Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kurandan okuyalım

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
بســـم الله الرحمن الرحيم

Rahman Rahim olan ALLAH’ın adıyla

Alak suresi ayet 1
Oku Rabb'inin ismiyle ki sizi O yarattı.


Girişte de açıklandığı gibi, Melek "oku" dediğinde Rasulullah "Ben okuma bilmem" şeklinde cevap vermişti. Bundan anlaşılıyor ki, Melek vahyi yazılı olarak getirmiş ve Rasulullah'ın bunu okumasını söylemişti. Çünkü eğer meleğin maksadı kendi söylediğini Rasulullah'ın sadece tekrar etmesini istemek olsaydı, Rasulullah "Ben okuma bilmem" demezdi.

Yani Rabb'inin ismiyle oku. Diğer ifadeyle "Bismillah" diyerek oku. Bundan anlaşılıyor ki, Rasulullah vahiyden önce de yalnız ALLAH'ı Rabb olarak tanıyor ve biliyordu. Onun için "Rabb'in kimdir? denmeye gerek görülmemiştir. Yani burada sadece Rabb'inin ismiyle oku denmiştir.

Burada, "halak" kelimesi mutlak olarak kullanılmış ve neyi yarattığı belirtilmemiştir. Çünkü "Yaratan Rabb'inin ismiyle" denmesinden, Kainatı ve içindeki her şeyi yarattığı kendiliğinden anlaşılmaktadır.
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Alak suresi ayet 2
O, insanı bir alak'tan yarattı.

Kainatı genel olarak zikrettikten sonra insanın ne gibi hakir bir başlangıç ile yaratıldığı belirtilmiştir. "Alak", "Alaka"nın çoğuludur. Manası, "pıhtılaşmış kan"dır. Bu durum hamileliğin ilk birkaç günü içinde meydana gelir. Daha sonra et şeklini alır. Ve tedricen insan şekillenmeye başlar
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Alak suresi ayet 3
Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir;

Yüce ALLAH'ın: "Oku" buyruğu tekıddir. Burada ifade tamam olmaktadır. Daha sonra yeni bir cümle ile: "Rabbin en kerim olandır." diye buyurmaktadır.

el-Kelbi dedi ki: Kulların cahilliklerine karşı hilmi iie muamele edip on*ları cezalandırmakta acele etmeyendir.

Ancak birinci anlam (keremi sonsuz olması) manaya daha uygundur. Çünkü daha önce birtakım nimetlerini sozkonusu etmekle keremine bunları delil göstermiş olmaktadır.

"Oku" ve "Rabbin" buyruğu; oku ey Muhammed, Rabbin sen okuma yazma bilmeyen birisi dahi olsan, sana yardım edecek ve sana kavratacak tır, diye de ayıklanmıştır. "En kerim olan" kullarının bilgisizliklerini affedip bağışlayandır, demektir
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Alak suresi ayet 4
Ki O, kalemle (yazmayı) öğretendir.

Yani, hakir bir başlangıçtan sonra insana ilim vererek onu mahlukatın en yüksek seviyesine çıkarması, ALLAH'ın en büyük lütfudur. Sadece ilim değil, kalem kullanmayı da öğreterek, sahip olduğu ilmi büyük çapta yaymasını, bu yolla ilerlemesini ve sonraki nesiller için muhafaza etmesini de sağlamıştır. Eğer ALLAH, ilham yoluyla insana kalem ve kitabın ilmini vermeseydi, o zaman insanın ilmi yetenekleri yayılmazdı. Gelecek nesillere ulaşamazdı. Böylece ilerleme mümkün olmazdı.
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Alak suresi ayet 5
İnsana bilmediğini öğretti.

Yani insan aslında ilimsizdir. Ancak ALLAH'ın ihsanı sayesinde onda ilim hasıl olmuştur. ALLAH'ın lütfuyla insana her merhalede ilim verilmiştir. Ve ilim kapıları da birbiri ardına açılmıştır. Aynı durum Ayet el-Kursi'de de gözükmektedir."O'nun ilminden ancak kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kazanamazlar." (Bakara 255)
İnsanın ilmi gelişme zannettiği, aslında kendisinde ilim yokken ALLAH'ın, istediği zaman ve ona hissettirmeden ilim vermesidir.
Buraya kadar açıklananlar, Rasulullah'a ilk defa nazil olan ayetlerdir. Hz. Aişe'nin rivayetine göre, bu ilk tecrübe Rasulullah için o kadar ağırdı ki, ona tahammül edememişti. Onun için bu seferlik inandığı Rabb ile doğrudan muhatap olduğu belirtilmekle yetinilmiştir. Böylece vahyin sık sık gelmesi de başlamış oldu. Rasulullah artık Nebi olarak tayin olmuştu. Bundan bir süre sonra Müddessir suresinin başlangıç ayetlerinde nübüvvet verildikten sonra vazifesinin ne olduğu açıklanmıştır.
 

