Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Hz. Mehdi Nasıl Tanınacak?

mertozgur

New member
Katılım
19 May 2005
Mesajlar
9
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
48
Peygamber Efendimiz (sav)’in hadislerinde kıyamete yakın bir zamanda yaşanacak olan ahir zaman hakkında çok detaylı bilgiler ve işaretler yer almaktadır. Peygamberimiz (sav)’in verdiği bilgilere göre, bu dönemde birbiri ardınca pek çok önemli olay gerçekleşecektir. Ahir zamanın ilk devresinde dünyada büyük bir bozulma ve karmaşa hüküm sürecek, ikinci aşamada ise gerçek din ahlakının yaşanmasıyla birlikte yeryüzünde barış ve huzur hakim olacaktır.

Ahir zamanın ilk aşamasında, Yüce Allah’ın varlığını kabul etmek istemeyerek ateizmi ve dinsizliği telkin eden birtakım felsefi sistemler nedeniyle, insanlar arasında büyük bir dejenerasyon ve kaos yaşanacaktır. İnsanlık, yaratılış amacından uzaklaşacak, bunun sonucunda büyük bir manevi boşluk ve ahlaki bozulma oluşacaktır. Büyük felaketler, savaşlar ve acılar yaşanacak ve tüm insanlar bu sıkıntılara son verebilmek için, ’Nasıl kurtuluruz?’ sorusunun cevabını arayacaklardır.

Peygamberimiz (sav)’in hadislerindeki, ahir zaman alametleri olarak bildirilen bu gelişmelerin pek çoğu, günümüzde birebir haber verildiği şekilde gerçekleşmiştir. Son zamanlarda yeryüzünde savaş ve çatışmaların, terör, şiddet, anarşi ve kargaşanın, katliamların, işkencelerin giderek artmış olması ise, yine ahir zamanın ilk döneminin yaşanmakta olduğunun bir göstergesidir.

Peygamberimiz (sav)’in hadislerindeki bilgilere göre Allah, bu karanlık dönemin ardından insanları ahir zamanın karmaşasından kurtaracak ve büyük bir kurtuluşa ulaştıracaktır. Allah, güzel ahlaktan uzaklaşan insanları, dejenerasyona uğrayan toplumları doğru yola iletmek için ’Mehdi’, diğer bir ifadeyle ’doğruya götüren’ sıfatını taşıyan üstün ahlaklı bir kulunu vesile kılacaktır. Hz. Mehdi, Allah’ın izniyle, İslamiyet’i tüm bozulmalardan, hurafelerden arındırarak gerçek Kuran ahlakının yaşanmasını sağlayacaktır. Ahir zamanın ilk döneminde insanlığın içerisinde bulunduğu tüm bu karışıklıklara, toplumsal sorunlara, sosyal sıkıntılara çözüm getirecek; tüm yeryüzüne mutluluk, huzur, barış ve güzel ahlakın hakim olmasına vesile olacaktır.Hz. Mehdi, ahir zamanda gönderileceği Peygamber Efendimiz (sav) tarafından müjdelenmiş, Müslümanları zulüm ve sıkıntı ortamından kurtaracak, yeryüzündeki fitneleri ortadan kaldıracak, tüm dünyaya barış, adalet, bolluk, huzur, mutluluk ve refah getirecek kutlu bir şahıstır. Peygamberimiz (sav)’den aktarılan sahih rivayetlere göre Hz. Mehdi, çeşitli hurafelerle, batıl inanç ve uygulamalarla aslından uzaklaştırılmış olan dini özüne döndürecek, Hz. İsa ile buluşacak, Allah’ın izniyle yegane hak din olan İslam ahlakının yeryüzüne hakim olmasına vesile olacaktır

NOT:(Daha geniş bilgi için;www.ahirzaman.net www.hazretiisagelecek.com ve www.harunyahya.org) öğrenebilirsiniz.
 

tarikay

New member
Katılım
6 Şub 2005
Mesajlar
93
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
51
www.beklenenmehdi.com

www.beklenenmehdi.com

Bu bölümde; Said Nursi'nin Risale-i Nur Külliyatında yer alan, Mehdiyet ve Ahir Zaman konuları üzerinde, Hayrullah Esendal tarafından yapılan araştırmaları göreceğiz:

Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı'nın pek çok yerinde, Peygamber Efendimiz'in müjdelediği Hz. Mehdi'nin yakında geleceğini haber vermiş ve Mehdiyet hakkında hadislerde geçen konulara açıklık getirmiştir. Mehdi'nin ve talebelerinin geleceğiyle ilgili Üstad'ın ifadelerinden biri şöyledir:

"Ta ahir zamanda, hayatın geniş dairesinde asıl sahipleri, yani Hz. Mehdi ve şakirtleri (talebeleri), Cenab-ı Hakk'ın izniyle gelir, o daireyi genişletir ve o tohumlar sünbüllenir." (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 138 - Kastamonu Lahikası, 72)


1. Hz. Mehdi Hicri 1400'de Gelecektir.

Bediüzzaman, farklı tarihlerde yaptığı açıklamaların hepsinde, Mehdi ve talebelerinin geliş zamanı olarak hicri 14. yüzyılın başlarına işaret etmiştir. Bir sözünde, Mehdi'nin asr-ı saadet döneminden 1400 sene sonra çıkacağını şöyle belirtmektedir:

"İstikbal-i dünyeviyede 1400 sene sonra gelecek bir hakikati asırlarında karib (yakın) zannetmişler." (Sözler, 318)

Üstad'ın ifadesinde belirttiği, "sahabe döneminden 1400 sene sonrası" hicri 14. asrın başlarına, yani miladi olarak 1979-1980 senelerine denk gelmektedir.

"Fatiha'da doğru yolda olanlar ashabının taife-i kübrasını tarif eden fıkrası, şeddesiz bin beş yüz altı veya yedi ederek tam tamına fıkrasının makamına tevafuku ve manasına tetabuku ve şedde sayılsa fıkrasına üç manidar farkla tam muvafakatı ve manen mutabakatı bu hadisin imasını te'yid edip remz derecesine çıkartıyor." (Kastamonu Lahikası, 23)

Suyuti ümmetin icabet ömrünün hicri 1500 senesini geçmeyeceğini bildiriyor. Bediüzzaman Hazretleri de, ümmetin galibane mücadelesinin 1500-1506 yıllarında biteceğini; bundan sonra zayıflamaların başlayıp kıyametin bekleneceğini belirtiyor. Ümmetin galibane ömrü 1500-1506 yıllarında bitecekse, o zaman 1400-1500 yılları arasında Mehdi ve İsa (AS)'nın gelmesi, ayrıca Mehdi'nin de 1400 yılı başlarında göreve başlaması gerekmektedir.

Bediüzzaman hicri 1327'de Şam'da Emevi Camii'nde on bin kişiye verdiği hutbesinde, hicri 1371'den sonraki İslam aleminin geleceğine yönelik izahlar yapmakta, ahir zamandan çeşitli tarihler vererek, beklenen Mehdi'nin mücadele zamanlarına dikkat çekmektedir.

Bediüzzaman, Mehdi'nin göreve başlaması ve inkarcı zihniyeti fikren mağlup etmesi ile ilgili olarak şu tarihleri bildirmektedir:

"Ta 1371 senesinden sonraki alem-i İslam'ın mukadderatına nazar eden Hutbe-i Şamiye'deki hakikatler... Evet şimdi olmasa da 30-40 sene sonra fen ve hakiki marifet ve medeniyetin mehasini o üç kuvveti tam teçhiz edip, cihazatını verip o dokuz manileri mağlup edip dağıtmak için taharri-i hakikat meyelanını ve insaf ve muhabbet-i insaniyeyi o dokuz düşman taifesinin cephesine göndermiş, inşallah yarım asır sonra onları darmadağın edecek." (Hutbe-i Şamiye, 25)

Şam'da yaptığı bu konuşmada, hicri 1371 senesinden sonra yaşanacak gelişmelere dikkat çekerek, Bediüzzaman Mehdi'nin göreve başlamasının bu tarihten 30-40 yıl sonra olacağını bildirmiştir. Bu tarih ise hicri 1401-1411, miladi olarak da 1980-1990 yılları arasıdır.

Yine aynı konuşmanın devamında Üstad, Mehdi'nin inkarcı fikir sistemini fen, ilim ve medeniyetin imkanları sayesinde fikren susturacağını haber vermiştir. Bu fikri üstünlüğün tarihi olarak da 1371 tarihinden yarım asır sonrasını bildirmiştir. Bu da hicri 1421, yani miladi 2001 senesi demektir.

"Evet şimdi (1371) olmasa da otuz-kırk (30-40) sene sonra...

Fen: Müspet ilimler, biyoloji, fizik, kimya vs.

Hakiki marifet: Hüner, sanat , ilim ve fenlerle öğrenilen bilgi.

Medeniyetin mehasini: Medeniyetin iyiliklerini

O üç kuvvetle donatıp gerekli ihtiyacını karşılayıp o dokuz engelleri yenip dağıtmak için,

Taharri-i hakikat meyelanı: Hakikati araştırma meyli

Muhabbet-i insaniyeyi: İnsan sevgisini.

O dokuz düşman sınıfının cephesine göndermiş, inşallah yarım asır sonra (50 sene) onları darmadağın eder."

1371 + 50 = 1421 (Miladi 2001)

Bediüzzaman hicri 1400 yılı başlarında Mehdi'nin inkarcı felsefe ile mücadeleye başlaması zamanına, 1401-1411 = 1981-1991 yılları arası fen, hüner, sanat ve medeniyetin iyiliklerini birleştirip bunlarla mücadelesine ve fikren darmadağın edeceği tarih olarak da 1421 = 2001'e dikkat çekiyor.

