Netice olarak bilinmektedir ki dünyada en büyük maslahat Tevhid ve en büyük bozukluk ise şirktir. Bu büyük maslahata zıt olan bütün diğer maslahatlar reddedilmiştir. Bizim de burada dikkat çekmek istediğimiz nokta, müziğin caiz olmadığı meselesi değildir. Zira şu an Muhammed Ümmet’i arasında yayılmış olan kötülüklerin en büyüğü Tevhid’in neredeyse terkedilmiş olmasıdır. Bütün diğer kötülükler bu aslın ihmalinden kaynaklanmaktadır. Asıl olan Allah’a kulluk ve tağutlardan beri olma terkedilince diğer suçlar peşi peşine gelmiş ve ümmet dininden uzaklaşmıştır. Halbuki bütün Nebi’lerin ilk daveti Allah’a kulluk ve tağutlardan uzaklaşma olmuştur. Bütün helal ve haramlar bu emrin yerine getirilmesi ile kişi hakkında bağlayıcı olmaktadır. Tağutlar, ümmetin bu gafletinden istifade etmiş ve onları asıl gayelerinden uzaklaştırarak, yan gayeler ile meşgul etmiş, böylece de kendi tahtlarını sağlamlaştırmışlardır. Müslümanların parçalanması, kuvvetlerini yitirmeleri ve dinlerinden uzaklaşmalarının asıl nedeni budur... Tabi ki bu bir anda olmamış ve kademeli olarak cahil kalmakla bu seviyeye gelinmiştir. Bu cahil kalma konusunda da asıl suçlular maalesef dış mihraklar değil, bizzat Müslümanların kendileridir.
Bizler de bu meseleyi Müslümanlara hatırlatmak istedik. Şüphesiz bilgimizin, yaptıklarımızın ve şahıslarımızın kemalini iddia etmiyoruz. Bilakis zayıflığımızı ve muhtaçlığımızı ikrar ediyoruz. Bu ikisini giderecek olan ise ancak ve ancak Rabbimizdir. Bununla birlikte şüphesiz mü’minler birbirinin kardeşleridirler ve birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye etmek ile yükümlü kılınmışlardır.
Şüphesiz anlatmak istediklerimiz burada yazdıklarımızdan daha da fazladır. En önemli ricamız birbirimiz hakkında hüsn-ü zannı bırakmamak ve hak konusunda azimli olmaktır. Çünkü bizler beşeriz... Beşer ise şaşar... Beşer zayıftır... Korkar... Eğer Rabbi ona işini kolaylaştırmazsa Firdevs’in yolunu gözü kolay kolay yemez...
Şüphesiz imanları oranında, Müslümanlar arasındaki birlik ve beraberlik devam edip, güçlenecektir. Allah’a ve Rasulü’ne Sallallahu Aleyhi ve Sellem itaatimiz nisbetinde, kendi aramızdaki vahdet de kuvvetlenir. Zira Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Hakikaten onlar, Rablerine iman etmiş gençlerdi. Biz de onların hidayetini arttırdık.” (18 Kehf/13)
“Ve (Allah), onların kalplerini birleştirmiştir. Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların kalplerini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çünkü O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir.” (8 Enfal/63)
Bu ayetlerden kesin anlıyoruz ki, mü’minleri bir araya getirecek ve birbirlerini sevmeyi sağlayacak tek neden imandır. İmanımız ne kadar güçlü olursa, aramızdaki birliktelik de o kadar güçlenir. İmanımızın güçlü olması ise Allah’a ve Rasülü’ne itaat etmemize bağlıdır. Zira Rabbimiz şöyle buyurur: “Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah’a ve ahirete iman ediyorsanız onu Allah’a ve Rasul’e götürün.” (4 Nisa/59)
“O halde siz (gerçek) mü’minler iseniz Allah’a ve Rasulü’ne itaat edin.” (8 Enfal/1)
Bedir gazvesi Allahu Teala tarafından bu ümmete bahşedilmiş son derece önemli ve büyük bir zafer olmasına rağmen, bu gazvenin peşinde mü’minleri şaşalı bir şekilde öven ve büyük kahramanlıklarla niteleyen ayetler inmemiştir. Tam aksine içinde Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem ağlamasına neden olan ve ilk ayetleri, mü’minlerin bu gazvede yapmış oldukları hatalarını ve imana aykırı olan hareketlerini, duygularını ve düşüncelerini ele alan ve bunlardan sakınmalarını öğütleyen Enfal Suresi inmiştir. Çünkü Allahu Teala’nın istediği bizim ona gerçekten iman etmemizdir. Sahabenin Bedir ganimetleri ile ilgili olarak kendi düşüncelerini ileri sürmeleri üzerine Allahu Teala bunun hükmünün Allah ve Rasulü’ne ait olduğunu bildirmiş ve gerçek mü’minlerin niteliklerini bize haber vermiştir. Tüm surelerde olduğu gibi bu surede de Allahu Teala bize imanı anlatmaktadır.
