Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Mesneviden Alintilar

rusen_alp

New member
Katılım
11 Mar 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
42
Konum
ruhlar aleminden
Herkes aleme kendi görüşü zaviyesinden bakar

Herkes aleme kendi görüşü zaviyesinden bakar

• Hz. Muhammed’i ebu Cehil gördü de;” Haşim oğullarından çirkin bir yüz belirdi “ dedi.
• Hz.Peygamber O’na buyurdu ki ;” Haddini geçtin ama doğru söyledin “
• Halbuki ,Hz.Ebu Bekir , Hz Peygamberi görünce ;”Ey güneş,sen ne doğudansın, ne batıdan, latif bir nurla parla “ diye buyurdu.
• Peygamber Efendimiz, ona da ; “Ey şu değersiz dünyadan kurtulan aziz varlık, doğru söyledin “ diye buyurdu.
• Orada bulunanlar; “Ey insanların en şereflisi, en büyüğü, ikisi de birbirine aykırı düşen söz söyledin,ikisine de ; Doğru söyledin, diye buyurdunuz,bunun sebebi nedir ? , dediler.
• Hz. Muhammed (S.A.V.) buyurdu ki : “ Ben Hakk’ın kudret eli ile cilalanmış bir aynayım, Türk olsun,Hindli olsun ;bana bakar, kendi nasılsa beni öyle görür.”
 

rusen_alp

New member
Katılım
11 Mar 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
42
Konum
ruhlar aleminden
Seyyid Eceli’nin “ Neden bir fahişeyi nikahla aldın ?”sorusuna Delkak’ın özür getirmesi
• Tirmiz vilayetinin emiri Seyyid Ecel bir gece Delkak aldı bir nediminine dedi ki “ Acele ile bir kahpeyi nikah ile almışsın .
• Evlenme düşüncesinde olduğunu bana söyleseydin, seni namuslu , afife bir hanımla evlendirirdim”
• Delkak dedi ki : “ Dokuz tane namuslu,Saliha kadın aldım,hepsi de kahpe oldu. Ben de gamla eridim gittim.
• Bunun üzerine ben de hakkında hiçbir soruşturma yapmadan ,bilgi edinmeden nasıl olduğunu araştırmadan bu kahpeyi aldım; görelim bakalım bunun sonu nereye varacak!
• Ben bir çok defalar aklı denedim, fakat bir faydasını göremedim. Şimdiden sonra işi deliliğe vuracağım, delice hareket edeceğim.
• Eminliği bırak, korkulu yere var; korku içinde bulun; ardan hayadan vazgeç ; rüsvay ol; adın kötüye çıksın !
• Ben uzun uzadıya ilerisini düşünen aklı denedim.Bir yarar göremedim. Bundan sonra ben divaneliğe vuracağım, kendimi divane yapacağım!”
 

rusen_alp

New member
Katılım
11 Mar 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
42
Konum
ruhlar aleminden
Her Cins Kendi Cinsini Sever.

Her Cins Kendi Cinsini Sever.

• Aslı olmayan şeyleri ne cezp eder ? Aslı olmayan şey. Tembellere ne hoş gelir ? Tembellik .
• Çünkü her cins kendi cinsini sever.Öküz ,erkek aslana doğru gider mi ?
• Kurt,Yusuf’u sever mi ?Sevse bile ,bu sevgi,ancak onu yemek için bir hiledir.
• Kurtluktan,canavarlıktan kurtulunca ,insanlara mahrem olur.Ashab-ı Kehf’in köpeği gibi insanoğullarından sayılır.
• Hz.Ebubekir , Peygamber Efendimiz’in manevi kokusunu alınca ;” Bu yüz,yalancı bir insanın yüzü değil; haktan haber veren mübarek bir yüz “ diye buyurdu.


• Ebu Cehil ise hakikatı bulmak derdine düşmediği için,ayın ikiye bölünmesi gibi ,yüzlerce mucize gördüğü halde yine de imana gelmedi.
• İki üç ahmak seni inkar edecek olursa, neden üzülürsün , acı bir hale gelirsin ? Sen manevi bir şeker madenisin !
• İki üç ahmak seni töhmet altında bırakırsa ne çıkar ! Allah seni hak Peygamber olduğuna şehadet eder.
• Resul-i Ekrem Efendimiz buyurdu ki : “ Benim peygamber olduğumu bu alemin, yani bu dünyanın halkının kabul edip etmemesi ile ilgim yoktur.Allah benim şahidim olduktan sonra, halkın benim elçiliğimi tasdik etmemesinden ne gam ?”
• Yarasa güneşi göremez.Görüyorum derse;onun gördüğü güneş değildir.

• Bir takım yarasacıkların benden nefret etmesi Allah’ın parlak bir güneşi olduğuma delildir.
• Eğer pislik böceği bir gülsuyuna rağbet etse,o suyun gülsuyu olmadığı anlaşılır.
• Eğer kalp bir para mihenk taşına vurulmak istense, o mihenk taşına doğru bir mihenk olduğundan şüphe ederler.
• Hırsız, gündüzü değil,karanlıkta çalışabilmek için geceyi ister. Şunu bil ki;ben gece değilim. Dünyada parıl parıl parlayan her tarafı aydınlatan gündüzüm.
• Ben her şeyi ayırdederim. Müşriği Allah’a inanandan ;samanı ve daneyi kalbur gibi ayırt ederim.

• Ben unu kepekten ayırederim: “ Şunlar insandır,mana eridir,ruhtur, şunlar da insan değil, insan kılığında maddeden , şekilden kalıptan ibarettir” derim.
• Ben dünyada Allah terazisine benzerim. Hafif olan her şeyi ağır olanlardan ayırt ederim.
• Bir buzağı,sütünü emdiği anasını Allah bilir.Eşek de adi şeylere , dünya meta’ına bayılır; kendine uygun şeyi seçer.
• Müşrikler bana cefa ettiklerini sanırlar ; halbuki onların cefası ile gönül aynamın tozu silindi.