"Yetmiş birde fecr-i sadık başladı veya başlayacak. Eğer bu, fecr-i kazib de olsa, otuz-kırk sene sonra fecr-i sadık çıkacak." (Hutbe-i Şamiye, 23)

Fecir: Tan yerinin ağarması, güneş doğmadan önceki kızıllık, sabah vakti

Fecr-i Kazib: Sabaha karşı ufukta yayılmaya başlayan birinci kızıllık.

Fecr-i Sadık: Fecr-i Kazib'den sonra yayılmaya başlayan ikinci aydınlanma

1371 + 30 = 1401 = 1981

1371 + 40 = 1411 = 1991

Bediüzzaman İslam'ın dünyaya tekrar hakim olmasını güneşin doğuşuna benzetiyor. Güneşin battıktan sonra ertesi gün yeniden doğması gibi, İslam'ın da dünya üzerinde tekrar doğup parlayacağına bu benzetmeyle işaret ediyor. Fecr-i Kazib ve Fecr-i Sadık ifadeleriyle bu doğuşun başlangıç yıllarına dikkat çekilmiştir.

Buna göre Hakkın karşısındaki batılı temsil eden düşünce olan ateizmin ve materyalist felsefenin dağıtılmaya başlaması 1981-1991 yılları, fikren tam anlamıyla susturulup dağıtılmasının ise 2001 yılında olacağına işaret etmiştir.

Risale-i Nur Külliyat'ında, Mehdi'nin mücadele ve hakimiyet devreleri ile ilgili verilen ebcedler:

"Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Oysa kafirler istemese de Allah, kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor." 9/32 ayetindeki "...Allah, kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor." cümlesi hakkında Bediüzzaman şöyle demektedir:

"Şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli "lamlar" ve "mimler" ikişer sayılsa bundan bir asır sonra zulümatı dağıtacak zatlar ise, Hazret-i Mehdi'nin Şakirtleri olabilir." (Şualar / 605)

Bu ayetin ebced değeri ise "1424-Miladi: 2004" tür. Mehdi önderliğinde İslam'ın hakimiyeti devrelerine işaret etmektedir.

"...inkar edenlerin velileri ise tağut'tur..." 2/257 ayetindeki "tağut" (batıl fikir sistemi) kelimesinin kendi içinde çöküş tarihini de Bediüzzaman (ebced değerini) 1417 (miladi 1997) olarak vermektedir.


2. Hz. Mehdi Bediüzzaman'dan Sonra Gelecektir.

"Bu zamanda öyle fevkalade hakim cereyanlar var ki, herşeyi kendi hesabına aldığı için, faraza hakiki beklenilen ve bir asır sonra gelecek o zat dahi bu zamanda gelse... (Kastamonu Lahikası, 57)

Bediüzzaman Said Nursi, "hakiki beklenilen ve bir asır sonra gelecek o zat" diyerek Mehdi'nin henüz gelmediğini, Müslümanlar tarafından beklendiğini ve kendi yaşadığı devirden bir asır sonra geleceğini bildirmektedir. Bediüzzaman hicri 13. asırda yaşamıştır. Kendisinden sonra gelecek asır olan hicri 14. asır Mehdi'nin çıkış zamanıdır.

"Ta ahir zamanda, hayatın geniş dairesinde asıl sahipleri, yani Hz. Mehdi ve şakirtleri (talebeleri), Cenab-ı Hakk'ın izniyle gelir, o daireyi genişletir ve o tohumlar sünbüllenir. Bizler de kabrimizde seyredip Allah'a şükrederiz." (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 138- Kastamonu Lahikası, 72)

"Çok zaman evvel bir ehl-i velayetten (veli şahıstan) işittim ki; o zat, eski velilerin gaybi işaretlerinden istihrac etmiş ve kanaati gelmiş ki:

"Şark tarafından bir nur zuhur edecek (ortaya çıkacak), bid'atlar zulümatını (dine sonradan girmiş hurafeleri) dağıtacak. Ben böyle bir nurun zuhuruna çok intizar ettim (gözledim) ve ediyorum. Fakat çiçekler baharda gelir. Öyle kudsi çiçeklere zemin hazır etmek lazım gelir. Ve anladık ki, bu hizmetimizle o nurani zatlara zemin izhar ediyoruz (hazırlıyoruz)".(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 189)

Üstad, Mehdi'nin kendisi olmadığını, kendisinden sonra geleceğini, "Bizler de kabrimizde seyredip Allah'a şükrederiz." şeklinde belirterek açıklamıştır. Mehdi ve talebelerine ancak bir zemin hazırlayabildiklerini belirtmiştir.

"bid'atlar zulümatını (dine sonradan girmiş hurafeleri) dağıtacak": Mehdi'nin tüm bidatları ortadan kaldıracağını söylemiştir ki bu konu Üstad döneminde uygulamaya geçmemiştir. Bidatların var olabileceği Müslümanlar tarafından zikredilmeye daha yeni yeni başlamıştır. Ayrıca bidatların kalkmasının dünyadaki tüm Müslümanlar tarafından uygulanması gerekmektedir.
 

E R H A N

New member
Katılım
14 Ocak 2005
Mesajlar
555
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
45
Konum
istanbul
Web sitesi
www.hidayetcagý.com
AL-İ İMRAN-61: Fe men hâcceke fîhi min ba’di mâ câeke minel ilmi fe kul teâlev ned’u ebnâenâ ve ebnâekum ve nisâenâ ve nisâekum ve enfusenâ ve enfusekum summe nebtehil fe nec’al la’netallâhi alel kâzibîn(kâzibîne).
Sana ilimden (bilgi) geldikten sonra, artık kim bu konuda seninle tartışacak olursa de ki: “Haydi gelin, oğullarımızı, oğullarınızı, kadınlarımızı, kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi davet edelim (çağıralım). Sonra da Allah’ın lânetinin, yalancıların üzerine olması (için Allah'a) dua edelim, yalvaralım.”
ali imran 61 de söylediği üzere yemin ederim ki
İskender Ali M İ H R
Beklenen M ehdi
Devrimizin İ mamı
Zamanın H alifesi
Mehdi R esul dür
 

tarikay

New member
Katılım
6 Şub 2005
Mesajlar
93
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
51
..

..

Selamun aleykum degerli kardeslerim,
ne yazik ki bu haber bir yalan haber!

Iskender Ali MIHR Hazretleri hicbir zaman hicbir yerde kendisinin peygamber oldugunu iddia etmediler. Bu iftirayi atan kisi ravda.net de bu yaziyi ilk olarak cikaran Bilal Aksa. Kendisine de yazi yazdim fakat cevap veremedi. Size objektif bir tutum elde edebilmeniz icin kendisine gönderdigim acik mektubu burada yaziyorum:

Siz yazinizda hem yalan söylüyorsunuz hem de Allah'in resulüne iftira atiyorsunuz!!

Iskender Ali MİHR Hazretleri hicbir zaman hicbir yerde sizin de bildiginiz gibi !!!peygamber oldugunu iddia etmedi.
Sahte peygamber diyorsunuz. Peygamber iddiasinda bulunulmadiki sahtesi olsun!
Iskender Ali MIHR Hazretleri her zaman ve her yerde sadece Kur'ani Kerimden konusur.Ayet konusur!

1) Son peygamber, yani son nebi Peygamber Efendimiz SAV’dir. Peygamber Efendimiz SAV, Ahzab Suresi 40. ayete göre nebilerin sonuncusudur. Bunu bize ögreten Iskender Ali MIHR Hazretleridir.
Zaten sizin carpittiginz Bielefeld konferansinda bunlar söylendi. Bu nedenle siz yalan söylüyorsunuz ve iftira atıyorsunuz!

2) Peygamber Efendimiz SAV, Ahzab Suresi 40. ayete göre nebilerin sonuncusudur. Resul kavramını güvendiğiniz arapça bilen biriyle Kur'an-ı Kerim'den tetkik ediniz! Her resulun peygamber olmadığını öğreniniz ve bu konudaki yanlış bilgilerinizi düzeltiniz! Aksi taktirde yanlış yönlendirdiğiniz insanların vebalini de yüklenirsiniz!Ancak resullerin sonuncusu değildir. Bunu da izah ettiler konferansta ama siz isitmediniz!Idrak etmediniz! Hemde ayetler vererek!!! Sizin elinizde ise 1 tane iddialarinizi destekleyecek ayet yok.
Size tekrar yazili veriyorum ayetleri:

Kur’an tefsirlerinde bugüne kadar her resul kelimesi geçen yere parantez açılıp “peygamber” yazılmıştır. “Resul, eşittir peygamber” şeklini almıştır. Bu da hepimize öğretilen bir yanlıştır. Çünkü Kur’an-ı Kerim’deki resul kavramını yansıtmamaktadır. Her resul, peygamber değildir.


Kur’an-ı Kerim, peygamber olmayan, sıradan bir haberci için bile “resul” kelimesini kullanmaktadır. Yusuf Suresi 50. ayette, Firavun’un Yusuf AS’a gönderdiği haberci ve Neml Suresi 35. ayette henüz iman etmiş olmayan Sab’a Melikesinin Hz. Süleyman’a gönderdiği elçi, Kur’an’da resul adıyla yer almıştır. Bunlar, peygamberlikle ilgisi olmayan resullerdir.


