Kader Konusunda Tartışmayın

bekir

sadece bir kul
Yönetici
(1160)

Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Biz kader hususunda münâkaşa ederken Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) çıkageldi. Öylesine kızdı ki, öfkenin hâsıl ettiği kızıllıktan, yüzünde sanki nar taneleri ortaya çıkmıştı. Bize şöyle çıkıştı:

"Bununla mı emredildiniz, yoksa ben size bunun için mi gönderildim. Bilin ki, sizden öncekileri, dinî meselelerdeki münâkaşalarının çokluğu ve peygamberleri hakkında düştükleri ihtilâfları helâk etmiştir."
Bir rivayette şu ziyade mevcuttur: "Kader hususunda münâkaşa etmemeniz için yemin verdim."


[Tirmizî, Kader 1, (2134); İbnu Mâce, Mukaddime 10, (85).]

AÇIKLAMA:

İslâm dininin en ziyade münâkaşaya açık olan prensibi kaderdir. Kader, kulun -hayır ve şer- bütün fiillerini Allah'ın yarattığına, insanları yaratmadan önce ne yapacaklarını Levh-i Mahfuz'da yazdığına, herşeyin, Allah'ın kazası, kaderi, irâde ve meşîeti ile meydana geldiğine iman ve taata razı olup bunlara mukabil sevap vaadettiğine, küfür ve masiyete râzı olmayıp bunlara karşı da ceza vaadettiğine inanmaktır.
Bu inanç ilk bakışta mütenakız gibi görülür ve bazı halli zor sorular getirir. Şöyle ki:
1- Her şeyi Allah önceden yazdı ise, kul yaptığı amellerde mecburdur, bu durumda fiillerinden sorumlu olmaması gerekir.
2- Allah râzı olmadığı şeyi niye yaratır?
3- Yazılan şey meydana geleceğine göre çalışmanın ne kıymeti var? Böyle bir inanç insanı tembelliğe atmaz mı? vs.
Sorular daha da çoğalabilir. Bunlara ilmî, kesin cevap da bulmak zordur. Üstelik insan fıtratı, tabiatı gereği, kader bahsi geçince bu sorları sorma ihtiyacı duyar ve ilgisiz kalamaz.
Biz burada teferruata girmeyeceğiz. Çünkü kaderle ilgili müstakil bir bölüm gelecektir (4830-4846'ncı hadisler). Burada iki noktaya temas edeceğiz:
1- Kader, İslâm'ın Allah inancının bir parçasıdır. Kaderi reddetmek veya tereddütle karşılamak, Allah inancını haleldâr eden bir durum getirir. Meselâ soralım:
Allah her şeyi ezelden bilmemiş olabilir mi?
Allah her şeyin miktarını önceden takdir etmemiş olabilir mi? Yani hâdisat, kâinatın ahvâli tesadüflere bağlı olarak mı cereyan etmektedir?
Cevabımız "Evet!"se kader var demektir, "Hayır"sa Allah inancımız sakat demektir.
2- Kader Allah inancımızı ilgilendirdiğine göre gaybî umûra girer, gayb sâdece tasdik edilir, mahiyetini kavramakla ne mükellefiz, ne de kâdiriz. Gayba iman mü'minin ana vasıflarından biridir.
3- Kul olarak biz, Allah'a karşı, bize bildirilen vazifelerden sorumluyuz. Bu vazifeler nelerdir, açıkca belirtilmiştir. Emirler, yasaklar, mübahlar vs. Öyle ise, kul olarak sorumlu olduğumuz vazifelere dikkat etmeli; ne dereceye kadar yaptık, neleri yapmadık, niçin yapmadık, eksikleri nasıl telâfi ederiz, mükemmele nasıl ulaşırız?... gibi.
Durum böyle olunca, Allah söz konusu olduğu zaman "inandım!" deyip geçilecek kader meselesiyle -vazife kılınmadığı halde- uğraşmak, halledemiyeceğimiz yükün altına kendimizi atmak, ama öbür tarafta iktidarımız dâhilinde olan ve yapmakla da mükellef olduğumuz vazifeleri bırakmak, herhalde sağlıklı olmayan marazî bir durum olsa gerektir ki bu da mü'minlik, kulluk edebiyle hiç bağdaşmaz. İşte bu sebeple olacak ki Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kader üzerine münâkaşa edenlere kızmış ve: "Sizi bu konuda münâkaşa etmemeye mecbur ediyorum (veya yemin veriyorum)" demiştir.
Şu halde, bu mevzuda en sağlıklı yol "inandım" deyip, imanın getirdiği vazifeleri yapma hususunda gayret sarfetmektir. Öyle ise kaderle uğraşmak "emredileni terkedip, emredilmeyen şeyle meşgul olmak" veya hesabı olan işi bırakıp, hesabı olmayan işe girişmek ve böylece sorumluluğu katlamaktır.
Ve, şimdiye kadar hiç kimse, kader hususunda Kur'an'ın bildirdiği çizginin dışında tatminkâr bir çözüm getiremediğine göre şimdiden sonra da getiremeyecektir.
 
Bekir abi merhaba;

İslâm dininin en ziyade münâkaşaya açık olan prensibi kaderdir. Kader, kulun -hayır ve şer- bütün fiillerini Allah'ın yarattığına, insanları yaratmadan önce ne yapacaklarını Levh-i Mahfuz'da yazdığına, herşeyin, Allah'ın kazası, kaderi, irâde ve meşîeti ile meydana geldiğine iman ve taata razı olup bunlara mukabil sevap vaadettiğine, küfür ve masiyete râzı olmayıp bunlara karşı da ceza vaadettiğine inanmaktır.

Tanımın başlangıç cümlesi ile altı çizili cümle birbiri ile çelişiyor..Cenab-ı Allah insanları yaratmadan önce ne yapacaklarını levh-i mahfuzda sadece bir olasılık olarak yazdı ise bu yazı içinde sevap vaadedilenler ile ceza vaadedilenler de bulunması gerekir..Kader yazısı eğer bu şekilde yazılmış ise özgür iradeden kesinlikle bahsedilemez..