( Burada sona ermiştir, vakit darlığı nedeniyle burada son veriyoruz, inşallah başka bir zaman devam ederiz )
 

rusen_alp

New member
Katılım
11 Mar 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
42
Konum
ruhlar aleminden
GENÇLİK GÜNLERİ

• Ne mutlu o kişiye ki , gençlik günlerini ganimet bilir de borcunu öder.Yani dini ve insanı vazifelerini yerine getirir.
• Bedeni sapasağlam iken yüreğinde de , vücudunda da güç ve kuvvet varken kulluğunu yerine getirir.
• O gençlik çağı,yemyeşil ter ü taze bir bağa benzer.Bol bol meyveler verir.
• Genç adamın kuvvet ve şehvet çeşmeleri akar durur.Bu suretler ten bahçesini yeşertir.
• Gençlik ; yapılmış ,döşenip dayanmış, tavanı yüksek , dört duvarı sağlam, onarma gereği bulunmayan bir eve benzer.

• Ne mutlu ihtiyarlık günleri gelip çatmadan ;hastalıklar,üzüntüler, çaresizlikler ,yakasına yapışmadan insanlık vazifesini yapana…
• İhtiyarlıkta beden çorak toprak gibi gevşer , dökülür.Çorak bir tarladan hiçbir vakit hoş bitki yetişmez.
• Köhneleşmiş bir bedende kuvvet ve şehvet suyu kesilmiştir.Artık o kendisinden de başkalarından da faydalanamaz.
• Kaşlar, eğer kuskunu gibi aşağı düşmüştür.Gözler sulanmış ve kararmıştır.
• Yüz buruşmuş, kertenkele sırtına benzemiştir.Söz söyleyemez, tat alamaz bir hale gelmiştir. Dişler de dökülmüştür.
• Gün geçin gitmiş, akşam vakti gelip çatmıştır. Bir leş haline gelen beden topallayıp kalmış ,yol da uzun ve uzak;işyeri yıkılmış iç güç düzeni bozulmuştur.
• Alışkanlıklar, kötü huylar derinlere kök salmış, kökleri sağlamlaşmıştır.Onları sökecek güç kuvvet de azalmış,tükenmiştir.
 

hannane

New member
Katılım
19 Ocak 2007
Mesajlar
1,172
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Konum
kayýp þehirden
mesnevi tercümesi benimde başucu kitaplarımdan biridir...Düzenli olarak buraya ekleme yapmanız çok güzel..Rabbim razı olsun inşAllah...
 

rusen_alp

New member
Katılım
11 Mar 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
42
Konum
ruhlar aleminden
Taklit....

Taklit....

Bir köylünün karanlıkta kendi öküzü sanarak aslanı okşaması…

• Bir köylü öküzünü ahıra bağlamıştı. Bir aslan geldi ,öküzü yedi ve onun yerine geçti oturdu.
• Köylü gece vakti ahıra girdi, öküzünü bağladığı tarafa gitti. O aptal kişi , etrafını eliyle yoklayarak öküzünü arıyordu.
• Öküzünü ararken aslanı buldu. Elini , orasına burasına sürmeye ,bazen sırtını , bazen yanını , böğrünü yoklamaya , elini yukarı, aşağı gezdirmeye başladı.
• Aslan kendi kendine diyordu ki “ Eğer fazla aydınlık olsaydı , bu zavallı adamın ödü kopar, yüreği kan kesilirdi,.
• Şimdi şu gece vakti , beni kendi öküzü sanıyor da rahatça oramı buramı kaşıyor “
• Cenab-ı Hak buyurdu ki ; “Ey aldanmış kör kişi ! Adımın zikr edilmesinden Tur Dağı paramparça olmadı mı ?
• Eğer biz , Kuran kitabını dağa indirmiş olsaydık, dağ parçalanır, yerinden kopardı; göçer giderdi.
• Uhud dağı benim büyüklüğümü anlasaydı, paramparça olur , gönlü kanla dolardı.”
• Allah’ın mübarek adını babandan , anandan işitmiş olduğu için , gaflet içinde habersizce ona sarılmışsın.
• Taklide uymadan , Allah’ın adının hakikatınden haber alsan, incelir , erirsin; hatif gibi belirtin bile kalmaz
.
 
Z

zeynep_hearty

Guest
rabbim kez kere razı olsun ..emeğinize sağlık...selam ve dua ile..
 
A

abdirabbih

Guest
Gerçek Aşk

Gerçek Aşk

GERÇEK AŞK

Ey dostlar! Bu hikayeyi dinleyiniz. Hakikatte o bizim bu günkü halimizdir

Bundan evvelki bir zamanda bir padişah vardı. O hem dünya, hem din saltanatına malikti. Padişah, bir gün hususi adamları ile av için hayvana binmiş, giderken ana caddede bir halayık gördü. O halayığın kölesi oldu. Can kuşu kafeste çırpınmaya başladı. Mal verdi o halayığı satın aldı.Onu alıp arzusuna nail oldu. Fakat kazara o halayık hastalandı.

Birisinin eşeği varmış, fakat palanı yokmuş. Palanı ele geçirmiş, bu sefer eşeği kurt kapmış. Birisinin ibriği varmış, fakat suyu elde edememiş. Suyu bulunca da ibrik kırılmış!

Padişah sağdan, soldan hekimler topladı. Dedi ki: “İkimizin hayatı da sizin elinizdedir. Benim hayatım bir şey değil, asıl canımın canı odur. Ben dertliyim, hastayım, dermanım o .Kim benim canıma derman ederse benim hazinemi, incimi ve mercanımı ( atiye ve ihsanımı) o aldı (demektir)”.

Hepsi birden dediler ki: “Canımız feda edelim. Beraberce düşünüp beraberce tedavi edelim. Bizim her birimiz bir alem Mesih’idir, elimizde her hastalığa bir ilaç vardır.”

Kibirlerinden Allah isterse (inşaallah ) demediler. Allah da onlara insanların acizliğini gösterdi.”İnşaallah” sözünü terk ettiklerini söylemeden maksadım, insanların yürek katılığını ve mağrurluğunu söylemektir. Yoksa arızi bir halet olan inşaallah’ı söylemeyi unuttuklarını anlatmak değildir. Hey gidi nice inşaallahı diliyle söylemeyen vardır ki canı “inşaallah” la eş olmuştur.

