Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kuranda Hz. İsa A.s

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Al-i İmran suresi ayet 51
"Gerçekten Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O'na ibadet edin. Dosdoğru olan yol işte budur."
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

Bakara suresi ayet 136
Deyin ki: "Biz Allah'a; bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa'ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiç birini diğerinden ayırdetmeyiz ve biz O'na teslim olmuşlarız."

"Onlar arasında hiçbir ayrım yapmayız" ifadesi Allah'ın gönderdiği bütün peygamberlere inanırız ve hiçbirini inkâr etmeyiz anlamına gelir. Allah'tan gelen bütün peygamberlerin aynı Hakk'ı (gerçek) getirdikleri ve insanları aynı Hidayet'e (Doğru Yol) çağırdıkları bir gerçektir. Bu nedenle Hakk'a (Doğru Yol) uyan herkes, bütün peygamberleri kabul etmelidir.
Bir peygamberi kabul edip de diğerini inkâr eden kişi, gerçekte kendi kabul ettiği peygamberi de reddetmektedir.
Onlar Hz. Musa, Hz. İsa ve diğer peygamberlerin (Allah'ın selamı üzerlerine olsun) öğrettiği evrensel davete uymuş olsalardı, diğer peygamberleri (Örn. Hz. Muhammed'i (s.a.) ) inkâr etmezlerdi.
Gerçekte onlar hiçbir peygamberin öğretisine uymamaktadırlar. Onlar sadece kendi peygamberlerine uyduklarını iddia ederler, çünkü babaları öyle yapmıştır.
Bu nedenle onların gerçek dini, önyargı, ırkçılık ve gözü kapalı bir şekilde atalarına uymaktır.
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Bakara suresi ayet 87
Andolsun, biz Musa'ya kitabı verdik ve ardından peşpeşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs'le teyid ettik. Demek, size ne zaman bir elçi nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldürecek misiniz?

Bu âyeti celile de İsrail Oğullarının vaktiyle kendilerini aydınlatacak ve irşad edecek peygamberlere, kitaplara ve diğer delillere karşı ne fecî vaziyetler almış olduklarım bildirmektedir. Şöyle ki: Ey İsrail Oğulları! (And olsun ki, muhakkak biz) ben şanı Yüce Rab (Musa'ya kitap verdik) ona Tevrat'ı Şerifi birden indirdik. (Ondan sonra da biri biri ardınca peygamberler gönderdik.) Bu zatların vasıtalariyle dinî, dünyevî hükümler sizlere ulaştırılmış oldu. Kısacası (Meryem'in oğlu İsa'ya da mucizeler verdik.) Ona açık deliller, açık mucizeler, ölüleri diriltmek gibi, gaybdan haber vermek gibi harikalar veya incil gibi bir kitap ihsan ettik. (Ve onu) Hz. İsa'yı (ruhulkuds ile) yani Cibrili Emin ile veya Allah Teâlâ'nın ismi azamı ile veya incil Kitabı ile (destekledik) onun yüce bir peygamber olduğunu gösterdik. (Sizler ise) o mübarek zatdan da istifadeye çalışmadınız, bilâkis onu inkâra cüret ettiniz. Artık sizlere (her ne vakit nefislerinizin hoşlanmadığı) gönüllerinizin istek ve arzularına zıt düşen (bir emr ile) bir dinî hükm ile (peygamber gelince) siz (büyüklük taslayarak) kibirli ve gururlu bir vaziyet alarak o muhterem zatların (bir kısmını yalanlamış olacak, bir kısmını da öldürecek misiniz?) Nefisleriniz sizi daima böyle cinayetlere mi sevkedecek? Bu ne alçakça hareket!.. Nitekim onlar Hz. Isa ile son peygamber Hz. Muhammed'i yalanlamaktadırlar. Hz. Zekeriya ile Hz. Yahya'yı da şehit etmişlerdir. Kendilerinde merhamet ve Hakka saygı eseri asla görülmemiştir.
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Bakara suresi ayet 253
İşte bu elçiler; bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Onlardan, Allah'ın kendileriyle konuştuğu ve derecelerle yükselttiği vardır. Meryem oğlu İsa'ya apaçık belgeler verdik ve O'nu Ruhu'l-Kudüs'le destekledik. Şayet Allah dileseydi, kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, onların peşinden gelen (ümmet)ler, birbirlerini öldürmezdi. Ancak ihtilafa düştüler; onlardan kimi inandı, kimi inkâr etti. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Ama Allah dilediğini yapandır.