Yine Kur’an-ı Kerim, Enam Suresi 130. ayette cin-resullerden, Hac Suresi. 75. ayette melek-resullerden söz etmektedir. Bunlar da peygamber olmayan resullerdir.


Kuşkusuz Allahu Teala, Kur’an’da peygamberler, yani nebiler için de “resul” kelimesini kullanmıştır. Ancak bugün insanlardan saklanan, örtbas edilmeye çalışılan gerçek şudur ki, Allah’ın peygamber olmayan, ama her devirde, her ülkede ve her zamanda, Allah’ın kendilerine görev verdiği evliya resulleri vardır. Peygamber resullerle evliya resuller, bir başka ifade ile “nebi-resullerle” “veli-resuller” arasındaki başlıca farklar şunlardır:


1- Peygamberler arasında yüzlerce yıllık zaman farkı vardır. Ancak evliya resuller, her ülkede ve birbiri arkasından vazifeli kılınır. Müminun Suresi 44. ayet ve Bakara Suresi 87. ayette Allahu Teala “resullerimizi ardarda göndeririz”, diyor.

2- Peygamberler, İsrailoğullarının ve Arap kavminin içinden seçilmiştir. Ama evliya resuller, Fatır Suresi 24. ve Nahl Suresi 36. ayete göre, her kavimde, her ümmette ve her zaman diliminde mevcutttur.

3- Her kavimdeki bu resuller, İbrahim Suresi 4. ayete göre o kavmin lisanı ile görev yapmaktadırlar.

4- Nübüvvet, yani peygamberlik Ahzab Suresi 40. ayete göre Peygamber Efendimiz SAV ile son bulmuştur. Ama risalet, yani evliya resuller, bugüne kadar varolduğu gibi, kıyamete kadar da varolmaya devam edecektir.(Bakara 87, Müminun 44, İsra 15)



Düne kadar biz de akaide göre “resuller, kendisine kitap verilen peygamberlerdir; nebiler, kitap verilmeyen peygamberlerdir” diye biliyorduk. Halbuki Allah, Alî İmran Suresi 81. ayette sadece “nebilere” kitap verdiğini söylüyor.


“Kendini peygamber ilan ediyor”diye iftira atmak; bir fitnedir. “Her resul peygamberdir” demek, Kur’an-ı bilmemektir. Bu, bir cehalet itirafıdır. İnsanların hidayetine engel olmak için bir tuzaktır. Allah’ın nurunu ağzı ile söndürmeye çalışmaktır!!!

3) "Kur'an da 3 bin ayet vardır'. Bunu da söylemedi!!! O konferansta dediler ki ayet sayısını toplamak lazım! Şu an bunu yapacak imkanım yok. 3 binden fazla ayet vardır dediler. 3 bin ayet değil. Bu konuyu da çarpıttınız! Bilerek iftira attınız! Bu konferansın kayıtları bilgisayarda mihr.com sayfasında mevcut. Sizin yalan söylediğiniz ortada.

4) 'Allah ile konuşuyor!' Evet doğru!
Kur'an-ı Kerime aykırı şekilde bizlere öğretilen bir kavram da vahiy konusu.
Allah peygambelerinin dışında pek çok evliyasıyla şeriat hükmü taşımıyan konuşma yapmıştır ve yapmaktadır.
Kur'an-ı Kerimde Allah'ın peygamberlerinden başkasına vahyetmediğine dair bir ayet gösterebilirmisiniz??? Gösteremezsiniz!Ama ben size bu konu ile ilgili Kur'an ayetleri vereceğim:
Allah Peygamberlerden Başkasına Da Vahyeder.



· Şura Suresi 51. ayete göre “Allah’ın hiçbir insanla konuşması olmamıştır ancak vahy ile.”



Vahiy, Allah’ın, kişinin kalp kulağını açarak o kişi ile konuşmasıdır. Kalp kulağı herkeste vardır. Ancak kalp kulağı, kişinin Ali İmran Suresi 190- 191. ve Nisa Suresi 103. ayetlere göre daimi zikre ulaşması ve nefsin kalbinin karanlıklardan, (cehalet, cimrilik, dedikodu, fitne ve fesat, haset, hırs, isyan, iptilalar, kin ve düşmanlık, kibir, küfür, mürayilik, nankörlük, öfke ve gayz, vefasızlık, sabırsızlık, yalan, zan ve zulüm) tamamen temizlenmesi ile çalışır duruma gelir. Allah dilerse, daha önce de kişinin kalp kulağını hediye olarak açabilir.



· Nahl Suresi 68. ayete göre Allah bal arısına vahyediyor.

· Zilzal Suresi 5. ayete göre Allah yere vahyediyor.

· Maide Suresi 111. ayete göre Allah havarilere vahyetmiştir.

· Tahâ Suresi 38. ayete göre Hz. Musa’nın annesine vahyetmiştir.

· Araf Suresi 175. âyette Allahû Tealâ, peygamberlerden başkasına, bırakınız Allah’ın bir evliyasına, sonradan şeytana uyacak olan bir takım insanlara bile ayet verdiğini söylüyor. „Habibim sen o kişiden bahset ki onlara, biz ona ayetler vermiştik de, sonra o şeytana uymuş ve sapıklardan olmuştu“



Vahiy denince biz sadece Allah’ın peygamberlerine verdiği kitapları ve sayfaları anlıyoruz. Bunlar vahyin bir bölümünü, tilavet edilen vahyi, yani “vahy-i metlû”yu oluşturur. Herkesi ilgilendiren Allah’ın emir ve yasaklarını içerir.



Bir de Allah’ın kalp kulağını açtığı kişi ile olan konuşması vardır. Şura Suresi 51. ayete göre bu da vahiydir. Ancak tilavet edilmeyen vahiy, yani “vahy-i gayrimetlû”dur. Başka insanları bağlayan hükümler içermez. Allah’ın, sadece o kişi ile yaptığı konuşmadır. Allah’ın pekçok evliyası ise bu vahiyden kitaplarında şöyle bahsediyorlar:



· Abdülkadir Geylâni Hazretleri’nin “sohbetler” kitabı 578. sayfa: “Allah’ın verdiği şeylerden kopup O’na yönelen ve meleklerle ünsiyeti neticesi onların sözlerini işitmeye ve muhtelif suretlerde kendilerini görmeye başlayan kişi meleklerin sözlerine iyice alıştığı ve yüzlerini görmeye iştiyak duyduğu anda kendisi ile onlar arasında perde kaldırılır. Kalp bu safhaya geldikten sonra tekrar Allahû Tealâ onu perdeler. Kendi yakınlarının durumuna getirir. Burada ise suhuttan sonra olanlar olur. Allah onun kalbine vahyedeceğini vahyeder. Tıpkı Musa (A.S)’ın annesine vahyettiği gibi.”



Demek ki Abdülkadir Geylani Hazretleri’ne göre de Allah’ın sözlerini işitmek, emir almak sadece peygamberlere has bir olgu değildir.



· Eşref Rumi Hazretleri:

“Ol dost sultandır, ben ona kul/ Her dem yeni yeni nüzul”

(Her an Allahû Tealâ’dan inen, nüzul eden yeni şeyler)

“Andandır bu cümle usul” / “Ondandır her bahsimiz”



Görülüyor ki, Allahû Tealâ her an söylediklerini bu büyük veliye işittiriyor ve ondan inen, Allah’tan inen, nüzul eden bu sözler bir esas, usul oluşturuyor. Ve bu usul ile Eşref Rumi Hazretleri, “Divan”ını vücuda getiriyor. Yani Divan’ın esası, hep Allah’tan nüzul eden, indirilen sözler.



· Yunus Emre:

“Çalaptır (yani Allah’tır) söylettirir /Yunus bilmez kendi hal

Düşmüş idik Hak kaldırdı, birliğini bize bildirdi.”

Allah bize söylettiriyor, “Allah bize birliğini bildirdi.” Diyor.



· Ahmet Yesevi Hazretleri:

“Garip, fakir, yetimleri kıl sen şamdan / Parçalayıp aziz canın eyle kurban

Yiyecek bulsan cemil ile kıl sen ihsan / Hak’tan işitip bu sözleri dedim işte.”

Bunların hepsini Allah’tan işittiğini söylüyor Ahmet Yesevi Hazretleri.



Demek ki Allah’ın sözlerini işitmek, Allah’tan emir almak sadece peygamberlere has bir olgu değildir. Allah’ın velileri de böyle söylüyor. Kur’ân-ı Kerim de böyle söylüyor. Secde Suresi 24. ayette Allahû Tealâ, Allah’tan emir alan ve bu emirle insanları hidayete erdiren imamlardan söz ediyor.



“Onlardan, insanlardan imamlar kıldık, emrimizle (yani Allah’tan alacağı emirlerle) insanları hidayete erdirsinler diye, sabrın sahibi olmalarından ve ayetlerimize yakin hasıl etmelerinden dolayı.”



Yunus Suresi 2. ayete göre insanlara, kendi yaşadıkları zaman diliminde Allah’ın bir başkasını, kalp kulağını açarak, ona vahyederek görevlendirdiğini kabullenmek, her devirde zor gelmiştir.



“Onlardan bir adama insanları uyarması, âmenû olanları (ölmeden önce Allah’a ulaşmayı dileyenleri), müjdelemesi için vahyetmemiz insanlara acaip (garip) mi geldi?”



“Resul” kavramı gibi “vahiy” kavramı da bugün, Kur’an’daki muhtevasını kaybetmiş kavramlardan bir tanesidir. “Allah peygamberlerden başkasına vahyetmez” demek, Allah’ın her devirde vazifeli kıldığı evliya resullerinin Allah’tan aldığı emir ve yetkiyi ortadan kaldırmak ve insanları hidayetten alıkoymak demektir!