İlaç ve tedavi nevinden her ne yapıldı ise hastalık arttı maksat da hasıl olmadı.O halayıkcağız, hastalıktan kıl gibi olunca padişahın kanlı göz yaşı ırmağa döndü. Kazara sirkengübin safrayı arttırdı. Badem yağı da kuruluk tesirini göstermeye başladı. Karahelileyle kabız oldu, ferahlığı gitti; su, neft gibi ateşe yardım etti.

Padişah, hekimlerin aciz kaldıklarını görünce yalınayak mescide koştu.Mescide gidip mihrap tarafına yöneldi. Secde yeri göz yaşından sırsıklam oldu.Yokluk istiğrakından kendisine gelince ağzını açtı, hoş bir tarzda medhü senaya başladı:

“En az bahşişi dünya mülkü olan Allahm! Ben ne söyleyeyim? Zaten sen gizlileri bilirsin.Ey daima dileğimize penah olan Allah! Biz bu sefer de yolu yanıldık.Ama sen “Ben gerçi senin gizlediğin şeyleri bilirim. Fakat sen, yine onları meydana dök” dedin.

Padişah, ta can evinden coşunca bağışlama denizi de coşmaya başladı.Ağlama esnasında uykuya daldı.

Rüyasında bir pir göründü. Dedi ki: “Ey padişah, müjde; dileklerin kabul oldu. Yarın bir yabancı gelirse o, bizdendir.O gelen hazık hekimdir. Onu doğru bil, çünkü o emin ve gerçek erenlerdendir.İlacında kati sihri gör, mizacında da Hak kudretini müşahede et.”

Vade zamanı gelip gündüz olunca... güneş doğudan görünüp yıldızları yakınca:Rüyada kendine gösterdikleri zatı görmek için pencerede bekliyordu.Bir de gördü ki, faziletli, fevkalade hünerli, bilgili bir kimse, gölge ortasında bir güneş;Uzaktan hilal gibi erişmekte, yok olduğu halde hayal şeklinde var gibi görünmekte.
Ruhumuzda da hayal, yok gibidir. Sen bütün bir cihanı hayal üzere yürür gör!Onların başları da, savaşları da hayale müstenittir. Öğünmeleri de, utanmaları da bir hayalden ötürüdür.Evliyanın tuzağı olan o hayaller, Allah bahçelerindeki ay çehrelilerin akisleridir.

Padişahın rüyada gördüğü hayal de o misafir pirin çehresinde görünüp duruyordu.Padişah bizzat abeyincilerin yerine koştu, o gaipten gelen konuğun huzuruna vardı.Her ikisi de aşinalık (yüzgeçlik) öğrenmiş bir tek denizdi, her ikisi de dikilmeksizin birbirine dikilmiş, bağlanmışlardı.

Padişah: “Benim asıl sevgilim sensin, o değil. Fakat dünyada iş işten çıkar.Ey aziz, sen bana Mustafa’sın. Ben de sana Ömer gibiyim. Senin hizmetin uğrunda belime gayret kemerini bağladım” dedi.

Allah’dan edebe muvaffak olmayı dileyelim. Edebi olmayan kimse Allah’nın lütfundan mahrumdur.Edebi olmayan yalnız kendine kötülük etmiş olmaz. Belki bütün dünyayı ateşe vermiş olur.

Alışverişsiz, dedikodusuz Allah sofrası gökten iniyordu.Musa kavmi içinde birkaç kimse terbiyesizce “hanı sarımsak, mercimek” dediler.Ondan sonra gökyüzünün sofrası, ekmeği kesildi; ekme, bel belleme, orak sallama kaldı.Sonra İsa şefaat edince Hak, yemek sofrası ve tabaklarla ganimetler gönderdi.Yine küstahlar edebi terk ederek sofradan yemek artığını aşırdılar.

İsa bunlara yalvardı. “Bu devamlıdır, yeryüzünden kalkmaz.Bir ulu kişinin sofrası başında kötü zanna düşmek ve harislik etmek küfürdür” dedi.O rahmet kapısı, hırslarından dolayı bu görmedik dilencilerin yüzlerine kapandı.Zekat verilmeyince yağmur bulutu gelmez zinadan dolayı da etrafa veba yayılır.İçine kasavetten, gussadan ne gelirse korkusuzluktan ve küstahlıktan gelir.

Kim dost yolunda pervasızlık ederse erlerin yolunu vurucudur, namert odur.Edepten dolayı bu felek nura gark olmuştur: Yine edepten dolayı melekler masum ve tertemiz olmuşlardır.Güneşin tutulması, küstahlık yüzündendir. Bir melek olan Azazil de yine küstahlık yüzünden kapıdan sürülmüştür.

Kollarını açıp onu kucakladı, aşk gibi gönlüne aldı, canının için çekti.Elini, alnını öpmeğe, oturdu yeri, geldiği yolu sormaya başladı.Sora sora odanın başköşesine kadar çekti ve dedi ki: “Nihayet sabırla bir define buldum.
Ey vuslatı, her sualin cevabı! Senin yüzünden nişliğin anahtarıdır” sözünün manası, Ey vuslatı, her sualin cevabı! Senin yüzünden müşkül, konuşmaksızın, dedikodusuz hallolur gider.Sen, gönlümüzde, onların tercümanısın, her ayağı çamura batanın elini tutan sensin.

Ey seçilmiş,ey Allah’dan razı olmuş ve Allah rızasını kazanmış kişi, merhaba! Sen kaybolursan hemen kaza gelir, feza daralır.Sen, kavmin ulususun, sana müştak olmayan, seni arzulamayan bayağılaşmıştır. Bundan vazgeçmezse...”O ağırlama, o hal hatır sorma meclisi geçince o zatın elini tutup hareme götürdü.