Fakat şu şekilde düşünürsek;

1.Allah(c.c) levh-i mahfuzda bütün fiilleri olasılıksal olarak belirlemiştir..Kulun seçeceği fiilerin sonuçları bu kitapta yazılıdır..Fakat insan dünyaya geldiği anda bu fiiller özgür iradeye bırakılır..Kulun seçtiği fiiller levh-i mahfuzdandır, bu fiillerin dışına çıkamaz..Allah levh-i mahfuzda yazılan filleri insanın cüz-i iradesini bırakmıştır..

2.Cenab-ı Allah "cüz-i iradeyi" denemektedir..Eğer cüz-i iradenin sonuçları da bilinip levh-i mahfuzda yazılır ve yaratılırsa sınavın hiçbir anlamı kalmaz..
 
Allah bizden hayır mı şer mi çıkacağını Ezeli ilmi ile bilmesi ne kötülük yapmamıza sebeptir ne iyilik yapmamıza engeldir.


Barış'a ve Duha'ya selam edip devam edersek;

Konu başlığını düzeltelim, "irdelemek" değilde, "münakaşa" diyelim.

Diğer bir husus ise, kader konusunda ki çelişkiler, Duha dan yaptığım alıntı ile çok iyi şekilde izah olmakta.

Kişinin kulluk adına yapması gereken ve ama elinde olmayan hiç bir şey onun aleyhine işletilmiyor Hakk Teala tarafından. Yani kula bir sebep halkediyor Allah, kul akıl ve iradesini kullanmasa ne karda ne zararda, akıl ve iradesini doğru kullansa çok kazançta, akıl ve iradesini yanlış kullansa ziyanda...

Ama kulun ne yapacağını O, ilmi ile biliyor ve yazmış. Muhakkak ki yanılmaz. Ve biz de bu yazılanı bilmediğimize göre "kaderiyye" ciler gibi düşünmek durumunda olmayız.


Konu tabii ki çok zor bir konudur, teati etmesi bile zor...
 
Duha abi merhaba;

Mesela, benim yazacaklarım henüz ekrana düşmeden Allah ne yazacağımı bilmiyorsa - ki küfür de yazabilirim, hakikati de- bilmediğini söylüyorsan demektir ki Allah için beklemek vardır. Beni bekleyecek ve görecek. Bu da bir zamandır. Yani, Allah için iki dakika sonra olacağı bilmiyor demektir. Haşa sümme haşa
Allah benim ne yazacağımı bilmiyor demek başkadır, küfür ve hakikati olasılık olarak yazıp bu iki fiili cüz-i iradeye seçtirmek başkadır..Siz diyorsunuz ki Allah benim küfür yazacağımı levh-i mahfuzda takdir etmiştir ve bende küfür yazıyorum..Daha siz yokken ilmen sizin yerinize seçim yapılıyor ve siz bu seçimleri vucüda getiriyorsunuz..Bu durum kesinlikle özgür iradeye aykırıdır..

Bir misal verelim.

Faraza sen bir hakimsin. Harika bir basiret ve ilime sahipsin. Beni yolda gezerken gördün, ilimin ve basiretin ile 1 saat sonra bir suç işleyeceğimi gördün ve anladın, bildin.

Gerçekten de bir kaç saat sonra beni senin huzuruna getirdiler. Ve sen benim o suçu işleyeceğimi bildiğin için ceza mı da hazır etmiş idin, lakin rahmetinden beni dinledin ve mazretlerimi istedin. Şahitleri dinledin.

Ben desem "ey hakim, bana ceza vermek hakkın yok. Çünkü sen benim suç işleyeceğimi biliyordun ve benim bu suça dahil olmam senin bilmen sebebi iledir. Senin o suçu işleyeceğimi bilmen irademe mani oldu" demek ne kadar ahmakane olurdu.

Yada bir kadının doğum yapacağı günü bilen bir doktor olsa, şunu demek "o kadın o doktorun doğum vaktini bildiği için o saatte doğum yapıtı" , ne kadar gülünçtür.

İşte temsilen anladın ki, birinin suç işlemesi halinde Allah'ın o suçu biliyor olması o kişinin cezasını ıskat etmez. Cezaya müstehaktır. Yada gibi Allah'ın bizim yapacağımızı ve olacakları Ezeli ilmi ile bilmesi ve o fiili takdir etmesi irademize müdahalesi anlamına gelmez.
Bu misal çok açık bir şekilde yanlıştır..

1.Hakim sizin benim gibi bir insandır..Yaratma kabiliyetine sahip değildir..Sahip olduğu ilim kendiliğinden değil sonradan öğrenmedir..Hakimin sizi yolda görürken suç işleyeceğinizi bilmesi geleceği öngörme ile ilgilidir..Aynı örneğe devam edelim..Hakimin aynı suçluyu, işleyeceği suçla birlikte yarattığını düşünebilirmisiniz?

2.Allah gelecekte olacak olan fiilleri bildi ve onları takdir etti demek, fiileri belirsiz olarak yarattığı anlamına gelir..Çünkü yaratılan üzerinden geleceği bilmeniz, neyi yarattığınızı bilmemenizle eşdeğerdir..Birşey yaratıyorsunuz ve sanki o şey sizin ilminizle yaratılmamış gibi onun üzerinden gelecek tahminleri yapıyorsunuz..Bu açıkça yanlıştır..

Bakın müdeesir suresi 18-24.ayetler üzerinden devam edelim;

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]18 - Çünkü o bir düşündü, ölçtü, biçti. [/FONT] [FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]19 - Kahrolası nasıl da ölçtü, biçti. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]20 - Yine kahrolası, nasıl ölçtü biçti.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] 21 - Sonra baktı. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]22 - Sonra kaşını çattı, surat astı. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]23 - Sonra arkasını döndü ve büyüklük tasladı. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]24 - "Bu, dedi, başka değil öğretilegelen bir sihirdir."
[/FONT]



Ayette bahsi geçen kişi daha yaratılmamış olsun..Şimdi sizin kader tanımınız üzerinden haraket edersek bu fiiler önceden bilinip yazılmış ve bu kişi bu fiileri ezelde gerçekleştirmiş olacaktır..Peki neden Allah önceden yazdığı bir yazı için 19 ve 20.ayette "kahrolası" ifadesini kullanıyor?İlmen bilinen bir fiil neden Cenab-ı Allah'ın rızasına uymuyor??