İman, Kitap ve Sünnet’te beyan edildiği şekli ile ölene kadar hayatımızın her anını kapsar. Mesela Şura Suresi’nde, mü’minlerin işlerini, aralarında istişare ile yaptıkları bildirilmektedir. Binaen aleyh istişare etmemek imana aykırıdır. Bakara Suresi’nde boşanmış kadınların, Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorlarsa iddetlerini gizlememeleri istenmiştir. Binaen aleyh gizlemeleri imana aykırıdır. Nisa Suresi’nde kafirlere karşı önlem alınması, tedbirli olunması, silahlanılması emredilmekte ve kafirlerin, silah ve mal konusunda bizlerin gafil olmamızı arzu ettikleri bildirilmektedir. Allahu Teala şöyle buyurur: “Hem tedbirli bulunsunlar hem de silahlarını alsınlar. Kafirler siz silahlarınızdan ve eşyanızdan gafilken size ansızın bir baskın yapmayı arzu ederler.” (4 Nisa/102) Binaen aleyh imkan bulunduğu halde bunu yapmamak imana aykırıdır.
Eğer başımıza bir musibet geliyorsa bu bizden kaynaklanmaktadır. Allahu Teala şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda olduğunuz sürece sapmış olan kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah'adır. Artık O, size yaptıklarınızı bildirecektir.” (5 Maide/105) Ama aynı zamanda bu bir imtihandır. Mü’minler, bu musibetin Allah’ın takdiri olduğuna iman edip, Allah’a boyun eğerek sabrederler ve isyan etmezler. Allahu Teala’ya istiğfar ederler ve bu musibetin ecrini yalnız ondan isterler. Bu musibet onların fıkıhlarını arttırır. Şöyle ki onlar bu musibeti fiilen yaşamış olmakla, Allahu Teala’nın şer’i ve kevni kaderinin ne kadar hassas olduğunu anlarlar ve Allahu Teala’nın mutlak hakimiyetini öğrenmiş olurlar. Böylece mü’minler, imanları daha da güçlenmiş olarak Allah’ın dinine dönerler ve bu dini daha kamil manada yaşamaya devam ederler. Aynen Uhud’dan sonra mü’minlerin yaptıkları gibi... Bu musibette şehit olanlar ise zaten büyük bir ecre nail olmuşlardır.
