Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Hadisleri kabul etmemek olmaz

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
53-NECM:


--------------------------------------------------------------------------------

1. İnmekte olan yıldıza andolsun ki,

2. Arkadaşınız (Muhammed) sapmadı, azmadı.

3. O, hevâdan (arzularına göre) konuşmaz.

4. O(nun konuşması kendisine ) vahyedilenden başkası değildir.

Yüce Allah (C.C.) , ahir zaman peygamberi hz. muhammed mustafayı en mükemmel suret ve sirette yaratmış ve onu alemlere rahmet olarak göndermiştir, onu tanımak ve sevmek sünnetine uyup güzel ahlakıyla ahlaklanmak her müslüman için bir vecibedir ilk kez halife ömer ibni abdülaziz'in emriyle hadislerin toplatılıp yazılmasına başlanmış, böylece kuran dan sonra islamın ikinci kaynağı olan hadisler dercedilmiştir. Peygamberimiz sünnetin ihyası ve hadislerin hıfz ve rivayeti konusunda ümmetini teşfik etmiş ve onları cennet ve şehitlik sevabıyla müjdelemiştir. bu konudaki hadisi şerifleri;

--Benden birşey işitip onu işittiği şekilde tebliğ eden kişiye Allah iyilikler ihsan etsin, nice tebliğ olunan kişiler varki onu ilk işitenden daha iyi hıfz edip daha iyi anlar.
--Herkim 40 hadisi şerifi hıfz eder ve ümmetime naklederse, kıyamet günü ben ona şahit olurum.
--Herkim 40 hadisi şerifi hıfz eder ve ümmetime naklederse, ona cennete dilediğin kapıdan gir denilir.
--Herkim 40 hadisi şerifi hıfz eder ve ümmetime naklederse, alimler zümresinde yazılır ve şehitler zümresinde haşrolunur.
diye buyurmuştur Efendimiz.

Peygamber efendimizin mübârek sözleri, işleri ve görüp de mani olmadıkları şeyler.
Uydurduğu bir süzü, hadîs olarak söyleyen kimse, Cehennem'de azâb görecektir. (Hadîs-i şerîf-Buhârî)
Hadîs-i şerîfleri, sahîh (doğru) veya bozuk olduğunu bilmeden söylemek, sahîh olsa bile, günâh olur. Böyle kimsenin hadîs-i şerîf okuması câiz olmaz. Hadîs kitablarından hadîs nakletmek için hadîs âlimlerinden icâzet (diploma) almış olmak lâzımdır. (Muhammed Hâdimî)
İmâm-ı Buhârî'nin rivâyet ettiği (naklettiği, bildirdiği) bir hadîs-i şerîfte şöyle buyruldu: İçinizde en sevdiğim kimse, huyu en güzel olandır. Bir kimse ki, Kur'ândan, hadîsten anlamaz, Cevâb vermemek gibi, ona cevâb bulunmaz.
(Şeyh Sa'dî)


dileyen inanır dillemeyen inanmaz .
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Hadisin Dindeki Yeri ve Önemi:

Rasûlullah (s.a.s), Allah'tan aldığı vahyi yalnızca insanlara aktarmakla kalmamış, aynı zamanda onları açıklamış ve kendi hayatında da tatbik ederek müşahhas örnekler hâline getirmiştir. Bu nedenle O'na "yaşayan Kur'ân" da denilmiştir.

İslâm bilginleri genellikle, dinî konularla ilgili hâdislerin, Allah tarafından Hz. Peygamber'e vahyedilmiş olduklarını kabul ederler; delil olarak da, "O (Peygamber), kendiliğinden konuşmaz; O'nun sözleri, kendisine gönderilmiş vahiyden başkası değildir" (en-Necm, 54/3-4) âyetini ileri sürerler. Ayrıca, "Andolsun ki; Allah, mü'minlere büyük lütufta bulundu. Çünkü, daha önce apaçık bir sapıklık içinde bulunuyorlarken, kendi aralarından, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir elçi gönderdi" (Âlu lmrân, 3/164) âyetinde sözü edilen "hikmet" kelimesinin, "sünnet" anlamında olduğunu da belirtmişlerdir. Nitekim, Hz. Peygamber ve O'nun ashâbından nakledilen bazı haberler de, bu gerçeği ortaya koymaktadır. Rasûlullah'tan (s.a.s) şöyle rivayet edilmiştir: "Bana kitap (Kur'ân) ve bir de onunla birlikte, onun gibisi (sünnet) verildi" (Ebû Dâvûd, Sünen, II, 505). Hassan İbn Atiyye, aynı konuda şu açıklamayı yapmıştır: "Cibrîl (a.s.) Rasûlullah (s.a.s)'e Kur'ân'ı getirdiği ve öğrettiği gibi, sünneti de öylece getirir ve öğretirdi" (İbn Abdilberr, Câmiu'l Beyâni'l-ilm, II, 191).

Yukarıda zikredilen âyet ve haberlerden de anlaşılacağı gibi, Kur'ân ve hadîs (daha geniş ifadesiyle sünnet), Allah (c.c.) tarafından Rasûlullah (s.a.s.)'a gönderilmiş birer vahiy olmak bakımından aynıdırlar. Şu kadar var ki; Kur'ân, hadîsin aksine, anlam ve lâfız yönünden bir benzerinin meydana getirilmezliği (i'câz) ve Levh-i Mahfûz'da yazı ile tesbit edildiği için, ne Cibrîl (a.s.)'in ve ne de Hz. Peygamber'in, üzerinde hiçbir tasarrufları bulunmaması noktasında hadîsten ayrılır. Hadîs ise, lâfız olarak vahyedilmediği için, Kur'ân lâfzı gibi mu'ciz olmayıp, ifade ettiği anlama bağlı kalmak şartıyla sadece mânâ yönüyle nakledilmesi câizdir.

Hz. Peygamber'den hadîs olarak nakledilen, fakat daha ziyade, O'nun (s.a.s) sade bir insan sıfatıyla, dinî hiçbir özelliği bulunmayan, günlük yaşayışıyla ilgili sözlerinin, yukarıda anlatılanların dışında kaldığını söylemek gerekir. O'nun (s.a.s.) bir insan sıfatıyla hata yapabileceğini açıklaması (Müslim, Fedâil, 139-140-141) bunu gösterir. Nitekim bazı ictihadlarında hataya düşmesi, bu konularda herhangi bir vahyin gelmediğini gösterir. Ancak bu hataların da, bazan vahiy yolu ile düzeltildiği unutulmamalıdır.

Vahye dayalı bir fıkıh kaynağı olarak hadis, Kur'ân karşısındaki durumu ve getirdiği hükümler açısından şu şekillerde bulunur:

1. Bazı hadisler, Kur'ân'ın getirdiği hükümleri teyid ve tekit eder. ana-babaya itâatsizliği, yalancı şâhitliği, cana kıymayı yasaklayan hadisler böyledir.

2. Bir kısmı hadisler, Kur'ân'ın getirdiği hükümleri açıklar, onları tamamlayıcı bilgiler verir. Kur'ân'da namaz kılmak, haccetmek, zekât vermek... emredilmiş, fakat bunların nasıl olacağı belirtilmemiştir. Bu ibadetlerin nasıl yapılacağını hadislerden öğreniyoruz.

3. Bazı hadisler de, Kur'ân'ın hiç temas etmediği konularda, hükümler koyar. Hadîsin başlı başına müstakil bir teşri' (yasama) kaynağı olduğunu gösteren bu tür hadislere, ehlî merkeplerle yırtıcı kuşların etinin yenmesini haram kılan, diyetlerle ilgili birçok hükmü belirten hadisler... örnek olarak verilebilir.