Bu ayetleri benim kader tanımım üzerinden düşünelim;


Bu kişi Allah'ın belirlediği iki olasılıktan birini gerçekleştiriyor ve kötü olasılığı seçiyor..İki olasılıkta Cenab-ı Allah'ın ilmi dahilindedir ve olasılıkları bilen Allah, herşeyi bilendir..Olasılıklardan kötü olasılığı seçen kul özgürdür, cezasına razı olacaktır..


Hür irade Cenab-ı Allah'ın kendi nurundandır..Bu nur bizlere farkındalık kazandırır ve bu farkındalık doğru kullanılmazsa Allah'a isyanı getireceği gibi rahmeti de getirebilir..Allah hür iradenin sonuçları bilmiyor demek yanlıştır..Zaten hür irade belirlenen fiilerin içine dahil ediliyor!..
 
kaderin esas anlamı ALLAH c.c olmus ve olacak bilmesi demektir dikkat edilirse insan iradesini yok saymıyor bilmek ayrı yapmak ayrıdır bilen ALLAH c.c. yapan kuldur

buradaki ince nokta ALLAH c.c. bildigi için yapmıyoruz biz yapacagımız için ALLAH c.c biliyor .zaten ALLAH c.c gelecegi bilmemesi düsünülemez.Bilmese zaten yaratıcı olmaz


Buna bir örnek verelim; Allah dostu evliyadan bir öğretmen düşünelim. Öğrencilerinden birisine “yarın seni şu kitaptan imtihan edeceğim.” diyor. Fakat öğretmen Allah’ın izniyle onun filim, maç, oyun, eğlence, derken sabah okula çalışmadan geleceğini bilerek, akşamdan karnesine “0” yazıyor. Ertesi sabah öğrenci sorulan sorulara cevap veremiyor ve sıfırı hak ettiğini bildiği anda, öğretmen cebinden not defterini çıkarıp “senin çalışmayıp sıfır alacağını bildiğim için önceden deftere sıfır yazmıştım” diyor. Buna karşı öğrenci “Hocam sen sıfır yazdığın için ben sıfır aldım. Yoksa geçer puan yazsaydın geçerdim.” diyebilir mi?

demekki ALLAH c.c yazdıgı için yapmıyoruz bizim yapacagımız seyleri bilerek ALLAH c.c yazıyor işte buna kader diyoruz


dünyaya gelen her insan bir kader programına tabidir insanın ne yapacagını ve basına ne gelecegini ALLAH c.c. ezeli ilmide biliyor ancak ALLAH c.c bilmiş olması işi yapmasını zorlamaz çünkü ALLAH c.c insanın önüne sonsuz seçenekler koymustur

insan kendi iradesini kullanarak hangi yolu tercih ederse ALLAH onu yaratır dolayısı ile sorumlu olan insanın kendisidir


Bu meselede şöyle bir örnek verilir: Bir apartmanın üst katının nimetlerle, bodrum katının ise işkence aletleriyle dolu olduğunu ve bir kişinin bu apartmanın asansörü içerisinde bulunduğunu farz edin. Kendisine, apartmanın bu durumu daha önce anlatılmış bulunan bu kişi, üst katın düğmesine bastığında nimetlere kavuşacak, alt katın düğmesine bastığında ise azaba uğrayacaktır.

Burada iradenin yaptığı tek şey, sadece hangi düğmeye basılacağına karar vermesi ve teşebbüse geçmesidir. Asansör ise, o kişinin gücü ve iradesiyle değil, belirli fizik ve mekanik kanunlarla hareket etmektedir. Yani, insan üst kata kendi gücüyle çıkmadığı gibi, alt kata da kendi gücüyle inmemektedir. Bununla beraber asansörün nereye gideceğinin belirlenmesi, içindeki kişinin iradesine bırakılmıştır.

İnsanın kendi iradesiyle yaptığı bütün işler, bu ölçüyle değerlendirilebilir. Mesela; Cenab-ı Hak, meyhaneye gitmenin günah, camiye gitmenin ise faziletli olduğunu bildirmiştir. İnsan ise kendi iradesiyle, örnekteki asansör gibi her iki yere de gitmeye müsaittir.


Hagi dügmeye basarsa yani nereye gitmek isterse beden oraya dogru hareket etmekte dolayısı ile gidecegi yerin mukafatını veya cezası o insana ait olmaktadır.

Evlilik de böyledir. Evlenecek insanın önünde çok sayıda seçenekler vardır. Nasıl birisini istemek sizin elinizde. Tercihinize göre Cenabı Hak da yaratır. Allah’ın bilmesi böyle bir tercihte bulunmanızı zorlamaz.



Kaderi ikiye ayırabiliriz: ızdırari kader, ihtiyari kader.

"ızdırari kader"de bizim hiçbir tesirimiz yok. O, tamamen irademiz dışında yazılmış. Dünyaya geleceğimiz yer, annemiz, babamız, şeklimiz, kabiliyetlerimiz ızdırari kaderimizin konusu. Bunlara kendimiz karar veremeyiz. Bu nevi kaderimizden dolayı mesuliyetimiz de yok.

İkinci kısım kader ise, irademize bağlıdır. Biz neye karar vereceksek ve ne yapacaksak, Allah ezeli ilmiyle bilmiş, öyle takdir etmiştir. Sizin sorduğunuz soruda bu alanda müzakere edilmektedir. Yani siz bir aday tipi belirliyorsunuz ve arıyorsunuz. Allah’ta sizin istediğiniz vasıflara sahip birkaç kişiyi önünüze çıkarıyor. Sizde bunlardan birini iradenizle beğenip kabul ediyorsunuz. Alah’ın alacağınız eşin kim olduğunu ezelde bilmesi kader, fakat sizin iradenizle seçmeniz cüz’i irade dediğimiz insanın mesuliyet sınırlarıdır.
 