Gevşemek yok, usanmak yok, ümitsizliğe kapılmak yok. Çünkü eğer ecir varsa niçin üzüleceğiz? Eğer cennete gireceksek neden ümitsizliğe kapılacağız? Allahu Teala emrettiyse mü’minler teslim olup güçleri oranında amele koyulurlar. Rabbimiz şöyle buyurur: “Allah’a ve Peygamber’e itaat edin ki rahmete nail olasınız. Rabbinizin bağışına ve takva sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun! O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever. Yine onlar ki, fahiş bir iş yaptıklarında ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe ederler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde bile bile ısrar etmezler. İşte onların mükafatı, Rableri tarafından bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlerdir. Böyle amel edenlerin mükafatı ne güzeldir!” (3 Al-i İmran/132-136)
Eğer, Allahu Teala’nın dinine yardım olacağını zannederek ve kendisinde hayr olduğunu umarak bir işe koyulmuşsak ve daha sonra da hata ettiğimiz ortaya çıkmışsa en kısa zamanda bu hatadan vazgeçip doğru olanı yapmalıyız. Çünkü hata etmek masiyet değildir. Ama hatada ısrar etmek ise masiyettir. Nitekim bu ümmetin en ön safında olan sahabeler de Radıyallahu anhum bazı konularda hata etmişlerdir. Ancak kendilerine Kur’an veya Sünnet’ten hata ettiklerine dair delil getirildiğinde bu hatalarından vazgeçmişlerdir. İşte iman fazileti buradadır; hata ettikten sonra vazgeçebilmek... Evet, bu hata uzun seneler ve yorucu çabalar içeren bir hata olabilir. Ancak şunu unutmamalıyız ki, hatadan, bunca içermiş olduğu uzun seneler ve yorucu çabalara rağmen vazgeçebilmek hem imanımızın faziletini gösteren ve hem de ecrimizi artıran bir ameldir. Nitekim sahabenin bir çoğu cahiliyye hayatını uzun seneler yaşadıktan sonra iman edince, Rahman olan Allahu Teala, onların geçmişte yapmış oldukları tüm günahları affederek büyük bir ecir ile nimetlendirmiştir. Hatada ısrar etmek iman ehline yaraşmayan ve son derece kibirli bir tavırdır. Allahu Teala bizi bu büyük fitneden korusun, Allahumme Amin.
Bazı meseleler vardır ki genelde samimiyet üzere başlar.. Ama maalesef samimiyet dışında olayı yürüten veya başlatan başka hiçbir etken yoktur... Samimiyet ise tek başına yeterli olmaz... Bazı insanlar sadece akılları veya mantıkları üzerine bir takım hareketler bina ederler... Tek başına aklın veya mantığın temel alındığı hareketlerde şirke varıncaya kadar her türlü kötülük bulunabilir. Bunun gibi tek başına samimiyet üzere kurulan bir takım hareketlerin durumu ise genelde bereketin olmaması, kısa sürede dağılma ya da hedeflenenin gerçekleştirilememesi olur.. Maalesef günümüzde bu durumda olan birçok hareket bulunmaktadır.. Tek başına samimiyete dayanan hareketler genelde akide, menhec ve şer’i usüller konusunda net olmadıkları gibi, yapılması gerekenler konusunda da net değillerdir. Halbuki özellikle dinin zirvesi olan cihad emri, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem döneminde görüldüğü gibi ne sadece askeri strateji üzerine bina edilmiştir ne de sadece şer’i konular üzerine... Aksine bu ikisi birleştirilmiş ve genel bir maslahat üzerine bina edilmiştir... Bu genel maslahat ile ilk olarak şer’i emirler en güzel şekilde yerine getirilmiş ve bununla birlikte de askeri ve siyasi başarılar elde edilmiştir...
Kişinin bilgisi, tecrübesi ve gücü ancak Allahu Teala’nın hidayet ve rahmet etmesi halinde faydalı bir hale gelir.. Yoksa salt samimiyette olduğu gibi, salt bilgi ve güç de bizi bir yere taşıyacak değildir.. Bu nedenle bizler Allahu Teala’dan bize hidayet ve rahmet etmesini diliyoruz.. Bununla birlikte bu hidayet ve rahmetin sebeplerini işlemeye gayret etmeliyiz.
