Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

kuran bize nasıl ulaştı? (sünnet inkarcıları cevaplasın)

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
Ve kimsenin kabule yanasmadigi Veda hutbesi.Simdi yüzbinin kisinin üzerinde dinlendigi rivayet olunan bu veda hutbesin de dahi bir birliktelik yokken ne düsünmemi Bekliyorsun BCetin?

O yüzbinin içerisinden binlercesinin rivayet ettiği kuran nasıl sahih oluyor???
 

yelken06500

New member
Katılım
12 Eyl 2007
Mesajlar
772
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Konum
istanbul
Yoktur acik ve net olarak yoktur,Nedeni ise söyle;

Eger bir hadisin dogru olmasi icin Ayetin tam aynisi olmasi lazim velevki ayni o zamanda orjini varken disindakini neden kabul edeyim(Not güzel bir söz olarak alina bilir)

sevgili mete öyle sığ matık ki senin ki akıllara zarar.hasbinallahuvenivmelvekil diyorum..madem öyle varsa senin çocuğa bir şey öğretme onasılsa büyüyünce kendi kendine doğruyu bulur...ne de olsa babası öyle değilmi...buyur bunu oku ve yok de sahih değildir de sen demelerinle, başka kişi ve konu hk. zanlarınla başbaşa kal...

Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdular: "Kim Allah`tan başka ilah olmadığına Allah`ın bir ve şeriksiz olduğuna ve Muhammed`in onun kulu ve Resulü (elçisi) olduğuna, keza Hz. İsa`nın da Allah`ın kulu ve elçisi olup, Hz. Meryem`e attığı bir kelimesi ve kendinden bir ruh olduğuna, keza cennet ve cehennemin hak olduğuna şehadet ederse, her ne amel üzere olursa olsun Allah onu cennetine koyacaktır."(iman ve islam'ın fazilet 1 buhari) ravi:
Ubade İbnus-Samit el-Ensari


not:mesaj ne oldu bu arada biz selamı verdik ama sen üzerine farz olan cevabı vermedin....

selam ve dua
 

firsaf

New member
Katılım
15 May 2007
Mesajlar
105
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
sevgili mete öyle sığ matık ki senin ki akıllara zarar.hasbinallahuvenivmelvekil diyorum..madem öyle varsa senin çocuğa bir şey öğretme onasılsa büyüyünce kendi kendine doğruyu bulur...ne de olsa babası öyle değilmi...buyur bunu oku ve yok de sahih değildir de sen demelerinle, başka kişi ve konu hk. zanlarınla başbaşa kal...

Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdular: "Kim Allah`tan başka ilah olmadığına Allah`ın bir ve şeriksiz olduğuna ve Muhammed`in onun kulu ve Resulü (elçisi) olduğuna, keza Hz. İsa`nın da Allah`ın kulu ve elçisi olup, Hz. Meryem`e attığı bir kelimesi ve kendinden bir ruh olduğuna, keza cennet ve cehennemin hak olduğuna şehadet ederse, her ne amel üzere olursa olsun Allah onu cennetine koyacaktır."(iman ve islam'ın fazilet 1 buhari) ravi:
Ubade İbnus-Samit el-Ensari


not:mesaj ne oldu bu arada biz selamı verdik ama sen üzerine farz olan cevabı vermedin....

selam ve dua


o mantık sığ değil yahudilerin mantığıdır

duymadık inanmayız gremdik inanmayız mantığı yahudi mantığıdır nerden kapmıssa bunu
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
60
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
sevgili mete öyle sığ matık ki senin ki akıllara zarar.hasbinallahuvenivmelvekil diyorum..madem öyle varsa senin çocuğa bir şey öğretme onasılsa büyüyünce kendi kendine doğruyu bulur...ne de olsa babası öyle değilmi...buyur bunu oku ve yok de sahih değildir de sen demelerinle, başka kişi ve konu hk. zanlarınla başbaşa kal...

Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdular: "Kim Allah`tan başka ilah olmadığına Allah`ın bir ve şeriksiz olduğuna ve Muhammed`in onun kulu ve Resulü (elçisi) olduğuna, keza Hz. İsa`nın da Allah`ın kulu ve elçisi olup, Hz. Meryem`e attığı bir kelimesi ve kendinden bir ruh olduğuna, keza cennet ve cehennemin hak olduğuna şehadet ederse, her ne amel üzere olursa olsun Allah onu cennetine koyacaktır."(iman ve islam'ın fazilet 1 buhari) ravi:
Ubade İbnus-Samit el-Ensari


not:mesaj ne oldu bu arada biz selamı verdik ama sen üzerine farz olan cevabı vermedin....

selam ve dua



Temennin icin sagol bende öyle yapiyorum cocuklarima sadece ögrenmelerini ve Hakki yani Allahin Kitabini tavsiye ediyorum..

Simdide seninle bu sözü inceleyelim istersen;

Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdular: "Kim Allah`tan başka ilah olmadığına Allah`ın bir ve şeriksiz olduğuna ve Muhammed`in onun kulu ve Resulü (elçisi) olduğuna, keza Hz. İsa`nın da Allah`ın kulu ve elçisi olup, Hz. Meryem`e attığı bir kelimesi ve kendinden bir ruh olduğuna, keza cennet ve cehennemin hak olduğuna şehadet ederse, her ne amel üzere olursa olsun Allah onu cennetine koyacaktır."(iman ve islam'ın fazilet 1 buhari) ravi:
Ubade İbnus-Samit el-Ensari

Kim Allah`tan başka ilah olmadığına Allah`ın bir ve şeriksiz olduğuna;Bu acaba Allahin"La Ilahe Ilallah"Dedigi degilmi?


Muhammed`in onun kulu ve Resulü (elçisi) olduğuna, keza Hz. İsa`nın da Allah`ın kulu ve elçisi olup;Resul/Resullere itaat derken Alemlerin Rabbi acaba baska bir anlamdami kullandi?

Hz. Meryem`e attığı bir kelimesi ve kendinden bir ruh olduğuna;Sabit ayet varken inkarmi ediyoruz sence?...

keza cennet ve cehennemin hak olduğuna;Bunlari az öncede söylemistim Ayet var...


her ne amel üzere olursa olsun;Iste burasi oldukca manidar ve ben bunun yalan olduguna kaniyim hemde ayetle.

Doğrusu Allah kendine şirk koşulmasını mağfiret etmez, ondan berisini dilediğine mağfiret buyurur, kim de Allaha şirk koşarsa pek büyük bir cinayet iftira etmiş olduğunda şüphe yoktur

(Nisa, 4/48 )


Amelinde sirk bulunan ve Tevbe etmeyen cehennemdedir.


Digerlerine gelince ayetle yani Kuranla mevcut olup disinda böyle süpheli seylerin olmasi nedeni ile tek uyacagim seyin Vahy oldugunu bilmelisin...


 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
Yahudi mahtigi nedir biliyormusun;Vahyin disinda Kutasal sözler edinmektir.Bir bak bakalim sendemi var bendemi?

Mesela SEN Vahyin dışında kutsal bir söz edinmişsin Allah'a TANRI diyecek kadar küçülüyorsun Hani Vahyin dışında hiçbirşey seni enterese etmezdi ne oldu metin nutkunmu tutuldu sen en iyisi mantık tanrısına başvur yada daha başka tanrılarına nede olsa milyonlarca tanrın var ama bizim Esma'ul husnada ism-i şerifi zikredilen Mevlamıza başka isim takma gibi bir ACZİYETİMİZ yok elh.
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
60
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Mesela SEN Vahyin dışında kutsal bir söz edinmişsin Allah'a TANRI diyecek kadar küçülüyorsun Hani Vahyin dışında hiçbirşey seni enterese etmezdi ne oldu metin nutkunmu tutuldu sen en iyisi mantık tanrısına başvur yada daha başka tanrılarına nede olsa milyonlarca tanrın var ama bizim Esma'ul husnada ism-i şerifi zikredilen Mevlamıza başka isim takma gibi bir ACZİYETİMİZ yok elh.


Yahu kardes sen nasil bir insansin hala cevap vermedin soruma tanri konusunda birde kalkip iftira üzerine iftira atiyorsun el insaf diyorum.
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
60
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Mesela SEN Vahyin dışında kutsal bir söz edinmişsin Allah'a TANRI diyecek kadar küçülüyorsun Hani Vahyin dışında hiçbirşey seni enterese etmezdi ne oldu metin nutkunmu tutuldu sen en iyisi mantık tanrısına başvur yada daha başka tanrılarına nede olsa milyonlarca tanrın var ama bizim Esma'ul husnada ism-i şerifi zikredilen Mevlamıza başka isim takma gibi bir ACZİYETİMİZ yok elh.


Simdi oku bakalim Diyanet cevirilerini;


Em küntüm şühedae iz hadara ya'kubel mevtü iz kale li benihi ma ta'büdune mim ba'di , kalu na'büdü ilaheke ve ilahe abaike ibrahime ve ismaiyle ve ishaka ilahev vahida, ve nahnü lehu müslimun Diyanet ÇevirisiYoksa siz Yakub’un, ölüm döşeğinde iken çocuklarına, “Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?” dediği, onların da, “Senin ilâhına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilâhı olan tek bir ilâha ibadet edeceğiz; bizler O’na boyun eğmiş müslümanlarız.” dedikleri zaman orada hazır mı bulunuyordunuz?

Bakara 133


Ve ilahüküm ilahüv vahid, la ilahe illa hüver rahmanür rahiym Diyanet ÇevirisiSizin ilâhınız bir tek ilâhtır. O’ndan başka ilâh yoktur. O, Rahmân’dır, Rahîm’dir.


Bakara 163

Daha niceleri var ve Ilah=Tanri türkce cevirisidir istersen gir bir sözlüge bak,Kör olmak parayla degil sanirim...


İlah
özel, isim, din b. (***) (ilâ:hı) Arapça il¥h
Tanrı.
İlah
özel, isim, din b. (***) (ilâ:hı) Arapça il¥h
Tanrı.


http://www.tdk.gov.tr
 

yelken06500

New member
Katılım
12 Eyl 2007
Mesajlar
772
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Konum
istanbul
Temennin icin sagol bende öyle yapiyorum cocuklarima sadece ögrenmelerini ve Hakki yani Allahin Kitabini tavsiye ediyorum..