Buraya kadar anlatılanlar, hadîsin (sünnet) İslâm dinindeki önemli yerini gözler önüne sermektedir. Din açısından, Kur'ân'dan hemen sonra gelen bir hüküm kaynağı olarak hadislere gereken önemin verilerek Hz. Peygamber'in sünnetine uyulması, başta Allah (c.c.) olmak üzere, O'nun Rasülü Hz. Muhammed (s.a.s) tarafından da çok kesin ifadelerle emredilmiştir. Bu konuda Kur'ân'da şu âyetlere yer verilmiştir: "Ey Peygamber de ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana uyunuz ki; Allah da sizi sevsin ve günâhlarınızı bağışlasın"(Âlu İmrân, 3/31); "Ey Peygamber de ki: Allah'a ve peygamber'e itâat ediniz. Eğer yüz çevirirseniz, biliniz ki Allah kâfirleri sevmez" (Âlu İmran, 3/32; "Allah'a ve Peygamberlere itâat ediniz, umulur ki rahmet olunursunuz" (Âlu İmrân, 3/132); "Peygamber size neyi getirmişse onu alın, neyi yasaklamışsa ondan sakının" (el-Haşr, 59/7). Görüldüğü gibi bu âyetlerde, Rasûlullah (s.a.s)'e itâat, Allah'a (c.c.) itâat ile birlikte emredilmiş, hatta Peygamber (s.a.s)'e itâatin Allah'a (c.c.) itâat demek olduğu açıkça belirtilmiştir.

Rasûlullah (s.a.s) da bir hadîsinde: "Şunu kesin olarak biliniz ki, bana Kur'ân ve onunla beraber onun bir benzeri (sünnet) daha verilmiştir. Karnı tok bir halde rahat koltuğuna oturarak;' Şu Kur'an'a sarılın; O'nda neyi helâl görürseniz onu helâl, neyi koram görürseniz onu da haram kabul ediniz' diyecek bazı kimseler gelmesi yakındır. Şüphesiz ki, Allah Rasûlünün haram kıldığı şey de Allah'ın haram kıldığı gibidir" (Ebû Davûd Sünnet, 5; İbni Mace, Mukaddime, 2; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV,131) buyurarak, sünnetini küçümseyip dinden ayırmak isteyenlere karşı müslümanları uyarmış ve dinin sünnetsiz düşünülemeyeceğini vurgulamıştır. Nitekim, Hz. Peygamber'in burada geleceğini ikaz ettiği kişi ve gruplar Hicri birinci ve ikinci asırlarda ve bir de XIX-XX. asırlarda müsteşriklerin etkisiyle, Hindistan (Ehl-i Kur'an Cemiyeti) ve Mısır'da (Tevlik Sıdkı, Mahmud Ebû Reyye..) ortaya çıkmış, fakat bunların hadis ve sünnete hiçbir etkisi olmamıştır
 

Kur'an Ehli

New member
Katılım
26 Ara 2005
Mesajlar
99
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Afedersiniz,

Peygamberin tüm sözleri vahy se eğer, neden hepsini bilmiyoruz? Dinimiz mi eksik? Peygamber 'ben tuvalete gidiyorum' dediğinde bu da mı vahy dir? Peygamber bir robot gibi midir?

Ayrıca;
Sizn yazdığınız bu hadise karşı ;

--Benden birşey işitip onu işittiği şekilde tebliğ eden kişiye Allah iyilikler ihsan etsin, nice tebliğ olunan kişiler varki onu ilk işitenden daha iyi hıfz edip daha iyi anlar.

Hadis alimlerinin kitaplarındaki bu hadislere ne diyeceksiniz?

Hanbel ve Müslim'den: "Benden Kur'an disinda hicbir sey yazmayin. Kim benden Kur'an disinda birsey yazmissa onu imha etsin" (Muslim, Zuhd- 72, Ahmed b. Hanbel 3/12, 21, 39)

Tirmizi'den de bunu öğrenebiliriz: "Allah elçisinden sözlerini yazmak için izin istedik, bize izin vermedi.” (Tirmizi, esSünen, K. İlm, sayfa 11)

Bu hadisler hakkında ne diyorsunuz?
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
sevgili arkadaşım söylediğiniz hadisler doğrudur. ama sizinde gördüğünüz gibi bujda tezat yoktur . Efendimiz hadislerin aktarılmasına karşı değil yazılmasına karşıdır bu sebeple çoğu ehli sünnet alimleri yazdığı eserleri gömmüş ve hafızasına kazımıştır hadisleri yani kişi ezberlemesinde ve aktarılmasında sorun yoktur sadece yazılması uygun karşılanmamıştır.
yani bu verdiğiniz kaynakla hadislere inanmamamız gerektiği anlamı taşımaz sizin sunduklarınız la benim sunduklarım birleştiği taktirde sonuç açıktır . hadisler ezberlenmeli ve aktarılmalı ve hadisler ezberlenirken sağlam kaynaklar ve alimlerden öğrenilmeli . şimdi bu mevzuda takıldığınız kısım nedir?
 

Kur'an Ehli

New member
Katılım
26 Ara 2005
Mesajlar
99
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Hadisler kaynak olacaksa, neden Kur'an gibi yazılmamıştır? Peygamber yüzyıllar boyunca ezberlenip, korunarak bize ulaşacağından nasıl emin olmuş ki? Madem ki bize ezberlenerek gelecekti hep, neden Buhari , Muslim yazmıştır? Neden peygamberin yasağına uymamışlardır? Çelişki burada işte.
 

pusula

Üyeliði durduruldu
Katılım
10 Eki 2005
Mesajlar
128
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Hadisler kaynak olacak... ama mealcilerin gerizekalı ataları hariciler tarafından taa o zaman bu denmesin ehl-i sünnet suçlanmasın diye yazılmadı. nitekim onlar yine de ayetleri müseylimeden sonra da istedikleri gibi yorumlamak istediler... hadisler o an yazılmamakla ellerine fırsat verilmemiş oldu... bu çok güzel bir durum... böylece sanki ilk anda onlar hadis yazımına engel olmuş gibi oldular. ama istikbali ehl-i sünnetin hadisleri toplayan alimleri kazandı... el-hafız tabir edilen laakal 100 000 hadisi ravileri ile ezberleyenler, eş-şeyh denilen 300 000 hadisi ezberleyen ulemalar, 500 000 hadisi ezberleyen el-imam denilen islamın yıldızları hep hadislerin kaynak olması için çalıştılar... makbul hadis kitaplarında hadisler sahabeden duymakla bir oldu. yalandan nefret etmek ve gerçeği seçmek için karşılarına en sevdikleri çıksa durmayan sahabeler, tabiin, tebe-i tabiin, ulema-i mütekaddimin, selef-i salihin asırlara dar gelmeyen içtihadın ince çizgilerini, murad-ı ilahi'yi kelamından istinbat ettiler...

şimdi çok güzel bir paragraf okudum :

"Hem Sahabeler, Kur'ân'ın ve âyetlerin hıfzından sonra, en ziyade Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın ef'al ve akvâlinin muhafazasına, bahusus ahkâma ve mucizâta dair ahvâline bütün kuvvetleriyle çalıştıklarını ve sıhhatlerine pek çok dikkat ettiklerini, tarih ve siyer şehadet ediyor. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma ait en küçük bir hareketi, bir sîreti, bir hali ihmal etmemişler. Ve etmediklerini ve kaydettiklerini, kütüb-ü ehâdisiye şehadet ediyor.

Hem Asr-ı Saadette, mucizâtı ve medar-ı ahkâm ehâdisi, kitabetle çoklar kaydedip yazdılar. Hususan Abâdile-i Seb'a kitabetle kaydettiler. Hususan, Tercümanü'l-Kur'ân olan Abdullah ibni Abbas ve Abdullah ibni Amr ibni'l-Âs, bahusus otuz kırk sene sonra Tâbiînin binler muhakkikleri, ehâdisi ve mucizâtı yazıyla kaydettiler.