Bu âyeti kerime, Yüce Peygamberlerin aralarındaki farka ve ümmetler arasındaki ihtilâfların hikmetine işaret etmektedir. Şöyle ki: (O) kıssaları zikrolunan (resuller yok mu, biz onların bazılarını bazıları üzerine faziletli kıldık.) Her ne kadar onlar nübüvvet ve risâlet itibariyle aynı iseler de bazı şahsî özelliklerden dolayı, bir kısım ilâhî lütuflara kavuşmaları sebebiyle aralarında fark vardır. (Onlardan kimi vardır ki. Allah Teâlâ onunla) vasıtasız olarak (konuşmuştur) mekândan, harf ve sesden uzak olarak emirlerini bizzat tebliğ buyurmuştur. Nitekim Hz. Musa'ya Turisinada, bizim peygamberimize de Miraç gecesinde bizzat hitap buyurmuştur. (Bazılarına da yüksek dereceler vermiştir.) Bu yüksek derecelere sahip olan en büyük peygamber ise Hz. Muhammed'dir. Allah'ın s al at ve selâmı üzerine olsun. O son peygamberdir, onun şeriatı önceki şeriatleri ortadan kaldırmıştır. O sidretülmüntehaya yükseltilmiştir. O makamı mahmudun sahibidir, onun ümmeti, bütün ümmetlerden fazladır. Binaenaleyh Rasûli Ekrem Efendimizin dereceleri bütün peygamberlerin derecelerinden üstündür. Cenâb-ı Hak buyuruyor ki: (Meryem'in oğlu İsa'ya da açık deliller verdik.) Ona incil'i Şerif verilmiştir. O ölüyü diriltme, bir takım hastalıkları iyileştirme ve bir takım gaybdan haber verme gibi mucizelere nail olmuştur. (Ve onu ruhulkudüs ile) temiz bir ruh ile veya İncil gibi bir semavî kitap ile veya Cibrili Emin ile (destekledik) takviye buyurduk. (Eğer Allah Teâlâ dileseydi onlardan) o peygamberlerden (sonrakiler) muhtelif ümmetler (kendilerine o açık deliller) o açık mucizeler, o görünen âyetler (geldikten sonra) uyanır, aralarında güzel bir din bağı bulunur, karşılıklı dayanışma içinde yaşarlardı. (Birbirini öldürüp durmazlardı) aralarında ayrılıklar, mücadeleler görülmezdi. (Fakat ihtilâfa düştüler) hepsi de akıllarını, irâdelerini güzelce kullanarak bir birlik dairesinde toplanmadılar. (Artık onlardan kimi) akıllıca hareket edip Cenab'ı Hak'ka (imân etti) peygamberine tâbi oldu. (Ve onlardan kimi de kâfir oldu) nefsinin kötü düşüncelerine mağlûp olarak imân şerefinden mahrum kaldı. (Ve eğer Cenab'ı Hak dilemiş olsaydı birbirlerini öldürmezlerdi.) Fakat Hak Tealâ Hazretleri hikmeti gereği insanlara bir cüz'î irade, bir seçme hürriyeti vermiştir. Bir kul bu iradesini, seçme hürriyetini ne tarafa sarfederse Cenab'ı Hak bunu ezelî ilmiyle bildiği için onu bu suretle yaratır. Bu imtihan dünyası, onu gerektirmektedir. Binaenaleyh eğer Cenâb-ı Hak, insanların aralarında savaş olmamasını dilemiş olsaydı bunda zorlama olurdu. İnsanlarda bir irade bulunmamış olurdu. Bu halde itaat eden ile isyan eden ortaya çıkmış olmazdı. Böyle bir "hal ise mükellefiyet esasına tersdir, artık insanlar kendi iradelerini hayra, ittifak ve birleşmeye yöneltirlerse Cenâb-ı Hak da onu meydana getirir, bilâkis şerre, nifak ve ayrılığa sarf eylerler ise Hak Tealâ da onu o şekilde irâde buyurmuş olur. Maamafih Cenâb-ı Hak irâdesinde hürdür. Herhalde bir şeyi irade edip onu yapmağa mecbur değildir. (Velâkin Hak Tealâ neyi irade ederse onu yapar) varlık ve yoklukla ilgili işlerden hangisini irâde buyurursa onu meydana getirir. İşte savaşı ortadan kaldırmayı irâde buyurmaması da bu cümledendir. Bu hikmetin gereğidir. Ve bu, teklif âleminin icaplarındandır.
 