Padişah, hastayı ve hastalığını anlatıp sonra onu hastanın yanına götürdü.Hekim, hastanın yüzünü görüp, nabzını sayıp, idrarını muayene etti. Hastalığının arazını ve sebeplerini de dinledi.
Dedi ki: “Öbür hekimlerin çeşitli tedavileri, tamir değil; büsbütün harap etmişler. Onlar, iç ahvalinden haberdar değildirler. Körlüklerinden hepsinin aklı dışarıda.” Hekim, hastalığı gördü, gizli şey ona açıldı. Fakat onu gizledi ve sultana söylemedi. Hastalığı safra ve sevdadan değildi.

Her odunun kokusu dumanından meydana çıkar. İnlemesinden gördü ki, o gönül hastasıdır. Vücudu afiyettedir ama o, gönüle tutulmuştur. Aşıklık gönül iniltisinden belli olur, hiçbir hastalık gönül hastalığı gibi değildir.
Aşığın hastalığı bütün hastalıklardan ayrıdır. Aşk, Allah sırlarının usturlabıdır. Aşıklık ister cihetten olsun, ister bu cihetten... akıbet bizim için o tarafa kılavuzdur. Aşkı şerh etmek ve anlatmak için ne söylersem söyliyeyim... asıl aşka gelince o sözlerden mahcup olurum. Dilin tefsiri gerçi pek aydınlatıcıdır, fakat dile düşmeyen aşk daha aydındır. Çünkü kalem, yazmada koşup durmaktadır, ama aşk bahsine gelince; çatlar, aciz kalır. Aşkın şerhinde akıl, çamura saplanmış eşek gibi yattı kaldı. Aşkı , aşıklığı yine aşk şerh etti.

Güneşin vucuduna delil, yine güneştir. Sana delil lazım ise güneşten yüz çevirme. Gerçi gölgede güneşin varlığından bir nişan verir, fakat asıl güneş her an can nuru bahşeyler. Gölge sana gece misali gibi uyku getirir. Ama güneş doğuverince ay yarılır (nuru görünmez olur). Zaten cihanda güneş gibi misli bulunmaz bir şey yoktur. Baki olan can güneşi öyle bir güneştir ki, asla gurub etmez.

Güneş gerçi tektir, fakat onun mislini tasvir etmek mümkündür. Ama kendisinden esir olan güneş, öyle bir güneştir ki, ona zihinde de, dışarıda da benzer olamaz. Nerede tasavvurda onun sığacağı bir yer ki misli tasvir edilebilsin!

Şemseddin’in sözü gelince dördüncü kat göğün güneşi başını çekti, gizlendi. Onun adı anılınca ihsanlarından bir remzi anlatmak vacip oldu.Can şu anda eteğimi çekiyor. Yusuf’un gömleğinden koku almış! “Yıllarca süren sohbet hakkı için o güzel hallerden tekrar bir hali söyle, anlat. Ki yer, gök gülsün, sevinsin. Akıl, ruh ve göz de yüz derece daha fazla sevince, neşeye dalsın” (diyor). “Beni külfete sokma, çünkü ben şimdi yokluktayım. Zihnim durakladı onu görmekten acizim. Ayık olmayan kişinin her söylediği söz... dilerse tefekküre düşsün, dilerse haddinden fazla zarafet satmaya kalkışsın... yaraşır söz değildir.

Eşi bulunmayan o sevgilinin vasfına dair ne söyleyeyim ki bir damarım bile ayık değil! Bu ayrılığın, bu ciğer kanının şerhini şimdi geç, başka bir zamana kadar bunu bırak!”
(Can) dedi ki: “Beni doyur, çünkü ben açım. Çabuk ol çünkü vakit keskin bir kılıçtır. Ey yoldaş, ey arkadaş! Sufi, vakit oğludur (bulunduğu vaktin iktizasına göre iş görür). “Yarın” demek yol şartlarından değildir. Sen yoksa sufi bir er değilmisin? Vara veresiyeden yokluk gelir”.

Ona dedim ki: “Sevgilinin sırlarını gizli kapaklı geçmek daha hoştur. Sen, artık hikayelere kulak ver, işi onlardan anla! Dilbere ait sırların, başkalarına ait sözler içinde söylenmesi daha hoştur.” O, “Bunu apaçık söyle ki dini açık olarak anmak, gizli anmaktan iyidir. Perdeyi kaldır ve açıkça söyle ki ben, güzelle gömlekli olarak yatmam” dedi.
Dedim ki: “O apaçık soyunur, çırılçıplak bir hale gelirse ne sen kalırsın,ne kucağın kalır, ne belin! İste ama derecesine göre iste; bir otun bir dağı çekmeye kudreti yoktur.

Bu alemi aydınlatan güneş, bir parçacık yaklaştı mı, her şey yandı gitti! Fitneyi, kargaşalığı ve kan dökücülüğü araştırma, Şems-ı Tebrizi’den bundan fazla bahsetme. Bunun sonu yoktur; sen yine hikayeye başla, onu tamamlamana bak.

(Hekim) dedi ki: “Ey padişah, evi halvet et, yakını da uzaklaştır.Köşeden , bucaktan kimse kulak vermesinde ben bu cariyecikten bir şeyler sorayım.”
Oda boşaltıldı, Hekim ile hastadan başka kimsecikler kalmadı. Hekim tatlılıkla yumuşak yumuşak dedi ki: “Memleketin neresi? Çünkü her memleket halkının ilacı başka başkadır. O memlekette akrabandan kimler var? Kime yakınsınız; neye bağlısınız? Elini kızın nabzına koyup birer birer felekten çektiği cevir ve meşakkati soruyordu.
Bir adamın ayağına diken batınca ayağını dizi üstüne kor. İğne ucu ile diken başını arar durur, bulamazsa orasını dudağı ile ıslatır. Ayağa batan dikeni bulmak bu derece müşkül olursa, yüreğe batan diken nicedir? Cevabını sen ver! Her çer çöp (mesabesinde olan,) gönül dikenini göreydi gamlar, kederler; herkese el uzatabilir miydi?
Bir kişi, eşeğin kuyruğu altına diken kor. Eşek onu oradan çıkarmasını bilmez, boyuna çifte atar. Zıplar, zıpladıkça da diken daha kuvvetli batar. Dikeni çıkarmak için akıllı bir adam lazım. Eşek, dikeni çıkarabilmek için can acısı ile çifte atar durur ve yüz yerini daha yaralar. O diken çıkaran hekim üstaddı .