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
بســـم الله الرحمن الرحيم

Rahman Rahim olan ALLAH’ın adıyla

Alak suresi ayet 1
Oku Rabb'inin ismiyle ki sizi O yarattı.


Girişte de açıklandığı gibi, Melek "oku" dediğinde Rasulullah "Ben okuma bilmem" şeklinde cevap vermişti. Bundan anlaşılıyor ki, Melek vahyi yazılı olarak getirmiş ve Rasulullah'ın bunu okumasını söylemişti. Çünkü eğer meleğin maksadı kendi söylediğini Rasulullah'ın sadece tekrar etmesini istemek olsaydı, Rasulullah "Ben okuma bilmem" demezdi.

Yani Rabb'inin ismiyle oku. Diğer ifadeyle "Bismillah" diyerek oku. Bundan anlaşılıyor ki, Rasulullah vahiyden önce de yalnız ALLAH'ı Rabb olarak tanıyor ve biliyordu. Onun için "Rabb'in kimdir? denmeye gerek görülmemiştir. Yani burada sadece Rabb'inin ismiyle oku denmiştir.

Burada, "halak" kelimesi mutlak olarak kullanılmış ve neyi yarattığı belirtilmemiştir. Çünkü "Yaratan Rabb'inin ismiyle" denmesinden, Kainatı ve içindeki her şeyi yarattığı kendiliğinden anlaşılmaktadır.


Kuranın ilk emri: Oku mu ?

Kuan alimlerinin ekseriyeti, hz Peygamber Efendimize ilk nazil olan ayetlerin, alak süresinin ilk beş ayeti olduğu kanaatindedir. Türkçe kuran çevirilerinin çoğunda şu şekilde ifade edikiştir:

Rabbinin adıyla oku!

Bu ayette geçen ' ba ' edatının ( bi-ismi ) işlevini farklı bir biçimde değerlendiren kimseler, mezkur ayete şu şekilde anlam vermişlerdir.

Rabbinin adına oku! ( burada Tükçe'deki "kanun namına.." deyişini hatırlayınız.)

Yaygın kanaati şu şekilde özetleyebiliriz. Bu ayet, öncelikli olrak Efendimiz sav hitap ediyor ve kendisinden kuran okunması isteniyor. Efendimizin hira mağarasında Cebrailden vahiy telekki ettiğine ve kendisinin " ben okuma bilmem " dediğine dair rivayetler mevcuttur.
Hz. Peygamber hem okuma-yazma bilmiyordu, hemde önünde okuması gereken yazılı bir metin bulunmuyordu; bu emrin Kuranın ilk inen ayetinde yer aldığı kabul edildiği takdirde, Hz Peygamber neyi nasıl okuyacaktı?

Arapça da "kıraat" (okuma) kelimesi, bugün olduğu gibi kişinin knedi başına gerçekleştirebileceği bir eylemin adı değil, üçüncü kişilere yönelik bir eylemin adıdır. kitabı (metni) okumak, onu üçüncü kişlere okumaktır.

Fiil "lazım (pasif) değil, müteaddi (aktif) karakterdedir. Nitekim türkçe de "şarkı okumak", "meydan okumak", "canını okumak" deyişlerindeki "okumak" gibi, Kuran arapçasında da okumak fiili farklı bir okuma türüne işaret eder.

KUran okunduğunda" (araf 204) susulur ve dinlenilir. Çünkü kuran söylenilen ve dinlenilen bir metindir; dolayısıyla "ikra" (oku emri) yazılı bir metni okumak anlamına gelmez, herhangi bir kitabı okumak anlamına hiç gelmez. ( Burada kadim arapların "ikra selami ala fülamin/ selamımı filana oku=götür/ilet/bildir) şeklindeki sözü hatırlanmalıdır.)