tahsin33

New member
Katılım
31 Ara 2008
Mesajlar
1,374
Tepkime puanı
681
Puanları
0
Al-i İmran suresi ayet 45
Hani Melekler, dediler ki: "Meryem, doğrusu Allah kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır.."

Bu mübarek âyetler de Hz. Meryem'in üstün kılınmış olduğunu ve bir yaratılış harikası olan Hz. İsa'nın yüceliğini göstermektedir. Şöyle ki: Habibim hatırla (hani, melekler) Cibril Emin ile arkadaşları Hz. Meryeme şifahen (demişlerdi ki: Ey Meryem! Şüphesiz Allah Teâlâ sana kendi tarafından bir kelime ile) bir "Kiİ'.n = ol" emri ilâhîsiyle meydana gelecek olan bir oğul ile (müjde veriyor ki) o "kelime" diye anılan oyulun (adı Mesih, Meryem oğlu İsa'dır.) İsa, o mübarek oğlun ismidir. Mesih ile ibni Meryem de onun bir lâkabı ile bir vasfıdır. Mesihin aslı İbranîce "Mesiha"dır ki, mübarek manasınadır, İsa da iş bu lâfzın arapçasıdır ki, yüzünün rengi beyaz olup lâtif bir hürmete sahip olduğu için böyle bir isim ile isimlendirilmiştir. O güzide yavru (dünyada da ahirette de itibarlıdır) büyük bir makam ve şeref sahibidir. Dünyada peygamberlik vasfına ve mucizelere sahip olacaktır. Ahirette de yüksek derecelere nail, bazı zatlar hakkında da şefaatlere sahip bulunacaktır. (Mukarrep) Allah Teâlâ katında yüksek derecelere sahip (olanlardandır.) Çünkü onun derecesi cennette pek yüksek olacaktır, semaya kaldırılacaktır, meleklerle sohbette bulunacaktır. Bunlar birer manevî yakınlıktır, şerefin yüceliğine şahitliktir.

Al-i İmran suresi ayet 46
"Beşikte de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir."

(Ve) o mübarek zat (insanlar ile) henüz kendisi (beşikte iken de) daha küçük iken de ve (yetişkin iken de) olgunluk halinde iken de çelişki olmaksızın