Ahmet VeliTurk
 

tarikay

New member
Katılım
6 Şub 2005
Mesajlar
93
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
51
..

..

44/DUHAN-10-11-12-13-14:
Fertekıb yevme te’tîs semâu bi duhânin mubîn(mubînin) yagşân nâs(nâse), hâzâ azâbun elîm(elîmun) rabbenekşif annel azâbe innâ mu’minûn (mu’minûne) ennâ lehumuz zikrâ ve kad câehum resûlun mubîn(mubînun) summe tevellev anhu ve kâlû muallemun mecnûn(mecnûnun).
Göklerin açık bir dumanla kaplanacağı günü gözetle.
(Öyle bir duman ki;) bütün insanları saracak elîm bir azaptır.
Onlar “Rabbimiz” diyecekler. “Bu azabı bizden kaldır, çünkü biz müminleriz.” Muhakkak ki onlar öğüt almazlar. Onlara, andolsun ki apaçık bir resûl geldi. Sonra ondan yüz çevirdiler ve ona “öğretilmiş deli” dediler.

Ayrıca Allah, Kur’ân’da Al-i İmran Suresi 81. âyetinde yer alan nebîlerden (peygamberlerden) sonra gelecek olan bir Resûl’den bahsediyor.
3/AL-İ İMRAN-81:
Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tensurunneh(tensurunnehu), kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne).
Hani o zaman ki; Allah, peygamberlerin (nebîlerin) MİSAK’ini (yeminini) almıştı: “Andolsun ki; size Kitap ve hikmet verdim, sizlerden sonra sizinle beraber bulunanı (Allah’ın sizlere verdiği kitapları) tasdik eden Resûl gelince, O'na mutlaka îmân edecek ve O'na mutlaka yardım edeceksiniz. Bunu ikrar ettiniz mi ve bu ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?” “İkrar ettik.” dediler. “Öyle ise şahit olun. Ben de sizinle beraber şahitlerdenim.” buyurdu.
Al-i İmran–81’de oradaki nebîlere söylenen: “Sizlerden sonra gelecek olan Resûl’e îmân ve yardım etmek” ifadesi yer alıyor. Bu durumda Peygamber Efendimiz (S.A.V) onların arasında bulunduğuna göre, nebîlerden sonra gelecek olan bu Resûl’ün, Peygamber Efendimiz (S.A.V) olması mümkün değildir.
Al-i İmran-81’de Allah nebîlere Kitap ve hikmet verdiğini söylüyor. Bu nebîlerin arasında Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in de bulunduğu, Ahzab Suresinin 7. âyetiyle kesinlik kazanıyor.

33/AHZAB-7:
Ve iz ehaznâ minen nebiyyiyne mîsâkahum ve minke ve min nûhın ve ibrâhîme ve mûsâ ve îsebni meryeme ve ehaznâ minhum mîsâkan galîzâ(galîzen).
Ve nebîlerden misaklerini almıştık. Senden de almıştık. (Ayrıca) Nuh (A.S)’dan, İbrâhîm (A.S)’dan ve Meryemoğlu İsa’dan da (almıştık). Ve onlardan galiz (ağır, çok kuvvetli) bir misak almıştık.

Al-i İmran–81’de oradaki nebîlere söylenen: “Sizlerden sonra gelecek olan Resûl’e îmân ve yardım etmek” ifadesi yer alıyor. Bu durumda Peygamber Efendimiz (S.A.V) onların arasında bulunduğuna göre, nebîlerden sonra gelecek olan bu Resûl’ün, Peygamber Efendimiz (S.A.V) olması mümkün değildir.

Kur’ân-ı Kerim Furkan Suresinin 27, 28, 29, 30. âyetlerinde de kavminin Kur’ân’ı terkettiğini söyleyen ve Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den sonra gelecek bir Resûl’den bahsediyor. (Hiç kimse Peygamber Efendimiz (S.A.V) zamanında Kur’ân’ın terkedildiğini iddia edemez.)


25/FURKAN-27-28-29-30:
Ve yevme yeadduz zâlimu alâ yedeyhi yekûlu yâ leytenît tehaztu mear resûli sebîlâ(sebîlen) yâ veyletâ leytenî lem ettehız fulânen halîlâ(halîlen) lekad edallenî aniz zikri ba’de iz câenî, ve kâneş şeytânu lil insâni hazûlâ(hazûlen).
Ve kâler resûlu yâ rabbi inne kavmît tehazû hâzel kur’âne mehcûrâ (mehcûren).
Zalimlerin herbiri iki elini ısırdığı o günde şöyle diyecekler: “Ne olurdu, O resûl ile beraber, sebîli (Allah’a ulaştıran yolu) tutsaydım.” Yazıklar olsun bana, ne olurdu filânı dost edinmeseydim. Andolsun ki; bana Kur’ân gelmişken o, beni zikirden saptırdı. Şeytan, insanı yalnız bırakır. Resûl dedi ki: “Yarab, kavmim Kur’ân’ı terkettiler.”

Bu 3 grup âyet, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den sonra bir Resûl’ün geleceğini kesinlikle ispat ediyor.

Biz işte o Resûl’üz. Mehdi Resûl’üz. Üstelik de Peygamber olması mümkün olmayan Resûl’üz.

Hiçbir zaman Peygamberlik iddiasında bulunmadığımız gibi aşağıda ispat edileceği üzere Allah’ın Bize yazdırdığı “Risalet Nurları” isimli Kitap’ta iki yerde Peygamber olmadığımız kesinlikle ifade buyruluyor.
Bir evvelki bölümde Biz Peygamber olması mümkün olmayan Resûl’üz demiştik.
Biz, neden Peygamber olması mümkün olmayan Resûl’üz?

Çünkü yukarıdaki 3 grup âyette bahsedilen Resûl’ün Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den sonra geleceği kesin.

1- Dünya üzerine Kur’ân’ın terkedildiğini 28 yıldır söyleyen ve ispat eden Resûl sadece, Biziz. Sahâbe Kur’ân’ı terketmediğine ve tam aksine Kur’ân’ın bütününe îmân ettiğine göre bu Resûl’ün Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den sonra geleceği Kur’ân’da kesinleştirilmiştir.


3/Ali İmran-119:
Hâ entum ulâi tuhıbbûnehum ve lâ yuhıbbûnekum ve tû’minûne bil kitâbi kullih(kullihi), ve izâ lekûkum kâlû âmennâ, ve izâ halev addû aleykumul enâmile minel gayz(gayzi), kul mûtû bi gayzikum, innallâhe alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).
(Ey mü’minler)! Siz öyle kimselersiniz ki; onlar, sizi sevmedikleri halde siz, onları seversiniz ve siz Kitab’ın bütününe îmân edersiniz. Onlar, sizinle karşılaştıkları zaman: “Îmân ettik.” derler. Ama tenhada, kendi başlarına kaldıkları zaman size olan öfkelerinden (dolayı), parmak uçlarını ısırırlar. De ki: “Öfkenizden ölün.” Hiç şüphesiz Allah, sinelerde olanı bilir.

2- Kıyâmete yakın devrede yeri ve gökleri fitnenin bir kara duman gibi saracağı günleri gözetlemesi emredilen kişi Peygamber Efendimiz (S.A.V)’dir. Öyleyse bugünkü Resûl’ün O’ndan yüzyıllarca sonra geleceği Duhan-10,11,12,13,14’e göre kesin değil mi? Bu Resûl’e, “ÖĞRETİLMİŞ ve DELİ” denileceği ve bu Resûl’den yüzçevrileceği kesin değil mi? Siz zavallı, nasipsiz kardeşlerimiz, Bize bu kadar seviyesizce ve düşmanca saldırdığınıza göre, diyanet işleri başkanlığı, üniversitelerin büyük kısmı, dîn adına ahkâm kesen Kur’ân mealcilerinin çoğu, hepiniz Bize karşı olduğunuza göre O Resûl’den yüzçevirmiş değil misiniz? Peki, Ceviz Kabuğu rezaletiyle kamuoyunun büyük kısmı, Bizim ÖĞRETİLMİŞ ve DELİ olduğumuza kesin olarak inandırılmadı mı? Öyleyse onlar da O Resûl’den yüzçevirmiş durumdalar.

3- Peygamber Efendimiz (S.A.V) Nebiler’in (Peygamberler’in) Sonuncusu olduğuna göre,

33/Ahzab-40:
Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).
Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah’ın Resûl’ü ve Nebîlerin (Peygamberlerin) Hatemi’dir (Sonuncusu). Allah, herşeyi en iyi bilendir.

… Ve Biz, Son Peygamber’den 14 asır sonra Resûl tayin edildiğimize göre, Biz kesinlikle Peygamber olması mümkün olmayan RESÛL’üz.
Diyorsunuz ki, Biz PEYGAMBERLİK iddia ediyormuşuz. Biz SAHTE PEYGAMBER mişiz. Peygamberliğimizin Kitabı da Allah’ın Bize yazdırmadığını, Bizim yazdığımızı iddia ettiğiniz RİSALET NURLARI Kitabı imiş.
Peki bu Kitap’ta,
“Sen Peygamber değilsin” yazmıyor mu?
Sayfa-5:
“Habercisin, Nebî (Peygamber) değilsin.”
“Peygamberlerin dışında bir kişiye ilk defa Cebrail (A.S) gösterdik.” yazmıyor mu?
Sayfa-37:
“Unutma ki Peygamberler dışında ilk defa bir kul Cebrail ile dünyada karşılaşacak.
Size göre O Kitabı Biz yazdıysak, Biz Peygamber olmadığımızı söylüyoruz. Eğer Kitabı Bize, Allah yazdırdıysa Allah, bizim Peygamber olmadığımızı söylüyor. Yani her iki halde de Peygamber olmadığımız ilân ediliyor.
Öyleyse Bizim Peygamberlik ilân ettiğimizi,
Öyleyse Bizim sahte Peygamber olduğumuzu iddia etmeniz KALLEŞÇE BİR İFTİRA değil mi?
UTANMIYOR MUSUNUZ?
YÜZÜNÜZ KIZARMIYOR MU?
 

tarikay

New member
Katılım
6 Şub 2005
Mesajlar
93
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
51
..