Halayığın her tarafına elini koyup muayene ediyordu. Halayıktan hikaye yolu ile dostların ahvalini sormakta idi. Kız, bütün sırlarını hekime açıkça söylemekte, kendi durağından, efendilerinden, şehrinden ve şehrinin dışından bahsetmekteydi.

Hekim kızın anlatmasına kulak vermekte, nabzına ve nabzının atmasına dikkat etmekte idi. Nabzı kimin adı anılınca atarsa cihanda gönlünün istediği odur(diyordu). Memleketinde ki dostlarını saydı, döktü. Ondan sonra diğer bir memleketi andı. “Memleketinden çıkınca en evvel hangi memlekette bulundun?”dedi.
Kız bir şehrin adını söyleyip geçti. Fakat yüzünün rengi nabzının atması başkalaşmadı.Efendileri ve şehirleri birer birer saydı;o yerleri, yurtları, oralarda geçirdiği zamanları, tuz, ekmek yediği kişileri tekrar tekrar söyledi.Şehir şehir, ev ev saydı döktü, kızın ne damarı oynadı, ne çehresi sarardı.
Hekim şeker gibi Semerkand şehrini soruncaya kadar kızın nabzı tabii haldeydi fazla atmıyordu.Semerkand’ı sorunca nabzı attı, çehresi kızardı, sarardı. Çünkü o, Semerkad’lı bir kuyumcudan ayrılmıştı.O hekim, hastadan bu sırrı elde edip o dert ve belanın aslına erişince:“Onun semti hangi mahallede?” diye sordu. Kız, “Köprü başında, Gatfer mahallesinde” dedi.

Hekim, “Hastalığının ne olduğunu hemen anladım. Seni tedavi hususunda sihirler göstereceğim;Sevin, ilişik etme, emin ol ki yağmur çimenlere ne yaparsa ben de sana onu yapacağım;Ben, senin gamını çekmekteyim, sen gam yeme; ben sana yüz babadan daha şefkatliyim;Aman, sakın ha, bu sırrı kimseye söyleme; padişah senden bunu ne kadar sorup soruştursa yine sakla;Sırların gönülde gizli kalırsa o muradın çabucak hasıl olur;dedi.
Peygamber demiştir ki: “Her kim sırrını saklar ise çabucak muradına erişir.” Tohum toprak içinde gizlenince, onun gizlenmesi, bahçenin yeşillenmesi ile neticelenir. Altın ve gümüş gizli olmasalardı... madende nasıl musaffa olurlar, nasıl altın ve gümüş haline gelirlerdi? O hekimin vaadleri ve lütufları hastayı korkudan emin etti. Hakiki olan vaadleri gönül kabul eder, içten gelmeyen vaadler ise insanı ıstıraba sokar. Kerem ehlinin vaadleri akıp duran, eseri daima görünen hazinedir. Ehil olmayanların, kerem sahibi bulunmayanların vaadleri ise gönül azabıdır.

Ondan sonra hekim, kalkıp padişahın huzuruna gitti.; padişahı bu meseleden birazcık haberdar etti. Dedi ki: “Çare şundan ibaret: bu derdin iyileşmesi için o adamı getirelim. Kuyumcuyu o uzak şehirden çağır, onu altınla, elbise ile aldat.” Padişah, hekimden bu sözü duyunca nasihatini, candan gönülden kabul etti. O tarafa ehliyetli, kifayetli, adil bir iki kişiyi elçi olarak gönderdi.

O iki bey, kuyumcuya padişahtan muştucu olarak Semerkand’e kadar geldiler. Dediler ki: “Ey lütuf sahibi üstad, ey marifette kamil kişi! Öğülmen şehirlere yayılmıştır. İşte filan padişah, kuyumcubaşılık için seni seçti. Zira (bu işte) pek büyüksün, pek kamilsin. Şimdilik şu elbiseyi, altın ve gümüşü al da gelince de padişahın havassından ve nedimlerinden olursun.”

Adam çok malı, çok parayı görünce gururlandı, şehirden çoluk çocuktan ayrıldı. Adam neşeli bir halde yola düştü. Haberi yoktu ki padişah canına kastetmişti. Arap atına binip sevinçle koşturdu, kendi kanının diyetini elbise sandı.
Ey yüzlerce razılıkla sefere düşen ve bizzat kendi ayağı ile kötü bir kazaya giden. Hayalinde mülk, şeref ve ululuk. Fakat Azrail “Git evet, muradına erişirsin” demekte!

O garip kişi yoldan gelince, hekim onu padişahın huzuruna götürdü; Güzellik mumunun başı ucunda yakılması için onu, padişahın yanına izzet ve ikramla iletti.

Padişah onu görünce pek ağırladı, altın hazinesini ona teslim etti. Sonra hekim dedi ki: “Ey büyük sultan o cariyeciği bu tacire ver ki visali ile iyileşsin, visalinin suyu o ateşi gidersin.”
Padişah, o ay yüzlüyü kuyumcuya bahşetti, o iki sohbet müştakını birbirine çift etti. Altı ay kadar murat alıp murat verdiler. Bu suretle o kız da tamamen iyileşti.

Ondan sonra hekim, kuyumcuya bir şerbet yaptı, kuyumcu içti, kızın karşısın da erimeye başladı. Hastalık yüzünden kuyumcunun güzelliği kalmayınca kızın canı, onun derdinden azat oldu, ondan vazgeçti. Kuyumcu, çirkinleşip hastalanınca kızın gönlüde yavaş yavaş ondan soğudu.

Ancak zahiri güzelliğe ait bulunan aşklar aşk değildir. Onlar nihayet bir ar olur. Keşke kuyumcu baştan başa ayıp ve ar olsaydı, tamamı ile çirkin bulunsaydı da başına bu kötü hal gelmeseydi! Kuyumcunun gözünden ırmak gibi kanlar aktı, yüzü canına düşman kesildi.