Simdide seninle bu sözü inceleyelim istersen;

Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdular: "Kim Allah`tan başka ilah olmadığına Allah`ın bir ve şeriksiz olduğuna ve Muhammed`in onun kulu ve Resulü (elçisi) olduğuna, keza Hz. İsa`nın da Allah`ın kulu ve elçisi olup, Hz. Meryem`e attığı bir kelimesi ve kendinden bir ruh olduğuna, keza cennet ve cehennemin hak olduğuna şehadet ederse, her ne amel üzere olursa olsun Allah onu cennetine koyacaktır."(iman ve islam'ın fazilet 1 buhari) ravi:
Ubade İbnus-Samit el-Ensari

Kim Allah`tan başka ilah olmadığına Allah`ın bir ve şeriksiz olduğuna;Bu acaba Allahin"La Ilahe Ilallah"Dedigi degilmi?


Muhammed`in onun kulu ve Resulü (elçisi) olduğuna, keza Hz. İsa`nın da Allah`ın kulu ve elçisi olup;Resul/Resullere itaat derken Alemlerin Rabbi acaba baska bir anlamdami kullandi?

Hz. Meryem`e attığı bir kelimesi ve kendinden bir ruh olduğuna;Sabit ayet varken inkarmi ediyoruz sence?...

keza cennet ve cehennemin hak olduğuna;Bunlari az öncede söylemistim Ayet var...


her ne amel üzere olursa olsun;Iste burasi oldukca manidar ve ben bunun yalan olduguna kaniyim hemde ayetle.

Doğrusu Allah kendine şirk koşulmasını mağfiret etmez, ondan berisini dilediğine mağfiret buyurur, kim de Allaha şirk koşarsa pek büyük bir cinayet iftira etmiş olduğunda şüphe yoktur

(Nisa, 4/48 )


Amelinde sirk bulunan ve Tevbe etmeyen cehennemdedir.


Digerlerine gelince ayetle yani Kuranla mevcut olup disinda böyle süpheli seylerin olmasi nedeni ile tek uyacagim seyin Vahy oldugunu bilmelisin...
alıntılaların için tşk.

elbette resuller ve nebiler ALLAH(CC) TEALA'dan öğrendiklerini tebliğ eder...
şirk koşulmaması geerektiği de o hadiste belirtilmiş bunu cevaplamıyoruz...
unutmaki müslümanın günah işlemesi onun devamlı cehennemde kalması değildir..
senin yazdığın amelinde şirk tir...bunu da tartışmıyoruz...

burda şüpheli birşey yok sen sadece bulabilirmiyim diye zorlamışsın ama olmamış...

selam ve dua
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
ebu zerr kardeşim anlamamakta sen diretiyorsun. senin hocalarım diye tabir ettiğin insanlar belkide kuranı değiştirmek istediler. bu istekleri üzerine onların üzerine türlü musibetler gönderildi. belkide bu yüzden ellememişlerdir. bu yüzden o sabit kalmış yanına ek kitaplar icat etmişlerdir.hadis v.b.

Hocalarım diye tabir ettiğim hadis alimlerinin tırnağı bile olamam bu bir...
Tırnağı olamayacağım diye rivayet ettikleri sorunlu hadisleri eleştirmeyeceğim anlamı çıkmaz bu iki...Biraz düzeyli sallayın bu da üç...

Kuranin Rivayetlerel geldigi yalan hemde püsküllü yalan Allahim sizleri nasil biliyorsa öyle yapsin...

Kuran tevatüren gelmiştir...
Bu bir rivayet biçimidir...
Bilmiyorsanız sallamayın, zikir ehline sorun...
Yani, ben size mürşidlik yaparım... :)

İyi de kuran nasıl geldi, şey pardon gökten zembille indi ya kucağınıza, postacı lar!!!
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
60
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
alıntılaların için tşk.

elbette resuller ve nebiler ALLAH(CC) TEALA'dan öğrendiklerini tebliğ eder...
şirk koşulmaması geerektiği de o hadiste belirtilmiş bunu cevaplamıyoruz...
unutmaki müslümanın günah işlemesi onun devamlı cehennemde kalması değildir..
senin yazdığın amelinde şirk tir...bunu da tartışmıyoruz...

burda şüpheli birşey yok sen sadece bulabilirmiyim diye zorlamışsın ama olmamış...

selam ve dua


Neyi zorlamissim kardesim cevap bulamayinca hemen iftira?Sonra o devamli kalmasi degil dedigin konuyu bir beyyine ile dogrulasan?
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
60
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Hocalarım diye tabir ettiğim hadis alimlerinin tırnağı bile olamam bu bir...
Tırnağı olamayacağım diye rivayet ettikleri sorunlu hadisleri eleştirmeyeceğim anlamı çıkmaz bu iki...Biraz düzeyli sallayın bu da üç...



Kuran tevatüren gelmiştir...
Bu bir rivayet biçimidir...
Bilmiyorsanız sallamayın, zikir ehline sorun...
Yani, ben size mürşidlik yaparım... :)

İyi de kuran nasıl geldi, şey pardon gökten zembille indi ya kucağınıza, postacı lar!!!



Kuran Kitab olarak Resulden sonra korunmustur Rivayetlerle degil kendine gel Allahin Kitabina iftira etme?Bizim Mürsidimiz Alemlerin Rabbi olan Sahibimiz ve Efendimiz Allahtir biz kendimize tagut(Bakiyorum Tagutluga soyunmussun) aramiyoruz bu size aid bir meziyettir bizi karistirmayin..Kuranni nasil geldigini yine Kurandan ögrendik egip bükenlerden degil,Sallayan benmiyim saniyorsun eger bunlar sallama ise Furkana direk dediginin farkindasin herhalde?
 

yelken06500

New member
Katılım
12 Eyl 2007
Mesajlar
772
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Konum
istanbul
5:72 - Andolsun, "Allah, Meryem'in oğlu Mesih'tir" diyenler elbette kâfir olmuşlardır. Oysa Mesih onlara: "Ey İsrailoğulları, hem benim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin. Kim Allah'a ortak koşarsa, şüphesiz Allah ona cenneti haram kılmıştır ve onun varacağı yer cehenemdir. Zalimlerin yardımcıları da yoktur" demişti.

bu şirk ehlinin kazancıdır.

5:84 - "Hem biz Rabb'imizin bizi iyi kişilerle birlikte (cennete) sokmasını arzulayıp dururken, neden Allah'a ve hak olarak bize gelen şeylere inanmayalım!".
5:85 - Böyle demeleri sebebiyle Allah onları altlarından ırmaklar akan cennetlerle mükafatlandırmıştır. Orada ebedî olarak kalacaklardır. İşte iyilik yapanların mükafatı budur

bu da iman ehlinin...

ayrıca cevap dediğin senin kabullenip kabullenmemense o burda yok çünkü sen nefsini hakem edinmişsin bu da peygamberle aynı idrakte olacağını zannetmenden kaynaklanıyor.selam ve dua


.
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
Kuran Kitab olarak Resulden sonra korunmustur Rivayetlerle degil kendine gel Allahin Kitabina iftira etme?Bizim Mürsidimiz Alemlerin Rabbi olan Sahibimiz ve Efendimiz Allahtir biz kendimize tagut(Bakiyorum Tagutluga soyunmussun) aramiyoruz bu size aid bir meziyettir bizi karistirmayin..Kuranni nasil geldigini yine Kurandan ögrendik egip bükenlerden degil,Sallayan benmiyim saniyorsun eger bunlar sallama ise Furkana direk dediginin farkindasin herhalde?

c) Kur'ân tevatür yoluyla nakledilmiştir. Tevatür, normalde yalan üzerinde birleşmesi aklen mümkün olmayan bir topluluğun aynı Özellikteki bir topluluktan yaptığı rivayettir. Kur'ân, Cebrail Aleyhisselâm vasıtasıyla Hz. Peygamber'e indirildiği andan itibaren günümüze kadar geçen bütün devirlerde hem yazılı hem sözlü olarak tevâtüren sabit olmuştur. Şöyle ki: Kur'ân'ı Hz. Peygamber'den bir vahiy kâtipleri gurubu yazmış ve bu yazılanı Sahabeden yalan üzerine birleşmeleri aklen mümkün olmayan bir topluluk ezberlemiş, böylece her devirde aynı Özellikteki topluluklar birbirlerinden naklede ede, hiçbir tahrif ve değişikliğe uğratılmadan, hiçbir ilâve ve eksiltme yapılmadan mushaflarda yazılı ve hafızalarda kayıtlı olarak bize kadar ulaşmıştır.Tevatür yoluyla nakil, nakledilenin doğruluğu konusunda kesin bilgi sağlar. Bu sebeple Kur'ân nasslarının sübûtu kesindir, bu konuda müslümanlar arasında hiçbir ihtilâf yoktur. (İslam Hukuk İlminin Esasları, Prof.Zekiyyuddin Şaban)

§: 20- Kur'ân'ın Nüzulü, Tedvini ve Cem'i:


Burada, Kur'ân'ın nasıl nazil olduğu ve bize ulaşmadan önce nasıl tedvin ve cem'edildiği hakkında birkaç söz söylememiz uygun olur.İlâhi hikmet, Kur'ân-ı Kerîmdin önceki kitaplar gibi topluca indirilmeyip, yirmiüç yıllık peygamberlik süresi içinde olaylara göre ve yeri geldikçe kısım kısım indirilmesini gerekli kılmıştır. [12]

§: 21- Kur'ân'ın Kısım Kısım İndirilmesinin Hikmeti:


Kur'ân-ı Kerîm'in vak'alara, olaylara göre parça parça indİrilmesindeki hikmet, onu müslümanlann gönüllerine iyice yerleştirmek, ezberlemelerini kolaylaştırmak ve daha önceleri yazı yazmayı çok az bilen Araplar tarafından yazılabilmesinde kolaylık sağlamaktır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: '-'İnkâr edenler: Kur'ân, ona topluca indirilmeli değil miydi, dediler. Biz onu senin gönlüne iyice yerleştirmek için böyle (parça parça indirdik) ve onu tane tane okuduk. [13]

§: 22- Kur'ân Nasıl Cem'edildi?


