öcalan, daha en başından Özal'ın ölümünün şaibeli olduğunu, Özal'ın barışı istemeyenler tarafından öldürülmüş olabileceğini söyledi. Öcalan'ın bu görüşünü güçlendiren ise Özal Ailesi oldu. Özal'ın eşi Semra Özal, eşinin öldürülmüş olabileceğini belirterek, otopsi yapılmasını istedi. Ancak birinci elden yapılan bu iddiaya rağmen doğru dürüst bir soruşturma yürütülmedi, Özal'ın öldürüldüğü iddiaları hep görmezden gelindi.
33 asker provokasyonu
Özal'ın ölümü birtakım gelişmelerin işaretiydi. Özal'ın ölümü üzerinden henüz bir ay geçmişti ki, karanlık bir olayın haberi de Bingöl'den geldi. Şemdin Sakık'ın, 24 Mayıs 1993'te Bingöl-Elazığ karayolunu keserek silahsız 33 askeri öldürmesi ateşkesin sonunu getirdi. Öcalan, sürekli olarak Özal'ın ölümü ile 33 askerin öldürülmesini ilişkilendirerek, devlet ve PKK içindeki barış istemeyen güçlerin bu iki olayı gerçekleştirdiğini söyledi...
Kaynak: www.rojaciwan.com
Özal´ın Cesedi Mumyalanmış
8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın öldüğü tarihte GATA (Gülhane askeri Tıp Akademisi) komutanı olan emekli Tümgeneral Prof. Dr. Ömer Şarlak, yazdığı anı kitabında, Özal'ın ölümü ile toprağa verilmesi arasında uzun süre olduğu için doktorlarca mumyalandığını açıkladı.
Bu konudaki haberi SABAH gazetesi bugünkü sayısında (3 Mayıs 2002) manşetten duyurdu. Haberi aktarıyoruz:
8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın öldüğü tarihte GATA (Gülhane askeri Tıp Akademisi) komutanı olan emekli Tümgeneral Prof. Dr. Ömer Şarlak, yazdığı anı kitabında, naaşın Hacettepe'den GATA'ya nakli ve burada yaşananları ayrıntılarıyla anlattı. Şarlak Paşa, Özal'a profesör unvanı taşıyan 11 generalin huzurunda ve otopsi masasında geçici mumyalama işlemi yapıldığını iddia etti. Şarlak Paşa Özal'ın Hacettepe'den alınarak GATA'ya götürülmesi emrini Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Fikret Küpeli'nin verdiğini ve nakil işleminin gece yarısı sessizce yapıldığını da belirtti.
Aile fertlerinin izlemek istemediği ve kamuoyunun ilk kez bu notlardan öğreneceği mumyalama işlemini ayrıntılarıyla anlatan Prof. Dr. Ömer Şarlak'ın kaleminden Özal'ın ölümünden sonra yapılanlar:
Özal'ın şüpheli ölümü...
Özal'ın vefatının ya da katledilmesinin ardından yıllar geçmesine rağmen, üstündeki sis perdesinin henüz kalkmadığını görüyoruz. Zaman zaman basınımızda ister doğru ister sansasyonel amaçlı olsun, Özal'ın ölümüyle ilgili haberler yayınlanır ve her haberin altında öldü mü, öldürüldü mü sorularına cevap aranır.
Sonuçta nasıl ve kimler tarafından değil de, öldürüldüğü ile ilgili iddiaların artık nerdeyse gerçeğe dönüştüğünü kabul etme noktasına getirildi.
ÖZAL'IN ÖLÜMÜ
Özal'ın şüpheli ölümü...
Özal'ın vefatının ya da katledilmesinin ardından yıllar geçmesine rağmen, üstündeki sis perdesinin henüz kalkmadığını görüyoruz. Zaman zaman basınımızda ister doğru ister sansasyonel amaçlı olsun, Özal'ın ölümüyle ilgili haberler yayınlanır ve her haberin altında öldü mü, öldürüldü mü sorularına cevap aranır.
Sonuçta nasıl ve kimler tarafından değil de, öldürüldüğü ile ilgili iddiaların artık nerdeyse gerçeğe dönüştüğünü kabul etme noktasına getirildi.
Son olarak meslektaşım Reha Muhtar da olaya farklı bir yaklaşım getirdi. Özal'ın öldürüldüğü ve Bulgaristan Büyükelçiliği'nde içtiği limonatayla zehirlendiğini bir iddia olarak ortaya attı.