Hayır, bana irade vermiş ve serbest bırakmış
-Bu irade serbestliği kime göre sizce Duha abi??Serbest bırakmış derken Allah'ın küll-i iradesine göre bir serbestlik mi??Fiiler nasıl önceden hazırlandıktan sonra serbestlik kazanabilir ya da küfür eden nasıl cehennemi hak edebilir??

Hayır öyle demedim, dikkatli okumamışsın. Bilakis demişim, Allah benim ne yapacağımı biliyor ve takdir ediyor. Allah'ın benim ne yapacağımı Ezel'den bilip takdir etmesi benim irademi zorlamaz. Yapacağımda özgür olamama mani olmaz.
Duha abi siz buradaki küçük bir mantık hatasını görmezden geliyorsunuz..

1."Allah benim ne yapacağımı biliyor" cümlesini kurduğunuzda sizin yaratılma anınız ile gelecekteki yapacaklarınız arasında kopukluk oluşuyor.Bir örnek verecek olursak;

-Bir robot dizayn ettiğinizi düşünün..Bu robotu piano çalmak ve sigara içmek filleri üzerine icat edin..

Amaç: Robotun piyano çalması ya da sigara içmesi...(Sigara içme amacını arzulamıyorsunuz)
İlim: Robotu piyano çalacak ve sigara içecek şekilde dizayn etme becerisi..

-Şimdi siz diyorsunuz ki mucit robotu piyano çalmak ve sigara içmek için dizayn etmedi..Fakat piyano çalacağını ve sigara içeceğini bildi!..Şimdi bu noktada mucitin ilmi ile amacı arasında çelişki oluşuyor..Robotun tasarımı zaten piyona çalmak ve sigara içmek için yapılmış..Siz mucide "bilmiş" ve "ne bildiyse onu yazmış" derseniz robot bu durumda yine "mucidin ilmine" aykırı davranmış olur..Robot mucidin ilminden bağımsız davranmış olur ki bu da yine belirli bir zamanı gerektirir..Çünkü mucidin bilmesi için robotun haraketlerinin görülmesi gerekir..

-Eğer robotun ne yapacağı vucüda gelmeden biliniyorsa bu durum özgür irade açısından kesinlikle kabul edilemez..Fakat benim dediğim şekilde düşünülürse;

1.Robot sigara içmek ve piyano çalmak için icat edildi..(Mucit bu durumda iki olasılığı da yarattığı için herşeyi bilendir..Çünkü robot için "herşey" sadece iki olasılıktan ibarettir.)

2.Mucit robota hür irade verdiğinde zaten yapacaklarını biliyor olacaktır..Çünkü iki olasılık var;piyano çalmak ve sigara içmek..Hür irade Allah'ın küll-i iradesinin insana cüz-i irade olarak yansımasıdır..Bu irade önceden belli olan fiilerin içine gönderilir ve bu fiiller cüz-i irade ile seçilir..
 
Ayrıca ben fiilllerin önceden hazırlandığını söylemiş değilim. Önceden tabiri zaten zaman içerir. Allah hiç bir şeyi önceden hazırlamamıştır. Allah için sonra da yoktur. Öncelik sonralık bizim içindir.

Bir şeyi önceden bilmek iradeye müdahale değildir. Meteorologların yağmuru önceden bilmesi, buluta müdahale ettikleri anlamına mı geliyor?

Duha abi verilen örnekler yapılan tanımlamalar ile uyumsuzluk içeriyor, bu açıkça görülüyor..

Bende yineliyorum. Olasılık bizim içindir. Allah ister şunu yapalım ister bunu Ezeli ilmi ile biliyor. Öncesi sonrası yok.

Peki ezeli ilim nedir??

Kısaca herşeyin bilgisi..Zamansızlık boyutundan takdir edilen bir bilgi benim 28 yıl önce hayatta olmadığım anın öncesi ve sonrası ile birlikte herşeydir...Bizim yaptıklarımız Allah'ın ezeli ilminde hiçbir değişmeye yol açmaz..Elimizi açıp dua ettiğimiz an bile zamansızlık boyutundan takdir edilmiştir..

Sen diyorsun ki, Allah bize diyor "ya şunu yap ya bunu" Bize olasılık veriyor. Allah biliyor ki biz ya şunu yapacağız ya bunu. Ama hangisini yapacağımızı bilmiyor ve göremiyor.

"Bilmiyor ve göremiyor" ifadeleri size ait...

Düz yolda giderken kafanıza bir kiremit düşüp öldüğünüzü varsayalım..Şimdi filmi biraz geriye sarıp olayları irdeleyim..

1.Kiremit çatıya 173 derece eğimle durduğu için yere saatte 35 km hızla düşecektir..

2.Yoldan geçen kişinin hızı saatte 3 km olduğu için kiremit tam 2 dakika 5 sn sonra kişinin kafasına düşecektir..

Bunların hepsi zaten biliniyor..Çünkü Cenab-ı Allah herşeyin ilmine sahip..Tabiki bu yol tercih edildiği zaman neler olacağı bilinip görünüyor..Bunu normal bir insan bile yapabilir ve kişiyi başına kiremit düşmeden önce uyarabilir..

Duha abi size çok açık ve net bir örnek daha vereyim..

Elinizde bir oyun cdsi olduğunu düşünün..Cd içinde bütün karakterler ve ifadeler kodludur..Bu cd'yi hazırlayan siz olarak herşeyi bilensiniz..Şimdi bu cd'yi bilgisayara takıp çalıştırın ve herbir fiili bu sefer kendi zekanızdan karakterlere vererek irade etmesini sağlayın..

1.Bu durumda karakterler sizin tarafınızdan sınava tabi tutulmuş olacaktır..

2.Siz onları iyi ve güzele havale etmeyi murat etmiş olacaksınız..

3.Karakterler elini açıp birşey istediğinde onları anında duyup yardımcı olacaksınız..

4.Siz cd'yi baştan hazırlayan olarak bütün fiileri yani herşeyi bilen olacaksınız..

