Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Küfür : Anlam Ve Mahiyeti

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
56
Konum
Tr
KÜFÜR: ANLAM VE MAHİYETİ

Küfür, “ke-fe-ra” fiil kökünden masdar olup, lügatta ‘bir şeyi örtmek’ demektir. Bu anlamıyla tohumu toprağa eken ve böylece onu örtüp gizleyen çiftçiye küffar denildiği gibi, kılıcı örttüğü için kınına, karanlığı örttüğü için geceye, yıldızları örttüğü için buluta da kâfir denir. Bazı ibadetler ve tevbe de bir takım günahları örttüğü için bunlara da keffare(t) denilmiştir. Kâfir kişi de Allah'ın varlığını, ayetlerini, nimetlerini veya hükümlerini görmezlikten, bilmezlikten gelip inkâra gittiğinden bu ismi almıştır.

Küfre sapan kimseye kâfir (çoğulu: Küffâr, kâfirûn, kefere) denilir. Küfür, imanın zıddı olduğu gibi, kâfir de mü’minin zıddıdır. Kâfir, gerçeği örten, nimeti saklayıp inkâr eden kişi demektir. Yaratıcı’nın en büyük nimetleri olan Allah’ın ayetleri, tevhidî iman, peygamberlik, din, hidayet vb. hususları saklamak veya görmezlikten gelmek kâfirliğin en belirgin şeklidir.

Küfür, realiteyi, hakikatı çarpıtmaktır. Küfür, varlıktaki, yaratılıştaki güzellik ve mükemmelliği, nimet ve lütfu görmeme, görmezlikten gelme illetidir; bir fıtrat nankörlüğüdür. Akı kara, karayı ak görmektir; Görülmesi gerekeni görmemek, bakar körlüğü tercih etmektir. Küfür, bir hastalıktır, bir ârıza ve anormalliktir. Doğal olanın, fıtratın dışına çıkmaktır. Kalpte başlayan bu hastalık, kafaya ve bütün organlara yayılır. İmanla tedavi edilmedikçe çabuk büyüyen ve tüm vücudu kaplayan bu kanser mikrobu, kişinin ahiretini ve dünyasını mahveder. İslam’ın hâkim olmadığı çevre şartları, bu küfür mikrobunun alabildiğine yayıldığı hastalıklı ortamlardır.

Küfür, bir kimsenin iman edilmesi gerekli esaslara iman etmemesidir ki, yalanlama ve inkârı, tasdiki terketmeyi, ikrah, yani şiddetli zorlama ve engel bulunmadığı halde ikrarı terketmeyi de içine alır. İmandaki tasdik gibi, küfürdeki tekzib (yalanlama) de kalble, sözle veya davranışla olur. Kalp ile yalanlama nasıl küfür ise, ikrah (zorlama) olmaksızın sözlü yalanlama da öyledir. Hatta, elfâz-ı küfrü (küfür sözünü) böyle sözle ifade etmek, daha çirkin bir düşmanlığı açığa vurmak olur. Aynı şekilde fiilî (davranışla) yalanlama da böyledir. İman edilmesi arzu edilen mukaddes şeylere fiilen hakaret ve alay etmek, küçümsemek ve hafife almak, bunları bozmaya çalışmanın en çirkin küfür olduğunda şüphe yoktur. Yalnız kalpte gizlenen küfre küfür denip de, sözlü veya fiilî olarak açıklanan ve ilan edilen küfre küfür denilmemesi nasıl mümkün olur? Ancak, o sözlü veya fiilî küfür izharı, “kalbi imanla dolu olduğu halde inkâra ikrah olunan, zorlanan değil” (16/Nahl, 37) şer’î istisnayı bildiren bu ayet gereğince zaruri bir zorlamaya dayanması hariç. Fiilî tekzib (davranışla ilgili küfür), iman ile bir araya gelmesi mümkün olmayan fiili yapmaktır. Ancak fiilî tekzib (davranışla ilgili küfür) ile, fiilin yokluğu arasında büyük fark vardır. Mesela, namaz kılmamak başka, haça tapmak yine başkadır. Namaz kılmamak küfür değilse bile, haça tapmak kesin küfür olur. Bu bakış açısından, amelin terkinin fiilî yalanlama olup olmadığı şüpheli olduğundan, küfrü gerektiren bir durum olup olmayacağında ihtilaf edilmiştir. Halbuki hakaret ve hafife almayı ifade eden, aynı şekilde Mushafı çirkefe atmak, güneşe tapınmak, putlara veya heykellere secde etmek, küfrü yayıp neşretmek, günahı ve haramı helal; helalı da haram saymak... gibi bizzat küfür eseri şeyler; küfür delili olduğu belli bulunan yalancıların fiilleri –bir ikrah, yani zorlama zarureti yoksa- küfür olduğunda hiç ihtilaf edilmemiştir.