Aslında meslektaşım Reha Muhtar'ı bu olayı tekrar gündeme getirdiği için kutluyorum. İki konuda Reha Muhtar'a katılıyorum. Birincisi Özal öldürüldü. İkincisi evet doğrudur zehirlediler. Bunda hemfikiriz.
Sadece bunu Reha Muhtar ve Osman Sönmez demiyor. Birçok bağımsız kaynak aynı konuya parmak basıyor... Ancak Reha Muhtar'a katılamadığım konunun başında olayı tek başına KGB'ye bağlaması. İşte orada yanılıyor olabilir. Çünkü işin içinde yalnızca KGB yoktu. Bundan rahatsız olan CIA'sından MOSSAD'ına kadar birçok teşkilatın olduğunu biliyoruz.
Bunu ben nereden bildiğimi söyleyeyim...
Özal'ın ölümünün üzerinden yaklaşık dört yıl geçmişti. Zaman gazetesi adına Bakü'ye tayin edildim. Bu arada yaptığımız çalışmalar rahmetli Aliyev'in hoşuna gitmiş olacak ki beni yakınına aldı. Sık sık görüşüyor, zaman zaman da dinlenme yeri olan Zagulbağ denen yere davet ediyor, bilardo gösterisi yapıyordu. Yaptıklarını ve ideallerini anlatmaktan da geri kalmıyordu. Her uçtuğu yere beni de götürüyor, ülke ülke gezdiriyordu. Gitmeden önce ve döndükten sonra da fikirlerimi sorardı ve bana ismimle değil de gazetemle hitap ederdi.
İşte bu arada onunla Türkiye üzerinden Amerika'ya gitme imkanı buldum. THY onun için özel bir yer hazırlatmıştı. Tarifeli olmasına rağmen özel uçak gibi uçuyordu. Kalkışımızdan yaklaşık 3 saat sonra her zamanki gibi Aliyev, yardımcısı Akif Murad Verdiyev'e "Bana Zaman'ı çağır" demiş. Ben de isteği üzerine yanına oturdum. Canı cok sıkkındı. Adeta burnundan soluyordu. Hata mı yaptım diye düşünürken Aliyev'in ağzından şu sözler döküldü: "Yazık oldu. Kişi'yi oldürdüler." Aslında şaşırıp kalmıştım. Bu sözlerin ardından soru sorma cesareti de bulamadım ve bekledim. Aliyev bir süre sustuktan sonra bana dönüp "Bak Zaman, sana bir sır vericem. Biliyor musun Özal'ı katlettiler. Yazık oldu o kişiye..." dedi. Yeniden sustu Aliyev.
Gözleri nemlenmişti. Zaten nemliydi her zaman gözleri. Özal'ı çok seviyordu. Her seferinde Türk dünyasının umudu diyordu onun için.
Tek sorduğum soru "nasıl" oldu. "Bak Zaman, Kişi'ye ağı verdiler. Bilirsin nerde? Türkmenistan'da. O özüne dikkat etmedi. Her verileni yedi içti. Neden katlettiler onu da söyleyeyim, birincisi Türk dünyasını toparlayıp büyük Türkiye projesini gerçekleştirmek istemesi... İkincisi ise dünyayı idare edenlerin kendileri için onu tehlike görmeleri..."
Kim tarafından öldürüldüğü sorusunu ise Aliyev tek bir cümle ile cevapladı: "Hepsi tarafından." İşte işin içinden yalnızca birileri yok, birçokları var. Bunun için CIA ve MOSSAD gibi güçlüler susuyor. Ancak zaman bunu ortaya çıkaracak.
[email protected]u posta adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır
8. CUMHURBAŞKANI ÖZAL'I LİMONATA MI ÖLDÜRDÜ?
8. Cumhurbaşkanı Özal'ın ölümü üzerindeki sis perdesi dağılmıyor. Reha Muhtar, Özal'ın Bulgar Büyükelçiliği'nde içtiği limonatadan zehirlenerek öldüğü iddiasını ortaya attı. Muhtar, iddiasına delliller sıralıyor. İşte Zeynep Özal'ın , 'Bir Kadın Birkaç Hayat' adlı kitabında Müge Anlı'ya anlattığı esrarengiz olayın ayrıntıları...
Seyahatten yeni dönmüştü.. Cuma sabahı çalışma ofisine inerek imzalanması gereken evrakları inceledikten sonra eşinin yanına döndü.. Eşofmanları giyerken, Semra Hanım'a "Dün geceki uyku yetmedi, biraz daha dinleneceğim.." diyordu.. Fakat saat 19.00'da telaşla konutun kapısını çalan Kaya Toperi'nin sözleri bu istirahate izin vermeyecekti..