Cebrail Aleyhisselâm bir âyet veya sûre getirip onu Rasûlüllah'a tebliğe başladığında, Hz Peygamber bir taraftan vahyedileni ezberleyebüme aşkı, diğer taraftan bir kısmını kaçırma endişesiyle Cebrail ile birlikte hızlı hızlı okumaya koyulurdu. Allah Teâlâ şu âyetle ona böyle acele etmeyi yasakladı ve Kur'ân'ı nasıl alacağını öğretti: "Sana vahyedilmesi henüz tamamlanmadan Kur'ân'ı (okumakta) acele etme: "Rabbim ilmimi artır" de. [14]Şu âyetle de Allah, kendisine indirilen Kur'ân'ın hep ilâhî koruma altında bulunacağını ve kendisi tarafından anlaşılmasının sağlanacağını va'detmiş oluyordu: "(Rasülüm!) Onu çarçabuk almak için (vahiy henüz tamamlanmadan) dilini kımıldatma. Onu (senin kalbinde) toplamak ve okutmak bize aittir. O halde onu okuduğumuz zaman sen onun okunuşunu takip et. Sonra bilmelisin ki onu açıklamak da bize aittir. [15]Artık Hz. Peygamber kendisine Cebrail geldiğinde onu dinliyor, vahiy bittiğinde onu kendi öğrettiği şekliyle Cebrâile okuyor, sonra yanında bulunan mü'minlere tebliğ ediyor ve onlardan bunu ezberlemelerini istiyordu. Onlar da hemen ezberleyip onu titizlikle koruyorlardı. BHâhere, Hz. Peygamber'den dinlediklerine uygunluğunu kontrol etmek üzere ezberlediklerini onun huzurunda okuyorlardı. Hz. Peygamber, bununla yetinmiyor, Allah'ın Kitabının kayda geçmesi ve muhafazası konusunda fevkalâde ihtimam ve ihtiyat göstererek, vahyin nüzulü vaktinde birkaç vahiy kâtibi çağırıyor ve gelen vahyi yazmalarını istiyordu. Cebrail Aleyhisselâm, Kur'ân'ın, sırasına göre ezberlenmesi için, indirilen sûrenin yerini Hz. Peygamber'e açıklıyordu. Hz. Peygamber de kâtipleri uyarıyor, indirilen âyetlerin hangi sûrede yer alacağını onlara gösteriyordu.Vahiy kâtipleri Sahabenin ileri gelenleriydi. Hz. Ebubekir, Ömer, Osman, Ali, Zeyd b. Sabit, Abdullah b. Mes'ud ve Übey b. Kâ'b bunlardandır. Bu kâtipler kendilerine dikte edilen ibareyi o zamanlar yazıda kullanılan malzemelerin üzerine yazıyorlardı. Bunlar özel olarak işlenip yaprak şekline getirilen hurma dallan, kürek ve eğe kemikleri, düz ve ince taşlar ve diğer deri veya kâğıt parçaları idi. Sonra bu yazılanlar Hz. Peygamber'in evine konuyor ve emin bir yerde muhafaza ediliyordu.Ramazan ayında Cebrail her gece Hz. Peygamber'e gelir, o da kendisine o zamana kadar indirilmiş olan Kur'ân âyetlerini arzederdi. "Arz" metodu, önce Cebrail'in okuması, sonra Cebrail'in okuduğunu Hz. Peygamber'in okuması şeklinde cereyan ediyordu. Rasûlûllah'ın hayatının son senesinde Kur'ân tamamlandıktan sonra iki defa Cebrail'e arzedildi. Ve Hz. Peygamber Kur'ân'ın son şeklini aldığı bu "arz"a göre onu bir de mü minlere okudu. Sahabeden birçokları bu son arzın tertibine göre Kur'ân'i ezberledi. Zeyd b. Sabit, Übey b. Kâ'b, Muâz b. Cebel, Osman b. Affân, Ali b. Ebî Tâlib ve Abdullah b. Mes'ud bunlar arasında bulunuyordu. İşte henüz Hz. Peygamber hayatî iken, Kur'ân-ı Kerîm'in tamamı bu şekilde, sûreleri ve âyetleri Rasûlûllah'ın gösterdiği tertibe göre hafızalarda kayıtlı, gönüllerde mahfuz ve yukarıda sözünü ettiğimiz hurma dalı, kemik, taş ve benzeri malzemeler üzerinde yazılı idi. Hz. Peygamber ancak bu noktaya gelindikten sonra Rabb'ine kavuştu. Şu var ki Kur'ân âyetleri Hz. Peygamber'in vefatı sırasında tek bir mushaf içinde toplanmış değildi. Cem' (toplama) işi Hz. Ebubekir'in halifeliği zamanında gerçekleşti. Şöyle ki: Hz. Ömer müslümanlarla Müseylemetü'l-Kezzâb'm dinden dönmüş adamları arasında cereyan eden ve bazılarının tahminine göre beşyüz kadar Kür'ân hafız ve kâri'inin şehâdetine yolaçan Yemame Savaşından [16]sonra (H. 12 yılında) Hz. Ebubekir'in yanına çıktı ve ona şöyle dedi:
- Rasûlûllah'ın ashabı ateşe doğru uçuşan kelebekler gibi savaşta ardarda yok olup gitmekteler. Korkarım ki, onlar nereye varsalar hep böyle olacak. Sonunda Kur'ân hâmili olan bu insanlar öldürülecekler ve böylece Kur'ân zayi olup unutulacak. Kur'ân'ı toplasan herhalde müslümanlarm hayrına ve menfaatine olur.
Hz. Ebubekir ilk önce tereddüt etti ve şöyle dedi:
- Rasûlûllah'ın yapmadığı bir işi ben nasıl yapabilirim?Bu konuda bir süre tartıştılar. Nihayet Allah bu iş için Hz. Ebubekirin gönlüne bir ferahlık verdi. Hz. Ebubekir Zeyd b. Sâbit'i çağırttı ve ona dedi ki:
- Sen hiç birimizin itham edemeyeceği akıllı bir gençsin. Hz. Peygamber'in vahiy kâtibi idin ve Kur'ân'm son "arz"ında hazır bulundun. Kur'ân'la ilgili tetkikatmı yap ve onu cem' et.
Daha sonra Hz. Ebubekir, hafızasının güçlü olduğu herkesçe bilinen hafızlan topladı. Aralarında Ali b. Ebî Tâlib, Übey b. Kâ'b ve Osman b. Affân da bulunuyordu. Bunlar peşpeşe toplantılar yapmaya ve Hz. Peygamber'in dikte ettiğine göre yazdıklarını getirmeye başladılar. Sonra Kur'ân'ı okumaya ve okudukları ile önlerinde yazılı olarak bulduklarını karşılaştırmaya çalıştılar. Nihayet Hz. Peygamber'den aldıkları şekil ve tertibe göre Kur'ân'ı yazdılar. Bu, Yüce Allah'ın mü'minlere nasip ettiği ve hiçbir başarı ile denk tutulamayacak ölçüde büyük bir sonuç idi. Çünkü bununla Kur'ân korunmuş ve Kur'ân'm asılları tek bir yerde birleştirilmiş oluyordu. Hz. Ebubekir devrinde yazılan bu sahifeler Hz. Peygamber'in önünde yazılan sahifelerden alınmış olmakla-hâfızlardan hafızlara intikalden sözlü mütevâtir sened nasıl muttasıl İse- yazılı senedin ittisali (kesintisizliği) de sağlanmış oluyordu. Böylece Kur'ân hem ezber hem yazı yoluyla mütevâtir olmuş bulunuyordu.Cem' (toplama) işi tamamlandıktan sonra bu sahifeler Hz. Ebubekir'in, onun vefatından sonra Hz. Ömer'in ve daha sonra da Hz. Ömer'in vasiyeti üzerine kızı ÜmmüM-mü'minin Hz. Hafsa'nin yanında kaldı. Hicri 45 yılında Hz. Hafsa vefat edince bunları Abdullah b. Ömer aldı. Bir süre onun yanında kaldı ve nihayet Muaviye b. Ebî Süfyân'dan önce Medine valisi olan Mervân b. el-Hakem bunları aldı ve imha etti. Mervân, görüşünü müdafaa için şöyle demiştir: "Bunu ancak şu sebeple yaptım: Bu sahifelerdekiler artık "İmâm Mushaf'a yazılmış ve kaydedilmiştir. Eğer daha bir süre geçerse, bazıları bu sahifelerle iigili itham ve şüpheler ileri sürebilir diye endişe ettim." [17]

§: 23- Mushaf-i Osmânî:


Hz. Osman zamanında, mushaflar yazıp bunları o sırada mevcut İslâm şehirlerine gönderme ve müslümanları tek bir mushafta birleştirmek için bu yazılacak mushaflardan başka sahifelerin yakılmasını emretme gereği ortaya çıkmıştı. Böylece Kur'ân'da herhangi bir değiştirme, eksiltme veya İlâve yapılmasına ve Kur'ân'm tertibinin bozulmasına da engel olunmuş olacaktı. Bu zaruret Ermenistan ve Azerbeycan fetihleri sırasında iyice belirmişti.
Şöyle kî: Iraklılar ile Şam'lılar Ermenistan ve Azerbeycân'ın fethi için biraraya gelmişlerdi. Şamlılar Übey b. Kâ'b'm kıraatine göre, Iraklılar ise Abdullah b. Mes'ud ve Ebû Musa'l Eş'arî'nin kıraatine göre okuyorlardı. Yani heriki taraf, diğer tarafın işitmediği bir kıraate göre okuyordu ve okuyuşlar arasında harflerin mahreç ve sıfatlan ve kıraat vecihleri bakımından farklılıklar vardı. Bu durum, aralarında çekişmeye yol açtı. İhtilâf ve çekişme şiddetlendi.Taraflarbirbirini hatalı gösteriyordu. Huzeyfe b. el-Yemân bu durumu görünce endişelendi.Medine'ye vardığında, daha evine ayak basmadan doğruca Hz. Osman'a gitti ve ona şöyle dedi:
- Yahudi ve hınstiyanların ihtilâfları gibi bir ihtilafa düşmeden ümmetin imdadına yetiş!
- Hangi konuda?
- Allah'ın Kitabı konusunda. Sonra durumu ona anlattı.Bunun üzerine Hz. Osman Sahabeyi topladı ve konuyu onlarla müzakere etti. Sonunda onun görüşünü sordular:
- Sen ne düşünüyorsun? Şu cevabı verdi:
- İnsanları tek bir mushafta toplamayı ve onun dışında kalanların yakılmasını!oanabe Hz. Osman'ın görüşüne iştirak etti. Hz. Osman hemen Hz. Hafsa'ya "Mushafibize yolla, onu istinsah edip sonra sana iade edeceğiz" dîye haber gönderdi. Hz. Hafsa da yanındaki mushafı Hz. Osman'a ulaştırdı.Hz. Osman, Kur'ân'ın, istinsah (mushaflar hafinde yazılıp çoğaltma) işini en sağlam hafızlardan ve Sahabenin ileri gelenlerinden dört kişiye verdi. Bu dört-kışi şunlar idi: Hz. Ebubekir zamanında Kur'ân'ın toplanması işinde de görev almış olan Zeyd b. Sâbİt ve Kureyş'li üç sahabi Abdullah b. ez-Zübeyr, Saîd b. el-Âs, Abdurrahman b. el-Hâris b. Hişâm. Hz. Osman bu üç Kureyşli komisyon üyesine şöyle dedi:Siz Kur'ân'la ilgili bir hususta Zeyd b. Sabit ile ihtilâfa düşerseniz, onu Kureyş diline göre yazınız. Zira Kur'ân Kureyşlilerin diline göre inmiştir.Komisyon üyeleri "tâbut" kelimesinin yazılışı dışında hiç İhtilâf etmediler. Zeyd kapalı "tâ" ile diğerleri ise açık "tâ" ile yazılması gerektiği kanaatindeydi. Durumu Hz. Osman'a arzettiklerinde o, açık "tâ" ile yazmalarını emretti. Yazma işi bitince Hz. Osman sahifeleri Hz. Hafsa'ya iade etti. Birkaç nüsha mushaf yazılmasını emretti ve bunlardan her şehire birer tane gönderdi. Mekke'ye, Kûfe'ye, Basra'ya ve Dımaşk'a birer mushaf yolladı, bir mushaf Medine'de bıraktı, diğer mushaflarm yakılmasını emretti ve herkesin istinsah edilen bu mushaflara göre okumasını istedi. Hz. Osman'ın yakılmasını emrettiği bu mushaflar, ashabdan bazılarının kendileri için yazdıkları ferdî mushaflar idi. Bunlarda, sûrelerin tertibine ve peşpeşe yazılmasına dikkat edilmemişti. Çünkübunlardan kimi Hz. Peygamber'e inen bir sûre veya birkaç âyeti yazıyor, sonra meselâ bir seriyyede görevli olarak Medine dışına çıkıyordu. Onun bulunmadığı sırada bir sûre iniyor, dönünce ise döndükten sonra nazil olanları ezberlemeye ve yazmaya çalışıyor, daha sonra kendi yokluğunda iken kaçırdıklarını zaptediyor, böylece bunları kolayına geldiği şekilde toplayıp sıraya koymuş oluyor,dolayısıyla yazdıklarında takdim ve te'hirler bulunuyordu. Kimi de nesih haberi kendisine ulaşmadığından tilâveti mensuh âyetleri yazıyordu. Bazıları ise haber-i vâhid ile sabit nakilleri kaydediyordu. Diğer bazıları, mushafında, Hz. Peygamber'den duyduğu bir mana açıklaması veya nâsih ve mensuh hakkındaki beyân vb.'den İbaret olan tefsir ve te'villere âyetlerle birlikte yer veriyordu. Bu mushaflardan bir kısmı bütün Kur'ân'ı ihtiva etmediği gibi, bazısında bulunan diğer bazısında bulunmayabiliyordu. Bu yüzden, yukarıda işaret edildiği üzere muhtelif şehirlerin ahalileri arasında kıraat ihtilâfları ortaya çıktı. Übey b. Kâ'b, Abdullah b. Mes'ûd, Ebû Musâ'l-Eş'arî ve el-Mikdâd b. el-Esved'in mushaflan. bu ferdî mushaflannm en meşhurları arasında bulunuyordu.Artık bu tarihten itibaren insanlar Kur'ân'ı Hz. Osman zamanında yazılan bu mushaflara göre okumaya ve mushaflannı da bunlara göre yazmaya başladılar ve öylece devam edegeldİler. Hz. Osman'ın emri üzerine yazılan mushaf, "el-İmâm" ve "el-Mushaf el-Osmânî" diye meşhur oldu.Hz. Ebubekir zamında yapılan cem' çalışması ile Hz. Osman zamanında yapılan istinsah çalışması arasındaki fark şu idi: Birincisi, hafızların gitgide azalmas sebebiyle ortaya çıkan Kur'ân'dan bazı kısımların vok olması endişesi üzerine yapılmıştı. Çünkübir tertip ile sahifeler halinde toplanmış oldu. İkincisi ise, Alt h'ın Kitabı'nm, son "arz"da Rasûlûllah'tan işitilen şekli dışında okunması endişesine h'naen yapıldı. Çünkü kıraatvecihlerinde farklılıklar çoğalmıştı ki, imkân bulunabildiği "lcüde her çevre kendi diline (lehçesine) göre okuyordu. Bu da birbirlerini hata ile itham etmelerine yol açıyordu. İşte Hz. Osman tehlikenin büyüyüp çığrmdan çıkmasından endişe etti ve Hz. Ebubekir devrinde biraraya getirilmiş bulunan sahifelerin tek mushaf halinde istinsahını emretti. Bu nüsha esas alınarak bir kaç mushaf daha yazılıp İslâm şehirlerine dağıtıldı. [18]

§: 24- Mushaf-ı Osmânî'nin Yazılışında İzlenen Yol:


Hz. Osman'ın emri ile yazılan mushaf, harekesiz ve noktasız idi. Sûre isimleri ve fasıl işaretleri taşımıyordu. Şerhler ve tefsirlerden mücerret idi. Hz. Peygamber'İn huzurunda, daha Önce sözünü ettiğimiz deri parçası gibi malzemeler üzerine yazılmış olan şekle ve Hz. Ebubekir zamanında yazılmış bulunan sahifelere uygun idi. Bu şekliyle Kur'ân'ın, Hz. Peygamber'den işitilen ve sahih haberle sabit vecihlere göre zorlukla karşilaşmaksızın okunması mümkün bulunuyordu. Ki bunlar, bugün kâri'lerden dinlemekte olduğumuz kıraatlerin aynısıdır.Mushaf-ı Osmanî nüshalarının yazılışında izlenen yol şu idi:Kıraat vecihleri değişiklik arzetmeyen lâfzı tek şekilde yazıyorlardı. Kıraat vecihlerinin değişiklik göstermesi halinde ise, eğer bu lâfzın bütün vecihlere ihtimal verebileceği tek şekilde yazılması mümkün değilse, bir mushafta bazı vecihlere uygun düşecek bir tarzda, başka bir mushafta da başka vecihlere uygun düşecek bir tarzda yazıyorlardı. Meselâ [19] ayetindeki fiilin okunuşu ve şeklinde iki ayrı kıraattir. Yine[20] âyetinde kıraatinin yanisira, Mekkî mushafta ilâvesiyle kıraati de tesbit edilmiştir. Kıraatleri değişiklik göstermekle birlikte, harekesiz ve noktasız yazılması halinde bu değişiklik ihtimalini tek şekille göstermek mümkün olduğu durumlarda, bunu tek şekilde yazıyorlardı. Meselâ, [21]âyetindeki sonkelime noktasız olduğunda hem hem okunabilmektedir. Bu kıraatlerin her ikisi sahih kıraattir, Rasûlûllahtan işitilmiştir. Yine [22]ayetındeki son kelime noktasız yazıldığında şeklinde okunabildiği gibi diye okunabilir. Birincisi "dirilteceğiz" manasına ikincisi de "topraktaki yerlerinden kaldıracağız ve vücuttaki yerlerine iade edeceğiz" manasındadır. Bu kıraatlerin her ikisi sahihtir. Aynı şekilde [23]âyetindeki lâfzı harekesiz yazıldığında harfi cer olarak ja şeklinde ve ism-i mevsûl olarak şeklinde okunabilir. kelimesi de birinci halde şeklinde kesreli, ikinci halde şeklinde fethalı okunur. İşte bütün bu kıraatler Hz. peygamber'den işitildiği sabit okunuş şekilleridir. Şayet "Mushaf-i Osmanî" noktalı ve harekeli yazılmış olsaydı, bunda tek kıraat tesbit edilmiş olacaktı.Hz. Osman zamanında mushaflarm yazılışında kullanılan yazı, hernekadar yazının şu anda ulaştığı duruma aykırı görünüyorsa da, "Mushaf-ı Osmanî"nin hattını değiştirmek doğru olmaz; ta ki Kur'ân'da tahrife yol açılmış olmasın. Çünkü yazılar değişik şekillerde olabilmektedir ve bunda değiştirme, yenilikler yapma kapısı açık bulunmaktadır. Şayet Kur'ân'ın hatt-ı Osmânî'den başkası ile yazılmasına müsaade edilirse, mushaflarm yazılışları farklı farklı olur ve o zaman tahrif kolaylaşır. Nitekim Mâlik b. Enes'e: "Mushaf, insanların sonradan çıkardıkları hicâ harflerine göre yazılabilir mi?" diye sorulmuş, o da: "Hayır! Sadece ilk yazılışına göre" cevabını vermiştir.[24]

§: 25- Mushaf'ın Noktalanması ve Harekeleiımesi:


Harflerin şekillerini tanıma ve onları birbirinden ayırma konusunda sahip oldukları meleke sebebiyle, Araplar hareke ve noktaya ihtiyaç duymuyorlardı. Bu ihtiyacı duymamanın diğer bir sebebi de şuydu: Onlar Kur'ân okurken, hafızlardan şifahî olarak duyduklarına dayanıyorlardı. Onlar nasıl okuyorsa, onlardan nasıl almışlarsa öylece okuyorlardı. Fakat Arapların dışındaki kavimler, meselâ İranlılar ve Bizanslılar vb.'nin de İslâmiyete girmesinden sonra dilde yanlışlıklar yaygınlaştı ve bu kişiler harflerin okunuşunu birbirine karıştırır oldular. Bu durum karşısında Kur'ân'ın yanlış okunmasından endişe edilmeye başlandı. Emevîler devrinde Irak Emiri olan Ziyâd b. Ebîh, Tabiînin büyüklerinden olan ve kıraatte ehil olduğu bilinen Ebü'l-Esved ed-Düelî'ye (v. 69/688) halk için Kur'ân'ın okunuşunu kurala bağlayacak işaretler koymasını emretti. Bunun üzerine Ebu'I-Esved ed-Düelî, Mushaftaki kelimelerin sonlarını harekeledi. "Fetha" işaretini harfin üzerinde bir nokta ile, "kesre" işaretini harfin altında bir nokta ile, "zamme" işaretini harfin ortasına bir nokta ile ve "sükûn" işaretini iki nokta ile gösteriyordu.Sonra onun koyduğu bu işaretler yaygınlaştı, halk onun yaptığı gibi yaptı. Fakat bu, insanların okuyuşlarını yanlışlıklardan tamamıyla koruyamadı. Bazılarının okuyuşunda tahrif ve tashîf [25]vaki oluyordu. Bu durum, harflerin noktalanmasını ve kelimelerin h m baş ve ortasının hem sonunun harekelenmesin! gerekli kıldı.Birinci işi (harflerin noktalanmasını), Haccac b. Yûsuf es-Sekâfî'nin emri üzere Nasr h Âsim el-Leysî (v. 90/708) yaptı. İkincisini ise, H. 170/786 yılında vefat eden Halîl b Ahmed gerçekleştirdi. O, Ebü'l-Esved'in koyduğu harekeleme sistemini değiştirdi. "Fetha" işareti olarak harfin üzerine yatay bir elif , "kesre" işareti olarak harfin altına bir yâ ve "zamme" işareti olarak harfin üst tarafına bir vâv yaptı; "medd" ve "şedde" işaretleri koydu. Böylece Halîl b. Ahmed'in koyduğu harekeleme sistemi gelişerek bugünkü şekline ulaştı. Artık kârî'ler ve hafızlar da "vasi" (birleştirme) ve "fasl" (ayırma) işaretleri ile Kur'ân tilâvetinin kurala bağlı okunmasına yardımcı olan işaretler koyuyorlardı. Bu konuya gösterilen ilgi gitgide arttı, bilginler tecvid ve kıraat kurallarını ortaya koydular..Başta devlet adamları olmak üzere müslümanlar, her devirde, Kur'ân yazımının değişik hat çeşitleri ile güzelleştirilmesi ve nesilden nesile aktarılan okunuşunun en iyi şekilde gerçekleşmesi için yarış etmişlerdir. Nihayet matbaanın ortaya çıkması ile milyonlarca muhsafın önemli ve titiz bazımları yapılmıştır. Gösterilen bu ilgi ve titizlik sayesinde Kur'ân her türlü tahrif ve değişiklikten korunmuş ve Yüce Allah'ın ' 'Kur'ân '1 biz indirdik, onu koruyacak olan da biziz"[26]) şeklindeki va'di yerine gelmiştir. [27]

[12] Prof. Dr. Zekiyüddin Şa’ban, İslam Hukuk İlminin Esasları (Usulü’l-Fıkh), Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:

[13] el-Furkan 25/32
Prof. Dr. Zekiyüddin Şa’ban, İslam Hukuk İlminin Esasları (Usulü’l-Fıkh), Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:

[14] Tahâ, 20/114

[15] el-K,yâme 75/16-19:

[16] Müseyleme, peypmber olduğunu iddia etmiş ve onun çağrısına yüzbİn kadar insan uymuştu. Bunun üzerine Hz. Ebubekir, onunla savaş için Haüd b. Velid'in komutasında takriben onüçbin kişilik bir ordu hazırladı. Müseyleme'nin ordusu ile müslümanlar karşı karşıya gelince İslâm ordusunda bir çözülme oldu. Çünkü bu orduda çok sayıda bedevi bulunuyordu. Sahabenin ileri gelen kaari'lerı Halİd b. Velid'den "Ey Haüd! Bizi bu bedevilerden temizle!" diye taleple bulundular. Sonra olardan ayrılıp üçbin kişi kadarlik bir ordu oluşturdular. Daha sonra Müseyleme ve adamlarının üzerine esaslı bir hamle yaptılar ve onlara karşı çetin bir savaş çıkarttılar. "Ey Bakara Sûresi ashabı!" dîye bağınşıyorlardı. Çok geçmedi ki, Allah onları muzaffer kıldı. Müseyteme'nin ordusu gerisin geriye kaçlı. Müslümanların kılıçlan onların peşini bırakmadı: Kimilerini öldürdüler, kimilerini esir aldılar. Allah müseyleme'nin canını aldı ve etrafındaki birliği dağıttı. Ondan ayrılanlar tekrar İslâm > döndüler. Ne var ki, o gün müslümanlar beşyüz civarında kurrâyı kaybetmiş oldular. İbn Kesir, Fezâilü'I-Kur'ân.

[17] Prof. Dr. Zekiyüddin Şa’ban, İslam Hukuk İlminin Esasları (Usulü’l-Fıkh), Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları::

[18] Prof. Dr. Zekiyüddin Şa’ban, İslam Hukuk İlminin Esasları (Usulü’l-Fıkh), Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları::

[19] el-Bakara 2/132.

[20] e]-Tevbe 9/100.

[21] el-Hucurât 49/6.

[22] el-Bakara 2/259.

[23] Meryem 19/24.

[24] Mısır, 1957, I, 379-380 Imam Malik'İn bu sözlerini ve benzen bazı sözleri naklettikten sonra, Zerkeşî, bunun ilmin canlılığını
koruduğu ilk devirlere has bir hüküm olduğunu, sonraları ise İltibas endişesinin ortaya çıktığım belirtmekte;
Izzuddîn b. Abdisselâm'a atıfta bulunarak mushafın artık İlk devirlerdeki şekle göre yazılmasının caiz
olmadığı görüşünü nakletmekledir. Bu yönde diğer bazı açıklamalarla birlikte, bkz. Zerkeşî, el-Burhân,. (mütercim)
Prof. Dr. Zekiyüddin Şa’ban, İslam Hukuk İlminin Esasları (Usulü’l-Fıkh), Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları::

[25] Tahrif” harflerin harekelerini değiştirmek demektir. Zammeli harfi fethalı veya kesreli okumak, fethalı arfi zammeli veya fethah okumak gibi. "Tasnif ise, harflerin telâffuzunda değişiklik yapmaktır. Bir harü başka harfle değiştirmek gibi.

[26] el-hıcr, 15/9

[27] Prof. Dr. Zekiyüddin Şa’ban, İslam Hukuk İlminin Esasları (Usulü’l-Fıkh), Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
60
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
5:72 - Andolsun, "Allah, Meryem'in oğlu Mesih'tir" diyenler elbette kâfir olmuşlardır. Oysa Mesih onlara: "Ey İsrailoğulları, hem benim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin. Kim Allah'a ortak koşarsa, şüphesiz Allah ona cenneti haram kılmıştır ve onun varacağı yer cehenemdir. Zalimlerin yardımcıları da yoktur" demişti.

bu şirk ehlinin kazancıdır.

5:84 - "Hem biz Rabb'imizin bizi iyi kişilerle birlikte (cennete) sokmasını arzulayıp dururken, neden Allah'a ve hak olarak bize gelen şeylere inanmayalım!".
5:85 - Böyle demeleri sebebiyle Allah onları altlarından ırmaklar akan cennetlerle mükafatlandırmıştır. Orada ebedî olarak kalacaklardır. İşte iyilik yapanların mükafatı budur

bu da iman ehlinin...

ayrıca cevap dediğin senin kabullenip kabullenmemense o burda yok çünkü sen nefsini hakem edinmişsin bu da peygamberle aynı idrakte olacağını zannetmenden kaynaklanıyor.selam ve dua


.



Ayip yahu benim sorum Allahin adina söylediginiz bir kelimenin beyyinesidir ben kendi nefsime göre ne istiyorumki?

yelken06500´isimli üyeden Alıntı
alıntılaların için tşk.

elbette resuller ve nebiler ALLAH(CC) TEALA'dan öğrendiklerini tebliğ eder...
şirk koşulmaması geerektiği de o hadiste belirtilmiş bunu cevaplamıyoruz...
unutmaki müslümanın günah işlemesi onun devamlı cehennemde kalması değildir..
senin yazdığın amelinde şirk tir...bunu da tartışmıyoruz...

burda şüpheli birşey yok sen sadece bulabilirmiyim diye zorlamışsın ama olmamış...

selam ve dua


Simdi bu yazi senin ve kirmizi yerin delilini istiyorum bir ayet ver sende kurtul bende kurtulayim..Yok veremiyorsan neden beni nefsle istigal olarak suclama yapma ihtiyaci duydun?Eger beyyine veremiyorsan bunu ben Allahin Hükmüne ipotek koyma olarak aliyorum.Cünki Hüküm iceriyor.Yeni gördüm su mavili yeri delilin nedir benim sirk icerisinde amel ettigime dair beyyinen varmi varsa söyle yoksa Allaha havale eyledim,
 

bcetin811

AMEL-Ý SALÝH
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,495
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Yaş
42
Konum
Hayatýn içinden
Şimdi size bir soru!...

Peygamberimiz(s.a.v)'in "Ashabım size Kur'an-ı Kerim'i tebliğ ettim ve görevimi yerine getirdim..Şimdi herkez evlerine çekilsin, aynı şekilde bende çekileceğim..Sizlere Allah'ın sözlerini anlattım ve sizlerde işittiniz..Kur'an'ın içinden nasıl namaz kılacağınızı ve nasıl zekat vereceğinizi bulacaksınız..Sizler akıl sahibisiniz Kur'an'ı bolca okuyun, çocuklarınıza okutun..Ben sadece sizlere Kur'an ayetlerini bildirmekle mükellefim bana kimse Kur'an ayetlerinden başka soru sormasın!Gayet açık ve net tarif ediyorum size.."