Daha ondan sonra, başta dört imam-ı müçtehid ve binler muhakkik muhaddisler naklettiler, yazıyla muhafaza ettiler.

Daha Hicretten iki yüz sene sonra, başta Buharî, Müslim, Kütüb-ü Sitte-i makbule vazife-i hıfzı omuzlarına aldılar. İbni Cevzî gibi şiddetli binler münekkitler çıkıp, bazı mülhidlerin veya fikirsiz veya hıfzsız veya nâdanların karıştırdıkları mevzu ehâdisi tefrik ettiler, gösterdiler.

Sonra, ehl-i keşfin tasdikiyle, yetmiş defa Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm temessül edip yakaza halinde onun sohbetiyle müşerref olan Celâleddin Süyutî gibi allâmeler ve muhakkikler, ehâdis-i sahihanın elmaslarını, sair sözlerden ve mevzuattan tefrik ettiler. İşte, bahsedeceğimiz hadiseler, mucizeler, böyle elden ele-kuvvetli, emin, müteaddit ve çok, belki hadsiz ellerden-sağlam olarak bize gelmiş. Elhamdü lillâhi hâzâ min fadli Rabbî.

İşte buna binaen, "Bu zamana kadar uzun mesafeden gelen, şu zamandan tâ o zamana kadar bu hadiseleri, nasıl bileceğiz ki karışmamış ve sâfidir?" hatıra gelmemelidir."
 

Kur'an Ehli

New member
Katılım
26 Ara 2005
Mesajlar
99
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
ama mealcilerin gerizekalı ataları hariciler tarafından taa o zaman bu denmesin ehl-i sünnet suçlanmasın diye yazılmadı. Alıntı pusula

Madem ki suçlanacaklardı, neden sonra yazıldı. Sonra suçlanamadılar mı? Yoksa öldürüldüler mi? Bu adamlar 500.000 hadisi nasıl ezberlemişler. Buharinin 600.000 hadis bildiği doğru mudur? Bunların hepsini nasıl sahih olduğuna emin olmuş? Neden, hepsini değilde,7200 tanesini kitabına almış? Ölü insanların güvenilirliğinden nasıl emin olunabilir? Buhari'nin rüyasında, peygamberi bazılarına göre Allah'ı görmesi ve de hadisler doğrumudur diye tastiklettirmesi sadece rivayet midir? Yoksa doğru mudur? Bunu süleymancılar cemaatinden birinden duymuştum.

Peygamber, neden yasak etmiş hadisleri yazmayı?
 

Kur'an Ehli

New member
Katılım
26 Ara 2005
Mesajlar
99
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Arıca sayın pusula,

Neden Türkçe olarak yazmıyorsunuz. Neden anlamadığım bir dilde yazıyorsunuz? Hem yazılarınızı okumadığımı düşünerek, şikayet ediyorsunuz kimseyi dinlemiyor muşum diye, hemde benim dilimde yazmıyorsunuz.
 

pusula

Üyeliði durduruldu
Katılım
10 Eki 2005
Mesajlar
128
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
ben mühendisim... hazırladığım projelerimi anlasın diye sokak ağzıyla değil, yüksek teknik bir usulle yazarım. mühendislik bir bilimdir kendine uygun kelimeleri vardır. gariptir o kelimelerin, terminolojiinin asla bize türkçe meali anlatılmadı. formüller, misaller, çözümlerle o kavram bir mana olarak öğretildi.

Kur'an dünyevi basit bir mühendislik ilmi kadar da mı değil? elbette onun da ona uygun yüksek bir üslubu vardır ve olacakdır. kelimelerde kudsiyeti olacakdır. ifadelerde orjinalindeki kelimeyi kullanmak işin tekniği olacakdır. muhatapların seviyesine indirilmeyecek belki muhataplar o ifadeleri o ilmin meselelerini görüşürken kullanmak durumunda kalacaklardır.

inşaatta "genel iskan" almak zorundasınız.
arsa ortağınızla hukuki probleminiz varsa "izale-i şuyu' " davası açabilirsiniz.
askere gitmediyseniz "baka"ya kaldığınızı anlarım.
bilgisayarınızın "mikro"işlemcisi ve RAM'ı yeterli ve güncel "yazılımlarınız" yüklü ise bu forumla probleminiz olmaz.

bunlardan çok daha güzel örnekleri siz verebilirsiniz. her ilmin uğraşanlarının kendi dağarcıkları vardır. ve o işe talip olduğunuzdan dolayı siz merak eder ezberlersiniz. kavramlarını öğrenirsiniz.

"Şeâir-i İslâmiyeyi tağyire teşebbüs edenlerin senetleri ve hüccetleri, yine her fena şeylerde olduğu gibi, ecnebîleri körü körüne taklitçilik yüzünden geliyor. Diyorlar ki: "Londra'da ihtidâ edenler ve ecnebîlerden imana gelenler, memleketlerinde ezan ve kamet gibi çok şeyleri kendi lisanlarına tercüme ediyorlar, yapıyorlar. Âlem-i İslâm onlara karşı sükût ediyor, itiraz etmiyor. Demek bir cevaz-ı şer'î var ki sükût ediliyor."

Elcevap: Bu kıyasın o kadar zâhir bir farkı var ki, hiçbir cihette onlara kıyas etmek ve onları taklit etmek zîşuurun kârı değildir. Çünkü, ecnebî diyarına, lisan-ı şeriatta "dâr-ı harp" denilir. Dâr-ı harpte çok şeylere cevaz olabilir ki, diyar-ı İslâmda mesağ olamaz.

Hem frengistan diyarı, Hıristiyan şevketi dairesidir. Istılahât-ı şer'iyenin maânîsini ve kelimât-ı mukaddesenin mefâhimini lisan-ı hal ile telkin edecek ve ihsas edecek bir muhit olmadığından, bilmecburiye, kudsî maânî, mukaddes elfâza tercih edilmiş; maânî için elfaz terk edilmiş, ehvenüşşer ihtiyar edilmiş. Diyar-ı İslâmda ise, muhit, o kelimât-ı mukaddesenin meâl-i icmâlîsini ehl-i İslâma lisan-ı hal ile ders veriyor. An'ane-i İslâmiye ve İslâmî tarih ve umum şeâir-i İslâmiye ve umum erkân-ı İslâmiyete ait muhaverât-ı ehl-i İslâm, o kelimât-ı mukaddesenin mücmel meallerini, mütemadiyen ehl-i imana telkin ediyorlar. Hattâ, şu memleketin maâbid ve medâris-i diniyesinden başka, makberistanın mezar taşları dahi birer telkin edici, birer muallim hükmündedir ki, o maânî-i mukaddeseyi ehl-i imana ihtar ediyorlar. Acaba kendine Müslüman diyen bir adam, dünyanın bir menfaati için bir günde elli kelime frengî lügatından taallüm ettiği halde, elli senede ve hergünde elli defa tekrar ettiği Sübhanallah, Elhamdü lillâh ve Lâ ilâhe illâllah ve Allahu ekber gibi mukaddes kelimeleri öğrenmezse, elli defa hayvandan daha aşağı düşmez mi? Böyle hayvanlar için bu kelimât-ı mukaddese tercüme ve tahrif edilmez ve tehcir edilmezler. Onları tehcir ve tağyir etmek, bütün mezar taşlarını hâkketmektir; bu tahkire karşı titreyen mezaristandaki ehl-i kuburu aleyhlerine döndürmektir."
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Hadisler kaynak olacaksa, neden Kur'an gibi yazılmamıştır? Peygamber yüzyıllar boyunca ezberlenip, korunarak bize ulaşacağından nasıl emin olmuş ki? Madem ki bize ezberlenerek gelecekti hep, neden Buhari , Muslim yazmıştır? Neden peygamberin yasağına uymamışlardır? Çelişki burada işte.
hala bişeyleri anlamamak için çaba harcıyosunuz hadisler kuran'ın derinliklerini açar hadislerin konuları kuranda yok değil ama aşikar değl şimdi kuranı kerim ilim kuyusudr yukardan bakan Rabbimin tayine ettiği göz nisypetinde derinlerine vakıf olabilir hadislerde o ilim kuyusunun daha diplerini görmemiz için içine sarkıtılan bir halattır.böylelikle Rabbimi emrettiklerini tam manasıyla öğrenmiş oluruz. yoksa size göre peygamberde inmese olurdu gelir iki melek kitabı bırakır giderlerdi nasıl olsa insanlar anllar diye ama Efendimiz olmasaydı kim öğreticekti işin sırrını? Efendimiz tekrar diyorum nefsinden konuşmaz o emin olduğunu söyler zaten. müşriklerinde ona verdiği isimdi emin , güvenilir olunan.çelişki olamaz şimdi hadislerle buharinin davranaışı çelişki oluşturmaz. belki şunu sorabilirsiniz Efendimiz yazmayın dediği halde niye yazmıştır? ama bu ayrı bir konudur buna da başka bir başlıkta anlatatbiliriz.ama burda hadisle yapılan amllein teztı söz konusu değildir şimdi efendimzi içki içmeyin diyor ama insanlar içiyor bu hadiste tezat oluşturmaz sdecinsanlar uymamıştır. gelelim imam buhariye kendisi bu konuda sonderece araştırma yapmış ve sayısız hadis ezebere bildiği gibi bu hadsleri söylenme olaylarınıda bilirler. ve emin olduklarını eliye eliye kütübü sitteyi oluşturmuşlardır. yoksa Efendimizin ker kelamı muhabbetullah olduğu için hadistir yani Efendimzi boşa konuşmaz bu sebeple sayısız hadfis olması normal 23 sene boyunca ne söylerse ibret verici sözler olduğu için sayısız hadis olması normal. Ve büyük imamlarda kendini bu ilme verip araşatırmalarını tamamlamış gelecek nesiller dahah iyi anlasın diye kaynak bırakmıştır çünkü şuan imam buhari yaşamamaktadır ama eseri hala ortadadır. böylelikle sayısız alim bu eserlerden faydalanmaktadır.