-"Efendim sanırım gözden kaçırdığınız bir daveti size hatırlatmak istedim.. Bulgar sefaretinde bir Bulgar ressamın sergisi açılıyor.. Kokteyl veriliyor. Muhakkak gitmemiz lazım.."
Programa genellikle uymasıyla tanınan Turgut Bey her zamankinden farklı olarak bu kez karşı koydu:
-Kaya çok yorgunum.. Gitmeme imkan yok.. Beni bırakın.. Dinlenmek istiyorum..
Kaya Toperi ısrarına devam edince Semra Hanım girdi devreye..
- Çocuklar görmüyor musunuz, çok yorgun.. Niye bu kadar ısrar ediyorsunuz?.. Hem ben de gelemem.. Çin yolculuğu için bavulları hazırlamam lazım..
Kaya Toperi geri adım atmıyordu.. Tüm isteksizliğine rağmen bu kadar ısrar karşısında çaresiz, "Tamam," dedi Turgut Bey.. Ayrılırken kendisini endişeli gözlerle izleyen eşinin yanağına bir öpücük kondurarak, "Merak etme" dedi: "Fazla kalmaz hemen dönerim."
İki saat sonra köşke döndüğünde keyifsizliği artmıştı.. Yatak odasına doğru yönelirken akşam yemeği için hazırlanan eşine, "Ben yemeyeceğim" dedi. Kızdı Semra Hanım, "Yoksa dışarıda bir şeyler mi yedin yine?."
Eşine sevgiyle sarılan Turgut Bey, kendini savunmaya başladı..
- Yok hayatım hiçbir şey yemedim.. İçki içmiyorum diye limonata hazırlamışlar, onu içtim.."
- Ben sana açıkta gelen bir şeyi içme demiyor muyum?..
Semra Hanım'ın en korktuğu şey başına gelmişti.. Suikastten sonra Turgut Bey'in dışarıda kapağı önceden açılmış hiçbir şeyi içmesine müsaade etmiyordu.. Hatta Turgut Bey'e köşkte soda getirildiğinde bile şöyle diyordu:
"Sodayı mutfakta açmayın.. Şişeyi burada açın.. Gazı gidiyor.. Turgut Bey sevmiyor.."
Bulgar Büyükelçiliği'nde ikram edilen açık limonatanın ertesi günü cumartesi sabahı, duşunu alıp traşını oldu Turgut Bey.. Kahvaltı masasına doğru ilerlerken, yatak odasıyla oturma odası arasındaki spor aletlerinin durduğu bölüme girdi.. Yürüme bandına çıkmıştı ki, vazgeçti.. Yanına gelen Semra Hanım'a "Yürümeyeceğim.. Terlerim şimdi.. Yeniden banyo yapmak istemiyorum" dedi.
Semra Özal kahvaltıyı hazırlamak için dönmüştü ki arkasında bir gümbürtü koptu.. Korkuyla arkaya döndü eşini gördü.. Turgut Bey boylu boyunca yerde yatıyordu.. Hiç zaman kaybetmeden eğildi, nabzını yokladı.. Atmıyordu..
TURGUT BEY ÖLMÜŞTÜ
Zeynep Özal, Bir Kadın Birkaç Hayat isimli kitabında Müge Anlı'ya anlatıyor:
Annemin içi içini yiyordu.. Babamın eceliyle öldüğüne emin olamadı bir türlü.. İyiydi Turgut.. Nasıl kalp krizinden ölür?.."
Doktoru Cengiz Aslan, Amerika'da kalp ameliyatını yapan Dr. De Bakey'i arayıp sordu:
- Bir insan ağrısı sızısı olmadan bir anda ölebilir mi?
- Dr. De Bakey'in yanıtı ilginçti..
- Ağrısız sızısız, hiçbir belirti olmadan kalp krizinden ölüm ancak milyonda bir olur.."
- Zehirlenme ihtimali olabilir mi?..
- Zehirlenen kişinin bedeni de aynı şekilde etkilenir.. Zehirlenme de olabilir.."
İki yıl sonra, Azerbaycanlı orta yaşlı bir erkek Semra Hanım'ın evde olmadığı bir sırada kapıyı çaldı.. Semra Hanım'ın evde olmadığını öğrenince, kapıdaki görevlilere şöyle söyledi:
- Özal'ı zehirlediler.. Elçibey'i desteklediği için.. Bir zehir içirildi kendisine.. Zehirin içeriğinin ne olduğunu biliyorum..