..

Peki, 3 grup âyette bahsedilen bu Resûl gerçekten, Biz miyiz?
Kur’ân 28 basamakta 7 safha ve 4 teslim içerir.
1- Allah’a ruhu ölmeden evvel ulaştırmayı dilemek (3. basamak)
2- Mürşide ulaşıp tâbî olmak (14. basamak)
3- Ruhu Allah’a ulaştırmak (21. basamak)
4- Vechi (fizik vücudu) Allah’a teslim etmek (25. basamak)
5- Nefsi Allah’a teslim etmek (27. basamak)
6- İrşada ulaşmak (28. basamağın 4. kademesi)
7- İradeyi Allah’a teslim etmek (28. basamağın 5. kademesi)

KUR’ÂN’DAKİ BU 7 SAFHANIN 7’Sİ DE FARZDIR VE BUGÜN TAMAMEN UNUTULMUŞTUR.
SAHÂBE BU 7 SAFHAYI YAŞAYARAK 4 TESLİMİ GERÇEKLEŞTİRMİŞTİR, BUNU DA KİMSE BİLMİYOR.
ALLAH BU HAKİKATLERİ BİZE ÖĞRETMİŞ VE İSLÂM ÂLEMİNİN VE DÜNYANIN, KÂİNATIN EZELÎ DÎNİ OLAN HZ. İBRÂHÎM’İN HANİF DÎNİNDE BİRLEŞTİRİLMESİ GÖREVİNİ BİZE VERMİŞTİR.
VE BÜTÜN BUNLARIN AÇIKLANACAĞI ZAMAN, TAM BU ZAMANDIR (2004 YILI).
VE DE BUNLARIN HEPSİNİ AÇIKLAMIŞ VE İSPAT ETMİŞ DURUMDAYIZ VE BİLGİSAYARLARIN HAFIZASINDA BİR İSPAT BELGESİ OLARAK MUHAFAZA EDİYORUZ.

ÖYLEYSE BİZ; O, BEKLENEN MEHDİ-RESÛL’ÜZ
Şimdi söylediklerimizin özet olarak ispatına gelelim ve ilk suali soralım ve cevaplarını âyetlerle verelim

1- KUR’ÂN’DAKİ İSLÂM’IN 7 SAFHASI DA FARZ MIDIR?
SUAL-1- Allah’a yönelmek; yani Allah’a ulaşmayı dilemek farz mıdır?
CEVAP-1- Farzdır.
30/RUM-31:
Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (O’na ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
39/ZUMER-54:
Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Allah’a yönel (ruhunu Allah’a ulaştırmayı dile) ve Allah’a teslim ol. Üzerine azap (kabir azabı) gelmeden önce (ölümden önce). Yoksa sonra yardım olunmazsın.

31/LOKMAN-15:
Ve in câhedâke alâ en tuşrike bî mâ leyse leke bihî ilmun fe lâ tutı’humâ ve sahıbhumâ fîd dunyâ ma’rûfen vettebi’ sebîle men enâbe ileyy(ileyye), summe ileyye merciukum fe unebbiukum bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Ve eğer annen, baban bilmediğin bir şeyi, Bana ortak koşman için seni zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Kim Bana yönelmişse (ruhunu Bana ulaştırmayı dilemişse), sen de onun yoluna tâbî ol (aynı yolu takip ederek sen de Bana ulaş). Sonra (ölümden sonra) hepiniz Bana döneceksiniz. Size yaptıklarınızı haber vereceğim.

SUAL-2- Mürşide ulaşmak ve tâbî olmak farz mıdır?
CEVAP-2- Farzdır.
5/MAİDE-35:
Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler), Allah'a karşı takva sahibi olun ve O'na ulaştıracak vesileyi isteyin! Ve O'nun yolunda cihad edin. Umulur ki; siz felâha erersiniz
16/NAHL-9:
Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne).
Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm’e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah’ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.

18/KEHF-17:
Ve tereş şemse izâ talaat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takriduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).
(Ey Resûl'üm! Orada olsaydın) görürdün ki; güneş doğduğu zaman mağaranın sağ tarafına ulaşır. Battığı zaman ise onları sol taraftan terkederdi. Onlar mağaranın geniş bir yerindeydiler. Bu, Allah’ın âyetlerindendir. Allah kimi Kendine ulaştırırsa o hidayete erer. Ve kim dalâlette ise onun için velî mürşid bulunmaz.

72/CİN-14:
Ve ennâ minnel muslimûne ve minnel kâsitûn(kâsitûne), fe men esleme fe ulâike teharrev reşedâ(reşeden).
Muhakkak ki; bizlerden Allah’a teslim olanlar da var, (kalpleri) kasiyet (bağlamış) olanlar da var. Kim (Allah’a) teslim olmayı dilerse, mürşidini arar.

SUAL-3- Ruhu ölmeden evvel Allah’a ulaştırmak farz mıdır?
CEVAP-3- Farzdır

89/FECR-28:
İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Allah’tan razı ol ve Allah’ın rızasını kazan. (Ey ruh!) Allah’a (Rabbine) geri dönerek ulaş.
10/YUNUS-25:
Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).
Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.
10/YUNUS-26:
Lillezîne ahsenûl husnâ ve zîyâdeh(zîyâdetun), ve lâ yerheku vucûhehum katerun ve lâ zilleh(zilletun), ulâike ashâbul cenneh(cenneti), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Onlar için Ahsenül hüsna (Allah’ın Zat’ına ulaşmak) ve ziyadesi (daha fazlası, Allah'ın cemalini görmek) vardır. Onların yüzlerini bir keder kaplamaz ve bir zillet (küçük düşme, hakirlik) yoktur. İşte onlar, cennet halkıdır. Onlar, orada devamlı kalanlardır.

13/RAD-21:
Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb (hisâbi).
Ve onlar, Allah'ın (ölümden evvel), Allah'a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O'na (Allah'a) ulaştırırlar. Ve Rab'lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.

SUAL-4- Fizik vücudu Allah’a teslim ederek Allah’a kul etmek farz mıdır?
CEVAP-4- Farzdır

36/YASİN-60:
E lem a'had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta'buduş şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubînun).
Ey Âdemoğulları! Ben, sizlerden şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı? Muhakkak ki; o (şeytan), size apaçık bir düşmandır.

36/YASİN-61:
Ve eni'budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun).
Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da Sıratı Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır.

SUAL-5- Nefsi Allah’a teslim ederek halis kılmak farz mıdır?
CEVAP-5- Farzdır.

SUAL-5- Bütün sahâbe nefslerini Allah’a teslim ederek, halis kılarak muhlislerden olmuşlar mı?
CEVAP-5- Bütün sahâbe nefslerini halis kılmış, Allah’a teslim etmiş ve muhlislerden olmuşlar (27. basamak).

2/BAKARA-139:
Kul etuhâccûnenâ fillâhi ve huve rabbunâ ve rabbukum, ve lenâ â'mâlunâ ve lekum a'mâlukum ve nahnu lehu muhlisûn(muhlisûne).
De ki: "Allah hakkında bizimle mücâdele mi ediyorsunuz? O, bizim de Rabbimizdir, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz de size aittir. Ve biz, onun için ihlâs sahibi (MUHLİS) (kul)larız.
 

tarikay

New member
Katılım
6 Şub 2005
Mesajlar
93
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
51
..

..

SUAL-6- Bütün sahâbe irşada ulaşmışlar mı?
CEVAP-6-Bütün sahâbe irşada ulaşmışlar (28. basamak 4. kademe).

49/HUCURAT-7:
Va’lemû enne fîkum resûlallâh(resûlallâhi), lev yutîukum fî kesîrin minel emri leanittum, ve lâkinnallâhe habbebe ileykumul îmâne ve zeyyenehu fî kulûbikum, ve kerrehe ileykumul kufre vel fusûka vel ısyân(ısyâne), ulâike humur râşidûn(râşidûne).
Bilin ki, içinizde Allah’ın resûlü var. Şâyet emirlerin çoğunda size uysaydı lânetlenirdiniz. Fakat Allah, size îmânı sevdirdi, kalplerinizde onu (îmânı) müzeyyen kıldı (fazılları îmân kelimesinin etrafında toplayarak kalbinizi tamamen nurla doldurdu). Size; küfrü, fıskı ve isyanı kerih gösterdi. İşte onlar, irşada ulaşanlardır.

SUAL-7- Bütün sahâbe (ensar da muhacirîn de) irşad makamının sahibi olmuşlar mı? Kendilerine tâbî olunmuş mu?
CEVAP-7- Bütün sahâbeye tâbî olunmuş. İrşad makamının sahibi olmuşlar (28. basamak 5. kademe).

9/TEVBE-100:
Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ıhsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).
O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan ulûl'elbab, ihlâs ve salâh makamlarını, en üst üç makamı işgal edenler), onların bir kısmı muhacirînden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden), bir kısmı ensardan (Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe, irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu.) Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.