Bundan anlaşılıyor ki, Melek vahyi yazılı olarak getirmiş ve Rasulullah'ın bunu okumasını söylemişti.

Getirilen "yazılı vahiy" nedir? İlk gelen ayetlerden farklı bir vahiy midir ? ilk inen ayetleri cebrail as Allah rasülünün önüne yazılı bir metin olarak mı koymuştur ?

Kitap kelimesinin bugünkü anlamıyla 'kitap' (yazılı metin), Kalem kelimesini de keza bugünkü anlamıyla 'kalem' olarak anlayan bir kültür muhitinin mensupları, hiç kuşku yok ki "okumak" denince de hemen yazılı bir metni okumaktan söz edildiğini düşüneceklerdir. Yazılı bir kültürün hakim olduğu bir toplumda "kitap, kalem, defter, kağıt" gibi okuma-yazma araçları öne çıkıp ezber (hıfz) ve yineleme(tekrar) ikinci plana itilirken, sözlü kültürlerde tam aksi bir eğilimin olması tabiidir.

Binaenaleyh bu tür sözcüklerin yazılı kültüre geçildikten sonra kazandıkları mananın Kuran daki emsalleri için de geçerli olduğunu düşünmek fevkalade yanıltıcı olacaktır.

İşte şu "kitap" ki onda hiç bir şüphe yoktur. (bakara 2)

Bu ayeti okuyan bir kimsenin aklına ister istemez mushaf gelmekte ve o da bu sözcükle elindeki yazılı bir metnin kastedildiğini sanmaktadır. Oysa bu ayet nazil olduğunda, müslümanların elinden bugünkü gibi bir "kitap" bulunmuyordu.
 

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
.......................
 
Son düzenleme:

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Tevrat'ta geçen bir ibare..

- Ve ibrahim, Rabb'in ismini çağırdı. ( tekvin,12: 8)

Arapça ya "dea bi-ismir Rabb", ingilizceye called on the name the Lord şeklinde çebrilen bu ibarenin aslı ( ibranicesi) " kara başem yahve'dir. Yahve rabb, başem bi ismi demektir. Kara ise 'ikra'nın geçmiş zaman kipidir.
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
ARZ_7
Bundan anlaşılıyor ki, Melek vahyi yazılı olarak getirmiş ve Rasulullah'ın bunu okumasını söylemişti.

sizin kanaatiniz mi? yoksa alıntımı?
Kanaatinizse sizi bu kanaate götüren nedir ?
Kanaatiniz değilse alıntı kaynağınız nedir? sonra İnşaallah devam edelim.
 

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
ARZ_7
Bundan anlaşılıyor ki, Melek vahyi yazılı olarak getirmiş ve Rasulullah'ın bunu okumasını söylemişti.

sizin kanaatiniz mi? yoksa alıntımı?
Kanaatinizse sizi bu kanaate götüren nedir ?
Kanaatiniz değilse alıntı kaynağınız nedir? sonra İnşaallah devam edelim.


Sizin alıntı yaptığınız kaynak sanırım mevdudinin tefhimül kuran eserinden..

Benim kanaatim Allah Rasülüne yazılı bir metin getirilmediğidir. Bu kanaate götüren, yukarısa alıntı yaptığım, Dücane Cündioğlu'nun Kuran çevirileri dünyası'ndan..
Dücane Hoca, kanaatini çok güzel bi şekilde ifade etmiş gibime geliyor.. G-R-E kelimesini tahlil etmiş ve kanaatini belirtmiş. Yukarı da ki yazımız da

Bundan anlaşılıyor ki, Melek vahyi yazılı olarak getirmiş ve Rasulullah'ın bunu okumasını söylemişti

cümlesini eklemiştik.. Bu cümle sizin yazınıza ait..


 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
ARZ_7,
Bu konuda bir başka bölümde bir arkadaşımla görüş paylaşmıştık sanırım ona takıldım.