Türkçesi bozuk ziyaretçi, cebinden çıkardığı kağıttan okuyarak verildiği söylenen zehrin içeriğini yazıp teslim etti.. Cerrahpaşa'da doktorluk yapan bir arkadaşını ziyarete gelmişti.. Hem bu arkadaşını hem de kaldığı otelin adresini vererek ayrıldı evden..
Semra Hanım eve gelince durumu öğrence çok heyecanlandı.. Korumasını hemen otele göndererek, "Al çabuk getir o beyi" dedi..
Koruma otele gitti ama adamı bulamadı.. Pasaportunun fotokopisini çekti.. Gelince haber verin diye telefon numaralarını bıraktı. Ama adam bir daha otele gelmedi.. Semra Hanım bütün sınır kapılarına haber verdirdi.. Adam ülkeye giriş yapmıştı.. Ama ne kara, ne deniz ne de havayollarından çıkış yapmıştı..
Cerrahpaşa'dan arkadaşım dediği doktoru buldular.. Ancak doktor, "Ben böyle bir adamı tanımıyorum" dedi.. Kısacası adam yok olmuştu..
İSTENEN SAATTE ÖLDÜREN ZEHİRLER
Zeynep Özal Müge Anlı'ya diyor ki:
"Annem bu işin üzerine çok düştü.. babam Türki Cumhuriyetler'in Rusya'nın etkisinden koparak Türkiye'nin etkisine gireceğine inanıyor ve bu yönde inanılmaz çalışıyordu.. Elçibey en büyük müttefikiydi..
Özellikle Ruslar suikast konusunda saatli bomba gibi etki eden saatli zehirler geliştirmişler.. İnsanı verildiği sırada değil, istenen saatte öldürebiliyormuş.. Teşhis de edilemiyormuş.. Bu zehrin Bulgarlar tarafından kullanıldığı istihbaratını alınca annemin kuşkuları daha da arttı.. Babamın ölmeden bir gece önce, Bulgar sefaretinde içtiği limonatayı bir türlü unutamadı..
Ama otopsi yapılmamıştı.. Türkiye'nin Cumhurbaşkanı Özal, gerçekten limonatanın içine katılan zehirle mi öldürülmüştü?.. Bu sorunun cevabı hiçbir zaman öğrenilemedi..
Reha Muhtar/Sabah
Ateşkese 'ÖZEL SAVAŞ' YANITI (2 AĞUSTOS'TAN 1 HAZİRAN'A - Dizi I-)
Tarih: 2.08.2004 Saat: 23:29
Konu: Digerleri
Abdullah Öcalan, 1993 Newroz'u öncesi başta Kürt halkı olmak üzere bölge halklarına müjdeli haberi veriyordu. Başta Kürt sorununu barışçıl yöntemlerle çözmekten söz etmeye başlayan dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal olmak üzere dönemin devlet yetkililerinin dolaylı talepleri üzerine ateşkes ilan etmeye hazırlanıyordu.
Ancak bu dönemde daha fazla kanın dökülmesini istemeyen Öcalan, başta Kürt sorununu barışçıl yöntemlerle çözmekten söz etmeye başlayan dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal olmak üzere dönemin devlet yetkililerinin dolaylı talepleri üzerine ateşkes ilan etmeye hazırlanıyordu. Bunun için Türkiye, uzun süredir ilişkide olduğu YNK Lideri Celal Talabani'yi devreye soktu. Yapılan görüşmeler sonucu 17 Mart 1993 günü Lübnan'ın Bar Eliyas kasabasında arabuluculuk görevini üstlenen YNK Lideri Celal Talabani ile birlikte basın mensuplarının karşısına çıkan PKK Genel Başkanı Abdullah Öcalan, şunları açıkladı: "Newroz birkaç gün sonra kutlanacak. Gerek Türkiye, gerekse de Kürdistan halkının gözleri bugüne çevrilmiştir. Barışçıl kutlamaya dair özlemlerini belirtmektedirler. Bir kararı burada açıklayabilirim: Biz, ordu birlikleri üzerimize gelmedikçe ve çok zorunlu bir meşru savunma durumuna düşmedikçe, 20 Mart'tan 15 Nisan'a kadar ateş etmeyeceğiz ."Özal memnuniyetini dile getirdi.
Özal bu ateşkes kararından sonra kendisini ziyaret eden Talabani'ye "10 yıldır ilk defa rahat kafayla uyudum" diyerek ateşkesin ilan edilmesinden duyduğu memnuniyeti dile getiriyordu.