(konu;acaktır) o daha çocuk iken diğer peygamberler gibi konuşmaya, hakkı beyan edebilecektir. Bu onun için bir mucizedir. Çünkü bu, hariku'lâde bir kabiliyettir. Maamafih bu hal, aynı zamanda Hz. İsa'nın ilahlık vasfına sahip olmadığına bir delildir, bu hususta, insanları irşada kâfidir. Çünkü çocuklukla; yaşlılıkla ve diğer insanlar gibi konuşmakla ittisaf, insanlık vasfıdır, bu gibi vasıflardan ise Cenâb-ı Hak uzaktır. (Ve) İsa Aleyhisselâm (Mukarrep) Allah katında yüksek derece sahibi (olanlardandır.) Zira onun derecesi cennette pek yüksek olacaktır. Daha dünyada iken semâya kaldırılacaktır. Melekler ile sohbette bulunacaktır. Deniliyor ki: Hz. İsa "Kühület = olgunluk" ile de müttasif gösteriliyor, onun kühûlet, devresine gireceği bildiriliyor. Kühûlet ise otuzuncu yaştan başlar. Hz. İsa, daha dünyada iken bu kühület vasfını kazanmış mıdır? Cevaben de deniliyor ki: Kühület asıl lügatte kâmil; tam demektir, insanın en kâmil zamanı ise otuz ile kırk yaş arasındadır. Hz. İsa ise otuz üç bucuk yaşında iken semaya kaldırılmıştır. O halde kühület yaşına ermiş bulunmaktadır. Maamafih şöyle de denilmektedir: Bu âyeti kerime Hz. İsa'nın semaya kaldırıldıktan sonra tekrar yeryüzüne inerek insanlar ile konuşacağına delâlet etmektedir. Çünkü onun kühület yaşına tamamen girmiş olması semaya kaldırılmasından sonraya tesadüf eder. Velhasıl (o) Hz. İsa (Salihlerdendir.) O Allah Teâlâ'nın her bakımdan salih, dünyevî, uhrevî bütün sözleri ve davranışları itibariyle en doğru bir yola sahip, pek mümtaz kullarından peygamberleri zümresinden bir zattır. Onu böyle mükemmel bir insan bir peygamberi zişân tanımak lâzımdır.

Al-i İmran suresi ayet 47
"Rabbim, bana bir beşer dokunmamışken, nasıl bir çocuğum olabilir?" dedi. (Fakat) Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse, yalnızca ona "ol" der, o da hemen oluverir."

Bu âyeti kerime de Hz. Meryem'in bir sorusu üzerine Allah Teâlâ'nın her harikulade şeyi yaratmaya kadir olduğunu bildirmekte, Allah'ın Kudretinin üstünlüğünü misal ile anlatmaktadır. Şöyle ki: Melekler, Hz. İsa'nın geleceğini Hz. Meryem'e müjdeleyince hayrete düşmüş, bunun nasıl olacağını anlamak için niyazda bulunarak (dedi ki: Yarabbi! Bana bu çocuk nereden) ve şekilde (olabilir?.) Bu bir evlenme neticesinde mi veya bir harika olarak, evlenmeksizin mi olacak, (halbuki, bana bir insan dokunmamıştır) benim bir eşim yoktur, benim durumum çocuk doğurmaya aykırıdır. Bu istirham üzerine ya vahiy yoluyla Cenâb-ı Hak veya Cibrili emin (buyurdu ki, öyledir.) Gerçekten kendisine bir erkek dokunmamış olan bir kadının çocuk doğurması, cereyan eden tabii kanuna göre imkânsızdır bir ihtiyar koca ile bir ihtiyar, kısır bir zevcenin çocuk dünyaya getirmelerinden daha gariptir. Fakat (Allah Teâlâ neyi dilerse yaratır) onun kudreti her şeye fazlasıyla kâfidir. Şöyle ki: (Bir şeyi murat edince) herhangi bir şeyin, hadisenin vücude gelmesini irade buyurunca (ona sadece ol der) başka bir emire lüzum yok (o da hemen oluverir) ilâhî irade ile vücude gelir. Artık Hz. İsa'nın babasız olarak dünyaya getirilmesini yadırgamaya mahal yoktur. Cenâb-ı Hak, bazı şeyleri bir takım sebep ve nedenler neticesinde yavaş yavaş vücude getireceği gibi dilediği şeyleri de alışılmış sebep ve maddelere muhtaç olmaksızın bir anda yaratabilir. Onun kudreti sonsuzdur. İnancımız tamdır.

Al-i İmran suresi ayet 48
"Ona kitabı, hikmeti, Tevratı ve İncili öğretecek."