Çünkü kuran söylenilen ve dinlenilen bir metindir; dolayısıyla "ikra" (oku emri) yazılı bir metni okumak anlamına gelmez, herhangi bir kitabı okumak anlamına hiç gelmez. ( Burada kadim arapların "ikra selami ala fülamin/ selamımı filana oku=götür/ilet/bildir) şeklindeki sözü hatırlanmalıdır.)
endoğrusunu Allah CC bilir ben yukarıdaki sizin yazdığınızgörüşe katılıyorum.
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Rahman Rahim olan ALLAH’ın adıyla

Müddessir suresi ayet 1
Ey bürünüp örtünen,

Yukarıdaki girişte açıklandığı gibi bu ayetlerin arka planları düşünüldüğünde burada ALLAH Rasulü'ne niye "Ey Rasul" ya da "Ey Nebi!" şeklinde değil de "Ey örtünen!" şeklinde hitap edildiği kolayca anlaşılacaktır. ALLAH Rasulü aniden Cebrail'i yer ve gök arasında bir kürsü üzerinde görünce korkmuş ve bu korku içinde eve gelerek "Beni örtün!" diye bağırmıştı. Bunun üzerine ALLAH (c.c) , Peygamberine "Ey örtülere bürünen" gibi bir üslûp ile ona hitap etmişti. Bundan şu mana çıkmaktadır: "Ey benim sevgili kulum! Üzerine örtü çekerek yatıyorsun? Sana büyük bir vazife verilmiştir. Onu yerine getireceksin. Onun için tam bir karar ile kalk!"
 

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Rahman Rahim olan ALLAH’ın adıyla

Müddessir suresi ayet 1
Ey bürünüp örtünen,

Yukarıdaki girişte açıklandığı gibi bu ayetlerin arka planları düşünüldüğünde burada ALLAH Rasulü'ne niye "Ey Rasul" ya da "Ey Nebi!" şeklinde değil de "Ey örtünen!" şeklinde hitap edildiği kolayca anlaşılacaktır. ALLAH Rasulü aniden Cebrail'i yer ve gök arasında bir kürsü üzerinde görünce korkmuş ve bu korku içinde eve gelerek "Beni örtün!" diye bağırmıştı. Bunun üzerine ALLAH (c.c) , Peygamberine "Ey örtülere bürünen" gibi bir üslûp ile ona hitap etmişti. Bundan şu mana çıkmaktadır: "Ey benim sevgili kulum! Üzerine örtü çekerek yatıyorsun? Sana büyük bir vazife verilmiştir. Onu yerine getireceksin. Onun için tam bir karar ile kalk!"


Sana büyük bir vazife verilmiştir. Onu yerine getireceksin. Onun için tam bir karar ile kalk!

Araplar "müddessir" ifadesini büyük bir vazifeyi yüklenen insanlar için kullanırlar.. Allahu Teala da habibine risalet görevini vermiş olduğundan ona böyle hitap etmişti;

Ey örtüye bürünen!

Ne örtüsüne bürünmüştü Allah rasülü ?

Allah rasülü büyük bir görev üstlenmiş, risalet elbisesini gitmişti.. O yüzden bazı müfessirler bu ayete şöyle meal vermişlerdir;

Ey Risalet elbisesini giyinen! Ey Risalet yükünü yüklenen!
 
Son düzenleme:

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
geniş açıklamalı mealler gerçekten çok güzel oluyor. anlatılmak isteneni daha iyi anlayabiliyoruz. 10 binlerce defa arapçasını okusam ve yüzlerce defa türkçe manasını okusam yinede 1 defa okuduğum açıklamalı tefsirden aldığım mesajı alamam.

Kuran ı anlayarak okumak ne güzel.


Kuran ı anlayarak okumak ne güzel, ama;

Kuranı anlamadan meal çıkarıp piyasaya sürmek çok kötü!!!
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Müddessir suresi ayet 2
Kalk (ve) bundan böyle uyarıp korkut.

Bu, Nuh'a (a.s) nübüvvetin verildiği zaman verilen emir ile aynı yapıdadır. Nasıl ki ona "Kendilerine dayanılmaz bir azap gelmeden evvel kavmini korkutup uyar." (Nuh, 1) denilmişti. Burada da "Ey üstüne örtü çekerek yatan, kalk! Çevrende gaflet içerisinde bulunan insanları uyar, onları o muhakkak karşılaşacakları korkunç son hakkında korkut. Eğer aynı yol üzerinde devam ederlerse bu korkunç akibetle karşılaşacaklar. Onlara de ki: "Siz sağır ve kör bir sultanın saltanatında yaşamıyorsunuz ki ne yaparsanız yapın, size hiçbir hesap sorulmayacaktır.
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Müddessir suresi ayet 3
Rabbini tekbir et yücelt