Siz hiç Peygamberimiz'in kendisine rivayet edilmiş böyle bir hadis işittinizmi???Eğer sadece Kur'an yetecek olsaydı bunu Peygamberimiz(s.a.v) mutlaka açıklardı..Diyorsunuz ki Buhari 810 yılında doğmuştur..Peki Buhari bu hadislere nasıl ulaştı??O da mutlaka başka bir zatdan öğrendi..Diğeri de bi başkasından..Demek ki peygamberimiz kendi sözlerinin yazılmasına izin vermiş..Aksini düşünseydik şu an hiçbir tane hadis olmazdı..Peygamberimiz(s.a.v) Ashabı kiram'a sünnetin doğrusunu öğretiyor ama bize gelene kadar bozuluyor diyorsanız bu Allah'ın adaletine aykırı bir durum olur..Çünkü bu davet Peygamberimizin daveti değil Allah(c.c)'in davetidir..En doğrusunu O bilir..Bu nimetten faydalanmak her müslümanın hakkıdır değilmi??

Şimdi size abdest ile ilgili 20 tane hadisi buraya aktarıcam..Bakalım ortaya nasıl bir tablo çıkacak hep birlikte görücez!...


1)Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Allah'ın hataları silmeye ve dereceleri yükseltmeye vesile kıldığı şeyleri size söylemiyeyim mi?''

"Evet ey Allah'ın Resülü, söyleyin!'' dediler. Bunun üzerine saydı:

"Zahmetine rağmen abdesti tam alımak. Mescide çok adım atmak. (Bir namazdan sonra diğer) Namazı beklemek. İşte bu ribâttır, işte bu ribâttır. İşte bu ribâttır."

Müslim, Tahâret 41, (251); Muvatta, Sefer 55, (1,161); Tirmizi, Tahâret 39, (52); Nesâi, Tahâret 106


2)
Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Mü'min -veya müslüman- bir kul abdest aldı mı yüzünü yıkayınca, gözüyle bakarak işlediği bütün günahlar su ile -veya suyun son damlasıyla- yüzünden dökülür iner, ellerini yıkayınca elleriyle işlediği hatalar su ile birlikte -veya suyun son damlasıyla- ellerinden dökülür iner. Ayaklarını yıkayınca da ayaklarıyla giderek işlediği bütün günahları su ile -veya suyun son damlasıyla- dökülür iner. (Öyle ki abdest tamamlanınca) günahlarından arınmış olarak tertemiz çıkar."

Müslim, Tahâret 32, (244); Muvatta, Tahâret 31, (1, 32); Tirmizi, Tahâret 2, (2).

Hz. Osman radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim abdest alır ve abdestini güzel yaparsa hataları vücudundan tırnak diplerine varıncaya kadar çıkar dökülür.''

3)Bir başka rivâyette şöyle gelmiştir: "Hz. Osman radıyallahu anh abdest aldı ve dedi ki:

"Ben Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şu benim abdestim gibi abdest aldığını, sonra da şöyle söylediğini gördüm: "Kim bu şekilde abdest alırsa geçmiş günahları affedilir, namazı ve mescide kadar yürümesi de nafile (ibadet) olur."

Buhari, Vudü 25; Müslim, Tahâret 8, (229).

4)Amr İbnu Abese es-Sülemi radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Sizden kim abdest suyunu hazırlar, mazmaza ve istinşakta bulunur (ağzına ve burnuna su çeker) ve sümkürürse, mutlaka yüzünden, ağzından, burnundan hataları dökülür. Sonra Allah'ın emrettiği şekilde yüzünü yıkarsa, sakalın(ın bittiği mahallin) etrafından su ile birlikte yüzü ile işlediği günahlar dökülür. Sonra dirseklere kadar kollarını yıkayınca, ellerinin günahları su ile birlikte parmak uçlarından dökülür gider. Sonra başını meshedince, başının günahları saçın etrafından su ile birlikte akar gider. Sonra topuklarına kadar ayaklarını yıkayınca, ayaklarının günahları, parmak uçlarından su ile birlikte akar gider. Sonra kalkıp namaz kılar, Allah'a hamd ve senâda bulunur, O'na layık şekilde tazimini gösterir ve kalbinden Allah'tan başkasını(n korku ve muhabbetini) çıkarırsa, annesinden doğduğu gündeki gibi bütün günahlarından arınır."

Müslim, Müsâfirin 294, (832).

5)Abdullah es-Sunâbihi radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Mü'min kul abdest aldıkça mazmaza yaptı mı (ağzını yıkadı mı) günahlar ağzından çıkar. (Burnunu sümkürdü mü) günahlar burnundan çıkar, yüzünü yıkadı mı günahlar göz kapaklarının altına varıncaya kadar yüzünden çıkar. Ellerini yıkadı mı günahlar tırnak diplerine varıncaya kadar ellerinden çıkar. Başını meshetti mi, günahlar kulaklarına varıncaya kadar başından çıkar. Ayaklarını yıkadı mı, günahlar ayak tırnaklarının altına varıncaya kadar ayaklarından çıkar. Sonra mescide kadar yürümesi ve kılacağı namaz nafile (bir ibâdet) olur.''

Muvatta, Tahâret 3 0, (1, 31); Nesâi, Tahâret 3 5, (1, 74); İbnu Mâşe, Tahâret 6, (283).

6)Ebu Ümâme el-Bâhili radıyallahu anh anlatıyor: "Amr İbnu Abese radıyallahu anh'ı dinledim, diyordu ki: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a: "Abdest nasıl alınır?'' diye sordum. Şöyle açıkladı:

"Abdest mi? Abdest alınca şöyle yaparsın: Önce iki avucunu tertemiz yıkarsın. Sonra yüzünü ve dirseklerine kadar ellerini yıkarsın. Başını meshedersin, sonra da topuklarına kadar ayaklarını yıkarsın. (Bunları tamamladın mı) bütün günahlarından arınmış olursun. Bir de yüzünü Aziz ve Celil olan Allah için (secdeye) koyarsan, anandan doğduğun gün gibi, hatalarından çıkmış olursun.''


Ebu Ümâme der ki: "Ey Amr İbnu Abese dedim, ne söylediğine dikkat et! Bu söylediklerinin hepsi bir defasında veriliyor mu?

"Vallahi dedi, bilesin ki artık yaşım ilerledi, ecelim yaklaştı, (Allah'tan ölümden çok korkar bir haldeyim), ne ihtiyacım var ki, Allah Resülü hakkında yalan söyleyeyim! Andolsun söylediklerim, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'dan kulaklarımın işitip, hafızamın da zabtettiklerinden başkası değildir."

Müslim, Müsâfırin 294, (832); Nesâi, Tahâret 108, (1, 91, 92).

7)İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim abdestli olduğu halde abdest tazelerse, AIlah bu sebeple kendisine on (misli) sevab yazar.''

8)Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim abdest alıp: "Sübhâneke Allahümme ve bihamdike estağfiruke ve etübu ileyke. (Rabbim seni tenzih ederim, Allah'ım hamdim sanadır, senden bağışlanmak isterim, tevbem de sanadır)" derse, bu bir kâğıda yazılır, sonra bir mühür üzerine nakşedilir, sonra da Arş'ın altına kaldırılır ve Kıyamete kadar (mühür) kırılmaz.''

9)Humrân Mevlâ Osman anlatıyor: "Hz. Osman radıyallahu anh su istemişti. (Getirdim. Aldı ve) üç kere ellerine dökerek yıkadı. Sonra sağ elini kaba sokup mazmaza ve istinşakta bulundu (ağzına ve burnuna su alıp yıkadı). Sonra üç kere yüzünü, arkasından da dirseklerine kadar üç kere ellerini yıkadı. Sonra başına meshetti, sonra da topuklarına kadar ayaklarını üçer sefer yıkadı ve:

"Ben Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ı, şu abdestim gibi abdest alırken gördüm. Abdesti bitince de şöyle demişti:

"Kim şu abdestim gibi abdest alır, arkasından iki rek'at namaz kılar ve namazda kendi kendine (dünyevi bir şey) konuşmazsa şeçmiş günahları affedilir."

Buhari, Vudü 24, 28, Savm 27; Müslim, Taharet 3, 4, (226); Ebu Dâvud, Tahâret 50, (106); Nesâi, Tahâret 27, 2 8, 93, (1).

10)
Ebu Davud'un İbnu Müleyke'den kaydettiği bir başka rivâyette şöyle gelmiştir: "Hz. Osman radıyallahu anh'tan abdest hakkında (nasıl alınacağı) sorulmuştu. Hemen su istedi ve derhal bir abdest kabı getirildi. Kaptan önce sağ eli üzerine su döktü (ve onu yıkadı), sonra sağ elini kaba batırdı, üç kere mazmaza, üç kere istinşakta bulundu. (önceki hadiste geçtiği üzere zikretti. Hadisdte şu ziyade var): "Sonra elini daldırıp su aldı ve başına, kulaklarına meshetti, kulakların iç ve dışlarını birer kere meshetti.''

Ebu Dâvud, Tahâret 50, (108).

11)
Yine Ebu Dâvud'un bir diğer rivâyetinde şöyle gelmiştir: "Sağ eliyle sol eli üzerine su döktü, sonra her ikisini de bileklere kadar yıkadı."

Ebu Dâvud, Taharet 50, (109).

12)Yine Ebu Dâvud 'un bir diğer rivâyetinde "Başını üç kere meshetti '' den miştir.

Ebu Dâvud, Tahâret 50, (110).

13)Abdu Hayr anlatıyor: "Hz. AIi radıyallahu anh bize geldi ve namaz kıldı. (Namazdan sonra abdest) suyu istedi.

"Suyu ne yapacak, namazı kıldı ya! Herhalde bize öğretmek istiyor!" dedik. İçinde su olan bir kapla bir leğen getirildi. Kaptan sağ eline su döktü: Üç defa ellerini yıkadı. Sonra üç kere mazmaza ve istinşakta bulundu. Mazmaza ve istinşakı su aldığı eliyle yaptı. Sonra üç kere yüzünü yıkadı, sağ elini üç kere yıkadı, üç kere sol elini yıkadı. Sonra elini kaba batırdı, bir kere başını meshetti. Sonra üç kere sağ ayağını yıkadı, üç kere sol ayağını yıkadı. Sonra: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın abdestini bilmek kimin hoşuna giderse, işte o böyledir!" dedi."

Ebu Dâvud, Tahâret 50, (111); Tirmizi, Tahâret 37, (48); Nesâi, Tahâret 75, (1, 68).