Netice olarak bizler ilmin azaldığı bir dönemde yaşamaktayız. Buna bir de ilim konusunda isteksiz davranmamız eklenince ortaya çok büyük musibetler çıkmaktadır. Allahu Teala’nın Kitabı, dini ve Nebi’sinin sünnetinde herhangi bir çelişki veya karışıklık bulunmamakta ve Rabbimizin lüftu ile günümüze kadar da bu açıklık ve netliği ile bizlere ulaşmış durumdadır. Ancak bizlerin gayret gösterip dinimize önem vermemiz ve onu öğrenip hakkı ile yaşayabilmek için elimizden geleni yapmamız gerekir. Bu noktada Allahu Teala’dan başarı, yardım, kabul ve bereket dileyerek sizlere www.elhadid.com’u ziyaret etmenizi ve istifade etmenizi tavsiye ediyoruz. Şüphesiz hidayet ancak ve ancak Allah’tandır.
www.elhadid.com
Bizler de bu meseleyi Müslümanlara hatırlatmak istedik. Şüphesiz bilgimizin, yaptıklarımızın ve şahıslarımızın kemalini iddia etmiyoruz. Bilakis zayıflığımızı ve muhtaçlığımızı ikrar ediyoruz. Bu ikisini giderecek olan ise ancak ve ancak Rabbimizdir. Bununla birlikte şüphesiz mü’minler birbirinin kardeşleridirler ve birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye etmek ile yükümlü kılınmışlardır.
Şüphesiz anlatmak istediklerimiz burada yazdıklarımızdan daha da fazladır. En önemli ricamız birbirimiz hakkında hüsn-ü zannı bırakmamak ve hak konusunda azimli olmaktır. Çünkü bizler beşeriz... Beşer ise şaşar... Beşer zayıftır... Korkar... Eğer Rabbi ona işini kolaylaştırmazsa Firdevs’in yolunu gözü kolay kolay yemez...
Şüphesiz imanları oranında, Müslümanlar arasındaki birlik ve beraberlik devam edip, güçlenecektir. Allah’a ve Rasulü’ne Sallallahu Aleyhi ve Sellem itaatimiz nisbetinde, kendi aramızdaki vahdet de kuvvetlenir. Zira Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Hakikaten onlar, Rablerine iman etmiş gençlerdi. Biz de onların hidayetini arttırdık.” (18 Kehf/13)
“Ve (Allah), onların kalplerini birleştirmiştir. Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların kalplerini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çünkü O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir.” (8 Enfal/63)
Bu ayetlerden kesin anlıyoruz ki, mü’minleri bir araya getirecek ve birbirlerini sevmeyi sağlayacak tek neden imandır. İmanımız ne kadar güçlü olursa, aramızdaki birliktelik de o kadar güçlenir. İmanımızın güçlü olması ise Allah’a ve Rasülü’ne itaat etmemize bağlıdır. Zira Rabbimiz şöyle buyurur: “Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah’a ve ahirete iman ediyorsanız onu Allah’a ve Rasul’e götürün.” (4 Nisa/59)
“O halde siz (gerçek) mü’minler iseniz Allah’a ve Rasulü’ne itaat edin.” (8 Enfal/1)
Bedir gazvesi Allahu Teala tarafından bu ümmete bahşedilmiş son derece önemli ve büyük bir zafer olmasına rağmen, bu gazvenin peşinde mü’minleri şaşalı bir şekilde öven ve büyük kahramanlıklarla niteleyen ayetler inmemiştir. Tam aksine içinde Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem ağlamasına neden olan ve ilk ayetleri, mü’minlerin bu gazvede yapmış oldukları hatalarını ve imana aykırı olan hareketlerini, duygularını ve düşüncelerini ele alan ve bunlardan sakınmalarını öğütleyen Enfal Suresi inmiştir. Çünkü Allahu Teala’nın istediği bizim ona gerçekten iman etmemizdir. Sahabenin Bedir ganimetleri ile ilgili olarak kendi düşüncelerini ileri sürmeleri üzerine Allahu Teala bunun hükmünün Allah ve Rasulü’ne ait olduğunu bildirmiş ve gerçek mü’minlerin niteliklerini bize haber vermiştir. Tüm surelerde olduğu gibi bu surede de Allahu Teala bize imanı anlatmaktadır.