Bu, bir peygamberin bu dünyada yerine getireceği ilk ve en baş vazifesidir. Bu vazife gereğince ALLAH'ın dışında bütün büyüklük taslayanları bir kenara iterek, cahil insanlara bu kainatın yüceliğinin ancak ve ancak ALLAH için olduğunu, O'nun dışında kimsenin buna layık olmadığını bildirirler. Onun içindir ki İslâm'da ALLAH-u Ekber (ALLAH en büyüktür) en önemli kelimedir. Ezana başlarken bunu ilan ederiz. Namaza da bununla başlarız. Otururken kalkarken ALLAH en büyüktür deriz. Bir hayvanı keseceğimiz zaman "ALLAH'ın adıyla, ALLAH en büyüktür" deriz. Tekbir narası bütün müslümanlar için en bariz bir nişandır. Çünkü bu ümmetin peygamberi de ilk vazifesine ALLAH-u Ekber diyerek başlamıştı.
Burada lâtif bir tenkid vardır ki onu anlamak gerek. Bu ayetin nüzul zamanı anlatılırken de denildiği gibi bu, ALLAH Rasulü'ne peygamberlik vazifesini yerine getirmesi için verilen ilk emirdi. Şurası açıktır ki, böyle bir vazifeyle emir öyle bir toplum ve öyle bir şehirde verilmişti ki o sadece şirkin merkezi değil oradaki herkes müşrikti. Daha önemlisi Mekke, bütün Arap yarımadasının müşriklerinin en büyük tapınağı idi. Kureyşliler de bu mabedin bekçileri idiler. İşte böyle bir yerde yapayalnız tek başına Tevhid'in bayrağını yükseltmek çok tehlikeli bir işti. Onun için "Kalk ve uyar!" emrinden hemen sonra "Rabbinin yüceliğini ilan et" buyurulmuştur. Yani şu anlam çıkıyor: "Sana karşı çıkan o korkunç ve büyük güçlere hiç aldırış etmeden açık açık benim Rabbim hepsinden daha büyüktür, de. Bu çağrıya karşı koyanların ALLAH'a karşı hiçbir ehemmiyeti yoktur. ALLAH yoluna girenler için en büyük cesaret verici şey, ALLAH'ın büyüklüğü bir kimsenin kalbine girdikten sonra o kimsenin ALLAH'ın rızası için bütün bir dünyayı karşısına almaktan çekinmeyeceği gerçeğidir.
 

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
nasıl oluyo bu "anlamadan meal çıkarıp payasaya sürmek" ilginç bi fiil.

şöle olabilir = "dilini bükerek manasını değiştirmeye çalışmak"

İsra: 103

"Firavun onları o topraktan çıkarmak istedi." (......)

"(fir'avn) Onları o yerden (Mısır toprağından) çıkarmak istedi." (.....)

Yapılan bu çevirilere göre:

Firavun, Hz Musa yı ve kavmini (israiloğullarını) Mısır dan sürüp çıkarmak istemiştir.

Kuranın beyanatına göre İsrailoğullarını Mısırdan çıkarmak isteyen kişi Hz Musa, onların çıkmasına mani olan da Firavundur. Nasıl oluyor da Hz Musa, israiloğullarını Firavunun elinden kurtarıpözgürlüklerine kavuşturmak istediği ve ondan israiloğullarını bırakmasını, Mısırdan ayrılmalarına izin vermesini ısrarla talep ettiği halde, bu ayette tam tersi bir mana dile getirililebiliyor?


Firavun'a, "artık israiloğullarını bizimle gönder, onlara azab etme" diyenler ve israiloğullarını geceleyin Mısırdan çıkarmak isteyen hz Musa ve Hz Harun değil midir ? Hal böyle olduğu halde, niçin Firavun israiloğullarını Mısırdan sürmek istesin, neden onları ülkeden çıkarmak istesin ?


işte bu yüzden kuranın anlaşılmadan terceme edildiği ve piyasaya sürüldüğünü söyledim. Hatta bazı mütercimlerin arapçadan türkçeye çevirdiği ilk kitabın kuranı kerim olduğu biliniyor..

Ve bazı müfessirlerin ( ki bilerek bu ifadeyi kullandım. Tefsiryle birlikte terceme edenler) yaptığı mealler..


