Karababa
Member
- Katılım
- 22 Şub 2005
- Mesajlar
- 661
- Tepkime puanı
- 10
- Puanları
- 18
- Konum
- Bursa
- Web sitesi
- mantolamabursa.tk
Beitrag: Resul (Elçi)Nebi(peygamber)
Benutzer: E R H A N
Regelverstoß: Kurallara Uymamak
Verwarnpunkte: 0
Interne Notizen:
Nachricht an den Benutzer:Original-Beitrag:
Benutzer: E R H A N
Regelverstoß: Kurallara Uymamak
Verwarnpunkte: 0
Interne Notizen:
Nachricht an den Benutzer:Original-Beitrag:
Konumuz resûl ve nebî kavramları. Gerçek anlamda Kur’ân’ın hakikatlerine tamamen ters düşen bir yozlaşma, dînimize musallat olmuş ve insanlar Kur’ân hakikatlerinde resûl ve nebî kavramlarını alt üst etmişlerdir. Herşey doğrudan yanlışa dönüşmüş durumdadır.
Kur’ân-ı Kerim’de “nebî” kelimesi; Farsça “peygamber” kelimesiyle eşdeğerdir. Biz de Türkçemizde “nebî” kelimesi değil de “peygamber” kelimesini kullanırız. Kimdir peygamber? Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) peygamberdir. Kur’ân-ı Kerim tabiriyle nebîdir, hem de nebîlerin sonuncusudur. Allahû Tealâ Ahzab Suresinin 40. âyet-i kerimesinde diyor ki:
33/AHZAB-40: Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).
Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah'ın Resûl'ü ve Nebîlerin (Peygamberlerin) Hatemi'dir (Sonuncusu). Allah, herşeyi en iyi bilendir.
“Muhammed (A.S), aranızdan hiçbir erkeğin babası değildir. O, Allah’ın Resûl’üdür ve hâtemen nebiyyîndir. Nebîlerin, peygamberlerin hatemidir, mührüdür, sonuncusudur. Peygamberlik O’nunla hitam bulur, son bulur.”
Peygamberlik müessesesi Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile son bulmuştur. O’ndan sonra bir daha peygamber gelmeyecektir. Ama olay böyle olmasına rağmen insanlarda bir inanç vardır: “Nebî olmadan resûl olunmaz.” Burada bariz bir yanlışlığın adım adım bütün İslâm âlemini kapladığını görüyoruz.
1. yanlış; “Nebî olmadan resûl olunmaz.” İddiasıdır.
2. yanlış; “Bütün resûller nebîdir.” iddiasıdır.
İnsanlar bir sürü yanlışa imza atarak: “Peygamber Efendimiz (S.A.V) sadece son nebî değildir, son resûldür.” diyorlar.
Nübüvvet peygamberliktir, risalet ise elçiliktir. Velâyet, risalet ve nübüvvet birbirinin ardından gelen 3 kademedir. Velâyet en alttaki kademedir, risalet onun bir üstündeki kademedir, nübüvvet ise diğer ikisinin üstündedir.
“Resûller kendilerine kitap verilen peygamberlerdir.” deniyor. Bu, bütünüyle yanlış bir ifadedir. Bütün resûller peygamber değildir, ayrıca resûllerin hepsine kitap verilmez. Bu her tarafı yanlış bir dizayn, gelmiş dînimizin üzerine çöreklenmiş, şeytan bir yılanla dînî bilgileri alt üst etmiştir.
“Nebî” kelimesi Kur’ân-ı Kerim’de mutlaka peygamberleri ifade eder. Akaidin temel ayaklarından sadece bir tanesi doğrudur: “Bütün nebîler resûldür.” Gerçekten bütün nebîler, bütün peygamberler aynı zamanda elçidirler, kendi kavimlerinin mutlaka resûlüdürler. Ama kâinatın peygamberidirler. Peygamberler kâinat için geçerlidir.
Allahû Tealâ Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e diyor ki:
21/ENBİYA-107: Ve mâ erselnâke illâ rahmeten lil âlemîn(âlemîne).
Seni Biz, sadece âlemlere rahmet olarak gönderdik.
“Seni bütün âlemlere rahmet olasın diye yarattık. Bu âleme, zahirî âleme rahmet olasın diye değil, bütün âlemlere rahmet olasın diye yarattık.”
Konuyu incelediğimiz zaman yanlışlıkların ard arda geldiğini görüyoruz. Allahû Tealâ herşeyden evvel bütün devirlerde, bütün kavimlerde resûllerin mevcut olduğunu söylüyor.
“Bütün resûller nebîdir.” diyenler, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in de son nebî olduğunu bildiklerine göre, şu anda da bütün kavimlerde resûller yaşadığına acaba ne diyecekler? “Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den sonra bir daha resûl gelmez. O, sadece nebîlerin değil resûllerin de sonuncusudur.” diyorlar. Böyle bir iddia söz konusudur. Şimdi Kur’ân-ı Kerim’e bakıyoruz. Duhan Suresinin 10, 11, 12, 13, 14, 15. âyet-i kerimelerinde Allahû Tealâ, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e diyor ki:
44/DUHAN-10: Fertekib yevme te’tîs semâu bi duhânin mubîn(mubînin).
Artık göğün, apaçık duman (fitne) getireceği günü gözle.
44/DUHAN-11: Yagşân nâs(nâse), hâzâ azâbun elîm(elîmun).
(O fitne ki) insanları (insanların büyük kısmını) sarmıştır. İşte bu, elîm bir azaptır.
44/DUHAN-12: Rabbenekşif annel azâbe innâ mû’minûn(mû’minûne).
Rabbimiz, azabı bizden kaldır. Muhakkak ki biz, mü’minleriz.
44/DUHAN-13: Ennâ lehumuz zikrâ ve kad câehum resûlun mubîn(mubînun).
Onlara (herşeyi) açıklayan bir resûl gelmişti. (Buna rağmen resûlün söylediklerinden) ibret almadılar.
44/DUHAN-14: Summe tevellev anhu ve kâlû muallemun mecnûn(mecnûnun).
Ve (O’NA) (şeytan tarafından vahyedilerek) “öğretilmiş” ve “deli” dediler ve sonra O’NDAN yüz çevirdiler.
44/DUHAN-15: İnnâ kâşifûl azâbi kalîlen innekum âidûn(âidûne).
Muhakkak ki Biz, azabı biraz kaldırsak (bile), şüphesiz ki siz (şirke) dönecek olanlarsınız.
“Habibim, bir dumanın bütün gökleri kaplayacağı bir günü, gelecekteki o günü gözetle ki; orada bütün gökleri bir duman kaplayacaktır ve o devirde yaşayanlar diyeceklerdir ki: ‘Yarabbi, bu azabı bizden kaldır. Çünkü biz mü’minleriz.’”
Görüyoruz ki duhan yani o suredeki duman, aslında bir azaptır. Azabı oluşturan şey fitnedir. Allahû Tealâ bu zamandan bahsediyor ve onlar diyorlar ki: “Yarabbi, bu azabı bizden kaldır çünkü biz mü’minleriz.”
Allahû Tealâ buyuruyor ki: “Sizden azabı biraz kaldıracağız, sonra siz yine küfre döneceksiniz.” ve “Onlara apaçık bir resûl geldi. O’na ‘mecnun’ dediler, ‘deli’ dediler ve ‘öğretilmiş’ dediler, yani ‘Şeytandan vahiy alıyor, şeytan tarafından öğretilmiş.’ dediler ve onlar ibret almazlar. Onlar o Resûl’den yüz çevirdiler.”