Madem ki suçlanacaklardı, neden sonra yazıldı. Sonra suçlanamadılar mı? Yoksa öldürüldüler mi? Bu adamlar 500.000 hadisi nasıl ezberlemişler. Buharinin 600.000 hadis bildiği doğru mudur? Bunların hepsini nasıl sahih olduğuna emin olmuş? Neden, hepsini değilde,7200 tanesini kitabına almış? Ölü insanların güvenilirliğinden nasıl emin olunabilir? Buhari'nin rüyasında, peygamberi bazılarına göre Allah'ı görmesi ve de hadisler doğrumudur diye tastiklettirmesi sadece rivayet midir? Yoksa doğru mudur? Bunu süleymancılar cemaatinden birinden duymuştum. ondan bundan duydumla zaten yargılıyosunuz mübarekleri onun için kafanız karışabilir bazen sizin anlama sorunu çektiğiniz mevzular olabilir bazende kişilerin hayranlıkla abartılarıda söz konusuda olabilir ama şu mümkündür sayısız alim Efendimzle rabıta kurarak onunla sohbet ederek sahih hadfislerin hanigis olduğunu öğrenmiştir bunlardan biride imam buhari olamabilir tabiki size daha evvel tasavvuf ilmini almak gerektiğinden bahsetmiştim. işte bu zatlar tasavvuf ilmini tamamlamış hakka dost olmuş ve Efendimizle görüşüp bilgi almış sayısız veli var vu bu veliler Efendimzin vefatından sonra gerek kbirlerinde gerek çilehanelerinde Efendimizle görüşüp bilgi almış ve doğrultuda gerçek hadisleride öğrenmişlerdi. burda başka bir konuya da girmiş olduk gerçeği öğrenmenin yolu veliden geçer , Yunus olmanın yolu taptuk ocağından geçer.




Neden Türkçe olarak yazmıyorsunuz. Neden anlamadığım bir dilde yazıyorsunuz? Hem yazılarınızı okumadığımı düşünerek, şikayet ediyorsunuz kimseyi dinlemiyor muşum diye, hemde benim dilimde yazmıyorsunuz.

sayın pusula asıl türkçeyi yazmakta yararlandığı eser eski türkçe yazılmıştır yani gerçek türkçe tek sorun biz gerçek türkçeyi konuşmuyoruz, konuştuğumuz kelime sayısı dahi çok cüzzi bir sayı. aslında anlaılmıcak kelimeler yok sadece gerçek türkçeye aşina olmak lazım ki sayın pusulanın kullandığı eserin uslubu anlaşılması için. yoksa oda türkçe konuşuyor:) bıundan iert almalıyız ki dilimiz hergeçen kün hüsrana gidiyor...
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
60
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Sevgi deger kardesim,Seyfullah Putkiran

--Benden birşey işitip onu işittiği şekilde tebliğ eden kişiye Allah iyilikler ihsan etsin, nice tebliğ olunan kişiler varki onu ilk işitenden daha iyi hıfz edip daha iyi anlar.
--Herkim 40 hadisi şerifi hıfz eder ve ümmetime naklederse, kıyamet günü ben ona şahit olurum.
--Herkim 40 hadisi şerifi hıfz eder ve ümmetime naklederse, ona cennete dilediğin kapıdan gir denilir.
--Herkim 40 hadisi şerifi hıfz eder ve ümmetime naklederse, alimler zümresinde yazılır ve şehitler zümresinde haşrolunur.
diye buyurmuştur Efendimiz.

Peygamber efendimizin mübârek sözleri, işleri ve görüp de mani olmadıkları şeyler.
seyfullah putkiran(12-28-2005,11:16) yazisindan

Uydurduğu bir süzü, hadîs olarak söyleyen kimse, Cehennem'de azâb görecektir. (Hadîs-i şerîf-Buhârî)
Hadîs-i şerîfleri, sahîh (doğru) veya bozuk olduğunu bilmeden söylemek, sahîh olsa bile, günâh olur. Böyle kimsenin hadîs-i şerîf okuması câiz olmaz. Hadîs kitablarından hadîs nakletmek için hadîs âlimlerinden icâzet (diploma) almış olmak lâzımdır. (Muhammed Hâdimî)
İmâm-ı Buhârî'nin rivâyet ettiği (naklettiği, bildirdiği) bir hadîs-i şerîfte şöyle buyruldu: İçinizde en sevdiğim kimse, huyu en güzel olandır. Bir kimse ki, Kur'ândan, hadîsten anlamaz, Cevâb vermemek gibi, ona cevâb bulunmaz.
(Şeyh Sa'dî)

İslâm bilginleri genellikle, dinî konularla ilgili hâdislerin, Allah tarafından Hz. Peygamber'e vahyedilmiş olduklarını kabul ederler; delil olarak da, "O (Peygamber), kendiliğinden konuşmaz; O'nun sözleri, kendisine gönderilmiş vahiyden başkası değildir" (en-Necm, 54/3-4) âyetini ileri sürerler. Ayrıca, "Andolsun ki; Allah, mü'minlere büyük lütufta bulundu. Çünkü, daha önce apaçık bir sapıklık içinde bulunuyorlarken, kendi aralarından, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir elçi gönderdi" (Âlu lmrân, 3/164) âyetinde sözü edilen "hikmet" kelimesinin, "sünnet" anlamında olduğunu da belirtmişlerdir. Nitekim, Hz. Peygamber ve O'nun ashâbından nakledilen bazı haberler de, bu gerçeği ortaya koymaktadır. Rasûlullah'tan (s.a.s) şöyle rivayet edilmiştir: "Bana kitap (Kur'ân) ve bir de onunla birlikte, onun gibisi (sünnet) verildi" (Ebû Dâvûd, Sünen, II, 505). Hassan İbn Atiyye, aynı konuda şu açıklamayı yapmıştır: "Cibrîl (a.s.) Rasûlullah (s.a.s)'e Kur'ân'ı getirdiği ve öğrettiği gibi, sünneti de öylece getirir ve öğretirdi" (İbn Abdilberr, Câmiu'l Beyâni'l-ilm, II, 191).