Yukarıda açıklama yapıldığı üzere, ameli terketmenin ve her günahın küfrü gerektirdiği söylenmiyor. Fakat bu mesele, istismar edilerek kötüye kullanılmıştır. Ameli terketmek iki türlüdür: Birisi cüz’î (kısmen) terk, diğeri küllî (tamamen) terk. Yani biri terketmek, biri de terketmeyi alışkanlık edinmektir. Mesela, bazan namaz kılmayan ile, namazı terketmeyi alışkanlık haline getiren arasında büyük fark vardır. Namaza imanı olan, onu vazife tanıyan kimsenin –beşer hali- ara sıra bazı üşengeçliğinin bulunabilmesi akla uygundur. Şu halde cüz’î terk, küfür olmayabilir. Fakat ameli terki alışkanlık edinen, namaz kılmayı hiç hatırına getirmeyen, ömründe hiç kılmayan ve hatta kılmamaya azmetmiş bulunanların kıble ehli (müslüman) olduklarına, Allah'a, Peygamber’e ve peygamberlere, Kur’an’a ve ahirete, farz olan vazifelere imanı bulunduğuna nasıl hükmedilebilir? Özetle iman, tevhid tertibiyle bütün inanılacak şeylere bölünmez bir bağlılıkla uymak; küfür de onlardan, birinin bile olsun, bulunmamasıdır. Yani küfür için iman edilecek şeylerin hiç birine inanmamak şart değildir. Birine veya bir kısmına inanmamak da küfürdür. İman, bir bütünlüğü gerektirir. Küfür ise, onun tersi olduğundan, bir kısmı inkâr ile de vâki olur; tamamının inkârı şart değildir. İman ile küfür, sade zıt değil; birbirinin tersidirler. Ne toplanırlar, ne yükselirler; arada vasıta, iki menzil arasında bir menzil (menzile beyne’l-menzileteyn) yoktur. Bir insan ya kâfirdir; ya mü’min. Fâsık (günahkâr) da işlediği suça göre bunlardan biridir.
 

mhmt

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
2,965
Tepkime puanı
715
Puanları
0
Allah raız olsın abii

selametle...
 
Z

zeynep_hearty

Guest
özellikle yazınızın son kısmında amelin cüzi ve külli terk kısmını okurken imanın delili varmıdır? küfrün delili varmıdır? sorusunu düşünmeden edemedim ve azda olsa bir sonuç elde edebildim insallah... yazınızı ve yazıyla bağlantılı olarak düşündüğüm sonuçtan elde ettiğim sonuç şöyleki imanın ve küfrün tümüyle olmasada kısmen delili olduğudur ...sizinde ifadenizle tercih yanlız 2 tanedir ya müslüman olup derece derece mümin olmak ya müslüman olup derece derece kafir olmak aslında söylemek istediklerimi sanırım havanın vermiş olduğu rehavetten izah edemedim lakin üzerinde titizlikle düşünülmesi gereken bir konu olduğunu düşünüyorum ..rabbim razı olsun..selam ve dua ile..
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
56
Konum
Tr
özellikle yazınızın son kısmında amelin cüzi ve külli terk kısmını okurken imanın delili varmıdır? küfrün delili varmıdır? sorusunu düşünmeden edemedim ve azda olsa bir sonuç elde edebildim insallah... yazınızı ve yazıyla bağlantılı olarak düşündüğüm sonuçtan elde ettiğim sonuç şöyleki imanın ve küfrün tümüyle olmasada kısmen delili olduğudur ...sizinde ifadenizle tercih yanlız 2 tanedir ya müslüman olup derece derece mümin olmak ya müslüman olup derece derece kafir olmak aslında söylemek istediklerimi sanırım havanın vermiş olduğu rehavetten izah edemedim lakin üzerinde titizlikle düşünülmesi gereken bir konu olduğunu düşünüyorum ..rabbim razı olsun..selam ve dua ile..