14)
Nesâi'nin bir diğer rivâyetinde şöyle denmiştir. "...Sonra bir avuç su ile üçer defa mazmaza ve istinşakta bulundu."

Nesâi, Tahâret 76, (1, 68).

15)
Abdullah İbnu Zeyd İbni Asım İbni'l-Ensâri radıyaIlahu anh'ın anlattığına göre, kendisine:

"Bizim için, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın abdestiyle bir abdest al (da görelim)!" diye talepte bulunuldu. O, hemen bir kap (su) isteyip, önceki hadiste anlatılan şekilde abdest aldı. Abdest alışını anlatan rivâyette şu farklı açıklama var:

"Başını meshettikte ellerini (saçları üstünde) ileri ve geri doğru yürüttü. (şöyle ki: Mesh ameliyesine başın ön kısmından başladı ellerini enseye doğru götürdü. Sonra, başladığı yere kadar geri getirdi. Sonra ayaklarını yıkadı.''


Buhari, Vudü 38; Müslim, Tahâret 18, 19, (235, 236); Muvatta, Tahret 1, (1, 18); Ebu Dâvud, Tahâret 50, (118,119,120); Tirmizi, Tahâret 27, 36, (35, 47); Nesai, Tahâret 80, 81, 82, (1, 71, 72).

16)Ebu Dâvud'un bir rivâyetinde şöyle gelmiştir: " ..Sonra başını meshetti. Şehadet parmaklarını kulaklarına soktu. Başparmaklarıyla kulaklarının dışlarını meshetti. Şehadet parmaklarıyla kulakların içini meshetti..." Rivâyetin sonunda şu ifâde var:

"Abdest işte böyledir. Kim buna ziyadede bulunur veya bundan eksiltme yaparsa kötü bir iş yapmış ve zulmetmiş olur -yahut zulmetmiş ve kötü bir iş yapmış olur-."

Ebü Dâvud, Tahâret 51, (135).

17)
Nesâi'nin rivâyetinde özetle şöyle denmiştir: ".. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a bir bedevi geldi ve ondan abdest hakkında sordu. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm abdestin alınışını, uzuvları üçer sefer yıkayarak gösterdi, sonra şöyle söyledi: "Abdest işte böyledir. Kim buna ziyâdede bulunursa kötü bir iş yapmış, haddi aşmış ve de zulmetmiş olur. ''

Nesâi, Tahâret 105, (1, 88).

18)Ebu Dâvud'un bir rivâyetinde İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ şöyle der: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın nasıl abdest aldığını size göstermemi ister misiniz?"

İçinde su olan bir kab istedi, sağ eliyle bir avuç su aIdı, mazmaza ve istinşak yaptı, sonra bir avuç daha aldı, bununla iki elini birleştirip (iki eliyle) yüzünü yıkadı. Sonra bir avuç daha aldı bununla sağ elini yıkadı. Sonra bir avuç da aldı, bununla sol elini yıkadı. Sonra bir avuç su daha aldı, sonra elini çırptı, sonra başını ve kulaklarını meshetti. Sonra bir kabza su daha aIdı sağ ayağının üzerine serpti, ayağında nalın olduğu halde, sonra onu iki eliyle meshetti, elin biri ayağın üstünde, diğeri de nalının aItında. Sonra aynı şeyi sol ayağa yaptı.''


Buhari, Vudü 7; Ebu Dâvud, Tahâret 52, (137); Nesâi, Tahâret 84, 85, (1, 73, 74).

19)Ebu Dâvud veTirmizi'nin bir başka rivâyetinde Rübeyyi' Bintu Muavvız İbni Afrân radıyallahu anhâ der ki: ". .avuçlarını üç kere yıkadı, yüzünü üç kere yıkadı, bir kere mazmaza ve istinşak yaptı. Ellerini üçer üçer yıkadı. Başını iki kere meshetti. Başının gerisinden başladı, sonra önünden. İki kulağını da (meshetti) içlerini de, dışlarını da. Ayaklarını da üçer üçer yıkadı.''

Ebu Dâvud, Tahâret 50, (126); Tirmizi, Tahâret 25, (33).

20)Bir diğer rivâyette şöyle gelmiştir: "...Başını meshetti, başın öne gelen kısmını da, arkaya gelen kısmını da, şakaklarını da, kulaklarını da birer birer meshetti.''

Ebu Dâvud, Tahâret 50, (129).

İşte birbirinden farklı hadis ilmi yapan zatların rivayetleri...Elinizi vicdanınıza koyun bi düşünün..Abdest kadar önemli bir mevzuda neden bu kadar alim ortak noktada birleşiyor??Neden Allah(c.c) üzerine yemin ediyorlar!..Bizim incir çekirdeğini doldurmayacak kadar ilmimiz varken Allah'a yemin etmekten çekiniyoruz, bu zatlar neden yemin ediyor??Tabiki yanlış rivayet yapan kimseler olabilir..Ama biz bu rivayetleri aklımız elverdiğince ayıklayıp en doğrusunu bulmaya çalışıyoruz..Bu benim işim değil haşa!..Sadece bu işin mantığını anlatmaya çalışıyorum sizlere..Sizin yaptığınız aslı olmayan bir rivayeti alıp diğer hadislerin üzerine bina etmek..Tabi böyle bir bakış açısı bütün hadislerin sahih olmadığı izlenimini bırakıyor..

Mesela siz Kur'an-ı Kerim'den abdestin sadece elleri, yüzü ve ayakları sıvazlama sonucuna varıyorsunuz..Ben kulaklarımın içini,başını ve esnemi de temizliyorum..Kulakların içinin temizlenmesi kulak kirinin oluşumunu ve kulağın tıkanmasını önler..Bunu da hadisi şerifte görüyor ve tatbik ediyoruz??Bunun neresi kötü Allahaşkına??Siz bu haraketin farz sayılmasından rahatsızlık duyuyorsunuz biliyorum ama biz hadisi şeriflere bu gözle bakmadığımız için farz hükmünü veriyoruz..

Ayrıca bu hadisleri anlamayan ya da yanlış yorumlayan kimselerin önderliğini yapıp, alakasız mezhepler kurması bizim suçumuzmu??Yine de en doğrusunu Allah(c.c) bilir..Nasıl ki Tevrat bozulmuş bir kitapta olsa da içinde yazılı olan bazı ayetler Kur'an da da hükmünü koruyor işte hadislerde bu şekildedir..Peygamberimize ait olmayan sözleri rivayet eden kimseler mutlaka olmuştur..Ama bu hadis ilmini tümüyle inkar etmeyi gerektirmez.....
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
60
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Şimdi size bir soru!...

Peygamberimiz(s.a.v)'in "Ashabım size Kur'an-ı Kerim'i tebliğ ettim ve görevimi yerine getirdim..Şimdi herkez evlerine çekilsin, aynı şekilde bende çekileceğim..Sizlere Allah'ın sözlerini anlattım ve sizlerde işittiniz..Kur'an'ın içinden nasıl namaz kılacağınızı ve nasıl zekat vereceğinizi bulacaksınız..Sizler akıl sahibisiniz Kur'an'ı bolca okuyun, çocuklarınıza okutun..Ben sadece sizlere Kur'an ayetlerini bildirmekle mükellefim bana kimse Kur'an ayetlerinden başka soru sormasın!Gayet açık ve net tarif ediyorum size.."

Siz hiç Peygamberimiz'in kendisine rivayet edilmiş böyle bir hadis işittinizmi???Eğer sadece Kur'an yetecek olsaydı bunu Peygamberimiz(s.a.v) mutlaka açıklardı..Diyorsunuz ki Buhari 810 yılında doğmuştur..Peki Buhari bu hadislere nasıl ulaştı??O da mutlaka başka bir zatdan öğrendi..Diğeri de bi başkasından..Demek ki peygamberimiz kendi sözlerinin yazılmasına izin vermiş..Aksini düşünseydik şu an hiçbir tane hadis olmazdı..Peygamberimiz(s.a.v) Ashabı kiram'a sünnetin doğrusunu öğretiyor ama bize gelene kadar bozuluyor diyorsanız bu Allah'ın adaletine aykırı bir durum olur..Çünkü bu davet Peygamberimizin daveti değil Allah(c.c)'in davetidir..En doğrusunu O bilir..Bu nimetten faydalanmak her müslümanın hakkıdır değilmi??

Şimdi size abdest ile ilgili 20 tane hadisi buraya aktarıcam..Bakalım ortaya nasıl bir tablo çıkacak hep birlikte görücez!...




selamün Aleyküm,sadece su iki konuda biraz yazayimda hadisleri elestirmis olmayayim;

De ki: “Sizi ve kime ulaşırsa kendisiyle uyarmam için bana bu Kuran vahyedildi.”

Enam Suresi 19

Onlara ayetlerimiz apaçık belgeler olarak okunduğunda bizimle karşılaşmayı ummayanlar derler k: “Bundan başka Kuran getir veya bunu değiştir.” De ki: ‘Benim onu kendiliğimden değiştirmem asla mümkün değildir. Ben yalnızca bana vahyedilene uyarım. Eğer Rabbime isyan edersem büyük günün azabından korkarım.”

Yunus Suresi 15

Kendilerine okunmakta olan kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?

Ankebut Suresi 51

Umulurki ayetler cok acik,

Eğer Rabbime isyan edersem büyük günün azabından korkarım.”

Yunus Suresi 15

Su sözcük dahi cok manidardir,Resulün ne anlatmak istedigini anlamak icin...

Mavi yer icin yine sana yukardaki ayetler yetmesine ragmen o hadis mükelleflerinin bir kac nakillerini örnek olarak vereyim ve Sahabinin önde gelenlerine aft edilen örneklerle hadis kitabindan;

"Benden Kuran dışında hiçbir şey yazmayın. Kim benden Kuran dışında bir şey yazmışsa imha etsin.”

(Müslim, Sahihi Müslim Kitabı Zühd, Hanbel, Müsned 3/12, 21, 33)

Darimi'deki hadis ise şöyledir: "Sahabe Allah'ın elçisinden sözlerini yazmak için izin istediler. Ancak onlara izin verilmedi.”(Darimi, esSünen) El Hatib'teki hadis şöyledir: "Biz hadis yazarken Hz. Peygamber yanımıza geldi ve yazdığınız şey nedir? dedi. Senden işittiğimiz hadisler (sözler) dedik. Hz. Peygamber Allah'ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah'ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar.”