Yukarıda zikredilen âyet ve haberlerden de anlaşılacağı gibi, Kur'ân ve hadîs (daha geniş ifadesiyle sünnet), Allah (c.c.) tarafından Rasûlullah (s.a.s.)'a gönderilmiş birer vahiy olmak bakımından aynıdırlar. Şu kadar var ki; Kur'ân, hadîsin aksine, anlam ve lâfız yönünden bir benzerinin meydana getirilmezliği (i'câz) ve Levh-i Mahfûz'da yazı ile tesbit edildiği için, ne Cibrîl (a.s.)'in ve ne de Hz. Peygamber'in, üzerinde hiçbir tasarrufları bulunmaması noktasında hadîsten ayrılır. Hadîs ise, lâfız olarak vahyedilmediği için, Kur'ân lâfzı gibi mu'ciz olmayıp, ifade ettiği anlama bağlı kalmak şartıyla sadece mânâ yönüyle nakledilmesi câizdir.


Vahye dayalı bir fıkıh kaynağı olarak hadis, Kur'ân karşısındaki durumu ve getirdiği hükümler açısından şu şekillerde bulunur:

1. Bazı hadisler, Kur'ân'ın getirdiği hükümleri teyid ve tekit eder. ana-babaya itâatsizliği, yalancı şâhitliği, cana kıymayı yasaklayan hadisler böyledir.

2. Bir kısmı hadisler, Kur'ân'ın getirdiği hükümleri açıklar, onları tamamlayıcı bilgiler verir. Kur'ân'da namaz kılmak, haccetmek, zekât vermek... emredilmiş, fakat bunların nasıl olacağı belirtilmemiştir. Bu ibadetlerin nasıl yapılacağını hadislerden öğreniyoruz.

3. Bazı hadisler de, Kur'ân'ın hiç temas etmediği konularda, hükümler koyar. Hadîsin başlı başına müstakil bir teşri' (yasama) kaynağı olduğunu gösteren bu tür hadislere, ehlî merkeplerle yırtıcı kuşların etinin yenmesini haram kılan, diyetlerle ilgili birçok hükmü belirten hadisler... örnek olarak verilebilir.

Buraya kadar anlatılanlar, hadîsin (sünnet) İslâm dinindeki önemli yerini gözler önüne sermektedir. Din açısından, Kur'ân'dan hemen sonra gelen bir hüküm kaynağı olarak hadislere gereken önemin verilerek Hz. Peygamber'in sünnetine uyulması, başta Allah (c.c.) olmak üzere, O'nun Rasülü Hz. Muhammed (s.a.s) tarafından da çok kesin ifadelerle emredilmiştir. Bu konuda Kur'ân'da şu âyetlere yer verilmiştir: "Ey Peygamber de ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana uyunuz ki; Allah da sizi sevsin ve günâhlarınızı bağışlasın"(Âlu İmrân, 3/31); "Ey Peygamber de ki: Allah'a ve peygamber'e itâat ediniz. Eğer yüz çevirirseniz, biliniz ki Allah kâfirleri sevmez" (Âlu İmran, 3/32; "Allah'a ve Peygamberlere itâat ediniz, umulur ki rahmet olunursunuz" (Âlu İmrân, 3/132); "Peygamber size neyi getirmişse onu alın, neyi yasaklamışsa ondan sakının" (el-Haşr, 59/7). Görüldüğü gibi bu âyetlerde, Rasûlullah (s.a.s)'e itâat, Allah'a (c.c.) itâat ile birlikte emredilmiş, hatta Peygamber (s.a.s)'e itâatin Allah'a (c.c.) itâat demek olduğu açıkça belirtilmiştir.


Rasûlullah (s.a.s) da bir hadîsinde: "Şunu kesin olarak biliniz ki, bana Kur'ân ve onunla beraber onun bir benzeri (sünnet) daha verilmiştir. Karnı tok bir halde rahat koltuğuna oturarak;' Şu Kur'an'a sarılın; O'nda neyi helâl görürseniz onu helâl, neyi koram görürseniz onu da haram kabul ediniz' diyecek bazı kimseler gelmesi yakındır. Şüphesiz ki, Allah Rasûlünün haram kıldığı şey de Allah'ın haram kıldığı gibidir" (Ebû Davûd Sünnet, 5; İbni Mace, Mukaddime, 2; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV,131) buyurarak, sünnetini küçümseyip dinden ayırmak isteyenlere karşı müslümanları uyarmış ve dinin sünnetsiz düşünülemeyeceğini vurgulamıştır. Nitekim, Hz. Peygamber'in burada geleceğini ikaz ettiği kişi ve gruplar Hicri birinci ve ikinci asırlarda ve bir de XIX-XX. asırlarda müsteşriklerin etkisiyle, Hindistan (Ehl-i Kur'an Cemiyeti) ve Mısır'da (Tevlik Sıdkı, Mahmud Ebû Reyye..) ortaya çıkmış, fakat bunların hadis ve sünnete hiçbir etkisi olmamıştır

Bunlarin bir kücük cevabini yazacagim Zannetmeki bende bir mehticiyim kesinlikle degil kendimi gizlemek gibi bir gayem yoktur Insallah onlarada cevap yazmak nasip eder Mevlam.Allaha emanet ol.Sevgi deger kardesim
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
60
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Sevgi deger kardesim,benim bulduklarim

Ebubekir Peygamberimiz’in vefatından sonra halkı toplamış ve onlara şöyle demiştir: “Sizler Allah’ın elçisinden farklı hadisler naklediyorsunuz. Bu durumda sizden sonrakiler daha büyük anlaşmaz-lıklara düşecektir. Allah’ın elçisinden hiçbir hadis nakletmeyin. Sizden hadis nakletmenizi isteyenlere deyiniz ki: İşte Allah’ın Kitabı aramızda, onun helalini helal kılın, haramını haram görün.”
Zehebi, Tezkiratul Huffaz 1/3, Buhari 1.cilt


Hz. Ömer diğer şehirlerdeki sahabelere de mektuplar yazarak ellerinde yazılı bulunan hadis mecmualarını yok etmelerini istedi. İbni Abdil Berr, Camiul Beyanil İlm ve Fazluhu 1/64-65
Hadisler Ömer döneminde çoğalmıştı. Ömer halktan beraberlerinde bulunan hadis sayfalarını getirmelerini istedi. Sonra bunla-rın yakılmasını emrederek şunu söyledi: Kitap Ehli’nin Mişna’sı gi-bi Müslümanların Mişna’sıdır bunlar. İbni Sad/Tabakat 5/140
Hz. Ömer Irak’a yolculuğa giden arkadaşlarına şöyle demiştir: “Siz öyle bir ülkeye gidiyorsunuz ki halkı arı uğultusu gibi Kuran okur. Hadislerle onları meşgul etmeyiniz ve yollarını saptırmayı-nız.”
Ahmed İbni Hanbel, Kitabul Ilel 1/62-63
Hz. Ömer şöyle der: “Ancak sizden önceki kavimleri hatırla-dım, onlar da kitaplar yazmışlar ve Allah’ın Kitabı’nı bırakarak onlara sarılmışlardı. Allah’ın Kitabı’na hiçbir şeyi karıştırmam.” diğer bir rivayette “Allah’ın Kitabı’nı asla başka bir şeyle değiştirmem.” başka bir rivayette “Ben yemin ederim ki Allah’ın Kitabı’nı hiçbir şeyle gölgelemem.”
El Hatip, Takyıdul İlm Sayfa 50; İbni Sad, Tabakat, 3/206