Bu mübarek âyetlerde Hz. İsa'nın sahip olduğu, üstün vasıfları göstermeye muvaffak bulunduğu mucizeleri beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: Cenab'ı Hak, Hz. Meryem'in kalbini rahatlatmak, onun hakkındaki şüpheleri gidermek için ona vahy yoluyla buyuruyor ki: Kerem sahibi yüce yaratıcı, kudret harikası olmak üzere Hz. İsa'yı yaratacaktır. (Ve ona kitabı) yazı yazmayı veya ilâhî kitaplar öğrenmeyi ihsan edecektir. (Ve hikmeti) amele, itikada, ahlâkı güzelleştirme ve saireye ait ilimleri öğretecektir, (ve Tevrat ile İncil'i) bu semavî kitapların hükümlerini, içeriklerini (tâlim) ilham ve ihsan (buyuracaktır.) Kâinatı yaratan Allah Teâlâ hazretleri, her şeye kâfi olan kudretiyle İsa' aleyhisselâm'ı babasız olarak vücude getireceği, ve onu öyle ilmî faziletler ile süslü, ilâhî kitapların inceliklerine vakıf, kendisini de bir semavî kitaba kavuşmakta şereflendireceğini muhterem validesi Hz. Meryem'e vahiy yoluyla müjde ediyor. Bununla beraber onu kavmine peygamber kılacağım da şöylece beyan buyuruyor.

Al-i İmran suresi ayet 49
İsrailoğullarına elçi kılacak. (O, İsrailoğullarına şöyle diyecek:"Gerçek şu, ben size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur, içine üfürürüm, o da hemencecik Allah'ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz, eğer inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır."

(Ve) Allah Teâlâ Hz. İsa'yı (İsrailoğullarına peygamber gönderecektir) ya daha çocuk iken veya erginlik çağma erdikten sonra bu peygamberlik şerefine erecektir. İsrailoğullarının İlk peygamberi Yusuf Aleyhisselamdır, diğer bir görüşe göre de Musa Aleyhisselâm'dır. Son peygamberi de İsa Aleyhisselâmdır. Hz. İsa kavmine gönderilmiş olunca buyurdu ki: (Ben size muhakkak bir mucize ile Rabbiniz tarafından) peygamber olarak (geldim.) Yâni: Peygamberlik iddiasında doğru olduğumu gösterir alâmet ile, harikulade işlere muvaffakiyet ile gönderildim. O mucizenin neden ibaret olduğunu da şöylece beyan buyurmuştur: (Ben sizin için) sizin inanıp peygamberliğimi kabul etmeniz için (çamurdan kuş şekli gîbî) kuş suretine benzer (bir şey icat) tasvir (ederim) diğer uçan canlı kuşlar şeklinde vücude getiririm, (sonra ona) o kuş şeklinde tasvir ettiğim şeyin ağzına (üfürürüm o) ruhsuz kuş heykeli (de Allah Teâlâ'nın izniyle hemen) derhal gerçek canlı bir (kuş oluverir) ve bundan başka (ben Allah'ın izniyle) ekmeh denilen (anadan doğma körü ve) ebras denilen (alacalık hastalığına tutulanı) yâni: İnsanın derisine ariz olup onun kan bakımından özelliğini, onun güzel, beyaz rengini gideren bir hastalığı (iyi ederim.) Böyle doktorları aciz bırakan mühim hastalıkları tedavide bulunurum (ve) bundan daha mühim olmak üzere yine Allah Teâlâ'nın izniyle (ölüyü diriltirim) Hz. İsa'nın dört ölüyü diriltmiş olduğu ibni Abbas hazretlerinden rivayet edilmiştir. Bunlardan biri kendi dostu idi, vefatından üç gün sonra dua etti, o da Allah'ın izniyle yeniden hayat buldu. İkincisi de bir ihtiyar kadının oğludur. Daha kabre götürülürken Hz. İsa'nın duası ile Allah'ın izniyle hayat buldu. Üçüncüsü de bir kızdır. Vefatından bir gün sonra yeniden hayata erdi. Bunlar dünyada daha bir müddet yaşadılar. Yahudîler, bu üç kişinin vefatları yakın olduğu için belki de kendilerini kan tutmuştu, ölmemişlerdi, dediler, vaktiyle ölmüş bir kimseyi dirilt de görelim demişler. Bunun üzerine dördüncü olarak Hz. Nuh'un oğlu Sam diriltilmiştir. Aradan dört bin seneden fazla bir zaman geçmişti. Kabrinden kalkarken bütün başının tüyleri ağarmıştı. Hz. İsa sormuş ki neden böyle başın ağarmış, sizin zamanınızda böyle saç ağarması yoktu. O da demiş ki: Ey Allah'ın Ruhu! Beni çağırdığın zaman bir ses işittim Allah'ın Ruhuna icabet et diyordu, sandım ki kıyamet koptu, ondan dolayı bu hâle geldim. Bu zat böyle hayat bulunca orada bulunanlara dedi ki: İsa