(El Hatib, Takyid, sayfa 33)

Tirmizi'den de bunu öğrenebiliriz: "Allah elçisinden sözlerini yazmak için izin istedik, bize izin vermedi.”

(Tirmizi, esSünen, K. İlm, sayfa 11)

Oysa Kuran ayetlerinden anladığımız gibi Kuran yeterlidir. Bunu da en iyi anlayan şüphesiz Peygamber'imiz Hz. Muhammed'dir. Görüldüğü gibi Peygamber'in sünneti (davranış tarzı) hadislerin Kuran’a ilaveler yapan kitaplar olarak yazılması değil, hiç yazılmamasıdır. Peygamber hadis yazdırmamakla kalmamış, üstelik bunu yasaklamıştır. Yani hadis yazmak Peygamber'in tavrı olmadığı gibi üstelik bir yasağıdır. Basiret sahibi Peygamber'imiz insanların detaysever, Peygamber'leri ilahlaştırıcı, mezheplere bölünmeye müsait karakterlerini bildiğinden, bunlara yol açacak hadis yazımını yasaklamıştır. Bugün gelinen nokta Peygamberimiz'in basiretini bir kez daha takdir etmemizi gerektirmektedir. Sırf Peygamber'in hadis yazımını yasaklaması bile anlamaya niyeti olanlar için yeterlidir.

Zaten bunun doğru olduğunu düşünürsek durum daha da korkunçtur. Müslim sahih olan, yani kesin doğru olduğu kanaatine vardığı her hadisi kitabına almadığını söyler (Müslim, 1. cilt, sayfa 28). Müslim'in mantığına göre hadisler dinin kaynağıdır, fakat kendisi her doğru bildiği hadisi kitabına almaz. Yani bu mantığa göre dinimiz eksik olur. Müslim'in atladığı bir hadisi, başka birinin atlamadığının garantisi olmadığına göre, gelenekçi mantık kendi kendini eksik ilan eden bu izahı kaynaklarında taşımaktadır.

Ebubekir Peygamberimiz’in vefatından sonra halkı toplamış ve onlara şöyle demiştir: “Sizler Allah’ın elçisinden farklı hadisler naklediyorsunuz. Bu durumda sizden sonrakiler daha büyük anlaşmaz-lıklara düşecektir. Allah’ın elçisinden hiçbir hadis nakletmeyin. Sizden hadis nakletmenizi isteyenlere deyiniz ki: İşte Allah’ın Kitabı aramızda, onun helalini helal kılın, haramını haram görün.”

Zehebi, Tezkiratul Huffaz 1/3, Buhari 1.cilt

Hz. Ömer diğer şehirlerdeki sahabelere de mektuplar yazarak ellerinde yazılı bulunan hadis mecmualarını yok etmelerini istedi.

İbni Abdil Berr, Camiul Beyanil İlm ve Fazluhu 1/64-65

Ömer halktan beraberlerinde bulunan hadis sayfalarını getirmelerini istedi. Sonra bunla-rın yakılmasını emrederek şunu söyledi: Kitap Ehli’nin Mişna’sı gibi Müslümanların Mişna’sıdır bunlar.

İbni Sad/Tabakat 5/140

Hz. Ömer Irak’a yolculuğa giden arkadaşlarına şöyle demiştir: “Siz öyle bir ülkeye gidiyorsunuz ki halkı arı uğultusu gibi Kuran okur. Hadislerle onları meşgul etmeyiniz ve yollarını saptırmayınız.”

Ahmed İbni Hanbel, Kitabul Ilel 1/62-63

Hz. Ömer şöyle der: “Ancak sizden önceki kavimleri hatırladım, onlar da kitaplar yazmışlar ve Allah’ın Kitabı’nı bırakarak onlara sarılmışlardı. Allah’ın Kitabı’na hiçbir şeyi karıştırmam.” diğer bir rivayette “Allah’ın Kitabı’nı asla başka bir şeyle değiştirmem.” başka bir rivayette “Ben yemin ederim ki Allah’ın Kitabı’nı hiçbir şeyle gölgelemem.”

El Hatip, Takyıdul İlm Sayfa 50; İbni Sad, Tabakat, 3/206

Hz. Osman çok hadis nakletmelerinden dolayı Ebu Hureyre’yi Devş dağlarına göndermekle, Kab’ı Kırede dağlarına sürgün etmekle tehdit etmiştir.

Tahzırul Havas 10b.

Şeddad, İbni Abbas’a “Hz. Peygamber bir şey bıraktı mı?” diye sordu. O da “Sadece Kuran’ın iki kapağı arasında olanları bıraktı.” cevabını verdi.

Buhari K. Fezailul Kuran 16; Müslim K. Fezailus Sahabe 30,31 Ebu Davud K. Fiten 1, Tırmizi K. Fiten 43

İbni Abbas hadis yazmayı yasaklar ve şöyle derdi: “Sizden önceki ümmetlerin sapmaları bu şekilde kitaplar vücuda getirmek yüzünden olmuştur.”

İbn Abdül Berr, Camiul Beyanil ilm 1/63-68


Abdullah bin Mesud elinde bir hadis sayfasıyla geldi. Sonra su isteyerek yazıları sildi, sayfanın yakılmasını emretti ve şunu söyledi: “Allah kime bir hadis sayfasının yerini bildirirse ve o da beni bun-dan haberdar ederse Allah’a yemin ederim ki, Hindistan’da dahi olsa o hadisi arar bulur ve yok ederdim.

Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetinin Aydınlatılması s. 27

Hz. Ali minberden şu hutbeyi veriyordu: “Yanında hadis sayfaları bulunanlar gidip onları yoketsinler. Zira halkı helak eden olay, alimlerin naklettikleri hadislere uyarak Kuran’ı terk etmeleridir.”

İbn Abdülberr, Camiul Beyanil İlm

Birgün Hz. Ali’ye gelirler ve “Halk hadislere dalmış.” derler. Hz. Ali sorar: “Gerçekten öyle mi?” “Evet” derler. Peygamber’den işittim ki gelecekte vuku bulabilecek bir fitneden söz ediyordu. “O fitneden kurtuluş nedir, nasıldır?” diye sordum. Resullullah dedi ki:
“Kurtuluş Kuran’dadır. çünkü sizden öncekilerin haberleri de, sizden sonrakilerin haberleri de, aranızdakilerin hükmü de ondadır. O gerçek ile yalanı birbirinden ayıran kesin bir hükümdür, şaka ve boş söz değildir. O’nu terkeden her zorbanın Allah boynunu kırar. Hidayeti, doğru yolu O’ndan başkasında arayanı Allah sapkınlığa düşürür.
O, Allah’ın en sağlam urganıdır. O, hikmetle dolu Kuran’dır. O en doğru yoldur. O, boş arzuların haktan saptıramayacağı, dillerin, karıştırıp belirsiz edemeyeceği, ilim adamlarının doyamayacağı, çok tekrarlanılmasından bıkılmayan, ilginç özellikleri bitip tükenmeyen bir kitaptır.”

Sünen-i Tırmizi/Darimi

Simdi cikacaklar ve sonradan izin verildi diyecekler benim kendi kanaatim Resul vermemistir cünki verse idi Dört halife zaten buna uyardi demekki izin veren Resul degil baskalaridir ama Resule aften edilen bu izinden Resulü Tenzih ederim..

 

bcetin811

AMEL-Ý SALÝH
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,495
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Yaş
42
Konum
Hayatýn içinden
Umulurki ayetler cok acik,

"Her insanın amelini (veya kaderini) boynuna bağladık. İnsan için kıyamet gününde, açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız."(İsra 13)

Şimdi siz Kur'an tebliğini alan ilk müslümanlardan olsanız bu ayeti nasıl yorumlarsınız??Bu ayetin mutlaka Peygamberimiz tarafından açıklanması gerekir..Elleriyle yaptıkları putlara tapan zihniyet bu ayeti çarçabuk kavrayamaz..Bilhassa kader hususundaki şüphelerinden dolayı bir çok alim dininden sapmıştır..Biz kaderin ne olduğunu hadisleri okuyarak anlıyoruz..

"Benden Kuran dışında hiçbir şey yazmayın. Kim benden Kuran dışında bir şey yazmışsa imha etsin.”

(Müslim, Sahihi Müslim Kitabı Zühd, Hanbel, Müsned 3/12, 21, 33)

Bu hadisin sahihliği konusunda en ufak bir şüphe duymuyorsunuz değilmi??Eğer ben bir hadis kitabı yazmak istesem ve bu hadis elime geçse yemin billah bütün hadisleri yakar atarım..Bu adamlar Kur'an-ı ezbere biliyor ve büyük bir titizlikle hadis rivayet ediyor..Bu hadisi bilipte hadis rivayet eden kişinin akıl hastası olması lazım...
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
60
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
"Her insanın amelini (veya kaderini) boynuna bağladık. İnsan için kıyamet gününde, açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız."(İsra 13)

Şimdi siz Kur'an tebliğini alan ilk müslümanlardan olsanız bu ayeti nasıl yorumlarsınız??Bu ayetin mutlaka Peygamberimiz tarafından açıklanması gerekir..Elleriyle yaptıkları putlara tapan zihniyet bu ayeti çarçabuk kavrayamaz..Bilhassa kader hususundaki şüphelerinden dolayı bir çok alim dininden sapmıştır..Biz kaderin ne olduğunu hadisleri okuyarak anlıyoruz..

"Benden Kuran dışında hiçbir şey yazmayın. Kim benden Kuran dışında bir şey yazmışsa imha etsin.”

(Müslim, Sahihi Müslim Kitabı Zühd, Hanbel, Müsned 3/12, 21, 33)

Bu hadisin sahihliği konusunda en ufak bir şüphe duymuyorsunuz değilmi??Eğer ben bir hadis kitabı yazmak istesem ve bu hadis elime geçse yemin billah bütün hadisleri yakar atarım..Bu adamlar Kur'an-ı ezbere biliyor ve büyük bir titizlikle hadis rivayet ediyor..Bu hadisi bilipte hadis rivayet eden kişinin akıl hastası olması lazım...



Bu söylediklerine bütün kalbimle katiliyorum cünki kendileri kendi kitablarinda bunu itiraf ediyorlar...
 
Üst Alt