İsra: 103

"Derken (firavun) onları ARZ'dan belinletmek istedi." (Elmalılı)

"Firavun (İsrailoğullarını) yeryüzünden söküp atmak istedi."
(Ö.Rıza Doğrul)

"Ve sonunda Firavun onları yeryüzünden söküp atmaya karar verdi."(Esed)
 
Son düzenleme:

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Mahsunkul,

Avatarınız da bulunan resim, Küçük Prens den mi ?
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Müddessir suresi ayet 4
Elbiseni de temizle.

Bunlar çok kapsamlı kelimelerdir ve anlamları çok geniştir. Bir anlamı şudur: "Elbiselerini pislikten temiz tut." Çünkü beden ve elbisenin temizliği ile ruhun temizliği birbirlerinin gerekleridir. Temiz bir ruh, pis bir beden ve pis bir elbise içerisinde kalamaz. ALLAH Rasulü insanoğluna, beden ve giysi temizliği talimlerini tafsilatlı olarak vermiştir. Öyle ki değil sadece o zamanki cahiliyye Arapları, bugünkü en uygar toplumlar bile bu seviyede sayılamaz. Hatta dünyadaki bazı dillerde taharet kelimesi bile bulunmamaktadır. Halbuki İslâm'da hadis ve fıkıh kitapları "Taharet Bahsi" ile başlarlar. Bu kitaplarda temizlik ve necislik arasındaki farklar anlatılır ve nasıl temiz olunur, nasıl taharet alınır, detaylarıyla izah edilir.
ikinci anlamı da şöyledir: "Kendi giysilerinizi temiz tutun." Ruhbaniyette dinî kutsallığın ölçütü bir kimsenin temizlenmeden kirli olarak kalmasıdır. Eğer birisi temiz ve düzgün giyinirse onu dünyaperest olarak nitelerler. Oysa ki insan fıtratı pislikten nefret eder. Az buçuk bir duygu sahibi insan temiz ve intizamlı insanları sever. Aynı şekilde ALLAH yolunda davet eyleminde bulunan bir kimse görünüşte de nazif ve pâk olmalıdır ki insanlar ondan iğrenmesin. Böyle insanlarda hiç bir kirlilik olmamalıdır ki diğer insanlara ağır gelmesin, onları nefret ettirmesin.
Üçüncü anlam da şudur: Yani, "Giysilerinizi ahlâki ayıplardan da temiz tutunuz." Bu demektir ki giysileriniz temiz ve düzgün olmalıdır, ama bir kibirlenme, bir gösteriş ve bir şan-şöhret vesilesi olmamalıdır. Elbise; bir insana diğer bir insanı tanıtan ilk şeydir. Karşıdaki insan bir kimsenin elbisesini görerek bu kişinin nasıl birisi olduğunu tahmin edebilir. Reislerin elbiseleri, ağaların elbiseleri, dinî liderlerin elbiseleri, kibirli insanların elbiseleri, berduşların ve hafif meşreplilerin elbiseleri vs. bütün bu elbiseler sahiplerinin mizaçlarını ortaya koyar. ALLAH'a davet eden kimseler bu yukarıda saydıklarımız gibilerinden fıtraten farklıdırlar. Bu yüzden de giysileri de farklı olmalıdır. Bu kişiler öyle bir giysiye bürünmelidir ki onu gören herkes bu kişinin şerefli bir insan olduğunu ve bu kişinin kalbinde hiç bir kötülük bulunmadığını farketsin.
Dördüncü anlam da şudur: Yani "uçkurunu temiz tut, ona sahip ol." Bu deyim, Urduca da aynen Arapça'da olduğu gibi kendini ahlâki kötülüklerden uzak tutmak ve en güzel ahlakla donatmak için kullanılır. İbn Abbas, İbrahim Nehai, Şa'bi, Ata, Mücahid, Katade, Said Bin Cübeyr, Hasanü'l-Basri ve diğer büyük müfessirler bu ayetin anlamında aynı yorumu yapmışlar yani "Ahlakınızı temiz tutun ve her türlü kötülükten ve çirkin işlerden kendinizi arındırın" manasını vermişlerdir. Arapça deyimlerde, bir kişi diğer birisi için "elbisesi temizdir" ve "görünüşü temizdir" dediğinde bundan güzel ahlak sahibi bir insan kastedilir. Bunun tersine "elbisesi kirlidir" denildiğinde de o kimsenin ilişkilerde iyi bir insan olmadığı ve sözüne itibar edilmeyen biri olduğu kastedilir.
 
Üst Alt