Hz. Osman çok hadis nakletmelerinden dolayı Ebu Hureyre’yi Devş dağlarına göndermekle, Kab’ı Kırede dağlarına sürgün etmekle tehdit etmiştir.
Tahzırul Havas 10b.
Peygamberimiz’i gören birçok değerli sahabe, gerek asri saadette, gerekse asri saateten sonra arkadaşlarının hadislere karşı takındıkları tavrı benimsemişlerdir.
Şeddad, İbni Abbas’a “Hz. Peygamber bir şey bıraktı mı?” diye sordu. O da “Sadece Kuran’ın iki kapağı arasında olanları bıraktı.” cevabını verdi.
Buhari K. Fezailul Kuran 16; Müslim K. Fezailus Sahabe 30,31 Ebu Davud K. Fiten 1, Tırmizi K. Fiten 43
İbni Abbas hadis yazmayı yasaklar ve şöyle derdi: “Sizden önceki ümmetlerin sapmaları bu şekilde kitaplar vücuda getirmek yüzünden olmuştur.”
İbn Abdül Berr, Camiul Beyanil ilm 1/63-68
Abdullah bin Mesud elinde bir hadis sayfasıyla geldi. Sonra su isteyerek yazıları sildi, sayfanın yakılmasını emretti ve şunu söyledi: “Allah kime bir hadis sayfasının yerini bildirirse ve o da beni bun-dan haberdar ederse Allah’a yemin ederim ki, Hindistan’da dahi olsa o hadisi arar bulur ve yok ederdim.
Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetinin Aydınlatılması s. 27


Hz. Ali minberden şu hutbeyi veriyordu: “Yanında hadis sayfaları bulunanlar gidip onları yoketsinler. Zira halkı helak eden olay, alimlerin naklettikleri hadislere uyarak Kuran’ı terk etmeleridir.”
İbn Abdülberr, Camiul Beyanil İlm
Birgün Hz. Ali’ye gelirler ve “Halk hadislere dalmış.” derler. Hz. Ali sorar: “Gerçekten öyle mi?” “Evet” derler. Peygamber’den işittim ki gelecekte vuku bulabilecek bir fitneden söz ediyordu. “O fitneden kurtuluş nedir, nasıldır?” diye sordum. Resullullah dedi ki:
“Kurtuluş Kuran’dadır. çünkü sizden öncekilerin haberleri de, sizden sonrakilerin haberleri de, aranızdakilerin hükmü de ondadır. O gerçek ile yalanı birbirinden ayıran kesin bir hükümdür, şaka ve boş söz değildir. O’nu terkeden her zorbanın Allah boynunu kırar. Hidayeti, doğru yolu O’ndan başkasında arayanı Allah sapkınlığa düşürür.
O, Allah’ın en sağlam urganıdır. O, hikmetle dolu Kuran’dır. O en doğru yoldur. O, boş arzuların haktan saptıramayacağı, dillerin, karıştırıp belirsiz edemeyeceği, ilim adamlarının doyamayacağı, çok tekrarlanılmasından bıkılmayan, ilginç özellikleri bitip tükenmeyen bir kitaptır.”
Sünen-i Tırmizi/Darim

Mehmet Akif diyorki

Hani vaiz diye geçinen maskara şeyler var ya
Der ki bir tanesi peştahtayı yumruklayarak:
Dinle, dünya neyin üstünde duruyor hey avanak!
Yerin altında öküz var, onun altında balık;
Onun altında da bir zorlu deniz var kayalık,
öteden Kürd atılır: Doğru mu dersin be hoca?
Ne demek doğru mu dersin? Gidi cahil amuca!
Sözlerim basma değil yazma kitaptan tekmil
Kim inanmazsa kızıl kafir olur böylece bil.
----------

Buda cektigi üzüntü

Nebiye atf ile binlerce herze uydurdun.
Yıktın da dini mübini yeni bir din kurdun
--------
Ve diyorki merhum
Doğrudan doğruya Kuran'dan alarak ilhamı.
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam'ı.

Bu Kuran uydurulacak bir hadis(söz) değildir. Aksine o önündekini tasdikleyici, her şeyi detaylandırıcıdır. ‹nanan bir topluluk için kılavuz ve rahmettir.
12 Yusuf Suresi 111

Şimdi sen bu hadise(söze) inanmazlarsa, belki de arkalarından kendini eritircesine üzüleceksin.
18 Kehf Suresi 6
Ayetten, Peygamber'in insanlar inanmıyor diye üzüldüğü yegane hadisin(sözün) Kuran olduğunu anlıyoruz

İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir ki, onları sana gerçek olarak okuyoruz. Hal böyleyken Allah’tan ve ayetlerinden sonra hangi hadise inanıyorlar?
45 Casiye Suresi 6

Kimin hadisi(sözü) Allah’tan daha doğru olabilir?
4 Nisa Suresi 87

Eğer doğru sözlüler iseler onun benzeri bir hadis getirsinler. 52 Tur suresi

İnsanlardan öyleleri vardır ki, Allah yolundan bilgisizce saptırmak ve o yolu oyalanma aracı yapmak için hadis eğlencesi satın alırlar. İşte böylelerine rezil edici bir azap vardır.
31 Lokman Suresi 6

Halife Mehdi zamanında boynu vurulmak üzere yakalanan ünlü dinsiz Abdülkerim bin Ebil Avca öldürülmeden önce şu dehşetli açıklamayı yapar: "Siz beni öldürüyorsunuz ama, ben dininizde helali haram, haramı helal yapan 4000 hadis uydurdum.” 6000 küsür Kuran ayeti olduğunu düşünürsek sırf bir kişinin 4000 hadis uydurabilmesinin açacağı dehşetli tahribi anlayabiliriz

Halili'de, Şiilerin Hz. Ali hakkında 300.000 hadis uydurduğu ve Hz. Ali'nin sözlerini nasıl saptırdıkları anlatılır (Halili, elİrşad). Bu sayı, Kuran'daki ayet sayısının 50 katı kadardır. Şiilikten ayrılan bir kimse Şiileri kastederek "Allah onların canını alsın, nice hadisleri değiştirdiler” demiştir (Müslim, Sahihi Müslim).

Yahya bin Said'in: "Salih kişileri hadiste olduğu kadar hiçbir şeyde yalancı görmedik.” sözünde en güzel ifadesini bulmuştur. Bu gerçeği itiraf edenlerden biri de en güvenilir olduğu iddia edilen iki hadis kitabından birinin yazarı olan Müslim'dir. Müslim, Ebu Zennat'dan şunu nakleder: "Medine'de yüz kişiyle karşılaştım, hepsi de güvenilirdi, ama hadisleri alınmazdı” (Müslim, Sahihi Müslim, 1. cilt, sayfa 13).

Ebu İsmet Nuh gibi Kuran'ın her suresinin faziletleri hakkında hadis uyduranlar da vardır. . Bu uydurucuların kendilerini savunmak için şöyle söyledikleri aktarılır: "Biz Hz. Peygamber adına yalan uydurmadık, bilakis bunu Peygamber'in getirdiği dini güçlendirmek için yaptık.”[İbni Hacer, Fethul Bari]. Bu alıntıda gördüğümüz gibi bunlar, bu tarzda hadis uydurmayı yalan olarak bile görmemişler, hatta bu korkunç fiillerinde belki de sevap ummuşlardır. "Biz Peygamber lehinde yalan söylüyor ve şeriatını takviye ediyoruz” (İbnul Cevzi, K. Mevzuat). Görüldüğü gibi bu uydurucular Allah'ın Kuran'ını eksik görmekle, bir de üstüne hadis uydurmakla kalmamış, üstüne üstlük dindarlık şampiyonluğunu da kimseye bırakmamışlardır.