İman, Kitap ve Sünnet’te beyan edildiği şekli ile ölene kadar hayatımızın her anını kapsar. Mesela Şura Suresi’nde, mü’minlerin işlerini, aralarında istişare ile yaptıkları bildirilmektedir. Binaen aleyh istişare etmemek imana aykırıdır. Bakara Suresi’nde boşanmış kadınların, Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorlarsa iddetlerini gizlememeleri istenmiştir. Binaen aleyh gizlemeleri imana aykırıdır. Nisa Suresi’nde kafirlere karşı önlem alınması, tedbirli olunması, silahlanılması emredilmekte ve kafirlerin, silah ve mal konusunda bizlerin gafil olmamızı arzu ettikleri bildirilmektedir. Allahu Teala şöyle buyurur: “Hem tedbirli bulunsunlar hem de silahlarını alsınlar. Kafirler siz silahlarınızdan ve eşyanızdan gafilken size ansızın bir baskın yapmayı arzu ederler.” (4 Nisa/102) Binaen aleyh imkan bulunduğu halde bunu yapmamak imana aykırıdır.
Eğer başımıza bir musibet geliyorsa bu bizden kaynaklanmaktadır. Allahu Teala şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda olduğunuz sürece sapmış olan kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah'adır. Artık O, size yaptıklarınızı bildirecektir.” (5 Maide/105) Ama aynı zamanda bu bir imtihandır. Mü’minler, bu musibetin Allah’ın takdiri olduğuna iman edip, Allah’a boyun eğerek sabrederler ve isyan etmezler. Allahu Teala’ya istiğfar ederler ve bu musibetin ecrini yalnız ondan isterler. Bu musibet onların fıkıhlarını arttırır. Şöyle ki onlar bu musibeti fiilen yaşamış olmakla, Allahu Teala’nın şer’i ve kevni kaderinin ne kadar hassas olduğunu anlarlar ve Allahu Teala’nın mutlak hakimiyetini öğrenmiş olurlar. Böylece mü’minler, imanları daha da güçlenmiş olarak Allah’ın dinine dönerler ve bu dini daha kamil manada yaşamaya devam ederler. Aynen Uhud’dan sonra mü’minlerin yaptıkları gibi... Bu musibette şehit olanlar ise zaten büyük bir ecre nail olmuşlardır.
Gevşemek yok, usanmak yok, ümitsizliğe kapılmak yok. Çünkü eğer ecir varsa niçin üzüleceğiz? Eğer cennete gireceksek neden ümitsizliğe kapılacağız? Allahu Teala emrettiyse mü’minler teslim olup güçleri oranında amele koyulurlar. Rabbimiz şöyle buyurur: “Allah’a ve Peygamber’e itaat edin ki rahmete nail olasınız. Rabbinizin bağışına ve takva sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun! O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever. Yine onlar ki, fahiş bir iş yaptıklarında ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe ederler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde bile bile ısrar etmezler. İşte onların mükafatı, Rableri tarafından bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlerdir. Böyle amel edenlerin mükafatı ne güzeldir!” (3 Al-i İmran/132-136)
Eğer, Allahu Teala’nın dinine yardım olacağını zannederek ve kendisinde hayr olduğunu umarak bir işe koyulmuşsak ve daha sonra da hata ettiğimiz ortaya çıkmışsa en kısa zamanda bu hatadan vazgeçip doğru olanı yapmalıyız. Çünkü hata etmek masiyet değildir. Ama hatada ısrar etmek ise masiyettir. Nitekim bu ümmetin en ön safında olan sahabeler de Radıyallahu anhum bazı konularda hata etmişlerdir. Ancak kendilerine Kur’an veya Sünnet’ten hata ettiklerine dair delil getirildiğinde bu hatalarından vazgeçmişlerdir. İşte iman fazileti buradadır; hata ettikten sonra vazgeçebilmek... Evet, bu hata uzun seneler ve yorucu çabalar içeren bir hata olabilir. Ancak şunu unutmamalıyız ki, hatadan, bunca içermiş olduğu uzun seneler ve yorucu çabalara rağmen vazgeçebilmek hem imanımızın faziletini gösteren ve hem de ecrimizi artıran bir ameldir. Nitekim sahabenin bir çoğu cahiliyye hayatını uzun seneler yaşadıktan sonra iman edince, Rahman olan Allahu Teala, onların geçmişte yapmış oldukları tüm günahları affederek büyük bir ecir ile nimetlendirmiştir. Hatada ısrar etmek iman ehline yaraşmayan ve son derece kibirli bir tavırdır. Allahu Teala bizi bu büyük fitneden korusun, Allahumme Amin.