5.Cd'nin içinden sizi düşünen kişiler haliyle cd'den başka bir varlık olduğunuzu zaman ve mekanla yani cd'nin veri tabanı ile kayıtlı olmadığınızı düşüneceklerdir..Çünkü veri tabanı sadece 0 ve 1 ifadeleri ile çalışır..(Evrenin madde ve enerji dönüşümü ile çalıştığı gibi)
 
Peki kardeşim, ben bir soru sorayım?

Ben sana çok kızdım. Silahı aldım, kafana doğrultum..

Şeytan nefsime "vur" diyor. Kalbim ve ilham "sakın" diyor.

O anda, daha fiilim gerçekleşmeden, ne yapacağımı Allah biliyor mu? Yani, seni vuracak mıyım, vurmayacak mıyım?

Sanırım bu soruya cevap verdiğin takdir de karışmış meselemiz toparlanacak. Yani, konuya tekrar başlıyoruz farzet.
Farzedelim ki beni vuracaksın!..

Beni vurduğun anda herşeyin gözümün önünden bir film şeridi gibi geçtiğini düşünelim ve filmi geriye saralım;

-Kahveye geldiğin an,

-İşten çıkıp kahveye gittiğim an,

-Evden çıkıp işe gittiğim an,

-Üniversite yıllarım, lise yıllarım, çocukluğum, bebekliğim ve ana rahmine düştüğüm an!..(Annemin bebekliği, 5 kuşak önceki akrabalarım......, evrenin yoktan yaratılışı)

Şimdi size soruyorum; "Bize ne zaman özgür irade verildi"

Eğer evren ve zaman yaratılmadan önce verildi diyorsanız cüz-i iradeye sahip olduğumuzdan bahsedilemez..Çünkü zaman yaratılmış olduğu için hür iradenin bilgisi ile birlikte yaratılmış olacaktır..

Benim açık ve net cevabım şudur;

Allah(c.c) iki olasılığı birden yaratmış ve önümüze sunmuştur..Cüz-i irademiz O'nun ruhundan olduğuna göre bizlerde O'nun zekasının birer parçalarıyız..Bakın secde suresi 7-8 ve 9.ayetleri birlikte okuyalım;

7.Ki O, yarattığı herşeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır.

8.Sonra onun soyunu bir özden (sülale'den), basbayağı bir sudan yapmıştır.

9.Sonra onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona Ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?

Bu ayetlerden anlıyoruz ki Allah'ın bizlere üflediği ruh açıkça farkındalık yani hür iradedir..Bizler bu sayede seçim yaparız ve mevcut olasılıklardan birisini seçeriz..

Bir robot icat ediyorsunuz ve onun için olabilecek herşeyi belirliyorsunuz..Sonra bu robota kendi zekanızdan veriyorsunuz ve onu kötü olasılıklara değil iyi olasılıklara yönlendiriyorsunuz..Yani siz mevcut zekanızı verirken önce sıfırlayıp sonra robota naklediyorsunuz ve robotta sizden aldığı zeka ile sizi bulmaya çalışıyor..Eğer robotu yapacakları fiiler ile birlikte programlarsanız robotun özgür iradesinden kesinlikle bahsedilemez..
 
Ancak, Allah için önce ve sonra yoktur. Yani, cüzz-i iradenin verilmesi ve insanın yaratılması ve insan üzerinde geçen devirler ve kıyamet ve cennet hayatı arasında geçen zamanlar bize göredir. Allah nazarında aynıdır. Dünyanın yaratılması ile kıyamet arasında Allah için bir zaman farkı yoktur.

Zamansızlık demek sürekli ilerleyen ve ilerleme ile son bulmayan zaman demektir..Yoksa zamansızlıktan zamanın başladığını anlayamayız..Kur'an'ın bize verdiği mesaj Yüce Allah'ın zamana sahip olmadığı değil sonsuz zamana sahip olduğudur..Yüce Allah sonsuz ilim sahibidir dediğimizde nasıl ki o ilimden münezzehtir demiyorsak, zamansızdır dediğimizde de o zamandan münezzehtir demiyor olacağız..

Cenab-ı Allah varlıktır; sebepsiz sebeptir ve bizim Yaratıcı'mızdır..Fakat nasıl bir varlık olduğunuzu asla bilemeyiz..Sonsuz varlık olan Allah, yoktan süreli varlık yaratıyorsa; sonsuz zamana sahip olan Allah, sınırlı zamana sahip olan canlıları yaratıyor demektir..Dediğim gibi zamansızlıktan zamanın yaratılmasını kesinlikle anlayamayız..

Zamansızlık tarifini bu şekilde yaparsak öncelik sonralık meselesine de açıklık getirmiş oluruz..Cenab-ı Allah sonsuz zamana sahip olduğu için önce bizim anlamamız gereken sınırlı zamanı yaratıyor ve insanı yarattıktan sonrada bu boyuttan ruhu yani hür iradeyi üflüyor..Hür irade seçimleri yaparken bizlere yol gösteriyor ve elimizi açıp dua ettiğimiz an bu boyuttan bizlere cevap veriyor, dualarımızı kabul ediyor...
 
Bizim için olasılık olan o durum, Allah için olasılık mıdır?
Yani, Allah o olasılıktan birinin meydana gelmesi anında mı bizim neyi tercih edeceğimizi öğrenmiş oluyor?
Siz çocuğunuza elma ve armutu öğrettiğiniz zaman elmayı elinize alıp gösterdiğiniz de "elma" diyecektir, armutu gösterdiğinizde ona "muz" demeyecektir..Çünkü çocuğun ilmi elma ve armuttan ibaret..Sizin ona öğrettiğiniz ilim bu kadardır ve çocuk bu ilmin dışına çıkamaz..

Haliyle siz olasılığı öğrenmiş olmuyorsunuz, çocuğunuz elmaya armut dediği zaman "hayır evladım yanlış söyledin bu elma" demeyi bekliyorsunuz..Sizin ilminizde zerre kadar bir eksilme yok..Sadece kendi ruhunuzdan meydana getirdiğiniz evladınıza birşeyler öğretmek istiyorsunuz..Aynen Cenab-ı Allah'ın Hz.Adem(a.s)'a eşyanın isimlerini öğrettiği gibi....
 
