Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Iman bir intisabtır

muhammedemin

New member
Katılım
5 Eki 2009
Mesajlar
32
Tepkime puanı
16
Puanları
0
Yaş
47
İMAN BİR İNTİSABTIR
Cüneyd Mahan



Muhakkak ki Biz insanı en güzel bir şekilde yarattık. • Sonra da onu en aşağı seviyeye indirdik. • Ancak İmân eden ve güzel işler yapanlar müstesnâ. (Tîn Sûresi: 4-6.)
İmân bir intisabdır.
İntisab, infial babından bağlanmak manasını ifade eden sülasi mezid bir masdardır. Risale-i nur’da insanın bir fiil bir de infial ciheti olduğu önemle nazara verilir. Fiil ciheti, insanın kendi irade ve kudretiyle yaptığı işleri ifade eder. İnfial ciheti ise, onun hiçbir hissesi olmaksızın onda icra edilen İlahi icraatlar ve sanatlardır. Bir eser, müessirine nisbetle fiildir. Zuhur ettiği yere nisbetle infialdir, sözü bu manayı çok güzel bir şekilde ifade etmektedir.
Her insanın bir fiil ciheti birde infial ciheti vardır. Fiil cihetinde insan hakiki bir müessir değildir. Hakiki müessir o işi yapan halk eden cenab-ı haktır.
Biz insanlar rızkımız için koşdurur dururuz. Ve bazı ihtiyaçlarımızı temin eder hayatımızı idame ettiririz. Halbuki, sadece cüz-i bir iradesi bulunan ve hiçbir tesir gücü gerçekte kendinde olmayan bir insan, elde ettiği nimetleri kendinden bilerek gurur ve kibire düşer.
Bu durumda biz insanlar fiil cihetimize değil de, infial cihetimize nazar etmemiz gerekmektedir. Ancak bu şekilde içinde bulunduğumuz uçurumun felaketinden kendimizi kurtarabiliriz.
Risale-i nur da;
“Hayr-ı mahz olan vücudu sana giydiren Hâlık-ı Zülcelâl sana iştihalı bir mide verdiğinden, Rezzak ismiyle, bütün mat’umatı bir sofra-i nimet içinde senin önüne koymuştur.” cümlesi insanın hakiki bir müessir olmadığını açıkça ifade etmektedir.
insan, iman ile insanda tezahür eden san’at-ı İlâhiye ve nukuş-u esmâ-i Rabbâniye itibarıyla bir kıymet alır.
Makâsıd adlı kitabın sâhibi olan Sa'd-ı Taftazanî'nin (M. 1322-1389) tefsirine göre "İman, Cenab-ı Hakk'ın, istediği kulunun kalbine, iradesinin sarfından sonra ilka ettiği bir nurdur." Bediüzzaman Hazretleri de bu tarif üzerine şöyle diyor: "Öyleyse, iman, Ezel Güneşi'nden (Cenab-ı Hak) insan vicdanına bir nur ve bir şuadır ki, vicdanın içyüzünü tamamıyla ışıklandırır. Bu sayede de, bütün kainata bir ünsiyet, bir emniyet peyda olur ve her şeyle tanışıklık elde eder. Böylece insanın kalbinde öyle bir mânevî kuvvet hâsıl olur ki, insan onunla her musibete, her hâdiseye karşı mukavemet edebilir. Öyle de bir genişlik verir ki, insan o vüs'atle geçmiş ve gelecek zamanları yutabilir. Ayrıca İman Şems-i Ezelîden ihsan edilmiş bir nur olduğu gibi, ebedî saadetten de bir parıltıdır. O parıltıyla, vicdanında bulunan bütün emel ve istidatlarının tohumları bir tûbâ ağacı gibi büyüyüp gelişmeye başlar, ebed memleketine doğru hareket eder, gider." (İşârâtü'l-İ'caz)
Bir ressam düşünelim. İcra etmiş olduğu san’atının ve maharetinin diğer insanlar tarafından görülmesini ve takdir edilmesi arzusuyla bir sergi düzenlemiş. Tüm san’at severler sergiye gelmiş hazırlanan serginin güzelliklerini görmek ve ressamın maharetini görmek arzu etmişler.
Ancak şurada ince bir nokta var ki. O eserlerin inceliklerinin görülmesi, sergi salonunun ışık veren lambalarının açık olmasına bağlıdır. Şayet ışık açık olmasa ressamın sergilediği resimlerinin güzellikleri gözükmeyecek incelikleri keşfedilmeyecek.
Aynen öyle de, şu alemi kalem-i kudretiyle resmeden ve maddi ve nurani müştak seyircilerine göstermek isteyen sani-i hakimin muhteşem sergisini görmek ancak ve ancak iman nuruyla olabilir. İman nuruyla hem kendi mahiyetimizde hem de kainatta tezahür eden Allah’ın (cc) Esma ve Sıfatlarını anlayabilir, maksad-ı ilahiyeyi fehmedebiliriz. O halde iman nurunu elde etmeye gayret etmeli, intisab sırrıyla Allah’a(cc) abd olmalıyız.
Peki nasıl bir intisab?

Bulunduğumuz memleketimizden başka bir memlekete gidebilmek için bir vasıta lazımdır ki, her insanın imkanları nisbetinde tezahür eder. Ancak, burada esas olan nokta, başka bir memlekete gitmeyi istemektir. Bu evvel emirde şarttır, gereklidir.
Aynen öylede, insan da Allah’a(cc) ulaşmayı, gitmeyi, yakınlaşmayı, intisab etmeyi murad etmeli, elindeki mevcud imkanlarla vasıtalarla ona ulaşmalıdır. İmkan dedik, vasıta dedik, bunlar ibadet, ilim, zenginlik, fakirlik, gençlik gibi ve daha bir çok varidatımızdır. Bunların her biri birer vasıtadır. Kimi insanda ilim vardır, kimisinde yoktur. Kimisinde zenginlik vardır, kimisinde de fakirlik. Bunların her biri mevcud imkanları ile Allah’a(cc) ulaşabilir.
Allah’a(cc) intisabın en mükemmel şekli ise hiç şüphesiz ibadettir. İbadet ise her kesin ve her kesimin rahatlıkla yapabileceği bir şeydir. Hususen namaz kılmak için zengin olmak gerekmiyor, fakirlerden de düşmüyor. Namaz kılmak için Allame-i cihan olmak da gerekmiyor, cahil olmak da namazın terkine ve Allah’a yakınlaşmaya mani olmuyor.
O halde ona mevcud imkanlarımızla intisab etmeli, iman nuruyla cenab-ı hakkın her an yanımızda olduğunu anlamaya çalışmalıyız.
 
Üst Alt