Tavus kuşunun kanadı, kendisine düşmandır. Nice padişahlar vardır ki kuvvet ve azametleri helaklerine sebep olmuştur.

Kuyumcu,”Ben o ahuyum ki göbeğimin miskinden dolayı bu avcı, benim saf kanımı dökmüştür. Ah ben o sahra tilkisiyim ki postum için beni tuzağa düşürüp tuttular, başımı kestiler. Ah ben o filim ki dişimi elde etmek için filci benim kanımı döktü. Beni benden aşağı birisi için öldüren, kanımı döken; bilmiyor ki benim kanım uyumaz! Bu gün bana ise yarın onadır. Böyle benim gibi bir adamın kanı nasıl zayi olur?

Duvar gerçi (günün ilk kısmında yere) uzun bir gölge düşürür; fakat o gölge, gölgeyi meydana getirene avdet eder.
Bu cihan dağdır, bizim yaptıklarımız ses. Seslerin aksi yine bizim semtimize gelir” dedi.Kuyumcu bu sözleri söyledi ve hemen toprak altına gitti.

O cariyecik de aşktan ve hastalıktan arındı, tertemiz oldu. Çünkü ölülerin aşkı ebedi değildir, çükü ölü tekrar bize gelmez.

Diri aşk ruhta ve gözdedir. Her anda goncadan daha taze olur durur. O dirinin aşkını seç ki bakidir ve canına can katan şaraptan sana sakilik eder.

O ‘nun aşkını seç ki bütün peygamberler, onun aşkı ile kuvvet ve kudret buldular, iş güç sahibi oldular. Sen “Bize o padişahın huzuruna Varmaya izin yoktur” deme. Kerim olan kişilere hiçbir iş güç değildir.

O adamın, hekimin eliyle öldürülmesi, ne ümit içindi ne korkudan dolayı. Allahnın emri ve ilhamı gelmedikçe hekim onu padişahın hatırı için öldürmedi.

Hızır’ın o çocuğun boğazını kesmesindeki sırrı halkın avam kısmı anlayamaz.
Allah tarafından vahiy ve cevaba nail olan kişi her ne buyurursa o buyruk, doğrunun ta kendisidir. Can bağışlayan kişi öldürse de caizdir. O, naibdir eli Allah elidir.

İsmail gibi onun önüne baş koy. Kılıcının önünde sevinerek gülerek can ver. Ki Ahmed’in pak canı, Ahad’la ebediyse senin canında ebede kadar sevinçli ve gülümser bir halde kalsın. Aşıklar, ferah kadehini, güzellerin elleri ile öldürdükleri vakit içerler.

Padişah o kanı şehvet uğruna dökmedi. Suizanda bulunma münakaşayı bırak. Sen onun hakkında kötü ve pis iş işledi deyip fena bir zanda bulundun. Su süzülüp durulunca, berrak bir hale gelince bu berraklıkta bulanıklık ve tortu kalır mı, süzülüş suda tortu bırakır mı?

Bu riyazatlar, bu cefa çekmeler, ocağın posayı gümüşten çıkarması içindir.İyinin kötünün imtihanı, altının kaynayıp tortusunun üste çıkması içindir.

Eğer işi Allah ilhamı olmasaydı o, yırtıcı bir köpek olurdu, padişah olmazdı. Şehvetten de tertemizdi, hırstan da, nefis isteğinden de. Güzel bir iş yaptı, fakat zahiren kötü görünüyordu.
Hızır denizde gemiyi deldi ise de onun bu delişinde yüzlerce sağlamlık vardı. O kadar nur ve hünerle beraber Musa’nın vehmi, ondan mahçuptu; artık sen kanatsız uçmaya kalkışma. O, kırmızı güldür, sen ona kan deme. O, akıl sarhoşudur, sen ona deli adı takma. Onun muradı Müslüman kanı dökmek olsaydı kafirim, onun adını ağzıma alırsam! Arş kötü kişinin öğülmesinden titrer; suçlardan ve şüpheli şeylerden korunan kişi de kötü methedilince, metheden kişi hakkında fena bir zanna düşer.

O padişahtı, hem de çok uyanık bir padişah. Has bir zattı, hem de Allah hası. Bir kişiyi böyle bir padişah öldürürse onu, iyi bir bahta eriştirir,en iyi bir makama çeker yüceltir.Eğer onu kahretmede yine onun için bir fayda görmeseydi; o mutlak lütuf nasıl olurda kahretmeyi isterdi?
Çocuk hacamatcının neşterinden titrer durur, esirgeyen ana ise onun gamından sevinçlidir. Yarı can alır, yüz can bağışlar. Senin vehmine gelmeyen o şey yok mu? Onu verir. Sen kendince aklından bir kıyas yapmaktasın ama çok, pek çok uzaklara düşmüşsün; iyice bak!
 

rusen_alp

New member
Katılım
11 Mar 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
42
Konum
ruhlar aleminden
Sabır , gamdan kurtulmak için bir anahtardır

Sabır , gamdan kurtulmak için bir anahtardır

-Eğer tamamıyla zorluklara daldınsa, daralıp kaldınsa sabret. Çünkü sabır rahatlığın ,genişliğin anahtarıdır.
-Düşüncelerden sakın.insanın gönlü ormana benzer; ormanda arslan gibi yaban eşeği gibi de düşünceler bulunur.

-Perhizler, ilaçların başıdır. Kaşınmak ise uyuzluğu arttırır.
-Perhiz ,gerçekten de ilaçların başıdır. Perhiz et de canındaki gücü seyret.
-Bu söylediğim vahdet sırlarını candan dinle de , ben de senin kulağına altın küpe takmış olayım.
-O zaman, kuyumcu gibi, altın işleri ile Ay’ın kulağına sen küpe olursun da ,Ay’a , Süreyya’ya kadar yükselirsin.
 

hannane

New member
Katılım
19 Ocak 2007
Mesajlar
1,172
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Konum
kayýp þehirden
Temiz erlerin sevgisini ta canının içine dik;
gönlü hoş kişilerin sevgisinden baska bir sevgiye gönül verme.
Umitsizlik köyüne gitme; ümitler var.
Karanlığa doğru yürüme, güneşler var.