SAHÂBE RUHLARINI, VECHLERİNİ, NEFSLERİNİ VE İRADELERİNİ ALLAH’A TESLİM ETMİŞ Mİ?
Görüyorsunuz ki; bütün sahâbe Kur’ân’daki İslâm’ın 7 safhasını da yaşamışlar. Ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini Allah’a teslim etmişler ve irşad makamının sahibi olmuşlar.
Biz de sizleri İslâm’ın 7 safhasını da yaşayarak ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi ve iradenizi Allah’a teslim etmeye çağırmıyor muyuz?
O halde hâlâ anlamıyor musunuz; size gelmeyen bir ilim Bize gelmiştir. Bu ilim, öğrenen ve tatbik edenleri 7. kat cennet olan adn cennetlerine ulaştırır. Bu ilim ruhu, vechi, nefsi ve iradeyi Allah’a teslim etmeye ve dünya saadetinin yüzde yüzüne, mutluluğun şahikasına ulaştırır.
Davet ezelî ve ebedî davet değil mi?
Bu davet 14 asır evvel sahâbeye yapılmamış mıydı?
Bu davet bu devirde sadece Bizim tarafımızdan Allah’ın emriyle hepinize yapılmıyor mu?
Bırakınız davet etmeyi bu hakikatleri Bizden başka bilen var mı?

O taktirde beklenen MEHDİ-RESÛL muhakkak ki, Biziz.
Şimdi konumuzun zamanla ilişkisine bakalım.
Said-i Nursî Hazretlerinin açıkladığı tarihte, 1978’de SEBÎL Dergisi’nde çıkan ilk yazımızı hatırlayın: “LİVAYI HAMD ALTINDA TOPLANALIM.”
100’lerce konferans, 3000 saatten fazla, bilgisayarın hafızasına yerleştirilmiş dersler, açıklamalar… Radyolarımızdan, televizyonumuzdan ve uydudan 28 yıldır Allah’a davetler…
...Ve 1986 Ocak Ayı’nda İndi İlâhi’de Livayı Hamd’in altın taht üzerinde yerini alması (Risalet Nurları, Sayfa-330).
28 yıl boyunca hidayetin öğretilmesi ve Allah’a davet.

Cumhurbaşkanlarına, parlâmenterlere, diyanet İşleriyle vazifeli bakanlara, ilâhiyat fakültelerinin profesörleri, doçentleri ve diğer öğretim üyelerine, müftülere, cemaat liderlerine ve diyanet işleri başkanlığına yazılan yüzlerce mektup.
Şimdi söyleyin bakalım 28 yıldır dünyada Bizden başka hidayete davet eden bir MEHDİ-RESÛL mevcut oldu mu?
2004 yılı, M İ H R kelimesinin 28 yıllık sırrının açıklanacağı yıldır.

İBRETLE OKUNMASI GEREKEN SONUÇ

1- İslâm’ın Kur’ân’daki 7 safhasının 7’si de farzdır. (Birinci Grup Sualler)
2- 7 safhanın 7’sini de 14 asır evvel sahâbe yerine getirmiştir (İkinci Grup Sualler).
3- Sizlerin sahip olduğunuz ilimde İslâm’ın Kur’ân’daki 7 safhasından hiçbiri mevcut değildir. Yani 7 safhanın hiçbirini bilmiyorsunuz ve yaşamıyorsunuz.
4- Ruhunuzu hayatta iken Allah’a ulaştırmayı dilemediğiniz cihetle;
4-1- Gideceğiniz yer cehennemdir.
4-2- Küfürdesiniz.
4-3- Dalâlettesiniz.
4-4- Allah’ın kulu değil, şeytanın kulusunuz.
5- Sizlere daha Allah’a ulaşmayı dilediğiniz anda, şeytanın kulu olmaktan mutlaka kurtulacağınızı ve Allah’ın kulu olacağınızı İHTAR’larla ispat etmiş durumdayız.
6- Bugüne kadar ilim sahiplerinden hiçbirisi, gönderdiğimiz ihtarlara itiraz edemedi.
7- Sizlere bütün bu Kur’ân hakikatlerini öğretecek ve şeytanın pençelerinden sizleri kurtaracak olan sadece Biziz. Başka biri yok.
8- Sadece Biz, Allah’ın Bize verdiği ilimle size sahâbenin yaşadığı Kur’ân’daki İslâm’ı emrediyoruz. (İkinci Grup Sualler)
9- Sadece bu ilim İslâm âlemini, tam olarak Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in ve sahâbenin izdüşümünde 7 safhayı da yaşatarak kurtarabilecek ve birleştirebilecek ilimdir.
10- İslâm âlemi bugün sahâbenin yaşadığı Kur’ân’daki İslâm’ı unutmuş ve sizler gibi sadece İslâm’ın 5 şartı ile amel ediyor ve cennete gideceğini sanıyor, ama cehennemden kurtulması mümkün değildir.
11- Unutulmuş ve yok edilmiş olan Kur’ân’daki HİDAYET kavramını Allah’ın öğretisiyle, her cephesiyle sizlere sadece Biz, öğretiyor ve yaşatıyoruz.
12- MEHDİ hidayete ermiş olup başkalarını da HİDAYETE ERDİREN demektir.
13- Allah’ın Bize nasip kıldığı İHTARLARLA dîn âlimlerinin önde gelen 2 binden fazlasına Kur’ân’daki HİDAYETİN yol veya doğru yol olmadığını, Allah’a ruhun, vechin, nefsin ve iradenin teslimi olduğunu Kur’ân âyetleriyle Biz, ispat ettik.

BU DURUMDA:
1- BİZİM BU İLMİ ALLAH’TAN ALDIĞIMIZ KESİN DEĞİL Mİ?
2- ZAMANIN TAM BU NOKTASINDA TEBLİĞ EDİLECEK OLAN İSLÂM’IN DİRİLİŞ EMRİ BU DEĞİL Mİ?
3- BU EMRİ TEBLİĞ EDENİN OSMANLI TÜRKLERİ’Nİ TEMSİL EDEN BU ÜLKEDEN SEÇİLMESİ, BU ÜLKE İÇİN BİR ŞEREF DEĞİL Mİ?
4- BİZİM MEHDİ, İMAM, HALİFE, RESÛL OLDUĞUMUZ KESİN DEĞİL Mİ?

SOY KÜTÜĞÜMÜZ
Hamdolsun Yüce Rabbimize ki, Osmanlı İmparatorluğu’nun başlangıcından bugüne kadar devam eden ve Evrenosoğulları’nın her ailesinde bulunan bir soy kütüğüne sahibiz. 700 yılı aşkın bu soy kütüğünde 11’inci batında soyumuza Hz. Muhammed (S.A.V) Efendimiz’in torunu Hz. Hasan soyundan bir katılımla Şerif ünvanını alıyoruz. Biz bu soy kütüğünün 19’uncu batınıyız. Yani Osmanlı’nın baştan sona bütün devirlerinde hep mevcut olan, katıksız bir Osmanlı ailesinden ve Osmanlı kanıyla iftihar eden bir Osmanlıyız.
Soy kütüğümüzün başında 7 asırdan beri 12 imamın yer alması bir tesadüf olabilir mi?
Bu soy kütüğümüz birçok nüsha olarak Evrenosoğulları’nda mevcut olduğu cihetle, hiç kimse katıksız Osmanlı kanı taşıdığımızdan şüphe edemez.
Hiç kimse 9 nesilden beri ŞERİF olmadığımızı iddia edemez.
Hiç kimse 700 yıldan beri 12 imamı temsil eden EVRENOSOĞULLARI’nın, 12. imamı sinesinden çıkaramayacağını iddia edemez.
…Ve bu devirdeki HİDAYET VE RİSALET görevinin EVRENOSOĞULLARI’NDAN birine verilmesi bu ülke için de EVRENOSOĞULLARI için de bir ŞEREFTİR.
DURUM
Osmanlı İmparatorluğu’nun birer rüknü olan, 28 ülke Osmanlı’yı özlüyor. Her uluslararası konferansta bu ülkelerden gelenler Osmanlı ne zaman diriliyor? Ne zaman geliyor? Osmanlı olmadan birleşme olmaz diyorlar. Herkeste bir Osmanlı beklentisi var.
Bu ülke hangi Türklere ait?
Tacik Türklerine mi?
Kırgız Türklerine mi?
Azeri Türklerine mi?
Kazak Türklerine mi?
Bütün Türklere ait.
Bütünü temsil eden kim? Osmanlı değil mi?
Osmanlı Türkiyesi, Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkesiyle, Pomağıyla, Arabıyla bütün ırklarıyla artık parçalanmayacak bir bütün değil mi? Osmanlı, ırk ve dîn ayırımına asla geçit vermeyen, bütün milletlerin, bütün etnik toplulukların, bütün dînlerin bir mozayığı değil miydi? Osmanlı UFUKLARIN EFENDİSİ değil miydi? Osmanlıyı Osmanlı yapan Kur’ân’daki İslâm’ı yaşayan Ahi Evran ve Bacıyanî Rum dîni grupları değil miydi? Gerçek yeniçeriler, bütün esnaf, bütün zanaatkârlar tasavvuftan değil miydi? İlmiye sınıfının büyük kısmı da aynı tasavvufî hayatı yaşamadılar mı?
Herkes bu ülkenin dirilmesini bekliyor. Nasıl oluyor da Osmanlı, bütün bu 28 ülkenin, Asya’daki Türk ülkelerinin, diğer gönüllü Asya ülkelerinin başına geçebilecekken, defaatle kovulduğu Avrupa Birliği’nin kuyruğundan ayrılmıyor?