Hanefi mensuplarının bu şekildeki uydurmasını görebiliriz: "ümmetimde imam Şafii adında bir kimse ortaya çıkacaktır. O ümmetime şeytandan daha zararlı olacaktır. Ve yine ümmetim arasından adına Ebu Hanife denecek bir kimse gelecektir ki, o ümmetimin ışığıdır” (İbnu Arrak, Tenzihus Şeria, 2. cilt, sayfa 14). Bu arada Şafii taraftarları da boş durmaz ve kendi imamlarını kurtaracak hadis uydururlar: "Kureyş alimi (İmamı Şafii) yeryüzünün her yerini ilimle dolduracaktır.” Maliki mezhebi taraftarları hiç durur mu, onlar da kendi hadislerini açıklarlar: " İlim talebi için bir gün gelecek develerin boyunları vurulacak (yani uzun seyahatlere girişilecek) da Medine aliminden (İmamı Malik) daha alim birisi olmayacak.”
Sunni mezheplerde durum böyleyken Kaderiyecilerin de nasıl hadis uydurduğu eski bir Kaderiye mezhebi üyesi Ebu Reca Muhriz'e dayandırılarak anlatılır: "Kaderiyecilerden kesinlikle bir şey rivayet etmeyiniz, vallahi biz insanları mezhebimize çekebilmek için hadisler uydurur ve bu hareketimizle de sevap kazanacağımızı umardık. Ben bu suretle Kaderiye mezhebine dört bin kişi kattım.” (Er Cerhu Ve'l Tadi'l, 1. cilt, sf. 32)


Ali bin Cafer der ki: "Ebu Naym El Fadl'dan hadis yazardık, buna karşılık bizden kıymetli dirhemler alırdı. Yanımızda kıymeti düşük dirhemler bulunursa üste para alırdı.” Fakirlerden kesinlikle hadis yazmayın tavsiyesinde bulunduktan sonra Umera bin Hafsa'nın zengin olduğunu ve yalan söylemeyeceğini, dolayısıyla hadislerinin alınabileceğini söyleyen Şube bin Haccac'a Ali bin Asım şöyle karşılık vermiştir: "Yalan söyleyen nice zengin gördük” (El Kifaye, sayfa 155).


Ortaya çıkan iç sızlatıcı tabloda belki de insanı en çok güldürebilecek olaylardan biri; bu kıssacılardan Şair Külsüm'ün dilini burnunun ucuna dokundurabilen herkesin cehenneme girmeyeceğinin garanti olmasını söylemesi üzerine, vaaz ettiği cemaatin bunu denemeye başlamasıdır.
İbnul Cevzi, bu tipleri şöyle anlatır: "Bunlar arasında suratlarını her çeşit boyaya batıranlar ve bu şekilde sarımsı bir ten kazanarak, kendilerini fazla oruç tutmaktan soluk benizli hale gelmiş takva dindarlar gibi gösterenler bulunmaktaydı. Diğerleri istediği an gözyaşı dökebilmek için tuzlar kullanmaktaydı. Başka bir grup kıssacı ise allı pullu süslettikleri kürsünün tepesinden kendilerini atacak derecede gösteride ileri gitmekte veya dinleyicinin alışık olmadığı biçimde, samimiyetsiz hikayelerini abartılı jestlerle nakletmekte, kürsüyü yumruklamakta, basamakları koşar adım inip çıkmaktaydılar.” (İbnul Cevzi, elKussas vel Müzekkirin, sayfa 93)
 

Kur'an Ehli

New member
Katılım
26 Ara 2005
Mesajlar
99
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Sayın metin mete,

Bu araştırmanızdan dolayı sizi takdir ediyorum. Size teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.
 

Kur'an Ehli

New member
Katılım
26 Ara 2005
Mesajlar
99
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Peygamberin ağzından çıkan her söze vahy demek, Allah'ın Muhammed Peygamberin bedenleşmiş hali olduğunu ileri sürmektir. Bunun, Hristiyanların İsa Allah'tır demekten hiçbir farkı yoktur. İyice, tekrar tekrar düşünün.

1. Muhammed Peygamberin her sözü vahy ise, bunlar yazdırılmışmıdır?
2. Yazdırılmamışsa, vahy eksik, yani dinimiz mi eksiktir?
3. Buhari, bildiği hadislerin % 1 ini kitabına alarak, % 99 unu atmıştır. % 99 içindeki hadisler dinimizin kaynağı değil miydi? Buhari neden dinimizin kaynağında kırpmalar yaptı?
4. Mutevatir, Sahih, Sahih olmayan gibi sınıflandırma yaparak, vahyi mi sınıflandırıyor sunuz?
5. Muhammed Peygamberin günlük kullandığı kelimeler ' yemek yiyeceğim' 'tuvalete gideceğim' gibi kullandığı kelimeler de vahy midir?
 

pusula

Üyeliði durduruldu
Katılım
10 Eki 2005
Mesajlar
128
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Metin mete'nin güzel derlemesi hadis tarihine ışık tutmuş. tebrikler.

Peygamberimizin yalnızca her sözü değil, her tavrı her hareketi her hali dinin kaynağıdır. bunun Allaha beden vermekle hiç bir alakası yoktur. hatta Allah kainattan hiç bir şeye benzemediği ve kainattan yapılı olmadığı inancın temellerindendir. hayatını idealini ortaya koymuş, davası tüm kainatı tutan Peygamberimin davasındaki şiddetini anlayıp hissedince mesele hallolur.

"Muhammed Peygamberin" gibi kelimeleri islam toplumu içinde büyümüş birinden duymak beni sadece incitiyor. size ebediyetin gerçeklerini, ölümün ötesini, koca cenneti müjdelemiş, onu görmüş, korktuğumuz akibetimizi güzelliklere çevirmiş, bunun içinn canını dişine takmış bir Zat'a (a.s.m.) hitabet böyle olmamalı..

her sözü hadisdir. her hadis ise ya vahye dayanır. ya vahyi kendi fikrine göre ortaya koyar. yada muhataplarının hayatlarından misallendirerek anlatır.

Hadis ilmi bu sayfaya sığmayacağı gibi insanlığın da islamla tam teklif altına girdiğinin izahı buraya sığmaz. milyonu aşkın hadisler, beni iman ve islam gerçeklerini düşünmeye şevklendirir. Hadisler en büyük mu'cizesi olan Kur'anımın çevresini gül yaprakları gibi sarmaktadır...

Zaten hadis alimleri de olaya böyle baktıklarından, ezber yarıştırmazlar. kendilerine gelen meselelere cevabı derlerler. o derleme eserde kullanılan
elbette o ezberin pek az bir kısmıdır. Dinin tek hadis kaynağı Buhari değildir ki, kırpma yapıyor olsun... 100 cildi bulan hadis kitapları ve Kur'an tefsirleri vardır... 500 cilt olanını bile duydum... daha neler var neler. benim okuduklarımda son 2 aydır şurada kopan kavgaya mesned olabilecek bir kötü taraf görmedim. alim eserini samimi yazmışsa halk onu taklid etmişse bu güzeldir. gerisini zaman tefsir eder. eğer hükümleri Kur'ana uymuş, hadisler onu tasdik etmiş, asrını aşmış, islama malolmuşsa niye istifade etmeyeyim? şu yazılanlarda güncel medyanın bile ne çok ifadeleri islamı açıklarken karışıp giriyor da Hadisler mi İslam'ı açıklama gayretimize tehlike oluşturacak?