Sanırım anlatmak istediğinizi anladım.Evet çok haklısınız.Hem imanın,hemde küfrün hal ve dil ile delilleri vardır.Müslümanı dili ve hali derece derece mü'minliğe doğru götürür yada küfre.Netice itibarı ilede imtihanın temel espriside budur.İnsanın imanı ve şehadetinden sonraki tercihleri,onun akıbetine doğrudan etki eden amillerdir.Allah razı olsun kardeşim
 

Serhan Eðeryýlmaz

New member
Katılım
1 May 2007
Mesajlar
385
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Yaş
36
40 - Ubadetu'bnu's-Samit (radiyallahu anh) anlatiyor: Biz, bir seferinde Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le ayni cemaatte beraber oturuyorduk ki: "Allah'a hicbir sey ortak kosmamak, hirsizlik yapmamak, zina fazihasini islememek, Allah'in haram ettigi cana mesru bir sebep olmaksizin kiymamak sartlari uzerine bana biat edin" buyurdu.
Bir diger rivayette "...Cocuklarinizi oldurmemek, halde ve istikbalde iftirada bulunmamak, mesru dairedeki emirlerde -ne bana ne de vazifelilere- isyan etmemek uzere biat edin. Kim verecegi bu sozlere sadik kalir, ahdine vefa gosterirse karsiligini Allah'tan alacaktir. Kim de bu yasaklardan birini isleyecek olursa artik isi Allah'a kalmistir, dilerse affeder, dilerse azab verir, cezalandirir" buyurdu. Biz de bu sartlarla biat ettik."
Buhari, Iman 11; Muslim, Hudud 41, (1709); Nesai, Bey'a 17, (7, 148); Tirmizi, Hudud 12, (1439).

Nesai, bir baska rivayette "...karsiligini Allah'tan alacaktir" ifadesinden sonra su ziyadeyi kaydeder: "Kim bunlardan birini isler, sonra da dunyada cezalandirilirsa, cektigi bu ceza onun icin kefaret ve o gunahtan temizlenme olur."
Buhari, Muslim, Muvatta ve Nesai'de gelen bir diger rivayette su ifade mevcuttur: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e zor durumlarda olsun, kolay durumlarda olsun, hos sartlarda olsun nahos sartlarda olsun, aleyhimize kayirmalarin yapilip, hakkimizin cignendigi hallerde olsun itaat etmek, idareyi elinde tutanlara karsi iktidar kavgasi yapmamak, nerede olursak olalim hakki soylemek, Allah'in emrini yerine getirmede kinayanlarin kinamalarindan korkmamak uzere biat ettim."

Bir baska rivayette su ifadeye rastlanmaktadir: "...Iktidar sahibine karsi onda, Allah'in kitabinda gelmis bulunan bir delil sebebiyle te'vil goturmeyen acik bir kufur gorulmedikce iktidar kavgasi yapmamak..."

411 - Haris el-A'ver anlatiyor: "Mescide ugramistim, gordum ki halk, zikri terkedip malayani konulara dalmis, konusuyor. Hz. Ali (radiyallahu anh)'ye cikip durumdan haberdar ettim. Bana:
-"Dogru mu soyluyorsun, oyle mi yapiyorlar?" dedi, Ben:
-"Ben Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in soyle soyledigini isittim:
-"Haberiniz olsun bir fitne cikacak!" Ben hemen sordum:
-"Bundan kurtulus yolu nedir Ey Allah'in Resulu?" Buyurdu ki:
-"Allah'in Kitabi (na uymak)dir. O'nda sizden onceki (milletlerin ahvaliyle ilgili) haber, sizden sonra (kiyamete kadar) gelecek fitneler ve kiyamet ahvali ile ilgili haberler mevcut. Ayrica sizin aranizda (iman-kufur, taat-isyan, haram-helal vs. nevinden) cereyan edecek ahvalin de hukmu var. O, hak ile batili ayirdeden olcudur. O'nda hersey ciddidir, gayesiz bir kelam yoktur. Kim akilsizlik edip, O'na inanmaz ve O'nunla amel etmezse, Allah onu helak eder. Kim O'nun disinda hidayet ararsa Allah onu saptirir. O Allah'in saglam ipidir. O, hikmetli olan zikirdir, O dosdogru yoldur. O, kendine uyan hevalari koymaktan, kendisini (kiraat eden) delilleri iltibastan korur. Alimler ona doyamazlar. Onun cokca tekrari usanc vermez, tadini eksiltmez. Insani hayretlere dusuren mumtaz yonleri son bulmaz, tukenmez, O oyle bir kitaptir ki, cinler isittikleri zaman soyle demekten kendilerini alamadilar: "Biz, hic duyulmadik bir tilavet dinledik. Bu dogruya goturmektedir, biz onun (Allah kelami olduguna) inandik" (Cin 1). Kim ondan haber getirirse dogru soyler. Kim onunla amel ederse ucrete mazhar olur. Kim onunla hukum verirse adaletle hukmeder. Kim ona cagrilirsa, dogru yola cagrilmis olur. Ey A'ver, bu guzel kelimeleri ogren."
Tirmizi, Sevabu'l-Kur'an 14, 2908.