Devlet kanadından da gelen olumlu tepkiler üzerine Abdullah Öcalan ateşkes kararını uzatma kararı aldı. Süreli ateşkes kararının sona ermesinden bir gün sonra, yani 16 Nisan'da Bar Eliyas'ta yeniden gazetecilerin karşısına geçti. Öcalan, tek taraflı ilan ettikleri ateşkesi süresiz uzattıkları müjdesini vererek şu çağrıyı yapıyordu: "Her şeyden önce bu ateşkes girişimi önemli tarihi sonuçlara yol açmış bulunmaktadır. İlan ettiğimiz ateşkes, yeni bir süreci başlatmıştır. Bizden istenen, bu sürecin biraz daha derinleştirilmesidir. Şimdiki görüşümüzü açıklıyoruz: Biz sürecin daha da derinleştirilmesinden yanayız. Bazı koşullarla ateşkesin ikinci bir açıklamaya kadar süresiz uzatılabileceğini belirtiyoruz. Bunun koşullarını belirtiyorum: Ateşkes her şeyden önce tek taraflı olamaz. Bunun için imha amaçlı operasyonlar durdurulmalıdır. Genel bir af çıkarılmalıdır."
Cumhurbaşkanı'nın şaibeli ölümü Başta af konusu olmak üzere o dönemde birçok talebe sıcak bakan Özal ile koalisyon ortakları, birtakım düzenlemeler hazırlarken, süresiz ateşkesten hemen bir gün sonra beklenmedik bir olay yaşandı: 17 Nisan günü Türkiye'nin gündemine Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın öldüğü haberi bomba gibi düştü.
Gelişmeleri yakından takip eden Öcalan, daha en başından Özal'ın ölümünün şaibeli olduğunu, Özal'ın barışı istemeyenler tarafından öldürülmüş olabileceğini söyledi. Öcalan'ın bu görüşünü güçlendiren ise Özal Ailesi oldu. Özal'ın eşi Semra Özal, eşinin öldürülmüş olabileceğini belirterek, otopsi yapılmasını istedi. Ancak birinci elden yapılan bu iddiaya rağmen doğru dürüst bir soruşturma yürütülmedi, Özal'ın öldürüldüğü iddiaları hep görmezden gelindi.
33 asker provokasyonu
Özal'ın ölümü birtakım gelişmelerin işaretiydi. Özal'ın ölümü üzerinden henüz bir ay geçmişti ki, karanlık bir olayın haberi de Bingöl'den geldi. Şemdin Sakık'ın, 24 Mayıs 1993'te Bingöl-Elazığ karayolunu keserek silahsız 33 askeri öldürmesi ateşkesin sonunu getirdi. Öcalan, sürekli olarak Özal'ın ölümü ile 33 askerin öldürülmesini ilişkilendirerek, devlet ve PKK içindeki barış istemeyen güçlerin bu iki olayı gerçekleştirdiğini söyledi...
Kaynak: www.rojaciwan.com
Özal´ın Cesedi Mumyalanmış
8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın öldüğü tarihte GATA (Gülhane askeri Tıp Akademisi) komutanı olan emekli Tümgeneral Prof. Dr. Ömer Şarlak, yazdığı anı kitabında, Özal'ın ölümü ile toprağa verilmesi arasında uzun süre olduğu için doktorlarca mumyalandığını açıkladı.
Bu konudaki haberi SABAH gazetesi bugünkü sayısında (3 Mayıs 2002) manşetten duyurdu. Haberi aktarıyoruz:
8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın öldüğü tarihte GATA (Gülhane askeri Tıp Akademisi) komutanı olan emekli Tümgeneral Prof. Dr. Ömer Şarlak, yazdığı anı kitabında, naaşın Hacettepe'den GATA'ya nakli ve burada yaşananları ayrıntılarıyla anlattı. Şarlak Paşa, Özal'a profesör unvanı taşıyan 11 generalin huzurunda ve otopsi masasında geçici mumyalama işlemi yapıldığını iddia etti. Şarlak Paşa Özal'ın Hacettepe'den alınarak GATA'ya götürülmesi emrini Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Fikret Küpeli'nin verdiğini ve nakil işleminin gece yarısı sessizce yapıldığını da belirtti.
Aile fertlerinin izlemek istemediği ve kamuoyunun ilk kez bu notlardan öğreneceği mumyalama işlemini ayrıntılarıyla anlatan Prof. Dr. Ömer Şarlak'ın kaleminden Özal'ın ölümünden sonra yapılanlar: