Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kuran'ın Dört Temel Terimi

mavigezegen

New member
Katılım
14 Tem 2009
Mesajlar
243
Tepkime puanı
169
Puanları
0
İLAH, RAB, DİN ve İBADET; bu dört terim Kur’an terminolojisinde temel bir öneme sahiptir.

Kur’an’ın tüm daveti yalnızca Allah Teala’nın Rab ve İlah olduğu şeklindedir.O’ndan başka ne herhangi bir İlah ve Rab e herhangi bir uluhiyet ve ne de rububiyet vardır.O’nun şeriki de yoktur.Bu yüzden sadece O’nun İlah ve Rab olarak kabul edilmesi,O’ndan başka herkesin ilahlık ve rablik iddiasının reddedilmesi,O’na ibadet edilip başkalarına edilmemesi,dinin sadece O’na hasredilmesi,diğer başka dinlerin ise reddedilmesi gerekmektedir.

Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlere, “Şüphesiz, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Öyleyse bana ibadet edin” diye vahyetmişizdir. (Enbiya-25)

(Yahudiler) Allah’ı bırakıp, hahamlarını; (hıristiyanlar ise) rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rab edindiler. Oysa, bunlar da ancak, bir olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, onların ortak koştukları her şeyden uzaktır. (Tevbe-31)

Hakikaten bu (bütün peygamberler ve onlara iman edenler) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise bana kulluk edin. (Enbiya-92)

De ki: “Her şeyin Rabbi O iken ben başka bir Rab mı arayayım? Herkes günahı yalnız kendi aleyhine kazanır. Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın günah yükünü yüklenmez. Sonra dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O size, ihtilaf etmekte olduğunuz şeyleri haber verecektir. (En'am-164)

De ki: “Ben de ancak sizin gibi bir insanım. (Ne var ki) bana, ‘Sizin ilâh’ınız ancak bir tek ilâhtır” diye vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa yararlı bir iş yapsın ve Rabbine ibadette kimseyi ortak koşmasın.” (Kehf-110)

Andolsun biz, her ümmete, “Allah’a kulluk edin, tâğûttan kaçının” diye peygamber gönderdik. Allah, onlardan kimini doğru yola iletti; onlardan kimine de (kendi iradeleri sebebiyle) sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde dolaşın da peygamberleri yalanlayanların sonunun ne olduğunu görün. (Nahl-36)

Göklerdeki ve yerdeki herkes ister istemez O’na boyun eğmişken ve O’na döndürülüp götürülecekken onlar Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar? (Ali İmran-83)

De ki: “Şüphesiz bana, dini Allah’a has kılarak O’na ibadet etmem emredildi.” (Zümer-11)

“Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O’na ibadet edin. İşte bu, doğru yoldur.” (Ali İmran-51)

Bu birkaç ayet burada sırf misal olarak verilmiştir.Kur’an okuyan kişi ilk bakışta Kur’an’ın tüm beyanlarının bu dört terim etrafında dönüp dolaştığını hemen fark edecektir.

Allah Rab ve İlah’tır.
Rablik ve İlahlık Allah’dan başkasının şanından değildir.
Bu nedenle İbadet’in O’na has kılınması gerekir.
Yine bunun için Din’in de O’na has kılınması gerekir.

Devam edecek
nokta.gif
nokta.gif
nokta.gif
 

mavigezegen

New member
Katılım
14 Tem 2009
Mesajlar
243
Tepkime puanı
169
Puanları
0
DÖRT TERİMİN ÖNEMİ

Kur’an-ı Kerim’in öğretisini anlamak için bu dört terimin sahih ve mükemmel anlamını tam manasıyla kavramak zorunludur.Eğer herhangi bir kimse İlah ve Rab’bin manasının ne olduğunu,İbadet’in ne anlama geldiğini ve Din’in neye isnad edildiğini bilmezse onun için Kur’an’ın tamamı anlaşılmaz bir hal alır.

(Çünkü) O (böyle bir durumda) ne tevhidi bilebilecek ne şirki anlayabilecek ne ibadeti yalnız Allah’a mahsus kılabilecek ve de dini Allah’a has kılabilecektir.Aynı şekilde yine bu terimler herhangi bir kimsenin zihninde kapalı ve eksik olursa,o kimse için Kur’an’ın tüm öğretileri kapalı olur ve Kur’an-ı Kerim’e iman etmesine rağmen hem akidesi hem de ameli eksik kalır.O, lailahe ill
Allah.gif
demeye devam etmekle birlikte putları da ilahlaştırmaya devam eder.Allah’tan başka rab olmadığını devamlı ilan etmesine rağmen,kendisine Allah’tan başka birçok rab edinmekte devam eder.O,tüm iyi niyetiyle birlikte Allah’tan başkasına ibadet etmediğini her fırsatta bildirmekle birlikte diğer birçok mabudlara ibadetle meşgul olur.O,tüm gücüyle Allah’ın dininde olduğunu haykırdığı ve kendisini başka dinde görenlerle kavgaya hazır olmakla birlikte,birçok dinin yuları kendi boynunda asılıdır.Kendi ağzından Allah’tan başkası için “İlah” ve “Rab” sözcükleri hiçbir zaman çıkmazken,bu sözcüklerin ortaya koydukları manaları itibarıyla,onun birçok ilah ve rabbi olur.Hal böyle olmasına rağmen o zavallının gerçek Allah’tan başka,kendisinin ilah ve rabler edindiğinden haberi bile olmaz.Eğer siz ona kendisinin Allah’tan başkasına ibadet ettiğini,dine şirk bulaştırdığını söyleseniz,size taş ve sopayla saldırır ve fakat ibadet ve dinin hakikatı açısından o,başkalarının kuludur ve başka bir dine girmiştir.Ancak hareketlerinin gerçekte başkalarına ibadet etmek olduğunu ve içinde bulunduğu durumun kendisini İslam’dan başka dine mensup kıldığını bilmez.

Devam edecek......

 

mavigezegen

New member
Katılım
14 Tem 2009
Mesajlar
243
Tepkime puanı
169
Puanları
0
Yanlış Anlamaların Asıl Sebebi

Kur’an-ı Kerim Araplara indirildiği için herkes İlah’ın ne manaya geldiğini,Rab diye kime hitap edildiğini biliyordu.Çünkü bu iki terim onların günlük konuşmalarında önceden beri kullanılıyordu.Onlar bu terimlerin hangi manalara atfedildiğini biliyordu.Bu yüzden onlara “Yalnızca Allah,İlah ve Rab’dir,O’nun ilahlık ve rabliğinde başka bir kimsenin kesinlikle ortaklığı yoktur” denildiğinde onlar bunu tamamen anlamışlardı.Onlar hiçbir şüphe ve karmaşıklığa mahal bırakmadan başkaları için nelerin nehyedildiği ve nelerin Allah Teala’ya mahsus kılınacağını idrak etmişti.İslam davetine muhalefet edenler,Allah’tan başkasının ilahlık ve rabliğini inkar etmenin ne manaya geldiğini bilerek karşı çıkmıştı.İman edenler de bu akideyi kabul etmekle neleri bırakmaları ve neleri seçmeleri gerektiğini biliyordu.

Aynı şekilde,İbadet ve Din terimleri de Arapların konuşmalarında yaygınca kullanılıyordu.Onlar abd’in (kul) kime dendiğini,hangi eylemin ibadet olduğunu ve dinin ne anlama geldiğini biliyordu.Bu yüzden onlara “Herşeye (putlara) ibadeti bırakıp yalnız Allah’a ibadet ediniz ve şirk dinlerinden uzaklaşarak yalnız Allah’ın dinine giriniz” denildiği zaman,Kur’an’ın davetini anlamakta herhangi bir yanlış anlamaya düşmeleri sözkonusu olmamıştı.Onlar daveti işitir işitmez bunun kendi hayat sistemlerinde ne türden değişiklikler talep ettiğini hemen anlıyordu.

Kur’an’ın nazil olduğu dönemlerde anlaşılan bütün bu terimlerin gerçek manaları daha sonraki asırlarda gitgide değişmeye yüz tutar.O kadar ki terimlerin her biri kendi geniş anlamlarından kaya kaya oldukça dar ve anlaşılmaz birer ifade haline gelir.Bunun bie sebebi öz Arapça zevkinin azalmasıdır.Diğer bir sebebi ise,yeni yetişen nesil için artık İlah,Rab,İbadet ve Din kavramlarının;Kur’an’ın nazil olduğu dönemdeki yaygın anlamlarını kaybetmesidir.Bu nedenlerle,daha sonraki lügat ve tefsir kitaplarında Kur’an terimlerinin çoğunun açıklaması;asıl lügat manaları yerine,daha sonraki Müslümanların anladıkları anlamlarla yapılmaya başlanır.Örneğin;İlah terimi hemen hemen putlar ve ilahlarla özleştirildi.

Rab;büyüten,besleyen ve yetiştirenle eşanlamlı bir hale getirildi.
İbadet’in manası tapmakla özdeşleşti.
Din de (aynı şekilde) mezheb,meşreb ve “Religion” kelimelerine karşılık olarak kullanılır oldu.
Tağut,put ya da şeytan şeklinde tercüme edildi.

Bunun neticesinde insanlar Kur’an’ın asıl söylemek istediğini anlamakta zorlanır oldu.Kur’an “Allah’tan başkasını ilah edinmeyin” demektedir.İnsanlar putları ve ilahları bırakırlarsa Kur’an’ın isteğinin yerine geleceğini sanmaktalar.Oysa onlar ilah tanımı içerisine giren diğer birçok nesneye çok sıkı bir şekilde bağlanmışlar,ancak bu durumlarının Allah’tan başkasını ilah edinmek manasına geldiğini bilmemektedirler.Kur’an “Allah’tan başkasını rab olarak kabul etmeyiniz” buyurmakta,insanlar ise, “Biz şüphesiz ki Allah’tan başkasını rab olarak görmeyiz.Bu yüzden bizim tevhidimiz mükemmeldir” derler.Oysa “Rab” kavramının ıtlak edildiği diğer mefhumlar açısından insanların çoğu Allah yerine başkalarının rabliğini kabul etmektedir.Kur’an’ın “Tağutlara tapınmayı terk edip sırf Allah’a ibadet edin” emrine karşılık,insanlar “Biz putlara tapmıyor,şeytana lanet ediyor ve yalnızca Allah’a secde ediyoruz,bu yüzden biz Kur’an’ın bu emrini yerine getiriyoruz” demektedirler.Halbuki taş putlar dışındaki diğer tağutlarla onlar sıkı fıkıdırlar.Tapınmadan başka diğer bütün ibadetleri Allah yerine Allah’tan başkasına mahsus kılmış bulunmaktadırlar.

Din’in durumu da aynıdır.Dini Allah’a has kılmanın manası,kişinin hinduluk,Hıristiyanlık ya da Yahudiliği reddedip İslam dinini kabul etmesi olarak anlaşılmaktadır.Bu durumda “İslam dini” nde olan herkes,böylece dini Allah’a has kıldığını zannetmektedir.Oysa,dinin daha geniş anlam ifade etmesi nedeniyle bu kimselerin dini Allah’a has kılmayan kişiler oldukları ortadadır.

Devam edecek
nokta.gif
nokta.gif
nokta.gif
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
56
Konum
Tr
Teşekkürler kardeşim emegine sağlık ne çekiyorsa milletimiz içleri boşaltılmış kavramların kargaşasından çekiyor.Yanlış anlaşılmalarda yanlış duruşlar sergilemesine sebeb oluyor bu mustaz'af halkın...ALLAH c.c ye emanet olun
 

mavigezegen

New member
Katılım
14 Tem 2009
Mesajlar
243
Tepkime puanı
169
Puanları
0
KUR’AN’IN YAKLAŞIMI

Kur’an’ın, Allah’tan başkasının ilahlığını reddetmede ve yalnızca O’nun ilahlığını ispatlamada tüm gücünü sarfettiği kavram egemenlik kavramıdır.Kur’an’ın bu bağlamdaki yaklaşımı (söylemi) şudur; “göklerde ve yerde tüm yetki ve otorite sahibi Allah (c.c)’tır.Yaratma O’na hastır,nimetler Ondandır,hüküm O’nundur,güç ve kuvvet kesinlikle O’nun elindedir.Her varlık isteyerek veya istemeyerek O’na boyun eğmektedir.O’nun dışında kimsenin ne bir otoritesi vardır,ne hükmü geçer,ne yaratma,yönetme ve düzenlemenin sırrına vakıftır ne de zerre miktarında da olsa O’nun dışında hiçbir ilah yoktur.” Bu bağlamda Kur’an’ın müşriklere gönderdiği mesajın ifadesi şudur: “Gerçekten O’ndan başka bir ilah olmadığına göre,sizin başkalarını ilah sanarak yaptığınız bütün ameller tamamen yanlıştır,batıldır.Bu ameliniz niyazda bulunma,iltica isteme,şefaat dileme ya da hükmünü benimseyip itaat etme şeklinde de olsa bir şey fark etmez.Sizin başkalarıyla geliştirmiş olduğunuz tüm bağların yalnız Allah’a has kılınması gerekir.Çünkü otorite sahibi tek başına O’dur.”
 

mavigezegen

New member
Katılım
14 Tem 2009
Mesajlar
243
Tepkime puanı
169
Puanları
0
Demek İlahlık ve Rablik ile egemenlik(hakimiyet) ispat edilmek isteniyor. Azamet, kibriya, kemal, salatanat, kudret, ihata, ıtlak, bağımsızlık, teklik göstriliyor.

Evet, aynen öyle. Öyle de gerçekler ne kadar öyle bir de ona bakmak lazım.
Bugün ben müslümanım diyen her kişi gerçekten müslüman mıdır? Müslüman olmak için şehadet getirmek yeterli midir sizce? Müslüman olmanın esası ya da esasları nelerdir? Kaçımız biliyor ezberletilmiş İslam dışında, gerçek İslam'ı?
 
Son düzenleme:

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,131
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Merak etme kardeşim, Kelam-ı Ezeli umum veya ekserin saadetini murad eder. Bu işler eleştirmek ile düzeltilmez. Kur'an Nur'unu göstermek lazım. Dileyen alır. Daha bunun dışında vazifemiz yoktur. Endişeye mahal de yoktur.

Zira, zarara kendi rızası ile girenin lehine bakılmaz.

Endişelenmemek, üzülmemek, gayret etmemek doğal ve doğrumu?
 

mavigezegen

New member
Katılım
14 Tem 2009
Mesajlar
243
Tepkime puanı
169
Puanları
0
Zira, zarara kendi rızası ile girenin lehine bakılmaz.

Gelmiş geçmiş tüm peygamberler zarara kendi rızası ile girenleri kurtarmak, onlara doğru yolu göstermek için uğraştı. Yılmadan, usanmadan Allah'ın yoluna davet ettiler. Zaman zaman endişelendiler, zaman zaman da üzüldüler.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,131
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Doğru değil kardeşim. Allah Peygamberlere her daim vahy etmiş (mana ve meal olarak) "Artık inkar etseler yapacak bir şeyin yok. Sen ancak tebliğ edersin"

Demek tebliğ ve beyan rağmına hala inkar edenin lehine bakılmaz.

Bu asır acibtir. İnsanlar zararı zarar bildiği halde bilerek ve severek tabi oluyorlar.
Evet, zararar kendi rızası ile girene merhamet edilmez. Kendi tasarrufu ile acısan mahzur olmaz. Sınırı korumak lazım, taki "sen ancak tebliğ edersin " emr-i İlahisine muhalefet olmasın.


Burada sizin bahsettiğiniz usul, gayrimüslimler zümresi içindir. Ancak Müslüman olup da İslamı sadece "La ilahe illallah, Muhammeden Rasulullah"lafzı ile yaşayanlar için yukarıda ki beyanınız yanlıştır. mavigezegen de bundan bahsetmektedir.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,131
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Bahsettiğiniz tebliğ ve beyan şartlara bağlı olarak özellikle gayrimüslimler için olabilir. Ancak şu ayetler ve hadisi şerif göstermektedir ki metod sizin bahsettiğinizden farklıdır.

''Sizden hayra çağıran, marufu emreden, münkerden vazgeçirmeye çalışan bir ümmet bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir" (Alu İmrân, 3/104)

"Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. Marufu emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız; çünkü Allah'a inanıyorsunuz...'' (Alu İmrân, 3/110).

"...onlar, (İsrailoğulları) birbirlerine hiçbir münkeri yasaklamadılar. Yemin ederiz ki yapmakta oldukları şey çok kötü idi..." (el-Mâide, 5/78-79).

"Yavrum, namazı gereği üzere kıl; iyiliği emret ve fenâlıktan alıkoy. Bu hususta sana isabet edecek eziyete katlan. Çünkü bunlar kesin olarak farz kılınan işlerdir" (Lokman, 31/17).


"Sizde iki sarhoşluk ortaya çıkmadıkça Allah tarafından gelen hak din üzere devam edersiniz: Cehâlet sarhoşluğu ve dünyaya aşın düşkünlük. Siz iyiliği emreder, kötülüğe engel olur ve Allah yolunda cihad ederken içinizde dünya sevgisi oluşuverince iyiliği emretmez, kötülüğe engel olmaz ve Allah yolunda cihadı bırakırsınız. O gün Kitap ve sünnetin emirlerini yaymaya çalışanlar Ensâr ve Muhâcirlerden İslâm'a ilk giren kimseler gibidirler'' (Bezzâr, Mecmau'z Zevâid, VII, 271)

Çağdaş demokrâtik-laik toplumlar dini sadece Allah'la kul arasında bir mesele olarak görürler ve İslâm'ın maruf münker ilkesinin sadece ahlâkı bir mesele olduğunu vâzederler. Halbuki hayatın bütün yönlerini Allah ve Resulunün emir ve yasakları doğrultusunda yaşamak ve münker toplumları İslâmî toplum haline dönüştürmekle görevli olan müslümanların bu durumuyla demokratik ilkeler birbirine hem karşıt, hem de çelişiktir. Bu sebeple müslümanların her zaman marufu emretmeleri, münkerden sakındırmaları mümkün olmaz; karşılarına münker toplumun emir ve yasakları çıkarılır. Mümkün olmamakla beraber, bu mümkünsüzlük kural değil, mecburiyetin gereği olarak bilinmeli ve bu mümkünsüzlük hali kural olarak anlatılmamalıdır.

Çağdâş toplumla müslümanın çelişkisi onun, ancak Allah'a ve Resulune itaat edeceği gerçeğinden dolayı İslâmî bir devleti gerçekleştirmesini zorunlu kılar. Bir yandan bu yolda çalışırken öte yandan münkerlerle mücâdele kesintiye uğramaz, marufun emredilmesinden geri kalınmaz. Bu nokta şunun için önemlidir: Maruf, ne salt ahlakçılık demektir, ne de İslâm'ın ana ilkelerinin yerine insan haklarının geçirilmesidir. Maruf, tek kelimeyle İslâm'ın kendisidir. Münker de, aslı itibariyle veya ahlâkı açıdan sadece kötü şeyler değil, tam anlamıyla İslâm'ın yasakladığı her şeydir. Yeryüzünün değişik yerlerinde, değişik rejimlerde ve şartlarda yasayan müslümanlar için değişmeyen ölçü budur. Bunun tek yöntemi de Rasûlullah'ın sünnetidir.


Bu şartlarda yapılan tebliğ ve beyandan ötedir ve Allah'ın emride budur.




 
Üst Alt