Aleyhisselâm'ı tasdik ediniz. Şüphe yok ki o Allah'ın peygamberidir. Bunu görenlerden bazıları imân etti, bazıları da bu sihirdir, bize başka mucizeler göster dediler. Hz. İsa: Şam'a: Artık yine öl demiş, o da demiş ki: Bir şart ile olurum, dua et Allah Teâlâ beni ölüm sarhoşluğundan korusun, Hz. İsa da dua etmiş onun üzerine Sam yine hayatı terk eylemiştir. Hz. İsa onları yine imâna davet etti (ve) onların tereddütlerini gidermek için şunu da buyurdu ki: (size evlerinizde ne yediğiniz!) ben görmediğim halde size haber veririm, (ve ne biriktirdiğinizi de) ilerde yemek, harcetmet için ne toplayıp sakladığınız şeyleri de sizlere (haber veririm.) Velhasıl, Allah'ın izni ile sizlerin kalplerinizde olanı da bilirim. Ciddî surette İman edip etmediğinizden de haberim olur. (Şüphe yok ki bunda) şu zikrettiğim harikulade hallerde (sizin için bir alâmet) bir gerçek delil (vardır.) Bunlar benim peygamberliğime birer şahittir. (Eğer siz mü'minler iseniz) eğer hakkı, tasdik edici, inatçı olmayan kimseler iseniz bunları görür, beni tasdik edersiniz.

Hz. İsa, bu mucizelere ancak Allah'ın izni ile muvaffak olacağını tekrar tekrar ifade etmiştir ki, bununla kendisinin yaratıcı, ilahlık vasfına sahip olmayıp bu gibi harikaları ancak Hak Teâlâ'nın izniyle, yardımı ile vücude getirebileceğini itirafta bulunmuştur. Ve bu harikalar! Cenâb-ı Hakkın dilemesi ile, yaratması ile göstermeye muvaffak olmuştur.

Burada bizim için bir uyanma dersi de vardır. Şöyle ki: Hz. İsa'nın öyle çamurdan bir kuş yaparak ona Allah'ın izni ile hayat vermiş olduğu bir hakikattir. Kavmi bunu görmüştür. Kur'an'ı Kerim de bunu haber vermektedir. Artık bu pek acık bir delildir ki: Kâinatın Yüce Yaratıcısı herhangi dilediği şeyi bir soydan yaratma, bir ayaklıma neticesi olmaksızın da vücude getirebilir. Binaenaleyh insanlığın yaratılışının başlangıcında da şüpheye mahal yoktur. Hz. Adem'in ve sülâlesinin, bir tekâmül kanunu neticesi olarak başka mahlûklardan insanlığa dönüşmüş olması hakkındaki bir teori pek manasızdır. Kur'an'ın acık ifadesine aykırıdır. Cenab'ı Hak, Hz. İsa'ya bu kudreti bu muvaffaktiyeti vermiş olduğu halde kendisinin balçıktan Hz. Adem'i ana-babasız olarak yaratmış olması nasıl inkâr olunabilir. O herşeye kemâliyle kadirdir. Buna inanmışızdır.