Bazı meseleler vardır ki genelde samimiyet üzere başlar.. Ama maalesef samimiyet dışında olayı yürüten veya başlatan başka hiçbir etken yoktur... Samimiyet ise tek başına yeterli olmaz... Bazı insanlar sadece akılları veya mantıkları üzerine bir takım hareketler bina ederler... Tek başına aklın veya mantığın temel alındığı hareketlerde şirke varıncaya kadar her türlü kötülük bulunabilir. Bunun gibi tek başına samimiyet üzere kurulan bir takım hareketlerin durumu ise genelde bereketin olmaması, kısa sürede dağılma ya da hedeflenenin gerçekleştirilememesi olur.. Maalesef günümüzde bu durumda olan birçok hareket bulunmaktadır.. Tek başına samimiyete dayanan hareketler genelde akide, menhec ve şer’i usüller konusunda net olmadıkları gibi, yapılması gerekenler konusunda da net değillerdir. Halbuki özellikle dinin zirvesi olan cihad emri, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem döneminde görüldüğü gibi ne sadece askeri strateji üzerine bina edilmiştir ne de sadece şer’i konular üzerine... Aksine bu ikisi birleştirilmiş ve genel bir maslahat üzerine bina edilmiştir... Bu genel maslahat ile ilk olarak şer’i emirler en güzel şekilde yerine getirilmiş ve bununla birlikte de askeri ve siyasi başarılar elde edilmiştir...
Kişinin bilgisi, tecrübesi ve gücü ancak Allahu Teala’nın hidayet ve rahmet etmesi halinde faydalı bir hale gelir.. Yoksa salt samimiyette olduğu gibi, salt bilgi ve güç de bizi bir yere taşıyacak değildir.. Bu nedenle bizler Allahu Teala’dan bize hidayet ve rahmet etmesini diliyoruz.. Bununla birlikte bu hidayet ve rahmetin sebeplerini işlemeye gayret etmeliyiz.
Netice olarak bizler ilmin azaldığı bir dönemde yaşamaktayız. Buna bir de ilim konusunda isteksiz davranmamız eklenince ortaya çok büyük musibetler çıkmaktadır. Allahu Teala’nın Kitabı, dini ve Nebi’sinin sünnetinde herhangi bir çelişki veya karışıklık bulunmamakta ve Rabbimizin lüftu ile günümüze kadar da bu açıklık ve netliği ile bizlere ulaşmış durumdadır. Ancak bizlerin gayret gösterip dinimize önem vermemiz ve onu öğrenip hakkı ile yaşayabilmek için elimizden geleni yapmamız gerekir. Bu noktada Allahu Teala’dan başarı, yardım, kabul ve bereket dileyerek sizlere www.elhadid.com’u ziyaret etmenizi ve istifade etmenizi tavsiye ediyoruz. Şüphesiz hidayet ancak ve ancak Allah’tandır.
www.elhadid.com