Hadi bir gönüldesten gıda ver gönlüne;
yürü devleti devlet sahibinden ara.


O ışığı canlara ALLAH c.c. saçmıştır;
bahtı olanlar da eteklerle o ışığı toplamışlar, elde etmişlerdir.
Yüzünü ALLAH c.c.'dan başkasına çevirmeyen kişi
o ışık saçışından elde etmiştir.
Kimin aşk eteği yoksa o ışık saçışından bir pay elde edememiştir.


Putların anası, bir put olan nefsimizdir;
çünkü put yılandır; nefis putuysa ejderha.
Put kırmak kolaydır, pek kolay;
fakat nefsi kırıp geçirmeyi olay görmek bilgisizliktir, bilgisizlik.

Mesnevi'den...
 

berfut

New member
Katılım
23 Kas 2007
Mesajlar
2,167
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Yaş
44
Konum
istanbul
Ateş Ateşe Azab Eder Mi?!...

Ateş Ateşe Azab Eder Mi?!...

[FONT=Geneva, Arial, Sans-serif]MEVLANA CELALEDDİN-İ RUMİ’ye felsefecilerden bir grup gelip sual sormak istediklerini bildirdiler.Mevlana bunları ŞEMS-İ TEBRİZİ ye havale etti.[/FONT]
[FONT=Geneva, Arial, Sans-serif]Bunun üzerine Şems-in yanına gittiler.Şems-i Tebrizi mescidde,talebelere bir kerpiçle teyemmüm nasıl yapılacağını gösteriyordu.[/FONT]
[FONT=Geneva, Arial, Sans-serif]Gelenler 3 sual soracaklarını bildirdiler.Şems-i Tebrizi ;“sorun “buyurdu.İçlerinden birini reis seçtiler.Hepsinin adına o soracaktı.[/FONT]
[FONT=Geneva, Arial, Sans-serif]Sormaya baş[/FONT][FONT=Geneva, Arial, Sans-serif]l[/FONT][FONT=Geneva, Arial, Sans-serif]adı:”Allah var dersiniz.Ama görünmez,göster de inanalım.”[/FONT]
[FONT=Geneva, Arial, Sans-serif]Şems-i Tebrizi buyurdu ki:”Öbür sorunu da sor!”[/FONT]
[FONT=Geneva, Arial, Sans-serif]“Şeytanın ateşten yaratıldığını söylersiniz,sonra da ateşle ona azab edilecek dersiniz,hiç ateş ateşe azab eder mi?”[/FONT]
[FONT=Geneva, Arial, Sans-serif]Şems-i Tebrizi:”Peki öbürünü de sor!”dedi.[/FONT]
[FONT=Geneva, Arial, Sans-serif]”Ahirette herkes hakkını alacak,yaptıklarının cezasını çekecek diyorsunuz.Bırakın insanları canları ne istiyorsa yapsınlar,karışmayın!”[/FONT]
[FONT=Geneva, Arial, Sans-serif]Bunun üzerine Şems-i Tebrizi kuru kerpici adamın başına vurdu.Soru soran felsefeci,zamanın kadısına gidir,Şems-i şikayet etti ve;”Ben,soru sordum,o başıma kerpiç vurdu”dedi.[/FONT]
[FONT=Geneva, Arial, Sans-serif]Şems-i Tebrizi;”Ben de sadece cevap verdim”buyurdu.[/FONT]
[FONT=Geneva, Arial, Sans-serif]Kadı bunu açıklamasını istedi.[/FONT]
[FONT=Geneva, Arial, Sans-serif]Şems-i Tebrizi de şöyle anlattı;[/FONT]
[FONT=Geneva, Arial, Sans-serif]”Efendim!Bana;”Allahü tealayı göster de inanayım”dedi.Şimdi bu felsefeci başının acısını göstersin de görelim.”[/FONT]
[FONT=Geneva, Arial, Sans-serif]O kimse şaşırarak;”Acıyor ama gösteremem”dedi.[/FONT]
[FONT=Geneva, Arial, Sans-serif]Şems-i Tebrizi;”İşte Allah’u teala da vardır,fakat görünmez.Yine bana,şeytana ateşle nasıl azab edileceğini sordu.Ben buna toprakla vurdum.Toprak onun başını acıttı.Halbuki kend[/FONT]
[FONT=Geneva, Arial, Sans-serif]i bedeni de topraktan yaratıldı.Yine bana;”Bırakın herkesin canı ne isterse onu yapsın.bundan dolayı bir hak olmaz”dedi.Benim canım onun başına kerpiç vurmak istedi ve vurdum.Niçin hakkını arıyor?Aramasa ya!Bu dünyada küçük bir mesele için hak aranırsa,o sonsuz olan ahiret hayatında niçin hak aranmasın?”buyurdu.Felsefeci,bu güzel cevaplar karşısında mahcubiyetinden ağzını açmadı.
[/FONT]
 

rusen_alp

New member
Katılım
11 Mar 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
42
Konum
ruhlar aleminden
Nefsinin değil, Allah'ın aslanı : Hz. Ali ( r.a.)

Nefsinin değil, Allah'ın aslanı : Hz. Ali ( r.a.)