Hz. İsa'nın bu mucizelerini Hıristiyanlardan bazıları tasdik ettikleri halde bir kısmı da tasdik etmemektedir. O zata hem Allah'ın oğlu diyorlar onu hâşâ ilahlık mertebesine yükseltiyorlar, hem de ondan böyle harikaların zuhurunu inkâr eyliyorlar. Bu mucizelerin bir kısmı, sayıları belli kimseler yanında zuhur ettiği için tevatür mertebesinde bulunmamış olabilir. Fakat diğer bir kısmı büyük bir cemaat huzurunda vücude gelmiştir. Özellikle bunları ebedî bir öğüt olan Kur'an-ı Kerim de haber veriyor. Artık hiçbir dindar zat, bu gibi harikaların Allah'ın kudreti ile vücude gelmiş ve gelecek olmasını inkâr edemez ve uzak göremez.

Al-i İmran suresi ayet 50
"Benden önceki Tevrat'ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbinizden bir ayetle geldim. Artık Allah'tan korkup bana itaat edin."

Bu mübarek âyetler de Hz. İsa'nın kulluğuyla övünmüş olduğunu ve israiloğullarına bazı yeni hükümler ile gönderilmiş muhterem bir peygamber bulunduğunu bildirmektedir. Şöyle ki: (Ve) Hz. İsa kavmine hitaben dedi ki: (Önümde bulunan) benden evvel Hz. Musa'ya inmiş olan (Tevrat'ı tasdik edici olarak) onun ilâhî bir kitap olduğunu tasdik ederek (ve üzerinize haram kılınmış olan şeylerin bazısını helâl kılmak) onların sizlere Allah tarafından helâl kılındığını bildirmek için (geldim.) Sizlere peygamber gönderildim. Meselâ: Musa Aleyhisselâm'ın şeriatına göre balık eti, deve eti, i( yağı, karın ve barsak yağı haram idi, cumartesi günü iş görmek de haramdı. Hz. İsa'nın şeriatinde ise bunlar helâl bulunmuştur. Bu bir nesh meselesidir ki, böyle yiyelecek, içilecek şeyler ile bazı muamelelerde geçerlidir, İlâhî iradeye dayanmaktadır. Asıl itikadi konularda ise cari değildir. Bu hususta bütün ilâhî şeriatlar birdir. (Ve sizlere rabbinizden), Cenâb-ı Hakkın irade ve kudretiyle (bir mucize getirdim) ben peygamberliğime şahitlik eden en acık birer mucize ile size geldim, size peygamber gönderildim, daha beşikte iken konuştum, ölüleri dirilttim, hastalara şifa verdim, bütün bunlar benim peygamberliğimi destek ve tasdik için Allah tarafından ihsan buyrulmuş birer âyet, birer harika, birer mucizedir. (Artık Allah Teâlâ'dan kokunuz) Yüce Allah'a mu halef etten sakınınız, ve sizi davet etmekte bulunduğum Allah'ın birliğine İman, ve ona kulluk hususunda (bana itaat ediniz.) Eğer insaflı, düşünen kimseler iseniz bana karşı muhalif bir cephe atmayınız, tâki selâmet ve saadete eresiniz.
 

sýyah_

New member
Katılım
13 Ağu 2010
Mesajlar
454
Tepkime puanı
222
Puanları
0
Yaş
50
profesörlerin aralarında tartıştığı bir konudur Kuranda Hz. İsa (a.s) konusu. Bunu bir profesör (Mustafa Yıldırım) anlatmıştı 5 kişi aralarında anlaşamadıklarını ve bir müddet bu konu nedeniyle aralarında dargınlık olduğunu belirtmişti. Demekki saygıdeğer Tahsin 33 bey sizde bilgili bir kişisinizki bu konularda bize açıklık getirmişiniz. Paylaşımınız için ALLAH razı olsun.
 
Üst Alt