Çok mu zor dördüncü Süper Güç olarak dünya arenasında, Osmanlı’yı seven ve güvenenlerle birlikte lâyık olduğu onurlu yeri almak?
Üçüncü dünya savaşı yaklaşmıştır. Türkiye istese de istemese de bu harbe katılmak zorunda bırakılacaktır.
Son yıllarda Türkiye’nin birlikte olduğu ülkelerin çıkar savaşlarının, Türkiye’ye neye mal olduğunu hesaplamak o kadar güç mü? Şu anda petrol haritasındaki bölgenin tamamiyle işgal altında olduğu Sinan Aygün kardeşimiz tarafından ispat edilmedi mi?
Türkiye kalkınmak için hiçbir yabancı sermayeye ve ülkeye muhtaç değildir. Bankalarla ekonomi arasındaki para nehirlerinin sadece %10’unun yatırımlarda kullanılması Türkiye’yi şimdikinin 2,5 katı hızla kalkındıracak seviyededir. Bankaların para kaynaklarında asla azalma olmaz, risk oluşmaz. Çünkü hergün bankalardan çıkarak ekonomide kullanılan para akşama kadar tekrar bankalara geri dönmektedir. Ama tüketim harcamalarında kullanılarak. Bankalar yatırımlara ortak olurlarsa, kredilerden çok daha yüksek geliri mutlaka elde ederler. Mesele bankalara dönen paranın yatırım oluşturarak bankalara geri dönmesidir. Ekonomik seferberliğin çözümü buradadır.
 

tarikay

New member
Katılım
6 Şub 2005
Mesajlar
93
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
51
..

..

ALLAH’IN İMTİHANI

Allahû Tealâ buyuruyor ki:
Sana tartışmadan kaçıyorsun diye pespaye bir uslûpla sataşanlar var. De ki:
Benim Resûl’ümle tartışabilmek için mutlaka asgari bir ilme sahip olmak lâzımgelir. Birinci İhtar’ın ilk 3 tavzihinin (açıklamasının) yanlış olduğunu ispat edemeyen, bu seviyenin altındadır.
De ki:
Aziz Türk Milleti, bu seviyesiz saldırıların sahipleri eğer birinci ihtarın ilk 3 tavzihinin aksini ispat etmek için harekete geçerlerse, 2 sonuç da onların hayrına olacaktır.
İhtarları Sana Biz yazdırdığımız için,
1- Aksini ispat etmek mümkün olmayacaktır. O zaman bir kısmı “Allah’a ruhlarını ulaştırmayı dilemek” zorunda kalacaklar ve cehennemden kurtulacaklardır. Senden af dileyeceklerdir.
2- İkinci kısım için de aksini ispat etmek mümkün olmayacaktır. Onlar inatla bize ruhlarını ulaştırmayı dilemeyeceklerdir. Gidecekleri yer cehennemdir. Ama onlar senin Mehdi Resûlümüz olduğundan ve onların ihata edemediği bir rabbani ilme sahip olduğundan emin olacaklardır. Bunlar diğer ihtarları da çürütmeye çalışırlarsa umulur ki bir kısmı daha kurtulur.
Ey Türk Milleti, şahit olun!
Biz de sizinle beraber şahitlerdeniz.
YEMİNE DAVET
Allah bizim MEHDİ, İMAM, HALİFE ve RESÛL olduğumuzu söylüyor. Biz de Allah’ın emriyle sizlere bunları ilân ediyoruz. Siz de “hayır, değilsin” diyorsunuz.
Öyleyse iki taraftan biri yalan söylüyor.
Kimin yalancı olduğunu Allah’a soralım
Biraraya gelelim. Kur’ânlar’ı açalım, elimizi Al-i İmran Suresinin 61. âyeti üzerine koyalım ve “Allah’ın lâneti yalancının üzerine olsun.” diyelim. Aleyhimizdeki o yazıları yazanlar ve şeytanın işbirlikçileri, hepinizi Allah’ın huzurunda ve Türk Milleti’nin huzurunda yemine davet ediyoruz.
Bugüne kadar bu konuda çok insan öldü. Önce Mehmet Erol, sonra Yıldırım Çavlı, sonra 2 kameraman, sonra İktibas Dergisinin sahibi Ercüment Özkan, sonra merkezi Gölcük olan zelzelede aleyhimizde olan birçok kişi…
Hatırlatmamız emrolunduğu için ölenleri hatırlatmak zorundayız.
Bekliyoruz.
Bu durumda Bize bunca iftira atan sizler:
1- İnsanları Kur’ân’daki İslâm’ın 7 safhasını yaşamaktan menetmeye çalışmıyor musunuz?
2- Onların Allah’a ulaşmayı dilemelerini engellemiş ve onları cehenneme mahkûm etmiş olmuyor musunuz?
3- Kendinizi cehenneme mahkûm etmiyor musunuz?
4- Allah’a ve Resûl’üne karşı savaş vermiyor musunuz?
5- Şu anda sizler şeytanı temsil etmiyor musunuz?

Eğer Allah, Bize bu hakikatleri öğretmemiş olsaydı, Biz de sizlere açıklamamış olsaydık.
Gideceğiniz yer cehennem olmayacak mıydı?
Ey Bize bunca iftiraları, Allah’ın İHTARLARINI incelemeye, araştırmaya gerek görmeden ve yürekleri sızlamadan yakıştıran kardeşlerim!
Allah’a ruhunuzu ulaştırmayı dilemediğinize göre,

Sizler küfürde değil misiniz?

2/BAKARA-257:
Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tagûtu yuhricûnehum minen nûri ilaz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olan (Allah’a ulaşmayı dileyen) o kimselerin dostudur. Onları (onların nefslerinin kalplerini) zulümattan nura çıkarır. O kâfir kimseler ki; onlar tagutun (şeytanın) dostlarıdır. Onlar (onların nefslerinin kalpleri) nurdan zulümata çıkarılırlar. İşte onlar, ateş halkıdır. Onlar, orada ebedî kalıcıdırlar.

34/SEBE-20:
Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn(mûminîne).
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü’minleri oluşturan bir fırka (Allah’a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.

Hüsranda değil misiniz?
10/YUNUS-45:
Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).
Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah’a mülâki olmayı (Allah’a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrana düştüler (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah’a ulaştıramadılar).
Dalâlette değil misiniz?
13/RAD-27:
Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşau ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. “Muhakkak ki; Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).” de.
Tagutun kulu değil misiniz?
39/ZUMER-17:
Vellezînectenebût tâgûte en ya'budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinab ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar) çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!
Şirkte değil misiniz?
30/RUM-31:
Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (O’na ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
30/RUM-32:
Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.
Allah’ın âyetlerinden gâfil değil misiniz
10/YUNUS-7:
İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.

…Ve gideceğiniz yer cehennem değil mi?
10/YUNUS-8:
Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).
İfade ve uslûbunuzdan ve de öfkenizden ne kadar huzursuz ve mutsuz olduğunuz belli değil mi?
Ve bu kafa ile giderseniz ne dünya saadetine ne cennet saadetine ulaşamayacağınız kesin değil mi?
VE ALLAH’IN HİDAYETÇİSİ’NE,
VE O’NUN ELİYLE SUNDUĞU HİDAYET REÇETESİ’NE,
VE ALLAH’A KARŞI KÜFRAN-I Nİ’MET’TE DEĞİL MİSİNİZ?
Bunların hesabını ALLAH’A nasıl vereceksiniz Benim zavallı, bahtsız kardeşlerim?
Allah sizleri affetsin.
Dualarımızla…
 

E R H A N

New member
Katılım
14 Ocak 2005
Mesajlar
555
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
45
Konum
istanbul
Web sitesi
www.hidayetcagý.com
Kuran Hidayet reçetesidir
Mehdi Resulde Kuran ı Allah tan aldığı ilimle öğreten Allah ın tahin ettiği Elçisidir
Kardeşim Her zaman böyle olmuş
Allah ın tahin ettiğine tabi olmak nefslere hep zor gelmiştir
Hz Mehdi Resul ün kim olduğunu Allah a sorun
gerçekten kalbinizele sorun göreceksiniz ki o size gösterecektir Mehdi Resul ü

Hacet namazinin persembeyi cumaya baglayan gecelerde veya kandil gecelerinde kilinmasi asildir. Ama bütün gecelerde kilinabilir. Önce boy abdesti alinir. Sonra hacet namazina niyet edilir.
Namazda asagidaki âyetler okunur:

1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî

2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.

2. Rekâtin sonunda : Ettehiyyâtü + Allahümme salli + Allahümme bârik

3. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.

4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.

Namaz tamamlandiktan sonra Allah'tan hacet neyse o istenir. Allah'tan mürsid istemek için bu namaz kilindiysa mürsid istenir.

Bu namazdan sonra hiç konusmadan yatmak gerekir. Yatarken kibleyi saga alacak sekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kibleye çevrilerek yanüstü yatilir, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah'tan mürsid istenir. Eger kisinin haceti mürsid degil de baska bir hedefe ulasmaksa (zahirî veya batinî bir hedef olabilir) o hedefe ulasmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatildigi için sag kulak yastiga gelecektir. Bas biraz saga, sola oynatilarak kulakta kalbin atislarinin, basinç sebebiyle rahatça duyulacagi pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atisinda "Allah, Allah" diyerek kisi Allah'i zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.