502 - Ibnu Abbas (radiyallahu anhuma) anlatiyor: "Dinde zorlama yoktur" (Bakara 256) ayeti Ensar hakkinda inmistir. Soyle ki: Medine'de cocugu yasamayip olen kadinlar, "cocugum yasarsa Yahudi dini uzerine yetistirecegim" diye adakta bulunurdu. Benu Nadir Yahudileri Medine'den suruldukleri vakit, bunlar arasinda Yahudilestirilmis cok sayida Ensar cocugu vardi. Ensariler: "Cocuklarimizi onlara terketmeyiz" dediler. Bunun uzerine Cenab-i Hakk: "Dinde zorlama yoktur, artik iman ile kufur apacik meydana cikmistir..." (Bakara) ayetini inzal buyurdu."
Ebu Davud, Cihad 126, (2682).
 

hakka davet

New member
Katılım
25 Eyl 2007
Mesajlar
153
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
53
Küfür:
“İslam dinine uymayan itikadler beslemeye, Cenabı Allah’a inanma-maya, O’na ortak koşmaya, yakışmayacak sıfat-ları var demeye, O’nun varlığını, birliğini, emir-lerini ve yasaklarını inkar etmeye, dinsizliğe, imansızlığa, zındıklığa, şüphe,cehalet ve inkar gibi sebeplerle iman edilmesi gereken şeylere iman etmemeye ve dinden çıkmaya vasıta olan sözler söylemeye denir.”

Küfür kelimesi:
“Dinimiz İslama göre (Şer’an) tazim ve saygı gösterilmesi lazım olan ve yine dinimizce mübarek, mukaddes ve değerli bulunan şeylerden birine, dinden düşmeye (çıkmaya) sebep teşkil eden sözleri reva görüp söylemeye küfür kelimesi (elfaz-ı küfür) denir.”
Elfaz-ı Küfür-Hüseyin Aşık

Küfür, İslâm dininden olduğu zaruretten ve yakinen bilinen usûl ve hükümlerin hepsini veya bunlardan bir kısmını kabul etmeyip inkâr etmek veya inkâra delalet eden bir iş yapmak demektir.

Esasen Resûl-i Ekrem (S.A.V.) Efendimizden nakil oluna gelen İslâmi usuller ve şer'i hükümler nakil sıhhati itibariyle üç kısma ayrılmıştır.

Birinci Kısım:
Nebiyyi Muhterem (S.A.V.) Efendimizden tevatüren nakledilmiş olup dinden olduğu avam ve havasça, yani bütün müslümanlarca yakinen ve açık bir şekilde bilinen İslâmi usul ve hükümlerdir. Allah Teâlâ Hazretlerinin (c.c.) varlığı, birliği, sıfatları ile meleklerin, semavi kitapların, peygamberlerin, kaza ve kader-i ilâhiyyenin, ahiret gününün, ölümden sonra dirilmenin, cennet ve cehennemin hakikatinin, âlemin sonradan yaratıldığının, kelime-i şehadetin, namazın, zekâtın, orucun farziyeti, zinanın, livatanın, domuz etinin, haksız yere adam öldürmenin ve diğer çeşitli zulümlerin haram olması gibi.

İslâm dininden olduğu tevatüren nakl- olunup yakinen sabit olan bu çeşit hükümlere İslâmi usul ve dini zaruretler denir ki, bir insan müslüman olmak için behemehal bunların bütününü tasdik ve kabul etmesi lâzım ve vaciptir.
İmânın asıl rüknü olan tasdikten sonra zikrolunan usul ve ahkâmı toplam olarak içine alan "Eşhe-dü enlâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resuluhu." den ibaret olan kelime-i şehadeti söylemek, imanın şartı veya rüknünden sayılmıştır. Binaenaleyh zikrolunan bu usûl ve hükümlerin tamamına veya ondan bazısına inanmayıp da red ve inkâr etmek veya inkâra delalet eden bir harekette bulunmak küfürdür ve bunu yapanlar da kâfirdir.

İkinci Kısım:
Resûl-i Zîşân (S.A.V.) Efendimizin dininden olduğu yakinen değil, ancak istidlal ve ictihad suretiyle bilmen dini meselelerdir. Allah Teâlâ'nın gözle görülüp görülmemesi meselesi, yakinen bilinmeyip ancak delil ile bilinen mesleler gibi. Bu çeşit hükümleri ve dini meseleleri kabul ve red, ikrar ve inkâr, iman ve küfrün mahiyetine dahil değildir. Binaenaleyh içtihada ait hükümlerin inkarcısı kâfir olmaz. Şu kadar ki; şöhret tarikiyle naklolunan dini hükümler ve meseleler, imanın mahiyetine dahil olmadığından red ve inkârı küfür değilse de dalaleti muciptir.