HZ. Peygamber Efendimizin Hz. Ali’nin seyisinin kulağına “ Ali’nin şehid edilmesi senin elinle olacak , bunu haber veriyorum “ diye buyurması
• “ Ben öyle bir adamım ki, beni öldürecek kişiye bile lütuf şerbetim, kahır zehiri olmadı."
• Peygamber Efendimiz, hizmetçinin kulağına , bu başımı boynumdan onun ayıracağını söylemişti.
• Resul-i Ekrem Efendimiz , ilahi vahiy ile ölümümün onun elinden olacağını haber vermişti.
• O ( ibn Mulcem ) da ; “ Ya Ali , önce beni öldür de , bu kötü iş, bu çirkin hareket benden meydana gelmesin “ der dururdu.
• Ben de diyordum ki : Madem ki ölümüm senin elinden olacaktır. Kaza ve kaderden nasıl kaçabilirim ?
• O benim önüme düşerek diyordu ki: “ Ey kerim olan Ali, Allah rızası için beni iki parça et ki….
• Bu kötü takdir başıma gelmesin.Canım , senin yüzünden yanıp yakılmasın “
• Ben de daima ;” Kader kalemi bunu yazdı. Yazının mürekkebi de kurudu. Olan oldu, Kader kaleminden nice bayraklar aşağı düşmüş, nice ordular bozulmuş, nice devletler yıkılmıştır.
• İçimde sana karşı hiçbir nefret, hiçbir kötü niyet yoktur. Çünkü ben bunu senden bilmiyorum ki…
• Sen Hakk’ın aletisin, işi yapan da Hakk’ın eli . Hakk’ın aletini nasıl kınayabilirim ? Ona nasıl karşı gelebilirim.?”
• İbn-i Mülcem ;” Öyle ise , kısas niçin gerekiyor ?” diye sordu. Hz. Ali de ; “ O da Hakk’tandır, o da Hakk’ın gizli bir sırrıdır” diye cevap verdi.
• Eğer Hakk, kendi yaptığı işi beğenmezse itiraz ederse , kendi takdirine karşı gelirse , bunda da bizim aklımızın ermediği hikmetler vardır. Bu itiraz yüzünden nice sır bağları ve bahçeleri yeşerir.
• Kendi işine itiraz etmesi , kendi takdirine karşı gelmesi ancak O’na yakışır, kendi takdirine vasıta olan katili kısasla öldürmek de O’nun takdiridir. Kahır da , lütuf da birdir.
• Bu hadiseler şehri olan dünyada, hakim olan, ülkelerde düzenler kuran, işler başaran mülk sahibi O’dur.
• Kendi aletini kırarsa, kırdığını yine onarır, sağlam bir hale getirir.
• Hz. Ali7ye hizmet eden kişi yine geldi; “ Ya Ali !” dedi, “ Beni hemen öldür de o uğursuz zamanı görmiyeyim.
• Sana helal ediyorum, benim kanımı dök, beni öldür de , gözüm , seni şehid etmek gibi bir kıyameti, bir felaketi görmesin.
• “ Dedim ki her bir zerre, eli hançerli bir katil olsa da sana saldırsa , seni öldürmek istese ;
• Bunlardan hiçbiri değil, seni öldürmek , senin bedenindeki kıllardan birinin bile ucunu kesemez.Çünkü kalem , sana böyle bir yazı yazmıştır.
• Fakat ,üzülme , merak etme, senin şefaatçin yine de benim, Ben ruh, efendisiyim, bedenimin kölesi değilim.
• Bence şu bedenin bir değeri yoktur.Ben, bedenim olmaksızın da , yiğit oğlu yiğitim.
• Hançer ve kılıç benim çiçeğim ; ölüm de zevk ve safa meclisimdir, nergis bahçemdir.”
• Bedenini bu derece öldürüp, ayaklar altına alan kimse, nasıl olur da , emirlik ve halifelik hırsına düşer?
• O ancak emirlere yol göstermek , emirliği belletmek için görünüşte makam işleri ile ve hükümle uğraştı.
• Emirlik makamına yeni bir can vermek, halifelik fidanını yemişlerle doldurmak için orada.


Allah Hz. Ali ( r.a.) dan Allah razı olsun.....
 

rusen_alp

New member
Katılım
11 Mar 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
42
Konum
ruhlar aleminden
Şahitlik için buradayız...!

Şahitlik için buradayız...!

Biz bu dünyaya ruh aleminde Rabbimize verdiğimiz sözü tutmak, şahitliğimizi yerine getirmek için geldik.

• Bizler kaza ve kadir hakiminin şu dehlizinde, yani şu dünyada ;”Ben sizin Rabbiniz değil miyim ?” sorusunun cevabına ; “Evet Rabbimizsiniz.” Cevabını verdiren bir ahitte bulunduğumuz , bu ezel davasının görülmesi, gerçekleştirilmesi için bulunuyoruz.
• Madem ki ezelde biz “Evet” dedik, işte ezelde verdiğimiz bu sözün, bu “evet” deyişimizin ,bu dünyada başımıza gelen musibetlerle imhitanını vermekte , bu dava için şahitlik etmekteyiz.Yani bizim için bu dünyada yaptığımız işlerimiz, hareketlerimiz, sözlerimiz, dertlerimiz, kederlerimiz , sabırlarımız , ezel davasına getirdiğimiz şahitlerdir.
• Neden ezel hakiminin mahkeme koridorusnad susup duruyoruz.Biz buraya şahitlik etmeye gelmedik mi ? Neden Muhammedi emirlere uyarak , insan gibi yaşayarak , şahitliğimizi yerine getirmiyoruz<?
• Ey şahit , ne zamana kadar mahkeme koridorunda bekleyip duracaksın ? Vakit gelmişken , şahitlik vazifeni yap. Bu iş bitsin .Bu pis, bu sıkıcı koridorda , hapis olup kalmak hoşuna mı gidiyor ? Aksilik yapma, aklını başına al, şahitliğini bir an evvel yerine getir. Kurtul , çık git.
• Seni buraya şahitlikte bulunmam, inat etmemen , inkara düşmemen için çağırdılar.
• Halbuki sen , inadından şu daracık yerde , şu pis karanlık koridorda oturmuş, elini sadaka vermekten, yoksullara yardımdan esirgiyor, dilini Allah’ı zikretmekten alıkoyuyor, dudaklarını yumuyorsun.
• Ey şahit! Senden beklenen şahitliği yapmadıkça bu koridordan nasıl kurtulursun? Yaşadığın zamanın kıymetini bil.İş başarma zamanı geçmeden iş yap, kurtul.
• Haydi bir an önce şahitlik vazifeni yap. Bu senin için kardır.inadı , inkarı bırak da kurtul ve koşarak git.işi uzatıp durma. Bu sıkıcı yerde eğlenme.
• İster yüzyıld , ister bir anda, madem sonunda şu emaneti vereceksin , hemen şimdi ver de kurtul…
 
Üst Alt