Hadis ilminin kendi ıstılah'ını kullanması kadar bilimsel ve normal bir şey yoktur. elbette bu konunun alimleri kendi aralarında sistematik çalışırlar. yasaklamaya dair olanlar teşvike dair olanlar gibi konusal olabilir. yada kaynağına göre mevzu yada sahih olabilir. mevzu deyince "hadis değil demek" değildir ki, istifade edilmesin. "uyduruk" değildir ki yalanlansın. ibn-i Cevzi gibi şiddetli tenkit eden hadis alimlerinin de yeri var... Sünen-i Davut gibi 2 milyon hadisi kaydeden kitapların da... o bilimsel çevre bir sistem olarak değerlendirilmez de ifadeler halkın ağzına düşerse sadece toz duman ağız dalaşı olur.

Hadislerin büyük çoğunluğu İslamı seçmiş bir mü'min müslümanın hak rızasını elde etmek için yapacağı tatbikatlarına şekil verir. bunlar içinde fazlaca tenkit ettiğiniz, benim se okumaktan zevk aldığım, islamı yaşama sanatına dair olanlardır. ruhunda vahyin gerçeğini sindirmiş, mi'raç sahibi, Şakk-ı kamer mu'cizesi sahibi bir zatın islamı yaşarken tüm detaylara da bunu aksettirmesi çok güzeldir. oturması kalkması, su içmesi, yatması gibi adiyatına şekil vermiştir. her anını nurlandırmak isteyen taklit eder. Sünnetine uyan adetini ibadete çevirmiş olur. böylece tüm ömrünü bakileştirir...

hadis ilmi ile ilgili hadislerin nasıl değerlendirileceği veya bilimsel mesnedi vs gibi konuların paylaşılabileceği bir mevzu çok yararlı olur... burada fazla nakil yapmamaya çalışmamın sebebi yaşadıklarımı hislerimi aktarayım diye... forumda oluşmasını istediğim paylaşım ortamına katkıda bulunmak dileğiyle...
 

Kur'an Ehli

New member
Katılım
26 Ara 2005
Mesajlar
99
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Sayın pusula,

Hep peygamber peygamber diyorsunuz ya. Niye Allah Allah demiyorsunuz. Neden Allah'ı anmıyorsunuz? Ben Muhammed Peygamber diyince alınıyorsunuz ya. En çok övgüleri hakeden Rabbim için, allah denince neden alınmıyorsunuz. Sadece Allah, hiçbir sıfat eklenmeden Allah deniliyor. Buna niye alınmıyorsunuz? Ben 'Allah' adı sıradanlaşmışken, şarkılara bile konu olmuşken, Hz. Muhammed (S.A.V) diyemem. O zaman peygamberi Allah'ın üzerine çıkarmış, sanki ilahım oymuş gibi yapmış olurum. Siz varın Hz. Muhammed (S.A.V) deyin . Benimkisi peygambere saygısızlık değil, Allah'a saygıdır. Ha diyeceksiniz ki, allah için de peygamber içinde övgü kullan. Bende derim ki insanlar Allah derken, ben Hz. Muhammed diyemem. Benim kutsalım Allah'tır. Muhammed peygamber onun elçisi, bize kur'anı bildiren kişidir.

Ayrıca bu soruları tekrar soruyorum:

4. Mutevatir, Sahih, Sahih olmayan gibi sınıflandırma yaparak, vahyi mi sınıflandırıyor sunuz?
5. Muhammed Peygamberin günlük kullandığı kelimeler ' yemek yiyeceğim' 'tuvalete gideceğim' gibi kullandığı kelimeler de vahy midir?
 

Kur'an Ehli

New member
Katılım
26 Ara 2005
Mesajlar
99
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Ayrıca metin mete'nin araştırması bize, hadislere karşı olan tutumu ve de hadisleri neden dinin kaynağı olarak ele almamamız gerektiğini gösteriyor.
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
60
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Kur'an Ehli' Alıntı:
Sayın pusula,

Hep peygamber peygamber diyorsunuz ya. Niye Allah Allah demiyorsunuz. Neden Allah'ı anmıyorsunuz? Ben Muhammed Peygamber diyince alınıyorsunuz ya. En çok övgüleri hakeden Rabbim için, allah denince neden alınmıyorsunuz. Sadece Allah, hiçbir sıfat eklenmeden Allah deniliyor. Buna niye alınmıyorsunuz? Ben 'Allah' adı sıradanlaşmışken, şarkılara bile konu olmuşken, Hz. Muhammed (S.A.V) diyemem. O zaman peygamberi Allah'ın üzerine çıkarmış, sanki ilahım oymuş gibi yapmış olurum. Siz varın Hz. Muhammed (S.A.V) deyin . Benimkisi peygambere saygısızlık değil, Allah'a saygıdır. Ha diyeceksiniz ki, allah için de peygamber içinde övgü kullan. Bende derim ki insanlar Allah derken, ben Hz. Muhammed diyemem. Benim kutsalım Allah'tır. Muhammed peygamber onun elçisi, bize kur'anı bildiren kişidir.

Ayrıca bu soruları tekrar soruyorum:



Sevgi deger Qur`an Ehli kardesim,yazini okudum ve cok gücendim agirima gitti.Sen de ol ben de olayim Lailahe illalah diyen kim olursa o,Resulu Ekreme (S:A:V),
bu sekilde (Muhammed peygamber diye) hitab edemez.Cünki Qur`anda(su an tam olark bilemedigim icin yazamiyorum Allah dogrusunu bilir,Ayeti hatirlayamadim ve de pek zamanim yok hakkinizi helal edin) Allah ve meleklerinin resulüne selavat(selat ve selam)getirdigini yazar,Bu nedenle alalade bir kisi gibi (Muhammed peygamber) diyemez.Bunu kabul etmek mümkün degil cünki Nebiyullah (S.A.V)`e Allah ve meleklerde selavat getiriler.
En azindan Allahtan korkarak bunu ihmal etmemek gerekir.Ama Muhammed (S.A.V) in ismi seriflerine Cok hürmet Allahi alaladelestirmek ne kadar yanlis ne kadar zalimce bir zulümse tersini yapmakta o kadar zulümdür.Allahu teala bizleri af etsin,cümlemizi Firdevs cennetinde bulusturmayi nasip eylesin(senide ,Karababa yida,Seyfulah ve diger kardeslerimizide) Benim icin sahadet eden herkes aynidir.Allahtan gerktigi gibi korkmamizi Allah C.C. nasip eylesin.Allaha emanet olun Sevgi deger kardeslerim
 

Kur'an Ehli

New member
Katılım
26 Ara 2005
Mesajlar
99
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Kur'an daki ayet:

Allah ve melekler, peygamberi desteklerler. Sizde peygamberi destekleyin.
ayet numarasını hatırlamıyorum. Buradaki kullanılan kelime salat=desteklemek kelimesidir. O zamanda insanların peygamberi desteklemeleri, davasında yardımcı olmaları istenmiştir. Biz de bugün peygambere destek olmak istiyorsak, onun bize bildirdiği kitap olan Kur'ana destek olmalı, onu kendimize rehber olarak almalıyız. Peygamberimiz için Muhammed Peygamber demem hoşunuza gitmediyse, Hz. kelimesini kullanırım. Hz. Muhammed.
 

Kur'an Ehli

New member
Katılım
26 Ara 2005
Mesajlar
99
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Kur'an Ehli' Alıntı:
Kur'an daki ayet:

Allah ve melekler, peygamberi desteklerler. Sizde peygamberi destekleyin.
ayet numarasını hatırlamıyorum. Buradaki kullanılan kelime salat=desteklemek kelimesidir. O zamanda insanların peygamberi desteklemeleri, davasında yardımcı olmaları istenmiştir. Biz de bugün peygambere destek olmak istiyorsak, onun bize bildirdiği kitap olan Kur'ana destek olmalı, onu kendimize rehber olarak almalıyız. Peygamberimiz için Muhammed Peygamber demem hoşunuza gitmediyse, Hz. kelimesini kullanırım. Hz. Muhammed.

salat kelimesini, araştırarak doğru anlamı bulabilirsiniz.
 
Üst Alt