Son düzenleme:
Bizim açımızdan cüzz-i irade Kalu Bela'dan sonra verildi.
Duha abi "bizim açımızdan" ne demek bunu bir türlü anlamıyorum..Bize birşey Kalü Bela'da verildiyse bunu bize veren zaten Allah'tır..Şimdi Allah-kul ilişkisinden Allah-ruh ilişkisine döndük..Pratikte farkeden hiçbir şey yok..Allah ruhun ne yapacağını ezeli ilmi ile bilip o şekilde hür iradeyi verdiyse bu iradenin bizim olduğu konusunu yine açıklığa kavuşturmaz..

Allah hangi olasılığı seçeceğimi ben daha seçmeden biliyor mu bilmiyor mu?
Hayır hangi olasılığı seçeceğimi bilmiyor!..Eğer bilirse sınavın ne anlamı kalacak Duha abi?Siz bilmiyor dediğimde O'na eksiklik atfettiğimi düşünüyorsunuz fakat böyle değil..Bizim seçimlerimiz O'nun ilmine fazladan bir ilim eklemiyor ki, ilminde eksiklik meydana gelsin!..Hür irade O'nun zekasının bizlere zuhur etmesinden başka birşey değil..

Diyorsunuz ki Allah bölünmez, parçalanamaz..Haşa ben böyle birşey demiyorum..Fakat birşeyi biliyorum ki "Herşey Allah'ın nurundandır", " O nur üstüne nurdur"..Özgür irade de O'nun nurundan bir parçadır ve bizlere verilmiştir..

Aksi takdirde kafir nasıl O'na aykırı davranıp cehennemi hak eder Duha abi??
 
Sümme haşa, öyle şey olur mu? Ezeli bir varlık bir mahluk ile nasıl kayıt altına alınabilir?

Zaman eşyadır. O zaman mahluktur, yaratılmıştır. Zamanı Allah ile beraber zikretmek zamanı Ezeli yapmaktır ki, Ezel'de Allah'tan başka var olan bir mahlukun da varlığını kabul etmek demektir.

Eğer, Allah'ı bir zaman ile kayıt altına alsan bu demektir ki, Allah için sonra var ve önce var. O zaman "Allah'tan öncesi de var" olama ihtimali olacaktır. Öncesi olanın sonrası da olur. Allah'ı kayıt altına alan zaman denilen şey de bir ilah olmak lazım gelir. Çünkü, Ezeli olan ancak ilahtır.

Henüz gelmemiş bir zaman mevhumdur. Eğer Allah zaman ile kayıtlı olsa yarın ona mevhum olacaktı. Hiç bilemeyecekti.

Allah'ı zamandan münezzeh tutmadığın zaman öyle bir dalalet ve şirk ve küfür yağmuru olur ki şaşar kalırsın.
Duha abi ifadelerime dikkat ederseniz Allah zamanla kayıtlıdır demedim..Sonsuz zamana sahiptir dedim..Evrenin olmadığı anı düşünün..İşte burası sonsuz zamandır..Mutlaka burada zaman yoktur, zaman tabiki yaratılmıştır fakat ben bu ifaleri nasıl "zamansızlıktan zaman doğar" bunu açıklamak için kullandım..
 
İşte şimdiye kadar ne yazdı ise unutalım burdan başlayalım.

Bak bu örneği dikkatli oku.

Ben seni vurdum. Senin artık bir evladın olmayacak.

Yada

Ben seni vurmadım bir evladın olacak. Torunun da olacak.

Allah, ben sana silah doğrulttuğum anda seni vurup vurmayacağımı bilimiyorsa senin ilerde çocuğun olup olmayacağını da bilmiyor demektir. Ecelinide tayin edememiş demektir. Rızkını da tayin edememiştir.


Senin çocuğun olup olmayacağını bilemeyen , ecelini tayin edemeyen demek takdir fiilinin sahibi değildir, desem hata mı olur?

Takdir, ölçmek , tayin etmek ve kabul etmek demektir.


Buna ne diyorsun?
Duha abi Cenab-ı Allah iki olasılık yarattı;

1.Duha'nın Barış'ı vurması

2.Duha'nın Barış'ı vurmaması..

Birinci olasılık gerçekleşirse Duha sebepsiz cana kıydığı için cehenneme gidecek..İkinci olasılık gerçekleşirse Duha Barış'ı affettiği için Allah'ın takdirini kazanacak..Şimdi siz bu olasılığa başka bir olasılık daha eklediniz.."Çocuğun olup olmaması"..

Şeytanın Cenab-ı Allah'a secde etmediği anı düşünün;

Şeytan cinlerdendi ve O'nun emrini yerine getirmeyip isyan edenlerden oldu..Şeytan eğer secde etseydi belki bizler olmayacaktık..Allah şeytanı iki olasılık üzerine yarattı;

1.Hz.Adem'e secde etmek

2.Hz.Adem'e secde etmeyip, emir dairesinden çıkmak

Allah bu iki olasılığı da biliyor fakat şeytanın özgür iradesine müdahale etmiyor..Eğer Cenab-ı Allah bizlerin varolması için şeytanı bilerek secde ettirmiyorsa yani şeytan için bir olasılık varsa bu durumda şeytanın özgür iradesinden söz edilemez..

Ben herşeyin zaten takdir edildiğini söylüyorum..Levh-i mahfuzda yazan yazı sadece Duha'nın Barış'ı vurması değil aynı zamanda Duha'nın Barış'ı vurmaması..Duha Barış'ı vurmadığı anda ecel zaten başka bir hadiseye bağlı olacak..Benim ecelim Duha'nın vurması değil belki de Bekir'in vurması olacak..Bu olasılıkları baştan hazırlayan olarak Allah herşeyi bilendir..Bütün olasılıkların sonucu nihayetinde belirli bir ecele bağlanmıştır.Şöyle ki;

1.Duha Barış'ı vurunca Barış ölecek..