Üçüncü Kısım:
İslâm dininden olduğu ancak haber-i vahid ile bilinen meselelerdir ki, iman ile küfür bu gibi meselelerle alakalı değildir. Zira sıhhatinin şartları caiz olan haber-i vahid, itikat kapısında hüccet olamaz. Lakin amel kapısında, yani ibadetler ve muamelata dair hükümlerden hüccet olur. Binaenaleyh haber-i vahit yoluyla sıhhati sabit olan dini bir mes'eleyi red ve inkâr hatadır.

Arz o'lunan beş mesele bunlardan ayrılır.

1. Zikrolunan İslâmi usullerden birine inanmadığı halde lisanen tamamını kabul eden kimse, Allah Teâlâ'nın nezdinde kâfir olur. Buna münafık denir. Nifakı malum ise insanlar nazarında kafir olur. Nifakı malum değilse, zahirdeki ikrarına nazaran müslüman sayılarak hakkında İslâmi hükümler uygulanır.

2. İslâmın esaslarına kalben inanıp da dilsiz olmak gibi bir özürden dolayı, dil ile ikrar edemeyen kimse, hem Allah-u Teâlâ nezdinde ve hem insanlar nezdinde mü'mindir.

3. Kalbinde bir çeşit inanmak olmakla beraber inat ederek, ikrar etmemekte israr eden kimse, hem Allah (c.c.) nezdinde hem de insanlar nazarında ittifakla kâfirdir. Çünkü onun bu hali kalbinde kesin bir tasdik bulunmadığına delil ve burhandır.

4. Kalbinde bir nevi inanmak bulunmakla beraber ikrarda kudreti varken her nasılsa ömründe bir kere olsun ikrar etmemiş olan kimse; ulemâdan bazılarına göre Allah (c.c.) nezdinde, mü'min, bazı ulemaya göre mü'min değildir.

5. Zaruret olmaksızın ve kendi seçimi ile puta, aya, yıldıza, güneşe, secde ve tazim etmek, onlar için kurban kesmek, Hristiyanlarla beraber kiliseye gidip ayin yapmak, haç takınmak, Allah'tan başkasına ibadet etmek gibi küfür alameti ve şirklik belirtisi olan bir fiili irtikab etmek, yahut Allah Teâlâ'yı (c.c.), meleklerini, şeriatı, ahireti inkâr veya bunlardan birini tahkir etmek, (meselâ Kur'ân-ı Kerim-i çiğnemek gibi) dildeki ikrar ile kalpteki tasdikin yalan olduğuna şeriat tarafından zahir alamet kılınan bir söz, bir fiil kendisinden sadır olan kimse mü'min değildir. Zira o söz ile o hareketi o kimsenin dilindeki ikrar ile kalbindeki tasdikin yalan olduğuna delil ve burhandır. Onun için her ne kadar müslüman isminde olup İslâm davasında bulunsa bile irtikab ettiği söz ve hareketi ile Peygamber Efendimizi yalanladığı cihetle İslâm dininin sahasından ve ehl-i kıblelikten çıkıp hem Allah (c.c.) katında ve hem müslümanlar nazarında kâfir olmuş olur.

Küfür iki kısım olup, biri aslî, diğeri arızîdir.

Asli Küfür:
Esasen dini zaruretlerden olan İslâmi usul ve hükümleri kabul etmeyenlerin küfrüdür. Gayr-i müslimlerin küfrü gibi.

Ârizî Küfür:
Aslında İslâm Dinini kabul etmiş veya Müslüman sulbünden gelmişken bilahare kendi arzu ve ihtiyarı ile İslâmi usul ve dini zarûriyatın hepsini veya İslâm Dininin yalnızca vicdanî bir işten ibaret olduğuna kail olup da dünya işlerine dair ihtiva ettiği maddi ve cismânî hükümlerini kabul etmemek, gibi dini esaslardan bazılarını ret, inkâr, tekzip ve tahkir etmek veyahut şeran tahkiri vacip olanlara, tazim etmek suretiyle küfrü irtikab etmiş olanların küfrüdür ki bunlara mürtet ve mürteci denir. Zamanımızda türeyen dinsizler bu zümredendir.

İskilipli Atıf Hoca-Frenk Mukallitliği ve şapka-İman ve küfür bölümü.
 
Üst Alt