Eger ilk namazdan sonra yatildiginda birsey görülmez ise tekrar tekrar, her persembeyi cumaya baglayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kilinabilir.
 

ARPACHSCHAD

New member
Katılım
6 Haz 2005
Mesajlar
14
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
sizi tek kurtarici olan ALLAHA ve bize bildirdigi KURANA davet ediyorum.

Kendilerine okunmakta olan kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?

29 Ankebut Suresi 51
 

ARPACHSCHAD

New member
Katılım
6 Haz 2005
Mesajlar
14
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Kuran Hidayet Recetesidir Fakat Mehdi Degildir Bunumu Demek Istiyorsunuz.kuran Kendisinin Apacik Herkes Tarafindan Anlasilabilecek Bir Kitap Oldugunu Soylemiyor Mu?

Kurana Gore Kuran Mehdidir Geleneksel Islam Anlayisindaki Mehdi Inanci Kuran Destekli Bir Inanc Degildir.

Islam Kalin
 

E R H A N

New member
Katılım
14 Ocak 2005
Mesajlar
555
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
45
Konum
istanbul
Web sitesi
www.hidayetcagý.com
ARPACHSCHAD' Alıntı:
Kuran Hidayet Recetesidir Fakat Mehdi Degildir Bunumu Demek Istiyorsunuz.kuran Kendisinin Apacik Herkes Tarafindan Anlasilabilecek Bir Kitap Oldugunu Soylemiyor Mu?

Kurana Gore Kuran Mehdidir Geleneksel Islam Anlayisindaki Mehdi Inanci Kuran Destekli Bir Inanc Degildir.

Islam Kalin

sevgili kardeşim kuran öyle söylemiyor hatta tam aksini söylüyor
ayet ler değil hikayeler söylüyorsunuz

kuran ne söylüyor siz ne söylüyorsunuz biraz ayıp olmuyormu


AL-İ İMRAN-7: Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu muteşâbihât(muteşâbihâtun), fe emmellezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ teşâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te’vîlih(te’vîlihi), ve mâ ya’lemu te’vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi).
O (Allah) ki; Kitab’ı, sana O indirdi. O'ndan bir kısmı muhkem (mânâsı açık, yorum götürmez, şüphe kabul etmez) âyetlerdir ki; bunlar, (Levhi Mahfuz’daki) ümmülkitapta (yer alan açık ve kesin âyetler)dir. Diğerleri ise müteşabih (mânâsı kapalı, açıklama isteyen) âyetlerdir. Kalplerinde eğrilik (ve döneklik) bulunanlar, fitne çıkarmak ve (kendi yararına uygun) tevîlde (yorumda) bulunmak istedikleri için o (Kitab’)ın müteşabih olan kısmına uyarlar. Halbuki onların tevîlini, kimse bilmez ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olan RASİHUN (rüsuh sahipleri) ise derler ki: “O’na îmân ettik, hepsi de Rabbimiz katından (indirilme)dir.” Bunu kimse tezekkür edemez ancak ulûl'elbab tezekkür edebilir.


evet ayettede dediği gibi Allah ın ne dediğini gerçek anlamda anlamak için ululelbab olmak lazım
sevgili kardeşlerim bu kitabı elyazma kitaplarla karıştırmayın
Kuranın bir tane lafzı anlamı
7 tane ruhu anlamı vardır
ha bir de ululelbabın kim olduğu da kuranda var
hiç bir şeyin eksik bırakılmadığı kuranda

AL-İ İMRAN-191: Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı).
O (Ulûl’elbab) ki; (lübblerin, Allah’ın sır hazinelerinin sahipleri), onlar ayakta iken, otururken ve yan üstü yatarken (hep) Allah’ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler. (Ve derler ki): “Ey Rabbimiz! Sen, bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Seni tesbih (tenzih) ederiz. Bizi, ateşin azabından koru.”

sevgili kardeşlerim anlamıyormusunuz kuran terk edilmiş
hurafeler ayetlerin yerini almış
 

E R H A N

New member
Katılım
14 Ocak 2005
Mesajlar
555
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
45
Konum
istanbul
Web sitesi
www.hidayetcagý.com
ARPACHSCHAD' Alıntı:
sizi tek kurtarici olan ALLAHA ve bize bildirdigi KURANA davet ediyorum.

Kendilerine okunmakta olan kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?

29 Ankebut Suresi 51

kurana davet ediyosun ha
bilmediğin kurana mı
biz sizi kuran a davet ediyoruz
hikayeleri bırakın ve kurana bakın
 

ARPACHSCHAD

New member
Katılım
6 Haz 2005
Mesajlar
14
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
E R H A N' Alıntı:
kurana davet ediyosun ha
bilmediğin kurana mı
biz sizi kuran a davet ediyoruz
hikayeleri bırakın ve kurana bakın

peki oyle olsun guzel kardesim konuyu daha fazla uzatmak istemiyorum.siz kendi bildiginiz yolda devam edin.
esen kalin
 

E R H A N

New member
Katılım
14 Ocak 2005
Mesajlar
555
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
45
Konum
istanbul
Web sitesi
www.hidayetcagý.com
E R H A N' Alıntı:
sevgili kardeşim kuran öyle söylemiyor hatta tam aksini söylüyor
ayet ler değil hikayeler söylüyorsunuz

kuran ne söylüyor siz ne söylüyorsunuz biraz ayıp olmuyormu


AL-İ İMRAN-7: Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu muteşâbihât(muteşâbihâtun), fe emmellezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ teşâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te’vîlih(te’vîlihi), ve mâ ya’lemu te’vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi).
O (Allah) ki; Kitab’ı, sana O indirdi. O'ndan bir kısmı muhkem (mânâsı açık, yorum götürmez, şüphe kabul etmez) âyetlerdir ki; bunlar, (Levhi Mahfuz’daki) ümmülkitapta (yer alan açık ve kesin âyetler)dir. Diğerleri ise müteşabih (mânâsı kapalı, açıklama isteyen) âyetlerdir. Kalplerinde eğrilik (ve döneklik) bulunanlar, fitne çıkarmak ve (kendi yararına uygun) tevîlde (yorumda) bulunmak istedikleri için o (Kitab’)ın müteşabih olan kısmına uyarlar. Halbuki onların tevîlini, kimse bilmez ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olan RASİHUN (rüsuh sahipleri) ise derler ki: “O’na îmân ettik, hepsi de Rabbimiz katından (indirilme)dir.” Bunu kimse tezekkür edemez ancak ulûl'elbab tezekkür edebilir.


evet ayettede dediği gibi Allah ın ne dediğini gerçek anlamda anlamak için ululelbab olmak lazım
sevgili kardeşlerim bu kitabı elyazma kitaplarla karıştırmayın
Kuranın bir tane lafzı anlamı
7 tane ruhu anlamı vardır
ha bir de ululelbabın kim olduğu da kuranda var
hiç bir şeyin eksik bırakılmadığı kuranda

AL-İ İMRAN-191: Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı).
O (Ulûl’elbab) ki; (lübblerin, Allah’ın sır hazinelerinin sahipleri), onlar ayakta iken, otururken ve yan üstü yatarken (hep) Allah’ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler. (Ve derler ki): “Ey Rabbimiz! Sen, bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Seni tesbih (tenzih) ederiz. Bizi, ateşin azabından koru.”

sevgili kardeşlerim anlamıyormusunuz kuran terk edilmiş
hurafeler ayetlerin yerini almış

ayetleri gördüğünü haldfe inanmıyorsunuz
yazık size
keyfiniz bilir

yeryüzünde haksız yere kibirlenerek yürümeyin
 

herald

New member
Katılım
10 Haz 2005
Mesajlar
5
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
bu konuyla ilgili çok aydınlatıcı bir site

bu konuyla ilgili çok aydınlatıcı bir site

verdiğiniz adres bu konuyla ilgili çok aydınlatıcı bir siteymiş Allah sizden razı olsun. www.beklenenmehdi.com
 

E R H A N

New member
Katılım
14 Ocak 2005
Mesajlar
555
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
45
Konum
istanbul
Web sitesi
www.hidayetcagý.com
ARPACHSCHAD' Alıntı:
sizi tek kurtarici olan ALLAHA ve bize bildirdigi KURANA davet ediyorum.

Kendilerine okunmakta olan kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?


ARPACHSCHAD

Kuran Hidayet Recetesidir Fakat Mehdi Degildir Bunumu Demek Istiyorsunuz.kuran Kendisinin Apacik Herkes Tarafindan Anlasilabilecek Bir Kitap Oldugunu Soylemiyor Mu?

Kurana Gore Kuran Mehdidir Geleneksel Islam Anlayisindaki Mehdi Inanci Kuran Destekli Bir Inanc Degildir.

Islam Kalin


29 Ankebut Suresi 51


ANKEBUT-51: E ve lem yekfihim ennâ enzelnâ aleykel kitâbe yutlâ aleyhim, inne fî zâlike le rahmeten ve zikrâ li kavmin yu’minûn(yu’minûne).
Onlara okunmakta olan Kitab’ı, sana nasıl indirdiğimiz kendilerine kâfi gelmedi mi? Muhakkak ki mü’min olan bir kavim için bunda elbette rahmet ve zikir vardır.


bu ayetin neresinde herkez anlayabilir diyor


evet kardeşlerim dini hurafeler dini haline getiren Kurandan bi heber zavallılar
Bilsinki Çağ hidayet çağıdır
İslam birliği Kurulacak ve Peygamberimiz S.A.V ve sahabe ne yaşamışlarsa o tekrar yaşanacaktır
Yok Öyle
Artık yeter
Söz Allah ın dır
 
Üst Alt