2.Duha Barış'ı affedecek fakat bu kez Bekir öldürecek..

3.Barış sigarayı bırakmamakta ısrar ettiği için akciğer kanserinden ölecek..

4.Barış aşırı hız yaptığı için kamyonun altında kalacak..

Bunların hepsi takdir edilmiş birer eceldir..Fakat bu ecelin nasıl ve ne şekilde gerçekleşeceği özgür iradeye bağlıdır..Allah cüz-i iradenin yapacağı herşeyin sonucunu bilir..

"Sizi çamurdan yaratan, sonra size bir ecel takdir eden O'dur. Tayin edilen bir ecel de (kıyamet zamanı) O'nun katındadır. Sonra bir de şüphe ediyorsunuz."(6:2)

Acaba ayette geçen ecel hangisi?Biz hangisi olduğunu bilmiyoruz fakat Allah bu 4 olasılığı da hazırlayan olarak biliyor..Ebu Leheb'in elleri kurusun derken de Ebu Leheb iyi olasılığı seçmediği için onun karısı ile birlikte cehennemde yanacağını bizlere bildiriyor..
 
Son düzenleme:
Sizin kader anlayışınızda kafama takılan bir soru daha var abi;

1.Ben zamanla sınırlıyım ve şimdi tevbe ediyorum..Allah bu tevbeyi geçmişte mi kabul etmişti yoksa şimdi mi kabul ediyor?Buna bir cevap verebilirmisiniz?

2.Allah'ın bizlere şah damarından daha yakın olması ve her yerde olması zamansızlık yani mekana dahil olmama açısından nasıl değerlendirilebilir?
 
Allah benim fiilimi ezelden bilir ve takdir eder. Bilmesi benim özgür irademi zorlamaz. Ezel mazinin veya istikablin bir silislesi değildir. Ezel zamanın dışında oluştur. Mahiyetini biz bilemeyiz. Zamansızlığı aklımız ile idrak edemeyiz.

Duha abi kader bu şekilde ise ve mantığa uygun değilse neden bizden kadere iman isteniyor?İşte açıkça zamansızlığı kavrayamıyoruz..(Sizin zamansızlık tanımızı)

Hz.İsa'nın çamuru eline alıp kuş şekli yapması ve içine ruh üfleyip Allah'ın izni ile uçması bir mucize..Bunu aklımız alıyor ve diyoruz ki Allah herşeye kadirdir!..

Evren yoktan varolmuş, bunu aklımız alıyor..Bakıyoruz kuantum teorisine madde diye birşey yok ortada, hepsi birer dalga boyu..Enerjinin sonsuz olmadığını biliyoruz ki enerji kesik kesik ifade edilebiliyor..Bunu da aklımız alıyor ve diyoruz ki Allah herşeyi yoktan varedendir..

Fakat ezeli bilmenin özgür irade ile ilişkisini kesinlikle aklımız almıyor!...
 
Biz de deriz: Allah Ezeli ilmi ile Duha'nın Barışı öldüreceğini bilir
İşte bunu diyemeyiz Duha abi..

"Bilir" kelimesi mevcut ilime yeni ilim ekler ki bu Allah için düşünülemez.."Bilir" dediğiniz zaman ezeli ilim+1'den bahsetmiş olursunuz..

Eğer birşeyi vücuda getireceksiniz bunun ilmi zaten sizde vardır..Fakat vucüda getirdikten sonra bilmiş derseniz bu sizin ilminizin eksik olduğu ve herşeyi bilmediğiniz anlamına gelir..Burada bir kesinti söz konusu olur..Yaratığın her türlü ilmine sahipsiniz fakat O'nu yarattıktan sonra O'nun ne yapacağını bilerek bir kader takdir ediyorsunuz..Bunu anlamamız mümkün değil Duha abi..
 
İzniniz ile bu fikri tartışmaya bir anlam yükleyecek yönü olması nedeni le başımızdan geçen ve ibretlik sayılacak bir hadiseyi buraya yazalım. Kader, nasıl bir şey ve neye benziyor bir nebze anlatmaya çalışalım:

Bir kış günü mürşidimi ziyarete gittim. Muhabbet, coşku heyecan ile günü tamamladık. Gece oldu ve caminin altında bulunan dergaha inip iki battaniye ile bir yastığı koltuğumuzun altına kıstırıp bir köşeye çekildik. Saat geceyarısı 12 gibi. Yorgunluğun da verdiği hal ile anında sızıp uykuya daldık. 1 saat gibi sonra irkilerek uyandım. Bir de ne olsun, gusul hali başımıza gelmiş. Utana sıkıla fırladım doğru gusul almaya. Hava soğuk eksinin altında 10 - 15 derece. O havada buz gibi su ile abdestimizi aldık ve titreye titreye sıcak yatağıma döndüm. Üşümenin sonrasında iki battaniyenin verdiği sıcaklık ile anında dalmışım. Bir müddet sonra sanki alarmlar yine çaldı aniden uyandık! Aman Allahım n'oluyor böyle sıkıntısı ile doğru koştuk banyoya. Bir yandan da acaba diyorum bir hatamı ettik ki, sanki Allah bizi cezalandırıyor. Neyse, döndük yine yatağımıza. Biraz da tedirgin olmuş bir halde uyuduk. Sabah ezanı ile uyandım. Yok! tamam, benim hesabım bu kapıda kesilmiş ya! Nereye gidersen git, yeter ki çek git! deniliyor sanki bana, eminim artık. Millet namaz abdesti için kalkarken biz koştuk 3. defa gusul almaya. 2. seferde hissettiğim bir hatamı ettik sorgusu beynimde acaba hangi hatayı ettim şekline dönüştü. Sabah namazına yetiştik, utana sıkıla namazı kıldık ama namaz bir an evvel bitsin ilk araba ile kaçacağım oradan. Selam verilir verilmez kaçtım camiden doğru çay ocağına gittim oturdum araba bekliyorum. Yaşlı, ama gayet güzel ağırlıkta bir amca yanıma geldi,selam verdi oturdu.Selamı aldık ama ilgilenmiyorum. Oranın hiç bir şeyi ile ilgilenmek de içimden gelmiyor. Amca bir yandan çayını yudumlamaya başladı bir yandan da anlatmaya: "Evladım, genç bir insan Allah'ın yoluna yöneldiği zaman, bütün her şeyi ile yönelirse, Rabbi o genci her türlü imtihandan geçirir. Bu yaşta samimiyet ile yapılan ibadetin ecr ve sevap yönünden diğerlerine göre farkı vardır. Bizimki ay parlaklığında ise, sizin ibadetiniz buna mukabil güneş mesabesindedir. Bu yolda Rabbi Zülcelal Hazretleri kaderine yazdığı günah ve kusurları dahi, kişinin mürşidinin hatırına adetullahı bozmadan yaşatır. Nasıl yaşatır ? Örneğin; genç birini düşün; önünde iki yol var, biri Allah'ın yolu diğeri şeytanın yolu. Kaderinde de 23 yaşında bir kadın ile haram işleyeceği yazılmış. Genç bu yollardan hangisine girerse girsin bu kadın ile bu haramı işleyecek. Peki nasıl olacak bu ? Düşün ki, bu genç şeytanın yolundan giderse zahiren kaderinde olanı yaşayacak. Ama, Rabbinin yolundan giderse kader değişmiyor fakat günahın işleyiş şekli zahirlerine en ufak etki yapmadan yaşanıyor. Mesela, senin kaderinde bu yaşta bir kadın ile zina etmek vardı. Sen bu gece onunla bu haramı işledin. 1- Kader kaza oldu. 2- Takdir edilen yazı gerçekleşti haramı işledin. 3- Takdir edilen vucuddan çıktı. 4- Sırf Allah'ın yolunu seçmenden dolayı bunu rüyanda yaşadın, farkına varır varmaz koştun hermen gusul aldığın için ecir ve sevaba girdin. Şeytanın yolunda olsaydın bu dört konu da sana günah olarak yeter ve artardı. Bu gece senin yan tarafındaki köşede ben yatıyordum ve uykum hafif olduğu için senin 3 defa banyoya koştuğuna şahit oldum. Gece yatarken de buna yakın bir konuyu düşünüyordum. Ve senin geceki halini gördükçe hep bunları düşündüm ve şuan sana bahsettiğim tefekkür damlasına ben, bu yaşta, bu gece, senin sayende vardım. Bak, kader ile ilgili bir konu ikimizi birden nasıl irşad etti."

Şükr ettim, eski muhabbet o an tekrar yerine geldi ve 3 gün misafirlik hakkımı kullanıp geri döndüm.

Kader; hiç bir şekilde değişmiyor, silinmiyor. Muhteviyatı bizim seçtiğimiz yolun uygunluğuna göre şekil ve konum değiştirmeden bizi buluyor. Akıbet; işte O Allahın ilminden bir ilim. Orada durmak gerekir.
 
konuyu baya bi tartışmışsınız
ama zaten konunun girişinde bunun üzerinde çok tartışmayın deniyor
insanın vicdanı çözer bu meseleyi bence
üstünde durmak bişeye yaramaz
ne kadar açıklamaya çalışsakta rabbimizin ilminde nelerin olup bittiğini bilemeyiz
onun yaptıklarından sual olamayacağına göre
konuşmak değil iman gerek
 
Duha abi zamansızlık ve kader ilişkisini şu şekilde tanımlayabilirmiyiz;

-Allah için geçmiş, şimdi ve gelecek olmaması sebebiyle kaderimiz "şimdi" yazılıyor..Neden şimdi diyorum çünkü geçmişte ve gelecekte de yazılmadığı için..O sadece ezeli bilgiyi bize yaşatıyor..Levh-i mahfuz Allah'ın katından bir hikmet olduğu için bu kitabın geçmişte yazıldığını düşünemeyeceğimize göre bu yazı şu anda bizim yaptıklarımız ile yazılıyor..Bu kitap geçmişte kalan bir kitap değil zamansızlıktan takdir edilen bir kitap..

-Ecel meselesine gelince Allah her an yaratma halinde olduğu için(Rahman 29) bizim özgür irademizle seçtiklerimizi yaratıyor..Bizim seçtiğimizin sonucunu ezeli ilmi ile bildiği için "sizin için bir ecel takdir ettik" buyuruyor..Tabi bu seçimler Allah'ın dilemesi ile oluyor..Çünkü Allah dilemedikçe bizler dileyemiyoruz..Mesela uçmayı dilediğimizde bu elbette gerçekleşmeyecek bir istekdir..
 
Son düzenleme:
Abi şu kısmı kavrayamıyorum;

Düşünki evren yok ve bunun yerine bildiğimiz bir makara var..Bu makaranın üzeri iple sarılı ve bizlerde bu ipler üzerinde duruyoruz..Makarayı zaman olarak düşünelim..Şimdi sen diyorsun ki;

1.Makara bir mahluktur ve Allah makarayı yaratmıştır..

2.Bizler bu makara üzerinde dönen ipe bağlıyız..

Buraya kadar aklım alıyor..Fakat bundan sonra herşey sarpa sarıyor...

Diyorsun ki Allah makarayı yaratmıştır fakat makaradan münezzehtir..Bunu da kabul ediyorum..Benim takıldığım nokta şurası;

1.Makara için ilim gerekir, hekaza zaman içinde ilim gerekir..

2.Zamanda önceden takdir edilmiş bir mahluktur ve yaratılmıştır..

Şimdi haklı olarak soruyorum;

-Zamansızlık boyutundan takdir edilen yazıyı özgür irade ile nasıl bağdaştırabiliriz?Çünkü zamanda yaratıktır..Allah zamandan münezzehtir demek sorunu yine çözmüyor!...
 
Son düzenleme:
Geri
Üst
AdBlock Detected

We get it, advertisements are annoying!

Sure, ad-blocking software does a great job at blocking ads, but it also blocks useful features of our website. For the best site experience please disable your AdBlocker.

I've Disabled AdBlock    No Thanks